Reşadiye’nin adını ilk kez, üniversite eğitimim de, uzun süre aynı sırayı paylaştığım arkadaşımdan duymuştum, kendisi Reşadiyeliydi. Özellikle, bu yöreye yakın yerlere giderseniz veya bulunursanız, kaplıca için mutlaka zaman ayırmalısınız.
ULAŞIM
Reşadiye, il merkezi olan Tokat şehrine: 90 km. uzaklıktadır. Reşadiye-Giresun/Şebinkarahisar arası uzaklık: 291 km.
Reşadiye-Ordu/Fatsa arası uzaklık: 269 km.
TARİHİ
İlçe, 1906 yılında, Sivas Valisi Reşit Akif Paşa talimatıyla kurulmuştur. Antik dönemleri incelendiğinde ise, eski ilçe merkezinin: İsfender Kalesi denilen, Uluköy ve Keçiköy arasındaki tepede, yani “Kaledüzü” bölgesinde olduğu anlaşılmıştır.
İskefsir şehri: 1664 yıllarında Erzurum’a bağlı iken, daha sonraki dönemlerde, Sivas şehrine bağlanır. 1906 yılında ise, bugünkü yerinde, yeni bir ilçe olarak kurulur ve İskefsir olan ismi: Sultan Mehmet Reşat’ın adına ithafen “Reşadiye” olur. Cumhuriyet sonrasındaki yapılaşmada ise, Tokat iline bağlanır.
1939 yılında, yörede büyük bir deprem olur. Bu dönemde ahşap olarak yapılan binalar, daha sonraki yıllarda, betonarme-karkas olarak yenilenir.
GENEL
İlçenin, denizden yüksekliği: 450 metredir. Bu yüzden, ilçe merkezi, kışın pek kar tutmaz. Doğu Karadeniz bölgesinde yer almaktadır.
İklim şartları değerlendirildiğinde: yörede, Karadeniz ve İç Anadolu iklimlerinin, birlikte hüküm sürdükleri görülür. Buna göre: yazları sıcak ve kurak, kışları ise bol yağışlı geçer. İlçe merkezi: yerleşim yeri olarak, iki vadi arasında, Kelkit ırmağı üzerinde kurulmuştur.
Ekonomik faaliyetlerin temelinde: hayvancılık vardır.
GEZİLECEK YERLER
ZİNAV GÖLÜ
İlçe merkezinin kuzeyinde, 13 km. uzaklıktadır. Bu yolun, sadece 2 km. lik bölümü, stabilizedir. Göl bölgesinin denizden yüksekliği: 750 metredir.
Orman İşletmelerine bağlı, ormanlık bir alanda bulunuyor. Ormanlık alan, koruma altına alınmıştır. Ayrıca: Orman Bakanlığınca yaptırılan bir konuk evi bulunuyor.
Bunun dışında ise: göl çevresi düzenlenerek, yol yapılmış, bu yol: koşu ve yürüyüş parkuru durumuna getirilmiştir. Çeşitli yerlere ise, masalar, çeşmeler, ızgaralar ve çocuklar için oyun alanları yapılarak, burası tam anlamıyla bir mesire yeri haline getirilmiştir. 1993 yılında, Orman Bakanlığı tarafından “Milli Park” kapsamına alınmıştır.
Göl: bir dere ve birkaç küçük su ile besleniyor. Ortalama: 1.5 km. karelik bir alanı kapsıyor. Ortalama derinlik: 10-15 metredir. Kenarlarında bataklık bulunmamaktadır.
KAPLICA
İlçe merkezindedir.
Reşadiye Belediyesi tarafından işletilmektedir. Buradaki suyun şifa verdiği hastalıklar şunlardır: romatizmal, sinir ağrıları, nefrit, kireçlenme, kırık-çıkık, cilt ve kadın hastalıklarıdır. Suyun sıcaklığı: 48 derecedir. İçeriğinde: sodyum bikarbonat, klor, karbondioksit bulunmaktadır.
Suyun bünyesinde, radon gazı yoktur ve bu özelliği ile, ülkemizde tektir. Burada: halen Belediye tarafından işletilen: 3 yıldızlı konfor sunulan bir konaklama tesisi bulunuyor. Bu tesiste: 124 kişi kapasiteli, 52 oda bulunuyor.
Burada, benim duyduğum ve mutlaka sizlere aktarmak istediğim bir durum var. Olur da, buraya yolunuz düşerse, sakın kaplıca suyunu içmeyin. Çünkü: suyun içeriğinde, normal düzeylerin üzerinde, arsenik bulunuyor. Yani, içildiğinde mutlaka vücuda zarar verecek bir seviyede. Suyun içilmesi kesinlikle yasak. Son olarak, bu kaplıcanın sularının: özellikle “bel” ağrılarına iyi geldiği söyleniyor.
KIZIL MAĞARA
Demirciler köyü yakınlarında, halk tarafından “Meryem Ana Yolu” olarak bilinen yol üzerindedir. Köye, yaklaşık 700 metre uzaklıktadır. Dıştan görünümü: piramit şeklindedir.
Mağara hakkında, yöre insanının anlattıklarına göre: bölgede yaşayan kral, savaş zamanlarında, düşmandan korunmak için bu mağaralara saklanırmış. Savaş olmayan dönemlerde ise, aynı kralın kızı, bu mağaralarda “gergef” işlermiş. (Gergef ne diye merak edenleriniz olabilir, kasnak üzerine takılan beze, renkli ipliklerle yapılan bir tür işleme)
Yeniçağa denilince: Ankara-İstanbul arasındaki ulaşımda otobanda iseniz uzaktan özellikle “Yeniçağa” gölünün güzelliğini görebilirsiniz. E-5 karayolundan geçerseniz, bu kez bu gölün güzelliğini daha yakından görebilirsiniz.
Bunun yanında: bir zamanlar, yani otoban olmadan önce, muhteşem hareketli olan bu yöre, otoban ile günümüzde nispeten azalan bir yoğunluk ve kalabalık barındırmaktadır. Yine de, burada her zaman birçok Tır ve Tır tamir mekanı görebilirsiniz.
Bolu ilinin en ağaçsız, hemen komşusundaki Gerede ile kültürel olarak tam ters olan bu ilçe zamanı olanlar için ve özellikle Yeniçağa gölünü görmeniz için, mutlaka gidilmesi gereken bir yerdir. Evet, yöreye yolu düşenler, Yeniçağa gölü için mutlaka zaman ayırmalısınız.
ULAŞIM
Bağlı bulunduğu Bolu iline 39 km. uzaklıktadır. Ankara-İstanbul D-100 ilçe merkezinden ve TEM otoyolu ilçe merkezinin güney yanından geçmektedir. Yeniçağa-Ankara arasındaki uzaklık: 150 km. Yeniçağa-İstanbul arasındaki uzaklık: 305 km. Yeniçağa-Mengen arasındaki uzaklık: 23 km. Yeniçağa-Gerede arasındaki uzaklık: 15 km. Yeniçağa-Dörtdivan arasındaki uzaklık: 9 km. Yeniçağa-Göynük arasındaki uzaklık: 137 km. Yeniçağa-Kıbrıscık arasındaki uzaklık: 100 km. Yeniçağa-Mudurnu arasındaki uzaklık: 89 km. Yeniçağa-Seben arasındaki uzaklık: 88 km. dir.
TARİHİ
Çağa olarak isimlendirilen yörede, tarihi süreç içinde etkinlik gösteren uygarlıklar şunlardır: Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Helenistik dönem, Roma, Bizans, Selçuklu, Moğo ve Osmanlı imparatorluğudur. Ancak, Bitinya kurulana kadar, bölgede yaşadığına inanılan toplumlara ait herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır.
Bitinya dönemi ise: Bolu-Gerede-Çağa bölgeleri için önemlidir. Çünkü: Türkler, bu dönemde bölgeye girmişlerdir. Ayrıca: gerek Gerede ve gerekse Çağa bölgeleri, bu dönemde, Bitinya denilen devlet idaresine girmişlerdir. Bu dönem, Romalılar ile biter. Ancak, bölgenin adı “Bitinya” bölgesi olarak kullanılmaya devam eder.
Hatta, tarihi süreç içinde, gerek Bergama ve gerekse Bitinya topraklarının, savaşarak değil vesayet yolu ile Romalılara bırakıldığı da bir gerçektir. Roma döneminde, bölge imar edilir ve güzelleştirilir. Bizans döneminde ise, bölge, bir şehir olacak şekilde büyür.
1071 Malazgirt savaşı ardından ise, Batıya giden yollar üzerinde bulunması nedeniyle, bölge, Türkler tarafından fetih edilir. Anadolu Selçuklu devletini oluşturan eyaletlerden biri haline gelir. Bölgede: Türkler, Caka Bey isimli bir Oğuz beyinin çevresinde toplanır ve Çağa deresi yöresine yerleşirler. Caka Bey: Anadolu’da birçok yeri, Bizanslıların elinden almış ve bu bölgelere Türklerin yerleşmesini sağlamış büyük bir Türk Beyidir. Yöreye: “Çağa” ismi: bu Oğuz Beyinin ismine atfen konulmuştur.
Evet, Çağa: Oğuz Türkleri tarafından kurulur, gelişir ve imar edilir. Önceleri büyük bir yerleşim yeri iken, sonradan küçülür ve önemini kaybeder. 1900’lü yılların başlarına gelindiğinde ise, Çağa yöresinde büyük felaketler görülür. Bölgede, üst üste dört büyük yangın yaşanır. Çünkü: yerleşim yeri dar bir vadide kurulmuştur ve evler-binalar birbirine çok yakın ve ahşaptır. Yangınlar sonucu, Çağanın büyük bölümü yanar ve yok olur ve yüzlerce yıllık kültür yok olur. 1909 yılındaki en büyük yangın sonucunda, Çağanın başka bir yere taşınmasına karar verilir.
Çağa gölünün güneyinde kalan Gölağzı bölgesine yeni yerleşim yeri kurulur ve ismi “Reşadiye” olur. 1910-1911 yılları arasında Reşadiye bölgesinde imar faaliyetleri yapılır ve halk yeni yere göç etmeye başlar.
Reşadiye gün geçtikçe büyür, çünkü Ankara-İstanbul kara yolu, Reşadiye’nin içinden geçmektedir. Ekonomi gelişir ve bölgeye hızla göçler gelir. 1934 yılına gelindiğinde ise, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk; bölgeyi ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında: halkın nereden geldiğini sorduğunda; Çağa alır, Çağanın yanıp yok olması sonucu halkın buraya geldiğini öğrenince: oranın “Eskiçağa” buranın ise “Yeniçağa” olarak anılmasını ve isminin değiştirilmesini ister.
Böylece: yöreye “Yeniçağa” ismi verilir. Ama bölgenin felaketleri bununla bitmez. 1944 yılına gelindiğinde, bu kez yine bölgede büyük bir deprem olur ve halkın büyük bölümü, yöreyi terk eder.
GENEL
Bölge: ülkemiz coğrafyasında “Batı Karadeniz” bölgesinde yer almaktadır. Yeniçağa; küçük bir ovanın içinde, Yeniçağa gölü ile yan yanadır. İlçe merkezinin denizden yüksekliği 990 metredir. Bölgenin en büyük coğrafi özelliği: ilçe merkezine çok yakın, kuzeyde ve kendi adıyla anılan, yaklaşık 400 hektarlık Yeniçağa gölüdür. Göl çevresinde, ilçenin kalan arazisi engebeli ve dağlıktır. Bölgede: Batı Karadeniz iklim şartları egemendir ve buna bağlı olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlı geçmektedir. Doğal bitki örtüsü ormandır. Yöre insanının ekonomik etkinlikleri şöyle özetlenebilir ki: nüfusun yarısı aşçı, diğer yarısı ise Tır şöförüdür. Çünkü: yörede, çok sayıda “Tır” görmek mümkündür.
ŞAİR DERTLİ ANMA GÜNÜ
Her yıl, Temmuz ayının 2’nci haftasında, Şair Dertliyi Anma Festivali düzenlenmektedir. Bu festivalde: şairin şiirleri yaşatılarak, gelecek nesillere aktarılmaktadır. Peki: Şair Dertli kimdir? Yörenin Şahnalar köyünde 1772 yılında doğmuştur. Aruz edebiyatı ile güzel şiirler yazmıştır. Mizaha ve tabiata yönelik şiirleri, günümüze kadar ulaşmıştır.
NE YENİR/NE İÇİLİR
Yeniçağa yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: söze önerim: höşmerim ve yaprak sarması olabilir. Mantı ve Erişte de deneyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Bölgede, buraya has bir şeyler satın almak isterseniz: Yeniçağa kolonyası olabilir.
GEZİLECEK YERLER
ESKİÇAĞA KÖYÜ
İlçenin en eski yerleşim yeridir. Günümüzdeki ilçe merkezine 8 km. uzaklıktadır. Burada: 14’ncü yüzyılda Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmış bir külliye bulunmaktadır. Külliye içinde: cami, hamam ve türbe var. Yıldırım Beyazıt, 1402 yılında, Ankara savaşına giderken, ordularını burada toplamış ve bir süre kalmış, bulunduğu süre içinde, buraya bu külliyeyi yaptırmıştır.
Buradaki “Yıldırım Camisi”: dikdörtgen planlı ve basit bir yapıdır. Özellikle: iç süslemelerini görmenizi öneririm. Türbe ise: Yıldırım camisinin doğusundadır. Kare planlıdır. Osmanlı-Türk mimarisinin bir örneği olarak ilgi çekmektedir. Ama, zamanla harap olmuş durumu içler acıtmaktadır.
Son olarak burada bulunan hamamdan söz etmek istiyorum. Hamam: bölgenin kuzeybatısındadır. Yapı: oldukça büyük ve süslüdür. İki kubbe ile örtülüdür. Kurnaların bir kısmında: Bizans döneminden kalma ayna taşlarının kullanıldığı dikkati çeker. Duvarlar ise moloz taştan yapılmıştır. Üst bölüm, kiremit örtülüdür.
ŞEHİR HAMAMI
İlçe merkezindeki bu tarihi mekan: Sultan V. Reşat zamanında yaptırılmıştır. Daha sonraki dönemde, Belediye tarafından orijinal özellikleri korunarak restore edilmiştir. Buralara yolunuz düşerse: mutlaka bu hamama uğramalı ve bu muhteşem güzelliği yaşamanızı öneririm. Saunası ve hijyenik şartları, kullanıma çok uygun.
YENİÇAĞA GÖLÜ
Ankara-İstanbul kara yolundan geçerken, bu gölü mutlaka görürsünüz. Göl ve çevresi, tabii güzellikleriyle dikkati çeker. Ayrıca: çeşitli göl kuşlarını barındırır. Göl kıyısında, kıyı boyunca uzanan ağaçlar, göl kıyısını bir mesire ve günübirlik piknik yeri haline getirmiştir. Ayrıca, birkaç tane turistik tesis de var.
Göl ve çevresi: Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından, uluslar arası Ramsar şartları kapsamında korunması gereken sulak alan olarak ilan edilmiştir. Sanırım, gelecekte göl ve çevresi, yeni bir kuş cenneti olacaktır, yeter ki koruma tedbirleri sürdürülsün. Bu arada: amatör olta balıkçılığı meraklıları için, avlanma sezonu dışında, gölde balık avlamak mümkündür.
Abant gölünün dört katı büyüklüğündeki gölde: gerçekten muhteşem büyük göl balıkları avlamak mümkündür. Ancak: gölde yüzülmez. Çünkü: kıyıdan genişçe bir bölgede sığ gibi görünse de, içine girildiğinde göl birden derinleşmekte ve üzerindeki her şeyi içine çekmektedir. Yani: yöreye yolu düşenlere, göl de yüzmeyi sakın denememeleri tavsiye edilir.
Yeniçağa gölünü tanıtan birkaç kelime yazıyı, göl ile ilgili anlatılan bir efsaneden söz ederek bitirmek istiyorum. Efsane şöyle: “ gölün bulunduğu yerde daha önce bir köy vardır. Bu köyde yaşayan insanlar, kazandıkları ile yetinmezler, hallerinden memnun olmazlar, fakirlere yardım etmezlermiş. Sıcak bir yaz günü: ihtiyar; aç-susuz bir adam köye gelir. Köydeki evlerin kapılarını tek tek çalarak, bir parça ekmek, bir yudum su ister. Ancak, köydeki hiçbir kimse, bu yaşlı adama yardım etmez. Yaşlı adam, köyden çıkmadan önce, son bir eve rastlar ve evin kapısını çalar. Kapıyı açan kadın, yaşlı adama; evinde sahip olduğu yiyecek bir parça etmek ve bir tas ayranın yarısını verir.
Evet: bu yaşlı adam Hızır’dır ve köy ahalisini sınamaktadır. Hızır: kendisine yardım eden son evdeki kadına: çocuğunu alarak köyü terk etmesini söyler. Çünkü: köy halkı, büyük suç işlemiş ve helak olacaktır. Kadın, bunun üzerine, çocuğunu alarak köyü terk eder ve bu sırada, köy sular altında kalır. Ancak, kadın yine de dayanamaz ve geri dönerek, felaket esnasında köye bakar. Ancak: o anda sırtındaki çocuk ile taşa dönüşür.
Evet: bu bir efsane ama anlatılanların devamında, yaşlı kadının, sırtında çocuğu ile taşa dönüştüğü anlatılıyor ve bu taşın, Şahnalar köyü mezarlığında bulunuyor iken, tarihin bir döneminde, buradan çalınarak İngiltere’ye götürüldüğü söyleniyor.
ŞAİR DERTLİ ANIT MEZARI
Bölgeye bağı Şahnalar köyünde doğan ünlü halk ozanının mezarı: D-100 kara yolu üzerinde bulunan “Şair Dertli Dinlenme Tesisleri” yakınındadır. Şair Dertlinin şiirlerinden bir örnek “telli sazdır bunun adı, ne ayet dinler ne kadı”