Osmaniye Kadirli

Osmaniye Kadirli

Kadirli-Adana arası uzaklık: 105 km. ve Kadirli-Osmaniye arası uzaklık: 46 km. dir. Denize uzaklık: 60 km. dir.

Osmaniye Kadirli

TARİH

İlçe sınırları içinde: Aslantaş Baraj gölü kıyısında bulunan Domuztepe’de: Neolitik çağ ve son kalkolitik çağ ve ilk tunç çağında yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca: Kadirli-Kozan arasındaki “Tırmıl Höyüğü” üzerinde de, bu dönemlerde yerleşim bulunduğu öğrenilmiştir.

İlçenin bulunduğu coğrafi alanda: tarih boyunca: Hititler, Asurlar, Klikyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Büyük Selçuklular, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır. Adana ovası hükümdarı, Asativatas MÖ.800 yıllarında, ilçeye bağlı Karatepe-Aslantaş bölgesinde, bir uç kale kurmuştur.

Romalılar döneminde, Flaviopolis adı ile görkemli bir kent haline gelen Kadirli, bu döneme ait mimari eserleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu eserler: İmparator Hadrianus’un anıtsal tunç heykeli, 6-7 dönümlük alana yerleşik ama şehrin altında kalmış olan roma hamamı, MS.5.yüzyıla ait bir roma bazilikası ve Ala camii öne çıkıyor.

7.yüzyılda, bölgeye ilk Müslüman orduları, Abbasiler ve Selçuklular döneminde Türkler girerler. 1515 yılında, Yavuz Sultan Selim: bölgeyi Osmanlı topraklarına katar. 1865 yılında, İlçe haline gelir ve 1872 yılında Belediye kurulur. Şehre, Osmanlı döneminde “Kars-ak-eli”, Pazaryeri ve Kars Pazarı gibi isimler verilir. Ancak: 1928 tarihinde “Kadirli” adını alır.

Yöre: I. Dünya Savaşı sonunda, 1919 yılında Fransızlar ve Ermeniler tarafından işgal edilir. 1920 yılında ise, işgal sona erdirilir.

Osmaniye Kadirli

GENEL

Osmaniye ilinin en büyük ilçesidir. Çukurova’nın kuzeydoğusunda ve orta Torosların güneyindedir. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 95 metredir.

İlçede arazi yapısına bakıldığında: arazinin üçte biri dağlık, üçte ikisi ise ovalıktır. Ceyhan ırmağı, Savrun, Sumbaş ve Keşiş çayları, ilçe sınırlarından geçmektedir.

İlçede: Akdeniz iklimi hakimdir. Yazları: sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Bitki örtüsü bakımından ise, zengin bir bölgedir. Ormanlar, ilçe arazisinin % 40’ını kapsar.

İlçe, son yıllarda, hem göç almakta, hem de göç vermektedir. Bunun sonucunda ise, sosyal yapıda önemli değişiklikler olmaktadır.

Günümüzde ilçe halkının en büyük ekonomik kaynakları: tarımsal üretim, tarım işçiliği ve sınırlı ticarettir. Sanayi ise gelişmemiştir. Tarım ürünleri değerlendirildiğinde, en fazla üretilen ürünler: buğday, mısır, yer fıstığı, turp ve karpuz. Kış aylarında: turp üretimi yapılmaktadır.

Osmaniye Kadirli Karatepe Kilimleri

KARATEPE KİLİMLERİ

Karatepe kilimleri, Kadirli ilçe merkezine 20 km. uzaklıktaki, Kızyusuflu köyünde yapılmaktadır. Bu kilimler, dünyaca ün kazanmıştır. Tamamen doğal yün ve doğal kök boyalarından yapılırlar. Motif olarak ise: özgün motif, renk ve desenler kullanılır. Bu kilimlerin büyük bölümü, yurt dışına ihraç ediliyor.

NE YENİR NE İÇİLİR

Türkiye’nin turp üretiminin % 70’lik bölümü burada yapılıyor. Burada, mutlaka turp yemelisiniz. Nehrin içine atıp yıkıyorlar.

NE SATIN ALINIR

Bu yöreden, özellikle biraz önce sözünü ettiğim Karatepe kilimlerinden satın alabilirsiniz.

Osmaniye Kadirli

GEZİLECEK YERLER

Osmaniye Kadirli Kent Müzesi
Osmaniye Kadirli Kent Müzesi
Osmaniye Kadirli Kent Müzesi

KADİRLİ KENT MÜZESİ

Burası eski bir hapishanedir ve 60 yıl hapishane olarak kullanılır ve müzeye çevrilmiş ve 2016 yılında ziyarete açılmıştır.

Müzede: Kadirli’ye ait kentsel ve kültürel öğeler sergileniyor. Özellikle Çukurova doğumlu ünlü sanatçıların balmumu heykelleri, özel eşyaları ve eserleri ilgi çekiyor. Ayrıca: kalaycılık, semercilik, demircilik, nalbantlık gibi unutulmaya yüz tutmuş meslekler de sergileniyor.

SÜLEMİŞ ÇAMLIĞI

İlçenin merkezinde, hakim bir tepe üzerindedir. Selçuklu komutanlarından Sülemiş Bey zamanında, 16.yüzyılda, otağ merkezi olarak kullanılmıştır. Burası: 1973 yılına kadar bozkır görünümündeyken, 1976 yılında, Belediye tarafından istimlak edilmiş ve ağaçlandırılmıştır. 1987 yılında, burada, turistik tesis açılır. Tesiste: 40 oda, 80 yatak kapasitesi, futbol antreman sahası, çay bahçesi ve salon bulunmaktadır.

Osmaniye Kadirli Ala Camii
Osmaniye Kadirli Ala Camii

 

ALA CAMİİ

Yapı: 2.yüzyılda, Romalılar tarafından yaptırılmış bir manastırdır. Manastır yapısı: sert  taşlarla yapılmış ve doğu cephesinde, 5.yüzyılda, bir kilise ilave edilmiştir. Kilisenin altı bodrum. Bodruma inen kapı: manastırın batı yönündedir. Bodrum bölümünde yapılan araştırmalarda, burada bol miktarda insan kemiği çıkmıştır.

Takip eden tarihi süreçte: 1480-1490 yılları arasında: Dulkadiroğlu Kasım Bey; bu kiliseyi, babası adına camiye çevirmiş ve “Alaüddevle Mescidi” adını vermiştir. Bu dönemde: yapının üstü kurşunla kaplanır.

Ancak: daha sonraki yıllarda, buradaki kaza merkezinde yaşam durur ve cami harabeye döner. 1865 yılında ise, cami restore ettirilir ve minaresi onarttırılır. Caminin üzerindeki kurşun kaplamalar, daha önce söküldüğü için çatı, oluklu kiremitle kaplanır ve cami-medrese yeniden hizmete açılır. Bu dönemde, caminin ismi “Ala camii” olarak anılmaya başlanır.

1924 yılında: medrese-cami cemaatinin daha çok öğrencilerden oluşması ve o yıllarda, ilçe merkezindeki Hamidiye camiinin ihtiyaca cevap vermesi nedeniyle, cami, kendiliğinden kapanır. 1924-1960 yılları arasında kaderine terk edilen cami: 1961 yılında, Kaymakamlık tarafından koruma altına alınır.

Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilir ve bu kurum tarafından, 1996 yılından bu yana restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Restorasyon çalışmaları tamamlandığında, caminin hizmete açılacağı söyleniyor.

Osmaniye Kadirli Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi
Osmaniye Kadirli Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi
Osmaniye Kadirli Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi

 

KARATEPE-ASLANTAŞ AÇIK HAVA MÜZESİ

İlçenin güneydoğusunda, Kızyusuflu köyü sınırları içinde ve ilçe merkezine 22 km. uzaklıktadır.

Karatepe: MÖ.8.yüzyılda, Adana ovası hükümdarı Hitit kralı Asativatas tarafından, Krallığını kuzeydeki vahşi kavimlere karşı korumak üzere bir  hudut kalesi olarak yaptırılmıştır. Kurucusundan dolayı, burası: Asativada olarak anılmaktadır.

Kral Asativatas tarafından kurulan bu kale: büyük olasılıkla, MÖ.720 yılları sıralarında, Asurlular tarafından yakılıp yıkılmış ve terk edilmiştir.

Osmaniye Kadirli Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi

Kale sur duvarlarının kalındığı: 2-4 metre genişliğindedir. İç ve dış duvarlarının yüksekliğiyse: 4-6 metre arasındadır. Kuru-harçsız olarak yapılan iki duvar arasındaki boşluk ise: taş, moloz ve toprakla doldurulmuştur. Burçlarına gelince: 34 adet dikdörtgen burçla tahkim edildiği görülmektedir.

Tepenin zirvesinde: saray olduğu tahmin edilen, iki tane yanmış bina harabesi ve zahire kuyuları bulunmaktadır. Kalenin 2 kapısı var. Güneybatıdaki giriş kapısında: 2 aslan heykeli var. Sağ ve sol yan odacıklarda: taş kabartmalar var.

Ayrıca: Finike ve Hitit hiyeroglif yazıları bulunuyor. Kapı içinde ise: yaklaşık 3 metre boyunda: Fırtına Tanrısının heykeli bulunuyor.

Kuzeydoğu kapısında: insan başlı, aslan gövdeli, karşılıklı iki sfenks var. Sağ ve sol odacıklarda: Güneş Tanrısı rölyefi ve çeşitli rölyefler var.

Osmaniye Kadirli Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi

Bu kalede bulunan yazıtların en önemli özelliği

Anadolu’da, MÖ.2000 yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin ve Fenike metinlerinin çözülmesi: burada elde edilen anahtar yazılar sayesinde olmuş. Çünkü: Fenike ve Hiyeroglif yazı sistemlerindeki, en uzun, çift dilli metin burada, kutsal bir heykel üzerinde bulunmaktadır. Dünya üzerindeki Hitit yazıları, ilk defa burada okunmuştur.

Bölgedeki kazı çalışmaları: 1946 yılında başlamıştır ve halen yürütülmektedir. Ancak; bu bölgedeki eserler, mimari bir bütünün parçaları oldukları için, yerlerinden sökülüp kapalı bir müzeye taşınamamıştır.

Açık hava müzesi kurularak, eserlerin burada sergilenmesi yoluna gidilmiştir. Yerli halk, aslan heykellerinden dolayı, buraya “Aslantaş” demektedir. Ancak, diğer yerlerdeki aynı isimlerden farklılık yaratması için, “Karatepe-Aslantaş” ismi verilmiştir.

KARATEPE KALESİ

İlçe merkezine 22 km. uzaklıktadır. Ceyhan ırmağının kıyısındaki Milli Park alanındadır. Buraya: Adana-Kadirli ve Adana-Osmaniye karayolundan ulaşılır.

Kale: MÖ.8.yüzyılda, Kilikya bölgesine hakim olan Kral Asitowada tarafından, Karatepe-Aslantaş yöresinde bir Hitit krallığı kurulur. Bu krallığın bir sınır kalesi olarak, burası görülüyor. Burada: özellikle kuzey-güney kapıları ve kapı aslanları, kalıntıların en ilgi çekenleridir.

Asurlular tarafından yıkılan kalenin sur duvarları: 2-4 metre genişliğindedir. Yükseklikleri ise: 4-6 metredir. İç ve  dış kalenin sur duvarları arasındaki boşluk: taş, moloz ve toprakla doldurulmuştur. Kalede: 34 tane, dikdörtgen burç bulunmaktadır. Kalede çok sayıdaki bazalt taş üzerindeki yazıtlardan bir örnek: “Adanava kralı ben Asitivadas’ım.

Güneş ilahının adamı, Fırtına tanrısının kulu, Avarikos’un büyük yaptığı Adanava memleketini, doğusuna, batısına genişlettim. Komşu krallarla, iyi geçindim. Karşı gelenleri, ayağımın altında ezdim. Bolluk ettim.

Açları doyurdum. Huzur ve güveni sağladım. Silahlı erkeklerin gezemediği bu yerlerde, genç ve güzel kadınların, yalnız başlarına huzur ve güven içinde gezmelerini sağladım. Kim, benim yaptığım bu kaleyi ve kapıyı yıkar ve nizamı bozarsa, tanrı belasını versin. Yalnız, benim adım ölümsüzdür, güneş ve ay gibi”

Ortaya çıkarılan eserler: modern müzecilik anlayışına göre onarılarak, açık hava müzesi haline getirilmiştir. Türkiye’nin ilk açık hava müzesi ve biraz önce sözünü ettiğim gibi, bu büyük kralın yaşadığı mekanı, kalesini mutlaka gidin ve görün.

Osmaniye Kadirli Kalealtı Kalesi

KALEALTI KALESİ

Kadirli-Andırın karayolu üzerinde, Paşaoğluğu yaylasından dönülerek, 4 km. ilerlendikten sonra, yol ayrımına geliniyor. Buradan, 1200 metre sonra, Kalealtı kalesine ulaşılıyor.

Kale kapısı: tamamen sağlam olarak günümüze ulaşmış. Çevresi, dik kaya üzerine, yöresel malzeme kullanılarak yapılmıştır. Doğu yönünde, iki burç var. Burçlardan biri 8 metre, diğeri 3 metre yüksekliktedir.

Yapım zamanı olarak, Ortaçağ kalesidir. Duvar içinde: ahşap hatır veya su yolu olabilecek boşluklar bulunuyor. İki tane, yan yana olan bu su yolları; ısınma ve pis su tahliye su boruları olmalıdır. Tahliye veya ısınma amaçlı olan bu su boruları, dikdörtgen şekildedir.

Doğu odasının sağında, ayrı bir mimari öğe var. Oda mezar veya malzeme saklama yeri olarak kullanılmıştır. Alt katlar: sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. Üst katlarda ise, tonozun başladığı yere kadar, sıvalar durmaktadır.

KOKAR KAPLICALARI

İlçenin kuzeyinde olup, merkeze 15 km. uzaklıktadır. Kaplıca sularının, çeşitli cilt hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.

Burada çıkan su, yaz-kış daima 25 derecededir. Kokulu isminin verilmesinin sebebi: buranın her iki yamacında bulunan ağaçlardır. Bu ağaçlar: çam ağaçları, adaçayı ve buna benzer kokulu ağaçlar, yoğun olarak bulunmaktadır. Su ise: barut ve yumurta gibi kokmaktadır.

Dolayısıyla, buraya ilk gelindiğinde: tüm bu kokular birbirine karışıyor. Çeşmenin başına gittiğinizde: suyun tadı ve kokusu karşısında şaşıracaksınız. Sanki: yeraltında bir fabrikadan, bu kimyasal suyun gönderildiğine inanmamak mümkün değil.

Kaplıca suyunun iyi geldiğine inanılan hastalıklar şunlar: kanser, siroz, sedef hastalığı, egzama, mantar, kapanmayan yaralar, vitiligo, kellik, mide ülseri, kolit, hemoroit, şeker hastalığı, alerjik astım, böbrek yetmezliği, böbrek ve safra kesesi taşları, prostat, sarılık ve karaciğer hastalıkları, aşırı kilolar, kireçlenmeler, romatizmal hastalıklar.

Burada: konaklama tesisi yok. Geceyi Kadirli ilçe merkezinde geçirmek gerekiyor.

Osmaniye Kadirli Maksutoğlu Yaylası

MAKSUTOĞLU YAYLASI

İlçe merkezine 45 km uzaklıktadır. Bu yolun 33 km bölümü stabilizedir.

Burası, Adana ilinin şehirleşmiş birçok yaylasının yanında, hala klasik yayla kültürünün korunduğu ender bir yayla olarak önem kazanıyor. Yaylanın alt yapısı tamamlanmıştır.

Kır kahveleri, bakkallar, kasaplar, et yemekleri sunan küçük lokantalar ve özel doktorlar hizmet vermektedir. Burada sedir ağaçlarının ve mis gibi çam havasında, muhteşem ekmeği ve kuru tavasını mutlaka tadın.

Osmaniye

Osmaniye

Osmaniye, tarihsel kalıntıların meraklıları tarafından, gezilmesi ve görülmesi gereken bir yer. Özellikle: burada bol miktarda kale var, sanki bir kaleler kenti.

Osmaniye

ULAŞIM

Adana hava alanına uzaklık: 90 km. dir. Osmaniye-İskenderun limanı arasındaki uzaklık: 75 km. Osmaniye-Ankara arası uzaklık: 576 km. Osmaniye-İstanbul arası uzaklık: 1025 km. Osmaniye-İzmir arası uzaklık: 986 km. Osmaniye-Adana arası uzaklık: 86 km. Osmaniye-K. Maraş arası uzaklık: 100 km. Osmaniye-Gaziantep arası uzaklık: 120 km. Osmaniye-Hatay arası uzaklık: 128 km.

Osmaniye

TARİH

Osmaniye kent tarihi: ilk çağlardan itibaren buraya yerleşen: Hitit, Asur, Pers, Grek, Roma, Bizans gibi devletler ve bazı kavimler tarafından şekillendirilmiştir. 12.yüzyıldan itibaren ise, bölge Türk yurdu olarak öne çıkıyor.

Aslantaş Baraj gölü altında kalan Domuztepe yamaçlarında: neolitik, kalkolitik, tunç ve demir çağlarına ait yerleşim izleri ortaya çıkarılmıştır.

Bölge: MÖ.3000 yılı, Mezopotamya kaynaklarında; Amanum, Hitit imparatorluğu kaynaklarında: Amana, Asur yazıtlarında: Hamanu, Haçlılar devrine ait kaynaklarda: Montana Migra, İslam devri kaynaklarında: Cebel’ül lukkam olarak geçer.

Hititleri takiben, MÖ.260 yıllarında, bölgeyi Sasani kralı I.Şapur ele geçirir. 524 yılındaki depremde, bütün Klikya kentleri tahribata uğrar. 561 yılındaki ikinci bir deprem, bütün kentleri yerle-bir eder. Bunun ardından çıkan veba salgını, kentlerde ve kırsal alanlarda, büyük can kayıplarına yol açar.

MS.7.yüzyıldan it ibaren, bölgede Arap devletleri görülür. Bu dönemde: haçlılar ve Emevi, Abbasi ve Türkler arasında, bu bölgede, büyük çatışmalar, savaşlar yaşanır. Abbasi halifesi Harun Reşit zamanında, bölgedeki önemli kale ve yerleşim yerleri, yeniden yapılmış ve bir kısmı da onarılmıştır.

Selçuklular zamanında, Anadolu’ya gelen Türklerden bir kısmı, Adana ovasına iner ve daha  sonra Haraz mevkiinde, ilk kez olarak “Osmaniye” yi kurarlar.

MS. 11. ve 12.yüzyıllarda: bölgede haçlılar egemendir. Daha sonra, MS. 14.yüzyıl başlarına kadar Ermeni krallıkları görülür. 1332 yılında ise, bölge tamamen, Memlüklerin kontrolü altına girer. 1517 yılından sonra ise, Osmanlı devleti, bölgedeki egemenliği ele geçirir.

19.yüzyıl başında, Kavalalı Mehmet Paşa, bölgeyi ele geçirir. 1840 yılında yapılan Kütahya Antlaşmasıyla, bölgede tekrar Osmanlılar hakim olurlar. Osmaniye’nin kent tarihçesi, 1865 yılından sonra başlar.

I. Dünya savaşının sonunda, bölge Fransızlar tarafından işgal edilir. 1922 yılında ise, Ankara Antlaşması sonucu, işgal sona erer ve bölgeyi terk ederler. Cebelibereket olarak isimlendirilen sancak: 1877 yılında Gavur dağlarının asayişini sağlamak için kurulmuştur.

Bu sancak, 15 yıl, Osmaniye de konuşlandırılmıştır. 1923 yılında, Cumhuriyetin ilanından sonra, Sancakların vilayete dönüştürülmesi nedeniyle, Cebelibereket vilayeti adını alır. 1933 yılında ise, yeniden ilçe statüsüne indirilir ve Adana’ya bağlanır. 1996 yılında ise, yeniden il olur.

Osmaniye

GENEL

Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan araştırmalar sonucu, gelişmişlik sıralamasında, 47 sırada yer alır. İl merkezi rakımı: 118 metredir. Denize uzaklık: 20 km.dir. Bölgede, tipik Akdeniz iklimi görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer. Yağışlar, kış ve sonbahar aylarında daha fazladır.

 

SERAMİK

Tütsüz köyü civarındaki volkanik cuflardan elde edilen ham madde: Osmaniye Korkut Ata Üniversitesinde, seramik ürünleri üretiminde kullanılıyor. Bu seramikler: dayanıklılıkları ve motifleriyle, yörede öne çıkıyor.

Osmaniye Yer Fıstığı

OSMANİYE YER FISTIĞI

Bölgede: Osmaniye olarak bilinen ve tohum kabuğu rengi “pembe” olan çeşit üretimi yapılmaktadır. Türkiye üretiminin % 41’i, burada üretilmektedir. Ancak, üretilen bu fıstığın, % 90’lık bölümü yine Osmaniye de kullanılmaktadır.

Çünkü: içerdiği yağ, protein, karbonhidrat, vitaminler ve madensel maddeler nedeniyle, fıstık, özellikle insanlar için önemli bir besin maddesidir ve % 44-56 oranında yağ içermektedir. Özellikle: yağı, tat ve dayanıklılık bakımından, diğer bitkisel yağlardan çok daha üstündür. Bu nedenle, çok fazla tüketilmektedir.

Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi

OSMANİYE KORKUT ATA ÜNİVERSİTESİ

Korkut Ata Üniversitesi, 2007 tarihinde kurulmuştur. Üniversite bünyesinde: Mühendislik, Fen-Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri var. Ayrıca: Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüleri bulunuyor. Üniversitede, 109 akademik personel ve 116 idari personel bulunmaktadır.

Üniversitenin ana yerleşkesi: Fakıuşağı köyündedir.

Bu arada: “Korkut Ata” isminin kaynağını inceledim. Büyük Türk destan bilgesi “Dede Korkut” un diğer adı “Korkut Ata”dır. Onun: 9.ve 11.yüzyıllar arasında, Türkistan’daki Sir-Derya nehrinin Aral gölüne döküldüğü yerde doğduğu biliniyor. Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgede hüküm süren Türk hakanlarına, akıl hocalığı ve danışmanlık yaptığı anlaşılmaktadır.

 

NE YENİR NE İÇİLİR

Osmaniye yerel mutfağının en önemli malzemesi: bulgur. Yöresel yemeklerin çoğu: bulgur ile yapılır. Bunların başında: içli köfte, mercimek köftesi, çiğ köfte, kısır gelir.

 

NE SATIN ALINIR

Üniversitede üretimi yapılan seramiklerden satın alabilirsiniz. Bu seramikler, yörenin simgesi haline gelmiş. Bunun dışında: buranın yer fıstığı meşhur. Mutlaka tadın ve hatta kendiniz ve yakınlarını için hediyelik olarak satın alın.

Tüm bunların dışında, buranın “Andız Tespihi” meşhur. İlginizi çekerse, satın alabilirsiniz.

Osmaniye

GEZİLECEK YERLER

 

BABAOĞLAN KALESİ

Babaoğlan isimli köyün sınırları içinde olup, il merkezine 20 km. uzaklıktadır. Kale: hakim bir tepe üzerinde kurulmuş. Ancak, günümüzde gerek doğal şartlar ve gerekse insanlar tarafından yapılan tahribatlar sonucu, kalenin ayakta kalan kısımları harap haldedir.

Burada en büyük dikkati çeken obje: bir kaya kabartması. Bu kabartma: kalenin 300 metre kadar uzağındaki bir tepe üzerindedir. Bu kabartmada: şaha kalkmış bir at üzerinde bir süvari ve süvarinin karşısında: belinde kılıç, sol elinde mızrak, sağ el dua eder durumda, Hitit krallarına benzer başlık giymiş bir erkek kişi figürü var.

Bu kaya kabartmasını görebilirsiniz. Ancak, bu kabartmada da, tahribatlar var. Özellikle, süvari figürünün bir kısmı tahrip olmuş. Buraya giderseniz, yalnızca bu figürü görebilirsiniz.

Osmaniye Bodrum Kale-Kastabala Şehri

BODRUMKALE-KASTABALA (HİERAPOLİS) ŞEHRİ

İl merkezine, 15  km. uzaklıkta, Kesmeburim köyü sınırları içindedir.

Kalenin de bulunduğu bu bölgede, kalenin eteklerinde : Hirepolis ismi verilen bir antik kentin kalıntıları bulunuyor. Aynı zamanda, Kastabala ismiyle anılan bu antik kent: MÖ.1′ yüzyılda: yerel bir kral olan Tarkondimos tarafından, krallığının başkenti olarak kullanılmıştır. Kent: 525-561 yılları arasında, iki büyük deprem sonucu önemli ölçüde etkilenmiş ve tahrip olmuştur.

Osmaniye Bodrum Kale-Kastabala Şehri

Burada: günümüze kadar ulaşmış, oldukça iyi durumda ve Roma döneminden kalma, antik kalıntılar var. Bu nedenle, tarihe meraklı olanların, burayı ziyaret etmelerini öneririm. Evet, iyi durumdaki bu kalıntılar: sütunlu cadde, 5000 seyirci kapasiteli bir tiyatro yapısıdır. MS. 200 yılları civarında inşa edilmiş olan 300 metre uzunluğundaki sütunlu cadde, görülmeye değer.

Bu cadde, kalenin bulunduğu kayalığın yanından geçip, asıl yerleşim bölgesini oluşturan arkadaki vadiye iniyor. Bu vadinin yukarısındaki terasta ise, çok sayıda yazıtlı heykel kaidesi bulunmuş. Buradan vadiye kadar uzanan düzlük alan: stadyum imiş.

Bunun biraz ilerisindeki yamaçta ise, biraz önce söylediğim gibi, günümüze gayet iyi durumda gelmiş tiyatro bulunuyor. Tiyatronun hemen karşısında ise, yine Roma döneminden kalma, hamam kalıntıları var.

Kentin çevresinde: çok sayıda mezar kapıları ve kaya mezarları görülüyor. Kentin su ihtiyacı ise, Ceyhan nehrinin doğu yakasında bulunan, Karagedik köyü civarındaki kaynaktan karşılanıyormuş.

Osmaniye Bodrum Kale-Kastabala Şehri

Evet, Kastabala şehri, kutsal bir merkezmiş. Amasyalı ünlü gezgin Strabon’a göre: Kastabala kentinde, Artemis Perasia’nın kutsal tapınağındaki rahibe, dinsel törenler uyarınca, yaptığı uzun danslar sonunda, vecde gelir ve kızgın közler üzerinde oynamayı sürdürür, elindeki meşaleyle, tapınaktan  dağa, ormanlık tepelere doğru kaçarmış.

Kentin sikkelerinde: kenti temsil eden kule-başlıklı kadın başının önünde; kutsal kentin sahibesi tanrıça Perasia’nın simgeleri olan: meşale ve çam ağacı bulunmaktadır.

Son Roma çağında: yani MS. 5’yüzyılda: Karatepe ve Düziçi yörelerinde, zeytinyağı üretiminde büyük patlama görülüyor. Bu yörede, adım başı zeytinyağı üretiminin göstergesi olan pres taşlarına ve taban mozaikli bazilikaların, tapınakların izlerine rastlanıyor.

Zeytinyağı, büyük olasılıkla, önce Hiropolis-Kastabala’da toplanıyor, oradan da İssos körfezinin limanlarına indiriliyor olmalıydı.

Roma çağından kalma Hieropolis-Kastabala’da: gerek Roma valilerine ve gerekse o dönemde kurulan bağımsız krallıklara ait birçok yazıt ve sikke bulunmuştur. Bu bağımsız krallıklar, Kastabala’da, yaklaşık MÖ.17.yılına kadar hüküm sürmüşlerdir.

Aralarında en önemlisi ve nam bırakanı ise: Tarkondimotos I ve Philopater II.dir. Bu krallar, kendi adlarına sikke bastırmışlardır. Antik dönemde, bir ülkenin bağımsızlığı, kendi parasının varlığı ve bu paranın geçerli olmasıyla ölçülür ve kanıtlanırdı.

HEMİTE (AMUDA) KALESİ

Osmaniye-Kadirli karayolu üzerinde, Ceyhan nehri kıyısında, Gökçedam köyündedir. İl merkezine uzaklığı: 20 km. dir. Kalenin bulunduğu yerdeki manzara muhteşem, mutlaka buraya zaman ayırın ve çıkın.

Kalenin: yapıldığı dönem ve kimler tarafından yapıldığı net olarak bilinmiyor. Ancak: kalenin 500 metre güneyinde, kayalara işlenmiş bir “kral kabartması” var. Bu kabartma, Hitit kabartmalarına benziyor. Yani, buna istinaden, kalenin Hititliler döneminde yapıldığı veya kullanıldığı  düşünülüyor.

Kalenin bulunduğu yerdeki: Amuda isimli yerleşim yeri ise, 1146-1148 yıllara arasında, bölgenin idare merkezi olarak kullanılmıştır. Kale yapısı: 70 metre yükseklikte bir tepe üzerindedir. Moloz taştan inşa edilmiştir. Kale çıkışının en uygun yönü: doğudadır. Kale içindeki kalıntılar: Roma döneminden kalma tiyatro, tapınak ve hamam. Bunun yanında buraya giderseniz, biraz önce sözünü ettiğim: Hitit kabartmasını da mutlaka görmelisiniz.

Osmaniye Kaypak Kalesi-Savranda

KAYPAK (SAVRANDA) KALESİ

İl merkezinin doğusunda, Kaypak köyü yolu üzerinde ve il merkezine 30 km. uzaklıktadır. Kalenin çevresi: 800 metredir. Yapı: araziye uydurularak dikdörtgen biçimli yapılmış olup, surlarının yüksekliği: 7-10 metredir. Burçları ise; 8-10 metre yüksekliğindedir. 12 burcu ve kulesi bulunmaktadır.

Burçların içi boş ve 2 katlıdır. Konum itibarıyla, sur ve burçları aşılması güç denecek derecede yükseltilmiştir. Bu nedenle, kaleye açık bulunan tek kapısından girilebiliyor. Tabandan itibaren, kayalar üzerine oyulan merdivenler, bu kapıya kadar yükseliyor. Çevresinde, savunma suru veya hendek yok.

Kale içindeki düzlük: çam ağaçlarıyla kaplıdır. Kale meydanında: su sarnıçları ve bina kalıntıları vardır. Güneyden kuzeye doğru girişin devamı olan, ince bir yol uzanıyor. Kuzeye bakan surun dibinde, 2 metre  tabii setreli bir geçit var, bu geçit Kaypak çayına kadar iniyormuş.

Osmaniye Çardak Kalesi

ÇARDAK KALESİ

Çardak köyü yakınlarında olup, il merkezine 6 km. uzaklıktadır. 200 metre yüksekliğindeki bir tepe üzerine kurulmuştur. Kale yapısı: dikdörtgen şekilli ve 10 burçludur. Kale: bölgedeki kervan ticaretini koruma amacıyla, Romalılar zamanında yapılmıştır.

DOMUZTEPE

İl merkezine 33 km uzaklıkta, Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesinin karşısında, Aslantaş Baraj gölü içindeki küçük bir ada üzerinde bulunmaktadır.

Kazı çalışmalarında, bu ören yerinin Karatepe-Aslantaşdan çok daha uzun bir yerleşim tarihi olduğu görülmüştür. Orta Tunç çağı başlarında yerleşmenin bir surla çevrili olduğu anlaşılmıştır.

Orta Tunç Çağı sonlarında yerleşmenin daha yükseğe çekilerek ve yeni bir sur inşa edildiği görülür. Erken Demir çağı yerleşimi aha da yukarı kaymıştır.

Burada: Demir çağı kalesine ait MÖ 9’ncu yüzyıldan kalma iki kapı aslanı, çifte boğalı bir heykel kaidesi, MÖ 9 ve 8’nci yüzyıllara ait kabartmalar bulunmuştur. Ayrıca, Roma döneminin sonlarına ait bir tarım tesisi, villa rustica, tepenin doğusundaki terasta yer almaktadır.

Tepenin 1 km güneydoğusunda 20 x 30 metre ebatlarında Roma ve Hıristiyanlık dönemine ait bir bazilika bulunmuştur.

Osmaniye Zorkun Yaylası

ZORKUN YAYLASI

İl merkezine 26 km. uzaklıktadır. Amanos dağları üzerindedir. Yolun 12.km.de Ürün yaylası bulunur. Burası: sayfiye yeri olarak kullanılıyor. 16.km.de ise, Olukbaşı yaylası var. Burası da, çok şirin ve çam ağaçları arasında ve tamamen ahşap evlerden kurulu bir yerleşim yeri. Yola devam ettiğinizde: Zorkun yaylasına ulaşılıyor.

Burası: Çukurova bölgesinin en önemli ve eski yaylasıdır. Yaz aylarında, yaylada yaşayanların toplamı 60 bin civarındadır. Yaylada: çam, sedir, köknar ağaçları bulunmaktadır. Her yıl, Ağustos ayı içinde, yaylada çeşitli etkinlikler  düzenlenmektedir. Burada: çadır kampı kurmak mümkün. Her türlü sosyal ihtiyaçlara cevap verebilecek tesisler mevcut.

Diyarbakır Ergani

Diyarbakır Ergani


Diyarbakır-Elazığ karayolu üzerindedir ve bu nedenle, genellikle birçok kişi tarafından bilinen bir yerdir. Ergani’nin diğer bir özelliği de, burada bulunan sanayi tesisleridir ki, bunların başında, Çimento Fabrikası gelmektedir. Bu çimento fabrikası, ilçenin üzerinde sürekli bir bulut, daha doğrusu toz bulutu bulunmasına neden olur.

Amerika’da, betonarme yapı çok az görülür, çünkü beton ana maddesi olan çimento çok pahalıdır. Çünkü: Amerika’da çimento fabrikası bulunmaz, çimentoyu yurt dışından alırlar. Çünkü: çimento fabrikaları, bulundukları mahalde, en büyük çevre kirliliği yaratan sanayi tesisleridir.

Ayrıca, Ergani denilince “Bakır” madeni de bilinir. Murgul ve Küre ile birlikte, ülkemizde en çok “bakır” madeni çıkarılan yerdir. Ancak: bakır madenleri, Ergani ilçesine 25 km. uzaklıktaki Elazığ şehrinin Maden ilçesindedir, ama bu bakır madenlerinin ismi, gariptir ki Ergani Bakır İşletmeleridir.

Bunun yanında, ülkemiz sınırları içinde en kaliteli petrolün buradan çıktığı söyleniyor. İlçe merkezinde, 5-6 metrelik derinlikten su ve 50-60 metre derinlikten ise, kaliteli petrol çıktığı söyleniyor.
Giriş için son bir not: Ergani gerçekten büyük bir yerleşim yeridir ve 100 bin nüfuslu bu ilçenin il yapılması için, TBMM ne, kanun teklifi verilmiştir.

ULAŞIM

Ergani ilçe merkezinin Diyarbakır il merkezine olan uzaklığı, 55 km. dir. Ergani-Elazığ arasındaki uzaklık: 100 km. Ergani: Ankara arasındaki uzaklık: 885 km. Ergani-İstanbul arasındaki uzaklık: 1323 km. dir.
İlçeye ulaşım, demir yolu ile de yapılabilmektedir.
Dicle, Çermik ve Çüngüş gibi ilçelerin, çevre il ve ilçeleriyle olan bağlantıları, yalnızca Ergani üzerinden sağlanabilmektedir. Bu durum, ilçenin, çevrede stratejik önemini arttırmıştır.

TARİHİ

Burası, tarihte insanlığın yerleşik yaşama geçtiği ilk yerlerden birisidir. Özellikle, Çayönü ören yerindeki arkeolojik kazılar, uzun yıllardır sürdürülmekte ve burada, çok eski tarihlere dayanan medeniyetlerin izlerine rastlanmaktadır. Burada, insanın yerleşik düzene geçişinin izleri görülmektedir.

Neolitik çağa ait, örme yuvarlak evler, basit kulübe kalıntıları bulunmuştur. Özellikle, yine burada bulunan “Saltaşlı yapı” olarak isimlendirilen, 10 metre genişliğinde, yüzeyleri düzleştirilerek parlatılmış, iri kalker bloklarından oluşan anıtsal yapı ilgi çekmektedir.

Malazgirt savaşından sonra ise, 1240 yılında, Selçuklular, yörede egemenliği ele geçirirler. Takip eden dönemde, bir süre, Akkoyunlulara başkentlik yapan ilçe, daha sonra, 1515 yılında, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

İlçenin tarihi süreç içindeki: Akranya, Erkenin, Erkanikana, Yanari, Zülkarneyn, Urhana, Aşat olan isimleri, Cumhuriyet döneminden sonra “Osmani” olarak ve daha sonra ise “Ergani” olarak değiştirilmiştir.

19’ncu yüzyıl sonlarında, burada, günümüzdeki yerleşim yerinin bulunduğu yerde “Osmaniye” isimli bir yerleşim kurulmuş, ancak buranın isminin çeşitli karışıklıklara neden olması nedeniyle, Cumhuriyetin ilanından sonra, yeniden “Ergani” ismi kullanılmaya başlamıştır.

GENEL

Diyarbakır ilinin en büyük ilçesidir.
İlçe merkezi, Ergani ovası kenarında, Zültüfil dağının eteklerinde: derin bir sel yatağına bakan güneydoğu yamacında kurulmuştur. İlçe merkezinin denizden yüksekliği, 955 metredir.
Dicle ırmağı, ilçe merkezinin 10 km. kuzeyinden geçer.
İlçenin ekonomisi: tarım, hayvancılık, madencilik ve ticaret ağırlıklıdır. Özellikle: şaraplık üzüm yetiştiriciliği önem kazanmaktadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Ergani denilince, benim ilk aklıma gelenler: şehir merkezindeki “Elif Lokantası” ve şehir merkezinin biraz uzağında, Elazığ yolu üzerindeki “Cuma’nın yeri” düşünülebilir. Özellikle, Cumanın yerinde, ciğer yemeniz önerilir.

GEZİLECEK YERLER

Diyarbakır Ergani Çayönü Ören Yeri
Diyarbakır Ergani Çayönü Ören Yeri

 

ÇAYÖNÜ ÖREN YERİ

İlçe merkezinin 7 km. güneyinde, Elazığ kara yolu üzerinde, Sesverenpınar köyü, Hilar kayalıkları yakınındaki Çayönü tepesindedir.

Tepe üzerinde yapılan yüzey bulgularında: buranın, bölgedeki ilk yerleşimlerden biri olduğu görülmektedir. Yani, yaklaşık 9000 yıl öncesine kadar giden bir geçmiş söz konusudur. Bir anlamda, cilalı taş devri söz konusudur. İlk yerleşim, günümüzden 9500 yıl önce, yani MÖ.7500 yıllarında kurulmuş ve aralıksız olarak, MÖ.5000 yılına kadar devam etmiştir. Daha sonraki dönemlerde ise, aralıklı olarak, iskan görülür.

Burada yapılan kazılarda: ızgara plan sistemine göre düzenlenmiş evler ve yapıların temelleri görülmektedir. Kazılar, ilk olarak, 1963 yılında, İstanbul ve Amerika-Chicago Üniversiteleri tarafından başlatılmış ve günümüzde de sürdürülmektedir.

Bölgede: MÖ.2000’li yıllarda ise, Mitani halkına, Hitit-Hurri ilişkilerine rastlanmaktadır. Özellikle: Anadolu’nun en eski halklarından oldukları kabul edilen “Hurriler” in bu yörede, Subartu denilen yerde, yani bu yörede yerleştikleri görülmektedir.

Yörenin bir diğer özelliği: yabani buğday, mercimekgiller gibi tarım bitkilerinin, koyun ve keçinin evcilleştirildiği bir yer olarak öne çıkmaktadır. Yani, burası bir anlamda: ilk insanların, göçebelikten yerleşik köy yaşantısına geçtikleri, avcı-toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri bir yer olarak önem kazanmaktadır. Yani, günümüzdeki kent uygarlığının bir anlamda ilk temelidir.

Yörede ölü gömme biçimleri: anne karnındaki gibi ölünün katlanıp, sağa yatırılarak, yüzleri toprağa dönük olarak gömülmeleri şeklindedir. MÖ. 6500 yılına kadar, ev içine gömme teknikleri kullanılmıştır. Daha sonra ise, ölülerin gömülmesi için yerleşim yerlerinden farklı mekanlar yapılmıştır.

Çayönü bölgesinin en bilinen yapısı “Skull Building” yani “Kafatası binası” dır. Bir zamanlar, burada yolculuk yapan Polonyalı gezgin Simcon, buradan, mucize yaratan bir mabet olarak söz eder.

Buradan çıkarılan: çakmak taşı, öğütme taşları, kemik-bakır gibi maddelerden yapılan çeşitli aletler, günümüzde Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

GRİKİHACİYAN TEPESİ

Burada, MÖ.5000 yıllarının başında, gelişkin köy yerleşim evresi görülmektedir ve bu nedenle önemlidir. Buranın bir diğer özelliği ise: Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülen “yuvarlak planlı ve kubbeli” evler ve zengin boya süslemeli “çanak-çömlek” tir.

Diyarbakır Ergani Zülkifil Dağı-Makamı

ZÜLKİFİL DAĞI-MAKAMI

İlçe merkezine 5 km. uzaklıktadır.
Burada, Zülkifil Peygamberin mezarının bulunduğu söylenmektedir. Bu nedenle, buraya, yöre halkı tarafından “makam” ismi de verilmektedir. Dağın en üst yamacında, yani zirvesinde, Zülkilif Peygambere ait olduğu söylenen bir türbe bulunmaktadır ve türbe, yılın büyük bölümünde, çevreden gelen insanlar tarafından ziyaret edilmektedir.

Özellikle, Cuma günleri: çocuğu olmayan kadınlar ve kısmetinin açılmasını isteyen kızlar, işleri kötüye gidenler, burayı ziyaret etmektedirler.

Buranın bir diğer özelliği ise, yalnızca burada yetişen makam çiçeğidir. Söylentiye göre: “Zülkilif Peygamberin gözyaşının düştüğü her yerde, bu çiçek açmış ve açmaktadır” Başka bir söylentiye göre: Hz. Ali’nin atının ter damlattığı yerlerde, bu çiçeklerin açtığı ve o günden sonra, buranın “Ali dağı” ve “Zülküf dağı” olarak isimlendirildiğidir.

Diyarbakır Ergani Hilar Mağaraları

HİLAR MAĞARALARI

İlçe merkezine, 7 km. uzaklıkta; güneybatıda, Sesverenpınar köyündeki, çağlarönü höyüğüne komşudur ve Anadolu bölgesindeki en eski mağara yerleşimi burada kurulmuştur.

Mağaranın bulunduğu kayalıklarda, bir kısım kalıntılar bulunmaktadır. Kayalığın çevresinde, çok sayıda mezar odası görülüyor. Mezar odalarının dış cephelerinde: Roma dönemini anımsatan kabartmalar, Sami yazıları, İran üslubunu yansıtan figürler görülüyor.

Kayalığın güneydoğu bölümünde, en yüksek tepede: Akropol var.
Günümüzdeki Hilar köyünün güneyindeki dik kayalık bölümde ise: kale var.
Kayalığın doğu bölümünde: bir kervansaray görülüyor. Kervansaray yapısının girişinde, eski bir mezar odası ve ayrıca mescit olarak kullanılan bir oda görülüyor. Kaya mezarları, dikdörtgen plana sahiptir.

Mezar odaları içinde, yarım ay formda sedirler-kanepeler bulunmaktadır. Bu sedirlerin yanı sıra, bazı mezar odalarında, tekne mezar ve bazılarında ise kemik çukurları görülmektedir. Bazı mezarlarda ise, Süryanice yazıtlar bulunmaktadır.

Evet, gelelim mağaraların özelliklerine: Bu mağaraların, hemen kuzeyinde, Neolitik dönemde, insanların: göçebe-avcılıktan, yerleşik düzene geçtikleri anlaşılmıştır. Çünkü, burada tarihteki ilk tarımsal üretim gerçekleştirilmiş ve I. Derece Arkeolojik Sit alanı” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Her ne kadar ayrıntılı arkeolojik araştırmalar yapılmamış olsa da, bölgede bu güne kadar yapılan yüzey araştırmalarında: Roma, Bizans, Artuklu dönemlerine ait: sikkeler, lahitler ve insan kemikleri bulunmuştur.

HZ. MERYEM KİLİSESİ

Günümüze kadar sağlam olarak gelebilen tarihi eserlerden birisidir. Zülküf dağının zirvesinin doğusunda, Dicle ırmağına bakan büyük bir kayalık üzerindedir.
1960’lı yıllara kadar, Ermeniler, burada, baharın başlangıcında büyük şenlikler düzenlerler ve kilisede ibadet ederlermiş, hatta bir gece kilisede kalındığı da söylenir.

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.