Kutna Hora:
Prag’dan trenle, 1 saatlik uzaklıkta (70 km.) , tarihi bir kasaba. Prag gezinizde, değişik bir yer olarak ilginizi çekebilir. Özellikle; insan kemiklerinden oluşan kilise, gerçekten ilginçtir.
Evet, buranın en ünlü yeri: Sedlic Kilisesidir.
Diğer adıyla: kemikli kilisedir.
İstasyondan: 2 km. uzaklıkta. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmış şehirlerden biridir.
Kutna Hora
Eskiden zengin gümüş madenleriyle ünlüymüş. Gümüş madenleri o kadar zenginmiş ki, Çek kralı, bir ara: başkenti buraya taşımış. Bu madenler sayesinde, kral, Avrupa’nın en zengin kralı haline gelmiş.
Böylece, kasaba bir anda eserlere bürünmüş. Büyük bir katedral, hemen inşa edilmiş, şehrin en saygın eseri olmuş. Çevresi tepelik ve şehrin en yüksek yerinde, çok büyük bir katedral: St. Barbara Katedrali.
Şehrin içinde: saraylar ve çeşmeler, meydanlar derhal havayı değiştirmiş. Ama elbette, burayı ilginç hale getiren, bu özellikler değil. Çünkü: gümüş madenleri, 17’nci yüzyılda, gümüşün tükenmesi üzerine kapatılmış ve şehir önemini kaybetmeye başlamış.
Başkent, yine Prag olmuş. Ancak, yapılan restorasyonlarla, güzelliğini günümüze kadar korumuş. Günümüzde, sessiz ve sakin bir yerdir.
Şehir, tepede yer alıyor.
Düz kesimde, hemen yakın bir mahallede: Sedlog’ta bir mezarlık ve içindeki küçük bir kilise, ilgi çekiyor. Bu mezarlık: şehir başkent iken önem kazanmış. Haçlı seferlerinden dönenler, Kudüs toprağı getirmişler ve buraya koymuşlar. Bunun üzerine: soylular, bu mezarlığa gömülmeye başlamışlar. Derken, çıkan bir savaşta ölen tüm askerler de buraya getirilmiş, üstüne bir de veba salgını olmuş ve ölenler yine buraya defnedilmişler.
Ancak: gömülme tam yapılamamış. Derken, bu toplu gömülmelerdeki kemikler, toprak üstüne çıkmaya başlamış. Bu saygıdeğer ve onlar için şehit olan kişilere ne yapalım diye düşünürken, bir mimar, ilginç bir öneri getirmiş. Kemikleri, kiliseye yerleştirelim diye. Ama ne yerleştirme.
Tüm kemikleri toplamışlar, parlatmışlar ve küçük kilisenin içerisinde dekor malzemesi olarak kullanmışlar.
15-16’ncı yüzyıllarda yapıldığı düşünülen kilisenin dekorasyonu böylece değişmiş. Kilisenin içerisinde, insan kemiklerinden yapılmış ve bütün kilisenin içerisinde dekor malzemesi olarak kullanılan: şamdan, avize, armalar oluşturulmuş. İşte, görmeye değer olan bu. İnanılır gibi değil, ama orada duruyor.
Evet: kemikler niye kullanılmış? Bazı söylentilere göre: Kemikler kullanılmış çünkü insanlar ölümlü olduklarını unutmasınlar diye imiş.
Kilisenin bence en çarpıcı köşesi: Ortaçağda bölgenin hakimi olan Schwarzenberg Prensliğinin armasıdır.
Ama bu arma kemiklerden yapılmıştır.
Armanın sağ alt kenarında: gözü karga iskeleti ile oyulan bir kafatası bulunuyor. Bu kafatası, prensin Türklere karşı kazandığı bir savaşı temsil ediyormuş. Türklerin gözünü oyduk anlamında. Savaşın adı, yabancı kaynaklarda “Raab Savaşı” diye geçiyor.
Bizim kaynaklarda ise “Yanıkkale Savaşı” dır.
Olduğu yıl: 1594. Macaristan’da, Budapeşte’nin batısında Gyor kenti yakınlarında, bizim Yanıkkale, onların Raab dedikleri yerde olmuş. Daha sonra, Viyana kuşatması öncesinde, Osmanlı ordusu buradaki Kale’yi geri alır.
Tarihi kaynaklar: Yanıkkale’nin fethinin, ordunun doğrudan Viyana’ya yürümesini isteyen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile bazı komutanları arasında tartışmalara yol açtığını yazar. Bu tartışmada, Merzifonlunun karşısında yer alan Kırım Bey’i Giray Han’ın: Viyana kuşatmasının en kritik anında, Lehistan’lı (Polonya) Jan Sebieski’nin ordularının Osmanlı’ya arkadan vurmasına seyirci kaldığı söylenir.
Giray Han’ın şöyle söylediği rivayet edilmektedir.” Osmanlı, Tatar ağasının değerini anlasın.”
İşte böyle. Burayı ziyaret ettiğinizde, sanırım bu arma dikkatinizi çekecektir. Daha önce de söylediğim gibi, öyle korkmuşlar ki, bu zaaflarını, kendilerini üstün çıkaran bu tür simgeleri yaratarak, gidermeye çalışmışlar. Burayı da mutlaka görmenizi öneriyorum.