Öncelikle: müzeye ulaşım önemli. Ziyaretçiler, birçok yoldan müzeye ulaşmayı deniyorlar. Araç ile giderseniz, Ulus semtindeki Atatürk Zafer Anıtının hemen solundaki yolu, doğruca takip edin, “tabelalar” sizi, Müzeye kadar götürecektir.
Ancak: müzeye varmadan hemen 100-150 metre kadar önce, sağınızda otopark bölümü var. Burayı geçmemeli ve aracınızı buraya park etmelisiniz, çünkü yukarı da, yani müze yakınlarında park yeri bulmak sorun.
Otoparktan sonra: yaklaşık 50 basamak civarında bir merdiven çıkarak, müzenin kapısına ulaşıyorsunuz. Yani, en mantıklısı, aracınızı otoparka bırakmak.
Yürüyerek çıkmayı düşünenler için, müze yolu biraz zahmetli.
Bence: Ulus halinin hemen arkasından, sağa rampa yukarı ilerleyen “Samanpazarı” yokuşunu takip eden ve tepeye vardığınızda, sola dönerek, müzenin kapısına ulaşın. Ama dediğim gibi yol bayağı zahmetli ve özellikle: mutlaka lastik tabanlı bir ayakkabı giymeniz şart.
Evet, bir şekilde, müze kapısına geldiğinizde: müze kartınızı gösterip ücretsiz girebiliyorsunuz. Müze kartınız yoksa: öğrenci için (yanınızda aynı yıla ait bandrolu bulunan öğrenci kimliğiniz bulunması yeterli) 30 TL. ve tam 120TL. ücretle, bir yıllık ülkemizin bütün müzelerine ücretsiz girmenizi sağlayan müze kartı satın alabiliyorsunuz.
Kart: eğer sistemlerinde bir sıkıntı yoksa, 2-3 dakikada basılıp size veriliyor. Ücreti tam 60 TL ve öğrenci 30 TL. dir.
Müzenin bahçe bölümü: elbette yeşillendirilmiş ve çiçeklerle süslenmiş ve birkaç taş eser konulmuş. Burada, banklara oturarak, dinlenmek mümkün. Bu bankların buraya konulması, yorulan ziyaretçilerin dinlenmesi için olumlu bir girişim olmuş. Güzel bir havada, bahçede mutlaka oturarak dinlenmenizi ve sonra gezinize başlamanızı öneririm. Müzenin bahçesin de bir de kafeterya var, ama elbette fiyatlar biraz yüksek, tercih sizin.
MÜZE BİNASI
Burası: Ankara kalesi bölgesi. Bir anlamda ise: “At Pazarı” olarak biliniyor ve isimlendiriliyor. Burada: genellikle Osmanlı döneminden kalma yapılar var. Bu yapılardan: iki tanesi: Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk: 1921 yılında, Ankara’da bir Hitit Müzesi kurulması emrini verir. Zamanın Kültür Müdürü Hamit Zübeyr Koşay tarafından, bu emir, zamanın Milli Eğitim Bakanına iletildiğinde: bu yukarıda sözünü ettiğim iki tarihi bina satın alınır ve kamulaştırılır. 1938-1968 yılları arasında, restorasyon çalışmaları sürdürülür. 1972 yılına gelindiğinde ise, müze, ziyarete açılır.
ÖDÜLLÜ MÜZE
1997 yılında: burası: Avrupa’da “Yılın Müzesi” olarak seçilir. Elbette, ödülün başında, Avrupa kelimesi olması anlamlı. Çünkü: Avrupa’da, özellikle: İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkelerde, tarihi özellikler taşıyan, çok sayıda müze var. Bunların arasından sıyrılarak, Yılın Müzesi seçilmek elbette güzel bir olgu. Müzenin içine girdiğinizde, hemen karşıda, bu ödülün sergilendiği bir pano var.
MÜZE GEZİSİ
Müzenin zemin altı Bodrum Salonu
Buraya ana kapıdan değil, sağ yandan ilerleyerek yan kapıdan giriliyor. Ama müzenin içinden de buraya iniş merdivenleri var.
Kapıdan salona girince, sol ve sağa uzanan iki koridor bulunuyor. Tam ortada; bir bronz heykel ilgi çekiyor.
Bronz heykeller önemli, çünkü Helen ve Roma-Bizans dönemlerinde heykeller genellikle mermerden yapılmış, bronz heykel yapımı zor olduğundan bronz heykeller az sayıda ve nadir bulunuyor. Bu yüzden bronz heykeller çok değerli.
Evet bu bronz heykel ülkemizin bahtsız heykellerinden birisidir. Bu heykel çalınmış ve uzun uğraşlar sonucunda mahkeme kararı ile Amerika’dan geri alınmış ve burada sergileniyor.
Sol yandaki koridora girdiğinizde: müzenin en önemli sergilerinden birisi yani “sikke” koleksiyonu bulunuyor. Burada: Anadolu’da kurulmuş birçok medeniyete ait birçok sikke bulunuyor ki, gerçekten muhteşem bir koleksiyon ve gayet güzel bir şekilde sergilenmiştir.
Dönemlerine ve yıllarına göre sergilenen ve dönemleri ile yılları, aşağıda bir listede yazılı sikkeleri zevkle izleyebilirsiniz.
Aynı bölümde: yine Anadolu’da kurulmuş medeniyetlere ait: seramik, metal objeler, cam objeler, süs takıları bulunuyor.
Süs takıları bölümünde: özellikle yüzük/mühürlerin üzerine işlenmiş görüntülerin, büyütülerek ekrana verilmesi iyi bir uygulama, iyi düşünülmüş, bu görüntüleri normalde görme şansı yok, ekrandan harika görünüyorlar.
Diğer koridorda ise: Ankara ve çevresinde elde edilen buluntular sergileniyor. Bunlar arasında benim en çok ilgimi çeken: Ankara çevresinde bulunan sikkeler arasında: üzerinde “gemi çıpası” bulunan ve tarihte ilk kez “Ankara” isminin kullanıldığı sikkelerdir.
Deniz bulunmayan bir yerde yani Ankara’da, şehrin simgesinin “gemi çıpası” olması ilginç.
Bunun sebebi: Galadlar denilen savaşçı ve denizci bir topluluğun: İstanbul boğazını geçtikten sonra: dönemin Anadolu’daki o bölgedeki en büyük medeniyeti olan Pontuslar: bölgeye ulaşan Mısır donanması ile denizde savaşmaktadırlar.
Pontus İmparatoru, Galadlar la bir anlaşma yapar ve Galatlar bu savaşta Pontusların yanında savaşa girerler, savaş sırasında Mısır amiral gemisini ele geçiren Galadlar gemide ki çıpayı hatıra olarak yanlarına alırlar.
Savaşın ardından: Pontus imparatoru Galadların isteğini sorduğunda, Galadlar kendisinden yerleşmek üzere toprak isterler. Bunun üzerine, Pontus imparatoru, Galadlara: günümüzde Ankara şehrinin de içinde bulunduğu bölgeyi verir ve bunun üzerine, Galadlar, günümüzde Ankara’nın bulunduğu yerde bir yerleşim kurarlar ve hatıra olarak tam merkeze Mısır gemisinden ele geçirdikleri gemi çıpasını yerleştirirler. Evet: Ankara şehrinin simgesinin çıpa olmasının nedeni budur.
Evet, bu koridorda: Ankara şehir merkezinde: Roma hamamı, Roma tiyatrosu, Balgat Roma mezarı ve diğer birkaç yerde yapılan kazılarda bulunan antik objeler sergileniyor. Ayrıca: yine Ankara yakınlarında, halen Sarıyar barajı suları altında kalan ünlü Roma antik kentinin nekropolünde yani mezarlarında bulunan objeler sergileniyor. Son bölümde ise: Ankara ve çevresinde yaşadığı düşünülen hayvan nesillerine ait kalıntılar sergileniyor.
Bu salondaki geziniz için 1 saat ayırmalısınız.
Şimdi, Müzenin ana kapısından girdikten sonraki bölümler;
Evet: müze binasına girdiğinizde, özellikle tatil günlerinde, mutlaka ziyaretçi kalabalığı ile de karşılaşıyorsunuz. Zamanınız uygunsa: müzeye hafta içi günlerde (pazartesi hariç, çünkü kapalı) gitmelisiniz. Çünkü, ancak o zaman, sakin bir gezi yapabilirsiniz.
Ana kapıdan müzeye girdikten sonra: sağ yönde ilerleyin. Çünkü, müzedeki objelerin sergilenmesi, zamanlara göre yapılmış ve en eski eserler, sağdaki ilk bölümde sergileniyor. Daha sonra, yine dönemlere göre ve uygarlıklara göre düzenleme yapılmış.
Evet, burada: sizi ilk karşılayacak panolarda-vitrinlerde:
Önce bir Türkiye haritası ve bu harita üzerindeki antik yerlerin ışıklı gösterimi, sonraki panolarda: Anadolu’dan toplanmış: paleolitik, neolitik dönemlere yani, günümüzden 2 milyon yıl önce başlayan ve 10 bin yıl önce biten zaman dilimine ait, kalıntıların sergilendiği vitrinler var.
Hemen koridorun köşesinde ise: yine aynı dönemlerde yaşayan insanların, yaşam yerlerinin betimlendiği bir yer, bire-bir maket olarak hazırlanmış.
Burada: dikkatinizi çekecek olan, insanlar ölülerini yaşadıkları yerde gömmeleri ve yaşam alanlarının, yerin altına doğru kazılması ve merdivenle inilmesi. Yani, evler, zemin altında, toprak içinde. Ayrıca, evlerinin dekorasyonunda, boğa başı heykelleri kullanmışlar.
Devam ediyoruz ve hemen karşımıza: yine aynı döneme ait, yani binlerce yıl öncelerine ait: mağara duvar resimleri, kemik kalıntıları, kullanılan aletlerin örneklerinin sergilendiği vitrinler var.
Devam ettiğimizde: karşımıza müze koleksiyonunun en değerli parçalarından biri çıkıyor.
Ana tanrıça Kybele heykeli. Her gittiğimde: bu heykelciğin karşısına geçip, 7-8 dakika izliyorum. Siz de izleyin, çünkü, düşünün ki, Anadolu’da, yaşadığımız bu topraklarda, bizlerden binlerce yıl önce yaşamış insanlar, bu heykele yüzlerce yıl tapınmışlar. Heykel, o kadar özel ki, vücudunun çeşitli bölümlerinin ölçüleri aşırı büyük olarak betimlenmiş.
Elbette bunun nedeni, ana tanrıça yani doğurganlığı ve bereketi simgelemesi. Aynı zamanda, dikkatimi çeken şu oldu: Anadolu’da, tapınılan en büyük tanrının, bir tanrıça olması yani bir kadına ait olması da, kadına verilen önemin ifadesi açısından bence önemli.
Gezimize devam ettiğimizde: bu kez karşımıza, Anadolu’da yine büyük bir uygarlık kuran, Hititler ve onların öncülleri, Hattiler bölümü geliyor.
Burada da, müzenin sembol eserlerinden: güneş kurslarını görebiliyorsunuz. Özellikle: hemen soldaki, kırmızı zemin üzerine yerleştirilen, güneş kursu muhteşem. Hemen solunda: yine içinde, o dönemlerde kutsal olarak kabul edilen, geyik heykelleri bulunan güneş kursları sergileniyor.
Siz bunları görünce elbette hemen Ankara Sıhhiye Meydanındaki Anıtı hatırlayacaksınız. Evet, bunlar bir zamanlar Ankara Belediyesi tarafından “simge” olarak kabul edilmiş ve daha sonra ise vazgeçilmiştir.
Evet, gezimize devam ediyoruz.
Bu güneş kursları: Hattiler döneminde, dinsel ayinlerde kullanılmıştır. Zaten: Çorum ilimizin Alaca ilçesinde, Alacahöyük yöresinde, Hatti kral mezarlarında, mezar hediyesi olarak bulunmuştur.
Bunlar, cenazenin mezara nakli sırasında, cenaze alayında, ucuna uzun bir sopa takılarak kullanılmış ve üzerindeki hareketli parçalar, yürüyüş sırasında, çıkardıkları sesler ile, cenaze alayında mistik bir müzik oluşmasını sağlamış ve cenaze gömülürken, bu güneş kursu da cenaze ile birlikte gömülmüş ve yakın zaman önceki arkeolojik kazılarda bulunarak, müzede sergilenmeye başlamıştır.
Bunları izlerken: yapıldıkları ve kullanıldıkları dönemi düşünün, günümüzden binlerce yıl öncesinde, bu topraklarda yaşayan insanların, bunları yapabilecek düzeyde bir kültüre ve gelişime sahip olduklarını düşünün. O zaman bunlar daha çok anlam ifade ediyor.
Güneş kurslarının bulunduğu yerde, hemen solda aşağıya doğru inen bir merdiven var. Bu merdivenle aşağıya indiğinizde, yukarıda belirttiğim müzenin en alt bodrum katı sergi salonları bulunuyor.
Evet, aşağıdaki bölümü gezdikten sonra merdivenle yine yukarı bölüme çıkabilirsiniz.
Yukarıda sonraki bölümde, Hititlerden sonra, yine Anadolu’da büyük bir uygarlık kurmuş olan, Friglerin günümüze ulaşan eserlerinin sergilendiği bölüm geliyor. Burada: özellikle, tam koridorun köşesindeki, sağ bölümde, bir çivi yazısı ile tablet üzerine yazı yazan kişinin betimlendiği, maket var.
Hemen solunda ise, Asurlular ve Hititlerden günümüze kalan, çivi yazılı tabletler var. Bunlar arasında, özellikle görmenizi istediğim: Anadolu’daki iki kralın birbirlerine yazdıkları tablet, evlilik belgesi yazılı tablet ve özellikle, bir boşanma belgesi mahiyetindeki tablet.
Boşanma belgesi tabletinde: boşanma halinde, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduklarının yazılı olması, mutlaka ilginizi çekecektir.
Günümüzden binlerce yıl öncesi, kadının bu topraklardaki önemi, rolü ve eşit haklara sahip olmasını düşünün.
Devam ediyoruz. Hemen ortadaki ilk panolar: ahşap Frig dönemi eserlerine ait. Özellikle: ahşap masaların güzellikleri büyüleyici.
Daha sonra: Urartu uygarlığı, yani Doğu Anadolu medeniyetleri eserleri var. Özellikle, sol yanda: bir at başını süsleyen, o dönemlere ait “at başı kuşamı” ilginç. Ayrıca, bir kalkan var.
Evet: şimdi bu koridorda, biraz geri gelin ve hemen soldaki kapıdan girerek, orta bölüme geçin.
Orta bölümde: taş eserler sergileniyor ve ayrıca: Sinevizyon gösterileri düzenleniyor. Hoş ne zaman düzenlendiği meçhul, ben bu müzeye, 8-9 kere gittim ve hiçbirinde bu gösterilere rastlayamadım.
Neyse, taş eserler ilginç elbette, çünkü, bulundukları yerlerden çıkarılıp buraya getirilmeleri çok mantıklı. Hattuşaş yani Hititlerin başkentindeki, aslanlı kapının her iyi yanındaki aslanlar burada sergileniyor.
Ayrıca: Hitit askerleri, Hitit tanrıları, Hitit prensleri, muhteşem taş eserler var. Bunları: gezin, hatta ve hatta günümüzden binlerce yıl önce yapılmış bu eserlere bu kadar yakın olabilmek muhteşem bir duygu.
Burada, Alacahöyük’ten getirilen özellikle kapı stelleri muhteşem güzel, bunlar bulundukları yerden sökülerek buraya getirilmiş. Sergileme de oldukça güzel, sergilenen objelerin hemen altlarında ayrıntılı açıklamalar yazılı.
Evet, müze gezisi burada bitiyor.
Müzeye girişte kullandığınız ana kapıdan, müze dışına, yani bahçeye çıkılıyor. Bahçedeki banklarda yine kısa bir mola verebilir ve müzenin tuvaletlerini kullanabilirsiniz. Tuvaletler oldukça temiz ve müzeye yakışır şekilde düzenlenmiş.
Son olarak, şunu belirtmekte yarar var.
Müzeyi her ziyaret ettiğimde, farklı objelerin sergilendiğini gördüm, çünkü müzenin depolarında bulunan objelerin hepsinin aynı anda sergilenmesi mümkün olmuyormuş, umarım Ankara’ya, Anadolu’nun muhteşem geçmişine yakışır, büyük ve ayrıntılı bir başka müze binası en kısa zamanda yapılır.
Ayrıca: müzede bazı eserlerin yerinde bir yazı göreceksiniz ki, bu yazı, bazı eserlerin başka yerlerdeki geçici sergilere götürüldüğü yazılı.
Sonuç olarak, Ankaralı iseniz veya Ankara’yı ziyaret ederseniz, bence mutlaka gidin ve bu müzeyi ziyaret edin.