Yeşilli-Mardin arası uzaklık: 12 km. Yeşilli-Diyarbakır arası uzaklık: 102 km. Yeşilli-Şanlıurfa arası uzaklık: 197 km. Yeşilli-Batman arası uzaklık: 138 km.
GENEL:
İlçe, yeşil bir vadinin içinde mesire yerleriyle ünlüdür. Bahçe kültürü son derece gelişmiş olan ilçede yeşillikler içinde kasırlara rastlamak mümkündür. İlçe yemyeşil bir vadi içinde, mesire yerleriyle öne çıkar. Bahçe kültürü son derece gelişmiştir. Yeşilli denince akla kiraz gelir, çünkü burada oldukça bol kiraz bulunur.
Mardin Yeşilli
GEZİLECEK YERLER
Mardin Yeşilli
MOR YAKUP VE MOR KURYAKOS KİLİSESİ
İlçe merkezine bağlı Bülbül köyündedir. Köy: il merkezine 10 km ve ilçe merkezine 5 km uzaklıktadır.
Köy: bağlar ve sulak bahçelerle çevrilidir.
Köyün bir diğer özelliği ise El-Nıhman kalesinin eteklerinde kurulu olmasıdır.
Kalenin sarp kayalıklarında 4 ve 5’nci yüzyıldan kalma, rahiplerin inzivaya çekildikleri kayadan oyulmuş mabetlerin olduğu söylenir. Bunların bir kısmı, bir tek kişinin kalabileceği tarzda küçük yerlerdir.
Eskiden beri Süryani yerleşim alanı olan köyde, 1998 yılında 10 Süryani aile bulunmakta, köyde 5 kilise vardır. Bu kiliselerin yapılış tarihleri kesin olarak bilinmemektedir.
Mor Yakup Kilisesinin kapısında, Süryanice bir yazıtta MS 1856 yılında inşa edildiği yazmaktadır.
Sarıkamış, Kars il merkezine, 45 km uzaklıktadır. Sarıkamış, Sarıkamış, Erzurum arası uzaklık: 156 km. dir. Sarıkamış, Artvin-Yusufeli arasındaki uzaklık: 176 km. dir. Selim arası uzaklık: 25 km. Sarıkamış, Horasan arası uzaklık: 87 km. Sarıkamış, Ani harabeleri arasındaki uzaklık: 95 km. dir. Sarıkamış, Doğubayazıt arası uzaklık 220 km. dir.
TARİHİ
1877-1878 tarihleri arasında, bölge Rus işgaline uğrar ve yapılan anlaşmalar sonucunda Kars, Batum ve Ardahan harp tazminatı olarak Ruslara bırakılır. Bu durum 40 yıl sürer. 1 Kasım 1914 tarihinde, Rus orduları, Sarıkamış’tan Pasinler’e doğru taarruza geçer, 6 gün süren Köprüköy muharebelerinde darbe yiyen Rus ordusu Sarıkamış’a kadar kaçar, geri çekilir.
Sarıkamış’ta yeni taarruz hazırlıklarına girişmek için Çar Nikola tarafından karargah kurulur. Bu sırada, Sarıkamış, Selim ve Kars arasında toplanan Rus ordularını imha etmek için, Enver Paşa tarafından meşhur Sarıkamış Harekatı başlatılır. Ancak ağır kış şartları nedeniyle, bu harekat felaketle sonuçlanır ve bu sonuç, tarihe korkunç bir facia ve acı bir hatıra olarak geçer.
Gelelim Sarıkamış isminin kökenine:
Bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Çerkez Beylerinden biri, bu topraklara gelirken bir sarığa sarılmış biraz yiyecek getirir ve sarığa sarılmış yiyecek nedeniyle yöreye “Sarığalmış” ismi verilmiştir. Daha sonra Sarıçam ormanları nedeniyle buraya “Sarıkamış” denilmiştir. Başka bir rivayete göre ise, Hazar denizi ve Aral gölü arasındaki Sarıkamış çukuru bölgesinden gelerek buraya yerleşen bir Türk boyu, buraya Sarıkamış ismini vermiştir.
SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ
Sarıkamış denilince tüm yurtta, Sarıkamış şehitleri akla gelir. Bu yüzden, Sarıkamış şehitlerinden biraz söz etmek istiyorum, buraları gezerken, Sarıkamış şehitlerini anmak gerekir. 1914 yılında, Sarıkamış’ta 78 bin şehit verilmiş ve bunlardan maalesef 60 bini donarak ölmüştür.
1914 yılında, 15-22 Aralık tarihleri arasında, Sarıkamış yakınlarındaki Allahüekber dağlarında, Kars ilini Ruslardan geri almak için harekata gönderilen 60 bin asker donarak ölmüştür.
Çünkü Enver Paşa tarafından, Rusları hiç beklemedikleri bir yerden, Allahüekber dağlarını aşarak vurmayı ve Kars’ı almayı amaçlamıştır. Allahüekber dağları, Kars-Erzurum illeri arasındaki sınırı oluşturur, uzunluğu 40 km ve genişliği 25 km dir.
Allahüekber dağlarının yer yer 2000-3000 metre yükseklikteki geçitlerinde, ısı sıfırın altında 30 derecelerde, Türk askerlerinin büyük bölümü, çölden gelmiş ve üzerlerinde yazlık giysiler vardır.
Sarıkamış’ın dondurucu soğuğunda yanlış ve hatalı planlamalar yüzenden donarak ölmüşlerdir. Allahüekber dağları, 37 bin şehit verilerek aşılır ve Sarıkamış kuşatılır. Ancak kuşatma harekatı, aşırı soğuk ve açlık yüzünden hedef ele geçirilemeden 5 Ocak 1915 tarihinde biter. Osmanlı ordusu, dağlarda 78 bin şehit verirken, Rus ordusu ise 32 bin asker kaybetmiştir.
Kars Sarıkamış
ŞEHİTLİKLER
Kars-Erzurum karayolu üzerinde Allahüekber Dağı şehitliği var. Sarıkamış merkeze 6 km uzaklıktadır.
Şehitlik, Allahüekber dağları Milli Parkı içindedir. Heykeller, donarak ölen askerlerin durumunu temsil eder. Heykeller, şehitlik yapılırken Çanakkale yöresinden getirilmiş ve buraya yerleştirilmiştir.
Şehitlikte kaç kişinin gömülü olduğu bilinmez. Anıtta, bazı askerlerin isimleri, yaşları ve doğum yerlerinin yazılı olduğu panolar var. Çevrede bunlar gibi 20 şehitlik var. Bu şehitlikler, bu toprakların nasıl elde edildiğini ve bu topraklar için ölen askerlerin ruhlarına bir fatiha okunacak yerlerdir.
Evet, hemen karşı köyde Hamamlı köyü şehitliği var. Sarıkamış ilçe merkezinde, Yukarı Sarıkamış mahallesinde Batı Kışla ve Sarıkamış İnönü mahallesinde Meçhul asker ve İstasyon mahallesinde Millet Bahçesi şehitlikleri bulunuyor.
Kars Sarıkamış
SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ ANMA YÜRÜYÜŞÜ
Osmanlı ordusunun Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı ve 90 bin askerimizin şehit düştüğü, Sarıkamış Harekatının anma etkinlikleri, her yıl Ocak ayının ilk haftası içinde üç gün süreli yapılır.
2020 Ocak ayında yapılan yürüyüşe 20 bin kişi civarında katılış oldu. Ülkemizin birçok yerinden gelen, binlerce kişi, Sarıkamış ilçesine bağlı Kızılçubuk köyünde buluşuyorlar.
Kamyonlarla erzak ve Türk Bayrağı dağıtılan binlerce katılımcı, saat 10 civarında 105 yıl önce olduğu gibi, yürüyüşe başlar, katılımcılar dev bayrak ve Atatürk posterleri taşıyarak sloganlar eşliğinde, eksi 9 derecelik sıcaklıkta, zorlu yürüyüşe katılır, 6.5 kilometrelik yürüyüşte “Şehit Kurmay Albay Faruk Sungur Yolu” izlenerek, Yukarı Sarıkamış Mahallesindeki tören alanında yürüyüş bitirilir.
Evet, bu duygu yüklü yürüyüşe, imkanlarınız varsa mutlaka katılın, o insanlar bizlerin bu günleri mutlu, özgür ve hür olarak yaşamamız için canlarını verdiler, biz onlar için sadece bir günümüzü verip, o yürüyüşe katılalım, onların yaşadıklarını görelim.
Kars Sarıkamış
GENEL
İlçe Kafkaslar ve İran’dan Anadolu’ya geçiş yolları üzerinde bulunduğundan, tarih boyunca stratejik önemini korumuştur. Bu yüzden, yörede tarihsel ve arkeolojik mevkiler, oldukça çoktur. Bölgenin yer yüzü şekilleri genellikle dağlık ve engebelidir. Dağlık kısımlar ormanlarla kaplıdır. Bölgenin doğal bitki örtüsü ortaklardır.
Ancak bölgenin batısında Allahüekber ve Soğanlı dağlarının yükseklerinde çam ormanları bulunur. Rakımı 2225 metredir. Bu yükseklikte bulunan ilçe, yurdumuzun en yüksek ilçesi ve yayla niteliğindedir.
Ancak bu yüksekliğine rağmen, doğa her zaman yeşildir. Uzun süren kış döneminden sonra canlanan doğa, muhteşem görüntüler oluşturur. Karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazlar genellikle kurak, kışları sert ve soğuktur. İlkbahar ve sonbaharda ise bol yağış olur.
NE YENİR
Buralara yolunuz düşer ve yöresel lezzetleri tatmak isterseniz, öncelikle “Helise” önerebilirim. Yanında etli bulgur pilavı olabilir. Veya “kavurma” ve ardından tatlı olarak “Umaç helvası” düşünebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Sarıkamış yöresinde “obsidiyen” taşından yapılan el sanatı ürünleri çok tutulur.
GEZİLECEK YERLER
Kars Sarıkamış
SARIKAMIŞ KAYAK MERKEZİ
Yine bu sitede, ayrıntılı bir Sarıkamış Kayak Merkezi yazısını bulabilirsiniz.
Kars Sarıkamış
KAZIM KARABEKİR CAMİSİ-YANIK KİLİSE
İlçe merkezinde, Hükümet konağı yanında İnönü mahallesindedir.
Kars Sarıkamış
Cami, Rus Çarı II. Nikola tarafından 1907 yılında yapılmış bir kilisenin camiye dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur. Yapının girişi tuğla çerçeveli, yuvarlak kemerlidir. Girişin üstü, küçük bir çatı ile örtülüdür.
Girişin iki yanında, dikdörtgen tuğla çerçeveli birer pencere vardır. Giriş kapısının üzerinde çıkıntılı bir bölüme, yuvarlak kemerli üçüz pencere yerleştirilmiştir. İlk yapımındaki çan kuleleri günümüze ulaşmamıştır. Kesme taştan yapılan mekanda tek şerefeli bir minare bulunmaktadır.
Yapıda iki renkli taş işçiliği dikkat çeker. Yapı, Ruslar çekildikten sonra cami olmadan önce, bir süre “Şark Cephesi İbret Yeri” adı altında tiyatro, daha sonra da “Sinema” olarak kullanılmıştır.
Sonra camiye dönüştürülmüş, ancak 1970 yılında yangın geçirmiş ve 2008 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılmıştır. Günümüzde, sadece eski yapıdan ana duvarlar sağlam olarak gelmiştir.
Kars Sarıkamış
KIZ KALESİ
Erzurum kara yolundan ilçeye girerken, 10 km uzaklıktadır. Yolun sol tarafında, orman içinde ve Keklik Deresinin akarak Aras nehrine ulaştığı Keklik Vadisinde müstahkem bir yerdedir.
Alt tarafından akan Keklik Deresi, ileride Aras nehrine dökülür. Derenin aktığı vadi, bir yol gibi Aras vadisine çıkar. Kalenin ne zaman yapıldığı bilinmez. Ancak çok eski tarihlerden ve muhtemelen Urartulardan beri bulunduğu tahmin edilmektedir. Zaten bu kaleye, pek yakın ören yerleri izleri vardır.
Halk bu ören yerlere “peğlik” der. Keklik Deresinin Aras nehrine ulaştığı Keklik Vadisinde, ayrıca yine halkın “Kız Kalesi” dediği, üçüncü bir kale daha vardır. Küçük bir vadideki bu kalelerin varlığı, bu bölgenin ne kadar kontrole gerek görüldüğünü işaret eder. Kalelerin inşa tarzı, Zivin Kalesininki ne benzer.
Bu kaleler, yöredeki diğer kaleler gibi normal garnizon olmayıp, dağlarda meydana gelen olaylar ve savaşlar olduğu zaman kullanılmış olmalıdır. Kale, Türk döneminde iskana tabi tutulmamıştır. Çünkü, hiçbir kayıtta sözü geçmez. Ancak göçebe Türkmenler arasında meydana gelen kavgalarda bir savunma yeri olarak kullanıldıkları tahmin edilmektedir.
Hatta özellikle sınır bölgesi olan bu coğrafyanın su veya bu taraf elindeki en uç, en son kaledir. Halk arasında, Hıristiyanlık döneminde, rahibelerin hapsedildiği bir kale olduğuna inanılır. Son yıllarda kale, define arayıcıları tarafından yoğun şekilde tahrip edilmiştir.
ZİVİN KALESİ-SÜRGÜTAŞ-ZİVİN YAZITI
İlçe merkezine 32 km uzaklıktaki Karaurgan yakınlarında Süngütaş olarak da bilinen köyde sarp bir tepe üzerinde Zivin kalesi konumlanmıştır. Köyün bulunduğu yerde, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında çok önemli ve kanlı bir çatışma olan Zivin çatışması yapılmış, Rus ordusunun ilerleyişi, Türkler tarafından burada durdurulmuştur.
Kars Sarıkamış
Kale
Kale: Kars’ı Erzurum’a bağlayan bu yolu kontrol etmesi açısından stratejik konumdadır. Kuzey-güney doğrultusunda yapılan kale, ana kayanın yapısına uydurulmuştur. Kalenin iç bölümünde ana kayaya oyularak yapılan iki sarnıç bulunur.
Kalenin iç kısmında bulunan sarnıçlar, dikdörtgen planlı olmasına karşın, kalenin dışında ve doğusunda bulunan sarnıçlar yuvarlak planlıdır. Ayrıca yuvarlak planlı sarnıcın yanında ana kayaya oyularak yapılmış bir sunak çukuru vardır.
Bütün bunların yanında, kalenin batısında kaya basamaklı su tüneli görülür. Ancak su tüneli, taş ve toprakla dolduğu için sadece girişi görülmektedir. Kalenin özellikle Saltuklular döneminde yeniden yapılmış olduğu anlaşılır. Kale günümüze harabe olarak ulaşmış, sadece dış surları görülebilir.
Zivin Yazıtı
Ancak kalenin ilk yapılış tarihi, Urartulara kadar gitmektedir. Bu kalede bulunan Urartu kralı Minua’nın kuzey seferinden bahseden “Zivin Urartu Yazısı” bunun kanıtıdır. Çünkü bu yazıt, Kafkasları Doğu Anadolu’ya bağlayan ana yol güzergahlarından birinde olan, Karaurgan bucağına bağlı Zivin kalesinde bulunmuştur.
Bu nedenle: Zivin kalesi, en önemli Urartu kalelerinden birisidir. Zivin Yazıtında tahribat nedeniyle bütünü okunamaz, okunabilen bölümlerinin Türkçe çevirisi “…. Minua der ki “Şaşilu Şehrini ele geçirdim. Bu steli, bana efendi olan tanrı Haldi’ye diktirdim.
Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle, İşpuini oğlu Minua, güçlü kral, büyük kral, Tuşpa Şehrinin kahramanıdır. Minua der ki, Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse veya her kim saklarsa, tanrı Haldi, tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar, onu güneş ışığından yoksun etsinler.
Yazıt: I. Dünya savaşı yıllarında bölge Rus işgali altındayken: bölgede bulunan bir yapı da taş olarak kullanılmış, ama bu durumu tespit eden Gürcüler tarafından yerinden sökülerek Gürcistan Tiflis Devlet Müzesine kaçırılmış ve halen orada sergilenmektedir.
Kars Sarıkamış
İNKAYA-MİCİNGİRT KALESİ
İlçenin güneybatısında, Karaurgan Bucağına bağlı eski Osmanlı Rus hududunda bulunan ve 1960 yılında özellikle kale ve eteğindeki kaya mağaralarının çokluğu nedeniyle ismi “İnkaya” olarak değiştirilen köyün doğusunda, yekpare bir kaya kütlesi üzerindedir.
Köy, ilçe merkezine 45 km uzaklıktadır. Micirgirt köyü, bir dere yatağının iki yakasına tarihi kalenin altına kurulmuştur. Bugünkü köy, kalenin batısındadır. Ana kaya üzerine, stratejik açıdan çok güzel yerleştirilmiştir. Ana kaya, kalenin kurulduğu zaman da dikdörtgen bir yüzeye sahip iken, bugün doğanın etkisiyle sekiz rakamına benzer.
Kale ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından inşa edilmiştir bilinmez. Ancak üzerindeki bazı kitabelerden, kalenin Saltuklular döneminde 1262 yılında onarım gördüğü anlaşılır. Kalede özellikle: 7 ile 8’nci yüzyıl taş süslemeleri özellikleri görülür. Doğu yönden tek girişi vardır.
Burasının kemerli ve merdivenli olmamasından arabaların kale içine girebildiği anlaşılmaktadır. Kayalık bir tepe üzerindeki kalenin bulunduğu alanın çevresinde Urartu kaya mezarları ve Urartu sarnıcının bulunuşu, bu bölgeye daha önce Urartular tarafından yerleşildiğini gösterir.
Sonraki dönemlerde ise, Kaleyi Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Saltuklular ve Osmanlılar kullanmıştır. Taşlar üzerinde, bunu belirten bazı İslam ve Hıristiyanlık dönemine ait yazılar bulunur.
Duvarları kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Kaleden günümüze sadece sur duvarlarının bazı bölümleri ulaşmıştır.
Bu sur kalıntıları, sadece kuzey ve güney kısa kenarlarda kalabilmiştir. Kuzey tarafındaki kalıntının alt tarafında, Urartu yapı tekniği görülebilir.
Yani, buna göre yapıyı Urartular yapmıştır veya en azından surlar Urartu döneminden kalmadır. Kalenin güneydoğu tarafından, dönerek inen bir merdiven vardır.
Günümüzde Micingirt köyündeki evlerin bahçelerinde ve bahçe duvarlarında kullanılan bazı mimari parçalara rastlanır.
Örneğin: bu taşlardan dikdörtgen şekilli biri üstünde, dört insan ve bir köpek olması muhtemel hayvan figürü vardır. Köyde, bir de tarihi mezar vardır. Üstü kapatılan mezar, 1902 tarihlidir. Köylüler mezarın İsmail isimli bir evliyaya ait olduğunu söylerler. Ayrıca, köyde kale eteğinde kaya kiliseleri görülür.
Türbe
Micingirt kalesinin kuzeydoğusunda, 12-13’ncü yüzyıllara tarihlenen çokgen gövdeli bir türbe vardır. Türbe: köyün ve kalenin kuzeydoğusunda, vadiye yakın bir yerdedir.
Türbe üzerinde kitabe yoktur. Bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmez. Ancak mimari üslup değerlendirildiğinde 12’nci yüzyılda Saltuklular döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Türbe: daire planlı bir kaide üzerindedir.
Dıştan onikigen, içeriden daire planlı gövdesi vardır. Üst örtüsü yıkıktır. Kuzeye bakan cephedeki giriş kapısının, batısındaki ilk pencere sivri kemer içinde mukarnas kavsaralıdır.
Kemer boşluğunda sekiz yapraklı bir çiçek motifi görülür. Yapıda: açık ve kahve renk olmak üzere iki renkli kesme taş kullanılmıştır. Yapının beden duvarlarındaki taşlar, yağmur ve kar sularından olumsuz etkilenmiş, taş yüzeylerinde aşınmalar olmuştur.
Kars Sarıkamış
TAŞLIGÜNEY KALESİ VE KAYA ODALARI
İlçe merkezinin 48 km güneybatısında ve Taşlıgüney köyünün 4 km kuzeybatısındadır. Merkez bir kale olarak birçok kaya odasından oluşur. Kale, kabaca işlenmiş taşlardan harç ile yapılmıştır. Büyük oranda tahrip olan kaya odalarının bir kısmı kaya kilisesi, bir kısmı ise barınma amacıyla kullanılmıştır.
Günümüzde, inşa edildiği kaya türünün de etkisiyle büyük oranda tahrip olan kaya odalarının bir kısmına ulaşım bile mümkün değildir. Kale ve diğer yapılar, tipik bir Ortaçağ yerleşkesi özelliği gösterir.
YOĞUNHASAN KALESİ-KAYA MEZARI VE GÖLETİ
İlçenin 42 km güneyinde, Karapınar köyünün yaklaşık 5 km güneybatısındadır.
Bölgenin belki de en iyi değerlendirilen, en önemli merkezlerinden olan Yoğunhasan, kale, kaya mezarı, yerleşim alanı ve göleti ile kompleks bir yapı oluşturmaktadır. Aras ırmağının yaklaşık 1.5 km güneyinde bulunan merkez, günümüz modern karayolunun da geçtiği tarihi yolları kontrol altında tutar.
Bu yolun önemi büyüktür. Burada yapılan arkeolojik araştırmalarda bulunan objeler değerlendirildiğinde, gerek kalenin ve gerekse göletin, Urartuların ilk kuruluş dönemine tarihlenir.
Urartu Kralı Manua (MÖ 810-786) Diauehi ülkesine yaptığı seferde, kalenin önemli bir askeri üs olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Kalenin Menua sonrası dönemde, Kral I. Argişti (MÖ 786-764) döneminde de kullanıldığı düşünülür.
Kale
1850 metre yüksekliktedir. Merkezdeki mimari yapılar dikkate alındığında kalenin ana kayaya açılmış sur yatakları üzerine 27 x 36 metre ölçülerinde, çift sıra teras halinde yapıldığı görülür. Bu iki teras duvarı arasında yer yer değişen üç ile beş metrelik bir mesafe vardır.
Bu teras duvarları savunma amaçlı kullanılmıştır. Sur duvarlarının 4-5 sırası günümüze ulaşmıştır. Dış yüzeyleri kısmen işlenmiş iri andezit taşlardan inşa edilen sur duvarlarının üzerini yüksek bir kerpiç duvarın oluşturduğu anlaşılır.
Kaya Mezarı
Kalenin doğu kesiminde, dik yüzeyde iki odalı kaya mezarı vardır. Yerden 55-60 metre kadar yüksekte olan kaya mezarına, kayalara oyulmuş kaya basamaklarıyla ulaşılır. Kaya mezarına büyükçe bir kapıdan girilir.
Bu kapının üzerinde bir aydınlatma penceresi vardır. Bu tür aydınlatma boşluğu Urartu başkenti Tuşpada ki Kral Menua mezar odasında görülür. Kaya mezarı: oldukça büyük, kareye yakın bir ana salon ve kuzey, güney yönlerindeki iki odadan oluşur. Tonozlu olduğu görülen ana odanın üst kısmında, tek sıra halinde bir s ilme, tüm yapıyı dolanır.
Ana odanın batı duvarında 4, kuzey ve güney duvarlarında birer olmak üzere yerden 1.5 metre yükseklikten başlayan 8 niş bulunur. Kuzeydeki ikinci odada bir ölü yatağı bulunur.
Gölet
Kalenin yaklaşık 400 metre kadar güneyinde, 1875 metre rakımda kaleye ait bir gölet vardır. Ovale yakın bir plan gösteren göledin, güneyde yükselen Kondul dağından çıkan sular, kar ve yağmur suları ile beslendiği anlaşılır. Ancak Kondul dağı suları göledi beslerken, aynı zamanda dağdan kaynaklanan toprak kaymalarıyla da göledin yapısal şekli bozulur.
Bunun sonucunda ise göledin mimari yapısı bozulmakta ve içi giderek toprakla dolmaktadır. Günümüzde halen işlevini koruyan göledin, batı duvarı büyük ölçüde ayaktadır. Yaklaşık 5 metre genişlikte, göledin duvarı mimarisi ve şekli ile Urartu Kralı Menua dönemine tarihlenir.
Göledin Yoğunhasan kalesinden, Aras nehrine kadar uzanan tarım alanları ve bahçelerin sulanması için yapıldığı tahmin edilmektedir.
Kars Sarıkamış
KATERİNA KÖŞKÜ
İlçenin kuzeybatısında, ilçe merkezinin 1 km uzağında ve orman içindedir. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından, bölgede 40 yıl süreli Rus işgali yaşanmıştır. Ruslar, bu süre boyunca, buradan hiç gitmeyecek gibi çeşitli yapılar yaptırmışlardır.
Kars Sarıkamış
Kitabesi yoktur. Dönemin Rus Çarı II. Nikola’nın eşi Katerina tarafından, 1896 yılında yaptırılmıştır. Ancak, yapılan tarihi incelemelere göre, Rus Çarının Katerina isimli eşinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Aslında Çar II. Nikola’nın “hemofili” hastası oğlu Aleksi için burayı bir rehabilitasyon merkezi olarak yaptırdığı da iddia edilmektedir. Çar, II Nikola, 1914 yılında Kars bölgesini ziyaret ettiğinde burada konakladığı söylenir.
Evet: yapının yani ahşap köşkün en büyük özelliği, Sarıçam ağaçlarından, hiç çivi kullanılmadan Baltık mimarisi tarzında yapılmıştır. Baltık mimarisinin en güzel örneklerindendir. Doğu-batı yönünde tasarlanan yapı, o dönemde av köşkü olarak tasarlanmıştır. İki ayrı yapıdan oluşur. Bunlar: av köşkü ve ana köşk.
Kars Sarıkamış
Dikdörtgen planlıdır. 3 bölümden oluşur. İçinde 28 oda vardır. Bodrum arazinin eğimine uygun olarak yapılmıştır. Kuzey cephede bulunan giriş kapısının ana bölümü, kesme taştan yapılmıştır. Binanın kuzey ve güney cephesinde, üçgen yapılı 8 büyük ve 4 küçük pencere bulunur. Isıtma sistemi ilginçtir.
Peç sistemi ile baca duvarlar içinde dolaştırılarak ısıtma sağlanır. Bu sistem, başta Sarıkamış olmak üzere, Kars ve Erzurum’daki Rus işgali sırasında yapılmış binalar ve diğer taş yapıların birçoğunda kullanılmıştır.
Yapı: 1994 yılına kadar Sarıkamış Tugay Komutanlığı denetiminde askeri amaçlı olarak kullanılmış, daha sonra hazineye devredilmişti. Günümüzde oldukça bakımsız ve dökük durumdadır, yani buralara yolunuz düşerse köşkün ulaşımı özellikle kış döneminde oldukça zor, yürümek gerekiyor, ama gittiğinizde çok şey görmeyi hayal etmeyin, bakımsız.
Kars Sarıkamış
ACISU MESİRE YERİ
Handere yolunda, su kenarında yemyeşil bir beldedir. Burada bulunan şifalı su bazı kaynaklara göre maden suyu ve bazı kaynaklara göre ise şifalı bir sudur. Burada 4 tane çeşme var. İki çeşmeden acı sodalı su, diğer ikisinden de tatlı su akıyor, bu yüzden buraya “Acısu” ismi verilmiştir.
Kırım özerk cumhuriyetinin güneyinde, Kırım Hanlığının başkentidir. Ruslar tarafından ismi değiştirilmeyen nadir şehirlerden birisidir.
Çünkü: aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım gibi: ünlü Rus şair ve yazar Aleksandr Puşkin: dünyaca bilinen ve tanınan bir şiirinde: Bahçesaray Çeşmesinden söz etmiş ve bu nedenle şehrin adı, sonraki süreçte değiştirilmemiştir.
Şehir: Simperefol şehrinin 32 km. güneybatısındadır. Nüfus, 30 bin kişidir. 1920 yılında buradan sürülen Kırım Tatarları; 1989 yılından itibaren yine buraya göç etmeye başlamışlardır. Burası: 15-18’nci yüzyıllar arasında, Kırım Hanlığının başkenti olmuştur.
Yani, bir anlamda Kırım Tatarlarının tarihi başkentidir. Şehrin ismi, Kırım Tatarlarınca “Bağçasaray” olarak isimlendirilir. Kırım Hanları: Giray ailesi, 1420-1783 yılları arasında, yaklaşık 350 yıl boyunca bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir. Şehrin en büyük gelir kaynağı turizmdir.
Özellikle, yaz aylarında, çevrede bulunan birçok tarihi yapı nedeniyle: binlerce turist burayı ziyaret etmektedirler. Çünkü: Hıristiyan Ukrayna bölgesi yakınlarındaki bu Müslüman ve doğu kökenli şehir: tamamen farklı mimarisiyle ilgi çekmektedir.
Modern Bahçesaray: eski şehir, yeni şehir ve yeni bölgeler olmak üzere, 3 bölüm halindedir.
Eskişehir: Çürüksu nehrinin vadisinde, ortaçağ özelliği taşıyan dar sokakları ve geleneksel Tatar evleriyle önem kazanır. Yenişehir: Bu bölge, II. Dünya Savaşından sonra inşa edilmiştir. Burada: 5 katlı Kurusçev siteleri bulunmaktadır.
Bölge: Sivastopol-Simferepol karayolu ve demiryolu boyunca uzanır. Yeni bölge: Burası: yurtlarından sınır dışı edilerek sürülen ve daha sonra buraya geri dönen Tatarlar tarafından, 1990 yıllarının başında kurulmuştur.
Şehrin: Simferepol tarafındaki girişindedir. Burada: düzenli sokaklar ve caddeler ile küçük bahçeli evler bulunmaktadır.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
ULAŞIM
Buraya ulaşmak için genellikle tercih edilen yol: Simferepol şehrinden buraya uzanan, 30 km. uzunluğundaki karayoludur ve bu yol: bozkırlar ve dağlardan geçerek şehre ulaşır.
İKLİM
Denize yakın olması nedeniyle, şehirde ılıman iklim hakimdir. Kışlar serin ve yazlar ılık geçer. Kar yağışına sık rastlanmaz.
PARA BİRİMİ
Kırım’da: grivni denilen bir para birimi kullanılıyor. 1 Amerikan Doları= 5 Grivni 1 TL= 2.5 Grivni
NE YENİR
Kırım bölgesinde; yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, özellikle “şaşlık” denilen ve ülkemizdeki kuzu şişe benzeyen ızgarayı tatmanızı öneririm. Ayrıca, elbette “Tatar böreği” yani diğer ismi ile “Çiğbörek” denemelisiniz.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Bu şehri ziyaret ettiğinizde görmenizi önereceğim yerler ise:
HANSARAY
Yazının hemen en başında belirtmek durumundayım ki, burayı gezmek için 2 saat ayırmanızı öneririm. Kırım ülkesindeki müzelerin, her gün saat: 17.00’de kapandığını da unutmayınız.
Bu saray: Bahçesaray’da Kırım Hanlığı döneminde, 16’ncı yüzyılda, Giray Hanedanı döneminde, Kırım Hanı I. Mengli Giray Han tarafından yaptırılmış, zamanla takip eden Hanlar tarafından yeni eklemeler ve ilavelerle genişletilmiş, birbirine bağlı binalardan meydana gelen bir komplekstir.
Yapının yapımında: Anadolu, İran ve İtalya’dan ustalar ve Rus ve Ukraynalı esirler çalıştırılmıştır. Bahçesaray’ın en önemli yeridir. İstanbul-Topkapı sarayının küçük ama zarif bir örneği şeklindedir. “Tatar El Hamrası” olarak da bilinmektedir.
Çünkü: Kırım Hanları İstanbul’da yetiştirilmektedirler ve ülkelerine geri döndüklerinde, İstanbul’da gördüklerini Hansaray’da uygulamak istemişlerdir. Uzun yıllar, Hanlığın yönetim merkezi olarak kullanılmıştır.
Takip eden süreçte ise: 1736, 1737 ve 1771 yıllarında yabancı ordular tarafından tahrip edilmiştir. Özellikle: I. Selim Giray Han tarafından yaptırılan ve paha biçilmez binlerce el yazması bulunan meşhur kütüphanesinin yakılması ve yok edilmesi büyük bir kayıp olarak değerlendirilmektedir.
Tüm bu yıkımlar ve tahribatların ardından her seferinde saray yeniden onarılmış ve gitgide tam bir Osmanlı sarayı haline gelmiştir. 1783 yılındaki Rus işgali döneminde ise: yeniden yapılan restorasyonlar sonucu, saray özgün mimarisini tamamen kaybetmiştir.
Özellikle: 1854-1855 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşı döneminde, saray hastane olarak kullanılınca, büyük ölçüde hasar görmüştür.
Evet: Hansaray’ı ziyaret etmek isterseniz:
Çürüksu deresi üzerindeki taş köprüden geçmeniz gerekiyor. Buradan geçince: ana kapıdan avluya giriyorsunuz. Bir zamanlar atlı süvarilerin bulunduğu ağaçların gölgelediği geniş avluda: günümüzde büyük turist gurupları sıraya girmektedirler.
Avlunun sağ tarafında müzenin girişi, sol tarafında ise bilet gişeleri, Han camisi, mezarlık, hamam ve diğer ek binalar görülür.
Günümüzde: saray içinde bulunan gezmenizi ve görmenizi önereceğim yerler şunlardır:
1. Tarih ve Arkeoloji Müzesi
2. Demir kapı
3. Çeşmeli avlu
4. Göz yaşı çeşmesi
5. Divan salonu
6. Mescit
7. Harem
8. Enderun odaları
9. Han Camii
10. Hazire-Mezarlık
11. Altın oda
12. Yaz çardağı
13. Sarıgüzel Hamamları
Tarih ve Arkeoloji Müzesi
Müze: Salı ve Çarşamba günleri hariç her gün açıktır ve saat: 09.00-17.00 arasında ziyaret edilmektedir. Giriş ücretlidir ve ücret 14 Hrivna (3 Dolar) dır.
Müze, 1917 yılında ünlü sanatçı, tarihçi ve arkeolog Üsein Bodaninskiy tarafından kurulmuştur. 1944 yılında Kırım Tatarları sürgüne gönderilince, müze kapanmış ve müzede bulunan Kırım Tatarlarına ait pek çok kıymetli eser ortadan yok olmuştur.
1950 yılında müze yeniden açılmış ve depolarda bulunan Kırım Tatarlarına ait eserler yeniden sergilenmeye başlamıştır.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Demir kapı
Sarayın ana girişindedir.
Bu kapı: ikinci avluya açılmaktadır. İtalyan mimar Alevizio Novi tarafından yapılmıştır. Ancak: burada da ilginç bir husus var. İtalyan mimar: döneminde Rus Çarı tarafından Kırım üzerinden Moskova şehrine davet edilir ve Kırım’da bulunduğu sürede, alıkonulunca: sarayın inşaatında görevlendirilir ve bu kapının bulunduğu yeri yapar.
Demir kapı ise: 1503 yılında, I Mengli Giray Han tarafından: Salacak bölgesindeki eski saraydan getirilerek buraya günümüzdeki yerine konulmuştur. Kapının bulunduğu yerde: ince işlenmiş kabartma Rönesans süslemeleri dikkat çekmektedir. Özellikle: alınlık kısmında, Kırım Hanlığının simgesi “Tarak Tamga” dikkati çekmektedir.
Evet: Demirkapı: ihtişamlı görüntüsü nedeniyle, Kırım Tatarlarının tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle: 20’nci yüzyıl başlarında, Kırım Cumhuriyetinin kuruluşunda ve benzeri pek çok olayda, kapı önemli rol oynamış ve olaylar, kapının önünde çektirilen fotoğraflarla pekiştirilmiştir.
Çeşmeli Avlu
Buradaki altın çeşme görülmeye değerdir.
Çeşme: Rönesans tarzı süslemeleriyle dikkati çeker ve 1733 yılında, Kaplan Giray Han tarafından yaptırılmıştır. İşlemeleri altın tozu ile yapılan çeşmenin özellikle üst alınlığı ve üstündeki sülüs yazısı ilgi çeker.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Gözyaşı Çeşmesi
Adına şiirler yazılmıştır. Ünlü şair Puşkin: 1824 yılında: sürgün yıllarında burada yaşarken, Tatarlara ait bu çeşmeden etkilenerek bir şiir yazmış ve bu şiiri ile, gerek Çarlık Rusyası’nda ve gerekse Avrupa’da büyük ün kazanmıştır.
Şiir: Giray Han’a övgü ve çeşmenin hüznünü yansıtmaktadır. Hatta: takip eden dönemde: bu şiirdeki hikayeden etkilenilerek, bir de “bale” yazılmıştır. Bu bale de: Polonyalı Prenses Maria: Kırım Hanı Giray Han’ın hareminde bulunmaktadır.
Giray Han: Prenses Maria’ya aşık olur ve gözdesi Zarema’yı göz ardı eder. Bunun üzerine: Zarema: Prenses Maria’yı öldürür. Bunun üzerine, Giray Han’da, Zarema’yı öldürür ve Prenses Maria adına: bu çeşmeyi yaptırır.
Daha sonraki süreçte: Rus orduları burayı ele geçirdiklerinde, Puşkin’in bu şiirine duyulan saygı nedeniyle, çeşme tahrip edilmemiştir. Bu yüzden, günümüzde çeşmenin hemen yanında “Puşkin” in bir büstü bulunmaktadır.
Peki, çeşme kim tarafından yaptırılmıştır? Evet: bu dünyaca ünlü çeşme: Kırım Hanı Giray Han tarafından: çok sevdiği ve genç yaşta ölen karısı “Dilara Bikeç” anısına 1763 yılında, İranlı Ömer Usta denen şahsa yaptırılmıştır. Hatta: yaptırırken “Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın” dediği söylenir.
Dilara Bikeç’in türbesi: Hansaray’ın duvarına bitişiktir. Hatta: Gözyaşı çeşmesinin eski yerinin, türbe duvarına bitişik olduğu da söylenir.
Çeşme: ilk yapıldığında yani asıl yerinde iken: her su damlasının çıkardığı ses: akustiğinde yardımı ile: insana ağlama-hıçkırma sesi gibi gelir ve dinleyeni derinden etkilermiş.
Ancak: takip eden süreçte, Rus Çariçesi II Yekaterine’nın emriyle, çeşme günümüzde bulunduğu yere konulmuş, ancak bu özelliğini yitirmiştir.
Gelelim çeşmenin üzerindeki şekillerin anlamına: yaklaşık 2 metre yüksekliğindeki mermerden yapılmış çeşmede: lotus çiçeği simgesi olan motifin içinden damla damla su akıyor. Bu çiçek: gözyaşlarıyla dolu bir gözü ifade etmektedir. Suyun ilk düştüğü yer ise “kalbi” ifade ediyor.
Bu damla damla akan su yani gözyaşı: kalbi ifade eden kurneyi kederle dolduruyor. Yani: acının, kalbe balyoz gibi indiği betimleniyor. Suyun bu ilk damladığı lotus simgesinin üzerinde “gül” koyulacak bir yer bulunuyor.
Ünlü şair Puşkin: oraya: iki aşığı simgelemesi için 2 gül koymuş ve bu gelenek haline gelmiştir. Bu bölümün altındaki iki küçük bölüm ise: acının zamanla hafiflediğini betimliyor.
En alttaki büyük bölüm ise: acı hafiflese de, kalpten hiçbir zaman çıkmadığını betimliyor.
Bu arada: çeşmenin suyunun nereden geldiği bilinmiyor.
Divan Salonu
Çeşmeli avlunun dış köşesinde bulunan buranın üç tarafı açıktır. Ancak; Ruslar tarafından, odanın bahçeye açılan üç cephesi: renkli camlarla kapatılmıştır.
Bir zamanlar, Kırım Hanlığının günlük meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı buranın ortasında: küçük bir fiskiye bulunur ve günümüzde, burada: orijinal halinden kalma yalnızca üç sedir minderi sergilenmektedir.
Mescit
Divan salonunun hemen yanındadır. 1741 yılında yapılmıştır. Taş zeminli bu yapıda, günümüzde, el yazması kur-anlar ve dini motifli eşyalar sergilenmekte ve İslamiyet hakkında bilgiler verilmektedir.
Harem
Zamanında, burası yani Harem dairesi, 4 büyük binadan oluşuyormuş. Ancak, Rus işgali sırasında, bu binalardan üç tanesi yıkılmış ve günümüze yalnızca bir bina gelebilmiştir. Harem dairesine: birkaç basamaklı merdivenle çıkılmaktadır.
Girişteki duvarlarda ise, Kırım Hanlarının evlerine ait cumba tarzı tahta kafesler, odalarında ise Kırım Hanlarının aileleriyle birlikte günlük yaşamlarını sürdürdükleri yerlerde çeşitli kıyafetleri ve eşyaları sergilenmektedir.
Harem dairesinin hemen arkasında bir bahçe bulunmaktadır ki, zamanında bu bahçede Hanların eşleri ve çocukları zaman geçirirlermiş. Bahçede bulunan Ay Neni Çeşmesinden mutlaka su için, çünkü buradan su içenlerin gençleştiğine inanılıyor.
Enderun Odaları
Hanlık döneminde, burada sarayın hizmetlileri kalırlarmış. Günümüzde, burada Kırım Tatarlarına ait Etnografik objeler (elbiseler, mobilyalar, fotoğraflar, mutfak gereçleri ve günlük yaşama ait diğer objeler) sergilenmektedir.
Burada bulunan odalardan birinde de; İsmail Bey Gaspıralı’ya ait çeşitli eşyalar ve tarihi belgeler sergileniyor.
Burada bulunan ve 1944 yılındaki Kırım Tatarlarının sürgünü ile ilgili resim ve belgelerin bulunduğu oda ise, günümüzde kapalı bulunduruluyor.
Han Camisi: Cami, Hansaray’ın genel görünümü ile mükemmel bir uyum içindedir. 1740-1743 yılları arasında yapılmıştır. İlk yapıldığında kubbeli olmasına rağmen, 1736 yılında Rus askerleri tarafından tahrip edilmiş ve daha sonra Selamet Giray Han tarafından onartılmıştır.
Cami
Zengin süslemeleri, taş oymalı mihrabı, minberi ve iki ince minaresiyle ilgi çekmektedir. Duvarlarda Türk çinileri görülür. Yalnızca Cuma günleri ibadete açıktır.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Hazire-Mezarlık
Han camisinin hemen yanındadır. Bu bölüm: Çarlık Rusya’sı ve Komünist yönetim zamanında büyük hasara uğramıştır. Özellikle: 1944 yılında, sürgün döneminin ardından, mezarlık, mezar taşları dahil olmak üzere tamamen talan edilmiştir.
Mezar taşlarının bir çoğu inşaatlarda yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Pek azı ise, çeşitli yerlerden toplanarak, buraya getirilmiştir. Evet, bu mezarlıkta: 1592 yılından sonra, Tatar hanları ve eşleri gömülmüştür.
Kubbeleri kurşun ile örtülü iki türbede ise: Kırım Hanlarından I. Mengli Devlet Giray Han ve II. Gazi Giray Han, III. İslam Giray Han ve IV. Mehmet Giray han gömülüdür. İki türbenin yanındaki açık türbede ise, II. Mengi Giray han gömülüdür.
Mezarlığın bitişiğindeki bahçenin sonundaki zarif türbede ise, Kırım Giray Han’ın genç yaşta ölen eşi Dilara Bikeç’in kabri bulunmaktadır.
Altın Oda
Burası, konumu itibarıyla sarayın en hakim noktasındadır. Bu bölüm: 1764 yılında yapılmıştır. Odada, süslü tavanda, birbirine geçen parçalar, kabartma olarak işlenmiştir.
Zemindeki sedirler ise: koyu kırmızı kadife üzerine altın sırma işlemeli kumaşlarla döşelidir. Duvar süslemelerinde ise: mavi renk hakimdir.
Duvarlarda: o dönemin bir şairinin dilinden, güzellikleri öven beyitler yazılıdır.
Yaz Çardağı
Burası ilk olarak 17’nci yüzyılda yapılmış ve bilahare 18’nci yüzyılda yenilenmiştir. Çardağın ortasında: Türk barok stilinde, mermerden küçük bir fiskiye bulunmaktadır.
Bu odada yapılan divan toplantılarında: temiz hava, ışık ve fiskiyenin dinlendirici sesi, muhteşem bir ortam sağlamaktadır.
Han ve idareciler, burada sohbet ederler, müzik dinlerler ve yemek yerlermiş. Sarıgüzel Hamamları: Demir kapısın batısında, 1533 yılında yapılan bu hamamlar bulunur.
Hamam
Alttan ısıtma sistemiyle ısıtılır. Soyunma yeri, soğukluk, sıcaklık olarak üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Tahtalı Camii: Hansaray bölümünden, Zincirli Medrese istikametine giderken, hemen yolun kıyısındadır.
Cami
Selim Giray Han tarafından 1707 yılında yaptırılmıştır. Takip eden süreçte ise, bölgenin Komünist yönetim altında bulunduğu dönemde diğer birçok dini yapıda olduğu gibi yıkılmadan günümüze kadar gelebilmiş olmasıyla önem kazanmaktadır.
Evet, burayı ziyaret ettiğinizde, özellikle 16 köşeli minareye dikkat etmenizi öneririm.
SALACIK MEVKİİ
Bu mahallede: tarihi kabristan bölümünde: Kırım Hanlarından I. Mengli Giray ve I. Hacı Giray hanların türbeleri bulunmaktadır. Aynı kabristanda, Kırım Milli liderlerinden İsmail Gaspıralı’nın da mezarı bulunmaktadır.
Bu türbeler: Sovyet döneminde tahrip edilmiş ve daha sonra ise ülkemizin yardımlarıyla yeniden restore edilmiştir.
Bu mahallede, ayrıca: Zincirli Medrese ve Kırım Müftülüğü de bulunmaktadır.
Haci Giray Türbesi
Zincirli Medresenin giriş kapısının tam karşısında bulunan türbe: Han’ın 1466 yılında vefat etmesinin ardından, 1501 yılında, I. Mengli Giray Han tarafından yaptırılmıştır.
Titiz bir işçilik ile yapılan, kesme taş duvarlar üzerinde yükselen, sekizgen kasnaklı ve kiremit kaplamalı basık bir kubbe ile örtülü türbe: 14’ncü yüzyıl Anadolu mimarisinin özelliklerini taşımaktadır.
Dış görünüşte sadelik hakim olmasına rağmen, kapının yan nişleri ve zengin süslemeler, türbenin güzelliğini perçinlemektedir.
Evet: bu türbede, bölgedeki diğer yapılar gibi, Komünist döneminde, bir süre domuz ahırı ve daha sonra da depo olarak kullanılmıştır.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Zincirli Medrese
Burası, Bahçesaray’da Kırım Tatarlarının önemli mimari eserlerinden birisidir. Şehir merkezinden yaklaşık 3 km uzaklıktadır. Aynı zamanda: Doğu Avrupa bölgesindeki en eski eğitim kurumlarından birisi olarak bilinmektedir.
Kitabesine göre: 1500 yılında, I Mengli Giray Han tarafından yaptırılmıştır. Kırım Hanı I. Mengli Giray Han: medresenin inşasında, bizzat kum taşımak suretiyle çalışmış ve inşaat bittikten sonra da “ ilmin önünde her kim olursa olsun eğilmek gerekir” diyerek ,medresenin tek giriş yerine zincir çektirmiştir.
Kırım Hanlarının: ilme verdikleri önem ve saygının göstergesi olan bu zincir: medresenin ismi olarak kalmış ve büyük bir İslam Üniversitesi olarak: Kırım sınırları içinde ve Müslüman ülkelerinde büyük ün kazanmıştır. Evet: medresenin kapısında asılı bu zincir, günümüzde de ilmin önünde eğilmek gerektiğini hatırlatmak için aynı yerde durmaktadır.
Zincirin sırrı: Medreseye girenlerin eğilmelerinin sağlanmasıdır. Çünkü: medreseye girenlerin “bilimin önünde saygıyla eğilirim” düşüncesinin yerleşmesinin sağlanmasıdır. Evet: eğilmeden kapıdan içeriye girmek mümkün değildir.
Zincirli Medrese:; 1917 yılındaki Bolşevik ihtilali sonrasında Tıp Okulu olarak kullanılmış ve 1939 yılında ise Komünist yönetim sırasında, akıl hastanesi yapılmıştır. Medreseye ait binalar ise depo olarak kullanılmıştır.
Evet: Zincirli Medrese: eğitim işlevinin yanı sıra, günümüzde Kırım Tatarlarının Kırım’da var olma mücadelesinin bir simgesi olarak önem kazanmaktadır.
Günümüzde: medresenin içinde o dönemin eğitim araçları bulunuyor. Başka bir bölümde ise, medresenin önünde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan objeler sergileniyor. Bunlar arasında: özellikle 2’nci yüzyıldan kalma “toprak kap” özel ilgi çekmektedir.
Larişes Müzesi
Bu müze: Zincirli Medresenin tam karşısındadır. Müzede sergilenen objeler: Güliver Altan denilen bir şahıs tarafından: dünyanın dört bir yanından, 7 yıllık gezileri sırasında kendi imkanları ile toplanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan: Müze, Kırım Tatarlarının tarihi hakkında da önemli ipuçları vermektedir.
Antik Türbe
Bu türbe: Eskiyurt köyünde, burada Kırım Hanlığı kurulmadan öncesi dönemde, yani 14’ncü yüzyıldan kalmadır. Türbe: kesme taş duvarlar ve ilk yapıldığında üzerinde sekizgen piramit bir külah bulunduğu tahmin edilmektedir ki, bu piramit külah daha sonra yıkılmış ve altından çıplak kubbe ortaya çıkmıştır.
Mimari olarak: aynı dönemde Anadolu’da yapılan kümbetlerle benzerlik göstermektedir. Ancak: kitabesi bulunmadığından, kim tarafından yaptırıldığı ve kime ait olduğu bilinmemektedir.
Eski Türbe
Bahçesaray merkezi dışındaki bu türbenin 15’nci yüzyılda yapıldığı bilinmektedir. Özellikle: Kırım Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biri olmasıyla önem kazanır. Türbe: sekizgen piramit bir külah ile örtülüdür.
Piramit külah: yapıldığı dönemde, kale duvarları ve basık sekizgen kasnak üzerinde yükseliyordu.
Ancak: takip eden süreçte yıkılmış ve günümüzde, altta çıplak kubbe görülmektedir.
Türbenin duvarları, 1,40 metre kalınlığında kesme taşlardan yapılmıştır. Türbenin kitabesi bulunmadığından, kim tarafından yaptırıldığı ve kime ait olduğu bilinmemektedir.
Gazi Mansur Türbesi
Bu türbe: Çufutkale eteklerinde, kaleyi çıkış yolu üzerindedir. Gazi Mansur hakkında anlatılan bir efsane dikkat çekmektedir.
Şöyle ki: “ Ruslarla yapılan savaşta kafası kopan Gazi Mansur isimli kahraman: başını Ruslara bırakmamak için, koltuğunun altına almış ve Bahçesaray’a kadar yürüyerek gelmiş ve burada, mescidinin bulunduğu yerde ruhunu teslim etmiş ve hemen oraya yani günümüzde türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.
Ancak: Komünist yönetim döneminde, türbe Ruslar tarafından tamamen tahrip edilerek, adeta yok edilmiştir.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Ukrayna Kırım Bahçesaray
İsmail Bey Gaspıralı Okulu ve Mezarı
Fikir adamı, eğitimci ve yazar olarak tanınan İsmail Gaspıralı: Hacı Giray Han Türbesinin hemen yanında, 2 katlı bu okulu yaptırmıştır. Burada: batı tarzı eğitim verilmiş ve böylece Kırım ve Türk dünyasının aydınlatılması sağlanmıştır.
Okul: yakın geçmişte; Akıl Hastanesi olarak kullanılıyor iken; Kırım Tatarlarının 1989 yılında bölgeye geri dönmeleri sonucunda boşaltılmış ve restore edilerek İsmail Gaspıralı’nın 150’nci doğum yılı etkinliklerinde, Kırım Tatarlarının Milli Mektebi olarak yeniden faaliyet sokulmuştur.
Türbe ve Mektebin hemen karşısında: İsmail Gaspıralı’nın mezarı bulunmaktadır. 1914 yılında ölen Gaspıralı, buraya defnedilmiş, mezar: Komünist dönemde; 1944 yılından sonra tahrip edilmiş ve 1970’li yıllarda tamamen yok edilmiştir.
Evet, mezar 2001 yılında restore edilerek yeniden düzenlenmiştir.
Ukrayna Kırım Bahçesaray
Minyatür Kırım Parkı
2.5 hektarlık bir alana yapılan bu park alanında: Kırım ve dünya tarihinin kültürel ve mimari bazı anıtlarının, 25 kat küçültülmüş kopyaları bulunmaktadır. Bunlar arasında: Akmescid tren garı, Hansaray, Masandra, Vorontsov ve Livadya sarayları, Kırlangıç yuvası gibi 55 civasında anıtın minyatür benzeri bulunmaktadır.
Bu minyatürler: 3 yıllık bir süreçte; Akmescid’de bulunan fabrikada, yaklaşık 150 kişilik bir gurup tarafından hazırlanmıştır. Park alanında, ayrıca: ünlü çizgi film kahramanlarının figürlerinin bulunduğu ve çocukların ilgisini çeken bir alan da bulunmaktadır.
El Sanatları Merkezi
Kırım bölgesinde unutulan el sanatlarının yeniden canlandırılması için başlatılan bir projenin uygulanması için burası düzenlenmiştir. Burada: Ayder Usta tarafından, gümüş kakmacılık çalışmaları sürdürülmektedir. Ayrıca: çeşitli amatör tiyatro toplulukları burada faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Bahçesaray ilçesinin ziyaret ettiğinizde, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz: başta gümüş işlemeler olmak üzere, Kırım Tatarlarının milli giysileri giydirilmiş bebeklerden satın alabilirsiniz. Bunları alabileceğiniz yer ise: Reçnaya sokağındaki Marama Teşkilatı satış merkezidir.
ÇUFUTKALE
Burası: Bahçesaray merkezine 3.5 km. uzaklıktadır. Kale ve mağara şehir: 8’nci yüzyılda yapılmış ve 1299 yılında, Tatarlar tarafından ele geçirilmiş ve 16’ncı yüzyıla kadar burada yaşamışlardır.
Bu tarihten sonra ise, vadinin aşağısına göçmüşler ve günümüzdeki Bahçesaray merkezinde yaşamaya başlamışlardır. Ancak: Tatar döneminde buraya yerleşen Karay Türkleri: Tatarlar buradan ayrıldıktan sonrada, burada yaşamaya devam etmişlerdir.
Musevi dinini sahiplenen Karay Türkleri: dini ibadetleri engellenince, 14’ncü yüzyılda, bu korunaklı ve sarp bölgeye yerleşmişlerdir. Bu nedenle: Karay Türklerinin kültürlerinin tanınmasında önemli bir kaynaktır. Büyük bir kaya kütlesinin üzerindedir. Kalenin doğu yamacındaki surlar: günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir.
Kale içinde: günümüze uzanan önemli eserleriyle birlikte tam bir kültür hazinesi olarak tanımlanır. Kalenin bulunduğu bölgede; kireçtaşı bölümde doğal aşındırmalar sonucu oyulan mağaralarda ise, Neolitik çağdan bu yana insanların yaşadıkları belirlenmiştir. Bu mağaralar: her yere çıkışlarının bulunmasıyla önem kazanırlar. Savaş zamanında gizlenmek amacıyla kullanılmışlar, bunun dışında ise, yiyecek maddelerinin depolanması için kullanılmışlardır.
Mağaralar içinde: yer altı mezarları, keşişlerin yaşadıkları odalar, tapınaklar ve zirai amaçla kullanılan bölümler bulunmaktadır. Ayrıca: yine kayalar oyularak merdivenler, yağmur suyu olukları, su kanalları, gıdaların saklandığı depolar, ibadet hücreleri ve taştan binalar yapılmıştır.
Kalenin altındaki mağaralar ise, uzunca bir dönem zindan olarak kullanılmış ve Han’a karşı gelen muhalifler, buralara atılarak cezalandırılmışlardır.
Burada bulunan “Canike Hanım Türbesi” ziyaret edilmektedir. Canike Hanım: Altınordu Hanı Toktamış Han’ın kızıdır ve Kırım bölgesinde tanınmaktadır. 1437 yılında vefat ettiğinde, bu türbe yaptırılmıştır.
Sviato Uspensky Mağara Manastırı
Burası: Çufutkale yolu üzerinde, 8’nci yüzyıldan kalma, önemli bir Ortodoks dini yapısıdır. Manastır: Rumlar tarafından, vadi üzerinde kireçtaşı duvarlar oyularak yapılmıştır.
Manastır: söylenenlere göre: Trabzon’daki Sümela Manastırına bağlı olarak faaliyet gösteriyormuş. Bu özelliği ortaya çıkınca: 2000 yılından sonraki süreçte, Rusya’da bulunan birçok Ortodoks zengin: buraya milyonlarca dolar yardımda bulunmuşlar ve manastır ve çevresi tamamen yeniden düzenlenmiştir.
Çünkü: Rusya’da, Ortodokslar, kendileri tarafından yapılmayan bu tür yapıları yeniden düzenleterek, kendileri tarafından yaptırılmış gibi bir izlenim yaratmaya çalışmaktadırlar.
Burayı ziyaret ederseniz, burası hakkında anlatılan bir efsaneden de söz etmek istiyorum. Şöyle ki: anlatılanlara göre “bir zamanlar, bu kayalıklarda dolaşan bir çoban: kayalıkların tepesinde, bir mum tarafından aydınlatılan bir “Meryem Ana İkonu” görür.
Bunu çevresinde anlattığında ise, bölgenin Prensi: bu ikonun, sarayına getirilmesini emreder ve ikon: yerinden alınarak Prensin sarayına getirilir. Ancak: ertesi gün, ikonun sarayda konulduğu yerde olmadığı ve eski yerine, yani kayalıkların tepesine gittiği anlaşılır.
Daha sonra, ikon, birkaç kez daha yerinden alınır ve farklı yerlere götürülür ancak her seferinde, kayalıkların tepesindeki eski yerine geri döner. Sonunda: insanlar, ikonun kayalıkların tepesinde bulunduğu yerde kalmasına karar verirler.
Böylece: 15’nci yüzyılda, kayalıkların 20 metre yukarısında, bir mağara içine, küçük bir şapel yaparlar ve ikon bu şapelin içine yerleştirilir. Evet, bu vadiyi ziyaret ettiğinizde: burada 6’ncı yüzyıldan kalma mezarlar bulunduğunu görebilirsiniz. Tarihi süreç içinde, buraya önce Rumlar ve ardından Cenevizliler yerleşmiştir.
Ancak: Tatarların bölgeye hakim oldukları dönemde de manastır din işlevini sürdürmüştür. Hatta: yine aynı dönemde, Tatarlar tarafından tutulan bazı Rus mahkumların: burada hizmet verdikleri söylenir. Ancak: Komünist dönemde, manastır işlevini yitirmiş ve 1917 yılında, hükümet tarafından 7 yıllık bir süreç için kapatılmıştır.
1990’ların başlarında ise, keşişler yeniden manastıra dönmüşler ve yapılan restorasyon faaliyetleri sonucunda: özellikle orijinal ikonların restore edilmesiyle manastır yeniden dini işlevini sürdürmeye başlamıştır.
Burayı ziyaret ederseniz: özellikle, manastırın girişinde bulunan “Aziz George” duvar boyamalarını görmenizi öneririm. Bu resimlerde bulunan “St George Kalkanı”: 15’nci yüzyıldan sonraki süreçte: Moskova şehrinin yani Rusya imparatorluğunun başkentinin armasıdır.
Keçi Kanyon
Burası: Bahçesaray merkezine bağlı Koşdeğirmen ve Pıçki köyleri çevresindeki büyük bir dağ kütlesidir. Burada: 9’ncu yüzyılda inşa edilen ve daha sonraki dönemde Tatarlar tarafından tahrip edildiği düşünülen bir manastır kalıntısı bulunmaktadır. “Aziz Anastasia Manastırı” olarak isimlendirilen yapı: 1850 yılında, Keçi Kanyonunda inşa edilmiştir ve 1921 yılında kapatılmıştır.
Yapı bulunmasa da, burada bulunan su kaynağı, günümüzde Ortodoks hacılar için bir ziyaret yeri haline gelmiştir. Bu kaynakta bulunan suyun: şifa dağıttığına inanılmaktadır. Bunun dışında, Keçi Kanyonunda, halen ibadete açık bir kilise bulunmaktadır.
Büyük Süren köyü ve Süren Kalesi: Bahçesarar merkezine bağlı Büyük Süren köyünde bulunan tren istasyonunun: Tatarlar arasında büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü: sürgün döneminde, bölgede bulunan birçok Kırım Tatarı: buradaki istasyondan tren vagonlarına bindirilerek, Orta Asya çöllerine, Ural dağlarına ve Sibirya’ya sürülmüşlerdir.