Adana’nın en eski ilçelerinden biridir. Gerek tarih ve gerekse tabiat ve doğa severler için uygun yerler bulunur, buranın toprakları Karadeniz bölgesine benzer, her yan yemyeşildir.
ULAŞIM
Feke, Adana il merkezine 122 km. uzaklıktadır. Feke-Kayseri arası 230 km ve Feke-Kozan arası ise 48 km uzaklıktadır.
GENEL
Feke, yurdumuzun güneyinde İç Toroslara doğru uzantısı olan bir bölgede kurulmuştur. İlçe engebeli bir arazidedir. Sarp dağlar çoğunluktadır, geniş bir ormanlık alan vardır. İlçe merkezinin denizden yüksekliği 620 metredir.
Karasal iklim görülür, kışlar yağışlı, yazları yarı kurak ve serin geçer. Akşamları serindir, bu yüzden Adanalılar sıcak yaz günlerinde burayı tercih ederler.
Feke, Adana’nın en eski ve turizme açık ilçelerinden birisidir. Seyhan nehrini oluşturan kolları tarafından yarılmış derin vadilere sahiptir.
Rafting için ülkemizin en elverişli ırmaklarından olan, Göksu, bu ilçededir. Rafting sporuna gönül verenler, burada, bu sporu yapabiliyorlar.
NE YENİR
Feke’de başlıca yöresel lezzetler, şunlardır: Kabak Yaprağı ve Çiçek Dolması, Toparlan (Ekşili Köfte) çorbası, Dövmeli Kızılkabak Yemeği, Menengiç (Çıtımık) çorbası sayılabilir.
Bunun dışında: yörede, çok sayıda alabalık tesisi bulunmakta. Severseniz, alabalık yemek de mümkündür.
TARİHÇE
Feke, ilk çağlardan günümüze kadar, birçok kavim ve devletlere yerleşim alanı olmuştur. İlçenin, tarihi süreçte: MÖ.16’ncı yüzyılda, Hititlerin hakim olduğu bir federasyon bölgesinde kurulduğu rivayet edilmektedir.
Feke: MÖ.6’ncı yüzyılda Perslere, MÖ.333 yılında ise Persleri yenen Büyük İskender’in eline geçmiştir. İskender’den sonra, MÖ.1’nci yüzyıl sonlarına doğru, Roma imparatorluğuna ve daha sonra ise Bizanslıların ellerine geçmiştir. 1097 yılında, Ruben’in oğlu Konstantin I, Feke kale şehrini Bizanslılardan alır ve Ermeni krallığının başkenti yapar. Ardından Toros I, 1111 yılında kaleyi geliştirerek saray, 1173 yılında Sis şehrine taşınacak olan piskoposluk merkezini ve yeni binaları inşa eder. I. Toros’un Kapadokya bölgesinden elde ettiği ganimetleri, Feke’de sakladığı bilinmektedir.
1375 yılında, Mısır Memluklarının işgali ile, Ermeni hakimiyetine son verilir. 1517 yılında ise, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı devleti tarafından fethedilir. Sonraki yıllarda, Yüreğil, Türkmen Beylerinden Ramazanoğlu ailesinin idaresine girer.
I. Dünya Savaşı sırasında, Fransızların Maraş-Antep ve Adana’yı işgalini fırsat bilen, Haçin ve Feke Ermenileri, buralarda bulunan Türklere, Fransızların tahrikiyle, akla hayale gelmedik işkenceler yaparlar. Ermenilerin bu hareketlerini önlemek için Kaymakam Şeref Bey, şehir halkını silahlandırarak bunlarla mücadele başlatır. 1920 yılının Mart ayında, Arap Ali komutasındaki kuvvetler tarafından Feke kurtarılır.
Fekeliler, her yıl 22 Mart tarihini kurtuluş günü olarak kutlar. İlçe merkezi Eski Feke’den 1943 yılında bugünkü yerine nakledilir. Feke, Ermeniler tarafından Vahga, Bizanslılar tarafından Baka, Araplar tarafından ise Bahgai olarak isimlendirilir. Feke Belediyesi 1895 yılında kurulmuştur. İlçede 28.03.1980 tarihinde büyük bir sel felaketi yaşanır.
KARACAOĞLAN KÜLTÜR VE SANAT ŞENLİĞİ
Karacaoğlan, Feke ilçesine bağlı Gökçeli’de 1606 yılında doğmuştur. Asıl adı Hasan’dır. Çok esmer olduğu için ona Karacaoğlan denmiştir. Feke çayının tek geçit verdiği Kanlıgeçit’ten geçerek Feke’yi terk eder ve Kozan’a gider. Orada Sis valisi tarafından beğenilen, düğünlerin ve şenliklerin söz ve saz ustası kabul edilen ozan, valinin eşinin tehdidi sonucu oradan Maraş’a gider, bir zaman sonra memleketine dönerek yavuklusu Zeynep ile evlenir. Kozanoğlu Beyinin konağında türkü söylemiştir. Eşiyle ve Kozanoğlu Beyi ile yaşananlar yüzünden, bir daha dönmemek üzere Feke’den ayrılır. Ancak şiirlerinde doğduğu yerlerden, özlemlerinden sıkça söz etmiştir.
Her yıl 15 Ekim tarihinde Feke’de uluslararası düzeyde Karacaoğlan Kültür ve Sanat Haftası kutlamaları yapılır. İlk Karacaoğlan festivali, 1974 yılında yapılmıştır. 1990 yılında ise uluslararası düzeyde festival yapılır. Bu festivaller Kültür Bakanlığı kanalı ile düzenlenir. İlçe merkezinde bulunan Karacaoğlan heykeli de Kültür Bakanlığı tarafından 5 Kasım 1993 tarihinde dikilmiştir. İlçede birçok tesise Karacaoğlan ismi verilmiştir. Sosyal ve kültürel etkinlikler ve yarışmalar, Karacaoğlan adı ile düzenlenir. Karacaoğlan festivali, ilçede İndere Yaylasında yapılmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
İlçe sınırları içinde, 6 kale ve 15 kilise kalıntısı vardır.
FEKE KALESİ
İlçe merkezine 6 km uzaklıkta Eski Feke bölgesindedir.
Buradan geçen kervan yolunu kontrol etmek için, 12’nci yüzyılda 315 metre yüksekliğe yapılmıştır. Ermeni kaleleri genelde yükseklere yapılmıştır. Bunun sebebi: düşmanın kuşatma sırasında lağım atmasını önlemek ve savunmayı kolaylaştırmaktır. Kayadan oluşturulmuş duvarlar, uçurumlar ve dağ sırtları savunma aracı olarak kullanılmıştır. Bu yüzden hendeğe ihtiyaç duyulmamıştır.
Feke kalesi, Kilikya Ermeni krallığının ilk kalelerinden biridir. Hatta Ermeni krallığının kurulduğu yer ve Ermenilerin en erken tarihli askeri yapısı olarak kabul edilir. Kalede kim tarafından ve ne zaman yapıldığına dair bir yazıt yoktur, ayrıca Ermeni kaynaklarında da bir tarih ve kimin yaptırdığı hakkında kayıt yoktur. Ancak yapılan incelemeler sonucuna göre, kalenin dört dönemde yapıldığı düşünülür.
Binli yıllarda ise, Kilikya Ermenistan’ın da yer almış ve son 150 yıla kadar yerleşim görmüştür. Kale, 1270 metre yükseklikteki bir tepe üzerindedir. Diğer Ermeni kalelerinden farklı olarak, iki mimari uygulamasıyla dikkat çeker.
Birincisi: giriş kapısından hemen sonra başlayan ve yılan gibi kıvrılan kalenin içine ulaşan tonoz örtülü, merdivenli tüneldir.
İkincisi ise: Ermeni kalelerinin hepsinde bulunan şapelin Feke kalesinde bulunmamasıdır.
Feke kalesinin tarihindeki en önemli olay, 1138 yılında Bizanslılar tarafından kuşatılmasıdır. Feke kalesi, ovadaki kaleler gibi çabuk teslim olmamış, üç hafta süren kuşatma sonuç vermemiştir. Bunun üzerine, iki tarafın en iyi iki savaşçısının galibinin sonucu belirlemesine karar verilmiştir. Kale, bu iki savaşçının mücadelesinde Bizanslının üstün gelmesi sonucu, Bizanslılara teslim edilmiştir. Bir-iki yıl sonra, Danişmend Beyi Muhammed bin Gazi, kaleyi Bizanslılardan almıştır.
1145 yılında ise, Levon oğlu II. Toros, kaleyi Danişmentlilerden geri almıştır. II. Toros, Feke’yi atalarının yaptığı gibi aşağı Kilikyanın fethinde merkez üs olarak kullanmıştır. 1275 yılında Sis (Kozan) Patriği, Memlük saldırılarından korunmak için Feke’ye sığınır. Ermeniler 1920’lere kadar bu bölgede yaşamlarını sürdürmüştür. Evet kalenin tarihi geçmişi hakkında bilgi verdikten sonra, şimdi mimari özelliklerine bakalım.
Mimari özellikleri
2 katlı kale mimari olarak inanılmaz teknik özellikler kullanılmıştır. 8 burcu ve 1 gözetleme kulesi vardır. Günümüzde bu burçların yarıdan fazlası toprağa gömülü durumdadır. Feke kalesi, tepede kuzey-güney doğrultusunda yılan gibi kıvrılan beden duvarlarıyla kendini gösterir. Ulaşılması güç olan kalenin beden duvarları, genellikle istinat duvarına benzer. Doğu beden duvarının altındaki uçurumun derinliği 18-60 metre arasındadır. Güneye doğru gittikçe uçurumun derinliği azalır. Güneybatı bölümde girişin bulunduğu bölüme ulaşılır. Kalenin girişine ulaşmak için yapılmış merdivenin, kalenin dışındaki bölümü, kuzey-güney doğrultusundadır. Merdiven beden duvarı ile korunur durumdadır. Sonrasında sert bir dönüş yaparak giriş bölümüne yönelir. En yaygın düzenlemelerden birisi, doğru yolu bulmak için 90 derecelik dönüşler gerektiren dönemeçli olanıdır. Bu tür girişler: Anavarza, Yılanlı, Tamrun, gibi kalelerde de görülür. Buradaki kalede ise, dönemeçli düzenlemenin ucuna, yılankavi, tonozlu merdiven eklenerek girişler daha da karmaşık hale getirilmiştir. Evet, giriş bölümü içinde de devam eden merdiven, daha sonra iyi korunmuş tonozlu bir tünel içinde kıvrılarak, yukarıya kalenin içine ulaşır.
Giriş kulesinden sonra, kalenin en önemli savunma bölümü olan batı beden duvarına ulaşılır. Tepenin kuzey ucunda, büyük boyutlu ve yuvarlak planlı burç, kalenin en etkili ve güçlü savunma elemanıdır. Kalenin uçurumların, kayaların üstüne inşa edilmiş olan doğu beden duvarının çok küçük bir bölümü, parçalar halinde günümüze gelmiştir. Güney uçtaki burç ve onun devamı olan yaklaşık 27 metrelik bölüm görülür. Diğer bölüm ise, güneyde kayaya oyularak yapılmış giriş bölümü merdivenlerinin bittiği yerdedir. Kalenin duvarları moloz taş olup, dıştan ve içten kesme taşlarla kaplanmıştır. Taş işçiliği muazzam güzeldir. Kalenin güney kısmının bir bölümü yıkılmış, batı kısmında ise yuvarlak kulelerden bir tanesi, yıldırım düşmesi sonucu tahrip olmuştur. Günümüzde kale burçlarının bir kısmı toprağa gömülü durumdadır.
Kalenin içi
Kalenin giriş kısmı güneybatıdan olup, yuvarlak kemerli kapıdandır. Giriş kısmının büyük bölümü tahrip olmuş, diğer kale duvarları yer yer sağlam ve ayakta kalabilmiştir. Kalenin orta kısmı geniş, kuzey ve güney kısımları ise dardır. Kalenin iç kısmında tahrip olmuş bina komplekslerinin duvarları bulunmaktadır. Kalenin içinde en önemli eleman olan büyük boyutlu bir sarnıç bulunur. Sarnıç derinliği 8 metredir. Kısmen kayaya oyulmuş sarnıç, itinalı bir işçilikle yapılmıştır. Tepesindeki tonozun üstünde 7 tane havalandırma deliği vardır. Ayrıca çeşitli işlevler için planlanmış mekanlar bulunur. Ancak, diğer Ermeni kalelerinden ayrı olarak burada şapel yoktur. Bu durum, kaleye 1 km uzaklıktaki sağlam Bizans kilisesinin kullanılmış olduğunu akla getirir.
Evet, kalenin gerek insan ve gerekse tabiat olayları ile daha fazla tahrip olmaması için onarılarak koruma altına alınmasında yarar vardır. Siz bu yöreye yolunuz düşerse, mutlaka gidip Feke kalesini gezin görün, özellikle giriş kısmındaki merdivenleri özellikle inceleyin, sarnıcı görün, ilginç bir kale, gezilmeye görülmeye değerdir.
KARA KİLİSE-MANASTIR-SURP NİŞAN ERMENİ KİLİSESİ
Feke-Saimbeyli karayolunun solunda, eski Feke yerleşim alanı içinde, Feke kalesinin güneyinde, Feke kalesine çıkan yol üstündedir.
Manastırın hemen kuzeyinde tarım yapılıyor. Köy yerleşimiyle iç içe olması nedeniyle taşları kullanılmış, kaçak kazılarla yapı tahrip edilmiştir. Manastırın Geç Roma veya Erken Bizans döneminde (5 veya 6’ncı yüzyıllarda) inşa edildiği düşünülüyor. Ancak bazı kaynaklarda, 11 ve 12’nci yüzyıllara ait Ermeni kaynaklarında, burada Feke kalesinin hemen yakınında Kastalawn veya Vakha isimli bir manastır olduğu ve Kilikya Ermeni Krallığının önemli bir dini merkezi Anazarbos (Anavarza) Piskoposunun bu manastırda ikamet ettiği belirtilmektedir.
Yapıldığı dönemde 14 kilisenin buraya bağlı olduğu söyleniyor. Evet, manastırın dış duvarlarından kuzey yönündeki ayaktadır. Ayrıca manastır müştemilatı olduğu ve kapı üstünde kitabesi bulunan kapalı ve yer altında mekanları bulunmaktadır. Manastırın kilisesinin apsisi yıkılmış, ancak sağ ve sol duvarlar ayakta durmaktadır. Yapı kesme taştan, bindirme tekniğiyle yapılmıştır. Ancak geç devirde onarılarak kullanıldığını belgeleyen moloz ve yer yer poligonal örgüler vardır. Kilisenin içinde manastır dış duvarında insan eliyle yapılmış büyük tahribat vardır.
UĞURLUBAĞ (HEFKEREYEBAKAN) KALESİ
İlçe merkezinin güneydoğusunda bulunan Uğurlubağ köyündedir. Uğurlubağ köyü, kalenin batısında yer alır. Ortaçağ döneminden kalmadır. Çevredeki yolların kontrolü için yapılmıştır. Yani jeopolitik açıdan oldukça önemli bir konumdadır. 1012 metre rakımlı tepede, yoldan yüksekte, sarp ve dik uçurumlarla çevrili bir kaledir. Kuzeyinde ve doğusunda yüksek uçurumlar bulunur. Taş işçiliği Kozan kalesindeki işçiliğe benzer. Horasan harçlı, kesme ve moloz taş örgülü savunma duvarlarına sahip küçük hacimli bir kaledir. Girişi güney yönündedir. Batı yönünde, üzeri kemerli 6 adet, bir üst kademede ise 3 adet mazgal açıklığı bulunur. Kalenin uçuruma bakan doğu kısmında, duvar izi kalıntıları yer alır. Kuzey-güney uzunluğu 25 metre, doğu batı uzunluğu 27 metredir. İç mekandaki kod farkından dolayı plan veren bir yapı kalıntısı izine rastlanmamıştır.
MARAN KALESİ
Feke-Mansurluköyü karayolunun 21’nci kilometresindedir. İlçe merkezine 16 km uzaklıktadır. Kalede herhangi bir kitabe olmadığından, ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir.
Ulaşılması hayli zor, Maran yaylasında 1410 rakımlı bir tepenin üzerine inşa edilmiştir. Bulunduğu tepenin şekline uydurularak, kuzey-güney doğrultusunda uzunlamasına bir plan gösterir. Kalenin dört bir tarafı çam ormanlarıyla kaplı ve vadilerle çevrilidir. Kale; Feke’den gelip İnderesi ve Yahyalı üzerinden Kayseri’ye ulaşan eski kervan yolunu kontrol ediyordu. Ayrıca: Feke kalesiyle arasında bulunan 22 kilometrelik mesafenin büyük bölümünü koruyordu. Kalenin erişilmesi güç doğu tarafında: sadece ulaşılmaya müsait kısımlar ve kayalıkların araları sur duvarı ile örtülmüştür. Saldırıya açık batı tarafı ise, tamamıyla sur duvarıyla örtülmüş, kulelerle çevrilmiştir. Dar olan kuzey ve güney tarafları ise, sadece savunma ve gözetleme amaçlı kulelerle tahkim edilmiştir. Kalenin uzunluğu 205 metre, genişliği ise en geniş yerde 48 metredir. En dar noktada ise 8 metredir. Batı sur duvarlarının yüksekliği 5 ile 7 metredir. İç tarafta ise en yüksek noktada sur duvarı yüksekliği 3 metredir. Girişi güneybatı yönündedir. Kesme ve moloz taş örgüsüne sahip olan kale yapısında Horasan harcı kullanılmıştır. Kalede kullanılan taşlar tamamen bulunduğu kalker tepeden sağlanmıştır.
Kalenin içindeki bütün mekanlar, 48 metre genişlikte olan güney kısımda yoğunlaşmıştır. Burada askeri amaçlı mekanlar bulunur. Ayrıca su sarnıcı ve şapel vardır. Su sarnıcı, giriş kapısının bitişiğinde, kule burcu şeklinde dışarıya çıkıntılı olarak doğal kayalara oyularak inşa edilmiştir. Sarnıcın üstü sivri bir tonozla örtülüdür. Tonoz örtünün bacasının da bulunduğu batı uç tarafı, kısmen yıkılmıştır. 6 metre derinliğindeki sarnıcın uzunluğu 14.30 metredir. Kalın ve özel bir sıva ile kaplanan iç taraf, inşa edildiği kayalığın şeklini aldığından simetrik değildir. Şapel kalıntısı, doğu batı yönündedir. Su sarnıcının güneydoğusunda birbiriyle bağlantılı iki odadan oluşan, üzerleri tonoz örtülü mekanlar bulunur. Günümüzde büyük oranda yıkılmış olan şapelden, geriye yüksekliği 1.40 metreyi geçmeyen duvarlar ve apsis kısmı kalmıştır. Kale içinde, bağımsız bir mekan olarak inşa edilen şapel, 8 x 4.5 metre ölçülerinde ve doğu-batı doğrultusunda inşa edilmiştir. Şapelin sadece giriş kapıları ve nişlerinde düzgün kesme taş kullanılmışken, diğer yerlerinde kaba yontma taş kullanılmıştır. Şapelde 1.10 metre kalınlığındaki duvar, harçla yoğrulmuş moloz taş dolguludur. Kalan izlerden şapelin iki kapısı olduğu anlaşılır. Batı ve güneyde yer alan kapılardan, güney kapısı tamamıyla tahrip olmuşken, batı kapısı kısmen ayaktadır. Kalan izler, batı kapısının düzgün kesme taşlardan ve 1.30 metre genişlikte inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kapının günümüzdeki yüksekliği ise 0.90 metre olarak ölçülür. Şapelin iç tarafında yer alan birkaç nişten, sadece kuzey duvarındaki niş sağlam olarak günümüze gelmiştir. Yuvarlak kemerli niş, düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kalan izler, şapelin apsisinde bir mazgal penceresinin bulunduğunu kanıtlar. Şapelin apsis kısmının kuzey ve güneyinden başlayan duvarlar, her iki tarafta da kayalıklarda son bulur.
Kalenin dış duvarları üzerinde 9 adet irili ufaklı burç vardır. Batı yönünde, kalenin oturduğu tepe boyunca devam eden güçlü duvarlar, doğu yönündeki kayalıktan yararlanarak sadece birkaç noktada kullanılmıştır. İç mekanlar oldukça iyi korunmuş, ancak define kazıları sonucu bazı yerler tahrip olmuştur. Kalenin doğusunda bulunan uzun vadide, moloz yığınları ve temel izlerine bakılarak sivil bir yerleşim bulunduğu tahmin edilmektedir.
KALEYÜZÜ GÖZETLEME KULESİ
Feke ilçe merkezinin batısında, Feke-Mansurlu karayolu üzerindedir.
Ortaçağ kalesidir. Duvarları, Horasan harçlı moloztaş örgülü, kaba yontulu kesme taş kaplamalıdır. Tamamen ayakta kalmış olan asıl burç, tepenin güney yönündedir. Yuvarlak planlı ve kubbe örtülüdür. Bu mekanın girişi, yine güney yönünden, dışarıdan dikdörtgen, içten kemerli bir kapıdır. Burcun güneybatısından bağlayan dış sur izleri, batı yönünden güneye kadar inerek doğu yönündeki doğal kayalığa kadar ilerler. Surların bittiği bu noktada, dörtgen planlı bir yapı izi vardır.
Güney yönündeki burçtan kuzeye doğru yaklaştıkça 3.40 metre eninde bir moloz taş örgü duvarla, 6.5 metre çapında önemli bir bölümü yıkılmış, sadece temel seviyesinde görülebilen ve arazinin kuzey, doğu ve batısına hakim bir yapı kalıntısı daha vardır. Gözetleme kulesi olarak adlandırılan bu yapıda, yoğun ortaçağ seramik buluntusu bulunmuştur.
SÜLEMİŞLİ ŞAPELİ
İlçe merkezine bağlı Sülemişli mevkiindedir.
Meskun mahalden çıkıp, ormanlık alan ile birleştiği yerde, yerleşim yerine hakim bir konumdadır. Yolun yaklaşık 20 metre güneyinde, bir adet betonarme su deposu, su deposunun da 15 metre güneyinde, yola 35 metre mesafede, bir yapı kalıntısı görülür. Bu yapı kalıntısı: yaklaşık 10 metre boyunda, 6 metre eninde bir alana oturan, üst örtüsü yıkılmış, tek mekanlı, dikdörtgen bir yapı kalıntısıdır. Doğu batı uzantılı yapı, dıştan dikdörtgen bir yapıya sahiptir. İçeriden bakıldığında, doğu duvarının içten yarım dairesel bir yapıda olduğu görülür. Bu haliyle bir şapel kalıntısı olduğu anlaşılmıştır. Küçük ölçekli kilise (İslam mimarisindeki karşılığı mescit) olarak tanımlanabilen şapellerde nef-narteks-transept gibi kilise mimarisinin ayırtedici özellikleri bulunmaz.
Moloz taş malzeme ile kireç harç kullanılarak inşa edildiği anlaşılan şapelin giriş kapısının, güney duvarında yer aldığı ve kemerli bir formda olduğu anlaşılmıştır. Yapı kalıntısının batı duvarı, tamamen yıkılmış olup, diğer duvarları kısmen ayaktadır. Ancak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı belli değildir.
SÜPHANDEDE KÖYÜ TÜRBESİ
İlçe merkezine yaklaşık 25 km uzaklıktaki Süphandede köyünde Feke çayı kenarındadır.
12-14’ncü yüzyıl erken dönem yapısıdır. Bu döneme ait Anadolu mimarisiyle oldukça benzerlik taşır. Türbenin giriş bölümü, basık sivri kemerli bir açıklıktan oluşur. Enine dikdörtgen planlı yapı, kubbe tonozla örtülüdür. Yapı içinde, kapağı bulunmayan bir taş sanduka bulunur. Üst örtü biçimi, Kozan kalesi kulelerinde görülen kubbe tonozlarla oldukça benzer özellikler taşır. Basık sivri kemerli bölümünde kireç taşından kaba yontu, düzgün kesme taş, cephelerde granit doğal taşlar kullanılmıştır. Kubbe oldukça tahrip olmuş duvarlarla çevrilidir. Dikdörtgene yakın plan yapısı sergileyen duvarlar yer yer 2 metreye yakın yükseklik sergilemektedir. Türbenin ön kapısı açık olup bu kısmın güneyinde de bir mezar yer alır. Ayrıca ön kısmında bir de kuyu bulunmaktadır. Hayatı hakkında fazla bir bilgiye sahip olunmayan Süphan Dede’nin yaşadığı dönem hakkında da bilgi yoktur. Sadece başı; kesilen yerden yuvarlanarak bugün türbenin bulunduğu yere geldiği rivayet edilmektedir. Türbenin önünde bulunan kuyudaki suyun tuzlu buharının akıl hastalığına iyi geldiği rivayet edilir. Halk; Süphan Dede’ye akıl ve ruh hastalıklarından medet ummak amacıyla gelmektedir. Türbenin yanından çıkan suyun buharından teneffüs eden akıl hastalarının şifa bulacağına inanılır. Süphandede olarak bilinen yerin, eskiden kervanların geçiş yaptığı bir bölge olduğu, Süphan Dede adındaki şahsında bir kervanının olduğu, yine başında bulunduğu kervanla bölgeden geçerken kervanını eşkıyaların çevirdiğini, eşkıyalara direnen Süphan Dede’nin başının onlardan birinin kılıç darbesiyle kesildiği, kesilen başın “Süphanallah Süphanallah” diyerek mezarın olduğu yere kadar yuvarlanarak geldiği ve kesik başın durduğu yere bir türbe yapıldığı rivayet edilmektedir.
GÜZPINARI-KİSENİT KALESİ
İlçe merkezinin Güzpınarı mahallesindedir.
Kale, köy mezarlığının da yer aldığı doğal tepelik bir alan üzerindedir. Bu tepelik, ayrıca iki tane çayın birleşiminden önceki kayalık yapının üzerinde oturmaktadır. Her tarafı yüksek dağlarla çevrili bölgede, oldukça alçak bir kotta yer alan kalenin yapılış amacının akarsular boyunca yer aldığı anlaşılan güzergahı kontrol etmek içindir. Kareye yakın bir formda inşa edilmiş olan kalenin her köşesinde dairesel burçların varlığı görülür. Kalenin duvar uzunlukları sırasıyla 10-14.5-9,5-12.5 metredir. Yapının dört köşesinde dairesel burçlar vardır. Güney cephesinde ise kaleye girişi sağlayan kapıya ait olabilecek bir örgü izi görülür. Ayrıca güneydoğu burcuna bitişik dış yüzeyde, yine bir dönem eski olan ikinci bir yarım dairesel mekan görülür. Yapının inşa malzemesi olarak yer yer kesme ve moloz taş kullanılmıştır. Kesme taş duvarın içerisinde moloz taş dolgu yapıldığı ve bağlayıcı malzeme olarak da kireç bazlı bir harç kullanıldığı görülmüştür. Duvar kalınlığı ortalama 140 cm dir. Kalenin güney cephesini oluşturan duvar, diğer duvarlara göre daha iyi korunmuştur. Kalenin içerisinde çevredeki bahçelerin su ihtiyacının karşılanmasında kullanıldığı anlaşılan 4 metre çapında bir havuz bulunmaktadır. Kalenin içerisinde ve yakın çevresinde yapılan yüzey gözlemlerinde çok miktarda pişmiş toprak seramik parçası bulunmuştur. Bunların tamamı sırsız parçalardır. Seramik parçalarının çoğu büyük pithos ağız ve gövde kısımlarına ait olabilecek türdendir. Alanda sadece bir parça sırlı seramik görülmüştür. Sık dokulu ve açık nerkli hamur üzerine yeşil sır çekilmiş bir parça, herhangi bir bezeme öğesine sahip değildir.
Güzpınarı camisinin duvarında kaleden söküldüğü anlaşılan taşların bulunması ve caminin 16’ncı yüzyıla tarihlenmesi, caminin inşası sırasında kalenin işlevsiz kaldığı ve yıkılmaya yüz tuttuğunu gösterir. Bu durumla beraber alanda bulunan seramik parçaları göz önüne alındığında kalenin 11’nci yüzyıl ile en geç 14’ncü yüzyıl arasına tarihlenmesi mümkündür.
GÖKSU IRMAĞI
Seyhan Nehrinin en gür kollarından biridir. Kaynağını: Tufanbeyli dolaylarında, Tahtalı dağlarından alır. Sarız Çayı ile birleşerek, Saimbeyli sınırından Feke ilçesi sınırlarına giren Seyhan Nehrinin kolu olan Göksu ırmağı, Feke’de uzun seyreden akarsudur.
Her mevsim, bol sulu olan debisi fazladır. İlçeyi, dar ve derin vadilerle geçerek, Karsantı (Aladağ) ilçesi yakınlarında, Zamantı Suyu ile birleşerek, Seyhan Nehrini oluşturur. Irmak üzerinde, rafting sporu yapılabilmektedir.
Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.