Temmuz 2020 tarihinde, Antalya-Kemer arasındaki yolda ilerlerken; Kemer-Phaselis tabelasını gördüğümde, hiç tereddüt etmeden yoldan saptım ve kısa bir süre sonra bu güzel antik kentin kalıntılarını, muhteşem bir doğa ve deniz manzarası eşliğinde yeniden izleme fırsatı buldum.
Burada Kemer Phaselis antik kalıntıları gezebilir, büyük çam ağaçlarının gölgesinde oturup, denizi izleyebilir, belki de kitabınızı okuyarak, dinlenebilirsiniz. Tüm bunların ötesinde: denize girebilir, hatta balık tutabilirsiniz.
Gerçekten muhteşem bir doğa. Muhteşem bir kumsal, harika bir deniz, çam ormanları, cır cır böceklerinin uğultusu, mis gibi çam kokusu. Mutlaka ama mutlaka gidin ve bu güzelliği yaşayın.
Zaten: hafta sonlarında bütün Antalyalılar buraya akın ediyorlar ve bayağı kalabalık oluyor. Gerek karayolu ve gerekse yatlarla gelenler, her yan yatlarla doluyor. Ama, kalabalıktan rahatsız olmak istemiyorsanız, buraya hafta içi gitmelisiniz.
Koyun başladığı noktalarda bulunan kayalıklarda, olta balıkçılığı yapanlar için ideal yerler var. Merakınız varsa, yanınıza mutlaka olta takımlarınızı almalısınız.
ULAŞIM:
Antalya-Kumluca kara yolunun, 57.km.sinden, güneye dönünce, yaklaşık 1 km. sonra, Phaselis antik kentine ulaşmanız mümkün. Şehrin: Kemer merkeze uzaklığı, toplam 16 km. Antalya’dan gelenler, Kemer’e varmadan, tabelayı gördüğünüzde, sola dönmeniz gerekiyor.
Milli Park alanı içinde bulunan bu bölge: piknik kullanımına açık. Bölgeye: karadan ve denizden ulaşmak mümkün. Denizden: yat turları ile, birçok turist: Phaselis antik kenti ve kıyı şeridindeki diğer antik yerleri ziyaret edebilmektedir.
Buranın sahili: çakılsızdır. Kumul ormanı olan Phaselis kıyıları, incecik kumu ile, dünyaca ünlü bir şöhrete sahiptir.
Bölgenin en güzel plajlarından biri burada. Çam ormanı, çevreyi kaplayan çam kokuları, cır cır böceklerinin uğultusu ve muhteşem bir manzara. Denizi akvaryum gibidir.
Deniz gözlüğünüzü takıp denizin dibine baktığınızda: her yanınızda, çeşit çeşit renkli balıkları görebilirsiniz. Kıyısından ileriye doğru, 200 metre yürüseniz bile, denizin derinliği, dizlerinizin üzerine çıkmıyor.
Yani: yüzme konusunda tecrübeli olmayanlar için; denizin sığ ve durgun olması, ideal. Yüzme bilmeyenler için güzel bir nimet. Herhangi bir korkuya kapılmaksızın, denizin içinde rahatlıkla hareket edilebiliyor.
Giriş ücretlidir. Ama, buranın giriş kapısında da, geçici müze kartı almanız mümkün ki, kesinlikle müze kartı almanızı öneririm.
Burada: ücretini ödediğinizde, size hemen geçici müze kartını veriyorlar, bu geçici kartı, bir ay içinde, şehir merkezindeki bir müzeye uğrayarak, fotoğraflı gerçek bir müze kartı haline getirebiliyorsunuz.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
Kentin arkasında: 2400 metre yükseklikteki “Tahtalı Dağı” görülür. Kent: MÖ.690. yılında, Rodos’lu kolonistlerden Lakios önderliğinde kurulmuştur. Halbuki, buranın çok yakınlarındaki “Beldibi Mağara, Prehistorik yani binlerce yıl önceki iskan izlerini taşımaktadır.
Uzun yıllar: Likya’nın doğu kıyısının en önemli limanı olarak öne çıkmıştır. Kent merkezi ile, 70 metre yükseklikteki plato üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri arasında: su kanalları var.
Her ne kadar Likya şehri olduğu söylense de: yapılan kazılarda ve araştırmalarda, ne Lykia dilinde bir yazıta, ne de Lykia tipi mezar anıtına rastlanılmamıştır.
Yazıtlarında: 300 yılına dek, Dor lehçesinin Rhodos’a özgü biçimi kullanılmıştır.
MÖ 5.yüzyılda, Pers standartlarına göre sikke basılmaya başlanır. Bu sikkelerin bir yüzünde: gemi pruvası, diğer yüzünde geminin arka yüzü betimlenir. Phaselis sikkelerinin basımı: MS.3’ncü yüzyıla kadar sürer.
MÖ 4.yüzyıl düşünürlerinden: Theodektes: Phaselislidir. Bu düşünür: ünlü Sokrates’in öğrencisidir. Kendisi: bilmeceler üretmek ve çözmekle ünlenmiştir. Bu ünü nedeniyle, kentte, ünlü felsefecinin heykeli dikilmiştir.
Kent: yaban gülleri ve gül yağı parfümü ile ün kazanmıştır. Ancak: kentliler genel anlamda: fırsatçı ve aç gözlü olarak tanımlanırlardı. Yani: ticari ünleri çok kötüydü. Antik zaman yazarlarına göre: “Onlar, kredi almakta çok ustadırlar.
Daha krediyi alır-almaz ödünç olduğunu unuturlar. Para geri istenildiğinde, bir sürü özür ve bahane uydururlar.
Öderlerse; kendi malları eksilmiş duygusuna kapılırlar. Genelde: tüm insanoğlunun en alçak ve en vicdansız kesimini oluştururlar.” Tüccar olan halk, sırf işleri bozulmasın diye, Pers istilasında bile onlara yataklık etmiştir.
Zaten sikkelerindeki: gemi ticareti, balık ise kuruluş efsanesini simgeler. Devrin tanınmış müzisyenlerinden Statonikos: bir içki meclisinde, kendisine yöneltilen “dünyadaki aşağılık insanların kimler olduğu” sorusuna, şöyle yanıt verir: “Pamphylialılar’ın en aşağılık insanları Phaselisliler, tüm dünyanın en aşağılık insanları ise Side’lilerdir.”
Yine bir yazara göre: “Phaselisliler, hazinelerini doldurmak için, her dönem: 100 drakhmon ödeyeni, yurttaşlığa kabul ederlerdi. Anlaşılıyor ki, pek çok işe yaramaz adama, yurttaşlık hakkı tanımışlardı.”
Phaselis halkı, gururuna çok düşkünmüş ve kibirli bir halkmış. Kentte basılan paralar: bölgenin güzelliğini vurguluyormuş.
Kente gelen yabancılar: öncelikle, hamamda yıkanmak zorundaymış. Phaselis halkından olmak bir ayrıcalıkmış. Biraz önce de söylediğim gibi, Phaselisli olmak için, vatandaşlık almak için büyük paralar ödemek gerekiyormuş.
KENTİN KURULUŞ ÖYKÜSÜ:
Rodoslu Lakios ve arkadaşları: kent kurmak için Phaselis’i seçtiklerinde: bu bölgenin: Kylabras adlı bir çobana ait olduğunu öğrenirler.
Çobanla pazarlık yaparlar ve kendisine bir parça mısır ya da bir parça kurutulmuş balık teklif ederler.
Çoban Kylabras: kurutulmuş balığı tercih eder. Kent halkı, daha sonraki tarihlerde, her yıl tuzlu balık yaparak, Kylabras’ın anısına saygı dururlar.
Phaselis’te: tanrılara kurutulmuş balık sunulur. Antik çağda: bu durum; alay konusu olur ve ucuz adak anlamına gelen “Phaselis Adağı” deyimi ortaya çıkar.
Phaselis ismi “Tanrı kurtarır” anlamında, Semitik bir sözcük olarak açıklanır. Yunancada ise “fasulye” anlamına gelir. Bir kısım antik kaynakta ise, kent “yüksek” ve “rüzgarlı” diye tanımlanır. Kelime anlamlarından birisi de: tanrı korusun.
KENTİN HİKAYESİ:
Şehir halkı: MÖ.7.ve 11.yüzyıllar arasında: geçimini denizden sağlamıştır. Şehir: Persler’in Anadolu’ya hakim oluşlarından sonra onların, daha sonra ise Büyük İskender’in Persleri yenmesi sonucu, İskender’in eline geçer.
Ancak: şehir halkı, İskender’e kapılarını açar ve onu, şehirde konuk ederler. Büyük İskender gelmeden, altın bir tacı, kendisine, elçileriyle gönderirler.
İskender: kışı, burada geçirir ve Pamphlia şehirlerinin birçok elçisini: burada kabul eder, kıyı kesimindeki şehirleri ele geçirerek, Gordion’a ulaşır.
Tarihi süreç içinde: İskender’in ölümünden sonra: kent; MÖ.309 yılından, 197 yılına kadar, Mısır’daki Ptolemaiosların elinde kalır. Apameia Barışı ile, diğer Lykia şehirleri gibi, Rodos krallığına verilir.
MÖ.190-160 yılları arasında: Rodosluların egemenliğinde kalır. MÖ.160 yılından sonra ise, Roma egemenliği söz konusu olur. Lykia birliğine girerler.
Kent: MÖ.1.yüzyılda, hemen yakınındaki Olympos şehri ile birlikte; sürekli olarak, korsanların saldırılarına maruz kalır. Bir süre: Zenekites isimli korsan bölgeye hakim olur, ancak daha sonra Romalılar korsanları buradan atarlar.
Zenekites: Romalılara yenileceğini anlayınca: kendisini ve ailesini ateşe verir.
MÖ.42 yılında, Brutus: kente gelir ve Roma’ya bağlar. Bundan sonra, kentte büyük bir gelişim olur. 129 yılında: Roma İmparatoru Hadrianus; kenti ziyaret eder.
Kent: İmparatoru onurlandırmak için: İmparatorun gemisinin yanaşacağı limanın yoluna da kalıntıları halen görülebilen anıtsal Hadrianus Kapısını ve Agorasını inşa ederler ve heykellerini dikerler.
Hadrianus kapısı: hemen limanın yanı başında, kentin en önemli caddesinin hemen başlangıcında, ama kapıdan, kapıyı oluşturduğu söylenen taktan herhangi bir eser kalmamış, yalnızca yeri belli, bir de yere yığılı taş bloklarının üzerindeki bir kısım yontma motif ve şekillerden, bu kapının yapıldığı zamanlarda gerçekten güzel bir görünüm sunduğunu düşünebiliyorsunuz.
Bizans dönemi gelir. Şehir: bu dönemde, piskoposluk merkezi olarak öne çıkar. Limanlarının elverişli olması nedeniyle, MS.3’ncü yüzyılda, tekrar korsan saldırıları görülür. Daha sonraki dönemde, şehir önemini kaybeder, takip eden dönemde ise, Arap akınları artar.
MS.11’nci yüzyılda, şehirde yaşam olanaksız hale gelir. Selçukluların, Alanya ve Antalya limanlarına önem vermesi nedeniyle, şehrin limanları da önemini kaybeder ve şehir, tarihin yalnızlığına gömülür.
Şehrin yok olmasında veya terk edilmesindeki en büyük nedenlerden iki tanesinin: kente yaban arılarının saldırmış olabileceği veya denizciler tarafından kente sıtma salgınını getirilmiş olabileceği söyleniyor.
ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR:
Kent: 1811 yılında yeniden keşfedilir ve yüzyıl başlarından itibaren, gezginlerin uğrak yeri olur. İlk ziyaretçisi: Beaufort. Ancak: kente ulaşımın güç olması ve gelenlerin sıtmaya yakalanarak ölmeleri: kentin kötü bir üne sahip olmasına neden olur.
Schlager ve ekibi: 1967-1970 yılları arasında, yüzey araştırmaları yaparlar. Bu ekipten iki araştırmacı: genç yaşta, kendi hayatlarına kıyarlar.
1981-1985 yılları arasında yapılan kazılarda: Liman caddesi boyunca dikili duran heykellerin kaideleri, Latrina, Hamam ve Agora’daki düşük taşlar, denizden çıkarılır.
Hadrian kapısı ortaya çıkarılır. Hadrian ve Domitian Agoralarının bazı mimari elemanları ayağa kaldırılır. O yıllara kadar gezilmesi mümkün olmayan kent, temizlenerek, gezilebilir duruma getirilir.
GEZİ PLANI:
Kentin: 3 limanı var. Bunlar: Kuzey (savaş) limanı, Korunmuş liman ve Güneş limanıdır. Bunlardan en önemlisi: güneydedir. Şehir esas olarak: kuzey ve güney limanlarının daralttığı bir yarımada üzerinde kuruludur.
Bizans limanı yapılırken, birçok yapı elemanı kullanılmıştır. Biraz önce söylediğim gibi, 1981-1986 yılları arasında yapılan kazılarda: bu yapı elemanlarının taşlarının büyük kısmı, denizden çıkarılıp, yerlerine konulmuştur.
Kuzey Limanı: kıyısında: bir lahit duruyor. Bu lahit üzerinde: aslan başları ve uzanmış bir kadın figürüyle bezenmiştir.
Askeri Liman: Burada, mendireğin izlerini görmek mümkün.
Surlar: Surlar, yer yer görülebiliyor. Güney limandan, doğuya doğru giderseniz, kıyı boyunda, görkemli geç devir surlarıyla karşılaşabilirsiniz.
Ana yoldan ayrılıp, buranın yoluna saptığınızda, çamların arasında: hemen sağda bir yapı kalıntısı (buranın tapınak olduğu yazılı) var, bu kalıntı hakkında ayrıntılı bilgi edinmek mümkün olmadı.
ÖREN YERİ:
Yalnızca, tapınak olduğu bildirilmiş, ama belli belirgin bir yapı. Daha sonra: solunuz da da bir kısım yapı kalıntısı görüyorsunuz, ama yine ayrıntılı bilgi edinmek mümkün değil. Neyse, dersen bilet ücret gişesi karşınıza çıkıyor.
Giriş işlemleri bitiyor ve hemen sağınızda, günümüzden kısa bir süre önce yapıldığı belli bir yapılar topluluğu var.
Buranın önünde, büyük bir tabela “Tuvalet”. Arabanız ile, buraya park edip, tuvalet düşünürseniz, gayet güzel ve temiz bir tuvalet ile karşılaşmak güzel bir şey, ama bu yapı bloku içinde, önünde “mağaza, müze vb.” gibi tabelalar bulunan, bir kısım yapının kapalı olduğunu ve içerisinin harabe halinde bulunduğunu görünce, moraliniz bozulabilir.
Elbette, bu konuda yani bu yapıların niçin kapalı bulunduğu konusunda bilgi alabilmek mümkün değil, umarım en kısa zamanda, bu yapılar aktif hale getirilir, çünkü, gerçekten burada büyük bir ziyaretçi akımı var, buralar aktif hale getirilirse, sanırım gerek idari açıdan ve gerekse burayı ziyaret edenler açısından, faydalı olabilecek şeyler olur.
Yani, burada bir hediyelik eşya satış mağazası olabilir, müze? Bilmiyorum, sanırım güvenlik tedbirlerinin sağlanması açısından sakıncalı. Aynı zamanda, burada tam bir kazı çalışmaları yapılmamış, Antalya müzesine giderseniz, bu bölgedeki buluntuların, bir camekanlı sergileme bölümünün çok küçük bir alanında sergilendiğini görürsünüz.
Peki, bu kadar önemi vurgulanan bir şehirde, buluntuların daha yoğun olması gerekmez mi?
Neyse, bilet işlemi bittikten sonra, gayet geniş ve rahat bir otopark alanı var. Aracınızı oraya park edin. Sizi hemen günümüze güzel bir şekilde ulaşmış kalıntılar karşılayacak.
ANTİK ŞEHRİN KALINTILARI
Su Kemerleri: Phaselis: erken dönemde: su ihtiyacını kuyu ve sarnıçlar ile karşılar. Ancak, Roma döneminde, her yerde görüldüğü gibi, uzak yerlerden su kemerleri ile, şehre su getirerek, şehrin su ihtiyacı karşılanmaya başlanır.
Şehrin kuzeyindeki bir kaynaktan, su kemerleri ile Hadrian Agorasının arkasındaki tepeye su getirilir.
Buradan: künkler ve kanallarla, getirilen su şehre dağıtılır. Bu bölümde, yanı otoparkın hemen yanındaki su kemerleri, gayet sağlam olarak günümüze ulaşmış.
Otoparkın hemen arkasında ise, zamanında burada büyük bir göl bulunduğu yazılmış, günümüzde burası sazlık bir alan.
Su kemerlerinin altından geçerek, sağ yönde ilerlediğinizde, karşınıza büyük ve geniş bir cadde çıkıyor.
Caddenin her iki yanında; merdiven gibi, üç basamaklı bir oluşum var.
Biraz sonra sözünü edeceğim gibi, bunlar yaya kaldırımlarına çıkan basamaklar. Bu oluşumun hemen arkasında ise, yapılaşma var.
Liman Caddesi-Ana Cadde:
Şehrin esas kalıntıları: askeri liman ve güney limanı birbirine bağlayan ana caddenin; iki yanında bulunuyor.
Bu ana cadde: 125 metre uzunluğunda ve 20-25 metre genişliğindedir. Caddenin her iki yanında: üçer basamaklı yaya kaldırımları var.
Bu iki yanda: ayrıca, gezinti yolları ve dükkanlar bulunuyor. Cadde, her iki taraftan araç trafiğine kapalı idi. Efes’te bulunan Kuretler Caddesinde olduğu gibi: her iki tarafında da heykeller vardı.
Bazı heykellerin kaideleri günümüzde görülüyor. Ana Cadde: Hadrian kapasında bitiyor. Bu kapıdan: Güney Limanının görüntüsü muhteşem.
Evet, Hadrian kapısına varmadan, liman caddesinde görebileceklerinizden söz etmek istiyorum. Caddenin hemen yanında: Hamam, Agora ve Tiyatro gibi yapılar var. Tüm bu yapıların tarihinin: MÖ.1.ve 2’nci yüzyıllara kadar indiği ileri sürülüyor.
Cadde: ortalarda bir meydan oluşturduktan sonra, güney limanına ulaşıyor. Cadde: düzgün taşlarla döşenmiş ve altında: kanalizasyon ile drenaj sistemleri var. Caddenin güney ucunda: Hadrian kapısı var.
Hadrian Kapısı:
İmparator Hadrian’ın şehre ikinci gelişinde (MS.131 yılında) bitirildiği tahmin ediliyor. Dört köşesi: aslan ayağı profilleriyle süslüdür. Tek kemerli bir kapıdır. Firizinde: ünlü yazıtı var.
Küçük Hamam-Tiyatro Hamamı: Tiyatronun önündeki yapı. MS.3-4.yüzyıllara tarihleniyor. Büyük kısmı: ayakta, görülebiliyor.
Birbirine paralel üç mekan var.
İlk mekan: içinde havuz bulunan soğukluk, ikincisi ılıklık ve içinde külhanın bulunduğu sıcaklık. Sıcak havanın, döşeme altında dolaşmasını sağlayan tuğla payeler: günümüzde görülebiliyor.
Büyük Hamam-Gymnasıon:
Yazıtlardan anlaşıldığına göre, şehirde, zamanında, iki büyük atletizm yarışması düzenleniyormuş. Gymnasion: sonraki devirlerde başka amaçlarla kullanılmış ve özgün planını kaybetmiştir. Palaestrası: mozaik döşenmiştir.
Bu mozaikler: 2006 yılında, Ebruly isimli gezgin tarafından keşfedilmiş ve tekrar gün yüzüne çıkarılırken, yörenin bekçisi tarafından engellenmiştir.
Büyük Hamam ise:
buraya güneyden iki kapı ile giriliyor. Önce soyunma bölümüne, buradan da soğukluk ve ılıklık bölümüne giriliyor. Yapı: 3.yüzyıla tarihleniyor. Duvarları ve döşemesi: mermer kaplı imiş.
Latrina:
burası, kentin mozaik döşeli umumi tuvaletleri. Kalıntıları: caddenin kenarında görebilirsiniz.
Hadrian Agorası:
Hadrian dönemine (MS.117-138) tarihlenmektedir. Büyük bir kapı ile: kent meydanına giriş sağlanıyor. İmparator Hadrianus’a ithaf edilen yazıtta: “Dikdörtgen Agora” diye anılıyor. Agoranın çevresi: stoalarla çevrili ve bunların gerisinde dükkanlar var.
Kuzeybatı bölümüne, MS.5-6.yüzyıllarda bir Bazilika yapılmış. Bu yapının: üç penceresi ve apsisi halen ayakta ve görülebiliyor.
Burada: büyük bir sarnıç ta var. Caddeye bakan duvarın kenarında ise: bir çeşme ve heykeller var.
Bunların arasında: Rhodiapolisli Opramoas (Agora kapısının iki yanında, şükran kitabesi görülüyor) ve Saxa Amyntianus heykelleri varmış.
Domıtıan Agorası:
Caddeye bakan iki kapısı var. Birisinin üzerinde: İmparator Domitian (MS.81-96)’ın onur yazısı var. Agoranın avlusu, gerisinde dükkanlar olan stoalarla çevrilmiştir.
Nymphaionlar:
Domitian ve Hadrian Agoralarının arasındaki sokakta, Agoralara bitişik yapılmışlardır. Kalıntılardan anlaşıldığına göre: tek katlı, yalaklı ve sütunlu cephelere sahip oldukları anlaşılıyor.
Tiyatro:
Ana caddeden, taş merdivenlerle ulaşılıyor. Caddede ilerlerken, sol yanda kalıyor. Sonradan buraya ulaşmak için yapılmış, tahta merdivenler çıkılarak ulaşılıyor.
Giriş: iki yandan. Helenistik dönemde yapılan tiyatro, Roma döneminde değişikliğe uğramış. Cavea: yarım daire şeklinde. 20 oturma sıralı ve 1500-2000 seyirci kapasitelidir. 4 merdivenle, oturma sıralarına ulaşılıyor.
İki katlı sahne binasının üst katı yıkık. Sahneye: beş ayrı kapıdan giriliyor.
Sahne altına açılan altı küçük kapı: hayvan gösterilerinin yapıldığı dönemlerde, hayvanların orkestraya alınmalarıyla ilgilidir.
Zeus Tapınağı:
Zeus Boulaios Tapınağı: tiyatronun güney ucunda. Ufak bir tapınak. Tapınak yapısı içinde: Nero ve Antoninus Pius’a ait yazıtları içeren, sunaklar ve heykel kaideleri bulunuyor.
Gümrük Binaları:
Liman caddesinin kuzey ucundadır. Buradaki yapılar, gümrük binaları olarak adlandırılıyor.
Akropol:
Tiyatronun üst kısmında bulunan Akropol: bitki örtüsüyle kaplı. Burada: Athena Tapınağı vardı. Büyük İskender: bu tapınağı ziyaretinde, ünlü kahraman Akhilleus’un dişbudak ağacından yapılmış, kırık mızrağına dokunmuştur.
Şehirde, bu bölümde: Herakles, Hestia, Hermes Tapınakları bulunuyormuş.
Nekropol:
Birkaç yerdedir. Kuzey limanın yanındaki deniz kıyısında yoğundur. Kabartmalı lahit kapakları: denizin içinden bile görülür.
Denizin görüldüğü noktada: kuzeye doğru bakınca, bir teras üzerinde, sütun tamburlu bir alan görülüyor. Burası: tapınak forumlu, çok büyük anıtsal bir aile mezarıdır.
Evet, liman caddesindeki gezinizi bitirdikten sonra, geriye dönerek, caddenin hemen başladığı bölümde, limanın bulunduğu küçük tepelik yere çıkabilir ve buradan aşağıya, üstünüzde çam ağaçlarının yarattığı gölgede otururken, denizi izleyebilirsiniz.
Hemen karşınızda, kuzey limanı, sol yanında, güney limanı uzaktan size görünür.
Hadrian kapısının önündeki limanda ise: buraya gezinti tekneleri ve yatlarla gelen ziyaretçilerin kalabalığını göreceksiniz.
Gerçekten; yapıldığı dönemlerde, burada büyük bir şehir bulunduğunu hissedeceksiniz. Düşünün ki, bu gezdiğiniz liman caddesinde: 2600 yıl önce insanlar yaşamış, Büyük İskender, Roma İmparatorları ve yine birçok insan, bu caddede yaşamış.
Bu toprakları gezerken, bu duyguları yaşamamak mümkün değil. Zamanınız varsa, buraya mutlaka uğrayın, hatta gezintinizi yaptıktan sonra, mutlaka buradaki banklara oturun ve çevrenizi izleyin, belki de hayallere dalacak ve binlerce yıl önceki yaşamı beyninizde canlandırabilecek ve ayrı bir heyecan alacaksınız.
İşte, bu heyecana hazırsanız, burası tam size göre, çünkü: herhangi bir planlı kazı yapılmamış olsa da, burası antik yapılarının günümüze kadar, gayet sağlam ve ayakta gelmesiyle öne çıkan, güzel bir antik kent.
Kiriş-Çamyuva gezilecek yerler