Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Tayland Pattaya denince elbette seks turizmi akla geliyor. Ancak: Tayland, muhteşem güzel ve egzotik bir ülke. Bu ülkeye, sırf bu ülkenin güzelliklerini görmek üzere, ailesi ile giden insanlar da var. Ama bu insanlar: dahil oldukları organizasyonun gereği Pattaya ya da gidiyorlar.
Peki bunlar buraya gitmek zorunda kalınca, ailecek, çoluk çocuk bu ortamın içine girince ne yapacaklar. Bunu da ayrıca yazımda belirtiyorum çünkü dediğim gibi, Tayland turlarının çoğu, Bankok ve Pataya şehirlerini kapsıyor.
Ailecek bu tura katılanların da Tayland Pataya da yapabilecekleri var. Yine de, özellikle bizim ülkemizde Pattaya denildiğinde ilk akla gelen yukarıda sözünü ettiğim gibi seks turizmi ve kimse eşi, sevgilisi ile buraya gitmiyor. Buraya gitmeyi tercih edenler: genellikle bekar olarak, gurup halinde gidiyorlar ve burayı yaşıyorlar. Ama, unutmamak gerekir ki, buranın, bu işlevi yani seks turizmi işlevi, bütün dünya tarafından bilinen ve kabul edilen bir gerçek, yani bunu da göz ardı edemeyiz.
Evet: Pattaya; Taylant’da çok bilinen bir yer. Daha doğrusu, sadece Tayland değil, dünyanın çoğu yerinde, bir özelliği nedeniyle ön plana çıkan ve bilinen bir yer. Özellik mi? Evet, özellik, burada yaşanan ve tüm şehre yayılmış ve yasal şartlarda icra edilen seks turizmi. Herhangi bir kısıtlama olmadan, alenen, her yerde, caddede, sokakta, kumsalda, barda icra edilen seks turizmi. Zaten, gösterilen ilginin kaynağı bu.
Evet, buyurun Tayland Pattaya gezisine:
Bankok’dan, Pattaya’ya gitmek için iki yol var. Şehirde yalnız başınıza kalıyorsanız yani bir tur şirketi ile gelmedi iseniz, şehrin batısında yer alan Batı Otogarına gidin, kaldığınız otelden taksi ile gidebilirsiniz. Otogarda ise, her 20 dakikada bir otobüs kalkmaktadır. Yaklaşık, 90 baht vererek, 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra, Tayland Pattaya şehrine varabilirsiniz, yol rahat ve güzel, çevre manzaralıdır.
Pataya nasıl bir yer:
Tayland’ın sayfiye kasabalarından biri. Turistik bölge olarak bilinir. Daha önce, bir balıkçı kasabası iken: Vietnam Savaşı sırasında, Amerika tarafından, savaşa katılan askerlerin dinlenmeleri için burası kullanılmış, güzel bir sahili var iken, bugün atıklar nedeniyle sahil kirlenmiş ve denize girmek pek tercih edilmiyormuş.
Yine de, sahilde güneşlenen insanları görmek mümkündür. Zaten turistik bir bölge olarak biliniyor. İçinde bulunan lüks oteller, çarşılar, publar ve kulüpler, Türkiye’nin Bodrum’unu anımsatıyor. Ancak, Pattaya’nın gece hayatı pek iç açıcı değil. Seks ticaretinin, kötü bir üslupla yapıldığı yerlerden biri.
Seks Ticareti;
Tayland’da seks ticareti yasal olarak yapılıyor. Belli bir zaman diliminde devlet tarafından, bunun önüne geçilmeye çalışılmış, ancak, en büyük turizm gelirinin fuhuştan elde edilmesi nedeniyle, daha sonraki yıllarda, Tayland Kralı tarafından yasal hale getirilmiştir.
Ancak işin en ilginç ve kötü yanı: burada, fuhuş yaşının günümüzde 13’e kadar düşmüş olmasıdır. Bu durum göz önüne alınırsa, turistik bölge olan Pattaya’nın görünüşte ne ölçüde kötü olduğu ortaya çıkar.
Genelde, Amerikalı, İngiliz ve Alman erkekleri tarafından tercih edilen Pattaya’da, cadde ve sokaklarda yürürken, 80 yaşında bir İngilizi, 14 yaşında bir kızla, el ele gezerken görmek mümkün, hatta çok sıradan bir görüntüdür.
Şehirdeki oteller de bu durumun kanıksamış, yani beraberinde bir veya birkaç kız ile otele gelenler, rahatlıkla otele girebiliyorlar, otel girişlerinde herhangi bir kontrol veya kısıtlama söz konusu değil.
Mutlaka ve mutlaka, bölgeye aile olarak gidecekseniz Pattaya’nın bulunmadığı bir tur planı seçmenizde yarar var, aksi halde Pattaya’da aile olarak yapabileceğiniz bir şey yok. Bunun yanında, cadde ve sokaklarda gezerken gördüklerinizi, çocuklarınıza anlatmakta büyük zorluk çekeceğiniz de kesin.
Pattaya daha çok, özellikle seks turizmini bilerek ve tercih ederek buraya gidecek insanların mutlu olacakları bir yer, dikkat, tercih sizin. Şehrin büyük bölümü; özellikle akşam saatlerinde, binlerce küçük yaştaki kız tarafından sanki işgal ediliyor. Yürüyerek gezerken bile, bunu görmemek, yaşamamak mümkün değil.
Pattaya da ne yapılabilir?
Eğer seks turizmi düşüncesi dışında buraya geldi iseniz, sahil yolundaki alışveriş mağazaları ve alışveriş merkezlerini gezebilirsiniz. Özellikle, üst yan duvarında, bir büyük ve gerçek uçak maketinin, sanki binaya önden çarparak yarım girmiş gibi bir izlenim yaratılan bir alışveriş merkezi var, orayı ve uçak maketini görmelisiniz. Ayrıca, yine her türlü yöreye özgü tropikal meyvenin satıldığı seyyar tezgahlar var, bunlardan alıp, deneyebilir veya daha önce denediklerinizden tatmaya devam edebilirsiniz.
Kirlilik nedeniyle, Pattaya’da sahilden denize girmek pek uygun değil, Ama, kıyıdan tekneler ile, yaklaşık yarım saatte gidilebilen, yakın adalar var.
Özellikle; “Golden Carol” yani Mercan Adası, bunlardan en ünlüleridir. Ancak; havanın durumuna bakın, dönüş zamanınızdaki durumu da değerlendirerek, hava hareketli ve rüzgarlı ise, kesinlikle gitmeyin, gidiş veya dönüş yolunda denizde muhtemelen tehlike yaşayabilirsiniz, Pattaya da bu tür deniz şartlarında olmuş birçok deniz kazası gerçeği var imiş.
Mercan Adası;
Evet, güzel bir hava yakaladınız, mutlaka Mercan Adasına gidin, ama deniz malzemelerinizi, mayonuzu yanına alarak. Yarım saatlik bir tekne yolculuğundan sonra, adaya varıyorsunuz, kıyıya çıktığınızda, un inceliğinde bir kum, masmavi, temiz ve ılık bir deniz sizi bekliyor, kıyıda şezlong ve şemsiye bulmak pek sorun değil. Düşünebiliyormusunuz, Türkiye’de kış mevsimi, her yer kar yağışlı ve siz orada denize giriyorsunuz.
Muhteşem güzellikte ki Çin Denizinin tadını çıkarın. Bu arada, denize girmediğiniz bir an, kıyıdaki alışveriş dükkanlarını ziyaret edin, size ilginç gelebilecek hediyelik eşyalar, masklar, giysiler bulup satın alabilirsiniz.
Ayrıca, sahilde, plajda şezlongda yatarken, seyyar yani gezici ayak masajı yapan yerli bayanları görebilirsiniz, pek iç açıcı olmasa da tercih sizin, ayak masajı da yaptırabilirsiniz. Bu adaya büyük olasılıkla tur ile gideceksiniz, turlar adada öğle yemeği organize ediyorlar, elbette yemek menüsü balık.
Alkazar Şov:
Pattaya’nın diğer bir ilginç özelliği, burada icra edilen, “Alkazar” isimli bir şov programının olmasıdır. Turla gittiğinizde, bu tur, programda mutlaka olacaktır. Çünkü bu şov dünyada milyonlarca insan tarafından izlenmiş bir şovdur. Şov için gittiğinizde, birbirinden alımlı ve birbirinden güzel birçok bayan tarafından müzik eşliğinde çeşitli danslar şeklinde icra edilen şovu izliyorsunuz, şovdaki hareketler ve müzik yanında, bayanların güzelliği de elbette dikkatinizi çekiyor. Ancak onların yani göreceğiniz bu güzel bayanların hepsinin travesti yani erkekten dönme olduğunu duyduğunuzda, gözlerinize ve gördüklerinize inanamıyorsunuz.
Terziler ve ipekli kumaşlar;
Pattaya’nın diğer en önemli özelliği ise şu, sahilde ve otel yakınlarında bol miktarda kumaş satan ve terzilik yapılan dükkanlar göreceksiniz. Daha önce söylediğim gibi, burada Tayland ipeği meşhur. Seçtiğiniz herhangi bir kumaşı satın alabilir veya seçtiğiniz herhangi bir kumaştan kendinize veya eşinize bir elbise diktirebilirsiniz. Akşam üzeri kumaş seçip ölçünüzü verdiğinizde, ertesi gün sabahı elbisenizin hazır olduğunu göreceksiniz, yine fiyat makul, başka yerlerle karşılaştırıldığında gerçekten fiyat makul, ama pazarlık yine şart, dikkat.
İklim:
Pattaya şehrinin bir özelliği de, burası malum muson yağmurlarının meşhur olduğu bir bölge, gezerken bir bakıyorsunuz, muhteşem bir yağmur, hani derler ya bardaktan boşanırcasına, şemsiye filan fayda etmez, ancak en güzel yanı, bu tür yağmur geçişlerinin 5-10 dakika ile sınırlı olması, buraya kadar gelmişken muson yağmurlarına rastlamak da mümkündür.
İşte, Pattaya bu, aman dikkat, buraya giden insanların büyük çoğunluğu seks turizmi için gidiyor, durumunuzu değerlendirin, çoluk-çocuk cümbür cemaat buraya gitmek pek uygun değil, çünkü cadde ve sokaklarda gezerken, kızlar, turistlerin bazen kollarından içeri çekme derecesine kadar işi ileri götürüyorlar.
Oteller alışmış, bir veya birçok kız ile birlikte, günün her saatinde gelip, otele giren insanları görebilirsiniz. Otel güvenlikleri, daha önce söylediğim gibi, bu konuda asla ses çıkarmıyorlar. Önemli olan, tamamen ülkeye döviz girdisi olarak değerlendiriliyor sanırım. Pattaya böyle bir yer, gideceklerin bunları bilerek ve tercihlerini değerlendirerek gitmelerinde kesinlikle yarar var.
Kırım yarımadasının hemen ucunda, Karadeniz’in kıyısındadır. Ukrayna ülkesinin, en güney ucundaki şehri.
Tam bir sayfiye yeri. Deniz kıyısında: kumsallar, birçok iskele ve denize girenler ve yeşil örtünün hakim olduğu bir şehir. Ama, tabii buraya giden ziyaretçiler için: burada, herhangi bir tarihi kalıntı görme şansı yok. Peki, yalnız yeşil doğa örtüsü mü, insanları buraya çeken. Elbette hayır? İnsanları buraya çeken başlıca özellik: seks turizmi. Buraya, yılda, yaklaşık 6000 turist geliyormuş. Gelenler arasında: Almanlar, birinci, Türkler ise ikinci sırayı alıyorlar.
ULAŞIM
İstanbul-Yalta arasındaki ulaşımda, Yalta’ya doğrudan iniş yok. Kırım’ın başkenti Simferopol üzerinden, bu şehre ulaşmak mümkün. İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, yaklaşık 1.5 saatlik bir uçak yolculuğu yapmanız gerekiyor.
Arada, yaklaşık 140 km. lik bir yol var. Yol, yaklaşık 90 dakika sürüyor. Bu yol: dünyanın en uzun troleybüs hattına sahip. Yine bu yol üzerinde: binlerce kulübe var. Bu küçük kulübelerin, başlangıçta ne olduğunu anlamak pek mümkün değil. Ama: yaptığım incelemeye göre: Ukrayna hükümeti, üzerinde ev bulunan toprakları, ev sahibine vermeye karar vermiş. Bunun üzerine, bütün millet, bu çok küçük kulübeleri ( hepsi yaklaşık 10 metre kare civarında) paldır-küldür inşa etmişler. Şimdi: bu küçük kulübelerden, binlerce var ve ilk anda, gerçekten bunların ne olduğunu anlamak mümkün değil. Evet, yöre insanı, hükümetin kararı üzerine, bu kulübeleri inşa etmişler.
VİZE-ÜLKEYE GİRİŞ
Ukrayna ülkesine girerken vize istenmiyor. Yanınızda sadece pasaport veya nüfus cüzdanı (yeni olmalı) bulunması yeterlidir. Bir de yurt dışı çıkış harcı (50 TL.) ödeyerek çıkış ve giriş yapabilirsiniz. Ayrıca: girişte form doldurmanız gerekiyor. Bu küçük bir form ile giriş-çıkış yapılıyor. Bunun yanında: yanınızda, yiyecek maddesi sokmanız mümkün değil.
GENEL
Yalta: Kırım Özerk Cumhuriyetinin güney sahilinde, Karadeniz kıyısındadır. Nüfus: yaklaşık 200 bin civarındadır. Özerk Cumhuriyetin başkenti: Akmescit olmasına rağmen; Yalta daha öne çıkan bir yerleşim yeri. Şehir: iki burun arasında, büyük dağların ortasında kalıyor. Her yanı, doyumsuz güzellikteki manzaralarla dolu. Kırım ve hatta Ukrayna’nın en büyük uluslar arası: tatil ve sağlık merkezi olarak öne çıkıyor. Evet: yanlış okumadınız, sağlık merkezi. Niye? Çünkü: burası, tam bir oksijen deposu. Turizm de öne çıkıyor. Özellikle: yaz mevsiminde, şehrin nüfusu 500 binlere çıkıyor.
Burada: Sovyetler döneminden kalma: otel ve Sanatoryum gibi, sağlık amaçlı merkezler yoğunlukta. Ayrıca: Sovyetler döneminde, Politbüro üyelerinin yazlık evleri olarak kullanılan Daçalar var.
Şehir için: Kırım Özerk Cumhuriyetinin: Bodrum’u denebilir. Çünkü: burada: gece yaşantısı, restoranları, barları, modern ve şık görünümlü gençleri ile, tam bir Avrupa kentini anımsatıyor.
Yalta denilince: tarihi süreç içinde: “Dünyanın Paylaşıldığı Yer” olarak bir ünü var. 1945 yılında, meşhur “Yalta Konferansı” burada yapılmış. Konferans: 1911 yılında, Rus çarı II. Nikolay için yaptırılan Livadiya Sarayında toplanmış. Bu sarayda: konferansın izleri, hala korunuyor.
Ülkede, çalışanlar için asgari ücret: 140 dolar. Emekli aylıkları ise, yaklaşık 70 dolar civarında.
GÜVENLİK
Özellikle: hafta sonları ve tatil günlerinde, şehirde, normal alkol seviyesini aşmış insanlardan uzak durmalısınız. Ayrıca: geceleri ve hava karardığında: karanlık ve sakin park ve bahçeler ile küçük sokaklara girmemenizi öneriyorum.
PARA
Ülkede kullanılan para birimi: Grivna. 100 Amerikan doları, yaklaşık olarak 500 grivna. Yani: 1 dolar, 5 grivna. Bizim paramız ile düşünülürse: 1 TL, 0.6 grivna ediyor.
Sahte para ve kur farkı gibi sorunlarla boğuşmak istemiyorsanız: para bozdururken, döviz bürolarını ve resmi bankaları kullanmalısınız. Kredi kartı kullanmanızı önermiyorum. Malum, bu kredi kart bilgilerinin kopyalanması gibi sahtekarlık ortaya çıkabiliyor.
İKLİM
Yalta bölgesinin iklimi: ılımandır. Akdeniz iklimine benzer. Nem oranı düşüktür. Temmuz ayı ortalama sıcaklık: 25 derecedir. Deniz suyu sıcaklığı da: Temmuz ayında, 26 derecedir. Eylül-Ekim döneminde, sonbahar: çok güzel ve hava ılımandır. Burada havanın ılıman olmasının en büyük nedeni: tepeler arasında, bir amfi-tiyatro gibi bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kar nadir görülüyor.
TARİHİ
Yalta bölgesi: 1475 tarihinde, Türk egemenliğine girer. Bu yıllarda: Kırım Tatarları ve Anadolu Türkmenleri, burada birlikte yaşarlar. Balıkçılık ve tarım ile geçinirler. 1542 tarihli, Osmanlı kayıtlarına göre: şehir, üç mahalleli bir köy durumundadır.
1783 yılında, Yalta, Rus egemenliğine girer. Rus işgalinin ardından: iklimin uygun olması yüzünden, Çarlık ailesi ve Rus zenginleri, burayı sayfiye yeri olarak kullanmaya başladılar. Pek çok saray ve konak yapıldı ve 1838 yılından sonra, şehir hızla büyümeye başladı.
1860 yılında: Profesör S.P.Botkin: bölge ikliminin, birçok hastalığa iyi geldiğini saptadı. Çar II. Aleksander, bunun üzerine, bölgede bir sağlık ve tatil merkezi yapılmasını sağladı. Böylece; şehir, 19.yüzyılda, soyluların rağbet ettikleri bir sayfiye bölgesi haline gelmeye başladı. Osmanlı döneminde: Rus çarları, yazın buraya dinlenmeye geldiklerinde, Osmanlıdan, dostluk mesajı olarak paşalar gider ve karşılıklı hediyeler verilirmiş. En son olarak: 1914 yılında, Talat Paşa gitmiş.
Günümüzde, bölgede, 150 civarında, terapi merkezi bulunuyor. En önemlisi: I. Syechenov Yalta Fizik Tedavi Metotları ve Tıbbi İklim Bilim Araştırma Enstitüsüdür.
İNSANLAR
Bu bölgedeki bayanlar, gerçekten çok güzel. Bu ırkın kadınları, güzel yaratılmış. Savaşlarda ölen Rus askerleri nedeniyle, ülkedeki kadın-erkek oranları, öylesine değişmiş ki, kadınlar, toplam nüfusun % 70’ni oluşturur hale gelmiş. Bunun sonucunda: Rus erkekleri, toplum içindeki tercihlerini hep daha güzellerden yana kullanır olmuş. Böylece: yeni nesil, gerçekten güzel.
Ancak: şehrin insanlarından söz etmişken, biraz da şehirdeki insanların, bizlere, yani Türklere bakışından söz etmek istiyorum. Bizim insanlarımız, bu şehre, asla ailecek gitmiyorlar.
Genelde: buraya, kalabalık bayi gezileri düzenleniyor. Yani: amaç, tam anlamı ile, seks turizmi. Tabii: şehirde, görülen her bayan, bu işin bir objesi gibi algılanıyor. Kızlar, çok güzel ve çok rahat giyiniyorlar ama kesinlikle, biraz önce de söylediğim gibi, çoğu fahişe değil. Ama, bizim ülkemizden, bu şehre giden ziyaretçiler, maalesef, yollarda, sokaklarda gördükleri; eşi ve çocuğu ile yürüyüş yapan kadınlara bile asılmaktan çekinmemişler ve bunun sonucunda, elbette, hoş olmayan görüntüler ve hoş olmayan düşünceler çıkmış. Bu kötü imajın silinmesinden yanayım.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Şehirde: Tatar böreği, Gürcü yemeği kara lahanadan yapılan Horçi, Lobyo Phala, Türkmen: katlaması, şekşekisi, Kırgız: kat-kat tokuç, Özbek: pilav.
Burada: Ermeni restoranı da var. Bu restorana yolunuz düşerse; Chee kufta (çiğ köfte), Shish Kebab, Lüle Kebap, Kaburga, Kadın Budu Kufta, Lahmajoon, Mantı, Tass kebap bulabilirsiniz.
Evet, söylediğim gibi, şehir içinde yemek yiyebileceğiniz birçok mekan var. Ancak: domuz eti ve ürünleri çok miktarda kullanılıyor ve yerli halk tarafından tercih ediliyor. Bu yüzden: McDonalts menülerini önermek istiyorum. Buralarda: tavuk menülerinden yiyebilirsiniz.
VİCTORİA CAFE
Burada, Türk yemekleri bulabilirsiniz.
GECE HAYATI
Yazının en başında söylediğim gibi: bu şehirde, turizmin seks yönü ağırlık basıyor. Bu şehirde, akşamları, yolda ya da sahilde yürürken; yanınıza yaklaşan bayanlar olacak. Aman, bu bayanların, kendi bildikleri mekanlara veya otellere, sizi götürmesine sakın izin vermeyin. Aksi halde, muhteşem hesaplar ödemek zorunda kalabilirsiniz. Anlaşmak konusunda ise, hiç tedirgin olmaya gerek yok, çünkü hepsi gayet güzel “Türkçe” biliyorlar.
Barbarosun yeri
Herhangi bir içecek aldığınızda, inanın ödeyeceğiniz muhteşem hesap, canınızı yakacaktır. Burası: tam bir genelev gibi. Aslında restoran ve çalışan tüm personel bayan . İçinde: yemek yiyorsunuz ve daha sonra, masalarda oturan bir sürü kız arasından, istediğinizi seçiyorsunuz. Kızların bazıları, sizinle, kaldığınız otele geliyorlar. Bazıları ise, sizi, kendi ayarladıkları evlere götürüyorlar ve bu durumda, elbette, ayrıca, o eve para ödemeniz gerekiyor.
Metin’in yeri
Burası da, seks düşüncesinin ön plana çıktığı bir yer. Ama; dediğim gibi, yolunuz düşer giderseniz, büyük hesaplar ödemeye hazır olmalısınız.
TORNADO DİSCO
Hoş vakit geçirilecek bir yer.
Tüm bunların yanında: kumarhaneler de, ilginizi çekerse, size hoş zaman geçirtebilir.
NE SATIN ALINIR
Şehirde; sigara ve içki çok ucuz. Yalta şehrinde bulabileceğiniz en ucuz şeyler: içki ve sigara. Şöyle örnek verilebilir. Bir bardak çay içmek istediğinizde, 20 grivni ödüyorsunuz. Ama, bu para ile, 4 paket “camel” sigarası satın alabiliyorsunuz.
KONAKLAMA
Şehirdeki oteller: Sovyetler döneminden kaldığı için; gayet büyük yapılar, adeta fabrika gibi. Bu oteller: 1000-2000 yataklı. Ancak: yeni dönemde, yabancı yatırımcılar tarafından, butik oteller yapılmaya başlanmış. Zengin yerliler için ise, lüks rezidanslar yapılıyormuş.
En iyi otel: 3 yıldızlı, Yalta Oteli. Otel: 30 yıllık bir geçmişe sahip ve odaları konforlu olmasa da, manzarası mükemmel.
GEZİLECEK YERLER
YALTA LİMANI
Burası: İzmir’e benzetilebilir. Liman bölgesi, çok geniş ve trafiğe kapalı durumda. Çevrede: lokantalar ve kafeler bulunuyor. Hemen merkezde ise, Lenin Meydanı var. Yalta Limanının, tarihi süreç içinde, bizim açımızdan ayrı bir yeri daha var, belki ilginizi çeker. İttihat ve Terakkinin en önemli 3 adamı: Talat, Enver ve Cemal Paşalar: tahttan indirildikten sonra, İstanbul-Kuruçeşme’den bindikleri bir Alman gemisi ile, çok sevdikleri, İstanbul’u terk ederler ve Yalta’ya gelirler. Burada ayrılırlar. Enver Paşa: Rusya içlerine, Cemal Paşa: Kafkasya’ya ve Talat Paşa ise, geldikleri gemi ile, Almanya’ya gider. Bu üç paşa da, bir daha İstanbul’u göremezler.
Sahil boyunca, sokak ressamları eserlerini satıyorlar. Turistlerin: portrelerini, karikatürlerini yapıyorlar. Hatta, müşterilerinin bacaklarına, tırnaklarına bile resim yapanlar var.
LENİN MEYDANI
Burada; şehrin gençlerini görebilirsiniz. Kaykay yapanlar, müzik dinleyenler, güneşlenenler, hepsi burada. Meydanın tam orta yerinde ise: en muhteşem haliyle, “Lenin Heykeli”. Tam karşıda: McDonalts. Meydanın bir yanında da: Osmanlı çınarı olarak isimlendirilen devasa bir ağaç bulunuyor.
ALEKSANDER NEVSKİ RUS ORTODOKS KATEDRALİ
Şehir merkezindedir. Kirov sokağının başlangıcındadır. Şehre denizden yaklaşıldığında, ilk görülen yapıdır. Yapı: 18. yüzyılda, Neo-Bizans sitilinde inşa edilmiştir. İkonalar ve freskler, inanılmaz güzellikte, mutlaka ilginizi çekecektir. Kubbeleri ve süslemeleriyle, 17.yüzyıl, eski Rus kiliselerine benziyor. İç tasarımında, Kroşeçkin taslakları kullanılmış. Katedral, mimar Krasnov ve Şapovalov tasarımı ile, 19.yüzyıl sonu ile, 20.yüzyıl başında inşa edilmiştir.
Mimar V. Hunta tarafından, gotik tarzda inşa edilmiştir. 1831-1836 yılları arasında yapılmıştır. Kırımda, romantik motiflere sahip ilk yapılardan biridir. Günümüzde ise: anne ve çocuklar için, Sanatoryum olarak kullanılmaktadır.
1911 yılında yapılmıştır. Yalta’dan, 3 km. ötede, Livadiya’da: Mohabi Tepesindedir. Sahile yakındır. Çar II. Nikolay için yazlık saray olarak yaptırılmıştır.
Sarayın mimarı: Nikolay Krasnov. Yapımında: beyaz kırım granit mermerleri kullanılmış. Sarayın bazı bölümlerinde ve arka bahçesinde ise: İslami motifler kullanılmış. Bahçe kısmı: sütunları, mermer fıskiyesi ve mükemmel kafes oymalı avlu kapısıyla, İtalyan tarzına benzetilmiş. Çar II. Nikolay: saray yapıldıktan sonra, buraya, sadece iki kez gelebilmiş.
1917 yılındaki bu ihtilal döneminde: saray yağma edilmiş ve sarayda bulunan değerli objelerin çoğu, hala kayıp. Bir kısım eser ise, Avrupa ülkelerinde bulunduğunda, hükümet tarafından satın alınarak, saraydaki yerlerine geri konmuş. Evet, ihtilalden sonra, saray Sanatoryum olarak kullanılmaya başlanmış.
Tüm bunların yanında, sarayın en önemli özelliği, tarihi süreç içinde oynadığı rol. Saray dünya siyaseti açısından, önemli bir yere sahip. Şubat 1945 tarihinde: Avrupa’nın geleceği, burada tartışılmış. Yani: Yalta konferansı, burada toplanmış. Bu tarihi toplantının ardından: 3 lideri (Stalin, Churchill, Roosvelt) sembolize edecek şekilde, sarayın avlusuna, 3 palmiye ağacı dikilmiş. Bu ağaçlar, günümüzde de yerlerinde duruyorlar ve itina ile bakılıyorlar.
Saray içinde: bir tarih müzesi ve resim galerisi var. Müze: 1993 yılında hizmete açılmış. Bunların yanında: Çar’a ait, çok sayıda şarap mahzeni de bulunuyor.
DARSAN TEPESİ
Yalta şehir merkezindedir. Buraya: teleferikle çıkabilir ve şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz.
Tapınak ve çan kulesi: 1832-1837 yılları arasında, inşa edilmiştir. Kule: yüksek bir tepeye kurulmuş olup, denizciler tarafından bir referans noktası olarak kullanılmıştır. 1880’li yıllarda, Karadeniz’de, denizcilik kontrol noktalarından biri olarak kullanılmıştır. Ancak: savaşlar sırasında, tapınak büyük zarar görmüş, ancak çan kulesi, bütünüyle kalmıştır. Kulenin yanında, şehrin muhteşem manzarası görülebilen, bir gözlem noktası var.
YALTA OTELİ
Kırım bölgesinin en büyük otelidir. 17. katlıdır. Her iki tarafı da denize bakacak şekilde, 3 terasta kuruludur. Restoranları ve yüzme havuzları, ana binaya bitişiktir. Otelin kapasitesi: 2800 kişiliktir. Binanın ön cephesi ve içi, özenle tasarlanmıştır. 10 adet yemek salonu ve 1 konferans salonu vardır. Otelin tasarımında: başta Zurab Tsereteli olmak üzere, birçok ressam görev almıştır.
POLUKOROVSKY (POLİKUROVSKY) TEPESİ VE ANITI
Burada, ünlü kişilerin mezarları bulunuyor. S. Rudansky, burada gömülmüş.
PERİ MASALLARI ÇAYIRI (POLYANA SKAZOK)
Şehir merkezinden: 5 km. uzaklıktadır. Açık hava müzesidir. Yöresel sanatçılar: ağaç oymacılar, heykeltıraşlar tarafından tasarlanmıştır. Ukrayna ve Rus çocuk kitapları ve hikayelerinde geçen, 200’den fazla peri masalı karakterine ait heykeller, burada bulunuyor. Burası: Yalta Devlet Birleşik Tarih-Edebiyat Müzesinin bir dalıdır.
YEREL PAZARLAR
Şehirdeki, yerel pazarlarda Azeri satıcılar yoğunlukta. Bu pazarlarda: birçok çeşit turşu bulmak mümkün. Ayrıca: balık pazarında kalkan balığının ucuzluğu, mutlaka dikkatinizi çekecektir. Pazar dışında ise, kadınlar tarafından, el işi örtü ve hediyelik eşyalar satılıyor.
ANTON ÇEHOV EVİ
Ünlü Rus yazarın, hayatının son yılları olan 1899-1904 yılları arasında, burada yaşamıştır. Kirova sokağında yaşadığı bu villa; müze olarak hizmet vermektedir.
Müzede: yazarın; eserleri, fotoğrafları, kişisel eşyaları, yazarın o günden kalma tıbbi çantası ve Rahmaninov’un çaldı piyano sergileniyor. Yatak, oturma ve çalışma odası: öldüğü yıl olan, 1904 yılında, olduğu gibi aynen kalmıştır.
NİKİTA DEVLET BOTANİK PARKI
Yalta’ya, 7 km. uzaklıktadır. Magaraç Şarap Enstitüsünün hemen yanındadır. 1812 yılında, İsveç asıllı Rus botanikçi H.H.Steven tarafından yapılmış bir bahçedir. İçinde: 1600’den fazla çeşit gülü ve dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen 28 bin ağaç ve bitkiyi barındırır. Parkta, ayrıca, 1000 yaşında bir şamfıstığı ağacı var. Ayrıca: çok güzel bir restoran ve bar bulunuyor.
Parka: Yalta’dan, fayton ile ulaşabilirsiniz. Park gezisi, yaklaşık 1.5 saat sürüyor.
Yalta şehrinden, 10 km. uzaklıktadır. Karayolu veya deniz yolundan ulaşmak mümkündür. Yalta’dan saat başında kalkan: sahile paralel bir rota izleyen deniz motorları ile gidilebiliyor.
Kırım’ın en önemli sembollerinden biri olan şatodur. 1912 yılında inşa edilmiştir. 38 metrelik, Aurora uçurumunun hemen yanındadır. Alman petrol kodamanı Baron Shteingel burayı sevgilisi için, Amerikalı mimar A. Sherwood tarafından yapılmıştır.
Ortaçağ kalesi şeklinde tasarlanmıştır. 1927 yılındaki depremden sonra, kayaların bir kısmı denize düşmüş ve yapı tamamen kayalığın en son ucunda kalmıştır. Kayaların ucunda, kanatlanıverecek masalsı bir yapı gibidir. Depremden sonra, hasar gören duvarları, restore edilmiştir.
Şatonun gezinti terasında: Karadeniz bütün ihtişamı ile izleniyor. Burada, halen bir İtalyan restoranı var. Ancak, oldukça pahalı. Restoranın hemen yanındaki plajda, denize girmek de mümkün.
MASSANDRA
Yalta şehrinin 3 km. doğusundadır. Küçük ama şirin bir beldedir. Nikita yaylasında, yeşil kayaların bitişiğinde bulunmaktadır. Doğal ormanları, muhteşem parkları, fıskiyeli havuzları, dünyaca meşhur şarapları ve Massandra şatosu ile tanınmaktadır.
SİVASTOPOL TURU
Sivastopol şehri: Kırım’ın en bilinen şehirlerinden biridir. Yalnızca bir liman ve endüstri şehri değil, aynı zamanda Ukrayna’nın bilimsel ve kültürel merkezidir. Nüfusu, 300 bin üzerindedir. 1783 yılında, Karadeniz Rus donanmasının ilk 17 gemisi, buraya demir attı. Böylelikle, limanın ve askeri yerleşimin temeli atılmış oldu. Şehir, daha sonra: 1854-1855 yıllarında, Rus-Türk savaşında ve 1941-1944 yılları arasındaki Sovyet-Alman savaşlarında, çok büyük hasarlar gördü.
Yavuz ve Midilli isimli, aslı Alman ama Osmanlıya ait iki gemi: bir zamanlar, gidip bu küçük sahil kasabasını bombalamışlar. Bu sırada, Ruslar, bize savaş ilan eden: İngilizlere ve Fransızlara da savaş ilan eder demişler ve İngilizlere hemen haber uçurmuşlar. Bunun üzerine: İngiliz ve Fransızlar, bizim Çanakkale’ye saldırmışlar.
Daha sonraki dönemlerde ise: Sovyetler zamanında, ülke içinde çok iyi iş yapan memurlar, ödül olarak, Sivastopol şehrinde, 2-3 haftalık tatiller ile ödüllendirilmişler. Dolayısı ile, burada muhteşem sayfiye tesisleri oluşmuş. Ancak: 1989 yılından sonra, partililer, buralara pek gitmez olmuşlar.
Rus ve Ukrayna donanmaları, buradaki körfezde bulunuyor. 40’dan fazla gemi bulunuyor. 1997 yılında yapılan anlaşma ile, Rus donanması, 20 yıl boyunca burada kalacak ve karşılığında, Ukrayna’ya, yılda yaklaşık 90 milyon dolar verecekti. Ukrayna Meclisinde yakın zamanda alınan karar gereğince, buradaki Rus deniz üssünün varlığı, 2042 yılına kadar uzatılmış, bunun karşılığında ise, Rusya, Ukrayna’ya verdiği doğalgazda, % 30’luk bir indirim yapmış.
Limanda: sağlı-sollu gemiler sıralanmış, hoş bir manzara oluşturuyor. Burada: Osmanlı döneminden kalma eserleri bulmak mümkün değil. Çünkü: Osmanlı eserlerini silmek için, bu eserlerin % 99’u yıkılmış. Şehirdeki tek cami: 1905 yılında yapılan, Mevlana Camisi.
Bunun dışında: plaj amiga bölgesinde: bol miktarda gece kulüpleri var ve her akşam, birçok insan, buralarda çılgınca eğleniyorlar.
PANAROMA MÜZESİ
Mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum. Müze: 1854-1856 yılları arasında, Kırım savaşının Sivastopol cephesinin resmedildiği üç boyutlu bir ortam sunuyor. Burayı mutlaka gezmelisiniz. Kırım savaşında, bir günlük olaylar, 3 boyutlu olarak, 360 derece, bir duvara işlenmiş.
Duvara baktığınızda, kendinizi, 1854 Kırım Savaşının içinde hissediyorsunuz ve savaşın acımasızlığını görüyorsunuz. En ön cepheden, en arka cepheye kadar, hepsi var. Ancak, bunu tarif etmek mümkün değil, mutlaka görmeniz gerek. Tabloda: Fransız, İngiliz, Türk ve Rus askerlerinin mücadeleleri, ayrı ayrı görülüyor. İşte, tarihe sahip çıkmak bu olsa gerek diye düşüneceksiniz.
Yazının hemen başında ilginç bir hikayeden söz etmek istiyorum. Ülkenin ismi: burayı kuşatan atalarının başındaki şahsın köpeğinin isminden almaktadır ve Moldovalılar: vatanlarına bir köpeğin isminin verilmesinden hiç de sıkıntılı değillerdir.
Aslında tabii bu giriş: ülkenin isminin gerçekten anlamını izah etmek içindi. Halbuki: bizim ülkemizden, buraya giden birçok gezginin amacı: gezmek denemez, çünkü zaten burada çok büyük turistik özellikleri olan yerler yok.
Alışveriş deseniz o da yok, hoş ülke çok ucuz, içki ve sigara gerçekten çok ucuz ama ülkemizden buraya gidenlerin en büyük düşüncesi: aklınıza geldiği gibi, Moldova’nın sarışın ve mavi gözlü kızları. Hatta: iş o kadar ileri düzeyde ki, ülkemizdeki birçok firma: başarılı bayilerini ödüllendirmek isteyince, onları Moldova’ya Kişinev şehrine götürüyorlar.
Ama: elbette, bu geziler genellikle yalnız, yani bekar yapılıyor. Neyse: biz yine de, Moldova ülkesine ve özellikle Kişinev şehrine gidip te, bu şehrin tarihi ve turistik özelliklerini bilmek ve güzelliklerini gezmek isteyenler için: birkaç hususu belirtelim.
Ülke: genel anlamda “fakir” olması ile bilinir, kişi başına düşen milli gelir, yalnızca 417 Euro imiş, yani Avrupa Birliği ülkelerinin tümü arasında en düşük milli gelir, zaten bu yüzden, bazı Moldova vatandaşları, çalışmak üzere, ülkemize geliyorlar. Çünkü, kendi ülkelerinde, bir ay çalışıp 100 dolar kazanan insanlar, kendilerini diğer ülkelere atmak için büyük uğraş veriyorlar.
Moldova: Ukrayna-Romanya arasında bir ülkedir ve başkenti Kişinev’dir. Ülke: 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından, bağımsızlığını kazanmıştır. Ülkenin başkenti Kişinev’dir. Ancak: başkent Kişinev: hem Almanlar ve hem de Ruslar tarafından talan edilmiş ve her defasında yeniden inşa edilmiştir. Alman tehdidinin ardından, bölgede günümüzde de Rus ve Romanya etkinlik mücadelesini sürdürmektedirler.
Kişinev: Avrupa’nın yeşilliği en bol şehridir. Şehirde birçok park ve 23 tane göl bulunmaktadır.
Şehir: Dinyester nehrinin bir kolu olan “Bic” nehri kıyısındadır. Büyüklüğüne gelince, toprakları: 33.700 km. karedir. Denize kıyısı yoktur, ancak Karadeniz’e çok yakındır. Dünya üzerinde sırf karasal sınırları olan 42 ülkeden birisidir. Ancak: Rusya ve Ukrayna üzerinden Avrupa’ya aktarılan doğal gaz ve elektrik enerjisi, bu ülke üzerinden aktarılmaktadır ve bu yüzden, ülke stratejik konumdadır.
Ülkenin coğrafi konumunda en öne çıkan: tepelerdir. Moldova’nın en yüksek noktası “Balanesti” denilen tepedir. Bu tepenin yüksekliği, yalnızca 430 metredir. Bu kadar çok tepe olmasına rağmen, bunların hepsinin birbirinden farklı olması ilginçtir.
Bazı tepeler ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlardaki ağaçların yaprakları: yeşil, altın renkli ve bazen kırmızıdır. Özellikle: sonbaharda tam bir renk cümbüşüdür. Zaten: Moldova topraklarının % 9’luk bölümü ormanlarla kaplıdır.
Ancak, mevcut tepelerin birçoğu da, halk tarafından sürülerek tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Yani: Moldova, bir anlamda tarım ülkesidir denebilir. Ülke topraklarının % 55 lik bölümü tarım arazisidir. Tarımın büyük bölümü ise “üzüm bağları” şeklindedir.
Günümüzde Moldova Cumhuriyetinde çeşitli farklı etnik guruplar yaşamaktadırlar. Bunlar arasında: % 65 Moldovalılar, % 14 Ukraynalılar, % 13 Ruslar ve diğerleri bulunur. Kırsal alandaki nüfus, % 45’dir. Nüfusun büyük yoğunluğu, başkent Kişinev’de yaşamaktadır.
Moldova denilince, akla gelen bir diğer özellik şaraplardır. Moldova şarapları, dünya çapında üne sahiptir. Hatta, ülkede bazı ülkelerde, eski maden ocakları bile, şarap mahzenlerine dönüştürülmüştür.
Dünya üzerinde, en büyük yer altı şarap mahzenleri, bu ülkede bulunmaktadır. Bu şarap mahzenlerinin uzunluğunun, kilometrelerce olduğu söyleniyor. Bu yüzden ülkede konyak ve şarap oldukça ucuzdur. Ayrıca, kalite konusunda da oldukça iyiler.
TARİH
Moldova: bulunduğu coğrafi konum nedeniyle, tarih boyunca sık sık işgallere uğramıştır. Çünkü: Prut ve Dinyester nehirleri arasındaki bölge: “Besarabya” olarak bilinir ve çevredeki bütün ulusların ilgisini çekmiştir.
16’ncı yüzyılda, ülke toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir. 1812 yılında: Osmanlı-Rus savaşının ardından imzalanan barış antlaşması sonucunda ise, Rusya’nın egemenliğine girmiştir. 1918 yılına kadar Rus imparatorluğunun hakimiyetinde kalan ülke: Rusya’nın Kırım savaşında yenilmesinin ardından, Romanya egemenliğine geçmiştir. 1874 yılında, Rusya, burayı yeniden ele geçirmiştir.
I. Dünya savaşından sonra bölge tekrar Romanya egemenliğine geçmiş, 1924 yılında ise Moldova Özerk Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.
1939 yılında, Sovyetler, burayı yeniden ele geçirmiştir. 27 Ağustos 1991 tarihinde ise, Moldova bağımsızlığını kazanmıştır.
Evet, sonuç olarak şöyle özetlenebilir. II. Dünya Savaşında, Nazi Almanya’sı: bir dönem Sovyetlerin topraklarının içlerine kadar girmiştir. Ancak: daha sonra Sovyetler karşı atağa geçerek, batıya doğru sınırlarını taşımaya başlamıştır.
Bu sırada Romanya içlerine kadar dalmışlar ve savaş öncesinde Romanya toprağı olan bu bölge, savaş sonrasında Sovyetlerin elinde kalmıştır.
Ancak, Sovyetlerin dağılmasının ardından ise, tarihte olmayan ( eskiden buralar Boğdan olarak bilinirmiş) ve Moldova ismi verilen bu ülke ortaya çıkmıştır.
Bir aralar: burada yaşayanlar, yine Romanya’ya bağlanmak istemişler ama Sovyetler döneminde buraya yerleştirilen “Rus-Ukraynalı” azınlığın karşı çıkması sonucu bağımsız ama ne olduğuna tam olarak karar veremeyen bir ülke haline gelmişlerdir.
ULAŞIM-HAVAALANI
İstanbul-Kişinev havaalanı arasındaki havayolu yolculuğu, yaklaşık 1 saat 20 dakika sürmektedir.
Moldova havaalanında: şehir merkezine gitmek isterseniz, çevrenizi saracak taksi sürücüleriyle mutlaka fiyat konusunda anlaşarak taksiye binin, aksi halde büyük bir ücret ödemek zorunda kalabilirsiniz.
Zaten şehir içinde de buna dikkat etmeniz gerekir ki, normalde 50 leu alınması gereken bir yolculuk için, yabancı olduğunuzu anlayan şöför sizden 100 leu isteyecektir.
Mutlaka ve mutlaka, taksiye binmeden önce pazarlık yapın, fiyat konusunda anlaşın. Hatta: Moldova’daki yaşamınızda, sürekli olarak bir turist olduğunuzu ve yerli halk tarafından bir şekilde “kazıklanacağınızı” aklınızdan çıkarmayın ve tetikte olun.
İKLİM
Deniz kıyısında olmamasına rağmen, denize çok yakın olması nedeniyle: burada ılıman iklim hakimdir. Buna bağlı olarak yazlar sıcak, kışlar ılık geçer.
PARA
Burada “Moldova Leus” kullanılmaktadır.
1 Amerikan Doları = 12.53 leus
1 Euro = 16.38 leus
1 Leus ise= 1.64 TL.
Alışveriş sırasında, şehirdeki dükkanların birçoğunda Amerikan doları ve Euro kabul edilmiyor. Ancak, Moldova Leus’u uluslar arası geçerliliği olan bir para birimi olmadığından, bozdururken az az bozdurun, yoksa elinizde kalınca, hani derler ya, para pul oluyor.
DİL
Kullanılan resmi dil Moldovacadır.
Romen ve Moldova dilleri büyük benzerlik göstermektedir. Ancak, tüm otel ve restoranların personelleri, az da olsa İngilizce biliyorlar. Yine de, burada halkın büyük çoğunluğu Rusça biliyor, yani İngilizceye güvenmemek gerekir. Halkın yalnızca okumuş ve zengin kesimi İngilizce biliyor.
Aslında: Moldova dili, tamamen Romanca diline benzemektedir. Ancak, Ruslar, bunları Romanya’dan tam olarak koparmak için “Kiril” alfabesi kullanmaları için zorlamışlardır.
Öte yandan: ülkenin eli-yüzü düzgün gençleri ve Gagavuz Türkleri: ülkemize gelip çalışmaktadırlar ve bu yüzden başkentte, bazı yerlerde Türkçe konuşan insanları duyabilirsiniz.
İNSANLAR
Yukarıda da söz ettiğim gibi, Moldova’da, Moldovalılar yanında Sovyet yönetimi sırasında buraya yerleştirilen Rus-Ukraynalı azınlıklar da bulunmaktadır.
Bayan nüfusunun muhteşem güzel olan bu halkın: % 65 Moldovalı, % 14 Ukraynalı, % 13 Rus ve % 4 Gagavuz Türklerinden oluşmaktadır. Gagavuz Türkleri: ülkenin güneyinde, kendilerine ait bölgede, otonom yönetim altında yaşamaktadırlar.
Gagavuz Türkleri: Hıristiyan Türklerdir.
Bayanları: sarışın ve mavi gözlü ve çok güzel olmasıyla bilinir ve tanınır. Manken gibi güzeller ve onların gözünde Türkiye: zengin bir ülkedir.
Öte yandan: Moldova insanının bir özelliğinden daha söz etmek istiyorum. Kendinizi hazırlayın: burada, her türlü hizmetin karşılığında “bahşiş” adı altında rüşvet isteniliyor. Yani, bu gayet normal kabul ediliyor.
Hatta ve hatta: havaalanında uçaktan indiğiniz anda, pasaport kontrolü, bagaj kontrolü derken: bir bakıyorsunuz, bir polis gözünüzün içine baka baka “bahşiş” istediğini rahatlıkla söylüyor ve bence 1-2 dolar veya birkaç sigara vermekten imtina etmeyin.
Çünkü şehrin sokaklarında bile dolaşırken, yabancı olduğunuz anlaşıldığında, polis yol ortasında pasaport kontrolü yapabiliyor ki, bunun amacı, yalnızca bahşiş adı altında rüşvet istemektir. Hatta: gece sokağa çıkarsanız, yanınıza mutlaka pasaportunuzu alın çünkü polis mutlaka yol kesip pasaport kontrol yapıyor. Konuyu bilin ve istenen rüşveti verin ki, rahatınız keyfiniz kaçmasın.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Moldova mutfağında farklı yemekler ve lezzetler tatmak mümkündür. Çünkü, geçmiş tarihi süreçte, buradan birçok farklı kültür geçmiştir. Bunlar: Ukraynalılar, Ruslar, Yahudiler, Almanlar ve diğerleri.
Ancak: ülke genel anlamda: üzüm, meyve, sebze, koyun yetiştiriciliği ve tavukçuluk ile bilinir. Ülkenin favori yemekleri: beyaz peynir, polenta (mısır unundan yapılan bir tür püredir), sebze, meyve ve et yemekleridir.
Koyun yetiştiriciliği çok popüler olduğundan: beyaz peynir ve keçi peyniri, 17’nci yüzyıldan bu yana ülkede yaygın olarak yapılır. Ulusal mutfakta, farklı yemeklerin hazırlanmasında, peynir hep baş köşede bulunur. Ayrıca: meze olarak da kullanılır.
Biraz önce söz ettiğim “Polenta” (mamaliga) ise: tamamen pişmiş mısır unu, beyaz peynir, süt, kırmızı pancar çorbası, tuzlu balık ile servis edilir.
Moldova mutfağında diğer ana yemeklerde ise: geleneksel sığır eti (mititei) ve domuz eti (cirnetei, costita, mushka), tavuk eti (zama), koyun eti (ciorba) ve balık kullanılır.
Moldovalıların en favori mahalli yemekleri: “mititei” yani “ızgara et” dir. Ayrıca: “costita” (sebzeli et yemeği). Jöleli tavuk (racituri), lahana dolması ( bunun yöresel ismi “sarmale” dir ve dikkat ederseniz, Türk yemek kültüründen geçmiş olduğu isminde de anlaşılmaktadır) ve tavuk çorbasıdır.
Etli yemeklere, bu ülkede, kayısı ve ayva gibi meyveler de ekleniyor. Ayrıca: soslara şarap ve domates suyu kullanımı çok yaygındır. Bu soslar eti yumuşatır.
Evet, neredeyse bütün yemeklerinde “patates” bulunuyor. Yerel lezzetleri tatmak isteyenler, mutlaka “borç” çorbası içmelidirler. Ancak, burada çok fazla “domuz eti” tüketildiğini de bilmeniz gerekir, buna dikkat edin.
Burada: “konyak” yani “divin” özellikle meşhur ve birçok farklı çeşidi üretiliyor. Öte yandan: Moldova şaraplarının ünü de, bütün Avrupa’da yaygındır. Ülkedeki üzüm bağlarının çokluğu, bu ülkenin şaraplarının kalitesini olumlu etkilemektedir.
Şaraplar, hemen hemen her yemeğe eşlik etmektedir. Koyun eti yemekleri, genellikle beyaz veya kırmızı şarap ile servis edilir. Sığır eti ve kümes hayvanlarının etinden yapılan yemekler, beyaz şarap ile servis edilir. Baharatlı et yemekleri, likör ve alkol oranı yüksek içkilerle servis edilir.
ALIŞVERİŞ
Bu ülkede satın alınabilecek başlıca buraya has hediyelik eşya “şarap” ve “konyak” olacaktır. Alkolle arası olmayanlar ise: açık Pazar yerinde, eski Sovyet dönemine ait objeleri bulup satın alabilirler, hatta “matruşka” bile bulup satın alabilirsiniz.
Ama unutmayın, alışverişte pazarlık esas, yani turist olduğunuzu anladıklarında hemen kazıklamayı düşünüyorlar, pazarlık yapın. Ayrıca: para bozdururken, büyük meblağlar bozdurmayın, çünkü paralarının uluslar arası geçerliliği yok, fazla para bozdurursanız dönüşte elinizde kalır, hatıra olarak duvara asar, sonra çöpe atarsınız.
Kişinev Souvenir Bazaar
Şehrin ana Pazar yeridir. Burada: el yapımı objeler, resimler bulup satın alabilirsiniz.
Unic
Sovyet tarzı ürünlerin satıldığı bir alışveriş merkezidir.
GEZİLECEK YERLER
HOLLY GATES
Bu mimari anıt: 1846 yılında, I. Zaushkevich tarafından inşa ettirilmiştir. Yapılış amacı: Osmanlının burada bıraktığı toplardan dökülecek bir çanın buraya asılmasıdır. Çan: 6.4 ton ağırlığındadır. Anıtın inşaatı: beyaz taştan yapılmış, 4 dikme şeklindedir.
Burada, Korint düzeninde 16 yan sütun bulunmaktadır. Büyük çan ve saat mekanizması: tavan seviyesinde oluşturulan taş kemerler üzerine yerleştirilmiştir. Bu seviyenin üzerinde, ikinci bir taş korniş görülür.
Anıtın üzerindeki bir mermer levhada: 29 Ağustos 1944 tarihinde, Alman-Romen işgalcilerden, şehrin Sovyet güçleri tarafından kurtuluşu hakkında bir yazı bulunmaktadır.
MOLDOVA ULUSAL TARİH MÜZESİ
31 Ağustos 1989 caddesindedir. Yani, şehrin tam merkezindedir.
Müze, 1983 tarihinde kurulmuştur. Binanın ilk yapılış amacı: bölgesel erkek lisesidir.
Müzenin önünde: Romus-Romulus ve ünlü Roma kurdu heykeli görülüyor. Binanın içinde ise, 10 sergi salonu bulunuyor.
Burada: eski çağlardan günümüze kadar olan sürece ait 300 bin civarında öğenin sergilendiği söyleniyor. Bunlar arasında: belge koleksiyonları, fotoğraflar, nadir el yazması kitaplar, haritalar, silahlar, askeri teçhizatlar vs bulunuyor.
Bunlar arasında en ilgi çekenler: 4-5’nci yüzyıllara tarihlenen Getae savaş arabası halkası, MÖ.4’ncü yüzyıldan kalma, bronz şamdan, Getae-Makedonya kaskı ve 1781 yılına tarihlenen F.Bauer tarafından yapılan Moldova haritasıdır.
ETNOĞRAFYA VE DOĞA TARİHİ MÜZESİ
Bu müze, Moldova’nın en eski müzesidir. Ekim 1889 tarihinde, Baron Stuart’ın girişimleriyle kurulmuştur. Başlangıçta “Tarım Müzesi” olarak düzenlenmiştir. Müzenin binası: 1903-1905 yılları arasında, mimar V.Tsigonkov tarafından hazırlanmıştır.
Günümüzde: müze, Beserabya bölgesi için önemli bir bilim ve kültür merkezi olarak bilinir ve tanınır.
Müze 2 bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm: Moldova topraklarında flora ve fauna için ayrılmıştır. Burada: doğanın nasıl değiştiği, yıllar öncesi ve bugün arasındaki farklılıkları ve doğanın gelişimi izlenir. Müzenin diğer kısmında ise, bu topraklarda yaşayan insanların, kendi gelenek ve görenekleri izlenmektedir.
Burada, bu insanlar tarafından kullanılan günlük yaşamdan birçok giysi, teçhizat ve günlük kullanım araçları görülmektedir. Geleneksel kostümler, geleneksel ev içi ve yerel düğün sahnesi ilgi görmektedir.
Müzenin, 1906 yılından kalma bir de botanik bahçesi bulunuyor. Bu bahçe, Beserabya bölgesinin ilk botanik bahçesi olarak ilgi çekiyor. Müzede sergilenen ürünler arasında önem kazananlar: günümüzden 5 milyon yıl önce yaşadığı sanılan bir dev dinozor iskeleti bulunmaktadır. Bu iskelet 1966 yılında bulunmuştur.
NATİVİTY KATEDRALİ
Bu “Ortodoks” kilisesi, şehrin ana kilisesidir. Katedral: 1830 yılında: Prens Mikhail Semyonoviç tarafından yaptırılmıştır.
II. Dünya savaşında bombalanan katedral ve çan kulesi, 1962 yılında yerel komünistler tarafından tamamen tahrip edilmiştir. Yeni çan kulesi, 1997 tarihinde yeniden yapılmıştır.
STEFAN CEL MARE PARKI VE ANITI
Park: ilk olarak, 1818 yılında, Rus döneminde mühendis Alexander I tarafından: yüzlerce akasya ve ıhlamur ağacı ve çiçek dikerek başlamıştır. Hatta: yine aynı dönemde, park alanına inek, keçi gibi hayvanların girmesini engellemek için, alanın çevresine çit çekilmiştir.
Bugün park: şehrin ana park alanıdır. Eskiden “Puşkin Park” olarak bilinen yer: 17 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Park, oldukça eski ağaçları barındırmaktadır ve başta dut ve akasya olmak üzere, 50 tür ağaç bulunduğu söyleniyor.
Stefan Cel Mare anıtı ise: aynı adı taşıyan bu parkın içindedir. Kişi ise: 15’nci yüzyılda Osmanlı saldırılarına direnmesiyle tanınmaktadır. Moldova’nın ulusal kahramanıdır.
ROSE VALLEY PARKI
9 hektarlık bu park alanında: 3 büyük göl ve çeşitli restoranlar bulunmaktadır. Aslında park alanı, eski Slav kabilelerinin yerleşim yerinde kurulmuştur.
Rus halkının efsanevi atası: Ros vadisinde yaşadığına inanılan Slav kabileleridir. Burada: birçok Slav tanrı ve atalarının heykelleri ve sunakları bulunmuştur. Bu pagan tanrılarına tapanlar: tatil günlerinde burayı ziyaret ederler, halk vadi ve göllerde şenlikler düzenlenmiş.
Günümüzdeki park alanı, 1950’lerde tamamlanmıştır. 1960’ların sonunda ise, yeni gelişmeler yaşanmıştır. Park alanı içinde, 1000 seyirci kapasiteli bir Açıkhava tiyatro salonu, içinde dönme dolapta bulunan bir eğlence parkı ve restoranlar bulunur.
PUŞKİN MÜZESİ
Müze: Anton Pann caddesi üzerindedir.
Rusya’dan sürgün edildiğinde, Puşkin’in 1820-1823 yılları arasında yaşadığı ev, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Müze: şehrin kuzeydoğu bölümündeki parkların birkaç blok ötesindedir. 1982 yılında restore edilmiştir.
İlk açılışı ise, Şubat 1948 yılıdır. Rus imparatorluğundan uzak, ünlü yazar, bazı eserlerini burada yazmıştır. Evet, burayı ziyaret ederseniz, Puşkin’in yaşadığı küçük mekanda, objelerin güzel düzenlendiğini ve hayatından ilginç karelerin yansıtıldığını görebilirsiniz. İngilizce konuşma klavuzu yok, Rusça bilmek gerekiyor.
MEMORİAL PARK
1945 yılında: II. Dünya Savaşında Sovyet askerlerinin kazandığı zafer anısına yapılmıştır. Burada: sürekli yanan bir meşale de bulunuyor.
Yani bir anlamda “meçhul asker” anıtıdır da denilebilir. Parkın ortasında ise, 1990’lı yıllarda Moldova’nın bağımsızlığı çatışmalarında hayatını kaybedenler için yapılmış bir anıt görülüyor.
Parkın uzak kuzey ucunda ise, sivil bir mezarlık bulunuyor.
ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
SERPENİ
Kişinev şehir merkezine 50 km. uzaklıkta bir anıttır. Anıt: 22 Ağustos 2004 tarihinde, ülkeyi Alman-Romen işgalcilerden kurtaran 12.000 Sovyet askerinin anısına, Moldova’nın kurtuluşunun 60’ncı yılında dikilmiştir. Çünkü: bu kurtuluş mücadelesinde en şiddetli çarpışmalar “Serpeni” köyü yakınlarında olmuştur.
Anıtın inşaatına, Sovyetler döneminde başlanmıştır. Anıt: 3 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm: mermerle dekore edilmiştir. Bu mermer üzerinde, 12.000 kahramanın, kabartma isimleri yazılıdır.
Orta ve üst kısımda bir haç görülür. 2 yüksek dikmenin altında ise, sonsuz ışık görülür. Bu sonsuz ışık: vatan savunulurken ölen, bu cesur askerlerin onuruna vardır. Ancak: bu sonsuz ışık, yani meşale: hafta içi yanmaz.
Anıtta, ayrıca, Dinyester manzaralı bir çan kulesi bulunur.
Evet, silüeti, çok uzaklardan da görülebilen bu anıtı, ziyaret etmeyi unutmayın.
ORHEİ ANTİK KALINTILARI
Şehrin 60 km kuzeydoğusunda, Orhei köyü yakınlarında bir açık hava müzesidir. “Orhei” kelimesi “sur” anlamına gelir. Altınordu devleti döneminde, “Shehr el-Cedid” şehri burada kurulmuştur. Kelime anlamı “yeni şehir” demektir.
Ancak, 14. yüzyıl ortalarında şehir tarih sahnesinden silinir ve kaybolur. 16’ncı yüzyılda, Orhei sakinleri: burada “Orhei” ismini verdikleri yeni bir şehir kurarlar.
Günümüzdeki arkeolojik şehir kalıntıları: mağaralardan oluşmaktadır. Zaten eski Orhei şehrine “Pestere” denilir ve bu kelimenin anlamı mağaradır. Bu kireçli kaya parçalarında onlarca geniş ve küçük mağara bulunmaktadır. Bu mağaralar ve çevrenin manzarası: harika görünüm ile ziyaretçileri etkilemektedir.
Özellikle: burada bulunan mağara manastır ilgi çekmektedir. Çünkü, bu manastır, erken Hıristiyanlık döneminin önemli manastırlarından birisidir. Dış dünyadan izole edilmiştir. Çünkü: o zamanlar, bölgeye gelen Hıristiyanlar, bu topraklarda yaşayan yerli kabilelerden uzaklaşmak ve korunmak için daha büyük mağaralar oluşturmuşlardır.
Zamanla Orhei mağaraları, bu erken dönem Hıristiyanları tarafından kullanılır olmuştur. Ortaçağ döneminde mağaralarda rahipler yerleşmiştir. Ayrıca, yeni mağaralar yapılmıştır.
Evet: günümüzde, aradan geçen süreçteki birçok depreme rağmen bazı mağaraların iyi korunmuş oldukları gözleniyor.
Burada, bir de kale kalıntısı bulunuyor. Gaetic kalesi olarak isimlendirilen kale: Butuceni burnu üzerindedir. Doğu ve Batı yönünde, oval ve uzun bir hattadır. Kale, dar bir geçitle çevresine bağlanır. Çünkü, bu dar geçit herhangi bir tehlike anında, tehlikeyi engelleyecek durumdadır. Kalenin MS.3’ncü yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Çünkü: Germen ve Bastarnae kabilelerinin istilalarından korkuluyordu.