Asi nehrinin, Akdeniz’e döküldüğü havza üzerinde kurulmuş. Farklı din ve kültürdeki insanların, dostça, bir arada yaşadıkları ilginç bir yer.
ULAŞIM:
İlçenin, il merkezine uzaklığı: 22 km. dir. Sürekli çalışan minübüsler ile ulaşım gayet kolay sağlanmaktadır.
TARİHİ:
Bu bölge: Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biridir. MÖ.305 yılında, İskender’in komutanlarından Nicator tarafından, Musa dağı eteklerinde, bir liman kenti olarak kurulmuştur.
İlk adı: “Seleucia Pieria”
MS.1.yüzyılda, bölge, Roma egemenliğine girmiştir. Bu dönemde, burada yapılan “Titus Tüneli” günümüzde halen mevcudiyetini korumaktadır.
Takip eden tarihi süreçte: yörede, Selçuklular, Fatimiler, Memlükler egemenlik kurarlar. 16.yüzyılın başlarından, 1918 yılına kadar olan sürede ise, Osmanlılar hakimiyeti elde bulundururlar.
1918-1939 yılları arasında, Fransız işgali altında kalan bölge: 1939 yılında Anavatana katılmıştır.
1940-1947 yılları arasında: “Süveydiye” adıyla anılan ilçe, 1947 yılında, Samandağ adını alır.
GENEL:
İlçe: Asi nehrinin Akdeniz’e döküldüğü havzada bulunmaktadır. Ancak, her ne kadar denize sıfır olmasına rağmen, bu bölgede turizm yatırımları yapılmamıştır. Bu havzada: 14 km. uzunluğunda kumsal var. Bu sahil: dünyanın en uzun ikinci sahilidir.
Bu sahillerde: nesli tehlikede olan, “Yeşil kaplumbağa” ve koruma altına alınmış olan “Caretta-caretta” ların, yumurtlama-üreme alanlarıdır. Denize gelince: yazın rüzgarlı olduğundan “sörf” yapılması için çok uygundur.
Tüm bunların yanında, sahil kesimindeki deniz, sanırım Asi nehrinden kaynaklanan kirlilikten olumsuz etkilenmektedir. Yine de, sahil kesimi: Antakya ve diğer ilçelerden, yaz aylarında önemli ölçüde turist çekmektedir.
İlçede, tipik Akdeniz iklimi hakimdir.
İlçe ekonomisinin temelini: balıkçılık, narenciye ve sera sebzeciliği oluşturur. Narenciye ürünlerinden: portakal, mandalina, limon gibi çeşitler, yörede bol miktarda üretilmektedir. Bunun dışında ise: hurma, erik, kayısı üretimi yaygındır.
İlçenin orman köylerinde ise: hayvancılık yapılır. Hemen hemen her evde, sığır yetiştirilir. Bunun dışında, nakliyecilikte gelişmiştir. Ney yapımına uygun, kaliteli kamışlar, Samandağ ilçesinde yetiştiriliyor.
İlçe insanının ekonomik yönden gelişmesinin en büyük etkilerinden biri de: ilçe halkının % 15-20 oranında, yurt dışında ve özellikle Arap ülkelerinde çalışıyor olmalarıdır. Bu çalışanlar, ilçede yaşayan yakınlarına para göndererek destek oluyorlar.
İlçe merkezinde, denize yakın bir noktada “Hızır” türbesi bulunuyor. Söylentilere göre: burada, Hz. Musa ve Hızır buluşmuşlar.
Beyaza boyalı türbe, tam yolun ortasında bulunuyor. Ziyarete gelenlerin: yedi veya dokuz kere, bu türbenin çevresinde dönmeleri gelenekmiş.
Yoksa, işleri rast gitmezmiş, inanıp inanmamak size kalmış, bunlar söylentiler.
Son olarak, eski Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Samandağlıdır. Ayrıca: Ermenistan dışındaki tek Ermeni köyü olan “Vakıflı” bu ilçemize bağlıdır.
SAMANDAĞ SAHİLİ:
İlçe: 14.4 km. uzunluğunda, daha önce sözünü ettiğim gibi, dünyanın sayılı uzun sahillerinden birine sahiptir.
Bu sahilde, geniş bir kumsal bulunuyor. Bu nedenle: sahil, halka açık bir plaj halindedir. Ancak, bu deli denizin çok can aldığı söylenir. Dalgalı ve son derece ürkütücüdür. Güzel deniz, Çevlik sahilindedir.
Bu sahilde: güneşin batışı muhteşem, tam denizin üzerinden batıyor. Sahil üzerinde: “Çevlik Balıkçı Barınağı”; balıkçı teknelerine, yatlara, tur teknelerine ve dalgıçlık etkinliklerine yardımcı hizmet vermektedir.
Bu balıkçı barınağından hareket eden tur tekneleri: ziyaretçilere; çevredeki muhteşem güzel koyları gezdirmektedir.
Akdeniz havzasında, en önemli chelonia mydas (yeşil deniz kaplumbağası) üreme alanıdır. Bölgede 8 tür vatoz balığı görülür.
Özellikle vatos balıkları, Ekim-Aralık ayları arasında Samandağ sahilinde toplanırlar. Köpekbalıkları ise yavrulamak için kış döneminde buraya gelirler.
NE YENİR-NE İÇİLİR:
Burada: özellikle deniz ürünleri, balık yenebilir. Bunun yanında: el yapımı reçeller ünlü. Bu reçel çeşitleri: ceviz, patlıcan, turunç, kabak reçelleri.
NE SATIN ALINIR:
Samandağ ilçesi yöresine gelirseniz: buradan mutlaka ipekten üretilen ürünler satın alabilirsiniz. İpek kumaş, gömlek ve diğer aksesuarlar yanında, özellikle ve özellikle gravat çok ünlü. Mutlaka kendiniz veya yakınlarınız için satın almalısınız.
GEZİLECEK YERLER:
BATIAYAZ-TEPEPINAR KÖYÜ:
Antakya-Samandağ karayolu üzerindedir. Samandağ merkeze 10 km ve Antakya merkeze 22 km uzaklıktadır.
Tarih ve doğanın iç içe olduğu, zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplı bir yayla köyüdür.
Musa dağı eteklerinde kurulmuş bir piknik yeridir.
Şehir merkezinde yaz sıcaklarında bunalanlar, rüzgarlı olan bu yöreyi tercih ederler. Çünkü bu yörede bulunan mesire yerinin havası temizdir ve buz gibi kaynak suları vardır. Köy: bu doğal güzelliklerinin yanı sıra, kültürel açıdan da zengin bir mirasa sahiptir.
Batıayaz Ermeni Kilisesi:
Kilisenin isminin “Asdvazazin” olduğu söyleniyor. Kilise: yüksek sütunları ve taş yapısıyla dikkat çeker. Bir zamanlar bölgenin Ermenilere ev sahipliği yaptığını gösterir. Ancak kilise, 1918 yılında yapımına başlanmasına rağmen, bitirilememiş ve yarım kalmıştır.
1939 yılında yeniden yapımına başlanmış ama bir türlü tamamlanamamıştır. Kilise, sonraki süreçte, define avcıları tarafından fazlaca hasara uğratılmıştır. Günümüzde köyde sadece 1 Ermeni aile yaşamaktadır.
MUSA AĞACI:
Samandağ merkeze 6 km uzaklıkta bir dağ köyü olan Hıdırbey köyünde dere kenarındadır. Vakıflı Ermeni köyünün devamındadır.
Ağaç: muhtemelen 800-1000 yaşındadır ancak halk inanışına göre 2000-3000 yaşındadır.
Ağacın gövde kalınlığı 7.5 metre, çevresi 21 metre, yüksekliği 7 metredir. Ağacın dalları yaklaşık 8 metrelik bir alanı kaplamaktadır.
Ağaç: Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Zaten bu durum hemen tespit ediliyor, ağacın gövdesinde bazı yerlerde yama benzeri bakımlar yapılmıştır.
Ağacın hemen önünde, ağaçla ilgili inanışlar yazılıdır.
Gerçekten ağacın ilginç bir öyküsü var, bence bu ağacı mutlaka ziyaret etmelisiniz, ardından da Hızır türbesine gitmelisiniz.
Rivayet:
Samandağ sahilinde buluşan Hz Hızır ve Hz Musa, birlikte dağa çıkarlar, Tam bu noktaya geldiklerinde, Hz Musa, elindeki asayı toprağa saplar ve eğilip su içer.
Tekrar dönüp baktığında, asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında inanca göre: Ab-ı Hayat suyundan can bulan fidanın, binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılmaktadır.
Burayı ziyaret ederseniz, dere kenarında, yemyeşil bir ortam bulacaksınız. Ağacın yanındaki çeşmeden mutlaka su için, ayrıca ağacın hemen ilerisinde yöre halkı tarafından işletilen satış yerleri var.
Buradan bence: zeytinyağı ve nar ekşisi başta olmak üzere bazı yöresel ürünler bulup satın alabilirsiniz.
Antakya Samandağ Hızır Türbesi
HIZIR TÜRBESİ:
Burada deniz kıyısında bulunması nedeniyle “Deniz Türbesi” de denir. Daha da doğrusu burası bir türbe değil, burası Hz Musa ve Hz Hızır’ın buluştuklarına inanılan bir kaya parçasının bulunduğu bir makamdır.
Yörede, pek çok yerde Hızır adına yapılmış türbe ve ziyaretgah bulunmaktadır. Bunların en ünlüsü: Samandağ Çevlik Sahilinde, Hz Hızır ile Hz Musa’nın buluştuğu yer olarak kabul edilen kayanın üzerinde kurulan Hızır ziyaretidir.
Çünkü: Musa ve Hızır’ın buluştuğu yer yani “Mecma’ül Bahreyn” Samandağ yöresinde olduğuna inanılmaktadır. Türbenin girişinde bu konuda ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Buranın Asi nehrinin denize döküldüğü yer olması, bu görüşü güçlendirmektedir.
Evet, türbenin hemen girişinde, Hz Musa ile Hz Hızır’ın buluşmaları öyküsü ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır.
Burada yani türbenin içindeki mangaldan, buhur kokuları yükselir bu buhur kokuları içinde ise özellikle tespih ağacı sakızı yoğunluktadır. Buhur iyileştirme, arındırma ve korumak amacıyla kullanılmaktadır.
Hızır türbesinde bulunan kayanın, Hz Musa ile Hz Hızır’ın buluştuğu yer olduğuna inanılıyor.
Türbeyi ziyaret eden kişilerin uyguladıkları çeşitli gelenekler vardır. Bu gelenekler: buraya para bırakır, bez bağlar, çivi ve nal çakar, taş yapıştırır, boncuk takar. Türbeye girilince ise, ortada bulunan taşın çevresinde 4 kere dönülüp dilek tutuluyormuş.
Türbe yolun etrafında olduğundan: oradan geçmekte olan araçlar, 3 tur dönüp dua ederler, yani türbenin çevresinde dolaşan arabaları görünce şaşırmayınız.
VAKIFLI KÖYÜ:
Hatay’ın en güneyinde, bir yüzü Suriye’ye, bir yüzü Kıbrıs’a bakan ve yeşillikler içinde bir köydür.
Hıdır Bey köyü yolu üzerindedir. Yollar asfalttır. Hatay merkeze, yaklaşık 40 dakika uzaklıktadır.
Bu köyün hemen ilerisinde Musa ağacı vardır. Yol boyunca birçok restoran bulunmaktadır. Bu restoranlar, güzel manzaralara yöneliktir.
Vakıflı köyü: Türkiye’nin ilk Ermeni köyüdür. Daha da önemlisi Ermenistan sınırları dışında olup ta tüm nüfusu Ermenilerden oluşan, tek yerleşim yeri olmasıdır.
Bu bakımdan kendisi küçük te olsa, ünü sınırları aşmıştır. Avrupa Birliği tarafından takip edilmekte ve ara sıra diplomatları tarafından ziyaret edilmektedir.
Köyde günümüzde 35 hane ve 100 nüfus barınmaktadır.
Burada: organik tarım yapılmaktadır. Özellikle, mandalina üretimi vardır. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle yöresel nar reçeli ve özel yoğurtlardan satın almayı unutmayınız.
Köyde: Aziz Meryem Ana kilisesi ziyaret edilebilir.
Son bir not: Burayı Pazar günü ziyaret etmeyin, ayin olduğundan her yer kapalı oluyor. Ayrıca, burayı ziyaret etmek için en iyi dönem: Mayıs-Haziran aylarıdır.
Vakıflı Köyü Müzesi-Musadağ Müzesi:
Burası ülkemizin ilk Ermeni Müzesidir.
Müze, tamamı köy halkından gelen eşyalarla kurulmuştur. Müzede: yöresel kıyafetler, tarihi eşyalar, takılar sergileniyor. Ekranlardan ise geleneklere ait görüntüler yayınlanıyor. Belgesel odasında, köyle ilgili bir belgesel izlemek mümkündür.
ÇEVLİK-SELEUCİA PİERRİA:
Burası, antik bir kent. İlçe merkezinin 5 km. kuzeyinde, Musa Dağının yamaçlarında, Kapısuyu köyündedir.
Burası yani Çevlik ören yeri, gerek doğal güzellikleri ve gerekse tarihi değerleriyle öne çıkmaktadır. Çevlik ören yerine giriş ücretlidir, giriş ücretlidir.
Ören yerinde bulunan antik şehir: MÖ 305 yılında, İskender’in komutanlarından I Nicator tarafından başkent yapılmak üzere kurulmuştur. İlk kurulduğu dönemdeki ismi “Seleukeia Pierria” dır.
Ancak dış saldırılara karşı açık olması nedeniyle, Antakya şehri kurularak başkent orası seçilmiştir. Seleukeia şehri ise, bir ticaret şehri olarak gelişmiştir.
Bu şehre ait bir liman varmış. Liman: dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında, bir iç liman şeklindeymiş.
Ancak; bu liman bölümünün Pieria dağından inen sellerle dolmasını engellemek için, müthiş bir insan gücü kullanılarak bir tünel açılır.
Roma imparatoru Vespasianus zamanında, dağ delinerek, tünel açılmasına karar verilir. Tünel hakkında ayrıntılı bilgiyi aşağıda vereceğim. Ben burada şehirden söz etmek istiyorum. Şehir: aşağı ve yukarı şehir olmak üzere, iki kısımdan oluşuyor.
Yukarı şehir: denizden 300 metre yüksektedir.
Burada: büyük malikaneler, mabetler ve resmi binaların kalıntıları bulunuyor. En yukarı kısımda ise, bir Dor mabedinin kalıntıları vardır.
Aşağı şehir: liman ve çevresinde kurulmuştur. Burada, büyük bir hamam ve küçük bir tiyatro vardır. Ayrıca, bu kısımlarda, çok sayıda kaya mezarı görülmektedir. Roma döneminde: kalker kaya taşına oyulmuş çok sayıda mezar barındıran kaya mezarları “Beşikli Mağara” adıyla anılmakta ve ilgi çekmektedir.
Bu şehrin çevresi, yapıldığında surlarla çevriliymiş. Bu surlar üzerinde: Çarşı ve Al-Mina olarak isimlendirilen, iki kapısı bulunuyormuş.
Çevlik yöresinin doğal güzelliklerine gelince: burada günümüzde oldukça uzun bir kumsal bulunmaktadır. Denizi sürekli dalgalıdır, bu yüzden sörf için idealdir.
Dor Mabedi
Çevlik’ten 2 km uzaklıkta, Kapısuyu köyü yolu üzerinde, Samandağ ovasına hakim bir tepe üzerindedir.
Antik kentten günümüze ulaşan tapınak, Yukarı şehrin batısında, deniz seviyesinden 250 metre yüksekte, bir teras üzerinde, doğu-batı aksında uzanmaktadır.
Dor Mabedinin hangi tarihte yapıldığı tam olarak bilinmez. I Antiochos’un Mısır’da hüküm süren Ptolemy’nin İskenderiye’de yaptırdığı Sema Tapınağına benzer bir tapınak yaparak, babasının küllerini buraya gömdüğü iddia edilmektedir.
Bu yüzden tapınağın muhtemelen MÖ 3’ncü yüzyılın ilk yarısında yapılmaya başlandığı tahmin edilmektedir.
I Antiochus, bu tapınağı: Olimpik tanrıların (Zeus) anıldığı bir bina şeklinde yaptırmıştır.
Anadolu’da nadir yapılan Dorik stildeki yapılardan biridir.
Seleucia Pieria şehrinde, 1935-1939 yılında kazı çalışmaları yapılmıştır.
Bu kazı çalışmalarında, Dorik stilde yapılmış tapınağın ölçülerinin 37 x 19 metre olduğu ve 6 x 12 tane sütun bulunduğu tespit edilmiştir. Bu kazı çalışmalarının ardından bulunan eserler, maalesef kazıyı yapan Amerikan Princeton Üniversiteliler tarafından yurtdışına kaçırılmıştır.
Bu kaçırılan eserler arasında özellikle İsis-Afrodit heykelciği ilgi çekmektedir. Bu buluntu nedeniyle, tapınağın da İsis-Afrodit adına yaptırıldığı anlaşılmıştır. Bu heykelcik: günümüzde Princeton Sanat Müzesindedir.
Günümüzde;
Mabedin bulunduğu yerden, muhteşem bir manzara izlenmektedir. Tapınağın duvarları ve çatısı tamamen tahrip olmuş, sadece zemine kadar olan kısmı bulunmaktadır. Çatıyı destekleyen ve tapınağın kutsal odasını çevreleyen sütunlara ait sütün başları görülebilir.
Antakya Thyche’si
Mağaracık köyü civarında bulunmuştur. Mağaracık köyü, Samandağ ilçesinin kuzeybatısındadır.
Roma dönemine aittir. Helenistik dönem heykeltıraşlarından Eutychides tarafından yapılmıştır. Bronz heykelcik 8 cm boyundadır. Kentin talihinin koruyucusu, bolluk ve refahın simgesidir. Roma döneminde “Fortuna” ismiyle anılır.
Silpius’u temsil eden bir kaya üzerine oturmuş, sol eliyle dağa dayanmaktadır.
Sağ elinde tuttuğu buğday başağı: kentin zirai zenginliğini, başındaki taç; şehir surlarını ve tepedeki kaleyi simgelemektedir.
Sağ ayağını bastığı, nehir tanrısı şeklindeki çocuk figürü Orontes’i (Asi Çocuk) temsil etmektedir.
TİTUS TÜNELİ VE BEŞİKLİ MAĞARASI:
Titus tüneli, günümüzde Çevlik ören yerindedir.
Samandağ merkeze 5 km uzaklıktadır. Çevik münübüsleriyle yolculuk yaklaşık 20 dakika sürüyor. Minübüsler, tünele yakın bırakıyor ve ondan sonra 1 kilometrelik yürüyüş yapılıyor.
Bu yürüyüş: defne, mandalina ve meşe ağaçlarının arasından, yöresel ürünler satanları (baharat, meyve, sabun vb satan köylüler var) geçilerek titüs tüneline ulaşılıyor. Yürüyüş boyunca çay vb içecekleri içip dinlenebileceğiniz şirin mekanlar bulunmaktadır.
Kendi aracınız ile giderseniz, otopark vardır. Aracınızı otoparka bırakırsanız, yaklaşık 5 dakikalık bir yürüyüşle tünelin girişine ulaşırsınız.
Antik Seleucia kenti ve limanını, dağlardan inen sel sularından korumak için yapılmıştır.
Tünelin yayımına MS 69 yılında Roma İmparatoru Vespasianus döneminde başlanmış ve daha sonra oğlu Titus döneminde MS 81yılında tamamlanmıştır. İmparator Titus, aynı dönemde Roma şehrindeki Collesium’u yaptırmıştır.
Tabii Collesium’u bütün dünya biliyor, tanıyor, Titus tünelini ise yeterli tanıtım yapılmadığından bizim ülkemizde bile, sınırlı sayıda bilen olduğunu tahmin ediyorum.
Bu yüzden tünele bazı kaynaklarda “Vespasianus Tüneli” olarak isim verilmektedir.
Tamamen dağ içine oyularak yapılan tünel inşaatında, köleler ve Roma lejyonları çalıştırılmıştır.
Burası bir tünel ve kanaldan oluşur. Ancak çekiç ve murç yardımıyla dağ oyularak şekillendirilmiştir.
Kanalın uzunluğu 1330 metredir.
Tünelin kapalı kısımda: uzunluk ise 130 metre, yükseklik 7 metre, genişlik 6 metredir. Elle yapılan, dünyanın en büyük tüneli olarak kabul edilmektedir. Tam bir mühendislik harikasıdır.
Yapılış amacı: Değirmendere çayının sularının iç limana akmasıyla taşınan birikintinin limanı sığlaştırması, limanı ani sel baskınlarından korumak, dere sularının denetimli olarak kullanımı ve kente su teminidir.
Tünel 3 bölüm halinde yapılmıştır.
1’nci Bölüm:
Saptırma perdesidir. Değirmendere’nin yatağını kesen tünelin başladığı yerde, iki tepe yamacının arasına örülmüş su bendi duvarı vardır.
2’nci Bölüm:
Titus tünelleri bölümüdür. Burada: kaya içine oyulmuş tünelin uzunluğu 88 metredir. Genişlik 6.80 metre ve yükseklik 7 metredir.
İlk bölümden sonra ara kısım gelir. Burada uzunluk 53 metre, genişlik 6.60 metre ve yükseklik 7 metredir.
3’ncü Bölüm:
Kayaya oyularak veya kesme blok taşlardan örülerek yapılmıştır. Bu bölümün üstü açıktır. Genişlik 6 metre ve uzunluk ise 630 metredir. Tanıtım için son bir not: Vespasianus-Titus Tüneli, 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine alınmıştır.
Ziyaret:
Evet, buraya giderseniz, mutlaka ayakkabınız uygun (kaymayan ve mümkün se su geçirmeyen) olmalıdır, çünkü tünelin bulunduğu yaklaşık 300 metrelik yürüyüş yolu oldukça taşlık ve kaygandır.
Çünkü tünelin içinden halen akan bir akarsu bulunmaktadır.
Karanlık olduğunu da unutmamak gerekir. Tünelin sonuna kadar gitmek pek mümkün olmuyor, çünkü karanlık ve ekipman gerekiyor. Tünelin sonunda “Ra’nın gözü” bulunduğu söyleniyor.
Belli yerlerde telefon ışıkları ile ilerlemek mümkündür, bu yüzden eğer unutmazsanız, buraya giderken yanınıza el feneri alınız.
Tünelin içinde akustiği test edebilirsiniz ve süzülen ışığa şahit olacaksınız. Çocuk ve yaşlılar için zorlayıcı olabileceğini unutmayınız. Çünkü inanılmaz bir nem ve sıcak oluyor. Sadece yağmurlu havada gitmemeyi tercih edin.
Ayrıca tünele giriş ücretlidir, giriş ücretlidir.
Titus Vespasianus Tüneli yakınlarında, Roma dönemine ait 13 kaya mezar bulunmaktadır. Bunlardan “Beşikli Mağara” en ünlüleridir.
Beşikli Mağara:
Samandağ Çevlik köyündedir. Titus tünelinin deniz tarafındaki girişine göre, sağ tarafta 100 metre uzaklıktadır. Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüş uzaklığındadır.
Roma döneminde yapılmış Nekropol yani mezarlık alanı, kireç taşı yumuşak kayalık yamaçların oyulmasıyla oluşturulmuştur.
Mağaranın tabanında ve yan duvarlarında toplam 90 civarında mezar vardır.
Mezar odalarının giriş bölümünde merdiven vardır.
Giriş bölümü öndedir, cephe görüntüsü üç girişlidir, ayrıca 4 sütun vardır.
Peki neden Beşikli Mağara ismi verilmiştir. Yöre halkı tarafından bu ismin verilmesinin sebebi: mezar odasının içinde, yan yana duran, aynı boyutlardaki iki taş sandukalı mezar nedeniyle yöre halkı buraya Beşikli Mağara ismini vermiştir.
Tamamen kayaya oyularak yapılmış mezar kompleksinin, antik Seleucia kendinin Nekropol alanı olduğu düşünülüyor.
Burada bulunan mezarlardan 12 tanesinin Romalı yönetici ve Seleucia Pieria kentinin ileri gelenlerine ait olduğu düşünülmektedir. Bu mağara mezar alanlarının dışında kalan alanlarda da geniş bir Nekropol yani mezarlık bulunmaktadır.
18 ve 19’ncu yüzyıl gezginleri tarafından Seyahat kitaplarında mağaradan “Krallar Mezarı” olarak söz edilmiştir.
Bu gezginlerden W. Barlett tarafından mağaranın gravürleri çizilmiştir.
ST SİMEON MANASTIRI:
Samandağ ilçesi yolu üzerinde Değirmenbaşı beldesinden ayrılan bir yolla gidilen Aknehir Beldesindedir. Manastır, Samandağ merkeze 12 km uzaklıktadır. Araçla giderseniz virajlı yollardan geçmek gerekiyor.
Manastırın bulunduğu tepe, denizden 479 metre yüksektedir.
MS 6’ncı yüzyılda yapılmıştır.
Kısmen kayalar oyularak ve kısmen de kesme taşlardan yapılmıştır. Manastırın şekli ise haç şeklindedir.
Birbirine paralel iki duvarla çevrilmiş yapıda, üç yönden üç giriş bulunur. Duvarların uzunlukları 160 ve 130 metredir.
Yapının avlusu sekizgendir ve ortasında doğal bir kayadan yapılmış sütun görülür.
St Simeon: MS 541 yılında buraya gelmiştir.
St Simeon: deprem sonucunda kimsesiz kalınca, kendisiyle aynı adı taşıyan, Halep’te ünlü bir keşişin yanına gider. Yaşlı Simeon adıyla tanınan bu keşişin yanında, dini eğitim alır.
Daha sonra genç Simeon, MS 541 yılında buraya gelir ve kendisini tamamen Hıristiyanlığa adar. Önceleri, kentin dışında kendini bir hücreye kapatır ve burada 3 yıl yaşar.
Sonra dağa çıkar ve müritleriyle birlikte, bu manastırı inşa ederler ve Yaşlı Simeon gibi, Tanrıya daha yakın olabilmek adına, bir sütun üzerinde yaşamaya başlar.
Bu durumu bir tarikat ile de anlamlandırmak mümkündür. St Simeon, Stilitler tarikatının önderlerindendir.
Stilitler Tarikatı mensupları, inzivaya çekilmek istediklerinde bir sütun yapıp onun üzerinde yaşamaya başlarlar. Bu tarikata “Terk-i Diyar Tarikatı” da denilmektedir.
Bu tarikata inanmış olanlar, diğer birçok din adamı gibi, mir manastır, mağara veya oyukta tek başlarına yaşayarak, çile çekmeyi değil, bu şekilde bir sütun üzerinde yaşamayı tercih ederler.
Genç Simeon: 10 metre yükseklikte, 1.5 metre enindeki bu sütuna taş bir merdivenle çıkarmış ve ölünceye (MS 592) kadar 40 yıl bu sütunun üzerinde yaşamıştır. Sütunun tepesinde örtülü ve korunaklı bir yer yaptırdığı söylenmektedir.
Kendini bu kayaya zincirler ve çevresine çizdiği bir çemberin dışına çıkmadan yaşamaya başlar.
Bu sütunun üzerinde: yemek yemiş, uyumuş, kısaca tüm ömrünü bu sütunun üzerinde geçirmiştir.
Peki neden? Çünkü: sabır ve dayanıklılık ile inancın ifadesidir.
St Simeon: yaşam boyunca kadınlardan uzak durmuştur. Hatta kendisini ziyarete gelen annesi Azize Martan’ı “Buraya kadınlar giremez” diye içeri almamış, ancak öldükten sonra annesinin yanına gömülmüştür.
Sütuna çıkılan bu merdivenin ve sütunun kalıntıları günümüzde görülebilir.
Genç Simeon, erken Hıristiyanlık döneminde birtakım mucizeler gerçekleştirmiş, hastaları iyileştirmiştir, bu yüzden manastırın bulunduğu dağa “Mucizeler dağı” ismi verilmiştir.
Manastır kompleksinde bulunan 3 kilise, zamanla bir haç yeri haline gelmiştir.
Evet, burayı günümüzde gezerseniz, görebilecekleriniz:
Yukarıda belirttiğim gibi, sütun ve sütuna çıkan merdiven kalıntılarını görebilirsiniz. Sütunun depremler nedeniyle kırılıp yıkıldığı ve yere düştüğü düşünülüyor. Stilist Tarikatına bağlı olanlar, onun oturduğu ve depremde yıkılan taşın kutsallığına inanıp, taştan küçük parçalar alıp götürmüşlerdir. Taştan bugün geriye sadece 4 metrelik kaidesi kalmıştır.
Ayrıca: örme şeklindeki sütun başlıkları, üzerinde haç işareti bulunan duvar taşları, mozaikler ve su sarnıçları vardır. Ancak define avcıları nedeniyle, manastırın mozaik tabanından günümüze pek bir şey kalmamıştır.
EL-MİNA ANTİK KENTİ:
Asi nehri üzerinde kurulmuş bir liman şehridir. Tanrı Poseidon’un kutsal kenti kabul edilir. Burada yapılan kazılar sonucunda Bronz çağı döneminden kalma bir yerleşim yeri ve Miken çömlekleri bulunmuştur. MÖ 7’nci yüzyılda kurulduğu tahmin edilen antik kent, Asi nehrinin getirdiği alüvyonlar altında kalmıştır. Günümüzde burada görülebilecek herhangi bir kalıntı yoktur.
HIDIRBEY KÖY MEYDANI:
Köy meydanında, Özgür Demir Emir tarafından yapılan proje ve uygulama ile, Samandağ Kaymakamlığı, “Arkitere 2007 İşveren Ödülü” kazanmıştır.
İşveren ödülü 2007 Kamu Kategorisinde, dönemin birlik başkanı Kaymakam: Hatay-Samanda köylere Hizmet Götürme Birliği, toplumsal kalkınmada inisiyatif aldığı, bir uzman olarak mimari projeye dahil ettiği ve bir kalkınma projesi olan Hıdırbey Köy Meydanı Çevre düzenlemesinin ortaya çıkmasını sağladığı için ödüle hak kazanmıştır.
Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.
Yayladağı gezi ve tanıtım yazısı için.
İskenderun gezi ve tanıtım yazısı için.