Antakya-Reyhanlı karayolu üzerindedir. Toplu taşım araçları ile gidebilirsiniz. İnince; bir yokuşun başına geliyorsunuz. Burası: Sen Piyer caddesi.
Yukarıda bir yapı ve dalgalanan şanlı bayrağımızı göreceksiniz. Yokuşu tırmanın ve kilise olarak kullanılan mağaranın önüne çıkıyorsunuz. Ön cephede; muhteşem panoramik bir manzara var.
Evet, Mağara/Kilise: Staris dağı (Haç dağı) batı yamacında, Hatay il merkezine 3 km uzaklıkta, deniz seviyesinden 100 metre yüksektedir. Günümüzde kilisenin bulunduğu mahallenin ismi “Küçükdalyan Mahallesidir.”
Giriş ücretlidir. Müze kart geçerlidir.
Ancak; müze olarak kullanılan bu mağara kilisenin açık bulunduğu saatler kısıtlı olduğundan, buraya gelenlerin çoğu, demir parmaklık ile karşılaşıyor, yani kapalı.
Giriş için son bir not: burada fazla bir şey beklemeyin, tarihi kalıntı görmeyi ummayın, buranın en büyük ve dünyaca ünlü özelliği, dini yönüdür.
GENEL:
Hz İsa’nın 12 havarisinden biri olan St Pierre (Aziz Petrus) ; Hz İsa’nın ölümünden sonra, MS 29-40 yılları arasında, Antakya’ya geldiğinde, Hıristiyanlık dinini yaymaya çalıştığı sırada, bu doğal mağarayı bir kiliseye dönüştürülmüştür.
Çünkü o yıllarda burası önemli ticaret yolları üzerindedir, İpek ve Baharat yolları buradan geçmektedir. Ayrıca, yine o yıllarda Antakya, Roma İmparatorluğunun en büyük 3’ncü şehridir. Maddi ve kültürel yönden çok zengindir.
Bu yüzden St Pierre: ilk dini toplantılarını burada yapmıştır. Yani, Hıristiyanlığın ilk kilisesi olarak burası kabul edilmektedir.
Hz İsa’nın dinine inanan topluluk, ilk olarak kendisine “Hıristiyan” adını burada vermiştir.
Saint Petrus, ilk Papa olarak kabul edilmiş ve Katolik inancı bütün dünyaya buradan yayılmaya başlamıştır.
MS 11 ve 12’nci yüzyıllarda: 3 Haziran 1098 tarihinde Antakya şehrini ele geçiren Haçlılar tarafından, kilise birkaç metre daha uzatılmış, mağaraya sütun ve kemerler eklenerek, 3 nefli bir kiliseye dönüştürülmüştür.
Kilisenin ön cephesi: 1863 yılında Papa IX Pius’un isteği gereğince, kilisenin restorasyonunu yapan Kapusen rahipleri tarafından yenilenmiştir.
1931 yılında sunağın yerine yenisi konulmuştur. 1932 yılında sunağın üzerindeki nişe beyaz mermerden Aziz Petrus heykeli yerleştirilmiştir.
Peki bu bilgilerin kaynağı nedir?
İncil’de “Resullerin İşleri” Bölümünde: Barnabas Tarsus’a giderek, Pavlos’u Antakya’ya getirdiği, bir yıl birlikte çalışarak Hıristiyanlığı yaydıkları ve bu dine inananlara “Hıristiyan” adının verilmesinin Antakya’da gerçekleştiği yazılıdır.
Buna dayanarak: Hıristiyanlık geleneği Petrus’u Antakya kilisesinin kurucusu ve burada oluşan Hıristiyan topluluğunun başpapazı kabul etmiştir.
Kilisenin içi:
Evet mağaranın içi ve dışı tamamen insan eliyle şekillendirilmiştir.
Kayalara oyulmuş mağaranın: yüksekliği 7.2 metre, derinliği 13 metre ve genişliği 9.4 metredir.
Kilisenin tabanında ve yan neflerde, MS 4 ve 5’nci yüzyıllara ait mozaikler bulunmaktadır. Ancak bunların bir kısmı tahrip olmuştur. Günümüzde taban mozaiğinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır.
Kilisede, tam ortada taş sunağın üzerinde, taştan bir kürsü vardır.
Günümüzde kilisenin içinde: yukarıda belirttiğim mozaik kalıntısını görebilirsiniz. Ayrıca: niş içinde mermer küçük bir St Pierre heykeli, kutsal sayılan su ve en özel yer saldırı esnasında cemaatin gizlice kaçmasını sağlayan bir tünel bulunmaktadır.
Mağaranın kök kısmında sol köşede bulunan kaçış tüneli olarak adlandırılan yer: kuzey istikametinde daralarak ilerleyen baca şeklinde bir galeridir. Galeri ileri kısımda iki kola ayrılır. Galerinin uzunluğu, çatallanma noktasına kadar 7 metredir.
Bu kısımdan itibaren sol galeri 4.5 metre ve sağ galeri ise 3.7 metredir. Her iki galeri, bir insan girebilecek boyutta olup, ileri kısımlarda iyice daralmaktadır. Bu galeriler: bu kısımlardan mağara içlerine doğru suyollarının bulunduğunu ve mağaranın insan eliyle işlenmeden önce: doğal oluşumlu bir mağara olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak günümüzde, bu tünel günümüzde kapatılmıştır, kapatılmadan önce, bir zamanlar bu tünelin diğer ucunun Suriye topraklarına kadar gittiğine inanılıyor.
Niş içindeki mermer küçük St Pierre heykeli, 1932 yılında yerleştirilmiştir.
Mağaranın kök kısmına doğru: gerek dışarıdaki hava akımının azalması ve gerekse yamaçlardan galeri içinden sızan suların etkisiyle, serinletici bir hava vardır. Mağaranın mabet olarak seçilmesinde, bu serinletici havanın da etkisi olduğu düşünülmektedir.
Kayalardan sızarak yalakta toplanan su ise, vaftiz törenlerinde kullanılmıştır. Anca su sızıntısı, depremler nedeniyle günümüzde oldukça azalmış durumdadır. Bir zamanlar burada toplanan su, ziyaretçiler tarafından şifalı kabul edilerek içilmekte, hastalara götürülmekteymiş.
Törenler:
Her yıl 29 Haziran tarihinde, Katolikler, burada dini ayin düzenlemektedirler. Çünkü: 1983 yılında Papa IV Paul: burayı Hıristiyanlar için haç yeri olarak ilan etmiştir.
CEHENNEM KAYIKÇISI (KHARON) KABARTMASI:
St Pierre Kilisesinin 200 metre doğusunda, dağın eteklerinden yukarıya doğru olan patikada yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesindedir. Ancak yol biraz zorludur yani buraya gitmeden önce yolun zorlu olduğunu bilmelisiniz.
Patika bir yoldan yürüyerek ulaşılan yerde: kayalara oyulmuş, dev bir büst vardır. Büst: başında örtü bulunan, tamamlanmamış bir kabartma insan portresidir. Bu kabartma, tamamlanamayan bir portreyi çağrıştırır. Kabartma büst şeklindedir ve başında bir örtü bulunur. Boyutları: 4 x 1.5 metredir.
Peki bu kabartmanın buraya işlenmesinin sebebi nedir;
Bu kabartma “Roma İmparatoru Antiochus IV Epiphanes ” zamanında MÖ 2’nci yüzyılda, bir veba salgını sırasında yapılmıştır. Çok sayıda insanın ölümüne yol açan salgını önlemek için bir kahine danışılmış ve onun tavsiyesi üzerine, dağa şehre yüksekten bakan bir mask oyularak üzerine ölümleri önleyecek sözler yazılmıştır.
Ancak bu yazılar günümüze ulaşmamıştır. Günümüzde Cehennem kayıkçısının yüzü, kuzeye dönüktür ve tüm Antakya’yı görür.
Cehennem Kayıkçısı Kharon:
Yunan mitolojisinde, ölülerin ruhlarını Styks nehrinden geçirip, yeraltı ülkesine götürmekle görevlidir.
Kiliseye çok yakında olan Antakya Arkeoloji Müzesi gezi yazısı için.