Pozantı denilince: Adana ve bu yöreden devamla, doğu bölgelerine gidilirken, bir sürü ağır tonajlı aracın (kamyon, tır) yolu bir sıkıntı haline soktuğu ve aynı anda: şeker pınarı kaynak suyunun çıktığı yer ve lokantanın görüldüğü, bu lokantada, yenilen harika yiyeceklerinin damak tadı bıraktığı ve sonra, yine o çileli yola devam edildiği aklıma geliyor.
ULAŞIM
Pozantı’nın il merkezine uzaklığı 112 km dir. Ulaşım otoyol ve ilçeden geçen D-750 kara yolu ile sağlanır. Ancak kış aylarında, bu yolda geçici süreli kapanmalar yaşanmaktadır. Pozantı ilçesinde 1912 yılından bu yana demir yolu hattı bulunmaktadır. Her gün demir yolu ile Adana, Ankara, Niğde, Kayseri ve Konya’ya seferler yapılmaktadır.
TARİH
Tarih boyunca, Pozantı’ya çeşitli isimler verilmiştir.
Klasik devirde Tiana (Tuvana) olarak isimlendirilen ve Tarsus yolu üzerinde bulunduğu bildirilen ve bugünkü Pozantı olduğundan şüphe edilmeyen “Podandos” un, Hitit dönemine ait Paduvanda ile olan isim benzerliği dikkat çeker.
Pozantı’nın ilk çağlarda ismi “Pendonsis” dir. Araplar “El Bedendum” ve Türkler ise “Bozantı” ismini vermişlerdir. İlçenin eski kuruluş yeri, günümüzdeki Anahşa kalesinin çevresidir. Gülek boğazı yolu.
Birçok milletin konup göçtüğü Pendonsis şehri kalıntıları üzerine kurulmuştur, tarih boyunca coğrafi konumundan dolayı önemli bir konak yeri olmuştur. Bizans imparatorluğu döneminden sonra bölgede Abbasiler görülür. Abbasi döneminde Halife Harun Reşit zamanında, bu bölgede çok sayıda Türk aşiret ve boyu yerleşir.
1015 yılından itibaren, Anadolu’ya başlayan Türk akınları, buralara kadar uzanır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra, Türk Toprağı olur. Haçlı seferleri sırasında yeniden Bizanslıların eline geçen Pozantı, Yavuz Sultan Selim tarafından 1571 yılında Osmanlı topraklarına katılır.
Pozantı’nın tarihinde benim çok etkilendiğim bir olay var. Osmanlı ordusu, Mısırlı isyancı Mehmet Ali Paşa’nın ordusuyla yapılan çatışmalarda bozguna uğrar ve Pozantı vadisinden yürüyerek veya at sırtında, perişan bir halde geçer ve Pozantı’daki hastaneye ulaşırlar. Yaralı Türk askerleri, Pozantı hastanesindeki Ermeni asıllı doktorlar tarafından zehirlenerek veya yanlış tedavi sonucu hayatını kaybeder daha doğrusu öldürülürler ve yüzlerce askerin mezar yerleri halen bilinmemektedir.
Mondros ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra, Pozantı’da Fransızlar tarafından işgal edilir. 25 Mayıs 1920 tarihinde Pozantı işgalden kurtarılır. 5 Ağustos 1920 Pozantı kongresinden sonra, Adana il merkezi, Adana’nın kurtuluş tarihi olan 5 Ocak 1922 tarihine kadar, Pozantı’ya taşınmıştır.
Pozantı’nın Atatürk ile ilgili bir anısı: “Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş savaşında, birkaç gün yörede kalmış ve bir eve misafir olmuştur. Kullandığı kahve fincanı ve dolmakalemi, ev sahiplerinde bulunmaktadır.”
1954 yılında Pozantı ilçe olmuştur.
GENEL
Pozantı yüksek Toros dağlarında, bu dağların en kolay geçit veren yeri olan Gülek Boğazı yolunda ve Çakıt vadisinin ortasında kurulmuştur.
İlçe merkezi Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’yu İç Anadolu ve Avrupa’ya bağlayan kara ve demir yolu hattı üzerinde önemli bir geçit durumundadır.
İlçenin en önemli ekonomik faaliyetleri: E-90 kara yolu üzerinde bulunan lokanta işletmeciliği ve küçük sanayi işletmeciliğidir. Özellikle: E-90 kara yolu kenarında, Çamardı yolu kavşağında, “Hayat Su” şişeleme fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikada üretilen şişelenmiş su: ülkemizin birçok yerine dağıtılmaktadır. Buranın en büyük özelliklerinden biri de: burada bulunan piknik yeridir. (Şekerpınarı piknik yeri ve lokantası)
1914-1917 yılları arasında demir yolunun buraya gelmesiyle Pozantı daimi yerleşim yeri haline gelmiştir.
Ancak, ilçe genelinin dağlık ve bir kısmının orman içi köy olması nedeniyle, tarım ve ziraat alanları azdır. Geçim kaynağı: hayvancılık, arıcılık, orman işçiliği, nakliyecilik ve özellikle ilçe merkezinde E-90 kara yolu üzerinde bulunan lokanta işletmeciliği ve küçük sanayi işletmeciliğidir.
İlçenin özelliği nedeniyle: yaylacılık cazip hale gelmiştir. Tekir ve Bürücek yaylalarından sonra: Alpu, Fındıklı, Kamışlı, Hamidiye, Aşçıbekirli, Dağdibi, Gökbez, E.Konacık, Y.Konacık köylerinde, yayla cazibesi arttırılmıştır.
Yaz aylarında, ilçe sınırları içinde yaylacılığın etkisiyle nüfus on katına kadar çıkmaktadır. Adana ve Mersin gibi, yazın çok sıcak ve yakın olan bölgelerden sıcaktan kaçış nedeniyle, yaylacılık önem kazanmıştır.
Bu yüzden lüks siteler oluşturulmuştur. Yaz aylarında özellikle de hafta sonlarında ilçenin nüfus yapısı farklılaşmaktadır. Umarım, yeni yapılacak lüks siteler nedeniyle orman varlığı daha da tahrip edilmez.
Pozantı denilince, burada yaz turizminden çok, kar ve kayak turizmi akla geliyor. Akdeniz ikliminde yaşayan Adana insanı, özellikle hafta sonları, günübirlik gezilerle, ilçeyi ziyarete geliyorlar.
Kar yağışı alan alanlar, bölge insanının ilgisini çekiyor. Ulaşım kolaylığı nedeniyle, başta Adana kent merkezi olmak üzere, kentte oturanların günübirlik kar görmek amacıyla, buraya toplu veya kişisel geziler düzenleniyor. Ancak, ihtiyaçları gidermeye uygun tesisleri bulmak zordur.
POZANTI MESLEK YÜKSEK OKULU
Çukurova Üniversitesine bağlı Pozantı Meslek Yüksekokulu 2009 yılında kurulmuştur. Yeni binasında 2017-2018 döneminde hizmet vermeye başlamıştır. Okul bünyesinde, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü ve bu bölüme bağlı Bahçe Tarımı ve Organik Tarım programları vardır. Ayrıca Turizm ve Otel İşletmeciliği ile Muhasebe ve Vergi bölümü de bulunur.
GEZİLECEK YERLER
Tarihi Akköprü ve Anahşa kalesi ve Toros Tünelleri, İbrahim Paşa Tabyaları ile birlikte Pozantı’nın en önemli turistik varlıkları yaylalarıdır.
CEMAL PAŞA CAMİİ VE ÇEŞMESİ
Pozantı çarşı merkezinde ve Tarihi Merkez Camisi olarak bilinen ancak asıl adı Ahmet Cemal Paşa camisi ve caminin şadırvan bölümünde bir çeşme vardır. Bunlar ilçe merkezindeki tek tarihi eserdir.
Caminin yapım tarihi net olarak bilinmemektedir. Ancak kitabesinden anlaşıldığına göre, 1914-1917 yılları arasında tamir ve onarım çalışması yapılmıştır. Caminin Osmanlı devletinin son döneminde İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup, üç paşadan biri olan Kolordu Komutanı Ahmet Cemal Paşa’nın talimatı ve destekleriyle restore edilmiştir.
Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşına girdiği sırada, Enver Paşa’nın emriyle Suriye’de güvenliği sağlamak ve Mısır’ı İngiliz istilasından kurtarmak için, Suriye’de Dördüncü Ordu Komutanlığına tayin edilerek görevlendirilen Ahmet Cemal Paşa, Pozantı’dan geçerken ilçede yer alan tek caminin yıkık ve virane olduğunu görür, caminin tamir ve onarımı için talimat verir.
Caminin yapımı sırasında, caminin yan tarafına bir de sebil çeşme yapılmasını sağlar.
Ahmet Cemal Paşa, 1917 yılında Suriye’deki görevini bitirip İstanbul’a dönerken yine Pozantı’ya uğrar ve caminin onarımının tamamlanmasını bizzat denetler, caminin iç mefruşatını bizzat kendi bütçesinden karşılamış ve caminin yeni halinden çok memnun olduğunu ifade etmiştir.
Caminin kitabesinin Celi-Sülüs hattıyla gayet sanatlı bir şekilde yazılmasından anlaşıldığına göre, ya Adana’da ya da İstanbul’da yazdırıldığı tahmin edilmektedir. Çünkü o dönemde Pozantı’da böyle bir hattat bulunması pek mümkün değildir. 1916-1917 yıllarında tamir ve bakımı tamamlanan camiye, Ahmet Cemal Paşa adı verilmiştir.
Pozantılılar tarafından Merkez Camii olarak bilinen camiye, Cumhuriyet döneminde belli aralıklarla yapılan bakımlarda caminin orijinal yapısı maalesef korunamamıştır. Caminin yan duvarında, mermer kitabede yer alan ve Osmanlı Türkçesi kullanılarak güzel bir Celi-Sülüs hattıyla yazılan şiir, aslında caminin de yapım onarım aşamasını anlatan kısa bir tarihçe denilebilir. Merkez camii çeşmesinin üzerinde de Osmanlıca yazılmış bir beyit bulunmaktadır.
Bu çeşmenin de yapım tarihi bilinmemekle birlikte tamir ve onarımı camiyle aynı zamanda yapılmıştır. Hem cami, hem de sebil üzerindeki kitabede yazılı olan tarih 1916-1917 yıllarıdır. Orijinal yapı, zaman içinde onarım görmüş, bazı dini günlerde artan cemaat sayısını karşılamadığı için, üstüne bir kat daha eklenerek yükseltilmiş, üstü kubbelerle örtülmüştür. Caminin orijinal kitabesi kaldırılarak muhafaza altına alınmış, yerine Türkçesi asılmıştır.
Son bir not: Cemal Paşa, Osmanlının savaş hezimetinin ardından yurt dışına kaçtı ve gıyabında 5 Temmuz 1919 günü idama mahkum edildi, 21 Temmuz 1922 günü ise Gürcistan Tiflis’te Ermeniler tarafından öldürüldü. Vasiyeti üzerine Erzurum’da bulunan Karskapı şehitliğinde gömülüdür.
AKKÖPRÜ (ŞEKERPINAR KÖPRÜSÜ)
Köprü, hemen yakınında bulunan Şekerpınar’dan dolayı, Şekerpınarı köprüsü olarak da bilinir. Şekerpınarı kaynağı ve şeker pınarı turistik lokantası, karayolunun dinlenme yeri olarak kullanılır.
Adana-Niğde il sınırlarını oluşturur. Çiftehan-Pozantı demir yolu, köprünün hemen doğusundan geçer. Köprü civarı, sarp dağlarla çevrilidir. Bir ortaçağ dönemi yapısıdır. Ancak yapılış tarihi net olarak bilinmez. Çünkü kitabesi yoktur. Roma, Bizans, İslam ve Selçuklu döneminde kullanıldığı tahmin edilmektedir.
9’ncu yüzyılda Halife Memun, Bizansa karşı yaptığı seferde bu köprüyü kullanmıştır ve yazılı kaynaklarda belirtilmiştir. Buna göre, köprünün bu tarihten önce yani 833 yılından önce yapılmış olması gerekir. Köprü, 14’ncü yüzyılda, Karamanoğulları Beyliği zamanında bir gümrük noktası olarak kullanılmıştır.
Yine, 14’ncü yüzyılda, Koca Mehmet Paşa zamanında onarılmıştır. 19’ncu yüzyılda ise, köprünün Mısırlı İbrahim Paşa tarafından onarıldığı kayıtlardadır. Köprünün yakın çevresinde bulunan yaklaşık 100 yıllık iki adet demir yolu köprüsü ve iki adet tünel bölgede arkeolojik sit potansiyeli oluşturmaktadır.
Teknik özellikleri
Köprü kagir ve tek gözlüdür. Sarımtırak renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Her iki kıyıdan, orta kemere doğru yükselen meyilli bir şekli vardır. Boyu 83 metre, genişliği 5.70 metredir ve kemer açıklığı ise 10.35 metredir.
Evet, köprünün günümüze kadar sağlam olarak gelebilmesinin en büyük sebebi, zaman içinde yapılan onarımlardır. Ancak, Ekim 1991 tarihindeki taşkın felaketinde köprü oldukça fazla hasar görmüş ve büyük kısmı yıkılmıştır. Yıllarca öylece yıkık olarak kalan köprü, 2001 yılında onarılmış ve günümüzdeki şeklini almıştır.
ŞEKERPINAR
Şekerpınarı, Adana il merkezine 100 km uzaklıktadır. Bu mesafe araba ile yaklaşık 1 saat civarında sürer.
Şekerpınarı mesire alanı, tarihi Akköprü ile birlikte Doğal Sit alanı ilan edilerek koruma altına alındı. Burası, Toros dağlarının içinden gelen harika suyu ile tanınıyor. Dağın içinden kocaman bir nehir çıkıyor ve Seyhan nehrinin kollarından biri olan Çakıt’ın büyük bölümünü oluşturuyor.
Tanınmış bir su markası, burada şişeleniyor. Aynı zamanda Pozantı ve Akçetekir’in suyu buradan sağlanıyor. Ayrıca, burası dinlenme tesisleri ve özellikle güzel et lokantaları ile tanınıyor. Piknik de yapılabiliyor. Piknik masaları, taş barbeküler, oturma bankları ve çınar ağaçlarıyla çevrili alan özellikle sıcak yaz günlerinde, serin havada piknik yapmak isteyenler tarafından dolduruluyor.
Evet; Adana’ya giderken, buraya mutlaka uğrayın. Burada: dağın yamacından çıkan şekerpınarı kaynağını görebilirsiniz. Büyük havuzlar var, mangal ve gerçekten çok lezzetli olan et (kilo ile satın alabilirsiniz) pişirmeniz mümkün. Ayrıca: buradan almanızı önereceğim bir şey daha var. Evet: bal alın. Gerçek anlamda, hakiki bal bulmanız mümkün.
İBRAHİM PAŞA TABYASI
Toros dağları üstünde, Tekir boğazına hakim bir tepe üzerindedir. Tarsus-Pozantı istikametinde otobanda ilerlerken, Tekir yaylası mevkiine gelmeden, yolun solundaki yüksek bir tepe üzerinde görülmektedir.
Oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmayı başarmış Osmanlı dönemi yapısıdır. Bu bölgede 5 tabya bir arada bulunmaktadır. Bunlar: Yer Tabyaları, Armutlu Tabya ve Ak Tabya (Beyaz, Küçük Tabya) dır.
Tabya, Osmanlı döneminde 1830’lu yıllarda Osmanlı devletine isyan ederek Çukurova bölgesini ele geçiren Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından; yol güvenliğini sağlamak için yaptırılmıştır.
Kızıl Tabya, Büyük veya Fenerli Tabya olarak da isimlendirilir. Bu tabyalardan çıkarılan birkaç top, Gülek Kasabasına nakledilmiştir.
Bunlardan Kızıl Tabya ve Ak Tabya karşılıklı iki yüksek tepede yapılmıştır ve birbirlerini görürler. Ancak günümüzde her iki tabya da uzaktan görünmüyor, çünkü tamamen ağaçlarla kaplanmıştır.
Özellikle Elmalı Boğazının girişinde, hakim bir noktada bulunan Kızıl Tabya, muhteşem görünür. Bunun dışında, yeraltı tabyaları dışarıdan bakıldığında görülmez, çok büyük emek verilerek yapılmışlardır. Tabyalar, mermilere dayanacak şekilde üzerleri taş ve toprakla örtülmüş, gözetleme ve havalandırma pencereleri yapılmıştır.
Kızıl Tabya: üç katlıdır. Alt katlarda havalandırma açıklıkları vardır. Üst katta, ince uzun mazgal pencereleri görülür. Bütün odalar, birbirleriyle bağlantılı değildir. Genelde, kapıdan içeriye girildiğinde, solda iç içe geçen 2 oda ve diğer tarafta ayrı bir oda şeklinde mekanlar sıralanır.
Doğu ve batı yarım daire, burç şeklinde düzenlenen tabyanın, batı cephesi temel seviyesine kadar yıkılmış, ancak doğu cephesi sağlamdır. Oval planlı olarak yapılmıştır. Duvar örgüsünde yöresel taş malzeme kullanılmıştır. Duvarların iç ve dış yüzeyleri, küçük dörtgen düzgün kesme taş ile örülmüştür. Duvar araları moloz taşlarla doldurulmuştur.
Tabyanın girişi kuzeydedir. Tabyanın iç kısmında, tonozlu mekanlar bulunur. Tabyanın su sarnıcı ve diğer bölümlerinden bir kısmı, günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Tabyanın üst kısmında: tabyayı çepeçevre saran, iç kısımları tuğla örülü, basık kemerli mazgal delikleri bulunur.
İbrahim Paşa Tabyası, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun, 1986 tarihli kararı ile, korunması gereken, taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz aslında oldukça bakımsız olmasına rağmen, yıllara meydan okuyarak günümüze sağlam olarak gelebilmiş ilginç bir yapı göreceksiniz.
ANIT AĞAÇLAR
Çetinlik dağı ormanlık arazide Hamidiye köyünde Sedir ağacı vardır. 635 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ağacın gövde çapı 175 cm, tepe çapı 8 metre ve boyu 35 metredir. Toros sediri olarak bilinir.
Bürücek yaylasında Ceviz ağacı vardır. 380 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ağacın gövde çapı 146 cm, tepe çapı 17 metre ve boyu 32 metredir. Ağaçlar Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
ANAHŞA KALESİ
Pozantı-Ankara D-750 kara yolunun batısındadır. Eski Konacık’ın 4 km doğusundadır. Tekir yaylasından öteye, Pozantı’ya bir vadi boyunca giderken, sol tarafta bir dağın yamacında kartal yuvası gibi yüksekçe bir yerde görülür. Buraya ulaşmak oldukça zordur. Çünkü 1800 metre yükseklikte, vadiye hakim bir savunma kalesi olarak yapılmıştır. Geniş bir tepe üzerindedir.
Araplar bu kaleye “Hüsnüs-Sekabile” derdi. Gülek boğazı girişindeki kalenin, İskitler zamanında yapıldığı tahmin ediliyor. Güney bölümü sarp ve kayalıktır. Kuzeyde iki burun vardır. İç kısmında ise tonozlu yapılar ve su sarnıçları görülür. Üst kısmında ve özellikle doğu ve batıda mazgal delikleri vardır. Kaleye ana giriş kuzeydendir.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, 1671 yılında burayı görmüş ve “kalenin mamur bir bölge olduğunu” yazmıştır. Kale, yüzyıllar boyunca yakınından geçen kervan yolunun kontrol noktasıydı. Kalede görevli askerlerden, babadan oğula görev yapanlar “kale ağası” olarak adlandırılırdı. Günümüzde de aynı yörede ve Adana şehir merkezinde, soyadı “Kaleağası” olanlar, Annahşa kalesinde görev yapan askerlerin torunlarıdır.
ELMALI BOĞAZ MEVKİİ
Elmalı boğaz mevkii, Adana il merkezine 80 km. Tarsus’a 50 km. Niğde’ye 100 km uzaklıktadır. Pozantı ilçe merkezine ise, TEM Otoyolundan 12 km uzaklıktadır.
Tesisin denizden yüksekliği 1850 metredir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından kayak merkezi kurulması planlanmış ve 1994 yılında inşaatına başlanmış ancak günümüzde atıl durumdadır. Öngörülen bu proje bitirilirse, burası bölgenin kayak merkezi olarak önem kazanacaktır.
AKÇATEKİR YAYLASI
Adana-Ankara E-5 karayolunun 107’nci kilometresinde, yolun her iki yanında uzanır. Adana il merkezine en yakın yayladır.
Pozantı ilçe merkezine 7 km uzaklıktadır. Yaylada yaklaşık 20 bin hane bulunur. Normalde yaylanın nüfusu 3000 kişi iken, yaz aylarında yayla sezonunu açılmasıyla buradaki nüfus 150 binlere kadar çıkar. Yani, yaz mevsiminde burası kalabalık bir şehre dönüşür.
Akçatekir yaylasında 6 mahalle vardır. Bunlar arasında ilk ve en eski sayfiye yaylacılığının yapıldığı alan Bürücek yaylasıdır.
Yaylanın alt ve üst yapı bakımından oldukça zayıf olduğu ve yazlık yaylacı nüfusunu karşılayamadığı açıkça görülür. Ancak bu kadar çok yaylacının ihtiyaçlarını karşılamak için, birçok iş alanı gelişmiştir. Yayla sınırları içinde, toplam 350 iş yeri bulunur. Akçatekir yaylasında 49 cami ve çok sayıda süper market vardır.
Bürücek ve Üçoluk’da doğal güzellikler yanında tarihi değerler de vardır. Bürecek yaylası, tarihi çok eskilere dayanan bir sayfiye yaylasıdır ve Adanalı yerliler tarafından yoğun tercih edilir. Tarihi açıdan, İbrahim Paşa tabyası da buradadır ve günümüzde ayakta durmaktadır.
Evet, sayfiye dışında burayı günübirlik te ziyaret edebilirsiniz. Çünkü: Tekir yaylası: çam, ardıç ve meyve bahçeleriyle doludur. Yayla mimarisine uygun ahşap yapılar bulunur. Yaylanın kuzey ve güneyinde, yaylaya 2 km uzaklıkta Osmanlı tabyaları ve Orman İşletme Müdürlüğü tarafından koruma altına alınarak üretilen Yaban Keçileri Üretim İstasyonu vardır.
FINDIKLI YAYLASI
Pozantı-Çamardı yolu üzerinde, Alpu’dan sonra ikinci mahalle ve yayla yerleşimidir. Burası yol üzerinde geçmişte Fındık geçidi olarak da anılan bir geçit olarak bilinir. Günümüzde ormanlar içinde doğal görünümü ve temiz havasıyla Adanalıların yayla olarak tercih ettikleri bir mahalle yerleşimidir. Yaylanın ana ekonomik kaynağı meyvecilik, tarım ve bağcılıktır. Ancak yayla yerleşmesi mahallelilerin üzüm bağlarını bozarak Adanalılara sattığı alan olduğundan bağcılık ortadan kalkmak üzeredir.
Günümüzde kayıtlarda köy olarak geçen yerleşimde, alt yapı bakımından önemli eksikler vardır. Köyün resmi kayıtlarda nüfusu 350-400 kişi olmasına rağmen yazlık nüfusu 4000 kişidir. Gün geçtikçe talep artan yaylada, yaylacı evleri son yıllarda oldukça fazla yapılmakta ve lüks dubleks evler ortaya çıkmaktadır.
Yaylanın en büyük cezp edici yanı, doğal güzellikleri ve mikro klima özelliğinden dolayı orman örtüsünün zenginliğidir. Köyün imkanları dahilinde bazı tesisler ve işyerleri bulunur. Ancak, sağlık, elektrik, su ve Pazar yeri gibi ana gereksinimler yoktur.
ARMUTOĞLU YAYLASI
Pozantı-Ankara yol ayrımından doğuya doğru dönülerek, 13 km lik çam ve köknar ormanı içinden geçen yolla buraya ulaşılır. Yayla tamamen bakir durumdadır. Sedir, köknar, ardıç ağaçları, kır çiçekleri hep iç içedir. Sarımsak dağının eteğinde bulunması nedeniyle, yaban hayatı bakımından da çok zengindir. Buz gibi suları olan bol su kaynakları görülür. Yaylada yapı yoktur. Bu yüzden kamp yapacakların çadır ve temel ihtiyaçlarını beraberlerinde getirmeleri gerekir.
AŞAR YAYLASI
Pozantı-Çamardı kara yolunun 14’ncü kilometresinden dönülerek ulaşılır. Yolun son 1.5 km lik bölümü stabilizedir. Yaylada, ahşap ve taşlardan yapılan yayla evleri, çam, köknar ve sedir ağaçları vardır.
BELEMEDİK VADİSİ
Belemedik köyündedir. Adana merkezden trenle gidebilirsiniz veya Pozantı’dan kara yolu ile ulaşmak mümkündür. İlçe merkezine 9 km uzaklıktadır. İl merkezine olan uzaklık ise 117 km dir. Çakıt suyu kıyısında kurulmuştur.
Belemedik köyünde Çınar ağacı vardır. 200 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Anıt ağaç olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
1904-1914 yılları arasında, Alman İmparatoru ve Sultan II. Abdülhamit arasında imzalanan Hicaz-Bağdat demiryolu yapım aşamasında açılacak 12 Toros tüneli için o dönem şantiye merkezi olarak burası seçilmiştir. Halen burada tarihi dokusunu yitirmeyen Almanlardan kalan taş yapılar bulunmaktadır. Bunlarla ilgili yöre insanının anlattığı bazı gerçeklerden söz etmek istiyorum.
Bu inşaatlarda yani tünel ve köprü inşaatlarında her gün bir kişi ölürmüş, Çamalan’da Alman mezarlığı varmış, sonra Almanlar buradan gitmek istememişler. Atatürk demir ki “Tamam, gitmezlerse gitmesinler, siz gidin oralara yerleşin” Bunun üzerine yöre insanı buralara gelip yerleşmiş, ancak o dönemde buralar çok modern imiş, Adana il merkezinde elektrik yokken, burada elektrik varmış. Almanlar gittikten sonra burası çok kalabalık ve hareketli olmuş. Burası uzun süre buranın pazarıymış, civarda kimin ne ihtiyacı varsa buraya gelirmiş.
Varda köprüsü ve Kapıkaya kanyonunu görmeye giderseniz, buraya da uğrayın. Burası fotoğrafçılar tarafından yoğun ziyaret ediliyor. Vadinin ortasından akarsu akıyor. Vadinin rakımı 600 metredir ve en büyük özelliği, kış öncesinde sonbaharda yaprakların renklerinin yeşilden sarıya, bordo ve kırmızıya dönmesidir. O yüzden bu doğa harikasına, özellikle sonbaharda gitmelisiniz.
Tren yolu, sararmış ağaçlar, oldukça güzel bir atmosferi vardır. Adana-Ankara tren yolunda Belemedik de istasyon bulunuyor.
Kamp yapmak mümkündür. Yer yer piknik yapacak yerler de bulunuyor. Belemek tren istasyonuna kadar geldiğinizde, az ileride tarihi anıt ağaç ve Alman evleri görülüyor. Bu evler, Almanlar Varda köprüsünü yaparken inşa edilmiş ve burada kalmışlar. Ayrıca bir de Alman mezarlığı bulunuyor.
Vadide 20 km uzunluğunda bir yürüyüş parkuru vardır. Bu parkurda trekking yapabilirsiniz.
Son bir not, burada yani Belemedik Tabiat Parkında, Doğa ve Fotoğraf Yarışması düzenleniyor. İlk yarışma 2015 yılında yapılmıştır. “Sonbaharda Belemedik bir başka güzel, fotoğraf makineni kapta gel” sloganıyla düzenlenen fotoğraf yarışmasına, isteyen fotoğraf severler katılabiliyor. Yarışmaya katılmayı düşünenler, Pozantı Belediyesinin sosyal medya hesaplarını takip edebilirler.
GÜLEK BOĞAZI
Gülek boğazının denizden yüksekliği 1050 metre olup, Orta Toroslardaki Bolkar dağlarının doğusuna düşer. Gülek boğazından geçen yolun uzunluğu 350 km dir ve büyük orduların geçişleri dahi rahatça sağlanabilir.
Kilikya geçitlerinden Gülek boğazı, tarihin her döneminde her açıdan hayati önem gösterir. Büyük orduların geçebileceği yapısı daima etkili bir faktör olmuştur. Antik dönem yazarı Heredot: Anadolu’nun batısından başlayarak Susa ve Persopolis’e kadar uzanan tarihi ticaret yolu Kral yolu güzergahının, Kilikya’dan gelen yollarla desteklendiğini belirtir.
MÖ 401 yılında, Pers satrabı Kyros ordusunu ve MÖ 333 yılında Büyük İskender ordusunu buradan geçirmiştir. Ayrıca Büyük İskender, Asya seferi için lojistik desteği de bu geçitten sağlamıştır.
Gülek boğazı; İskender’in kendi isimleriyle bilinen Akdeniz’deki liman kentleri ile diğer önemli limanların Anadolu’nun iç bölgeleri ve Yunanistan ile Makedonya arasındaki bağlantıyı sağlayan geçittir.
MS 3’ncü yüzyıl başlarında Roma’nın Parth seferi sırasında, orduların Fırat boylarından geçişini kolaylaştırmak için, İmparator Augustus Caracalla tarafından dağlar delinerek Gülek boğazındaki yol genişletilmiş ve bu durum bazı yazıtlarla belgelenmiştir.
Antik dönemde Kilikya kapıları (Pylai Kilikiai) diye bilinen bugünkü Gülek Boğazı civarındaki bölgelerde yapılan incelemelerde:
Bu boğazdan geçen otobanın hemen yanında, bir kayaya oyulmuş kaide üzerindeki İmparator Caracalla dönemine ait Kilikya-Kappadokya sınır yazıtı, 19’ncu yüzyıl başından beri bilinmektedir.
Bu yazıttan, Caracalla’nın bu getiçi genişlettirdiğini öğrenilir. Bugün karayollarının yaptığı bir duvar sayesinde, bölgenin tarihi ve coğrafyası için önemli olan bu yazılı belge, toprakla örtülüp yok olmaktan kurtulmuştur.
Gülek boğazında Caracalla dönemine tarihlenen bir yazıt daha bulunmuştur. Kaybolmuş olan bu yazıtta da Caracalla’nın yolu genişlettiğinden söz edilmektedir.
Kilikya Kapıları adıyla, binlerce yıldır tanınan bu geçitte ve civarında bulunan yazıtlar sayesinde, Caracalla’nın Parth seferine çıktığı 214 yılından bu sefer sırasında Harran’da öldürüldüğü 217 yılına kadar geçen dönemde, Tuna sınırlarındaki Roma lejyonlarını Suriye sınırına aktarırken buradan rahat geçebilsinler diye, stratejik önemi büyük olan bu geçitte zaman zaman genişletme ve yol onarma faaliyetlerinde bulunduğu belgelenmektedir.
Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.