Amasya

2017.07.22-2.Amasya.1.Genel.1a
Amasya

Amasya, ülkemizin şirin şehirlerinden birisi. Buraya defalarca gittim. Özellikle: Yeşilırmak bu şehrin, en büyük güzelliğidir. Hatta: dünyada deniz olmayıp ta yalı boyu evleri olan tek şehir burasıdır. Ayrıca: tepenin yamaçlarında, çok uzaklardan bile görülebilen mağalar yani kral mezarları, şehir içindeki güzel müze ve müzenin bahçesindeki mumyalar. Güzel bir Amasya gezisi için, aşağıdaki satırlar, sizleri mutlaka en güzel şekilde yönlendirecektir. Amasya’ya gitmeyi düşünenler için, buyurun Amasya gezisi.

ULAŞIM

Ankara-Amasya 335 km. Ankara’dan çıkışta. Kırıkkale-Sungurlu-Çorum, Amasya. Evet, Amasya’nın öbür ucunda ise, Samsun var. Amasya-Samsun 131 km. Ankara’dan çıkışta, muhtemelen 4-4.5 saat sonra Amasya’ya ulaşabiliyorsunuz.

TARİHİ

Amasya’da tarihi süreç içinde, birçok uygarlığın egemenlik izleri görülür. Şöyle ki, bölgenin 7 bin yıllık tarihi söz konusudur. Özellikle; antik çağların meşhur coğrafya yazarı Strabon’un MÖ.1 nci yüzyılda, burada yaşamış olması, buranın tarihi geçmişinin ayrıntılı olarak günümüze ulaşmasını sağlamış. Ben, burada ayrıntılı tarihi geçmişi irdelemek istemiyorum. Çünkü; amaç, tarih dersi vermek değil. Gezilecek, görülecek yerleri anlatmak. Başlangıçta, isterseniz, şehrin isminin nereden geldiğine kısaca bakalım.

Bölgede çok etkin olan Mitridates krallığı döneminde, MS.2 nci yüzyılda, şehirde basılan sikkelerde: “Amasseia” ismi görülmekte. Strabon’a göre: Amazonların kraliçesinin ismi; Amasis. Demek ki, buralarda yaşadılar ve bu şehre de kraliçenin ismine atfen, “Amesia” ismi verilmiş olsa gerek. Neyse, şehrin ismine ait anlatılanlar bunlar.

Evet, tarihi süreçte: Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, İskitler, Persler, Madedonyalılar (Büyük İskender)ın izleri ve etkileri görülür. Büyük İskender’in ölümünden sonra, bölgede Mitridates krallığı kurulur ve Amasya başkent olur. Özellikle; o dönemde, şehir bir kültür merkezi haline gelir.

Burada kurulan Pontus devleti

Trabzon’dan Sinop’a ve hatta Ege kıyılarına kadar bölgelere hakim olurlar. Bunların taş işçiliği öne çıkar, her bir kral için yapılan kral kaya mezarları ve kaya su kanalları onların zamanında yapılmıştır. Zamanla, Romalılar buraya saldırır, bir ve ikinci saldırıda başarılı olamayınca, Sezar bizzat ordusu başında buraya kendisi gelir ve Zile kalesi yakınlarında, Kral Mitridas’ın ordularını yener ve “veni-vidi-vici” yani “geldim-gördüm-yendim” meşhur sözünü burada söyler. Roma hakimiyeti, ardından Bizans ve Türkler bölgeye gelirler.

Burada; Danışmentoğlulları Beyliği kurulur. Bunların egemenlikleri yaklaşık 100 yıl sürer. 1175 yılında ise, şehir, Selçukluların egemenliğine girer. 1243 yılında Moğollar, 1393 yılında Osmanlılar bölgeye gelirler. Osmanlı döneminde: Amasya, şehzadelerin görev yaptığı bir sancak olarak ünlenir.

Şehirde, 12 şehzade görev yapar ve bunlardan 8 tanesi tahta geçer. 1603 yılında celali isyanlarında, şehir, yakılıp-yıkılır, yağma edilir. 1559 yılında, burada görev yapan Şehzade Beyazıt’ın İran’a firar etmesi nedeniyle, takip edilen dönemlerde hiçbir şehzade, burada bir daha görevlendirilmez.

Ancak en önemli olay: Yıldırım Beyazıt, Ankara savaşını kaybedince Osmanlı fetret devrine girer, Çelebi Mehmet, Amasya’dan hareketle Osmanlıya tekrar ayağa kaldırır ve Amasya, Osmanlının ikinci kuruluş yeri olarak tarihe geçer. Yine bir diğer önemli olay: 1914 yılında, Osmanlının son dönemlerinde, Amasya bir ticaret merkezi iken, dükkanlar ve kervansaraylarla dolu iken: 1915 yılında Ermeni tehcirinde, Ermeniler göç ettirilirken, kullanılan yollardan bir tanesi de buradan geçer.

Amasya’da yaşayanlarla birlikte göç ettirilen Ermeniler, şehirden ayrılırken, şehirde büyük bir yangın çıkar. Aslında muallakta olan ama Ermenilerin çıkardığı tahmin edilen bu yangın büyür ve şehrin yarısı yanar, günümüzde de bu bölüme “yangın yeri” ismi verilmiştir.

Şehrin tarihinde yine önemli bir olay: 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkan büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk, Samsun-Havza ve Amasya’ya gelir. Burada: Saraydüzü kışlasında Amasya Tamimi yayınlanır. Buna göre: “Halkın geleceğini yine halkın kendisi belirleyecektir” denir.

GENEL

Yeşilırmak, yüksek bir ovanın ortasında akan bir nehir. Nehir boyunca uzanan tarihi evlerin suya yansıyan görüntüleri muhteşem. Evet, Amasya, Yeşilırmak’ın iki yakasına kurulmuş. Yeşilırmak’ın kuzey kıyısındaki kale kalıntıları, kral mezarları ve Yeşilırmak arasındaki yerleşim alanı; dar. Bu yüzden, yerleşim ince bir şerit halinde uzanıyor. Şehrin asıl yerleşim ve gelişimi alanı ise, Yeşilırmak’ın güney kısmında. Evet, nehir tam ortadan şehri ikiye bölüyor. Dolayısı ile, bol miktarda köprü var. Tam 7 tane. Şehrin güzellik ve özelliklerini, aşağıda ayrıntılı olarak veriyorum.

AMASYA ELMASI

Amasya denilince, her yerde, ilk akla gelen, sanırım Amasya elmasıdır. Burada, Amasya’nın ismi ile bütünleşen misket elması yetiştiriliyor. Bu elma, özelliğini Amasya’nın coğrafi konumundan alır. Amasya elmasının bir yüzü kırmızı, diğer yüzü ise sarımtırak yeşil renge kaçar. İnce kabuklu ve hoş kokuludur. Sert ve dayanıklıdır. Uzun süre saklanmaya elverişlidir. Amasya’dan ne alınır derseniz, buranın en meşhur ürünü, evet Amasya elması veya belki seversiniz, kurutulmuş bamya da tercih edebilirsiniz. Son bir not: aslında Amasya, İç Anadolu bölgesinin meyve deposudur.

FERHAT İLE ŞİRİN EFSANESİ

Amasya denilince, akla gelen diğer özellik; Ferhat ile Şirin’in aşkını anlatan efsanedir. Amasya beyi: kendisine yeni bir konak yaptırmak istediğinde, ustalar aranır ve en iyi nakkaş ustası olarak Ferhat işe alınır. Zaman içinde, Ferhat, Bey kızı Şirin’e aşık olur. Ardından: Ferhat, kızını beyden istetir, bey kızını vermez, vermek istemez ama halkın çok sevdiği Ferhat’ı ve halkı bir bahane ile oyalamak adına: “Amasya’ya su geldiğinde kızımı sana vereceğim” der.

Ama su çok uzaklarda, Şahinkayası denen mevkidedir. Yani: imkansız gibi bir istektir. Ama Ferhat yılmaz, alır kazma-küreği eline ve başlar su kanalını kazmaya.

Aradan uzun zaman geçer, Ferhat’tan haber çıkmayınca, Bey: bir yaşlı kadını, Ferhat’ı kontrole gönderir. Yaşlı kadın, su kanalına girer ve kazma-kürek seslerini duyunca Ferhat’a bağırır “Ferhat sen burada kazıp dururken Şirin öldü”

Ferhat bunu duyunca, kazmasını havaya fırlatır, kazma döner döner Ferhat’a gelir ve Ferhat ölür. Ama ölürken “Şirin” diye haykırır ve haykırışı kayalarda yankılanır. Şirin bunu duyunca, kendisini kaleden aşağıya atar ve o da ölür.

Şehre su gelmiştir ve coşku ile akar. Ama bu iki genç birbirlerine kavuşamazlar. İkisi de yan yana gömülür. Her mevsim, mezarlarının üstünde birer gül biter, ancak iki mezar arasında da bir kara çalı çıkar. İki sevgiliyi, iki gülü birbirinden ayırmak için. Elbette: belki kafanızda şöyle bir soru gelişecektir. Bu mezarlar, bugün nerde? Evet, mezarlar yine Amasya’da. Ferhat dağının zirvesinde imiş. Elbette, bu mezarların sembolik olduğunu düşünmemek elde değil.

Sonuç olarak: günümüzde su kanalı içinde gezerken, hala kazma-kürek izlerini görmem mümkündür. 2500 yıllık su kanalı, 18 km uzunluktadır ve yaklaşık 1000 yıldır Amasya şehrine temiz su taşımaktadır.

YEŞİLIRMAK

Amasya denilince, Yeşilırmak da gözler önüne gelir. Yeşilırmak, Sivas’ın Köse dağından doğuyor ve Amasya’nın içinden geçerek Çarşamba’da Karadeniz’e dökülüyor. Toplam uzunluğu; 256 km. Amasya ovasından çıktıktan sonra, Ferhat boğazını geçiyor ve sonra bir vadiye girerek, şehre kadar ilerliyor. Şehrin ortasından akıyor. Nehrin batısı eski şehir. Kirlilik etkin. Sık sık, toplu balık ölümleri olmakta imiş.

2017.07.22-2.Amasya.5.Atatürk anıtı.1b
Amasya Atatürk Anıtı

ATATÜRK ANITI

“Amasya Tamimi Anıtı” olarak da isimlendirilir. Anıt 2007 yılında geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybeden Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Tankut Öktem tarafından 1981 yılında yapılmıştır. Öktem: yaptığı birçok Atatürk anıtında, genellikle Atatürk’ü yalnız göstermekten ziyade, yarattığı toplumla birlikte göstermeyi tercih etmiştir. Anıtın ön tarafında: iki din adamı (Müftü Hacı Hafız Efendi ve Vaiz Abdurrahman Kamil) görülür.

Bu iki din adamının milli mücadeleye katkıları söz konusudur. Anıtın yan tarafında eli baltalı bir kişi gösterilmiştir. Bu kişinin net olarak kimliği bilinmediğinden ve bu konuda birçok tez ileri sürüldüğünden, ayrıntıya girmek istemiyorum. Bu kişinin “Gabaş Ali” isimli biri olduğu ileri sürülüyor, ancak bu iddia kanıtlanmış değildir. Daha gerçekçi bir iddia, Atatürk tarafından söylenen bir söze dayandırılıyor “Gerekirse baltaları alır, savaşa gideriz”

2017.07.22-2.Amasya.3.Saat kulesi.2
Amasya Saat Kulesi

AMASYA SAAT KULESİ

1865 yılında Amasya valisi Ziya Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ancak 1938 yılındaki depremde hasar görmüş, 1940 yılında köprünün yeniden inşaatı sırasında yıktırılmış ve 2002 yılında yeniden inşa edilmiştir. Amasyalılar için saat kulesinin özel yeri vardır. Bu özelliğin hikayesi şöyledir: “Anadolu’nun işgali sırasında Merzifon’a yerleşen İngilizlerin 2 subayı, Mordros Mütarekesinin ardından Amasya’ya gelerek, cezaevinin boşaltılmasını, mahkumların serbest bırakılmasını isterler.

Ancak bu istekleri kabul edilmez, bunun üzerine ertesi günü Amasya’ya gelen İngilizler Amasya valisi Sırrı Beyi tutuklamak isterler. Bu arada bir gurup İngiliz askeri, saat kulesinin kapısını kırarak içeri girer ve kulenin üstündeki Türk bayrağını indirerek İngiliz bayrağı çekerler. Bu olay, Amasya’da büyük tepkilere sebep olur. Halk meydana toplanır. Bu sırada: Müftü Hacı Tevfik Efendi, Kadı Ali Himmet Efendi ve Hoca Bahaeddin Efendi meydana gelerek halkı sakinleştirir.

Bu sırada aniden bir fırtına çıkar ve her kez korku ile yere yığıldığında, saat kulesinin tepesinde dalgalanan İngiliz bayrağı parçalanır ve Yeşilırmak sularına savrulur. İngilizler bu gördüklerinden çok etkilenir ve korkarak kaçarlar, Hükümet konağına sığınırlar. Halk ise, kuleden indirilen Türk bayrağını yine kuleye çeker.

AMASYA KALESİ

Ramazan ayında, iftar saatlerine yakın, üstlerinde orijinal kırmızı renkli kıyafetleriyle, Belediye bando takımının, bu kalede, marşlar çaldığı hakkında, televizyonlarda haber çıkmıştı, belki hatırlarsınız. Evet, şehre hakim bu kale, şehrin kuzeyinde. 3 bölüme ayrılıyor. Bunlar; içeri şehir (Hatuniye Mahallesi), Kızlar Sarayı ve Yukarı kale (Harşena)

İÇ ŞEHİR (HATUNİYE MAHALLESİ)

Yeşilırmak nehri boyunca, İstasyon Köprüsü ile Hükümet Köprüsü arasında kalan, yaklaşık 800 m. lik bir alanda Hatuniye Mahallesi kurulu. Bu mahalle de, Yeşilırmak kuzeyinde yükselen antik sur duvarı üzerinde, Osmanlı dönemine ait Amasya evleri, hamam ve cami var. Aşağı kale olarak adlandırılan bu bölüme: İstasyon köprüsü, Magdenus köprüsü (Beyazıt Camii karşısındaki) ve Hükümet köprüsünden girmek mümkün. Kızlar sarayı ise, demiryolu ile, Hatuniye mahallesinden ayrılmış.

2’NCİ BEYAZIT KÜLLİYESİ

Cami ve medresesi günümüze kadar ulaşmış ama tabhanesi ulaşmamıştır. Aş evi ile birlikte büyük bir komplekstir. 1520’li yıllarda yapılmıştır, yenilemelerle beraber günümüze kadar gelmiştir. 2’nci Beyazıt, burada vali iken, Kızlar Sarayı’na kendisinin tahta geçeceğine dair müjde gelir ve bu müjdenin karşılığında kendisinden bir cami isterler.

Böylece bu caminin inşaatı başlar, ancak yapımı 12-13 sene sürer ve oğlu Şehzade Ahmet tarafından (mezarı günümüzde hemen yan taraftadır) tamamlanır.

Medrese 8 odalıdır ve günümüzde kütüphane olarak kullanılmaktadır. Onun hemen yan tarafında, ağacın hemen yanında bir bina var, burası muvakithane yani güneş saatidir. Burası merkez camisi olduğundan, Amasya ve çevresinin namaz saatleri burada düzenlenirdi. Yine burada minarenin altında, girişte bir “vav” işareti var, bu işaret te buranın merkez camisi olduğunun göstergesidir. Caminin iç mekanı 2 ana kubbeli ve son cemaat yerinde ilaveten 5 kubbelidir. Mukarnaslı bir giriş vardır.

İçeriye girince, yukarıya bakınca yukarıda size bir baykuş bakıyor gibi görülür. Yan tarafta da küçük nişler bulunuyor. Onlar da baykuşun kanatlarını temsil ediyor. Baykuş “bilgelik” sembolüdür. İçeride mihrap ve minberin üst tarafında bir pano var. Panoda simetrik çift “vav” işareti var. Bunlar da göz gibidir. Buraya girenler karşılarında onu görünce, insanlara şu hatırlatılır “siz yaradanın huzuruna giriyorsunuz, ne yaparsanız yapın, her tarafta yaradan sizi görecektir”

Giriş kapısının sağ tarafında bir pano var.

Onun üstünde de bir yazı vardır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’daki Topkapı Sarayını yaptırınca, sarayın girişine sarayın kendisi tarafından yaptırıldığı hakkında bir hat yazdırır. 2’nci Beyazıt, yani Fatih Sultan Mehmet’in oğlu da, burayı yaptırınca, benzer bir hat yazdırır, bu hat yazısında “karaların fatihi, denizlerin hakimi, Konstantinopolisin fatihi, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu tarafından yaptırılmıştır”

Camide, kapının yan tarafında bir balkon görülüyor. Üst tarafta, bu balkonun işlevine gelince: burası sonuçta bir şehzade camisidir. Şehzade camiye geldiğinde, özellikle bayram ve cuma namazlarında burada büyük kalabalıklar toplanır ve insanların bir çoğu cami dışında namaz kılmak durumunda olurlar. İçeride ses sistemi iyidir ama dışarıya doğru ses sistemi yoktur.

Balkon yardımı ile dışarıya doğru bir ses sistemi yapılmıştır. Bu balkona: bir çocuk veya sesi gür müezzin çıkarılır, içeride hoca “allahü ekber” deyince, bu balkondaki kişi dışarıya doğru hocanın söylediklerini bağırarak tekrarlar ve arka tarafa doğru ses yankılanırdı. (Son bir not: Ağustos 2017 tarihinde cami tadilat nedeniyle kapalı idi, yani içini görmek mümkün değil.)

2017.07.22-2.Amasya.2.Minyatür müzesi.2a
Amasya Minyatür Amasya
2017.07.22-2.Amasya.2.Minyatür müzesi.2c
Amasya Minyatür Amasya

MİNYATÜR AMASYA

Külliyenin hemen arkasındaki bu mekanı mutlaka gezmenizi öneririm. Amasya’nın eski durumu, maketlerle canlandırılmıştır. Bir görevli: gezmeye gelen guruplarla birlikte içeriye giriyor ve eski Amasya’ya yaklaşık 3-4 dakika anlatıyor. Ardından: 3 dakika boyunca ortam kararıyor ve tavandaki yıldızların altında, Amasya şehrinin gece görüntüsü canlandırılıyor. Bu gösteriyi izlemenizi öneririm.

AMASYA GÖK MEDRESE

Türkiye’deki en önemli 3 medreseden birisidir. 1266 yılında Torumtay tarafından yaptırılmıştır. İçerisinde mavi-turkuaz çiniler vardır. Üst tarafta açılır-kapanır kubbe bulunur. İçeride bir havuz vardır ve gökyüzü burada incelenir.

KIZLAR SARAYI

İç kalenin üzerinde bulunan mağaranın altında. Kalenin güney eteğinde. Osmanlılar zamanında yapılmış. Sinop mutasarrıfı İsfendiyar Beyin torunu Doğrak Hatun, Amasya’ya geldiği zaman, Selçuklu sarayında kalamamış ve onun üzerine bu saray yaptırılmış.

Bu saray yapıldıktan sonra ise, İsfendiyar Beyleri, Amasya’yı bir üs olarak kullanmaya başlamış ve bu sarayda ikamet etmişler. Burada, takip eden dönemlerde ise, 150 yıldan uzun süre, Osmanlı şehzadeleri ve bunların aileleri kalmış. Yani; burası, 1852 yılına kadar aktif olarak kullanılmış. Bu tarihten sonra ise, Amasya ayanına terkedilmiş. Daha sonra ise, kendi haline bırakılmış. Bugün, tamamen harap olmuş durumda.

YUKARI KALE (HARŞENA)

Yeşilırmak’ın kuzeyinde, Harşena dağı üzerindeki dik kayaların üzerine inşa edilmiş. Yeşilırmak’tan 300 m. yüksekte. Enderun kalesi olarak da biliniyor. Bu iç kaleyi, Pontus kralı Mitritates’in, MÖ.250 yılı dolaylarında yaptırdığı sanılıyor. Kalenin içi kesme taş, surları ise moloz taştan yapılmış. Önemli tepe noktaları ise, kesme taşlardan yapılmış. Sur duvarlarının çoğu, bugün ayakta.

Kalenin; 4 kapısı var. Bunlar: Belkıs, Saray, Maydonos ve Meydan kapıları. Kalenin içinde; sarnıçlar, su depoları, burç ve cami kalıntıları var. 1146 yılında, Selçuklu sultanı I. Mesud, Amasya’yı kendine merkez yapmış. İç kaleye ise; cami, medrese, hamam yaptırmış. Ölünceye kadar da burada oturmuş. Kale ile Yeşilırmak arasında kalan bölümde, 8 tane savunma kademesi var. Kale, birçok kez el değiştirmiş ve tahrip olmuş. Persler, Romalılar, Pontus ve Bizans egemenlikleri dönemlerinde saldırıya uğrayan kale, yüzyıllar içinde yakılmış-yıkılmış ve her seferinde yeniden inşa edilmiş.

CİLANBOLU KUYUSU

Amasya kalesinde, çok sayıda dehliz ve su kuyusu var. Bu kuyuların en ünlüsü ise Cilanbolu dehlizi. Bu dehliz; Harşema kalesinin orta yerinde, büyük kapının hizasındaki yüksek yerde bulunuyor. Güneyden kuzeye doğru ilerliyor. 150 kadar basamakla aşağıya iniliyor. Daha aşağılarda, tahribat sonucu merdivenler kaybolmuş. Kuyunun girişi geniş ve yuvarlak.

Önce kagir olarak başlatılan kuyu, aşağılara inildikçe kayaların oyulması biçiminde devam ediyor. İnilen yerin çapı 8 m. Bu dehlizin; ilk yapıldığında, kaleden 70 m. aşağıda Yeşilırmak nehrine ve kral mezarlarına kadar ulaştığı sanılıyor.

KRAL MEZARLARI

Amasya kalesi eteklerindeki kalker kayalara oyulmuş 3 mezar var. Helenistik dönemlerde, Harşema dağının güney eteklerine yapılmış. Yamaçlarda, yerden 20-25 m. yükseklikte, düz bir duvar halindeki kalker kayalara oyulmuşlar. Ancak; birbirine çok yakın oyulmuşlar. Yapıları ve mevkileri itibarıyla, hemen dikkati çekiyor. Strabon’a göre: kaya mezarları, Pontus krallarına ait. Buraya çıkabilirsiniz. Buradan; kıvrım kıvrım akan Yeşilırmak ve Amasya’yı izlemek gerçekten çok keyİfli. Pek, buraya nasıl çıkılıyor?

Hatuniye mahallesinin dar sokaklarından ve tren yolunu geçerek çıkılıyor. Kayaya oyulmuş yollar ve merdivenler var. Bu kaya mezarların içlerinde, arkalarına oyulmuş geçitler çok ilginç. Bu bölgedeki büyük mezarların birinin yanında, buradan Yeşilırmak’a kadar uzandığına inanılan bir tünelin başlangıcı bulunmuş.

Kral kaya mezarlarının en büyüğü; galeri ve merdivenlerle çıkılan, batı yönündeki en son mezar. Bu mağaranın yüksekliği 15 m. genişliği 8 m. ve derinliği ise 6 m. Mezar odası girişi, diğer mezarlardaki kapılardan daha yüksek. Büyük kral mezarı olarak adlandırılan mağara, cephe itibarı ile büyük tahribata uğramış. En solda yer alan mezar, ortadaki mezar sahibini gölgede bırakmak amacıyla, ön plana çıkarılmış.

Kızlar sarayının alt kısmında ve demiryolu tünelinin üzerinde bulunan bir mezar daha var. Diğerleri gibi blok kayaya oyularak yapılmış. Diğer kaya mezarlarından farklı olarak, etrafı oyulmamış. Ayrıca, mezar odasına çıkmayı kolaylaştıracak taş merdivenler yapılmamış. Mezar odasının sağ ve sol kenarlarına yapılan sütunlar ise, daha sonraki dönemlerde kırılmış.

Mağaraların bütününde görülen, kapaksız 2-3 m. arasında değişen yükseklikte, kapıya benzer girişler var. Bu mağaraların ortak özellikleri; mağaraların etrafı geniş biçimde boş bırakılmış, bunun nedeni ise, bazı mezarların tavaf edilmesi, bazılarınında, kayalardan sızan suların hava ile temas ederek, mezar odasının korunmasının sağlanması.

Vadi içinde

Toplam 18 tane kral mezarı tespit edilmiş. Helenistik dönemde, Amasya’yı MÖ.333-26 yılları arasında kullanan Pontus kralları, öldükten sonra yeniden doğacaklarına inandıkları için, kendilerini korumak amacıyla, bu kaya mezarlarını dağlara oydurmuşlar.

Kral kaya mezarları: bazı dönemlerde hapishane ve cezalandırma mekanları olarak da kullanılmış. Örneğin: IV. Mitridates, kendisi ile yapılan barış görüşmelerinde zorluk çıkaran Romalı elçileri, demiryolu geçidinin hemen üzerindeki mezara hapsettirmiş.

1075 yılında, Amasya’yı fetiheden Malik Ahmet Danışment Gazi, mezarların içindeki Pontus devrinden kalma gömüleri kaldırtmış. Yine o dönemlerde, Hıristiyan keşişlerin bu mağalar da inzivaya çekildikleri bilinmekte.

FERHAT SU KANALLARI

Roma dönemine ait, antik Amasya kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış. Kayalar oyulup tüneller açılarak, yer yer duvar şeklinde, tonozlu bir biçimde, arazi eğimine göre, su terazisi sistemine uygun olarak yapılmış.

Yaklaşık 75 cm. genişliğinde ve toplam 18 km. uzunluğunda bir kanal sistemi. Bu kanalın, 2 km. uzunluğundaki bölümü, Ferhat arası mevkiinde, karayoluna paralel olarak uzanıyor ve görülebilmekte.

AMASYA EVLERİ

19’ncu yüzyılda yapılmış ve bugün bölge SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmış. Evler, genellikle yan yana ve bitişik nizam olarak düzenlenmiş. Bu konut tipi mimarisinin en güzel örneklerini; Yalıboyu evleri olarak Yeşilırmak kenarında, tarihi sur duvarı üzerinde görmek mümkün. Geleneksel Osmanlı evinin bütün özelliklerini taşıyorlar. Buradaki evlerden birini gezmek, sanırım hoşunuza gidecektir.

YALIBOYU-HAZERENLER KONAĞI

Yalıboyu evleri, İstanbul Boğaziçi’ndeki yalıların manzarasını andırıyor. Ama yalı yerine, sıra sıra konaklar getirin gözünüzün önüne. Zaten, Amasya resimlerinde bunları görüyorsunuz. Özellikle, Yeşilırmak üzerine yansımaları muhteşem güzel bir görüntü ortaya çıkarıyor.

Evet, bu konaklardan en ilgi çekeni; Hazerenler Konağı. Burası, onarılmış ve 1983 yılında müze haline getirilmiş. Konak çok büyük. İç mekanlar geniş ve ferah. Kalabalık ailelerin nasıl yaşadıklarını betimleyen bir yapısı var. İki ebeveyn odası, oturma odası, haremlik, selamlık odaları, mutfak, kiler, tuvaletler var. Oturma gurupları: duvar ve cam boyunca uzanan sedirlerden oluşuyor.

Dolaplar, genellikle yer kazanmak için duvar içinde, gömme dolap olarak yapılmış. Isınma için kocaman mangallar kurulmuş. Konakta yaşanılan zamanları betimlesin diye; gündelik hayata ait yerel kıyafetler giydirilmiş mankenler, evin bölümlerine yerleştirilmiş. Elbiseleri, kadife üzerine sırma işlemeli. Takılar ağır ve inanılmaz emek sarf edilmiş görüntüsü veriyor. Evet, konağa mutlaka gidin ve gezin. Küçük bir avludan giriyorsunuz ve dar ve dik ahşap merdivenlerden yukarı çıkıyorsunuz. Bu arada, ayakkabılarınızı çıkarmayı unutmayın.

AMASYA MÜZESİ

1980 yılında hizmete açılmış. Bölgede egemenlik kurmuş olan 12 ayrı medeniyete ait arkeolojik, Etnografik eserler ile sikke, mühür, el yazması ve mumyalar sergilenmekte. Müzede görülmeye değer bir eser daha var. Bu; fırtına tanrısı Teşup heykeli. MÖ.1400-1200 yılları arasındaki bir dönemde yapıldığı sanılıyor. 1962 yılında, Doğantepe yakınlarındaki kazılarda bulunmuş. Hitit dönemine ait bu tanrı heykeli, bronz döküm tekniğiyle yapılmış. 21.5 cm. boyunda ve 1340 gr. ağırlığında. Hitit imparatorluk dönemi kaya kabartmalarında yer alan tanrı tasvirleriyle, özellikle de, Boğazköy ve Yazılıkaya açık hava tapınağındaki tanrı kabartmalarıyla benzerlik göstermesi ilginç.

Evet, bir diğer görülmesi gereken yer; bahçe içinde. Selçuklu sultanı I. Mesud’a ait bir türbe var. Burada; 8 mumya bulunmaktadır. (Son gittiğimde yani Ağustos 2017 tarihinde, bu mumyaların türbeden alınarak müzeye yerleştirildiğini gördüm.)

Yalnız, burada bir şey söylemek istiyorum. Mumyalar, malum biraz ürkütücü. Gerek siz ve gerekse çocuklarınızın, bu görüntülerden ürkeceğini sakın unutmayın. Gerekiyorsa, girmeyin veya çocuklarınızı buraya sokmayın.

14ncü yüzyılda, burada nazırlık ve emirlik yapmış olan bir şahıs ve aile efradına ait mumyalar. Bunlar; aslında, Moğol ırkından gelen İlhanlılar. İslam inancında, mumyalama uygulaması yok. Ama gelenekler gereği, önemli bu aileye mumyalama uygulanmıştır. Çünkü bu ailenin yani şehrin o dönemdeki yöneticilerinin halk tarafından çok sevildiği söyleniyor. Camekanlı sandukalar içinde sergileniyorlar. Mumyaların üzerinde, ince bir çamur tabakası göreceksiniz, daha önce bulundukları yeri sel basmış, o olayın hatırası.

Müzenin bahçesinde; bir lahit göreceksiniz. Bu lahit roma dönemine ait bir mezar lahdi. Üzerinde yazan yazıt ilginç: ” Saygı ve merhamet duygusuyla yaklaşanlar, tanrıdan iyilik görsünler. Ancak kötü niyetle yaklaşanlar ve mezarı ele geçirmeye çalışanlar veya bir kötülük yapanlar için, bu dünya basılmaz, denizler aşılmaz olsun. Çocuklarının ve karılarının hayrını görmesin, rızkı azalsın ” Evet, biz iyi niyetle yaklaşıp, baktık.

Amasya Oluz Höyük
Amasya Oluz Höyük
Amasya Oluz Höyük

      

OLUZ HÖYÜK

Amasya şehir merkezinin, 25 km. güneyinde, Geldingen ovasının batı kısmındadır. Merkeze bağlı “Tokluca köyü” yakınlarındadır.

Burada bir höyük var. Bu höyük üzerinde, yapılan incelemelere göre, tarihi süreç içinde, 9 kent kurulmuş ve bu kentlerden, 4 tanesinin kalıntıları, günümüze nispeten sağlam olarak ulaşabilmiştir. Bölgede: iki tür mezar kalıntısı görülmektedir.

Bunlardan birinci tür, açılan büyük bir mezar ve buraya adeta atılan iskeletler ve ikinci tür ise, İslami usullere göre gömülerin yapıldığı mezarlardır. Dolayısı ile, İslami usullere ait gömülerin yapıldığı mezarların, burada daha önceki mezarların bulunması nedeniyle, yani bir mezarlık olması nedeniyle gömüldükleri düşünülmektedir.

Evet, burada: yaklaşık 100 civarında mezar bulunduğu tahmin ediliyor. Bugüne kadar, bu mezarlardan yalnızca 2 yetişkin ve 1 çocuğa ait 3
tanesi açılabilmiştir.

Bu mezarlarda: İslami usullere göre gömülmüş cesetlerin sağlam iskeletlerine ulaşılmıştır. Bunların: 10-11’nci yüzyıllardan kalma
olduğu ve göçebe Türklere ait olduğu anlaşılmıştır. Ama ilginç olan: bu mezarların yanlarının kiremitle döşenmesidir. Çünkü, bu tür mezar geleneği: Roma-Helen uygarlıklarında görülmektedir. Ama, bu kiremit döşeli mezarlardaki iskeletlerin İslami usullere
göre gömüldükleri anlaşılmaktadır ve ilginç olan budur. Bu durum ilgililer tarafından şöyle izah edilmektedir.

Göçebe toplumlar: herhangi bir yerleşimleri olmasa da, kendileri dağlarda yaşarken, mezarlarını: ekilip-biçilmeyen, başkaları
tarafından sahiplenilmemiş, insan hafızasında kalabilecek yerlere yaparlarmış. Yani burası bir mezarlık noktasıdır. Ancak, burası aynı zamanda bir höyüktür. Ancak, belirtilenlere göre: bu insanlara ait, yakın ve uzak çevrede herhangi bir yerleşim izi görülememiştir.

En ilginç buluntu: yine İslami usullere göre gömülmüş olan ve 1000 yıllık: 6 yaşında bir kız çocuğuna aittir. Bu mezarda: iskeletin sol kulağında tunç küpe, sağ kulağında ise muska şeklinde bir küpe ve göğüs kısmında, tunç çengelli iğne bulunmuştur. Bu küpelerin benzerlerine, daha önce rastlanmamış
olması ilginçtir. Yani, İslam sanatına göre üretilmiş oldukları düşünülmektedir.

Sonuç olarak

1071 tarihi ve Malazgirt, yalnızca bir semboldür. Türklerin: bu tarihten yüzyıllar önce, Anadolu’da bulundukları, ama göçebe olarak sabit bir yere yerleşmedikleri anlaşılmaktadır. Göçebe oldukları için, herhangi bir yerde kalıntılara bugüne kadar ulaşılamamıştır. Bu nedenle, buradaki mezarlık, İslami usullere göre hazırlanmış olması nedeniyle ilginçtir ve Türklerin: Malazgirt’ten yıllar önce, Anadolu’da bulunduklarının en büyük kanıtıdır.

Zaten: Türkler, Malazgirt’ten önce, yaklaşık 200 yıl kadar, Van gölü kıyısında “Ahlat” ve “Adilcevaz” yöresinde bulunmuşlar ve bu durum: bu mahallerdeki gerek mezar taşları ve gerekse kültürel yapı tarzları ve diğer imgeler ile ispatlanmıştır. Bu mezarlık: aynı dönem öncesinde, Türklerin, Anadolu içlerinde göçebe olarak yaşadıklarını kanıtlamaktadır.

Yalnızca kanıt değil, aynı zamanda: özellikle kız çocuğu mezarındaki buluntular: göçebe Türklerin, neler giydikleri, takıları ve fiziksel özelliklerini de ortaya koymaktadır. Hatta, kız çocuğu mezarında, üzerindeki kefen örtüsünün büyük kısmı günümüze kadar ulaşmıştır ki, bu durum, o döneme ait dokuma özelliklerini de göstermektedir. Hatta, buna Anadolu bezi denilebilir.

Oluz höyük bölgesinde

Bu düzenli mezarlar dışında: daha eski dönemlere ait, iskelet topluluklarının bulunduğu bir mezar kalıntısı daha
bulunmuştur. Bu kalıntılarında, MÖ.5’nci yüzyıldan kalma olduğu, açılan bir çukura, üstün-körü atıldıkları anlaşılmaktadır. Yani, büyük olasılıkla öldürülmüş ve buraya gömülmüş oldukları düşünülmektedir. Yani, Amasya yöresinde, bilinen en eski cinayet kalıntıları.

GEZİ ROTASI-PLANI

Evet; Amasya’da nereyi gezelim, nereyi görelim, ne alalım, ne yiyelim. Ben; bu şehirde görmeniz gereken yerleri tek tek yazdım. Siz; burada kalış sürenize göre, buralardan seçeceğiniz yerlere gidin, gezin, görün. Amasya’nın tarih kokan sokaklarına dalın, yürüyün. Şehir belirgin bir biçimde, Osmanlı izleri taşıyor. Yeşilırmak, başlı başına şehrin atmosferini etkilemiş.

Bunun kıyısındaki, çay bahçelerinde mutlaka oturun, çayınızı yudumlarken, ırmağı izleyin. Ancak, şehrin neresine başınızı çevirirseniz çevirin, karşınıza mutlaka kayalara oyulmuş kral mezarları çıkıyor. Celali isyanlarında; şehrin ileri gelenleri, kral mezarlarının bulunduğu mağaralara çıkarak canlarını kurtarmışlar.

Yani; bu mezar mağaralarının, şehrin yaşantısında, daima yeri ve önemi olmuş. Kral mezarlarını görmek için, yamaca tırmanmak belki biraz sizi yorar ama sonuçta, buna değeceğini göreceksiniz. Gerçi kral mezarlarının bakımsızlığı ve ziyaretçilerin sağa-sola attıkları çöpler ve yazdıkları yazılar, sizi biraz öfkelendirecek ama sonuçta, ülkemizdeki tarihi eserlerinin hepsinin ortak kaderi bu değil mi?

Evet; Amasya size ne verecek. Buram buram tarih kokan bir kent.

İyi tatiller.