İstanbul Adalar Konaklama; İstanbul, Adalar’da: gerek konaklama ve gerekse güzel bir ortamda yemek mekanları şunlar:
AYA NİKOLA
Tüm yıl boyunca açık. Butik pansiyon, Sedef Adası’na bakan konumu ile öne çıkıyor. Deniz kenarında. Antika eşyalarla döşeli odaların tümü, deniz manzarasına sahip. Kapasite: 11 oda. Yeme-İçme: Aya Nikola Restaurant. Adres: Aya Nikola Mevkii. Maden Sonu. BÜYÜKADA Telefon: 0216.3824143
BÜYÜKADA PRİNCESS
Princess Oteller zincirinin bir halkası. Asırlık geçmişe sahip. 1895 yılında, Hotel des Etranger adıyla kurulmuş. 1988 yılında restore edilerek, yeniden işletmeye açılmış. Kapasite: 24 oda Aktivite: Açık yüzme havuzu Adres: İskele Meydanı.2.BÜYÜKADA Telefon: 0216.3821628
BÜYÜKADA RESORT OTEL
Eski Orman Kampı. Yeşillikler içindeki konumuyla, günübirlik ziyaretçiler içinde, piknik alanıyla hizmet veriyor. Büyükada’ya, piknik yapmak üzere günü birlik gidecekler burayı kullanabiliyor. Ayrıca: plajı da var. Düğün, nişan gibi davetler için 500 kişi kapasiteli otel restoranı ve terası bulunuyor. Kapasite: 85 oda Aktivite: Açık yüzme havuzu, plaj, Yeme-İçme: Restaurant.Bar Adres: Karacabey Koyu.BÜYÜKADA Telefon: 0216.3828030
CLUB MAVİ
Ahşap bir tarihi köşk. Eski bir Senatoryum. Beton bina ve küçük bir ek binadan oluşuyor. Ormanlık alan içinde. Plajlara yakın konumu, buraya önem ve öncelik kazandırıyor. Yaz aylarında tercih ediliyor. Kapasite: 25 oda Aktivite: Güneşlenme terası, voleybol sahası, çocuk bahçesi. Yeme-içme: Restauran, cafe-bar, çay bahçesi Adres: Büyüktur Yolu.No.12.BÜYÜKADA Telefon: 0216.3826075
MERİT HALKİ PALACE
Merit oteller zincirine bağlı. Özel statüde bir otel. Deniz veya çam ormanı manzaralı odaları var. Odalar balkonlu. Kapasite:45 oda (9 özel jakuzili oda) Aktivite: Açık yüzme havuzu, masa tenisi Yeme-içme: Merit Halki Restaurant Toplantı Salonu: 2 adet toplantı salonu (maxsimum 152 m.kare) ,2 adet workshop salonu Adres: Refah Şehitleri Caddesi.94.HEYBELİADA Telefon: 0216.3510025
NAYA RETREATS
Meditasyon merkezi özelliğinde. Bungalow ve çadır tipi konaklama imkanları var. Hafta sonları da, workshop’lar düzenleniyor. Kapasite: 8 bungalow Aktivite: Reiki, deeksha, tai-chai, yin-yang meditasyonu, yoga dersleri. Adres: Maden Evleri. 96. BÜYÜKADA Telefon: 0216.3824598
PRENSET PANSİYON
Pansiyon, tüm yıl boyunca hizmet veriyor. Kapasite: 9 oda, 1 suit. Adres: Ayyıldız Caddesi.40.HEYBELİADA Telefon: 0216.3510042
SAYDAM PLANET HOTEL
Otel, özel statüde ve tüm yıl boyunca hizmet veriyor. Kapasite: 12 oda, 4 suit. Adres: İskele Meydanı.1. BÜYÜKADA Telefon: 0216.3823366-3822670
SPLENDİD PLACE
Yalnızca: Nisan-Ekim ayları arasında açık bulunuyor. Otelin tüm odaları balkonlu olup, çoğunlukla deniz manzaralıdır. Kapasite: 70 oda, 4 suit. Aktiviteler: Açık yüzme havuzu. Adres: 23 Nisan Caddesi. 53.BÜYÜKADA Telefon: 0216.3826950
VİLLA RIFAT PANSİYON
Yalnızca, yaz sezonunda açık, hizmet veriyor. Kapasite: 10 oda Aktivite: Özel plaj Adres: Yılmaztürk Caddesi.80.BÜYÜKADA Telefon: 0216.3826068
Prens adaları; İstanbul’un Anadolu yakası açıkların bulunan: Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sivriada, Yassıada, Sedefadası, Tavşan Adası ve Kaşık Adasından oluşur.
Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası; ilk gurup adalar olup; turizm ve yerleşime açıktır. Tüm adalarda; resmi araçlar dışında, motorlu araçların kullanılması yasaktır.
Önceleri; bir Roma yerleşimi olan adalar; Bizans döneminde, prenslerin sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Bu yüzden de, yabancılar tarafından “Prens Adaları” olarak biliniyor. 700 yıllık tarihi sürecinde; sürgün ve işkencelere sahne olmuş, balıkçı köyleri de korsanlar tarafından yağmalanmış.
Osmanlı döneminde boşaltılarak, kendi haline bırakılan adalar; Tanzimat’la birlikte canlanmaya başlayarak, şehrin bir parçası olarak yerleşime açılmıştır.
ULAŞIM
İstanbul Adalar; Sirkeci’den kalkan; Şehir Hatları Vapurlarının ada seferleri: Kabataş, Bostancı ve Kartal’dan kalkan deniz otobüsleri ile ulaşım sağlanmaktadır. Ancak; Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası iskelelerine kadar vapur seferleri bulunup, bunun dışındaki adalara özel teknelerle ulaşım sağlanır.
BÜYÜKADA
İstanbul Adalar; Eski adı: “Prinkipo”dur. Yani, Rumca da “Prens” anlamına gelir. Adalar ilçesinin merkezidir. Adından da anlaşılacağı gibi, yüzölçümü en büyük ve aynı zamanda en kalabalık olan adadır.
Yüz ölçümü: 5.4 km. karedir. Maltepe Sahiline uzaklığı: 2300 metredir. Biri güneyde ve diğeri kuzeyde olmak üzere, iki tepe bulunur. Güneydeki tepe 203 m. yükseklikteki Yüce Tepedir. Kuzeydeki tepe ise, 164 m. yükseklikteki İsa Tepedir.
Yaz aylarında, nüfusu 20 katına çıkar, hafta sonları daha da fazlalaşır. Yakın zamana kadar doğal ve mimari özelliklerini koruyan ada, son yıllarda çarpık yapılaşma ile özgünlüğünü biraz yitirmiş olsa da, yine de geçen yüz yıldan kalan Rum evleri, ahşap ve kuleli köşkleri, süslü balkonları, Neo-Barok tarzı yapıları ve tarihi iskelesi ile, İstanbul’un görülmeye değer seçkin sayfiye yerlerindendir.
Adadaki tüm yapılar içinde: manastır, önemli bir yer tutar. Kadınlar Manastırı (Aya İrini): Maden Mahallesinde kurulmuş, zamanla yıkılmış ve günümüze sadece kalıntıları ulaşmıştır.
Diğer manastırlar ise; Karacabey Koyu’ndaki; Aya Nikolas Manastırı, adanın ortasındaki tepede bulunan: Hristos Manastırı ve Yüce Tepe’deki: Aya Yorgi Manastırıdır.
AYA YORGİ MANASTIRI
İstanbul Adalar; Adanın en yüksek tepesindedir. Buradaki ilk yapı; MS. 6’ncı yüzyılda inşa edilmiştir. Bu mevkide; birçok kilise ve manastır kalıntıları da vardır. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmış, bazıları yıkıntı olarak kalmıştır.
Her yıl 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde, sayısız insan, 200 metrelik bu tepeyi tırmanıp kiliseye ulaşınca, inancı doğrultusunda dua eder ve niyet tutar ya da şifa umuduyla siyah cüppeli bir Ortodoks papazdan dua diler.
Yürüyerek çıkmak istemeseniz; hemen tepenin başında hazır bekleyen eşeklerle de çıkabilirsiniz.
Yol uzun ve dik, bu nedenle tane olarak kiralanan eşeklere binmenizi öneriyorum. Eşeklerden çekinmenize gerek yok, yolu çok iyi biliyorlar ve siz çevrenin manzarasının tadını çıkarırken, onlar sizi kiliseye ulaştırıyorlar.
Kilisenin sağında, papazların kaldıkları lojmanlar ve şimdilerde kapalı olan küçük manastır var. Solunda ise, bir şeyler atıştırabileceğiniz Yüce Tepe Gazinosu var. Aya Yorgi kilisesinin dört bir tarafında ise, Marmara Denizi, tüm ışıltısı ile yüzünüzü aydınlatacak.
Burada, tutulan dileklerin gerçekleşeceğine dair güçlü bir inanış var. Bu yüzden, kilisenin içinde bulunan camekan dolapta, çok sayıda; saat, kolye gibi eşyalar görünce şaşırmayın. Onlar, dilekleri kabul olanların küçük bir teşekkürü.
Ayrıca, yine kilisenin içinde bulunan manastır suyunun da şifalı olduğuna inanılıyor. Öyle ki, felçli insanların Yüce Tepe’den yürüyerek aşağıya indiğine dair rivayetler anlatılıyor.
RUM YETİMHANESİ
İstanbul Adalar; İsa Tepesinde bulunmaktadır. Binası, dünyanın en büyük ahşap mono blok yapılarındandır. Yaklaşık yarım asırdır boş olan yapı, her şeye rağmen heybetli mimarisiyle, zamana meydan okuyor.
Adadaki, 9 Rum Ortodoks kilisesinden başka; 1 Ermeni ve 1 Latin Katolik kilisesi, ayrıca 1 Sinagog ve bir de Rum Yetimhanesi bulunmaktadır.
Bizans döneminde inşa edilmiş; 3 kale, liman, hapishane ve 4 ayazma da görülecek yerler arasındadır. Adaların en eski ikinci cami olan; Hamidiye Cami de, Sultan II. Abdülhamit zamanında yapılmış ve Büyükada da Tepeköy yamacında bulunmaktadır.
Aya Yorgi Tepesine çıkıp, kutsal ayazmadan su içmek, adak adamak, bisiklet turları, kır gazinoları ve piknik alanlarında zaman geçirmek, Büyükada da yapılmasını tavsiye edeceğim faaliyetlerden.
Bunların dışında, eğer ilginizi çekerse: Lev Troçki’nin: Sovyet Lider Stalin tarafından sürgün edildikten sonra; 1929-1933 yılları arasında yaşadığı, Nizam Mahallesindeki ev ve ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin’in Maden Mahallesindeki evi, adayı ziyaret edenlerin ilgisini çekmektedir.
Büyükada da; seyyar arabalarda satılan gül şeklindeki el yapımı dondurmaları mutlaka tadın.
HEYBELİADA
İstanbul Adalar; Eski adı:”Halki” yani “Bakır” anlamına gelmektedir. Uzun yıllar; Çam Limanı’nda işletilen bakır madenleri sebebiyle, bu adı alan ada, Osmanlı döneminde sayfiye yeri olarak kullanılmış.
Heybeliada da; Değirmen Tepesi, Köy Tepesi, Heybeli Tepesi ve Ümit Tepesi olmak üzere, dört tepe bulunmaktadır. Doğal bitki örtüsü bakımından, diğer adalardan daha şanslı olan Heybeliada, mehtabın da en güzel izlendiği yer olma özelliğine sahiptir.
İskeleden inilince, solda Deniz Lisesi ve ona bağlı binalar uzanır. Bunların arasından geçilerek, arkada: Çam Limanı tarafında, şu an faaliyette olmayan Sanatoryum’a gidilir.
Günümüzde, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının elinde olan arazide: tarihten kalan ilginç eserler var.
Birincisi. Türklerin fetihten önce yapılmış son ve Adalardaki tek Bizans Kilisesi, Kamariotissa’dır. Son İmparatoriçe Maria Komnena’nın yaptırdığı sanılıyor. İstanbul; Fener’deki Aya Maira dışında, dört yapraklı yonca modeline göre yapılmış tek kilise budur.
Askeri arazide olduğu için özel izin alınmadan görülemiyor. Bu kıyıda, Aya Yorgi (Ayios Yeorgios) Manastırı, Çam Limanının batı ucunda, Tarik-i Dünya Manastırı var.
İkinci ilginç kalıntı, bir mezar taşından ibaret. Bu kraliçe I. Elizabeth’in elçisi Edward Barton’un mezar taşı. Üzerinde (imla yanlışları da olan) Latince bir kitabe ve Barton’un aile arması var.
İngiltere’nin ve Elizabeth’in, Osmanlı Sultanına gönderdiği ikinci elçi olan Barton’un bir süre Tophane’de bir evde kaldığı, ama çevre halkı, gece cümbüş gürültüsünden rahatsız olup şikayet ettiği için, buradan uzaklaştırıldığını ve adaya geldiğini biliyoruz.
İskelenin sağında: çarşı, meyhane ve kahveler var. Büyük Rum Kilisesi Aya Nikola (Ayios Nikolaos) burada. Bazı ilginç ahşap evlerin önünden (Örneğin: İlyasko Yalısı) geçerek, Adalarda kışın da açık olan otel Panaroma’nın yanından geçerek yürüyünce, çamlık piknik yerine geliniyor. Bunun ilerisinde, Değirmen Burnu denilen bölge var. Adanın en büyük plajı burada.
Fazla yapılaşmamış olan öbür tepede: Ayia Trias Manastırıyla birlikte, Rum Ortodoks Ruhban Okulu var. Fetihten bir zaman sonra, Rum nüfusun başlıca dini eğitim merkezi burası idi. Din adamı adayları, Yunanistan’dan ve Rumların bulunduğu her yerden buraya okumaya gelirlerdi.
1970’lerde Türk Hükümetiyle, Rum Ortodoks Patrikhanesi arasında bazı anlaşmazlıklardan dolayı, bu eğitim durduruldu. Ortodoks Rum dini kurumlarının yanında, 1940’larda yapılmış “Beth Yaakov” Sinagogu da var.
Kuzey kıyısında da Hidiv ailesinden Sait Halim’in kardeşi Abbas Halim Paşa’nın konağı halen ayaktadır. Çünkü orası, ünlü yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın yaşadığı yerdir.
Heybeliada; Sanatoryum, 9’ncu yüzyılda kurulan Ruhban Okulu (Aya Tiriada Manastırı), Aya Spiridon Manastırı, Aya Nikola Kilisesi, Deniz Lisesi, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve İsmet İnönü’nün müze evleri görülebilir.
Tipik kır kahvesinin bulunduğu Değirmen Burnu piknik alanı, Değirmen Plajı, Su Sporları Kulübü; deniz ve doğanın tadını çıkarmak için gidilebilecek yerlerdendir. Yürüyüş, bisiklet ve fayton turları da yapılabilen ada, diğerlerine göre daha düzenli bir yapıda.
BURGAZADA
İstanbul Adalar; Eski kilisesi ve köşkleriyle, tipik bir prens adası. Genellikle, sakin olan bu küçük ve şirin adanın etrafını yürüyerek turlamak mümkün. Ayrıca; burada, fayton ulaşımı da bulunuyor. İskelenin solunda, sıra sıra kafeler var.
İskelenin sağından devam eden fayton yolu; manzarası ile ünlü olan piknik alanı Kalpazan kayaya gider. Yine, iskelenin solundaki Moloz Burnunda, adanın en eski plajı olan “Su Sporları Kulüp” var.
Sadece üyelerin faydalanabildiği bu kulüp’ün plajı dışında, Kalpazan kaya’da, bir de halk plajı bulunuyor.
Burgaz adaya gidince, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de; ünlü yazar Sait Faik’in bir zamanlar yaşamış olduğu müze ev. Türk Edebiyatında önemli bir yeri olan öykü yazarı Sait Faik Abasıyanık’ın; annesiyle birlikte yaşadığı köşk; 1964 yılından bu yana, müze olarak hizmet veriyor.
Yazarın kişisel eşyaları ve çalışmalarından örneklerin sergilendiği müze evde, her yıl Darüşşafaka tarafından verilen öykü ödülünün töreni yapılıyor. Evet, Müzenin hemen yanında, 9’ncu yüzyılda inşa edilmiş olan Aya Yani Kilisesi var.
O devirde adaya sürgüne gönderilen bir din adamının kapatıldığı zindanın üstüne yapılan kilisenin avlusunda, bir de ayazma bulunuyor.
Adada ilk ineceğiniz yer, vapur ve deniz otobüslerinin iskelesinin bulunduğu iskele meydanı. Burada sizi sahilin sağ tarafından sıralanmış: çay bahçeleri, kafeteryalar ve birkaç meyhane karşılayacak.
İlk görmeniz gereken yer: Aziz Methodios’un hapsedildiği zindanın bulunduğu kilise.
Ayrıca: 3 kilise, 2 manastır ve ayazma var. Tarihi çok eski olan bu yapıları görmenizi öneririm.
AGHİOS İOANNES PRODROMOS (AYA YANİ) KİLİSESİ
Vaftizci Yahya’ya adanmış bir kilise. Bu kilisenin yerindeki ilk kilisenin, İmparator Teophilos’un (839-842) karısı İmparatoriçe Theodora tarafından Burgaz adasının ünlü sürgünü din adamı Methodius’un mahkum edildiği hücrenin üstüne inşa ettirilmiştir.
Bu kilise, İstanbul’un fethi sırasında, fazlaca hasar görmüş, 1759 yılında onarılmıştır.
Bir kitabeye göre: 1817 yılında, tekrar tamir görmüştür. 1894 depreminde, kilise kullanılmayacak kadar harap olur. Yenisi;1896 yılında yapılır. Bugün, Burgaz adasındaki Rum halkın kullandığı cemaat kilisesidir.
Kiliseye; güney tarafındaki narteks bölümünden girilir. Narteksin sağ ve solundaki iki sütunlu, kemerli birer kapıdan girilen 2 hacim var. Soldaki hacimden, 11 basamaklı dar bir merdivenle küçük bir hücreye inilir.
Methodius’un mahkum edildiği hücre burasıdır. Narteksin sağındaki bölmede ise, merdivenlerle üst kata, esas kilise bölümüne açılan galeriye çıkılır. Orta nef Aghios İoannes’e, sağ yan nef Hagia Paraskevi’ye, sol yan nef de Hagios Ayazoni’ye adanmıştır.
Hz. İsa, Hz. Meryem ve çeşitli azizlerin, Yedikule Balıklı ayazmasının ikonaları ile süslüdür. İkonostasis, ambon ve despot tahtının zengin bir ahşap işçiliği vardır.
CHRİSTOS (METAMORFOSİS) MANASTIRI
Geçen yüzyıl ortalarında, Adanın tepesinde, Büyük ve eski bir kilise ile manastırın ve kulenin kalıntıları görünüyordu. Son zamanlarda bulunan bir belgeye göre; bu harabeler, 1603 yılında yapılan manastırdan kalmadır.
Çünkü: aslı İmparator Makedonyalı Vasil tarafından 865-866 yılları arasında yaptırılmış olan manastır, Sultan IV. Murat zamanında, sultanın emriyle, burada yapılan ayinler sırasında yakılan ateşlerin İstanbul’da yangın var endişesiyle telaş yarattığı gerekçesiyle yıkılmıştır.
Geçen yüzyılda burada İmparator I. Aleksios Komnenos devrine ait altın sikkeler bulunmuştur. 1828 Yunan İhtilalin de, elebaşılık yapmış olan Burgaz Adalı H.Hurmuzis, bu manastırın kalıntıları ile buraya bir ev yaparak, aynı yerde bir şapel inşa etmiş, bir de okul açmaya çalışmıştır.
Devrin padişahlarından yardım da sağlayan Hurmuzis, şapeli eski kilisenin enkazı ile yapar. 1869 yılında, Burgaz adası ile ilgili olarak “I.Nesos Antigoni” isimli, bir de monografi yazmış, ölümünden sonra kilisenin yanına gömülmüştür. Buradaki eski kalıntılarıyla birlikte, sonradan yapılan kiliseyi de gezebilirsiniz. Ayrıca, hemen yanında Rum mezarlığı bulunmakta.
AYA YORGİ (AGHİOS GHEORGHİOS) MANASTIRI VE KİLİSESİ
19’ncu yüzyıl yapısı olan bu kilise, üç çanı ile meşhurdur. Adanın batısında, arkası gittikçe yükselen bir yamaçta, Cennet Yolunun altındadır.
Manastır daha aşağıda, yamaçta olup, dikdörtgen planlı, biri bodrum olmak üzere, üç kattan meydana gelen, taş bir binadır. Koridor üzerine sıralanmış odalardan oluşan, diğer manastırların aksine, 7 ayrı kapıdan girilen bölümlerden oluşur.
Her bölüm; kendi içinde, birer merdivenle üst kata bağlanır. Bodrum katı çamaşırlıktır. 17’nci yüzyılda yapıldığı sanılan bu manastırın büyük bir kısmı, 1920-1923 yıllarında, beyaz Rus göçmenleri tarafından kullanıldığı sırada yanmıştır.
Manastırdan daha yukarıda, yolun hemen altındaki çam ağaçlarıyla kaplı düzlükte bulunan kilise, haçvari planlıdır. Manastırla birlikte yandığı tahmin edilmektedir. Orta açıklıkta, 4 kare sütuna oturan bir kubbe ile örtülüdür.
Kubbeye; pandantiflerle geçilmektedir. Köşe açıklıklar, 4 küçük kubbe ile ara açıklıklar ise beşik tonozla örtülüdür. Kubbede: 12 pencere vardır. Girişte; basit bir narteks bulunur.
Gerek narteks ve gerekse kilise; duvar resimleri ve ikonalar ile süslüdür. İkonaların bir kısmı gümüş kabartmalı, despot tahtı ahşap oymalıdır.
Bizans zamanındaki ilk kilise, daha aşağıda bulunmaktaymış. Pek harap olduğundan yıktırılmış ve yerine yeni bir kilise, bu ikinci kilise yapılmış, ancak bu kilise de, 1894 depreminde yıkılınca, 1897 yılında şimdiki kilise inşa edilmiş.
Şimdi; manastır adada, sayıları gittikçe azalan Rum vatandaşlar tarafından ev olarak kullanılıyor.
SANKT GEORG MANASTIRI VE KİLİSESİ
Avusturyalı Katoliklerin yönetiminde olup, Avusturya Lisesine ait külliyenin bir bölümüdür. Manastırı da vardır. Adada, birçok eski Rum evine ve tarihi tahta binalara da gezdiğiniz her yerde rastlayabilirsiniz.
Adanın tek müzesi: hayatının son yıllarını adada geçirmiş ünlü öykücümüz Sait Faik Abasıyanık’tır.
DOĞAL YERLER
Adanın birçok kısmı, yalnızca doğaya aittir. Adanın her tarafında, denize girmek mümkündür. Adanın denizi, İstanbul’un az kalmış son temiz yerlerindendir.
Bunun yanında, orman bakımından da, en zengin adalardan biridir. Denize girmek için: Çamakya, Arka Koy, Ön Koy ve Kalpazan kaya kullanılır.
Bu yerlerin hiçbiri paralı değildir. Adada, fayton gezintisi yapmanız mümkündür. Kalpazan Kaya’ya; faytonla giderken çok güzel bir doğayı seyretmeniz mümkün.
Adanın çevresinde, tam bir tur atmanız imkansız. Çünkü: adanın arka kısmı uçurumdur. Islanmayı göze alabilirseniz, sahilden tam bir ada turu da maceralı olabilir.
Adanın en güzel yerlerinden biri de, Bayrak Tepesidir. Güzel bir ormanın içinden geçerek, adanın en tepesine ulaşırsınız ve eşsiz manzarayı seyredebilirsiniz.
Ayrıca: Ada’da, iki tane kulüp var, bunlardan ilki Türkiye’de su sporlarına uzun yıllar hizmet veren “Adalar Su Sporları Kulübü” ve diğeri de, “Burgaz ada Deniz Kulübüdür.
KINALIADA
İstanbul Adalar; Adalar içinde, İstanbul’a en yakın olanı. Gerçekten, Bostancıdan vapura bindikten 25 dakika sonra, Kınalı adanın plajlarına varmak mümkün. Bu küçük adanın iklimi, diğer adalara göre daha sert ve yeşili de diğerlerine oranla daha az.
En çıplak adalardan biridir. Çok kayalık olması nedeniyle, en az ağaç bu adada görülür. Adı: üzeri makilerle kaplı olduğu dönemlerde, uzaktan kızıla çalan bir görünüme bürünmesi nedeniyle almıştır. 3 tane tepesi vardır.
Bunlar: Çınar Tepesi, Teşvikiye Tepesi ve Manastır Tepesidir. Çınar Tepesindeki büyük radyo ve televizyon antenleri dikkati çeker. Geçmişte; suyu ve elektriği olmadığı için, diğer adalardan çok daha sakindi. Adaya, elektrik 1946 yılında gelmiştir.
Önceleri: tankerlerle taşıma suyla idare eden ada sakinleri, susuzluktan da 1981 yılında kurtulurlar. Adanın ilk sakinleri: Ermenilerdir. Esasen; Osmanlı döneminde, Ermenilerin meskun olduğu bir ada olarak bilinmektedir. 1846 yılında, Adalara vapur seferleri başladıktan sonra, Rumlardan ve Türklerden de, adaya yerleşenler olmuştur.
Tarihi dokusu da çok fakirdir. Bizans döneminde, ada sürgünlerinin çoğu buraya getirilmiştir. Bu sürgünlerin en önemlisi “Romen Diyojen” dir. 1071 yılında, Selçuklu Sultanı Alpaslan’a yenilen, Alpaslan tarafından dostça karşılanan ve memleketine iade edilen Romen Diyojen; Bizans’ta işkence görmüş, gözlerine mil çekilerek, Kınalı adadaki “Hıristos Manastırı”na sürülmüş, ölünce buraya gömülmüştür. Mezarının bugünkü yetimhanenin yanında bulunduğu söylenmektedir.
Adalardaki tek Ermeni Kilisesi, Surp Krikor Lusavoriç’tir. Manastır Tepesi diye bilinen yerde de Rum Ortodoks Hıristos Manastırı vardır. Burada, fayton yok. Bir ucundan öbür ucuna yürüyerek 20 dakikada gidilebiliyor.
Buraya gelirken, yürümeyi göze almanız gerekiyor. Ya da, iskelenin solundaki bisikletçilerden, kendinize bir bisiklet kiralayabilirsiniz.
Adadaki Ayazma Koyunda bulunan: Kamo’s Beach ve Ayazma Plajına gitmek isteyenler için, yazın iskeleden tekne servisleri yapılıyor.
Diğer adalara nazaran, en uzun plajlar bu adada. Ama tesis pek fazla değil. Bir tek Ayazma Plajında kurulu: Kamos tesisi var.
İskelenin solunda; balıkçı barınağı ve çay bahçeleri var. Sağ tarafta ise; plaj var. Adanın arkasına geçmek için, en pratik yol: doğru karşıya geçmek, tepeyi tırmanmak ve Hıristo Manastırı’nın bulunduğu yeşil çayırı aşıp, Ayazma Plajına inmektir.
İskelenin karşısındaki; İkiz Sirakyan Ermeni,Hristo Manastırı ve plaj görülecek yerlerden: Sirakyan evleri: adanın mimari özellik ve güzellikteki tek yapısı.
Kınalı adanın en yüksek tepesine kurulu: Hıristos Manastırı. Bizans imparatoru Romen Diyojen’in sürgün yıllarında yaptırdığı bir manastır. Buraya gitmek için, muhtemelen 15 dakika süren bir yokuşu tırmanmanız gerekiyor.
Ada; betonlaşarak, adeta İstanbul’un küçük bir kopyası haline gelmiştir.
SEDEF ADASI
İstanbul Adalar; Adaların; İstanbul’a en uzak ve en tenha olanı. Adanın büyüklüğü: 1300 x 1100 metre ölçülerinde. Üzerindeki bitki örtüsü; uzaktan bakıldığında sedefe benzetildiği için “Sedef Adası” ismi verilmiş. Eskiden tavşanı bol olduğu için “Tavşan Adası” ismi de kullanılıyormuş.
Burası da, Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmış. En önemli sürgünlerden biri: MS. 857 yılında, adaya gönderilen Patrik Ignatios’tur.
Ignatios; 10 yıl adada çeşitli işkencelere maruz kalarak yaşadıktan sonra, 867 yılında, yeniden patrik seçilmiş. 1850 yılında, ada Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşanın ikametine geçer. Paşa; adaya zeytin ağaçları dikmiş ve sebze yetiştirmiş.
Paşanın ölümü üzerine, ada bakımsız kalmış ve 1’nci Dünya Savaşı sırasında da adanın tüm ağaçları kesilmiş. İstanbul’un işgali sırasında, müttefiklerin eline geçen Yavuz Zırhlısı, uzun süre buraya demirlemiştir.
Vapur seferlerinin seyrek ve tesislerinin az olması bu adayı diğerlerine oranla daha sessiz hale getirmiş. Sedef Adasına, yalnızca Bostancı’dan vapur seferleri var. Ada; yaz aylarında bile bol rüzgar alıyor.
Hava sıcak dahi olsa, yanınıza mutlaka kalın bir şeyler almayı sakın unutmayın. Adaya bisikletle gitmeyin, çünkü gezecek yer yok. Bir de konaklama imkanı yok, vapur saatini dikkatli ayarlayın.
Sıcak havalarda bile, bol rüzgar alan adanın dolaşılacak ve gezilecek fazla bir yeri yok. Toplam 110 hanenin bulunduğu adada, küçük bir karakol ve sağlık ocağı var.
Denizinin temiz olması ve sakinliği ile özellikle, hafta sonlarında kalabalıklaşan adanın nüfusu, normalde 400 kişi.
Adanın yerleşimi, tamamen özel mülk olduğundan, ziyaretçilerin adanın tamamını dolaşmasına izin verilmiyor. Yani: adanın dörtte üçüne giremiyorsunuz. Yine de; dışarıdan gelenler için, bir restoran ve özel bir plajı var.
Oldukça sessiz bir yer. Başını dinlemek isteyenler için birebir. Üzerinde gezilecek pek fazla yer olmaması ve vapur seferlerinin seyrekliği nedeniyle, tercih edilmiyor. Ama yine de halk arasında, en temiz denize sahip olduğu söyleniyor.
Adanın ziyaretçilerin girmesine izin verilen bölümünün yerleşim planı gayet basit. İskelenin hemen çıkışında, küçük bir meydan var. Solda bir restoran ve sağda bir plaj ve tam karşınızda bir bakkal var.
Burada yapabileceğiniz en iyi şey: denize girmek. Adanın tek plajında, bir de restoran var. Plajın bir köşesinde, çocuklar oynasın diye ayrılmış kumluk bir alan var.
Geri kalan kısmı ise beton kaplı. Burada bulunan şezlonglarda güneşlenebilirsiniz. Plajda; şemsiye ve soyunma kabinleri bulunuyor.
Önemli bir hatırlatma: adanın Büyükada’ya bakan kıyılarının açıklarında, 70 m. derinlikte Bizans batığı bulunduğundan, dalmaya izin verilmiyor.
Hemen iskelenin çıkışında bulunan Sedef Restoran; vakit geçirmek için uygun bir yer. Bahçesi ve manzarası ile, güzel bir konuma sahip. Burada: puf böreği ve kabak tavayı yemenizi tavsiye ediyorum.
Sedef Restoranın önünden denize girilebiliyor. Bunun için şezlongların bulunduğu ayrı bir bölüm hazırlanmış. Ayrıca, ağaçlar arasında kurulmuş hamaklara uzanıp, saatler boyunca sallanabilirsiniz.
Venedik’in ilgi çeken gezilerinden biri de vaporetto ile lagünde gezintiye çıkmaktır.
El değmemiş, küçük adacıkların çoğunda yerleşim yok ve toplu taşıma araçlarıyla ulaşım sağlanmıyor.
Ama Torcello’nun güzelliğini ve Burano’nun canlı renklerini görmenizi öneririm.
Aşağıda: yarım veya tam gününüzü ayırınca yapabileceğiniz ada gezintileriyle ilgili bazı bilgiler vereceğim.
San Giorgio Maggiore
İtalya Venedik Adalar; Şehrin en yakın adasıdır. Dükler Sarayından yüzerek gidilebilecek kadar yakındır. Lagünün, ticaret eli değmemiş tek büyük adasıdır.
Palladio’nun üslubunda görkemli bir kilise/manastıra ev sahipliği yapan ada; güzel bir Venedik manzarası sunar. Adaya ulaşmak için: 82 Numaralı vaporetto ile yapacağınız yolculuk, 5 dakika sürüyor.
Palladio’nun kilisesi
1610 yılında tamamlanmış ve ortaya mükemmel orantılarla planlanmış, güzel bir uyuma sahip bir başyapıt çıkmıştır. Koro mahallinin her iki yanını: Tintoretto’nun “Son Yemek” ve “Kutsal Yemeğin Toplanması” ( her iki eserde: 1592 yılında yapılmıştır) adlı yapıtları süsler. Yüksek atlara, “Girolamo Campagna”nın İncil yazarlarının dünyayı taşımalarını betimlediği, geniş bronz gurup hakimdir. Arka bölümde: aynı dönemden kalma, muhteşem, oyma koro koltukları bulunmaktadır.
200 yıllık çan kulesinin manzarasının yanında, kilisenin kendisi ikinci planda kalır. Asansörle: kulenin tepesine çıkarak, hem Venedik’in panaromasını hem de aşağıya bakarak manastırın çim kaplı arkadlı avrusunu görebilirsiniz. Ancak, manastırın içi, resmi olarak ziyarete kapalıdır.
San Michele
İtalya Venedik Adalar; “Ölüler Adası” olarak da bilinen San Michele: Venedik’in meşhur mezarlık adasıdır ve Fondamente Nuove’den 400 metre ileridedir.
41 ve 42 numaralı vaporettolar, yolcularını; San Michele in İsole kilisesinin hemen önünde indirir. Rönesans tarzındaki güzel kilise, parlak beyaz renkli İstria taşıyla örülmüştür. Hoş bir kilise.
Venedik’in hiçbir yerinde: San Michele Adasındaki kadar yer sıkıntısı yaşanmamaktadır. Ölülerin, şehir yerine San Michele adasına gömülmesine, ilk olarak Napolyon karar vermiş. Mezarların bu adada kalmasına da sadece on yıl izin veriliyormuş.
Mezar sahibi, ölmeden önce naşının bir süre daha burada tutulması konusunda bir şey yapmamışsa ( buna çok az Venediklinin parası yeter): vakti geldiğinde yeni gelenlere yer açmak üzere, mezarlar açılıp, kemikler yakılmaya gönderiliyormuş.
Murano
İtalya Venedik Adalar; : San Michel’den sonra: Murano’da durur. Burada: dünyanın en kaliteli camları yapılıyor. Rengareng cam eşyaları beğenmemek mümkün değil.
Cam üfleme ustalarının topluca bulunduğu ada; turistlerin ilgi odağı. Cam fabrikaları ve oteller: adada ücretsiz ulaşım sağlıyorlar. Ama adaya çıktığınızda sıkı pazarlama taktiklerine maruz kalmamak için, vaporettoyu tercih etmenizi ve fabrikalara yapacağınız gezintiyi bağımsız planlamanızı öneririm.
Çünkü: cam fabrikaları ve otellerin düzenlediği ücretsiz gezilere katılırsanız, tamamen onlara tabi oluyorsunuz.
Evet, kendi başınıza gezinirseniz, Murano’da yönünüzü tayin etmek; hiç zor değildir. Adaya çıktığınız Colona vaporetto iskelesinden Murano’nun kendi Büyük Kanal’ına doğru yürüyün. Bu kanalın iki yakasına sıralanmış Rönesans evleri var.
Cam üretimi
Venedik’te 10’ncu yüzyıla kadar uzanır. Açık ocakların yangın tehlikesi doğurması nedeniyle, 1292 yılında fabrikaların Murano’ya taşınmasına karar verilmiştir. Burada çalışan cam ustaları, asırlar boyu, meslek sırlarını saklı tutmayı başarmışlardır. Örneğin: ayna yapımı uzun yıllar boyunca, yalnızca Venedik’le sınırlı kalmıştır.
Ada, zamanla gelişmiş ve 16’ncı yüzyılın başlarında nüfusu 30.000’i bulmuştur. Cam ustaları, ayrıcalıklı kabul edilir ve birtakım imtiyazlar tanınırdı. Murano kristalleri, devlet sarayları ile diplomatların ve aristokratların villalarını süslerdi.
Diğer ülkelerin, Murano’nun sırlarını öğrenmeye başlamasıyla, adanın önemi azalmaya başladı.
19’ncu yüzyılda: büyük yazlık evlere gelen nüfusun çoğunluğu adayı terk etti. Gene de, 19’ncu yüzyılın cam endüstrisi canlılık kazandı ve eski standartlarla karşılaştırılamayacak olsa da, günümüze kadar devam etti.
Günümüzde: kalite düşmüş, fiyatlar yükselmiştir. Mevcut birkaç çağdaş cam atölyesinde, hala yaratıcı tasarımlara rastlanılır. Yine de: camdan yapılmış, birbirinden muhteşem vazolar, şişeler, kaseler, bardaklar ve lambalar vitrinleri süslüyor. El yapımı bu eserler: müthiş pahalı
Venedik’te üretilen canların tarihini merak ediyorsanız:
17’nci yüzyıldan kalma bir piskoposluk palazzosundaki “Museo del Vetro” yu (Cam Müzesi) veya Fondamente Manin’deki “Museo Vetrario Moderno (Modern ve Çağdaş Cam Müzesi)’yu ziyaret edebilirsiniz. Bu müzeler: geçmiş ve modern zamanların süslemeli, işlenmiş cam eşyalarından oluşan, eşsiz koleksiyona ev sahipliği yapıyor.
Yakında:
Campo San Donato’da; muhtemelen Venedik’in en eski kilisesi olan “Santi Maria e Donato” kilisesi var. Bu kilisenin temelleri Bassilica di San Marco’dan da önce, 7’nci yüzyıl civarında atılmış. Kilise: muhteşem bir atmosfere sahiptir.
Rengarenk mozaiklerle döşeli zemin ve yüksek altarın üzerindeki altın mazoikler ile bezenmiş olan Madonna, titizlikle restore edilmiştir. Altarın arkasında sergilenen dev kemiklerin, Aziz Donato’nun öldürdüğü ejderhaya ait olduğu söyleniyor.
Aziz George’dan farklı olarak Donato, geleneksel kargı ve kılıcı kullanmak yerine canavarı sadece tükürerek öldürmüştür.
Burano
İtalya Venedik Adalar; Nunove’den saatte bir kalkan 12 numaralı vaporetto ile Faro deniz fenerine de uğrayarak “Burano”ya ulaşabilirsiniz. Burano ve komşu ada Torcello’ya yapacağınız yolculuk, yaklaşık 45 dakika sürüyor.
Burano, kanalları ve benzersiz mimarisiyle, birçok açıdan Venedik’in minyatürü sayılabilir. Mavi, kırmızı, yeşil, kızıl kahve ve sarı gibi gökkuşağı renklerine boyalı küçük evlerin yansımaları, kanalların üzerine düşüyor. Yani: bu rengareng evlerin görüntüsü muhteşem güzel.
Burano: harita gerektirmeyecek kadar küçük ve şirin bir adadır. San Martino’nun çan kulesini kendinize referans alırsanız, kaybolmasınız.
Bir zamanlar, bu adada dünyanın en güzel dantelleri üretilirmiş. Adaya özgü ünlü “punto in aria” işi, Avrupa’da en çok satılan modelmiş. Günümüzde: yerel mağazalarda satılan dantellerin büyük bir bölümü: Asya’dan ithal ediliyor ve gerçek Burano danteli, artık yalnızca Piazza Galuppi’deki “Scuola dei Merletti”de (Dantel Okulu) çalışan kadınlar tarafından üretiliyormuş.
Okul: dantel işlerinin sayısının yalnızca tek kişiye düşmesiyle, adanın kadınlarına eğitim vermek üzere, 1872 yılında açılmıştır. Yine de: bu şirin balıkçı köy adasında: dantel ören kadınların, sokaklara bakan evlerinin önünde oturarak, bugün bile çalıştıklarını göreceksiniz.
Meydandan ayrılmadan, gittikçe yana yatan çan kulesini görmek için, 16’ncı yüzyıldan kalma “San Martino” kilisesini ziyaret edin. Kilise, adadaki tek sanat eseri, Tiepolo’nun “Çarmıha Gerilişi”ne ev sahipliği yapıyor.
San Francesco del Deserto
Burano adasından sakin “San Francesco del Deserto” adasına gidip gelebilirsiniz. Yolculuk, yaklaşık 20 dakika sürer ve Burano’nun ama meydanındaki tekne sahiplerinden biriyle anlaşabilirsiniz. Zamanınız varsa, düşünebilirsiniz.
Ada: Aziz Francesco’nun 1220 yılında gökyüzünden buraya indiğine inanıldığı için, Fransisken keşişleri için önemli bir yer olmuştur. Her keşiş; çıraklık döneminde verilen eğitimin bir bölümü olarak adada bir yıl geçirir. 14’ncü yüzyıldan kalma bir arkadlı avlusu ve bahçesi bulunan manastır, sabahları ve öğleden sonraları açık oluyor.
Torcello
İtalya Venedik Adalar; doğru uzun bir tekne yolculuğu yapmak gerekiyor. Günümüzde ıssız görünen ada, ortaçağın başlangıcında, 20.000 olduğu tahmin edilen nüfusu ile lagünün en önemli yeriydi.
Kanalların, alivyonla dolması, sıtma salgınının baş göstermesi ve Venedik’in güçlenmesi nedeniyle, 9’ncu yüzyılda halk adayı terk etmiştir. Bugün, adada yalnızca 50 kişi yaşıyormuş. Bu ada köyünde: bir zamanlar piskopos ikamet ediyormuş.
Veporetto iskelesinden katedrale doğru yürüyün. Görecekleriniz arasında Venedik’i anımsatan tek şey kanal olacaktır. Torcello’da binaların yerini hafif bir meltem esintisi altındaki ağaçlar, tarlalar ve yabani otlar almıştır.
Yazar George Sand: 1830 yılında gerçekleştirdiği gezintinin pastoral havasını şu betimlemelerle yakalamıştır. “Torcello, ıslah edilmiş bir çöl bölgesi. Su kenarındaki söğüt koruları ve amber çiçeği çalıları arasında yelkovan ve çamurcun kuşlarının sessizce süzüldüğü tuzlu su akıntısı geçmekte”
Issız patika, kenarlarında korkuluk olmayan ilkel “Ponte del Diavolo” köprüsüne doğru ilerler. Köprüyü geçtikten sonra sizi, şirin ve sakin restoranlar ile seyyar dantel satıcıları karşılayacaktır. Patika, Torcello’nun “Santa Maria dell’Assunta” katedralinin önündeki avluda bitiyor.
Katedralin yan tarafında Santa Fosca kilisesi ve Museo dell’Estuario (Haliç Müzesi) var.
Santa Maria dell’Assunta katedralinin büyük bir bölümü: 1008 yılında inşa edilmiştir. Sakin ve yüksek bir iç mekana sahip yapı, İtalya-Bizans tarzındadır. Yüksek altar, 7’nci yüzyıldan kalmadır. Burada: Altino piskoposu Aziz Heliodoros’un altın maskla kaplı naaşını görebilirsiniz.
Yan taraftaki, Roma lahti, azizin mezarıdır. Kilisenin mozaikleri ilginçtir. Apsisi süsleyen eserlerin mavi ve altın renkli taşları, kilisenin kendisi kadar eskidir. Karşı duvarın tamamı, restore edilmiş olan “Son Yargı” ile kaplıdır. Uzmanlar: bu mozaiklerin, Ravenna’dan sonra İtalya’nın en güzel mozaikleri olduğunu iddia ederler.
11 ve 12’nci yüzyılda inşa edilen “Santa Fosca”: Venedik kiliselerinin ihtişamından uzaktır. Bu kilisede: 11’nci yüzyılda işlenmiş güzel mozaikler görebilirsiniz. Museo dell’Estuario, yerel kiliselere ait mimari detayların sergilendiği bir koleksiyona sahiptir.
Müzenin bahçesinde:” Attilla’nın Tahtı” olarak da bilinen taş sandalye dikkat çeker. Eski zamanlara ait bir hakim sandalyesi olması da muhtemeldir.
Lido
Venedik ile Adriyatik Denizi arasında sıkışmış, ne Venedik’e ne de anakaraya ait olan uzun kara şeridi Lido, dalgalara karşı Venedik’i korumaktadır.
Özünde: ne tamamen geleneksel tatil beldesi ne de bir banliyödür. Venedik’in tarihi atmosferinden sonra, büyük villalar, arabalar, dev mağazalar çok şaşırtıcı gelebilir.
Lido’nun bu gerçek dışı görüntüsü, aynı Venedik’te olduğu gibi, film seti gibi görünmesini sağlar. Bu silik hayalde: Neo-Gotik yapılar ile Art Nouveau villalar ve Mağribi taklidi kale arasında rekabet süregelmektedir.
Lido, her ne kadar tarihi zenginlikleriyle rekabet edemese de, turistlerin kalmayı tercih ettiği bir yerleşim yeridir.
Günübirlikçiler, her ne kadar yaz kumarhanelerinden, açıkgöz otellerden ve ünlü şairler Byron ile Shalley’in at üstünde yarıştıkları plajlardan kaçamasa da Lido, görmek isteyen kişilere Belle Epoque mimariden, Malamocco’ya uzanan kıyı seti üzerinde keyifli bisiklet turlarına kadar çeşitli keyifler sunar.
İtalya’da kumar oynatılmasına izin verilen birkaç yerden birisi olan Casino, modern çizgilerde hizmet veriyor. Ayrıca: Ağustos ve Eylül aylarında, uluslar arası Film Festivali burada yapılıyor.
San Marco’dan kalkan feribotlar: ziyaretçileri trafiğe takılmadan, alışveriş bölgesinin yakınına kadar götürür.
Dalgakıranların yakınında, 16’ncı yüzyıldan kalan Santa Maria Elisabetta kilisesi var.
Arkasındaki ana cadde, lagün kıyısından Adriyatik Denizine kadar, adayı boydan boya kesen Gran Viale Santa Maria Elisabetta’dır. Viale’nin sonunda sahil gezinti yolu Lungomare uzanır ve yaz akşamlarının passeggiatasının (gezinti) odak noktasıdır.
İleri de, rengarenk soyunma kabinleriyle bezenmiş Adriyatik kumsalları bulunur. Bu kumsalların toplam uzunluğu 20 km. kadar.
Lido, aralarında Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm romanına ilham kaynağı olan Hotel des Bains’in de bulunduğu, şehrin en güzel otellerine ev sahipliği yapmaktadır. Bir de, bu adada: eski Musevi Mezarlığı var ve bu din mensuplarınca bu mezarlık ziyaret ediliyor.