Burası tam bir açık hava müzesi ve özellikle bir dönem 2500 yıllık Hitit imparatorluğuna başkentlik yapmış olan Şapinuva kalıntılarını mutlaka görmeniz gerek. Yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi olan kazı çalışmaları sonucunda, ortaya çıkarılanlar ilginç.
Ama esas ilginç olanı, bir zamanlar yaklaşık 50 bine yakın insanın yaşadığı bu toprakları, tarih sevenler, mutlaka görmeliler. Unutmayın, bu insanlar yani Hititler, günümüzden binlerce yıl önce burada büyük bir medeniyet kurmuşlar. Şunu düşünmek gerek, bugünden 2500 yıl sonra, sanırım o zamanın insanı da, bugün bizim yaşadıklarımızı büyük bir merak ve ilgiyle inceleyecek.
ULAŞIM
Ortaköy, il merkezi olan Çorum’a 53 km. uzaklıktadır. Ortaköy-Amasya arasındaki uzaklık: 77 km. Ortaköy-Alaca arasındaki uzaklık; 45 km. Ortaköy-Yozgat arasındaki uzaklık: 42 km.
TARİHİ
Orta Asya’dan gelen Türkler: bölgede 3 yerleşim yeri kurmuşlardır. Bunlar: Asraköy, Pınarköy ve ilçe merkezidir. İlçe merkezi, diğer iki yerleşimin tam ortasında kaldığı için, Ortaköy adını almıştır.
Ancak, elbette yörenin tarihi geçmişi incelendiğinde, ilk yerleşimcilerin, çok daha önceleri burada bulunduklarına ait kanıtlar ortaya çıkmaktadır. İlçe merkezine, 3 km. uzaklıkta, Hitit imparatorluğunun en önemli kentlerinden biri olan Şapinuva kalıntılarına ulaşılmıştır.
Şapinuva kenti
Çekerek nehri çevresinde bulunan, Göynücek ovası ve Alaca ovası arasındaki geçit üzerinde bulunması nedeniyle, konum olarak önem kazanmaktadır. Bunun sonucunda: burada, dönemin önemli bir askeri ve dini merkezi kurulmuştur. Buralarda yapılan kazılarda: sayıları yaklaşık 4000’e ulaşan çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bu tabletler: dini, idari ve askeri yazışmalar olup, MÖ.14’ncü yüzyıla aittir. Bu tabletlerden anlaşıldığına göre: Taşmişarri yani III. Tuthaliya ve kraliyet ailesi, bu şehirde yaşamıştır.
GENEL
İlçe, Anadolu’nun, Kafkaslar yönünden bir giriş yolu olan Kelkit vadisinin sonunda bulunmaktadır. Yani, bulunduğu konum itibarıyla stratejik önem kazanmaktadır. Zaten, tarihi geçmişi incelendiğinde de, bu konumu nedeniyle sürekli yerleşim bulunduğu görülüyor.
Yörede: Karadeniz iklimi ve karasal iklim hakimdir. Buna bağlı olarak: yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Daha doğrusu, hani derler ya, bir anda, birkaç mevsim diye, işte Ortaköy’de böyle, kısa aralıklarda, birbirinden farklı mevsimler görülmektedir.
Bölgenin coğrafi yapısına bakıldığında: genellikle engebeli ve dağlık bir yapı görülmektedir. İlçe merkezinin: kuzey, güney ve batı bölümleri dağlarla çevrilidir. İlçe merkezinin rakımı ise: 800 metredir.
İlçe ekonomisi: tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halkın: % 80’lik bölümü, tarım ve hayvancılık ile meşgul olmaktadır. Bağcılık ta önemli bir uğraşıdır. Bölgede: “Bal” ismi verilen, sofralık ve pekmezlik olarak kullanılan üzüm üretimi yaygındır. İlçede, modern sanayi tesisi bulunmamaktadır.
KONAKLAMA
Öğretmenevi 6 yataklıdır. Belediye İş hanı. 3.Kat. 364-4914159
NE YENİR-NE İÇİLİR
Buralara yolunuz düşerse, tatmanızı önereceğim mahalli lezzetlerin başında: mıhlama gelir. Bunun dışında: keşkek, erişte pilavı ve yaprak sarmasını da düşünebilirsiniz. Tatlı olarak ise, pekmez tatlısı deneyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Ortaköy yöresinde, pekmez çok meşhur, bulabilirseniz mutlaka pekmez satın almalısınız.
GEZİLECEK YERLER
ŞAPİNUVA
Hitit imparatorluk döneminde, önemli kentlerden biridir. Çünkü: coğrafi konumu nedeniyle, stratejik bir noktada bulunmaktaydı. Bunun sonucunda: şehir askeri ve dini bir merkez haline gelmiştir. Ordu komutanlığı ve sürekli olarak bir kısım asker, bu şehirde hazır bulunmuştur. Bunun kanıtı olarak, bir çivi yazılı tablette, kral II. Murşili tarafından şöyle denilmektedir “ Şapinuva’daki birlikleri teftiş ettim ve orduma öncülük ettim”
Burada yapılan kazılarda: yaklaşık 4000 civarında çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bu tabletler incelendiğinde ise, bunların: askeri, dini ve fal metinleri olduğu ve Hattice, Hurice, Akatca yazılı oldukları anlaşılmıştır.
Bu tabletlerden öğrenildiğine göre: Hitit kralı III. Tuthaliya döneminde, kraliyet ailesi ve kraliçe Taduhepa bu şehirde yaşamıştır. Çünkü: burada bulunan yazışmaların büyük kısmı: kral ve kraliçeye gönderilen mektuplardan oluşmaktadır. Kraliçe Taduhepa: kral III. Tuthaliya öldükten sonra, kral I. Supiluliuma ile birlikte bir süre ülkeyi yönetmiştir.
Hatta: Tokat Masat Höyükte bulunan bir çivi yazılı tablette, şunlar yazılıdır ve bu yazılı olanlar, Şapinuva şehrinin önemini ortaya koymaktadır.” Bu tablet size ulaşınca, 1701 askeri, acele olarak sevk ediniz ve onları iki gün içinde, Şapinuva şehrine, Majestelerinin huzuruna getiriniz.”
Günümüzde burada görebilecekleriniz şunlar: A binası olarak isimlendirilen anıtsal idari bir bina ve B binası olarak isimlendirilen, ticari bir yapı. Bu yapılarda: Hitit mimarisinin inceliklerini görebilirsiniz.
A Binası: Duvarların gerek iç ve gerekse dış yüzeyleri, düzgün kesme taşlarla işlenmiştir. Bu büyük taşların araları ise, düzensiz küçük taşlarla doldurulmuştur. Bu yapıların temel duvarlarının yüksekliği ise, 2 metreye ulaşmaktadır. 25 metre eninde ve doğu-batı yönünde 100 metre uzunluğundaki bu yapının temelleri, hiç bozulmadan ve dağılmadan günümüze kadar ulaşmıştır.
Bu bina: yalnız burası için değil, Anadolu ölçeğinde, anıt bir bina olarak öne çıkmaktadır. Kendine özgü, simetrik bir planı vardır. Bodrum katı dışında, 2 katı daha bulunduğu sanılıyor. Yapının çevresi, koruma duvarı ile çevrilidir ve bu duvar üzerinde kuleler bulunmaktadır.
Görebileceğiniz odalar: yapının bodrum katına aittir. Üst katlara ait kerpiç duvarlar ise, binanın muhtemelen yanması sonucu çökmüştür. Yukarıda sözünü ettiğim çivi yazılı tabletlerin büyük bölümü, yapının bu yıkık olan üst katlarında bulunmuştur. Bu çivi yazılı tabletler dışında, yörede, çok miktarda, pişmiş topraktan çanak-çömlek, bazalt, obsidiyen gibi çeşitli taşlardan yapılmış objeler, mühürler, çeşitli madenlerden yapılmış süs eşyaları, sikkeler, cam kaplar bulunmuştur.
B Binası: 1995 yılından sonra ortaya çıkarılmıştır. A binasının yaklaşık 150 metre yakınındadır. Temellerinde düzgün taş bloklar var. Bu temel duvarlarının üzerinde, 1 metre genişliğinde kerpiç duvarlar bulunuyormuş. Zemin kat temizlenerek açığa çıkarılmış ve bunun üstünde ise yoğun kereste kullanılarak yapılan katların, yanarak çöktüğü ve yok olduğu sanılıyor. Ancak, temellerin üzerinde, 1.5 metre yüksekliğinde kerpiç duvarlar görülmektedir.
Bu bina daha çok: tek katlı, kare planlı ve iç bölme duvarları fazla olmayan, depo görünümünde bir yapıdır. Burada depo bölümü olarak tanımlanan ve içinde küplerin bulunduğu bir bölüm görülüyor. Yiyecek ve içecek konulduğu sanılan bu küplerin toplam sayısının 30 civarında bulunduğu tahmin ediliyor. Ayrıca: kumaş ve maden koymakta kullanılan yerler de görülmektedir.
Bu binada, bunun dışında özellik gösteren diğer bir yer de, kapı girişidir. Burada: çakıl döşenmiş bir giriş holü var. Buraya açılan bir başka çift kapıdan: yük arabaları içeri girmekte ve bu döşemenin üstüne alınmaktadır. Bu giriş bölümünün hemen yanındaki bir odada: duvardaki bir raftan döküldüğü düşünülen ve yanmış tabletler bulunmuştur.
C ve D Binaları: A ve B binalarının bulunduğu teraslanmış bölüm, muhteşem büyüklüğü ile dikkat çekiyor. Bu büyüklükteki alan üzerinde başka binaların da bulunacağı değerlendirilerek yapılan kazılarda, C ve D binalarına ait kalıntılara da ulaşılmıştır. Ancak, dini amaçla inşa edildiği düşünülen bu binalar, aşırı şekilde tahrip edilmiştir. Özellikle: C binasında bazı buluntular görülüyor.
Binanın giriş kapısında, toplu olarak baltalar ve mızrak uçları bulunmuştur. Bu mızrak uçlarının birinin üzerinde “Büyük kral” yazısı görülmektedir. Ayrıca: avluda iki sunak ve buradan binanın içine doğru uzanan bir kanal görülüyor. Bunlar değerlendirildiğinde, buranın bir tören salonu ve bu salonda bulunan sunak olduğu yani buranın dini bir binaya ait olduğu sanılmaktadır.
D Binası: burada dini bir yapı olmalıdır. Tanrı Teşup’a aittir. Hemen girişte bulunan firizde: Tanrı Teşup: silahlarını kuşanmış ve sol eliyle, bir mızrağa dayanmış olarak, yapıya gelenleri karşılamaktadır. Giriş holünde, bir arınma havuzu bulunmaktadır.
Evet, her iki yapı ve yerleşim yerinde: çok miktarda: iyi hamurlu ve dikkatle pişirilmiş, günlük kap-kacak bulunmuştur. Ayrıca: bir kısım metal malzeme de ortaya çıkarılmıştır. Bunlar: ok uçları, bronz balta ve kamalardır. Hatta: topluca bulunan mızrak uçlarından birinin üzerinde “Büyük kral” yazmaktadır.
Bütün bu buluntular: merkezi Ağılönü mevki olmak üzere, yaklaşık 9 km. karelik bir alanda, büyük bir Hitit yerleşimi bulunduğunu işaret etmektedir. Bu büyük kentin o dönemdeki nüfusunun ise, 30-50 bin kişi arasında bulunduğu tahmin ediliyor. Ayrıca: iki Fırtına Tanrısı adına yapılmış iki ayrı tapınak, kraliçe sarayı, ordu komutanlığı ve belediye teşkilatı gibi kurumların bulunduğu sanılıyor.
Zaten, Hititler, bu bölgeye geldiklerinde: platoyu çevreleyen tepeler üzerine yayılmışlar ve bu bölgedeki araziye teraslayarak, büyük bir şehir kurmuşlardır. Ancak: bu büyük şehrin kıt su kaynakları ile nasıl su ihtiyacının giderildiği ve tarım faaliyetlerinin nasıl yürütüldüğü meçhuldür.
İNCESU KANYONU
İlçe merkezine bağlı, İncesu köyündedir. Yöre halkı tarafından: “Uzungeçit” olarak isimlendirilmektedir.
Kanyonun tek bir girişi ve tek bir çıkışı var. Kanyonun genişliği: 40-60 metre arasında değişmektedir. Uzunluğu ise: 12 km. dir. Her iki yamaçta ise, sarp kayalıklar var. Ayrıca, yer yer ormanlık alanlara rastlamak ta mümkündür. Kanyonun ortasından: Çekerek ırmağı geçmektedir. Bu ırmak üzerinde rafting ve bölgede trekking yapılabilmektedir.
Kanyonun her iki yanındaki kayalar üzerinde: duvar kalıntıları, merdivenlerle çıkılan su sarnıçları, ahşap hatıl oyukları görülüyor. Buna istinaden, antik dönemlerde, burada, ahşaptan inşa edilmiş, çok sayıda yapının varlığından söz etmek mümkündür. İncesu kanyonu: tüm bu tarihi ve doğal güzellik ve özelliklerinin yanında, doğal yaşam alanı olarak da, birçok hayvan ve bitki türünü barındırmaktadır. Ayrıca: ırmak ta, balık türleri de bulunuyor yani olta balıkçılığı yapmak mümkün. Hatta, ırmakta su samuru bile bulunduğu söyleniyor.
AŞDAĞUL MAĞARASI
İlçe merkezine bağlı, Aşdağul kasabasının, 5 km. kuzeyinde, İninbaşı Tepesindedir. Uzunluğu: 80 metredir. Derinlik ise: 13 metredir. Mağaranın bulunduğu yerin rakımı: 800 metredir.
Bu bölgede Çekerek nehri tarafından parçalanan, kanyon görünümlü vadiler var. Mağara, 2005 yılında bulunmuş ve MTA tarafından haritalandırılmıştır. Mağarada, büyük bir yarasa sürüsü bulunuyor.
KYBELE KAYA KABARTMASI
İlçe merkezinin 3 km. uzağındaki, İncesu köyünde, köye yaklaşık 1 km. uzaklıktadır.
Çekerek nehri kıyısındaki kayalara oyulmuştur. Nehir yatağından 1.5 metre yüksekliktedir. Buradaki tanrıça: önünden akan Çekerek nehrine ve hemen karşısında yükselen kayalar üzerindeki kaleye bakmaktadır. Bir taht üzerinde oturduğu düşünülen tanrıça, sol elinde bir aslan yavrusu tutmaktadır.
Evet: Anadolu’da, MÖ.9000’lerden itibaren: bereket, verimlilik, doğurganlık gibi anlamlar ifade eden Kybele ana tanrıça, burada da kayalara oyularak figüre edilmiştir. Ancak, birçok yerdeki benzerlerinden büyüktür ve bu büyüklükte bir Kybele kabartması başka bir yerde bulunmamıştır.
AKROPOL
Hemen, Kybele kabartmasının tam karşısında, Çekerek nehri kıyısındadır. Ancak, günümüzde pek bir kalıntı kalmamış olup, sadece taşlar görülmektedir.
KAYA MAĞARASI
Yine, İnceku köyünün 3 km. uzağındadır. Akrapol’un yanında bulunan Kybela kabartmasının tam karşısındadır. Mağaranın uzunluğu, yaklaşık 300 metredir. Mağaraya inmek için, yaklaşık 470 basamak merdiven inmek gerekiyor. Uzunluğu 300 metre dedim ama, 300 metre sonunda, mağaranın kapandığı görülüyor, yani sonunun nereye gittiği meçhuldür.