Bugünkü gezimize: halicin denize birleşmeden önce, yay çizdiği bölümden yani Deira’nın karşısındaki bölümden başlayacağız.
Bur Dubai denilen bu bölüm: kentin ticaret merkezidir. Buradaki en eski iş merkezi: Beit Al Wakeel; 1930’lu yılların başında: İngiliz acenteleri ve ticaret misyonlarının ofisleri olarak inşa edilmiş. Aynı zamanda: 1946 yılında kurulan; kentin ilk bankası British Bank of the Middle East’in genel merkezi de burada.
AL FAHİDİ FORT
Burası bir kale. Kenti: kara saldırılarına karşı korumak için: 1787-1799 yılları arasında yapılmıştır. Bu büyük kalede: Portekiz etkisi görülür. Geçmişte: saray, askeri garnizon ve hapishane olarak kullanılmış.
Bir süre de: Emir’in ikametgahı ve yönetim merkezi olarak da kullanılmış. Ama: herhangi bir saldırı durumunda: kıyı sakinleri, burayı sığınak olarak kullanmışlar.
Evet kalenin içinde gezimize devam ediyoruz. Kalenin yanında bulunan açık alanda: inci avlarında kullanılan, ahşap bir “dhow” teknesi var.
Kalenin içinde bir müze var.
DUBAİ MUSEUM
Haliç kıyısından içte kalıyor. Al İbn Talip Street üzerindedir. 1971 yılında, kale içinde bu müze hazırlanmış. Köşe kuleleri: çamur sıvalı. Basit ve yüksek duvarlı, kare bir yapı. All Fahidi Street üzerinde bulunuyor. Cadde üzerindeki modern apartman bloklarının ve iş yerlerlerinin arasında: hemen gözünüze çarpacak bir yapı.
Müze: 2 bölümden oluşuyor. Bahçede: eski Dubai yaşantısından günümüze kalan; kayıklar, ev örnekleri ve silahlar sergileniyor. Ama müzenin asıl önemli bölümü: kalenin altında yapılan ve soğutmalı yeni müze bölümü. En son teknolojik olanaklar kullanılarak, Dubai’nin geçmişten bugüne, bütün geçirdiği aşamalar burada, ışık ve foto gösterimleriyle, adım adım anlatılıyor.
Çöl yaşamından, geleneksel Arap evine, camilere, çarşıya, hurma bahçelerine varana kadar, Dubai ile ilgili her şey, kalenin altında yapılan müze bölümünde sergileniyor. Çölde yapılan arkeolojik çalışmalar, bir köşede anlatılıyor. Bir başka köşede: balmumu heykeller, Dubai’nin ilk kurulduğu yıllarda başlayan, Bedevi kabilelerinin yaşantılarını gözler önüne seriyor.
Tüm bunların yanında: yer altı galerilerinde; eşsiz parçalar da sergileniyor. Burada sergilenen nesneler arasında: El Ghusais ve Jumeira’da yürütülen arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan: Demir Çağı buluntuları ve 6’ncı yüzyıldan kalma parçalar var.
En sonda ise: bir alışveriş merkezi var. Burada: Dubai ile ilgili, aklınıza gelebilecek her türlü hediyelik eşya bulmanız mümkün. Peçeli yüzleriyle kadın görüntülerinin bulunduğu buzdolabı süsleri, Burj Al Arap oteli süsleri, en ilgi çekenler.
Müzeden çıkınca: hemen karşıda, her türlü ipek ürünü bulabileceğiniz bir yer var. Çünkü: Hintliler, en kaliteli Hint ürünlerini burada satıyorlar. Her dükkanda: farklı güzellikle: sariler, ipekler, elbiselik kumaşlar görecek ve inanın kendinizi alışveriş yapmamak için zor tutacaksınız ama aslında alışveriş yapmamak mümkün değil.
Kale ve haliç arasında: bir cami var.
JUMA GRAND MOSQUE
Kentin simgesi. Hemen haliç kıyısında, Dubai Museum önündedir.
En eski camilerden biri. İlginizi çekerse girebilirsiniz. Yalnızca, Müslümanların girmesine izin veriyorlar. Caminin: 9 büyük ve 45 küçük kubbesi var. Minaresi: 70 metre yüksekliğinde ve kentteki en yüksek minare özelliğine sahip. 1900’lü yıllarda yapılan cami: 1200 kişi kapasiteli ve 1998 yılında, yeniden inşa edilmiş.
BURJ DUBAİ HALİFE
Yeryüzünün en yüksek binasıyla, Arap dünyasını da onurlandırmış oldular. Sanırım uzun süre de bu onuru muhafaza edecek. Çünkü: dünyada, şu anda yapımı süren gökdelenlerin hiçbirinin bu yüksekliği geçeceği planlanmamış. Zaten: Mısır piramitleri 400 yıl, Amerika-Chicago’daki Sears Tower; 20 yıl süresince, dünyanın en yüksek yapıları olma özelliklerini korumuşlar.
828 metrelik yüksekliği ile, dünyanın en yüksek binası unvanına sahip. İğneye benzeyen, çelik ve camdan oluşan gövdesi ile “dikey şehir” olarak anılıyor. Dünyanın, kendi başına ayakta duran en yüksek binası. İnşaat: toplam, 1325 günde tamamlanmış. Maliyeti: 4.1 milyar dolar.
Burj Dubainin baş mimarı: George Efstathiou.
Ağırlığın dengeli bir şekilde dağıtılması için: 3 kanat halinde “Y” şeklinde inşa edilmiş. Yapımında: 33 bin metreküp beton ve 31 bin ton çelik kullanılmış.
Rüzgarlarda: 1.8 metreye kadar esneme özelliğine sahip. Ayrıca: çeliğin güneşte genleşmesi nedeniyle de, 0.9 metreye kadar genişleyebileceği belirtiliyor.
Kulenin, en yüksek ve en alt noktaları arasındaki sıcaklık farkı: 10 dereceye ulaşabiliyor.
Kulenin tepesi: yaklaşık 96 km uzaklıktan görülebiliyor. Binanın 124. katındaki gözlem yerinden: 80 km. uzaklıktaki İran toprakları görülebiliyor. Evet, bina, dünyanın gözlem bölümü en yüksekte bulunan binası özelliğine de sahip.
Evet, binada 200 kat var. 160 kat yerleşim yeri olarak kullanılırken, diğer katlar hizmetler için ayrılmış. 122. katta restoran, 123.katta jimnastik salonu ve 143.katta gece kulübü bulunuyor.
Binada kullanılan klimaların, günde 12 ton uzu eritecek kadar güçlü olduğu ve su sisteminin günde 250 bin galon su sağlayacağı belirtiliyor.
Kuledeki 57 asansör, 1044 daire ve ofislerin yer aldığı 49 kata servis sağlıyor. Asansörlerin çalışmaması halinde: kulenin tepesine, 3000 basamak merdivenle çıkılıyormuş. Asansörler: dünyanın en uzun asansörleri özelliğine sahip. 2 dakikada 500 metre hızla yol alıyorlar.
Otel kısmı ise
7 yıldızlı ve 160 odalı. İsmi: George Armani. İtalyan modacı Armani tarafından döşenen otelde: 8 restoran, spa, yüzme havuzu, kütüphane, jimnastik merkezi ve toplantı salonu ve ziyafet salonları bulunuyor. Tabii: fiyatları, muhteşem uçuk.
BASTAKİYA
Müze ile haliç kıyısı arasında kalan bölge: Burası: 1990’ların ortasına kadar, az sayıda insanın bir arada yaşamak zorunda kaldıkları, yıkık-dökük evlerle dolu, harap bir yerleşim alanıymış. Ancak: Dubai Belediyesi Tarihi Yapılar Müdürlüğünün yürüttüğü restorasyon çalışmaları sonucunda: yeni bir görünüm almış ve kentsel dönüşüm konusunda, Arap dünyasına örnek olmuş.
Buradaki dar sokaklar: fotoğraf çekmek için ideal yerler.
Evet, burası: haliç kıyısında ve Emiri Divan (Yönetici Sarayı) civarında bulunuyor.
Burada göreceğiniz, 15 metreye kadar yükselen rüzgar kuleleri: daha çok İran’da kullanılan, eski bir havalandırma yöntemidir. Kare şeklindeki kulenin, açık dört tarafı, rüzgarı yakalayıp, ev halkının yemek yediği, oturduğu ve uyuduğu, aşağıdaki odalara yönlendirir. Evlerin: gözenekli yapısı nedeniyle, ısı etkinliği düşük olan mercan taşı duvarları içindeki ısıyı; en düşük seviyede tutar.
Zemin katta: mahremiyet ve güvenlik nedeniyle: birkaç havalandırma deliği dışında, pencere yok. Bu delikler: kahverengi sıvalı binaların arasındaki dar sikka yollarına, ayrı bir hava veriyor.
Tarihi Bastikiya evleri arasında: özellikle şunlar ön plana çıkıyor.
MAJLİS GALLERY
Bir İngiliz göçmeni olan Alison Collins’in; 1989 yılında, kendi evinde kurduğu bir mekan.
XVA GALLERY
Huzur verici avlusunun çevresinde; bir kahve dükkanı var.
BASTAKİAH DİSTRİCT
Ortadoğulu avangard tasarımcıların ürünleri sergileniyor. Eski bir Dubai, geleneksel binasıdır. Sanat galerileri ağırlıklı. Bölgenin en eski ve en büyük evlerinden biri. Burada aynı zamanda, 2005 yılından bu yana hizmet veren bir Arap-İran restoranı var.
ARABİC CALLİGRAPHY MUSEUM
Yine bir müze.
STAMP MUSEUM
Bir pul müzesi.
Evet, Bastakıya bölgesindeki gezimiz bitiyor. Haliç kıyısındaki yolu takip ederek, Juma Grand Mosque’nin hemen yanındaki, bir alışveriş merkezine gidiyoruz.
BUR DUBAİ SOUK
Halice paralel şekilde, Al Fahidi Fort ve Juma Grand Mosque’tan; aşağıya doğru uzanıyor. Dokuma dükkanları ve tezgahların arasında: kentin ilk iş hanı olan “Beit Al Wakeel”i göreceksiniz.
BEİT AL WAKEEL
Bina: 1930 yılında Şeyh Said tarafından yaptırılmış. İngiliz deniz nakliye şirketi buraya yerleşince, adı: Gray Mackenzie Building olarak anılmaya başlamış. 1995 yılında restore edilmiş ve geleneksel bir sahil restoranı olarak, günümüzde faaliyetini sürdürüyor.
DUBAİ OLD SOUK ABRA STATİON
Hemen Bur Dubai Souknun yanında. Haliçteki yoğun tekne trafiğini seyredebileceğiniz, güzel bir yer. Buradan: bir abra (deniz taksisi) ya binebilirsiniz. (ücreti 1 dirhem) Bu abra ile: halicin Deira kıyısındaki Al Sabkha Abra Station’a gidebilirsiniz.
Evet, bu deniz yolculuğu boyunca: haliç kıyısının korunmuş binalarının, muhteşem manzarasını görebilirsiniz. Deira bölgesine geçmek için, buradan abrolara binmek gerekiyor.
Evet gezimize devam ediyoruz.
Daha modern ürünlerin satıldığı “Al Fahidi Street” : bütün elektronik markaların da bulunduğu ve uygun fiyatla satıldığı bir yer. Burada ayrıca: Hint yarımadasından gelen çeşitli ipekli kumaşlar ve dokumalarla dolu dükkanlar var.
İç tarafta kalan, Bur Dubai anayolu “Khalid Bin Al Waleed Road” üzerinde: bilişim teknolojisine yönelik dükkanlar var.
AL-AİN CENTER
Burada: özellikle bilgisayar ürünleri satılıyor. Bilgisayarla ilgili aradığınız her şeyi buradan bulabilirsiniz. Her türlü aksesuar, PC, harici sabit diskler, USB gibi ürünleri bulabilirsiniz. Ayrıca: dijital fotoğraf makinaları da bulabilirsiniz.
Evet, burası bilgisayar tutkunları için tam bir cennet. Zaten diğer adı: Computer Plaza. Kime sorsanız gösterir.
Bu cadde üzerinde ilerleyin, Trade Centre Road ile kesişen kavşakta, yine büyük bir alışveriş merkezi var. Burası: Dubai’nin en büyük alışveriş merkezi.
BURJUMAL CENTRE
It Halid bin El yakınlarındadır. Bölgenin en nezih alışveriş merkezidir. Diğerleri: nispeten daha kozmopolit.
Çok büyük bir yer, gez gez bitmeyecek bir yer. Bu alışveriş merkezinde: genellikle lüks butikler var. Bunlar: Dolce&Gabbana, Cartier, Calvin Klein ve Tiffany gibi. Premium marka ve mağazalar ve lüks butikler, burada müşterilerini bekliyor.
Özellikle: yiyecek bölümü çok iyi. Bütün dünya mutfaklarını tatma şansınız var. Çin, Japon, Tayland, Kore, İran mutfakları, fast-food markaları, hepsi burada.
Bu alışveriş merkezinin önünden: Dubai’nin en sıra dışı gezi araçlarından olan “Wonder Bus” hareket ediyor.
AL SEEF ROAD
Burası: balıkçılar, yürüyüş severler ve koşu yapanlar için ideal bir yer. Burada: 125 metre yüksekliğinde “National Bank of Dubai Building” bulunuyor. Uruguaylı ünlü mimar Carlos Ott tarafından tasarlanmış. Yelkenli biçimindeki, ilgi çekici cam ön cephesi: özellikle gündüzleri güzel bir görüntü oluşturuyor.
Güneş ışınları ön cam panellere vurduğunda: göz alıcı bir parlaklık oluşuyor.
Bankanın hemen yanında: mavi renkli: Dubai Chamber of Commerce Building var.
Tokyo; nüfus ve coğrafi olarak, dünyanın en büyük şehridir. Şehrin kuzeyden güneye uzunluğu: 24 km. iken, doğudan-batıya olan uzunluğu ise: 88 kilometredir. Yani: bir soğan gibi, sayısız katmanları olduğu söylenir.
İdari yapı olarak, merkezde 23 bölge bulunmakta olup, bunlarda yaşayan nüfus; 8.5 milyondur. Bu 23 bölge: iç şehir: şi (şehirler), ço (ilçeler) ve son (köyler) olarak ayrılan kalabalık banliyöler ve kırsal alanlarla çevrilmiştir.
Bu muhteşem yayılma sonucu: 33 milyondan fazla nüfusu ile ülkenin % 26’lık nüfusunu barındırır ve dünyanın en büyük şehri özelliğini kazanır.
Şehrin en büyük özelliği: birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi; şehre hakim mimari stillere aykırılık teşkil edecek ve uyumu bozacak anıtsal bir merkez bulunmamasıdır.
Şehrin: her yeri gökdelen doludur. Özellikle akşam olduğunda, bu gökdelenler görünmez olur ve bu kez: parıltılı neon ışıkları ile: alışveriş merkezleri ve kültür kompleksleri görünür hale gelir.
Evet, Tokyo şehrinin en önemli özelliklerinden birisi de: dünyanın en pahalı şehri olmasıdır.
HAVAALANI
Tokyo şehrinde: uluslar arası uçuşlar için 2 tane havaalanı bulunmaktadır. Bunlar: Narita ve Haneda havaalanlarıdır.
Her iki havaalanının altından kalkan JR Narita Express trenleri: Tokyo istasyonuna gider ve buradan istediğiniz yere rahatça ulaşabilirsiniz ama bu trenler, akşam saat: 22.00 ye kadar çalışıyorlar ve bilet fiyatları, otobüslere göre biraz daha pahalıdır.
İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, muhtemelen 11 saat sonra Tokyo şehrine varıyorsunuz. Ancak: bu süre hava durumu ve pilota bağlı olarak, bazen 12-13 saate kadar çıkabiliyor. Dönüş ise, dünyanın dönüsü nedeniyle gidişten daha kısa sürüyor. Tabii 9000 kilometrelik bu uzaklığı, aktarmalı yapayım derseniz, ulaşım saatleri iyice uzamaktadır.
Narita Havaalanı-NRT
Tokyo şehrinin en büyük havaalanıdır.
Kuzeydoğuda, Narita kasabasındadır ve şehre 80 km. uzaklıktadır. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki uzaklık, yaklaşık 120 dakikadır. Taksi ile havaalanından şehir merkezine ulaşmak isterseniz muhtemelen 30.000 yen ücret ödemeniz gerekebilir.
Bunun dışında, Narita havaalanından kalkan Airport Bus ve Airport Express Bus otobüsleri, şehir merkezine giderler. Bu otobüslere, üzerinde kalkış saati yazan biletlerle binebilirsiniz ki, biletler gümrük bölümünde satın alınır. Şehir merkezine ulaşmanın en ekonomik yolu bunları kullanmaktadır.
Haneda Havaalanı-HND
Tokyo şehrinin bu havaalanı, şehir merkezine 16 km. uzaklıktadır ve aynı zamanda tüm Asya kıtasının en işlek havaalanı olarak da bilinir.
Burada bulunan “Monoray” ile, Tokyo şehrinin birçok yerine ulaşabilirsiniz. Şehre ulaşmanın en ucuz yolu ise, tek raylı tren hattını kullanmaktır. Bunlar: Tokyo şehrinin Hamamatsu istasyonuna, 20 dakikada ulaşırlar.
İKLİM
Şehirde: yazlar sıcak ve nemli, kışlar ise ılık geçer. Ağustos: yılın en sıcak ayıdır. Bu ayda, ortalama sıcaklık 27.5 derecedir. Ağustos ayında, sıcaklık ve nem, en üst düzeydedir.
Ocak ayında ise, ortalama sıcaklık 6 derecedir ama kış aylarında kar yağışı da görülür. . Hani iklim nispeten yumuşak ve ılıman dedim ama, öte yandan, Tokyo şehrinde, genellikle her yıl “Tayfunlar” da görülebilmektedir.
Tokyo şehrine gitmenin en iyi zamanı: Nisan ortasından, Haziran ayı ortasına kadar olan zamandır. Ayrıca: Ekim ayı da iyi bir tercih olacaktır.
Haziran sonu ile Temmuz ortası arasındaki dönem, Tsuyu denilen yağmur sezonudur. Ağustos ayı, yukarıda da söz ettiğim gibi, sıcak ve fazla nemlidir. Kış ise, kazak ve palto gerektirecek kadar soğuk geçer ama genellikle fazla kar yağışı olmaz.
Son bir not: Tokyo’nun iklimini düşünürseniz, şöyle bir değerlendirme yapılabilir. İstanbul’un ikliminden, 3 hafta gerideki iklim şartlarını düşünün.
ELEKTRİK
Tokyo şehrinde, standart elektrik akımı 110 volttur. İki yassı uçlu fişler kullanılır. Otel odalarında, toprak hatlı üçlü prizler bulunmaz. Yanınızda mutlaka adaptör bulundurmanız veya ilk fırsatta adaptör satın almanızı öneririm.
PARA
Tokyo şehri: modern bir şehir olma statüsüne rağmen, hala büyük ölçüde nakit ekonomisi üzerine çalışır. Oteller ve üst düzey restoranların bir çoğu kredi kartı kabul ederler, ancak: birçok yerde kredi kartı kabul edilmez ve nakit ödeme tercih edilir, bu yüzden yanınızda kesinlikle belli ölçülerde nakit bulundurmanızı öneririm. Zaten, şehir yeterince güvenlidir, yani yanınızda nakit bulundurmak sorun yaratmaz.
Peki ne kadar nakit taşımak gerekir derseniz: günlük harcamalarınız için (yemek, tren, ulaşım masrafları): 5000-8000 yen arasında nakit bulundurun. Evet: Japonya’da: “yen” kullanılmaktadır.
Banknot yani kağıt para olarak: 1000-2000-5000-10000 yen kullanılır. Demir para olarak ise: 1-5-10-50-100 yen kullanılır. Bronz renkli 5 yen ve gümüş renkli 50 yen üzerinde: ortasında açılmış bir delik bulunur.
ATM lere gelince: Tokyo şehrinde birçok yerde, ATM bulunmasına rağmen, bunların birçoğu yabancı ülkelerden alınmış kredi kartlarını kabul etmezler. Master Card veya Visa logoları bulunmasına rağmen, dediğim gibi, Japonya dışından alınan kredi kartlarına işlem yapmıyorlar.
DEPREM
ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu: Japonya ve çevresindeki adaların: “tektonik” plakalar üzerinde bulunduğunu belirtmektedir. Bu alan 2200 km. uzunluğundadır. Bölgedeki bu karmaşık yapı: depremlere sebep olmaktadır ve bu depremler, genellikle yerin, 40-60 km. derinliklerinde meydana gelmektedir.
Evet: 1900’lü yılların başından bu yana: Japonya ülkesi, bu şekilde birçok depremden etkilenmiştir. 1933 yılında: 8.4, 2003 yılında 8.3 ve 2011 yılında: 9 büyüklüğündeki depremler, bu sarsıntıların en öne çıkanlarıdır.
Bu ülkeyi ve Tokyo şehrini ziyaret edenlerin de, deprem olasılığını hep akıllarında bulundurmaları şart, sonuçta depremin ne zaman olacağı belli değil, ama ziyaretçilerin de, yıllardır eğitilen bir Japon gibi deprem anında ne yapacaklarını bilmelerinde yarar var.
GÜVENLİK
Şehrin en büyük özelliği: muhteşem bir güvenlik ağının bulunmasıdır. Günün hangi saatinde olursa olsun, şehrin herhangi bir bölgesine gittiğinizde: bir hırsızlık veya gasp olayıyla karşılaşmayacağınıza emin olabilirsiniz.
Çünkü: şehirde “koban” denilen küçük polis karakolları, bir ağ şeklinde merkezi sarmıştır. Bu polis karakollarında, 24 saat üzerinden, en az 2-3 polis bulunur.
Şehirde: her 2 kilometre kareye: bir polis düşmektedir. Hatta: alışveriş ve eğlence mekanlarında, bu polis yoğunluğu daha da artar. Ancak, öte yandan, şehirde nadir olarak polis arabası görülür. Çünkü: bu polisler, genellikle caddelerde dolaşırlar. Hatta: şehirde yolunuzu kaybettiğinizde, bu polislere rahatlıkla yol danışabilirsiniz. Zaten: bu karmaşık şehirde, mutlaka kaybolacaksınız.
İNSANLAR
Japonya’nın birçok yerinde: üç kuşağın birlikte yaşadığı evler veya konutlar görülmez, ancak yalnızca “Şitamaçi” bölgesinde bir istisna söz konusu dur ki, burada ebeveynleriyle birlikte yaşayan çok sayıda insan bulunmaktadır.
Ancak: nüfustaki yaşlılık oranı sürekli olarak artmaktadır ve buna bağlı olarak: şehirdeki bina ve yapıların tümü: tekerlekli sandalye kullanan insanlara uygun şekilde yapılmıştır. Kaldırım kenarları, metro platformları, istasyon tuvaletleri gibi birçok yerde, bu özelliği yani fiziksel engelli insanlara yardımcı olacak bu özellikleri göreceksiniz.
Evet: şehirde, gezintiye çıkmış insan göremezsiniz. Herkes: bir yerlere yetişme telaşı içindedir.
Şehrin dış semtlerine çıkarsanız: burada göreceğiniz insanlar, genellikle: herhangi bir yerde doğmuş-büyümüş olabilirler.
Özellikle: “Şitamaçi” bölgesindeki insanlar “Edokko” olarak nitelendirilirler. Edokko insanları: en az üç kuşaktan bu yana (yani 300 yıllık bir süreç) “Tokyo” şehrinde yerleşiklerdir.
Bunlar: açık yürekli, hareketli ve konuşkan olarak tanınırlar. Öte yandan: aynı zamanda “savurgan” olarak da bilinirler. Duygusallık ve kayırmacılık ve şefkat diğer özellikleridir.
TOPLU TAŞIMA
Şehirde: 13 adet metro hattı bulunur. Bu hatlar ilaveten: “Yamanote” dairesel demiryolları hattı, şehri bir uçtan öbür uca geçen “Çuo” ve “Kanagava”, “Saitama” ve “Şiba” gibi, özel “feribot” hatları bulunur. Bu hatların kesiştiği noktalarda ise: şehrin ticari, kültürel ve eğlence merkezleri bulunur.
Özellikle: 8 metro ve tren hattının kesiştiği “Şincuku” istasyonu: günde yaklaşık 3 milyon insana hizmet vermesiyle önem kazanır.
Evet, genel olarak söz etmek gerekirse, şehirde mükemmel bir toplu ulaşım sistemi bulunduğunu söylemek gerekir. Bu ulaşım sistemi: renk kodlaması yapılmış ve iyi işaretlenmiştir. Otobüsler hariç, yabancı ziyaretçiler, bu sistemi rahatlıkla anlayabilirler.
Trenler
Japon demiryollarının (JR olarak kısa isimlendirilir) Yamanote hattı trenleri: gümüş renkli ve yeşil şeritlidir. Bu trenler: merkezin çevresindeki hatta: yaklaşık 35 km. lik parkurda sürekli sefer yaparlar. Bu hat üzerinde, 29 istasyon bulunur ki, bunlardan ana istasyon olanlar: Şibuya, Şincuku, Ueno’dur.
JR Çuo olarak isimlendirilen turuncu hat ve Sobu olarak isimlendirilen sarı hat: Tokyo şehir merkeziyle uzaktaki banliyösü Takao güzergahı boyunca, doğudan-batıya ilerler.
Keihin Tohoku olarak isimlendirilen mavi hat: kuzeydeki Saitama bölgesini, güneydeki Kanagava bölgesine birleştirir.
Tren biletleri, otomatik makinalardan satın alınır ve alındığı gün geçerlidir. Biletler gittiğiniz istasyondaki turnikelerden çıkarken, turnike tarafından yutulur. Ön ödemeli kartlar ise: Suica olarak bilinir ve 500 yen karşılığında yine istasyonlardan satın alınabilir.
Otomatik makinaya, kartı sokup gideceğiniz istikametin düğmesine bastığınızda, ücret, otomatik olarak kartınızdan kesilecektir. Bazı trenler, bazı istasyonlarda durmayabilirler.
Metrolar
Tokyo şehrinde, 13 tane metro hattı bulunur. Metrolar: her gün saat: 05.00’den, gece yarısına kadar, her 5 dakikada bir sefer yaparlar. Her istasyonda, İngilizce metro haritası bulunur. Her istasyonda: en yakın bina, cadde ya da kavşağı gösteren numaralı çıkış tabelaları bulunur. Birçok istasyonda İngilizce tabelalar ve asansör de görülür.
Otobüsler
Tokyo şehrinin otobüs hatları, oldukça karışıktır ve bunlarda İngilizce harita veya yol şeması bulunmamaktadır. Bu yüzden: kesin olarak bilip tanımadığınız otobüs hattını kullanmamanızı öneririm.
Taksi
Tokyo şehrinde taksi ücretleri aşırı pahalıdır. Hatta: her gün saat: 23.00-05.00 arasında, ücretler, % 30 daha pahalıdır. Ancak: taksiler temiz ve rahattır. Şöförler gayet kibardır ve taksilerin üzerindeki ışıklar, içinde yolcu bulunup bulunmadığını belirtir. Yeşil yandığında yolcusu vardır, kırmızı yandığında ise boştur.
ÇİÇEKLER
Mevsim hangisi olursa olsun, Tokyo şehrini ziyaret ettiğinizde çiçek görebilirsiniz. Tsubaki (Japon gülleri), ume (Japon kayısıları), karin (ayva ağaçları) kış sonunun donukluğuna renk katarlar.
Mart ayı ile birlikte: bahar gelir ve yollar, bembeyaz sakura (kiraz) çiçekleri bulunan ağaçlarla şenlenir. Tsutsuci (açelyalar) ve mor fuji (salkımlar) açtıktan sonra, yağmur sezonunda şobu (süsenler), kuçinaşi (gardenyalar) ve acisai (ortancalar) çıkar.
Yaz ortasında ise: tapınakların göletlerinde nilüferler (hasu) ve evlerin önlerinde asagao (gündüz sefaları) görülür.
Kasımpatıların (kiku) açmasıyla birlikte gelen sonbahar mevsiminde, özellikle kızıl akça ağaçlarının ve parlak sarı gingkoların sararan yaprakları muhteşem güzellik yaratır.
Hatta yerlerin karla kaplandığı kış mevsiminde bile, küçük saçaklar altında şakayıkları (botan) görebilirsiniz.
SUMO
Sumo güreşleri bir dinsel törendir. İlk kez bir karşılaşma izleyen kişi: bunun bir sanat gösterisi olduğunu hemen kabullenir.
Bu spor dalı: yaklaşık 4.5 metre çapında, kum pistte yapılır. Güreşçiler birbirlerine saldırırlar ve ringden ilk çıkan ya da ayak tabanı dışında, herhangi bir yerini yere dokunduran güreşçi yenik sayılır.
Ağırlık sınırlaması olmayan güreşçiler: mücadele sırasında belden aşağıya vuramazlar, yumruk atamazlar, diğerinin saçını çekemezler. Bunların dışında, her şey serbesttir.
Evet: Sumo yarışmaları, ülkenin çeşitli yerlerinde, çeşitli tarihlerde düzenlenen turnuvalar ve gösteriler ile gündeme gelir. Her güreşçi: emekli bir güreşçinin kurduğu ve “heya” denilen bir “ahır” mensubudur. Ahırlar, Tokyo şehrinde: Kokugikan’dan, yürüyüş mesafesinde bulunan “Sumida Nehri” nin iki yakasındaki “Asakusabaşi” ve “Ryogoku” bölgelerinde bulunurlar. Bu ahırlar: her sabah saat: 07.00-11.00 arasında, antreman yapan güreşçileri izlemeye gelenlerle doludur.
Her yıl: Ocak-Mayıs-Eylül aylarında turnuvalar düzenlenir. Bu dönemlerde: caddelerde, tahta ayakkabıları ve kimonolarıyla dolaşan Sumo güreşçileri görebilirsiniz.
Evet, bu spor ile ilgili el sanatı ürünleri, sumonun tarihi ve adetleri, Kokugidan bölgesinde bulunan Sumo Müzesinde sergilenmektedir.
Bir turnuva sırasında, Tokyo şehrinde iseniz: sumo güreşi seyretmek için “Ryogoku”da, Sumida Nehri’nin batı yakasındaki “Kokugidan” denilen Ulusal Sumo Stadyumunda bulunmanız gerekir.
TURİZM
Tokyo şehrinde, turizm: ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Örneğin: 2007 yılında, şehre, 4.81 milyon yabancı ziyaretçi, 430 milyon Japon ziyaretçi giriş yapmıştır.
Şehir gezinizde, şehri iyi anlamak için: şehri ikiye ayırarak gezmenizi öneririm. Bu iki bölüm: Ginza ve İmparatorluk Sarayı olabilir. Aralarında kalan “Marunouçi” finans merkezi olarak önem kazanır.
Her iki bölgede de: farklı mimari yapılar ile değişik yaşam tarzları görmek mümkündür. Hatta: gece ve gündüz bile, ayrı farklılıklar gösterir.
Şitamaçi bölgesinin arka sokaklarında, geçmişi hissedebilir ama şehrin öte yanında ise geleceği yaşarsınız. Süper hızlı trenler ile birlikte, tek raylı trenler, gökdelenlerin arasından geçerek şehri dolaşırlar. Kavşaklarda, dev video ekranlarını görebilirsiniz.
Evet bu şehri ziyaret ettiğinizde: geleneksel “sumo” güreşlerini izleyebileceğiniz gibi “Kabuki” tiyatrosunu da özleyebilirsiniz. Hatta: huzurlu tapınaklar ve geleneksel çay törenlerini de görebilirsiniz. Burası: doğu ile batının harmanlandığı bir yerdir.
Evet: bu şehirde, Japon devleti tarafından “Ulusal Servet” ilan edilerek koruma altına alınmış yapı-bina ve objeleri mutlaka görmenizi öneriyorum ki, yazılarımda, ulusal servet ilan edilenleri mutlaka belirteceğim.
FESTİVALLER-ETKİNLİKLER
Tokyo, birçok uluslar arası festival ve etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Bu festivaller yerel kültür hakkında ziyaretçilere iyi bir fikir verir. Evet: Tokyo şehri, yıl boyunca çok sayıda festivale ev sahipliği yapar. Asakusa Tapınağında düzenlenen Sanno ve Sanja Festivalleri, şehrin dört bir yanından gelen insanları bir araya getirir.
Mayıs ayında yapılan Kanda Matsuri, iki yılda bir gerçekleştirilir. Matrusi: ülkenin birçok şehrinde düzenlenen festivallere verilen ortak bir isimdir. İlkbaharda kiraz ağaçlarının çiçek açmasıyla, yüzbinlerce insan, kiraz ağaçlarını görmek ve görüntülemek için parklarda toplanırlar. Gelelim, ayrıntılı bir yıllık festival ve etkinlik takvimine:
Ocak
1-3 Ocak: İnsanlar “Shogatsu” yılbaşı kutlamak için, ibadethaneler ve Senso-ji ve Maiji-Jingu tapınaklarına akın ederler. Yani, yeni yıl ziyaretleri yapılır.
2 Ocak: İmparatorluk ailesi, saray bahçesinde halkı kabul ederler.
6 Ocak: Harumi bölgesinde geleneksel itfaiyeciler geçit töreni yapılır.
Ocak ayının ortasında: Yılın ilk “sumo” turnuvası düzenlenir.
Seijin-no-Hi: Meiji-Jingu de: geleneksel okçuluk yarışmaları, 15 Ocak tarihinde yapılır.
Şubat
3-4 Şubat tarihlerinde, baharın ilk günü etkinlikleri düzenlenir.
3 Şubat: Setsubun yani kışın son günü festivali düzenlenir. Bu festivalde: büyük tapınak ve mabetlerde fasulye atma törenleri yapılır.
Mart
3 Mart günü: Hina Matsuri (Kızlar günü) etkinlikleri düzenlenir. Mart sonu veya Nisan ayı başında ise: Tokyo Uluslar arası Anime Fuarı düzenlenir.
Nisan
Nisan ayı başında, şehir genelinde, kiraz çiçeği görüntüleme partileri düzenlenir. Yine bu ay içinde: Tokyo Sanat Fuarı açılır. Bu fuarda: Japonya ve Asya ve diğer ülkelerden gelen sanatçılar eserlerini sergilerler.
17 Nisan: Ueno’daki Toşogu Tapınağında törensel müzikler ve danslar tertip edilir.
21-23 Nisan tarihleri arasında: Yasukuni tapınağında bahar festivali düzenlenir.
Mayıs
5 Mayıs tarihinde: Boys Day günü kutlanır. Mayıs ayı ortalarında ise, 3 gün süreli: Sanja Matsuri etkinlikleri düzenlenir ve bu etkinliklerde: kalabalıklar sokaklarda yürürler. Mayıs ayı ortalarında ise: tasarım festivali yapılır. Sanatçılar, bu festivalde, tasarımlarını sergilerler.
Mayıs ayı ortasında: Sumo turnuvası düzenlenir.
Mayıs ayı sonunda: Sanca Matsuri tapınağında renkli şenlikler başlar ve geleneksel danslar ve müzikler tertip edilir.
Haziran
Bu ay içindeki en canlı etkinlikler, ağaçların çiçeklenmesidir ve bahçelerde bu çiçeklenme kutlanır.
10-16 Haziran tarihleri arasında: Akasaka’ki Sanno Hiecica tapınağında, Sanso Matsuri etkinlikleri düzenlenir, geçit törenleri yapılır.
Temmuz
Temmuz ayı sonlarında, Fuji Rock Festivali, düzenlenir. Bu festivalde, ormanlık alanda, açık hava konserleri verilir. Temmuz ortalarında: Tokyo Uluslar arası Lezbiyen ve Gay Film Festivali düzenlenir. Temmuz ayının son Cumartesi günü ise, Sumide nehri üzerinde havai fişek gösterileri yapılır.
Ağustos
Ağustos ayının son Cumartesi günü, Asakusa Samba Festivali düzenlenir ve bu etkinliğe yarım milyon izleyici katılır. Ağustos ayı ortalarında ise, Tokyo Pride Parade denilen etkinlik düzenlenir ve sokaklarda geçit törenleri yapılır.
Çeşitli yerlerde: O-bon yani Tüm ruhlar dansları düzenlenir.
Eylül
25 Eylül tarihinde, bebek isteyen çocuksuz çiftlerin katıldığı, Ningyo-Kujo denilen etkinlik düzenlenir.
Eylül ayı ortalarında: Kokugikan stadyumunda, 15 günlük sumo turnuvası düzenlenir.
Ekim
Ekim ayı sonunda, 10 gün süreli Tokyo Uluslar arası Film Festivali düzenlenir. Ekim ayı ortalarında ise, Koyo etkinlikleri düzenlenir ki, bu etkinlik, sonbahar yaprakları görüntüleme etkinliğidir.
17-19 Ekim tarihleri arasında: Yasukuni tapınağında sonbahar festivali düzenlenir.
18 Ekim tarihinde: Sensoji tapınağında, Asakusa Kano Matsuri etkinlikleri düzenlenir.
31 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında: Meiji Tapınağında, yıllık festival düzenlenir.
Kasım
15 Kasım tarihinde yapılan Shinchi-Go San etkinliğinde, tapınak ve türbeler ziyaret edilir.
Asakusa yakınlarındaki Otorijinca’da Tori no festivali düzenlenir.
15 Kasım tarihinde: 3-5-7 yaşındaki çocuklar, kimono giydirilerek takdis edilirler.
Aralık
23 Aralık tarihinde imparatorun doğum günü kutlama etkinlikleri düzenlenir.
31 Aralık tarihinde: Coya-no-kane bölgesindeki Budist tapınaklarındaki çanlar, 108 kez çalarlar.
BÖLGELER
Şitamaçi
Bu bölge: şehrin kuzeyi ve doğusu boyunca uzanır. Burada: şehirdeki geleneksel yaşama tutunmaya çalışan işçi sınıfı, atölyeler ve küçük fabrikalar bulunur.
Burada: bir yada iki katlı ahşap evler ve dükkanların oluşturduğu diziler: arka arkaya dizilmiş yatay bloklar halindedir. Özellikle: bunların birçoğunun, 1945 yılındaki bombalamadan önceki görünümleri esas alınarak yeniden inşa edilmiştir.
Öte yandan: şehirde, halka açık hamamların birçoğu bu bölgede bulunur.
Yamanote
Şehrin: batı ve güney bölümlerinde bulunan bu bölgede: elçilikler, güzel restoranlar, lüks oteller, konser salonları, butikler, çarşılar, devlet kurumları ve güzel kafeler bulunur. Ancak: tüm bunların yanında, bu bölgenin en büyük özelliği: gökdelenleridir.
İnsanlar: genellikle devasa bu gökdelenlerde yaşarlar, alışveriş yaparlar ve hatta çalışırlar. Yani: bütün hayatları, bu gökdelenlerde geçer.
Bunun yanında: yine şehirdeki tapa barları, eğlence kulüpleri, evcil hayvan otelleri de buradadır.
Şincuku-Roppongi Semtleri
Bölgedeki bu semtler: uyumayan yerler olarak bilinir. Buralardaki: diskolar ve barlar; sabahın ilk saatlerine kadar açık kalırlar.
Asakusa
Burası: Taito ilçesinin bir bölümüdür ve tapınaklarıyla ünlü bir yerleşim alanı olarak bilinmektedir. Burada bulunan “Asakusa Kano) şehrin en ünlü ve büyük Budist tapınağıdır. Tapınak: hem yerli ve hem de yabancı turistler için önemli bir ziyaret yeridir.
Evet; Tokyo şehrinde çok sayıda ulusal park da bulunmaktadır. Zaten: çiçek düzenleme sanatı “ikebana” ve Japon bahçesi peyzaj alanında, dünyaca ünlüdür. Şehirdeki önemli parklar arasında: Taito-ku bölgesinde bulunan “Ueno” park başta gelmektedir.
Burada, ayrıca çok sayıda tapınak ve müze bulunmaktadır. Japonya ülkesine has: kiraz ağaçlarının çiçeklerini görmek isteyenler, 1000’den fazla kiraz ağacı bulunan bu parkı ziyaret ederler. (Mart ayı sonu, Nisan ayı başlarında)
Mitaka-shi’de bulunan Ghibli Müzesi: özellikle karikatüristik mimari stildeki binasıyla öne çıkar. Müzenin içindeki sergiler, video gösterileri ve galeriler, ziyaretçileri hayran bırakır.
Taitö-ku bölgesinde bulunan: Tokyo Ulusal Müzesi, şehir ziyaretçilerinin mutlaka görmesini önereceğim yerlerden biridir ki, müzenin mükemmel koleksiyonu bulunmaktadır. Özellikle Japon ve Asya sanatına ait örnek çalışmalar, müzenin koleksiyonunda yaklaşık 70 bin obje bulunmasını sağlamıştır.
Turizm denilince, elbette gezme-görme yanında: kültürel etkinlikler ve eğlence de gelmektedir. Japon kültürü: oldukça zengin ve özgündür. Geleneksel el sanatları, geleneksel giysiler, dövüş sanatları ve festivaller, Japon kültürünün önemli özellikleridir.
Çok çeşitli otantik el sanatları, Tokyo kültürünün önemli yansımaları olarak öne çıkmaktadır. Murayama-Oshima Pongee (güzel desenlerle süslenmiş ipek ve pamuk elbiseler), Golden Hachijo (bir tür elbisedir), oyuncak bebekler, gümüş eşyalar, ipek iplikler, mihraplar, lake eşyalar, saç süsleri, fildişi eşyalar, kesme cam eşyalar, nakış işleri, oyma ağaç eşyalar ve Shamisens ( üç yaylı bir tür enstrüman) Tokyo şehrinin öne çıkan el sanatları olarak dikkati çeker ki, hediyelik eşya satın almak isteyenler için de, bu söylediklerim değerlendirilebilir.
Tokyo: Japon ülkesinin sahne sanatları merkezidir. Noh ve Kabuki gibi geleneksel Japon dramaları, şehir tiyatrolarında yaygın olarak sahnelenir.
Romanya denilince, akla ilk gelenlerden birisi de “Transilvanya” ve “Karpatlar” bölgeleridir.
Bu bölgelerde yer alan şehirlerin başında ise “Sibiu” geliyor.
Sibiu: Avrupa’nın en iyi korunan ortaçağ şehirlerinden birisidir.
1849-1865 yılları arasında, Transilvanya Prensliğinin başkenti olarak önem kazanmıştır.
Şehir, 2007 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir.
Eski şehir bölümü: nehirden yaklaşık 200 metre yukarıda bir tepede, nehrin sağ kıyısında bulunmaktadır. Yukarı şehir ve Aşağı şehir, iki ayrı bölümdür. Aşağı şehirde üretim yaygın iken, yukarı şehirde: ticaret yapılır.
Şehrin deniz seviyesinden yüksekliği 430 metredir. Şehirdeki ilk yerleşimcilerin MÖ.300 yıllarında buraya yerleştikleri tahmin edilmekle birlikte, ilk yazılı kaynaklar, MS.1191 yılında, şehirden söz etmektedir. Zaten şehrin tarihi sürecine bakıldığında: Alman yerleşimciler tarafından 12’nci yüzyılda inşa edildiği, 7 duvarlı kale olarak tanındığı, zamanla büyüyüp zenginleştiği görülür.
Romanya ülkesindeki ilk eczane, 1292 yılında Sibiu şehrinde açılmıştır. Brukenthal müzesi, yine ülkenin en eski müzesidir ve yine ülkede ilk hastane, 1187 yılında bu şehirde açılmıştır. 1544 yılında, Romen dilindeki ilk kitap, bu şehirde basılmıştır.
İklim durumuna gelince: şehir yakınlardaki dağların etkileriyle, ılıman iklim bölgesindedir. Yıllık yağış ortalamaları Şubat ayında en düşük seviyededir. Haziran ayında ise en yüksek düzeydedir. Nüfusun büyük bölümü: 17’nci yüzyılda buraya göç eden Sakson sömürgecileri Almanların torunlarından ve Romenlerden oluşmaktadır. Küçük bir Macar ve Yahudi topluluğu da bulunur.
Şehir: iki bölümden oluşmaktadır
Aşağı Şehir
Aşağı şehir: nehir ve tepe arasındadır. Oldukça uzun ve geniş bu bölümde, küçük ara sokaklar ve meydanlar bulunur. Dış surların çoğu: 19’ncu yüzyıldan kalmadır. Günümüzde, surlarda 4 kule görülür. Bölgenin en eski yapısı, 1292 yılından kalma bir kilisedir. Burası genel olarak üretim alanı olarak görev yapmıştır.
Yukarı Şehir
Burada Arnavut kaldırımlı sokaklar, renkli evler ve heybetli surlar görülür. Surlar üzerinde, Cibin nehrine bakan kuleler önem kazanır. Burası daha çok şehrin ticari merkezi olarak kullanılmıştır.
TURİZM
Şehirde: Transilvanya’nın en önemli sembollerinden olan; küçük evleri, mimari yapıları, parke taşlarıyla döşeli kaldırımları bulunan dar sokakları görebilirsiniz. Şehir gezisi, muhtemelen en fazla 2-3 saatinizi alacaktır. Kompakt bir şehir olması nedeniyle, kısa mesafelerde yürüyerek gezebilirsiniz.
Ancak, araç kullanmak isterseniz, şehirdeki toplu taşıma “Tursib” denilen yerel konsey denetimindeki bir şirket tarafından sağlanmaktadır.
Şehir içinde 20 otobüs güzergahı bulunur. Bu otobüslere, bir biniş bileti 1.5 ley olup, biletleri satış makineleri veya bilet kabinlerinden satın alabilirsiniz.
RESMİ TATİL GÜNLERİ
1-2 Ocak : Yeni yıl tatili
24 Nisan : Paskalya
1 Mayıs : İşçi Bayramı
1 Aralık : Milli Gün
25-26 Aralık : Noel tatili
ULAŞIM
Sibiu şehrine ulaşım için: Bükreş’ten trene binmeniz gerekiyor. Bükreş-Sibiu arasındaki tren yolculuğu yaklaşık 7 saat sürüyor. Uzaklık, 215 kilometredir. Tren istasyonu ile şehir merkezi arasındaki uzaklık: 10-15 dakikalık yürüme mesafesindedir .
GEZİLECEK YERLER
THE UPPER TOWN-ORASUL DE SUS-YUKARI ŞEHİR-ŞEHRİN TARİHİ MERKEZİ
Bu bölüm: şehirde: Roma-Katolik kilisesi ve Romanya’nın en önemli sanatsal bölümlerinden birisidir ve manzarası mükemmeldir.
THE GREAT SQUARE-PİATA MARE
Şehrin en büyük bu meydanı, ilk olarak, 1411 yılında tahıl pazarı olarak açılmıştır. Aslında, meydanın varlığı 1366 yılından bu yana bilinmektedir ancak yazılı belgelerde ilk olarak 1411 tarihinde söz edilmiştir. Sibiu şehrinin tarihi merkezidir.
Özellikle, 16’ncı yüzyılda şehrin merkezi haline gelmiştir. Önce “Kral Ferdinand Meydanı” denilirken, II Dünya savaşı arasındaki komünist dönemde, meydanın ismi “Der Grosse” olmuş, 1990 yılında ise, ilk ve özgün adı tekrar geri verilmiştir.
Takip eden yüzyıllarda da, ticari etkinlikler ve hatta ceza infazları için kullanılmıştır. Ortaçağ boyunca şehrin günlük yaşamında pek çok önemli olay ve halk toplantıları ve infazlar burada yapılmıştır. 1703 yılında ilçe yöneticisi Zabanius Sachs von Harteneck burada idam edilmiştir.
Meydanın uzunluğu 142 metre, genişliği 93 metredir. Bu ölçüler ile Transilvanya’nın en büyük meydanıdır.
Eski duvarlı şehir merkezindeki bu meydan: UNESCO tarafından “Dünyü Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Meydanın kuzeybatısında bulunan saray: Romanya’nın en önemli anıtlarından birisidir. 1777-1787 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte, Transilvanya Valisi Baron Samuel von Brukenthal için konut olarak yapılmıştır. Viyanalı mimar tarafından yapılmıştır.
Günümüzde: müze olarak kullanılmaktadır ve 1817 yılında açılmıştır. Sarayın hemen yanındaki “Moringer House” ise, şehrin 18’nci yüzyıldan kalan Barok mimari stildeki bir ev yapısı olarak önem kazanmaktadır.
Avrupa’nın ilk müzelerinden olan müzede: 15-18’nci yüzyıllar arasındaki döneme ait yaklaşık 1200 eser sergilenmektedir. Eserler, genel olarak Baron Von Brukenthal’ın: ilk koleksiyonlarından ağırlıklı olarak, 1759-1774 yılları arasında Viyana’da yaşadığı dönemde topladıklarından oluşmaktadır.
Baron: Transilvanya Büyük Prensliği Valisi olarak şehre döndükten sonra (1777-1787) yanında koleksiyonlarını getirmiş ve 800 resimden oluşan koleksiyonunu: Brukenthal Sarayı salonlarına yerleştirmiştir. Zamanla: koleksiyonlar satın almalar ve bağışlar yolu ile zenginleşmiştir. Şu anda: müze, sarayın zemin ve birinci katında bulunmaktadır.
Bunlar arasında: dini heykeller, simgeler, pul ve paralar bulunuyor. Özellikle: Baron Samuel von Brukenthal’in Avrupa resimleri koleksiyonu, 15-18’nci yüzyıllar arasında, Avrupa okullarına ait 1200 parça eseri barındırmaktadır.
Bunlar arasında: Rubens, Van Dyck ve Teniers gibi resim ustalarının eserleri görülmektedir. Ayrıca: 16’ncı yüzyıldan kalma bir gümüş koleksiyonu, cam simgeler ve başkaca 350 nadir eser sergilenmektedir.
Hatta: yukarıda da belirttiğim gibi, ilk Romence kitap burada basılmıştır, ilk matbaa makinası da burada görülebilmektedir.
Ayrıca, yine günümüzde burada etkileyici bir kütüphane bulunuyor. Kütüphanede, 300 bin civarında obje (el yazmaları, nadir yabancı kitaplar, eski Romanya ve Transilvanya kitapları, yeni kitapları, uzman dergileri) bulunmaktadır.
Biserica Romano-Catolica Church
Bu kilise, meydanın bir köşesinde, kuzey tarafında bulunmaktadır. Kilise şehirdeki “Cizvitler” tarafından kullanılmaktadır. Yapı: 1726-1738 yılları arasında, Barok tarzda yapılmıştır. Özellikle: iç duvarlardaki ve tavanlardaki freskler ve renkli resimler muhteşemdir.
Yan sunaklar pembe mermerler ve taş oymalar ile süslenmiştir. Sunak arkasındaki fresk: 1777 yılında, Anton Steinwald tarafından yapılmıştır.
Kilisenin içinde: 1744-1747 yılları arasında Transilvanya komutanı olan Otto Ferdinand de Abensberg’in taş mezarı bulunmaktadır.
Kilisenin arkasında ise “Catedrala Evenghelica” görülür.
Surlar
Şehir, Ortaçağ döneminde, Orta Avrupa’nın en önemli müstahkem şehirlerinden biri olmuştur. Şehrin çevresi tamamen surlarla çevrilmiştir. Güneydoğu surlarının büyük bölümü, günümüze kadar ulaşmıştır. Çünkü: en çok bu yönde saldırılar olmuş ve bu yüzden bu yöndeki surlar çok sağlam yapılmıştır.
Surlar: ilk olarak dış bölümde toprak höyük, sonra ikinci bir 10 metrelik sur ve sonra başka bir hatta: yine 10 metrelik duvar-sur bulunur. Bunlar arasındaki bağlantılar kulelerle sağlanır. Şehir ve savunma hatları arasındaki ulaşım ise, tüneller ve geçitlerle sağlanmıştır.
Evet: yüzlerce yıl boyunca etkinliğini sürdüren surlar nedeniyle, şehir, Avrupa’nın en güçlü ve korunaklı kalelerinden biri olmuştur. Şehrin orijinal surları: 39 savunma kulesi, 4 kapı ve 5 topçu bataryası ile desteklenmiştir. Kulelerden en önem kazananları: Harquebusiers kulesi, Marangozlar kulesi, Çömlekçiler kulesi ve Büyük kuledir.
Sibiu en Towers-Turnurile Sibiului-Konsey Kulesi
Cizvit kilisesinin hemen yanındaki bu kule: şehrin sembolü ve en ünlü eseridir. Giriş ücreti 2 leydir.
Yapı: 13’ncü yüzyıldan kalmadır ve yıllar içinde yenilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Son olarak 1778 yılında düzenlenmiştir. Aslında piramit şeklinde yapılan çatı: 1826 yılında dört köşe kuleler yapılarak değişikliğe uğramıştır.
Kulenin güney duvarında, 2 aslan taş kabartması bulunuyor ki, bunların 13’ncü yüzyıldan kalma yani kulenin ilk orijinal yapısından kalma oldukları sanılıyor.
Kule: şehri çevreleyen surlardan şehre giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Kule, yapıldıktan sonra: yüzyıllar boyunca, bir botanik müzesi, depo, bir yangın gözetleme kulesi, geçici bir hapishane olarak görev yapmıştır.
Günümüzde, kulenin en üst katındaki gözlem güvertesinden, tarihi şehir ve ötesinde Faragas dağlarının güzel görüntüsünü izlemek mümkündür. Kuleye dar bir kapıdan giriliyor ve spiral merdivenle, bir üst kata ulaşılıyor. Saat mekanizması sondan bir önceki kattadır ve son katta, biraz önce de söylediğim gibi, bir gözlem güvertesi bulunmaktadır.
1962-1998 yılları arasında, kule, Brukenthal Müzesinin bir bölümü olarak bazı sergilere ev sahipliği yapmıştır.
Belediye Başkanı Ofisi
Meydanın kuzey bölümünde bulunan ve 20’nci yüzyılın başlarında inşa edilen bina, günümüzde Belediye Başkanının ofisi olarak kullanılmaktadır.
COUNCİL TOWER-TURNUL SFATULUİ
Burası, eski Belediye Başkanının ikametgahı ve Konsey kulesidir. Kule: 12’nci yüzyılda inşa edilmiş ve şehir çevresindeki kale duvarlarında, ikinci bir giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Kule: tarihi süreç içinde: botanik müzesi, tahıl ambarı, yangın gözetleme kulesi ve bir aralar da hapishane olarak kullanılmıştır.
THE LİTTLE SQUARE-PİATA MİKA
Konsey kulesinin kemerleri altındaki iki tünel kullanılarak: Büyük Meydandan, küçük meydana yani buraya ulaşılır. Günümüzde, küçük meydanın çevresinde: kafeler ve dükkanlar bulunur.
Muzeul de Etnoğraphie si Arta Popualara-Emil Sigerus Sakson Etnoğrafya Müzesi
Müzede: 19’ncu yüzyılda, Emil Sigerus tarafından toplanan: Transilvanya Sakson Halk Sanatı eserleri ve objeleri sergilenmektedir. Bunlar arasında bulunanlar: boyalı mobilyalar, kostümler, tekstil-nakış ürünleri ve seramik koleksiyonları görülür.
Muzeul de Istorie bir Farmaciei-Eczacılık Müzesi
Romanya ülkesinin en eski eczanesi yani 150 yıldır işletilen eczanesi, 16’ncı yüzyıldan kalma bir bina içindedir. 1972 yılında açılmıştır. Bir ofis, bir laboratuvar ve bir homeopatik sergiden oluşmaktadır.
Müzedeki vitrinlerde, 6000 adet tıbbı ekipman bulunur. Bunlar arasında bulunanlar: cerrahi torbalar, mikroskoplar, ahşap-çini-cam-bronz havanlar, kaseler, tıbbi aletler bulunmaktadır.
Özellikle: 1597 yılına tarihlenen, ilaç hazırlamak için kullanılan bronz havan ilgi çekmektedir. Ayrıca: Viyana tarzı dengeler ve ağırlık ölçüleri de bulunur.
HUET SQUARE-PİATA HUET
Bu meydanda: “Evanjelist Katedrali” ve birkaç gotik yapı daha bulunmaktadır.
Katedral: 1520 yılında, eski bir Roma Bazilika sitesinde yapılmıştır ve 5 sivri kulesi dikkat çekmektedir.
Kuzey duvarının büyük kısmında: 1445 yılında, Rosenau Johannes tarafından yapılmış büyük bir fresk görülür. Meydanın çevresindeki diğer binalarda, ağırlıklı olarak”Gotik” mimari stil görülür.
Şapelin hemen yakınında, Rahipler kulesi bulunuyor. Bunun yanında “City Hall” olarak kullanılan ve Thomas Gülden tarafından şehre bağışlanan bir ev bulunuyor. Katedralin çevresindeki yapılar 15-18’nci yüzyıla kadar uzanan kültür izlerini taşımaktadırlar.
THE LOWER TOWN-ORASUL DE JOS-AŞAĞI ŞEHİR
Nehir ve tepe arasında, aşağı şehir bulunur. Zaten ilk surlar ,bu aşağı şehir çevresinde gelişmiştir. Burada, dar sokaklarda dolaşırken, küçük meydanlara rastlayabilirsiniz. Ancak, mimari oldukça basittir.
Podul Minciunilor-Lies The Bridge
Dövme demirden yapılan bu köprü, şehrin en önemli sembollerinden birisidir.
Alt şehre: çeşitli dik sokaklar ve merdivenlerle ulaşılır. Bunlardan birisi de, Lies demir köprüsü altından geçmektedir.
Bu ferforje demir köprü: 1859 yılında, Fredericus Hutte tarafından inşa edilmiştir. Köprü süslemelerinde: rozetler, bitkisel ve neo-gotik geometrik motifler kullanılmıştır. Sibiu arması ise, kuzey taraftadır.
Burası: genç çiftler için bir gezinme yeridir.
Pasajul Scaritor-Passage
Alt şehir ve üst şehir bölümlerini birbirine bağlamaktadır. 13’ncü yüzyılda yapılmış, mimari bir şaheserdir ve şehrin en güzel yerlerinden birisidir. Geçidin bir ucunda, Romanya’nın en eski restoranlarından “Altın Namlı” yani “Butoiul de Aur” bulunur.
Piata Aurarilor-Kuyumcu Meydanı
Burası, huzurlu, sessiz ve sakin bir meydandır. Meydanı çevreleyen evlerde: ortaçağ dönemi pencereleri, kapı ve kuleleri görülür. Uzun yıllar boyunca: bu küçük meydan, şehrin iki bölümü arasında önemli bir geçiş yeri olarak kullanılmıştır.
ŞEHİR ÇEVRESİNDE DİĞER GEZİLECEK YERLER
ASTRA Açık Hava Müzesi-Aer Liber ASTRA-Dubbrava Sibiului in Muzeul
Calea Rasinarilor bölgesindedir. Tramvayla, şehir merkezine 30 dakika uzaklıktadır.
250 dönüm büyüklüğündeki müze, dünya üzerinde bu ölçüsü ile en büyük ikinci açık hava müzesidir.
Yoğun bir ormanlık alanın ortasındadır. Güzel bir göl ile çevrilidir. Burada: Romanya kültürüne ait, 300’den fazla: değirmen, yel değirmeni, köy mimarisini gösteren evler, ağıllar, bir ahşap kilise, balık depoları, geleneksel işletmeler, şarap, meyve ve yağ yapılan yapılar görülür.
Yani, bir anlamda: Müze, Romen halkının teknolojik mirasını göstermektedir.
Ziyarete açık bu müzede gezmek isterseniz: rehberli ve hatta faytonlu turları tercih edebilirsiniz.
Cisnadie-Heltau
Sibiu şehir merkezinin 6 km. güneyindedir. Kasabanın ismine, ilk olarak 1024 yılındaki bir yazılı belgede rastlanılmıştır.
12’nci yüzyılda; 1323 yılında Sakson sömürgeciler buraya yerleşmişlerdir. Takip eden yüzyıllar boyunca, şehirde özellikle yüncüler gelişmiştir. Dokuma dalında büyük tekstil fabrikaları inşa edilmiştir.
Şehirde gezilmesini önereceğim yerler arasında şunlar bulunur: Tekstil Müzesi, Cisnadie Kilisesidir.
Curtea de Arges-Horezu Manastırı
Burası: UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Çünkü: burası bir “çömlekçi” merkezidir ve Sibiu şehir merkezine 70 km. uzaklıktadır.
Curtea de Arges: Walachia başkenti olarak: Prens Radu Negru tarafından, 14’ncü yüzyılın başında kurulmuştur. Şehirdeki: “Curtea de Arges Manastırı” ise: 16’ncı yüzyıldan kalmadır ve helezonik iki kulesiyle dikkat çekmektedir. Romanya’nın ilk 2 kralı ve kraliçeleri burada gömülüdür.
Evet: Horezu Manastırı: 1690 yılında, Prens Konstantin Brancoveanu tarafından kurulmuştur. Walachia yerleşim bölgesinin en büyük manastırıdır.
Burayı ziyaret etmelisiniz. Burada: dini kompozisyonlar, boyalı dekoratif eserler ünlüdür. Manastırın değerli freskleri: 17’nci yüzyılın sonuna ve 18’nci yüzyıla ait eser ve objelere ev sahipliği yapmaktadır.
Horezu’ya yakın bir köy: Romanya’nın en büyük seramik merkezlerinden birisine ev sahipliği yapmaktadır. Yaklaşık yüz yıl önce, yerel rahipler, çanak-çömlek yapmak ve boyamak hünerlerini, yerel köylülere öğretirler ve o zamandan bu yana, yöre insanı: en önemli ve güzel seramikleri üretmektedirler.