Assuan’dan Abu Simmel’e giderken: yaklaşık 50 dakika süren tarifeli uçuşlar tercih ediliyor.
Ama yeterli zamanınız varsa, dört saat süren karayolunu tercih ederek, turistik Mısır kentlerinin dışındaki hayata da tanık olabilirsiniz.
Tercih sizin. Zamanınıza göre hareket edin.
Abu Simbel Tapınakları: antik Mısır uygarlığının en önemli arkeolojik anıtları arasında anılır.
Kayaya oyulmuş, tek parça blok tapınak olarak tekdir. Bu özelliğiyle öne çıkar.
Sabah gün doğumundan, ses ve ışık gösterilerinin başladığı saat: 19.00 a kadar açık.
Bu anıtın diğer bir özelliği de: dünya çapında en çok tanınan anıtlardan biri olması. Giriş ücreti: 36 EP.
Normal ulaşım aracı yok.
Dolayısı ile, herhangi bir tur şirketiyle gitmeyip, yalnız gitti iseniz, kaldığınız otel aracılığı ile, bir tur şirketinden rezervasyon yaptırmalısınız.
Tur şirketleri 75 EP karşılığında, sizi buraya götürebilir, ancak bu ücrete ilaveten giriş ücretini de ödemeniz gerekir.
Bu ücret içinde, rehber de yok.
II. Ramses
Nübye bölgesinde, Sudan sınırının 7 km. yakınında, Nil Vadisinin sarp kayalarına oyulmuş tapınaklar yapmayı tercih eder.
MÖ.13’ncü yüzyılda, gücünün zirvesindeyken, krallığının tamamına otoritesini göstermek amacıyla yaptırmıştı.
Yapılma gerekçesi: Ramses’in karısına duyduğu aşkın ifadesi olmasının yanı sıra, ülkesini Mısır’ın düşmanlarına (Sudan) ne kadar güçlü olduğunu göstermek istemesidir. Tapınağın içinde bulunan tapınma taşına: yılda, yalnızca bir gün, güneş ışığı doğrudan gelmektedir.
21 Haziran gününde, yani Ramses’in doğum gününde, güneş ışığı, tapınma taşına doğrudan yansır. Yalnız: tapınak taşındığı yeni yerinde, güneş ışığı, tapınma taşına, 20 Haziran tarihinde geliyormuş.
1972 yılında; Assuan Yüksek Barajının inşa edilmesi ve Nasır Gölünün oluşturulması; tapınakların sular altında kalmasına yol açacaktı.
Bunun üzerine, benzer bir yer oluşturularak: tapınakların taşınmasına karar verildi. Yüksek zeminde: her detayı orijinalinin aynısı olan yapay bir sarp kayalık, arka plan oluşturuldu.
Tapınak, bazıları 15 ton ağırlığında olan binlerce parçaya bölünmüş ve toplam 300 bin tonluk bu tapınak yüksek bir yere taşınarak, yeniden kurulmuş.
Yeniden yapımında neredeyse mükemmel bir sonuç elde edildi.
Tapınaklar: aynı zamanda, Orta Afrika’dan, develerle gelen altınları ve diğer değerli parçaları saklamak için de kullanılmıştır.
II. Ramses Tapınağı’nın ön cephesi; Mısır’ın en çok kullanılan sembolüdür. Pek çok rehberin ve broşürün kapağı olmuştur. Ama hiç biri, sizi, tapınağın gerçek görüntüsüne hazırlayamaz. Tek kelimeyle, büyüleyici bir yapı.
TAPINAK İÇİNDE GEZİ
Girişin hemen yanlarında, II. Ramses’in 20 metre boyunda dört anıtsal heykeli var. Kaideleriyle birlikte yükseklikleri 33 metreyi buluyor. Firavunu, firavunun annesini, eşi Nefertari’yi temsil ediyor.
Ayrıca, firavunun çocuklarını temsil eden küçük heykeller de bulunuyor. Her gün: güneş tanrısının enerjisiyle yeniden dolmak için yüzlerini güneşin doğuşuna döndürmüşler.
Hem Aşağı ve hem de Yukarı Mısır’ın hakimi olduğunu gösteren, çifte tacı giyen firavun, ağırbaşlı bir biçimde oturuyor.
Ayaklarının ucundaki küçük figürler; ailesini temsil ediyor. Firavunun tahtına oyulmuş, yarım kabartmalarda, Nil tanrıları betimlenmiş.
Ortadaki iki heykelin arasında, Ramses’in tapınağı paylaştığı Ra-Herekti’nin (Horus’la birleşen güneş tanrısı Ra) küçük bir heykelinin bulunduğu niş var.
Büyük tapınak: 55 metre, kaya içinde uzanıyor. Eski Mısır’ın: 3 büyük tanrısı (Ra, Amon, Herakhkes) na ve firavunun kendisine sunulmuştur.
Tapınağın girişinde 18 metre genişlikte, büyük bir yer altı salonu bulunuyor. Tavanı, sütunlarla sırtını dayamış, hepsi de II. Ramses’i temsil eden ve tanrı Osiris’e benzetilerek yapılmış, 8 adet heykel var.
Tapınağın ön avlusu olmadığı için, doğrudan ”Hipostil Salonu” giriliyor. Sütunlardaki oymalarda (Osiris olarak betimlenmiş): Ramses, tanrılara adak sunarken görülüyor.
Duvarlarda: Ramses’in yüzlerce Hitit savaş esiriyle askeri seferden dönüşü ve zaferi anlatılmış.(Yalan, daha önce sözünü ettim, Kadeş Savaşının galibi yok, tam Mısır ordusu, Hitit ordusu tarafından yok edilecek ken, ay tutulması oluyor ve savaş bırakılıp, barış imzalanıyor)
Neyse, devam edelim.
Kuzey bölümü neredeyse tamamıyla: genç firavunun katıldığı Kadeş Savaşına ayrılmış. Büyük salondan sonra, daha küçük olan ikinci salona geçiliyor. Bu salonun en dibinde de, büyük Mısır tanrısı ile karşılaşılıyor.
KÜÇÜK TAPINAK
Diğerinin yanındadır. Tanrıça Hathor ve Kraliçe Nefertari’ye sunulmuştur. Cephede, firavunu ve kraliçeyi temsil eden, 6 büyük heykel var. Ayrıca: II. Ramses’i at üstünde gösteren, 10 metre yüksekliğinde bir heykel daha var.
Mısır’da bir eşe çok nadir bahşedilen bir onurla; kocasınınki ile aynı boyda olan, 11.5 metrelik altı heykeli, tapınağın ön cephesine yerleştirilmiş.
Heykeller doğuya bakıyorlar. Ama: altı heykelin, yalnızca ikisi Nefertari’nin. Diğer dört heykel: Ramses’e aittir.
Yani: konumunun üstünlüğünü koruyor. “İnek başlı” olarak temsil edilen Hathor’a adanan tapınakta: Ramses ile Nefertari’nin, tanrılara adak sunduğu ve firavunun ilahlaşan karısına tapındığı bir oda bulunuyor.
Luksor ve Karnak bölgelerini gezdikten sonra; aynı bölgeden, Nil’in batı kıyılarına, yani ölüler şehrine, yeni yapılmış güzel bir köprüden geçerek gidiyorsunuz.
Batıya doğru giden bu yolda, karşınıza dört tane önemli eser çıkıyor.
Bunlar
1. Yol üzerindeki Memnon Anıtları, 2. Sol taraftaki Kraliçeler Vadisi, 3. Ortada, Hatshepsut Tapınağı, 4. Sağ tarafta, dağların arkasında kalan, Krallar vadisi.
MEMNON ANITLARI
Aslında, Kral III. Amenhotep’in; cenaze tapınağının girişindeler. Ancak: tapınaktan geriye fazla bir şey kalmadığı için, anıtlar öne çıkmış. Memnon’la, Amenhotep’in ne alakası var derseniz, Yunan Mitolojisindeki Agamemnon’un Habeş olduğu ve her sabah annesine şarkılar söylediği söylenir. Bir depremde zarar gören bu heykeller, arasından geçen rüzgar melodik sesler çıkarttığı için; buraya gelen Yunanlılar, bunlara Memnon Anıtları demişler.
MS.3’ncü yüzyılda, Romalı Septimus Severus, bu anıtların çıkarttıkları sesin devamını sağlamak için, bu anıtları onarttırınca, ses çıkartan delikler de kapandığından, anıtlar sessizliğe bürünmüş.
1853 yılında, Londra’da doğan Petri;
Mısırda; Heredot unda söz etmiş olduğu, Kral III.Amenophis in kum taşından, dev iki heykelini buldu. Bunlara: Yunanlılar, Memnon yontuları derler.
Anası Eok, ufuktan yükselince oğul Memnon; insan sesine benzemeyen ama duyan herkesin yüreğine işleyen bir sesle içini çeker ve sızlanırdı.
MS.130 yılında;
Roma imparatoru Hadrianus ve karısı Sabina, buraya gelirler ve Memnon’un çığlığını beklerler. Bu bekleme sırasında; o zamana kadar duymadıkları, etkili sesler duyarlar. Sonra; yontuların üst yanlarını, kumtaşı bloklarla yeniletir ve sızlanma sesleri kesilir. Evet: bu seslerin nasıl oluştuğu, bilim yönünden tam olarak açıklanamamıştır. Ama, gerçek olan şu ki, rüzgar, yüzyıllarca bunları kemirmiştir.
Bir zamanlar, tahtlarında oturan, bu kral yontularından, birinin 12 m. Yüksekliğinde olduğu tespit edilmiş. Güneydeki kolosun bir elinin orta parmağının uzunluğu: 1.38 m. dir.
KRALİÇELER VADİSİ
I. Ramses zamanında inşasına başlanmış. Daha sonra tamamlanmasına rağmen, bazı kraliçeler,hala eşleriyle birlikte gömülmüş. Burada: 80’e yakın mezar bulunuyor.
Hatshepsut Tapınağının sol tarafında bulunan vadide, firavunların eşlerinin ve küçük çocuklarının mezarları var. Bunlardan en ilginci olan Nefertiti’nin mezarına giriş ücretlidir.
Kraliçe Nefertiti
II. Ramses’in büyük kraliyet hanımıdır. En yaygın bilinen Antik Mısır kraliçelerinden biridir. İsminin anlamı: güzel eş demektir. Mezarı: oldukça zengin bir şekilde süslenmiştir. Kraliçeler vadisinin en göz alıcı mezarlarından birisi olarak görülür. Mezarın yanı sıra, Ramses, Ebu-Simbel’deki kendi anıtının yanında, Nefertiti için de bir tapınak inşa ettirmiştir.
Nefertiti: Ramses’in hükümdarlığının 25 nci yılı dolaylarında, II. Ramses’in kendisi için yaptırdığı Ebu-Simbel Tapınağının açılış törenlerinde rahatsızlanmış ve ölmüştür. Ramses tarafından, kendisine yaptırılan mezar, bugüne kadar Kraliçeler Vadisinde, kalıntısı bulunmuş en güzel ve en büyük mezar anıtıdır.
Bunun dışında ise II. Ramses’in eşlerinin bulunduğu mezarda, bir fetüs mumyası var. Aldığınız biletle, dilediğiniz iki mezarı gezebiliyorsunuz, ama fazla bir seçme şansınız yok.
KRALİÇE HATSHEPSUT TAPINAĞI
MÖ.1500 yıllarında yaşamış. Kocası ölünce, firavun olmuş. Yapılan tapınakta, kendisini sakallı olarak göstermişler. Erkek gibi görünmek için, sakal da takıyormuş. Saçlarıyla da erkek gibi gösteriliyormuş. Bunun sebebi: firavunun aslında tanrının oğlu/sureti olduğuna inanmaları ve asla bir tanrının kızı olamayacağına olan inançları. Tanrının çocuğu olursa erkek olur başka bir seçenek yok yani. Peki, Hatşepsut nasıl ve neden firavun olmuş diye merak ediyorsanız, bu şöyle olmuş.
Hepşetsut’un annesi de, babası da kraliyet kanı taşıyor.
Kardeşler, kardeşlerle evleniyor ve soy hiç bozulmuyor. Firavunun sıradan eşleri olsa bile, kardeşinden olma oğlu, tahta geçiyor. Zorunlu kalınmadıkça bu durum değişmiyor. Ancak; babasının kardeşinden bir oğlu olmuyor ve babası öldüğünde Hapşetsut; babasının sıradan eşinden olma oğlu ile evleniyor. Ancak, bunu kabullenemiyor ve rahip sevgilisi Hapşetsut’un, firavun olabilmesi için, bir hikaye uyduruyor.
Sözüm ona: “ Amon Ra, gelerek Hatşepsut’un annesiyle birlikte olmuş ve Hapşetsut onun çocuğu imiş. Tanrıların kızı olamayacağına göre, aslında Hatşepsut bir erkek ve tanrının oğlu imiş. Böylece: Hatşepsut, erkek gibi giyinerek, firavun olarak kabul edilmiş.
Heykelleri, üst taraçada dizili olarak görülebiliyor.
Ölümünden sonra, III. Tutmosis tahta geçmiş. Krahiçe Hatşebsut’tan nefret ettiği için tapınağı tahrip etmiş.
Batı yakasındaki cenaze tapınaklarının en ünlüsü: kraliçe Hatshepsut’a ait olan Hatshepsut Tapınağıdır.
Tapınak, sarp kireçtaşı tepelerinin eteklerinde kurulmuş. Gül rengi tepenin yamacına oyularak yapılmış gerçek bir sanat eseridir. 18’nci hanedan mimarlarından Senenmut tarafından tasarlanmış.
İlerleyen tarihi süreçte, tapınak Hıristiyanlarca manastıra dönüştürülmüş.
Restorasyon çalışmaları halen sürmekte olan tapınağı, ek bir ünü de, 1997 yılında İslami teröristlerin, Japon ve İsviçreli turistlere düzenlemiş oldukları saldırı vermiştir. Ancak: o saldırı son omlaş ve alınan geniş güvenlik önlemleri sonucu, başka üzücü bir olay olmamıştır.
KRALLAR VADİSİ (VADİ EL MULUK)
Hatshepsut Tapınağının arkasındaki tepenin içindedir ve görülmez. Atalarından farklı olarak, Yeni Krallık’ın firavunları: anıtsal piramitler yerine, daha güvenli mezarları tercih etmişlerdir. Piramitlerle birlikte, belki de Mısır’ın en ilgi çekici mekanıdır. Yeni Krallık zamanında: açıkta yaptıkları piramitlerden, tüm hazinelerin çalındığını gören firavunlar, mezarlarını saklamak için, bu vadiyi seçerler.
Yol vadiye yaklaştığında, sol tarafta kalan ağaçlar içindeki eve dikkat edin. Burası, uzun araştırmalar sonucunda, Tutankhamon’un mezarını bulan Amerikalı Arkeolog Howard Carter’in kaldığı yer. Krallar vadisine giriş için aldığınız biletle, üç mezar gezebiliyorsunuz. Daha çoğunu görmek için, ayrıca bilet almanız gerekiyor.
Evet:
Krallar vadisi, dünyanın en büyük turistik atraksiyonlarından biri sayılıyor. Vadide: toplam olarak 62 mezar var. Bunlardan en eskisi: Kral I. Tutmos’a ait olup, 1899 yılında bulunmuş. 1922 yılında ise, Amerikalı arkeolog Howard Carter’in, Kral Tutanhamun’un mezarını bulmasıyla, eski Mısır’da en iyi tanınan arkeolojik bölgelerden biri haline gelmiş. Evet: Bu mezarlardan, yalnızca ufak bir tanesinden çıkarılanlar (Tutankhamon mezarı):Kahire’deki Mısır Arkeoloji Müzesinin bir katını doldurmaktadır.
Mezarlardan: yalnızca 25 tanesi krallara, kalan kısmı ise yüksek mevki şahıslara ait.
KRALLAR VADİSİ BULUNUŞU ÖYKÜSÜ
1817 Ekim ayında, Belzoni: Teb yakınındaki Biban-el Mülük Vadisinde: başka mezarlar arasında, I. Sethos’un mezarını buldu. Büyük Ramses’in öncelinin; Libyalıları, Suriyelileri ve Hititlileri yenenin, 100 metre uzunluğundaki mezarını. Bu mezarın içinde: su mermerinden yapılmış: görkemli fakat boş tabut: günümüzde Londra’da Soane Müzesindedir. (Bu lahit: ta 3000 yıldan beri boştu. Mumyası nerede idi. ) Bu mezarın açılmasıyla, Krallar Vadisindeki en önemli buluntular başlıyordu.
Krallar Vadisi kral mezarları: Nil’in batı kıyısında, Karnak ve Luksor’un karşısındadır. Orada, yeni imparatorluk döneminde, kralların ölüleri için mahzenler ve krallar ile Tanrı Amon adına tapınaklar yapılmıştı. Bu dev ölüler kentinin yönetimi ve sürekli olarak yapılan yeni yapılar eklenmesi için, özel bir memurun emri altında, birçok adama gerek vardı. Sonunda, küçük bir köy biçimini alan ev guruplarında: toprak ve yapı işçileri, bekçiler, askerler, taşçılar, her türden zanaatkarlar, tahnitçiler ve mumyacılar barınırdı.
TUTANKHAMON MEZARI
Evet, içinde muhteşem eserlerin bulunduğu ve daha önce mezar hırsızları tarafından soyulmamış nadir mezarlardan biri. Bu nedenle: mezarın bulunuşunun kısa hikayesini anlatmak istiyorum. Sonra: mezarı daha bilinçli gezebilirsiniz.
BİR MEZARIN BULUNUŞU HİKAYESİ
1880 yılı. Tuhaf bir Avrupalı: Petri. Gizenin piramitler alanında görülür. Bu adam: araziyi incelerken, kendisinden önce, birinin kapı takmış olduğu, boş bir mezar bulur. Burası, beklide, depo olarak kullanılmıştı. Adam: eşyasını taşıyan hamala, bu mezarda oturmak istediğini söyledi. Ertesi gün, oraya yerleşti. Bir sandığın üstünde bir lamba ve köşede bir yemek ocağı.
Akşamüstü, mavi gölgeler saatinde, çırılçıplak bir İngiliz, büyük piramidin dibinde, moloz yığınlarının üzerinde emekliyor, giriş yerine varıyor ve bir hayalet gibi, fırın sıcaklığındaki mezar anıtına dalıyordu. Gece yarısından sonra: gözleri kan içinde, baş ağrısından bitkin, tere batmış, fırından çıkmış bir adam. Sandığının önüne çöküyor ve piramitte aldığı notları, ölçüleri, boy ve kesitlerini, koridor eğimlerini, açı ölçülerini ve ilk varsayımlarını yazıya döküyordu.
TUTENKAMUN MEZARININ BULUNUŞU
3 Ekim 1922 tarihinde, Carter ve Lord Carnavon kazıya başlarlar. Mezar yerinin üstünü işçi kulübeleri kapatmaktaydı. İşçi kulübelerinin ilkinin yıkılmasının ardından; bir taş merdiven basamak bulunur. 5 Ekim öğleden sonra, bir mezarın girişinin bulunduğundan hiç kuşku kalmayacak denli, moloz kaldırılmıştı. Sonunda: 12’nci basamak ortaya çıktı ve kapalı, üzeri sıvanmış ve mühürlenmiş bir kapının, üst yanı görüldü. Evet: mühürlü kapı. Carter; mühürleri inceledi. Bunlar; kral ölüleri kentinindi. Bu durumda, kapının ardında, en azından çok yüksek düzeyden bir kişi yapmaktaydı. İşçi kulübelerinin altındaki giriş kapısının bulunması, mezarın daha önce soyulmamasını sağlamış.
Carter;
Kapıda, bir elektrik lambası girebilecek kadar bir delik gözetleme deliği açar. Kapının ardındaki galerinin, molozlarla dolu olduğunu görür ve mezarın korunduğuna iyice inanır. Altı yıldır uğraştığı buluntuya ulaştığını düşünmektedir. Dostu ve koruyucusu Lord Carnavon un gelmesini beklemeye başlar.
23 Kasım tarihinde, Lord Carnavon,kızıyla birlikte Luksor’a gelir. 24 Kasım tarihinde, işçiler, tüm merdivenleri ortaya çıkarırlar. Carter, 17 basamak iner ve karşısında mühürlü kapıyı görür. Ancak, buraya da soyguncuların girdiğini görür. Kapının bir bölümü, üst üste iki kez açılmış ve yeniden kapatılmıştır. Soyguncular buraya girmişlerdi, hem de birkaç kez. Merdivendeki son molozları da taşıttıktan sonra: üzerinde Ekhnaton, Sakeres ve Tut-enkh-Amun’un adları bulunan, seramik kırıkları buldu.
Günlerce çalıştıktan sonra: kazıcılar, 10 m. ilerideki ikinci bir kapıya rastladılar. Burada firavunun mührünü bulurlar. Kapıya bir delik açıldı ve bir mum yakılarak, delikten içeri uzatıldı. İkinci mühürlü kapının ardındaki yerde, nelerin bulunduğunu, gittikçe daha açık olarak görebiliyordu. Evet, içeride olağanüstü şeyler vardı.
17 Aralık tarihinde kapı açıldı.
Altın sedyelerin, altın tahtın, iki büyük siyah heykelin, su mermerlerinden vazolar, garip sandıklar. Sandıkların birinden sarkan altın bir yılan. İki heykel karşı karşıya, nöbetçiler gibi, altın peştamelleri, sandalları, topuz ve asaları, alınlarında pırıl pırıl kutsal yılanları. Tüm bunların yanında canlıların izlerini de buldular. Kapının yanında duran bir kandil, boyalı bir yerde parmak izleri, eşikte veda selamı olarak bırakılmış çiçeklerden örülmüş bir çelenk. Ancak; lahit ve mumya yoktu. Her iki kral nöbetçisinin arasında üçüncü mühürlü bir kapı daha bulurlar. Oda oda içinde ve her biri ilki gibi eşya dolu.
Evet, şimdi buyurun mezarı gezin.
Çok ünlü bir mezar olmasına karşın; iç mekan, gördüğünüzde sizde biraz hayal kırıklığı yaratacaktır. Zanaatkarlar: özel odalar üzerinde çalışmaya başladıklarında, firavun genç yaşta ölmüş. Bu yüzden: mezarı, küçük ve gösterişsiz olmuş.
Mezar: 1922 yılında, büyük bir hazineyle birlikte keşfedilmiş ve o günden bu yana ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Tutankhamon’un mumyası: buradaki tek mumya. Diğerleri: Kahire’deki Mısır Müzesinde sergileniyor. Mezara giriş için: ayrı bir ücret alınıyor.
Krallar Vadisindeki diğer mezarlar; Mısır yaşamı, ölüm ve ölümden sonraki yaşamla ilgili daha çok bilgi veriyor. Ayrıca: daha büyük ve daha güzel süslenmiş.
VI. RAMSES MEZARI: (No.9)
Evet, bu mezar, büyük ölçüde yenilenerek, 2000 yılında yeniden açılmış. Uzun mezar kaidesi, Mısırlı’ların ölümden sonra yapmaları gereken ritüellerin yazılı olduğu “Ölüler Kitabı”ndan bölümlerin betimlendiği muhteşem fresklerle süslenmiş.
I. SETİ MEZARI (No.17):
MÖ.1279 yılından kalma. Vadideki en büyük mezarlardan biridir. Süslemeleri muhteşem. Defin odasına gelmeden önce: birbirine bağlanan 5 galeri, 2 çukur ve 4 oda var. Kral: sembolik bir yolculuğa çıkmadan önce; Ra ve Kefri de dahil olmak üzere tanrılara saygılarını sunuyor.
III. RAMSES MEZARI (No.11)
Muhteşem fresklerinde: Nil üzerinde yolculuk yapan tekneler, mızrak ve kalkan benzeri savaş aletleriyle, tanrıların önünde Ramses için dua eden iki harpçı resmedilmiş. Bu yüzden tapınak “Harpçıların Tapınağı” olarak da isimlendiriliyor.
Pek çok mumya: IV. Ramses sayesinde kurtulmuş. Mezar hırsızlarının hazineleri çalmak için firavunların istirahatgahlarına saygısızlık etmeleri üzerine: mumyalar için Hatşepsut Tapınağının arkasındaki vadide, gizli bir yer düzenlenmiş. Firavunun mezarında cam panellerle korunan çok güzel yarım kabartmalar var, mutlaka görün.
HOREMHEB MEZARI (No.57)
Muhteşem güzellikte, pembe granit lahte ulaşmak için: dar ve dik bir galeriden geçmek gerekiyor.
II. AMENEMHET MEZARI (No.35)
Vadideki mezarların en derinidir. Buraya; 90 basamaklı bir merdivenle iniliyor. Burada bulunan, birkaç mumya sayesinde, Sülalelerin soyağacıyla ilgili bilgi almak mümkün.
III. TUTMOSİS MEZARI (No.34)
En uzak mezarlardan biri: vadinin batısında bulunan ve Kraliçe Hatşepsut’un ünlü damadı III. Tutmosis (No.34)’e ait mezar. Süslemeleri son derece etkileyici olan defin salonuna, mezar girişiyle defin salonunu bağlayan basamakları aşınmış merdivenle iniliyor. Koridorun duvarlarına: 700’den fazla tanrı figürü resmedilmiş. Defin odasındaki kırmızı kumtaşı lahtin oymaları muhteşem. Girişin üzerinde: kraliyet kartuş’u (hiyeroglif isim plakası) var. Fresklerin minimalizmi ve neredeyse renksiz olmaları dikkat çekiyor. Tutmosis: o zamanki mezar hırsızlarından korunmak için iyi bir mezar yeri seçmiş. Galeride bulunan çok sayıdaki parça: Kahire’deki Mısır Müzesinde sergileniyormuş.
SOYGUNLAR
Buradaki soygunlar o kadar artmıştı ki: Kral I. Thutmosis, mezarını bir ölü tapınağından ayrı ve ta uzaklardan görülebilen bir görkemli türbeye değil, gizli bir kaya kovuğuna gömdüren ilk kraldı. Ama, böyle bir önlemle: soyulan mezarların da gösterdiği gibi, kendinden öncekilere kısmet olmayan bir güvenlik sağlamış olduğuna inanıyordu. Mimarı İneni’ye verdiği yönergenin asıl nedeni, korkuydu. Bütün akılcı çözümlere rağmen; hala mumyasının zarar görmesinden, mezarının kirletilmesinden alabildiğine korku.
Kral Thutmosis’den 500 yıl önce,
Kral Zer’in eşinin mumyasını: daha kolay taşıyabilmek için parçalarken rahatsız edilen bir hırsız: mumyanın kurumuş kollarından birini, mezardaki bir duvar deliğine acele ile saklar. İngiliz arkeologlar, bunu, 1900 yılında bulurlar. Bozulmadan kalmıştır. Sargıların arasında da ametist ve firuze boncuklardan oluşan, değerli bir bilezik durmaktadır.
Mezarların tümünün içi ya hırsızlar ya da arkeologlar tarafından boşaltıldığından, yalnızca mezarlar görülüyor. Ancak: içeride, flaşla fotoğraf çekmek yasak. Alınan biletle: 3 mezar gezmek mümkün, ancak en meşhuru olduğundan Tutankhamon’un mezarı ayrıca, ücrete tabi.