Beşparmak dağları, Kıbrıs’ta kuzey sahili boyunca denize paralel 160 km boyunca uzanmakta ve ismini de Girne’nin doğusunda bulunan Beşparmak Tepesinden almaktadır.
Beşparmak dağları, Kıbrıs’ta kuzey sahili boyunca denize paralel 160 km boyunca uzanmakta ve ismini de Girne’nin doğusunda bulunan Beşparmak Tepesinden almaktadır.
Efsanelere konu olan Beşparmak Tepesi ile ilgili en yaygın efsane: bir kıza aşık olan iki delikanlının kız için gerçekleştirdikleri ölümcül düellodur. Düello sonunda hayatta kalabilen, kızı alacaktır.
Düello sonunda, delikanlılardan erdemli olan, çıkarcı olanı öldürüp bataklığa atmasına rağmen, yaraları nedeniyle kendisi de bataklığa gömülür ve sevdiği kıza uzanan eli bilek hizasından dışarıda kalır. İşte bu el, zamanla büyüyüp taşlaşır ve Beşparmak Tepesi oluşur.
DAĞDAKİ BAYRAK
Dağdaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı, Başparmak dağlarının güney yamacında yer alıp, 450 x 225 metre ebatlarında, dünyadaki en büyük boyanmış ve ışıklandırılmış bayraktır.
Gece ve gündüz, kilometrelerce uzaklıktan rahatlıkla görülebilen bayrak 400 adet lamba kullanılarak ışıklandırılmıştır. Bayrağın boyanma işlemleri ise Ekim 2013 tarihinde tamamlanmıştır.
Gündüz, KKTC Bayrağı görünümündeki bayrak, 4 farklı aşamada ve formda ışıklandırılmış olup, geceleri sırasıyla yıldız, ay-yıldız, ay yıldızlı Türk Bayrağı ve son olarak da KKTC Bayrağına dönüşmektedir. Aslında bu bayrak, büyüklüğü nedeniyle dünyanın en büyük bayrağıdır ancak KKTC tanınmama nedeniyle bunu tescil ettirememektedir.
EFSANE TANK
Beşparmak dağlarında, Selvili Tepe mevkiinde bulunan tank, 1974 Barış harekatı sırasında, Lapta Muharebesinde, oldukça sarp ve dik bir yerde, mayın patlaması sonucunda tahrip olmuştur. Ardından gelen tank tarafından yolun açılması için, şimdi bulunduğu yere itilmek zorunda kalmıştır.
Bugün, hala olduğu yerde açık hava müzesi olarak hizmet veren tank hakkında sayısız efsaneler günümüze kadar gelmiştir. Yakın zaman önce, tank mürettebatından bir er bölgeye gitmiş ve Beş Parmak Dağlarına çıkardığı tankın bulunduğu yeri 42 yıl sonra ziyaret etmiştir.
Tankı oraya nasıl çıkardıkları konusunda, mantıklı bir açıklama yok, tamamen milli duygularla çıkarıldığına inanılıyor, normal şartlarda tankın oraya çıkması mümkün değildir.
2 Ağustos 1974 tarihinde yapılan Lapta çatışmalarında, düşmanı yan ve gerisinden vurmak için görevlendirilen Özel Kuvvetlerde görevli bu tank, sarp araziyi aşarak görevini yerine getirmiş, ancak düşman ateşi ile ağır hasara uğrayarak yanmış ve burada kalmıştır.
ST HİLARİON KALESİ
Beşparmak dağları üzerinde kurulan üç kaleden biri olup, en batıdadır. Girne şehir merkezine 10 km uzaklıktaki kaleye, çıkmak için 480 basamak merdiven tırmanmak gerekiyor. Kale: Lefkoşa şehrine 24 km ve Gazimağusa şehrine 85 km uzaklıktadır. Kale Haziran 1995 tarihindeki büyük Girne yangınında etkilenmiş ve yeniden düzenlendikten sonra 15 Temmuz 2005 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Deniz seviyesinden 732 metre yükseklikte bulunan kaleye, 10’ncu yüzyılda bir manastır ve kilise eklenmiştir.
Kalenin isimleriyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan bir tanesi: MS 6’ncı yüzyılda Suriye’de yaşayan Aziz Hilarion’dan almaktadır. Rivayetlere göre: Aziz, Filistin’deki Gazze’nin 10 km uzağındaki deniz ve bataklık arasında kalan bir kumsalda 48 yıl yaşamıştır.
Ancak, bu hayattan bıktığında, rahat ve huzurlu bir yer bulmak için yola çıkar, Kıbrıs’a gelerek ömrünün son beş yılını burada bir mağarada geçirir. Kendisini ziyaret edenler artında, kalede bir manastır inşa edilir ve manastıra ismi verilir, zamanla kale de bu isimle anılmaya başlanır.
Kalenin ismiyle ilgili diğer rivayetlere gelince: 1191 yılında, kale, dağın zirvesinde yan yana duran iki tepe nedeniyle “ikizler” anlamına gelen “Didymus” ismiyle biliniyordu. Bu isim MS 13’ncü yüzyılda Lüzinyanlar tarafından değiştirilmiş ve kalenin ismi “Aşk Tanrıçasının Kalesi” anlamında “Dieu d’Amour” olmuştur.
Çünkü: zirvede bulunan iki tepeden birinin Aşk Tanrıçası Venüs ve diğerinin ise yaramaz oğlu Cupid’e benzetilmiştir. Daha sonra: kalenin ismi yine değiştirilmiş ve Kıbrıs genelindeki kraliçe efsanesine uygun olarak “Kraliçe Kalesi” (Castle of Regaena) olmuştur. Hatta: “Kraliçenin 101 evleri” olarak da isimlendirilmiştir. Kraliçe anlamına gelen Regaena: bir Bizans aristokratı, bir Lüzinyan kraliçesi ve bir asilzadenin karısı olarak betimlenmiştir. Çok zengin ve çok güzel olan bu kraliçe, bazı rivayetlere göre iyi kalpli ve nazik, bazı rivayetlere göre ise kıskanç ve kötü biri olarak anılmaktadır.
Evet, kalenin ismi hakkındaki söylentileri inceledik. Şimdi de kalenin yapılışı hakkındaki rivayetlerden söz etmek istiyorum. Çünkü kalenin nasıl ve ne zaman yapıldığı hakkında net bilgiler yoktur. Rivayete göre: Kıbrıs’ın en güzel ve en zengin kadını Kraliçe Regaena: kalenin yapımında, askerlerin denetiminde çalışan işçileri, bir yüksek kayanın üstüne oturarak izliyormuş.
İşçiler, sahilden sağladıkları su, kum ve taşları, el ele vererek kaleye taşıyorlarmış. Kalenin yapımı tamamlanınca, Kraliçe kalenin gizli yerlerinin ifşa edilmesini önlemek için, inşaatta çalışan işçilerin öldürülmesine karar verir. Askerler: işçileri teker teker bir odaya alır ve işçileri, odanın penceresinden aşağıya atmışlar. Ancak, işçilerden sonra askerler de aynı şekilde öldürülmüştür. Kalenin yukarı bölümündeki pencerenin “Kraliçenin penceresi” olarak bilinmesinin sebebi budur.
Gerek kalenin yapılışı ve gerekse isim kaynağından hakkındaki rivayetlerden sonra, kale hakkında yazılı kaynaklardaki mevcut bilgileri verelim. Kale, kesin yapım tarihi bilinmese de Beşparmak dağları üzerinde bulunan diğer iki kale gibi (Kantara ve Bufavento) MS 11’nci yüzyılda Bizanslılar tarafından bir gözetleme kalesi olarak yapıldığı tahmin edilmektedir.
MS 1191-1488 yıllarında yani Lüzinyan döneminde ise geliştirildiği ve son şeklini aldığı bilinmektedir. Lüzinyanlar: Lefkoşa ve Girne arasındaki ulaşımı sağlayan Girne Dar Boğazının kontrolü için kaleyi kullanmışlardır. Venedik döneminde ise, asker azlığı ve deniz kıyısındaki kalelerin önem kazanması nedeniyle, 1489 yılında boşaltılarak terk edildiği görülür.
MS 1191 yılında, İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard: Kıbrıs’ı ele geçirdiğinde, ilk olarak yazılı kayıtlarda kaleden söz edilmektedir.
St. Hilarion kalesinin ünlü film yapımcısı Walt Disney’i de etkilediğine inanılmaktadır. 1920 yılında burayı ziyaret eden Walt Disney, birkaç çizgi filimde bu kalenin jeneriğini çizgi filmlerine yansıtmıştır. Walt Disney’in “Pamuk Prenses ve 7 cüceler” isimli çizgi filminde de mekan olarak St. Hilarion’u canlandırdığına inanılmaktadır.
Yine bir başka efsaneye göre: kaleye dışarıdan bakıldığında sadece birkaç tane kapısı olduğu görülmesine rağmen, gerçekte 100 kapısının bulunduğu ve 101’nci kapıyı bulanın, kapıdan girdiğinde kaybolduğu söylenir. Bir başka rivayete göre: kalede 101 oda bulunmakta, gizli olan 101’nci odada ise kraliçenin definesi bulunuyormuş. Her Paskalya günü bu 101’nci kapı bir süre aralanır, sürenin sonunda ise kapanırmış. Bir keresinde, kapının açılması üzerine, orada bulunan bir çoban kapıdan girerek gizli odaya ulaşır, ancak çok fazla almak üzere içeride uzun süre kaldığından, kapı büyük bir gürültüyle kapanır ve çoban, içeride mahsur kalır. Bu rivayetin devamında ise, çoban gizli odadan çıktıktan sonra, güneşi görünce erir ve gözden kaybolur.
Kalenin bölümleri: Tanıtım odası, Barbikan, Kiler, Atölye, Mutfak, Kraliyet Sarayı, Sarnıç, Prens John Kulesi ve Bizans kilisesidir.
Kalenin en tepesine tırmanırsanız üzerinde “Tebrikler, St Hilarion zirvesindesiniz 732 m” yazılı bir maket askerle karşılaşırsınız. Buradan Girne ve Akdeniz manzarası mükemmeldir.
ALEV KAYASI BÖLGESİ-HERBARİUM
Burada Kıbrıs endemikleri, Orkide türleri ve nadir bulunan yaban bitkileri görülebilir.
BUFAVENTO KALESİ
Beşparmak dağları üzerinde, Arap saldırılarından korunmak ve gözetlemek amacıyla yapılmıştır. Deniz seviyesinden 950 metre yükseklikteki kale, Kıbrıs’ın en sarp ve rüzgarı bol tepesinde kurulu olduğu için Bufavento yani Rüzgara kafa tutan ismini almıştır. Ancak kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Tarihi kayıtlarda, kaleden Aslan Yürekli Richard zamanında söz edilmektedir. Kale: 1389-1398 yılları arasında hapishane olarak kullanılmış ve Aslan Şatosu olarak isimlendirilmiştir.
1489 yılında kale, Venedikliler tarafından ele geçirilmiş, ancak deniz kıyısında bulunan kaleler önem kazandığından, eski önemini yitirmiştir. Burası Kıbrıs içinde ulaşılması en zor olan kaledir, sadece bilginiz olması açısından anlattım, yoksa ulaşım mümkün olmuyor.
Son notlarımı, kale hakkındaki efsanelerle bitirmek istiyorum. Efsaneye göre: Kıbrıs kralı Komnemus’un kızı, Aslan Yürekli Richard’a aşık olur. Ancak, bir süre sonra prenses ve köpeği cüzzam hastalığına yakalanır ve bu kaleye kapatılırlar. Her sabah, prensesin köpeği kalenin yakınında bulunan bir su kaynağına giderek yıkanır ve bir süre sonra köpek üzerindeki yaraların iyileştiği görülür. Bunun üzerine, prenses te aynı kaynakta yıkanmaya başlar ve iyileşmesi üzerine, su kaynağının bulunduğu yere Ayios Ionnis Manastırı yapılır.
Bu şehir, geçmişi her ne kadar çok uzun yıllara dayansa da, ziyaretçiler için eski tapınaklar veya mimari yapılar sunmamaktadır.
ŞEHRİN TANITIMI
Buranın tek özelliği: Yangzte Irmağı üzerinde yapılacak tekne gezilerinin başlangıç noktası olmasıdır. Yani: meşhur Yangzte ırmağı üzerindeki bir ana liman olarak önem kazanıyor. Yani, Batı Çin ülkesinin en büyük iç nehir limanıdır.
Çünkü: Yangzte ve Jialing ırmakları, tam burada birleşiyor ve sanayi şehri olarak öne çıkan bu şehire avantajlı bir konum sağlıyor. Bir süre öncesine kadar burada, Yangzte nehri üzerinde, muhteşem güzel manzaralar görülen ve iki güne kadar uzayan tekne gezintileri düzenleniyordu. Ancak, Üç Boğaz barajının yapılması ve nehirdeki su seviyesinin yükselmesi nedeniyle, bu tekne gezintileri, günümüzde, eskisi kadar cazibe sağlamıyor ve bir anlamda bitmiş durumda.
Üç boğaz barajı demişken, burada “Üç Boğaz Köprüsü” var. Köprü: Wulong Karst Ulusal Jeoloji Parkı içindedir. UNESCO Dünya Mirası listesindedir. Bu korumalı 20 km. lik arazinin tam merkezinden, Wu nehri geçmektedir.
Şehrin tarihi süreçteki en önemli konumu: 1939-1945 yılları arasında, ülkenin askeri ve siyasi başkenti olmasıdır. Bu dönemde, yaz günlerinde Japon uçaklarının saldırılarına ve bombalarına hedef olan şehir, kış aylarında ise, nehir üzerinden yükselen sis nedeniyle koruma altına giriyormuş.
ŞEHİRDE GEZİLECEK YERLER
Dağınık tezgahlarda kurulan Pazar yeri ilginizi çekecektir. Çünkü: burada, portakal, lahana, yumurta, canlı tavuk, yılan balığı ve her türlü baharat bulmak mümkündür. Ayrıca: bu tezgahlarda, şehrin en öne çıkan yöresel lezzeti olan: “Sichuan güveci” yemeğini tadabilirsiniz. Bu yemek: masanın ortasında kaynamakta olan baharatlı bir karışımda pişirildikten sonra, sosa batırılarak yenen: et-sebze-soya peyniri çeşitlerinden oluşan, bol acılı bir yemek türü.
Şehir merkezinde: Halk Kurtuluş Anıtı var. Anıt, şehrin bir sembolü olarak hizmet vermektedir. Yapıldığında bölgenin en yüksek binası olmasına rağmen, günümüzde çok sayıda alışveriş merkeziyle çevrilmiştir. Zafer anıtı, Çin ülkesinde bu amaç için yapılmış tek anıttır.
Şehirde, bir de saray var. Chongqing Halk Sarayı. 1953 yılında yapılan saray: 4000 kişilik bir konferans salonu ve otel olarak günümüzde hizmet veriyor.
Burada: Luohan Tapınağını da gezmenizi öneriyorum. Burada: kör falcılar ve Buda rahipleri var. Ayrıca: 500 tane renkli toprak heykel görebilirsiniz.
Yamaç evler, Efes antik kenti içinde, ilave ücret ödeyerek girilen bir bölümdür. Çünkü, buranın restorasyonu için çok büyük paralar ödenmiştir. Öyle ki yamaç evlerin üstünün kapatılması maliyetinin 10 milyon dolar olduğunu duydum. Ama Efes antik kentini ziyaret ettiğinizde, bence kesinlikle ilave bir ücret ödeyerek burayı da mutlaka gezin ve görün, inanılmaz güzel, inanılmaz orijinal yerler.
Evet şimdi Yamaç Evler hakkında ayrıntılı tanıtıma başlıyorum.
Kuretler caddesi üzerinde, Hadrian tapınağının karşısında, Bülbül dağının kuzey yamacına konuşlandırılmış bulunan bu 7 ev ve içlerinde yaşayan aileler, Efes’in en işlek semtinin merkezindeydiler.
Antik şehrin tam merkezinde bulunan bu evler, yaklaşık dört bin metre kareye yayılmıştır.
öNEMİ:
Efes şehrindeki zengin ve ünlülerin evleri, Efes’teki yamaç evler, antik çağın en zengin vatandaşlarının bazılarının özel hayatına benzersiz bir bakış açısı sağlar. Bu evler, zengin Efeslilerin belediyeye misafir ağırlama ve günlük işlerinde kullanılması için verdikleri evlerdir. Yüksek rütbeli Roma ordusu subayları, valiler ve zengin tüccarlar ve daha fakir Efeslilerin tüm aileleriyle birlikte yaşadığı tek kişilik odalara kıyasla, çok büyüktüler.
öNCESİ
Yamaç evler bölgesi, Romalılar tarafından yaşam alanına dönüştürülmeden önce, Helenistik dönemde (MÖ 6’ncı yüzyıldan MÖ 4’ncü yüzyıla kadar) mezarlık olarak kullanıldı. Yeni yerleşimciler evleri inşa ederken, kendilerinden öncekilerden kalan malzemeleri de kullandılar.
Kuruluş Aşaması
MÖ 200 yıllarında Kuretler caddesine açılan dar sokaklar, masif taş duvarlar kullanılarak üç teras oluşturuldu. Bu üç terasın her bölümüne dikilmiş ikişer ev vardı. Yani, üç terasta, orijinal olarak altı tane bitişik ev yapılmıştır.
Ara sokaklar çok dardı. Bazı ev sahiplerinin evlerini tonoz çatı ile kapattıklarına dair kalıntılar vardır. En kuzeydeki terasta, MS 1’nci yüzyılda, bir mesken inşa edildi. Diğer teraslarda ise bir el sanatları mahallesi gelişti.
EVLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
En yüksek noktadaki ev ile, en alt noktadaki ev arasında 27 metrelik yükseklik farkı vardır.
Evler üçü bir katta ve ikisi iki katta ve üç katta olmak üzere, üç ayrı teras üzerine inşa edilmiştir ve sadece ara sokakları ve geçitleri paylaşırlar.
Evler, hemen hemen aynı ölçülerde (400-600 metre kare) olan, sütunlu avlulu şekildedir.
Evlere, ara sokaklardan bir dizi basamakla girilir. Yani, evlerin her birinin doğrudan sokak erişimi vardır.
Bu teraslar, ilk olarak MÖ 1’nci yüzyılda sığınak olarak kullanılmış olsa da, bugün görülebilen evler MS 1’nci yüzyılın sonuna kadar inşa edilmemiştir.
Ana girişler:
Ana girişler, dar taraflı koridorlar tarafında konuşlandırılır. Mermer yüzlü portrelerle çevrelenmiştir.
Kutsal Amaçlı Yerler
Giriş bölgelerinde ve iç bahçede, görünüşleri, amaçları ve aile gelenekleri doğrultusunda değişiklik gösteren kutsal amaçlı yerler vardır. Bu bölgelere küçük ibadet oyukları, bu oyuklarda epiksi kahraman sahneleri veya ölenlerin anısına buketler konulmaktaydı.
Zemin Katlar:
Avlular-Peristil:
Evler, dört sütunla çevrili, açık bir prestil etrafından ortalanmıştır. Merkezdeki avlular 25-50 metre arasındadır.
Büyük mermer avlu/salonlar, ince sütunlara sahiptir. Avlu, oldukça lüks şekilde dekore edilmiştir. Avlular, iletişim merkezi ve misafirler için prestifli yer olma konumunu korumuştur.
Çok iyi işçilikli mozaikler, duvarlara gömülü kuyular ve çok yüksek kalitede duvar süslemeleri vardır. Küçük figürlü konsantrasyonları ile yapılan dekorasyonlardan, avluların evleri temsil eden yerler olduğu anlamı çıkar. Avlular aynı zamanda ışık kaynağı olarak hizmet vermekteydi.
Zemin katta bulunan diğer mekanlar:
Salona açılan oturma ve yemek odaları, üst katta ise yatak odaları ve misafir odaları bulunuyordu.
Pencereler:
Evin tüm odalarında pencere yoktu, sadece açık salondan gelen ışıkla aydınlatılıyordu. Bu yüzden odaların çoğu loştu ama bu sayede hırsızların pencerelerden eve girmesi de engelleniyordu. Pencereler, genellikle kapıların üstünde, yüksek seviyelere yapılmış, bunlardan bazıları demir çubuklarla çevrelenmiş, ekstra ışık sağlamak için metal ve camdan oluşan meşaleler konmuştur. Fakat bunların sürekli açıkta olan ateşleri, her zaman bir tehlike oluşturuyordu.
İlham Perileri Odaları:
Bunlar muhtemelen misafir kabul odaları olarak kullanılmıştır. Ancak bu odaların aslında ne için kullanıldıkları net değildir. Ama duvarlardaki dekorasyon, odaların misafir kabul odaları olabileceğini gösterir. Öyle ki, odaların kenarlarında şarap amforaları bulunmuştur.
Yemek Odası:
En önemli odalardan biriydi. Rahatlığına ve ruhu iyileştirdiğine inanılan müzik çalınırdı. Konuklar kanepelerde yarı yaslanmış olarak oturur, ayakları cömertçe süslenmiş mermer veya bronz masalarda yemek yerlerdi.
Üretimle ilgili Odalar:
Misafir ağırlama salonları ve oturma odaları hariç, evlerde üretimle ilgili odalar da vardı. Bu odalar, genelde evin girişine yakın olarak konumlandırılırdı. Merdiven ya da koridorla ulaşılabilen üretim odasının birçok ev tarafından kullanılacak şekilde oluşturulması ilginçtir.
Mutfak:
Gömme mutfak genelde bulunmazdı. Duvardaki resimlerden, yemeklerin genellikle dışarıdan sağlandığı anlaşılmaktadır.
Banyolar;
Bu evlerin ayrıca zeminin altından ve duvarların içinden geçen kil borularla sağlanan sıcak ve soğuk su akan özel banyoları vardı.
Isıtma Sistemi:
Evlerin merkezi ısıtma sistemlerinde kil borular kullanıldı. Evler kaplıcalarda kullanılanlara benzer bir sistemle ısıtılırdı.
Su Sistemi:
Peristilin yani avlunun yukarısında temiz hava için bir açıklık vardı ve yağmur yağdığında yağmur suyu avlunun ortasında bir havuzda veya kuyuda toplanırdı. Her evin içindeki özel kuyularda su toplanabilirdi. Evlerin su ihtiyacı, kuyulardan ve genellikle giriş bölgelerinde avlularda bulunan çeşmelerden sağlanıyordu. Ayrıca sıcak ve soğuk su vardı.
Tuvaletler:
Tuvaletler, gelen ziyaretçilere kolaylık olması için ön bölgelerdeydi. Kanalizasyon, bölümlere ayrılmış bir kanal sistemiyle kurulmuştu.
Üst Katlar
Üst katlara sütunlarla çevrili bir merdivenden ulaşılırdı. Depremden sonra ulaşılan yığınlarda bulunan duvar parçaları ve mozaik zeminler, üst katlardaki odaların da zengin şekilde dekore edildiğini gösterir.
Duvarlardaki sanat eserleri:
Evlerin en inanılmaz kısmı zemin ve duvarlardaki güzel sanat eserleridir. İç odaların duvarları, özellikle mitolojik konular tasvir eden fresklerle süslüydü. Duvarlar, mitolojik sahneleri tasvir eden muhteşem alçı heykeller ve resimlere sahipti.
Yamaç evlerin birkaç duvar resmi, sakinlerinin günlük yaşamlarına dair bir fikir veren çizimler ve grafitlere sahiptir. Çizimler ağırlıklı olarak gladyatörleri, karikatürleri ve hayvanları gösteriyor. Graffiti, kişilerin adlarını, şiirleri ve aşk beyanlarını içerir.
Özellikle ilgi çekici olan, fiyatları da dahil olmak üzere (örneğin: soğan, 3 eşek, kimyon-1/2 eşek, termal banyolara giriş 12 eşek) günlük hayatın mallarına ve gerekliliklerine atıfta bulunan 30 listeden oluşan bir guruptur.
Ayrıca ev sahipleri, birçok özel portrede resmedilmişti. Evlerin ana mekanlarında sergilenen bu portrelerin aile bireylerine ait oldukları düşünülmektedir.
Şimdi günümüzde ziyarete açılan bazı evlerle ilgili bilgiler:
Doğu Külliyesi:
Doğu külliyesi, 2500 metre karelik bir alanı kapsar ve üç teras üzerine inşa edilmiş müstakil evlerden oluşur.
Külliyenin başlangıcı MS 1’nci yüzyıla kadar uzanır ve bu evler MS 7’nci yüzyıla kadar iskan edilmiştir.
Günümüzde tüm alan, değerli iç mekanları havanın zararlı etkilerinden korumak için masif çatı ile kaplanmıştır.
Kuzey yolundaki caddede Kuretler caddesine açılan dükkan vardır. Bu sıra binalar, dükkan (taberna) veya bar olarak kullanılmıştır. Taberna yani dükkan ve caddenin arasındaki tören yolunda, geç Helenistik döneme ve İmparatorluk zamanına ait olan anıtsal eserler sıralanmıştır.
Roma dönemi ev tipleri
Geç Roma-Erken Bizans konutları iki ana formda yapılıyordu. İnsula (apartman) tipi konutlar ve Domus (özel) konutlardır. Yamaç evler, her iki yapı tipinin de özelliklerini göstermesine rağmen, büyüklükleri ve özel konutlar olması nedeniyle Domus sayılır.
Domus Evi:
En göze çarpan bina, varlıklı kişilerin yaşadığı bir villa ve orta sınıf vatandaşlara ait birkaç ev olan “Domus” olarak adlandırılır. Domus, varlıklı bir aileye ait iki katlı bir evdi. Bu evde: bir avlu, bir salon, bir yemek odası ve özel bir bazilika da dahil olmak üzere, birkaç odası korunarak günümüze ulaşmıştır.
Avlu (peristil) sütun dizileriyle çevriliydi. MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. MS 37 yılındaki depremden sonra restore edilmiştir. MS 300 civarında renkli mermer kaplamala ve peristil yani avlunun güney kısmına bir çeşme eklenmiştir.
Salonun güneyindeki oda, özel bazilika olarak düzenlenmiştir. Bazilika, konuklara büyük bir zenginlik ve önem izlemini vermek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu bazilika, yaklaşık MS 160 yılında inşa edilmiştir. Duvarlar mermerdir ve beşik tonoz fresklerle süslenmiştir.
Batı Külliyesi
Günümüze kadar mükemmel bir şekilde korunarak gelmiştir. Burada peristilli yani avlulu veya iç avlulu, en az beş lüks villa bulunur. Odaların çoğu, freskler ve sanat eserleriyle dekore edilmiştir. Ayrıca, bu bölümde tüm evlerde akan su ve küvetli banyo izlerine rastlanmıştır. Bu bölüm, Anadolu’nun batısında, Roma dönemine ait en büyük antik mozaik zemin koleksiyonunu barındırır.
Bu mozaikler, MS 1’nci yüzyıl başlarından MS 3’ncü yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan dönemde yapılmıştır. Mozaiklerin çoğu: İtalya’dan gelen mozaiklerle bağlantılı olan, küçük siyah ve beyaz taşların kullanıldığı geometrik desenlerdir.
Çok az sayıda renkli ve figüratif mozaik bulunmaktadır. Bunlar: Triton, Nereids, Dionysos, Medusa ve bir aslan.
Nereid ve Triton mozaiği, evin oturma birimindedir.
Görüntü stilistik olarak MS 3’ncü yüzyıla tarihleniyor. Gorgon’un başı, Roma dönemine özgü bir şekilde, boğazına Herakles düğümüyle bağlanmış iki yılanın kuyruklarıyla gösterilmiştir. Yılanların vücutları, kanatlı kafasının yanlarında kıvranıyor ve başları yukarıda, birbirine bakıyor gibi görünüyor.
Medusa’nın yuvarlak yüzü oldukça insani, kadınsı ve güzeldir.
X şeklindeki arka plan, muhtemelen Aegis’i temsil eden gri pullardan oluşan bir desene sahiptir.
İnce bir şekilde uygulanan görüntü, kesişen dairelerin tekrar eden siyah ve beyaz deseninden oluşan büyük bir dikdörtgen mozaik alanla çevrilidir.
Daha ince siyah dörtgen bir çerçeve içinde siyah oval bir çerçeveye sahiptir.
Aynı odada, bu mozaiğin solunda, Dionysos’un bir büstünü içeren bir amblemi olan, aynı boyut ve stilde başka bir mozaik daha vardır.
En büyük villa (Ziyarete açıktır)
Bu villaya Kuretler caddesinin ortasından basamaklı bir yolla ulaşılır.
Batı kompleksinin en büyük villalarından birisi, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş ve MS 2’nci yüzyılda değiştirilen, iki katlı ve avlulu bir evdir.
Evin çift kanatlı kapısı vardır. Eve girince, sağda görülen merdivenler, ikinci kata çıkmayı sağlar. İkinci kat, tamamen yıkılmış durumdadır. Yaygın bir geleneğe göre, ikinci katta yatak odaları bulunmaktadır.
Giriş kapısından birkaç basamakla zemin kata inilir.
Merdivenlerin bittiği giriş holünde: avlu görünümündeki orta bölümün ortasında, akan su sistemi ve olukları olan bir şadırvan vardır ve eve girenlerin temizlenmesi içindir.
Oradan karşıdaki peristile yani avluya geçilir.
Peristilin ortasında avlu benzeri göğe açılan bir bölüm ve bu bölümün çevresinde mozaik zeminli koridorlar ve bunların arkasında odalar ve holler bulunur.
Bunun güneyindeki alçak tonozlu mekan, ev sahibinin sıcak yaz günlerinde istirahat ettiği yerdir.
Zemin katında 12 oda bulunur. Toplam yaşanabilir alan sayısı 900 metre karedir. Korunarak günümüze ulaşmış odalar: hol, mutfak ve küvetli banyodur.
Bu villanın zemin ve duvar mozaikleri arasında: Herakles, Ariadne, Eros, tavus kuşu ve çiçek motifleri vardır.
Salondaki odalardan biri, fresklerin konularından dolayı “tiyatro odası” olarak adlandırılır. Oldukça büyük olan giriş açıklığının solunda Euripides’in “Orestes” oyunundan bir sahne tasvir edilmiştir. Roma dönemi tiyatro oyuncularının tamamı maske kullanan erkeklerdir.
Bu nedenle, fresklerdeki oyuncular maske takmış olarak gösterilmiştir. Sağda komedi yazarı Menander’in Sikyonios adlı oyunundan bir sahne var. Soldaki geniş duvarın üst kısmında ise, Herakles ile Akhilleus arasındaki mücadele temsil edilmektedir.
Yunanistan’ın en büyük nehir tanrısı olan Akhilleus, Calydon Kralının kızı Deianeira ile evlenmek ister. Ama Deianeira, Aşil’in ejderha ya da boğa gibi varlıkların şeklini alabileceğini bildiği için onunla evlenmek istemez.
Bunun üzerine Herkül araya girer ve kavga çıkar. Freskte çömelmiş olarak gösterilen kız, kavganın konusu olan kızdır.
Peristilin yani avlunun kuzey cephesi, MS 4’ncü yüzyılda değiştirilmiş ve burada duran evin ana odası, iki küçük odaya bölünmüştür. Bu bölümde bulunan yangın izleri de aynı döneme aittir.
Peristilin yani avlunun açık bölümünün üst kısmı, benzer malzemelerle eski modellerine benzetilerek yeniden yapılmıştır.
Girişin sağındaki açıklığı geçtikten sonra, sağdaki oldukça geniş alan, evin hamamıdır. Hamamın sadece alt yapısı korunmuştur. Duvarlarda kışın soğuk havalarda evi ısıtmak için sıcak havanın dolaştığı görülen bacalar vardır.
2’nci villa-B Evi (Ziyarete açıktır)
Tarih, bilim ve kültür için mükemmel bir referans olan bu ev, restorasyonu ve muhafaza edilmesi zorlu bir yapıdır. 2000 yılında ziyarete açılan Yamaç evler-2’nin kazılmış bölümlerinde bir de müze açılmıştır. Restorasyonu halen devam eden bina, 2011 yılından bu yana, yüz binden fazla kişi tarafından ziyaret edilmiştir.
Ev, güneyde Yamaç evler caddesi ve kuzeyde Kuretler caddesiyle sarılmıştır.
İnsulan tipi yani çok kişiye kiralanan ev, üçgen alt planlıdır. Kenarları, iki basamaklı giriş yollarıyla çevrilidir. Bu yollardan, müstakil evlere de giriş yapılmaktadır. Girişler, 27 metrelik açıklığın üstünden gelir.
Villa, MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Yapıda önce “Muses Salonu” na girilir. Salon, duvarlarında Musa freskleri olduğu için bu ismi almıştır.
Başlangıçta evin girişi diğer tarafta olmasına rağmen, restorasyon sırasında bu şekilde yapılmıştır.
İlham perileri salonundan son derece güzel olan peristile yani avluya girilir.
Peristil yani avlu, ortadaki açık bölümün daha büyük ve daha dekoratif olması dışında, A evindekine benzer. Korint sütunları ince ve zariftir. Ortada görülen kuyu, suların kesildiği zamanlarda kullanılıyordu.
Cam Tonozlu İstirahat Odaları:
Avlunun güney tarafında, genellikle kayadan oyma serin odalar vardır. Bu odalardan bazıları: döşeniş biçimlerine göre sınıflandırılmış, efendilerin bölgeleri olarak değişik cam mozaiklerle süslenmiş, duvarlar ve yer döşemesi mermer yüzle kaplanmıştır.
Ev sahibinin istirahat ettiği bölümün tonozuna cam mozaik işlenmiştir. Cam mozaikler, antik dönemde sanatın en üstün biçimi olarak kabul edilir. Bu cam mozaiklerin, MS 5’nci yüzyıla ait olduğu düşünülüyor.
Dionysos ve Ariadne figürlerinin bulunduğu ilüzyonik bir şarap evi ile çevrelenmiş ortadaki mozaik “cenneti” tasvir eder.
Mozaikler “Hıristiyanlık” tan önce olduğu gibi Dionysos ve Ariadne, merkezde bir daire içinde ve çevrelerinde cennette var olduğu düşünülen tavus kuşu, ördek, horoz vb. var.
Bu bölümün zemini, sepet örgü desenli siyah-beyaz mermer kaplıdır.
Buradan evin avlusuna girilir. Atriumun batı duvarı da yapım tarzından anlaşılacağı üzere geç bir döneme aittir. Evin orijinal girişi bu duvarla kapatılmıştır.
Evet, B evi 900 metre karelik bir alanı kaplar. Atriumlu, hiçbir noktası eksik planlanmamış eksiksiz bir evdir. Atrium, dar bir avlu şeklindedir. Köşelerde sütunlar, sütun aralarında ise ahşap kirişler vardır. Ahşap kirişlerin montaj ve demontajını kolaylaştırmak için kolonlarda uygun prizler sağlanmıştır.
Tuvalet:
Batı köşesinde evin çok kişilik tuvaleti bulunur. Tuvaletin girişinde, günümüzdeki helalara benzer bir hela bulunmaktadır. Buradaki duvarlar da tamamen fresklerle kaplıdır.
Mutfak:
Batıdaki son boşluk evin mutfağıdır. Tuvaletin yanındaki oda, MS 1’nci yüzyıla ait olduğu sanılan evin birinci katının mutfağıdır. Oldukça dar olan mutfağın batı duvarındaki kemerli ocaklar, benzerleri arasında en iyi korunmuş olanlardır.
Yemek odası:
Avludan çıkıldığında, soldaki oda yemek odasıdır. Bu odada, prestile bakan taraf, çubuk şeklinde düzenlenmiştir. Hane halkının yemeklerini burada birlikte yediği varsayılır.
Salon ve Yemek Masası:
Bunun bitişiğindeki salon gibi görünün boşluk ise, ana oda denilen evin en önemli odasıdır. Ev sahibi, misafirlerini burada karşılamıştır. Bu odanın zemini yanlarda düz, ortada renkli mozaiklerle kaplıdır.
Kenarlar, bu kısımlara sedirler konulduğu için tek renkli ve sadedir. Odadaki kırmızı masa yerinde keşfedilmiştir. Masanın oldukça yüksek olan ayağı; yarı yatay pozisyondaki kanepenin üzerine gerilmiş ve yemek yiyenlere çirkin görünmemesi için fazla oyulmuştur.
FLAVİUS FURİUS EVİ-ÜNİTE 6
Evler arasında en etkileyici olandır. MS 3’ncü yüzyılda dönemin konsülü Gaius Glavius’a ait saray tipi evdir. Bu ev, Yamaç evlerin en görkemlisidir. Mermer salonun tamamı, çeşitli ithal renkli mermerler ile geniş kaplama alanları vardır.
Evin yemek salonu: üç katlıdır ve taban alanı 178 metre karedir. Bu yemek salonunda, Anadolu ve Ege adalarından getirilen 22 farklı tür mermer, granit ve oniks taşlarla kaplanan 350 metre karelik duvarlar, MS 270-280 yılları arasında gerçekleşen büyük depremde yerle bir olmuştur.
Deprem sonucu, yıkılan duvarlar ve diğer kıymetli kalıntılar, yıllar içinde toprağa gömülerek, evlerde yer alan eserlerin günümüze kadar korunması sağlanmıştır. Bu salonda dağılmış halde bulunan 120 bin parça mermerin, bir araya getirilme çalışmaları adeta bir puzzle çözer gibi devam ediyor.
Prestil ev ve diğer evler;
Bu evde, MS 450 yıllarına tarihlenen freskler vardır.
Başka bir evde, kompleksin kuzeydoğu köşesinde, mükemmel durumda “Sokrates” i tasvir eden bir fresk bulunmuştur. Sokrates’i bir bank üzerinde otururken gösteren fresk, oldukça iyi durumdadır. Sokrates (MÖ 469-399) yılları arasında Atina’da yaşamıştır.
Modern Batı felsefesinin kurucularından biri olarak kabul edilen bu hatip ve filozof, tartışma metodu yoluyla, akıl, mantık, ahlak ve demokratik ilkenin genel pratiğine dair fikir ve söylevleriyle tanınır.
Yamaç evlerdeki fresk, Yamaç evlerin genel olarak MS 2-5’nci yüzyıllar arasında yapıldığı göz önüne alındığında, Sokrates’in ölümünden en az 500 yıl sonra bile Ege havzasında bilinen bir figür olarak resim ve heykellerinin yapıldığını gösteriyor.
Evet, bu fresk günümüzde Selçuk Efes Müzesinde sergileniyor.
Günümüz
Evler, MS 262 yılındaki büyük deprem ve tusunami tarafından olumsuz etkilendi. MS 7’nci yüzyılda ise bir dizi yıkıcı Arap akını ve limanın sürekli dolmasıyla Efesliler Ayasulluk Tepesine taşındıklarında bu evler terk edildi.
Terk edildikten sonra, heyelan ve çamur kaymaları nedeniyle evler toprak altında kaldı. Ancak toprak evleri iyi korumuştur.