Yumuşak iklimi, yaylaları, tarihi evleri ve milattan önce kurulan medeniyetlere ev sahipliği yapmış kaleleriyle, Adana’nın en gözde ilçelerinden biridir. Umarım, bu turizm varlıkları, yakın zamanda Kozan’ın, turizmde büyük atak yapmasına neden olur.
ULAŞIM
İl merkezine 68 km. uzaklıktadır. Adana tarafından girişte, Deli Çay üzerinde kurulan köprü geçilerek ilçeye ulaşılır. Özellikle yaz aylarında, bu yolculuğunuzda, portakal çiçeği kokuları size eşlik edecektir.
Adana’dan özel aracınız ile, yaklaşık 45 dakikada Kozan’a ulaşmanız mümkün. Çevre il ve ilçelerden de, Kozan’a ulaşmak için alternatif yollar bulunuyor.
GENEL
Kozan isminin anlamı şudur: Kozan şehri, Kozan dağının doğu eteklerine kurulmuştur. Kozan dağı, güneşi engeller, öğleden sonra Kozan gölgelik olur. Bu yüzden Kozan’a gölgelik anlamına gelen “Kuzan” denir. Adana ovasının yukarı ova denilen kısmında, düz arazinin tepelik bölgeye geçtiği kısımda kurulmuştur.
İlçe merkezinin rakımı 110 metredir. İlçenin 5 km kuzeyi yayla özelliği taşır.
İlçede Akdeniz iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak kışlar yağmurlu, yazlar ise kuru ve sıcak geçer. Yazları aşırı sıcak olması nedeniyle ilçe merkezindeki nüfusun büyük bölümü, kuzeyde bulunan yaylalara göç ederler. Toros dağlarının uzandığı kuzey kesim, geniş çam ormanlarıyla kaplıdır. Eşsiz güzellikleri ile bu dağlar yaz boyunca insanları barındırır.
Kilgen çayı üzerine 1973 yılında Kozan Barajı inşa edilmiştir.
NE YENİR
Kuşbaşı ve kıyma ile yapılan Adana kebabı, burada da oldukça ünlüdür. Yöre mutfağının en ünlü yemeklerinin başında içli köfte gelir. Kozan Belediyesi tarafından yapılan yemek yarışmasında “Kozan usulü Tarhana çorbası, Börek çorbası, Kozan usulü Ekşili köfte, Kozan usulü içli köfte, ciğer kebabı, Erişteli bulgur pilavı birinci oldu. Tatlı olarak Büzdürük tatlısı deneyebilirsiniz. Maya reçeli de olabilir.
TARİHİ
Sis şehri ve arkasını verdiği dağlık bölge, Hititlerden Asurlara kadar uzanan tarih boyunca yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.
Tarihi Komana (Şar) şehri, erken dönemde Hitit-Kizzuvatna krallığının merkeziydi.
Mezopotamya’dan İç Anadolu’ya uzanan ticaret ve kervan yolunun, Anavarza-Sis-Kayseri bağlantılı olması, bölgenin stratejik öneminden kaynaklanır.
Sis şehrinin kuzeyindeki “Karasis” antik şehrinin giriş kapısında bulunan “fil” kabartması nedeniyle, İskender döneminde burada yerleşim bulunduğu kanıtlanır ve dağlara doğru uzanan kervan yolunun buradan kontrol edildiği kanıtlanır.
Bölge: Asur, Roma ve Bizans dönemlerinde yerleşim gördü. Asur belgelerinde geçen Sizu’nun (klasik çağlardaki Sisium veya sonraları kullanılan Sis) günümüzdeki Kozan olabileceği görüşü ağırlıktadır. Aynı zamanda Asur metinlerindeki Simala’nın “Sam’al” (Zincirli)’a eşitlendiği görüşleri de yaygındır.
Sizu ve Simala isimlerine, Kültepe metinlerinde rastlanılır. Kozan’ın Kiraz Bel ve Gez Bel geçitlerini aşarak Kayseri ve Kültepe (Kanis Karum)’ye giden önemli bir yolun başlangıcında olması ve yakınındaki Tırmıl Höyükte bulunan MÖ II bin yıla tarihlenen yüzey buluntuları, Sizu’nun Kozan olabileceği ihtimalini güçlendirir. Muhtemelen kuzeyden Gez Bel üzerinden Kilikya’ya inen Asurlu tüccarların veya Doğu Kilikya’nın o zamanki insanlarının bu yolu kullanmış oldukları kuvvetli ihtimaldir.
MÖ II. Bin yılın başlarına tarihlenen ve tarihçiler tarafından “Asur Ticaret Kolonileri Çağı” (MÖ 1950-1750) adı verilen dönemde, Asur devletinin Anadolu politikası barış ve sakinlik üzerine idi. Çünkü bu dönemde Mezopotamya ve Anadolu arasında yoğun bir ticaret vardı. Ancak yeni Asur devleti kurulunca, Anadolu politikası değişmiş, Anadolu’nun yeraltı ve yer üstü zenginliklerinden faydalanarak Akdeniz’e ulaşmayı hedeflemişlerdir. Roma döneminde dünya olimpiyat oyunları burada yapıldı.
Bizanslıların ardından, bölgede Abbasi İslam ordusu görüldü. 1269 yılında, Anavarza şehrinde büyük bir deprem oldu ve şehirde yaşayan Ermeniler ve halk, Sis şehrine göçtüler. 1340 ile 1350 yılları arasında, bölge Ramazanoğulları ve Türkmen aşiretlerine geçti. 1375 yılında Mısır Memlükleri geldiler. 1517 yılında ise, Yavuz Sultan Selim, bölgeyi Osmanlı egemenliğine soktu.
1700-1865 yılları arasında: bölgede Kozanoğulları beyliği görülür ve bölge coğrafyasında isim “Kozan” olarak değişime uğrar. 1865 yılında Osmanlı ordusunu bölgeye geldi, Kozanoğulları bölgeden sürüldü ve Kozan Sancağı kuruldu.
1’nci Dünya Savaşından sonra, 7 Mart 1919 tarihinde Kozan, Fransızlar tarafında işgal edildi. 2 Haziran 1920 tarihinde ise, Kozan, Fransız işgalcileri ve Ermenilerden temizlendi. 1920 yılında, Kozan, milletvekili olarak Ankara’ya Mareşal Fevzi Çakmak’ı gönderir.
1923 yılında Kozan vilayet oldu. 1926 yılında ise, Adana iline bağlı bir ilçe oldu.
1930 yılında yaşanan ve Cumhuriyetin en önemli olaylarından birinde devrim şehidi olarak tarihe geçen Asteğmen Fehmi Kubilay, Giritli bir ailenin çocuğu olarak Kozan’da doğmuş ve çocukluğunun bir bölümünü Kozan’da geçirmiştir.
Çünkü 1902 yılında Giritli muhacirler, Kozan’a yerleştirilmişler ve Kozan’ın sosyalleşmesine önemli katkı sağlamışlardır.
GEZİLECEK YERLER
HOŞKADEM CAMİİ-BÜYÜK CAMİ
İlçe merkezinde çarşı içindedir. Aşağı ve Yukarı çarşı caddelerinin kesişim noktasında bulunan meydandadır.
Çukurova’nın Türklerin eline geçtiği ilk yıllarda yapılmış olması nedeniyle önemlidir. Caminin kuzey kapısı üzerinde bulunan kitabesinde, Mısır Kölemen Sultanı Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 yılında yapıldığı yazılıdır.
Aynı tarihte burada Ermeni Manastırı vardı, cami bu Ermeni manastırına karşı çok daha ihtişamlı bir mabet olarak yaptırılmıştır. Mısır’da Türk hükümdarlarından olan Seyfeddin Hoşkadem unvanı ile 860-872 yılları arasında hükümdar olmuştur.
Bu kişi tarafından camiye birçok vakıflar yapılmış olduğundan, camiye “Hoşkadem” ismi verilmiştir. O tarihte Kozan, Memluklu hakimiyetindedir. Bütünü ile dikdörtgen plan oluşturan cami, ulu camiler sınıfına dahil edilir. Yay kemerli giriş kapısının üzerinde, büyükçe bir kartuş içine yazılmış üç satırlık inşa kitabesi vardır.
Osmanlı döneminde caminin ismi “Cami-i Kebir” dir. Ancak Osmanlı yapısından çok farklı olarak, geniş kubbe yerine ufak bir kubbeye sahiptir. Osmanlı üslubunun dev fil ayakları ve sütunları yerine, dikdörtgen bir plan üzerine taşlar üst üste kireçle örülerek kurulmuştur.
Yani caminin yapımında demir ve çimento kullanılmamıştır. Ancak yine de yıllardır sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. Kesme taştan yapılmış duvarlarında çok az pencere vardır. Pencereler doğu tarafındadır. Ancak tüm pencere doğramaları özgünlüğünü yitirmiştir. Cümle kapısına, 11 basamaklı merdivenle çıkılır.
Orta kısmın üzerini örten kubbe, şekil itibarıyla çok değişik bir tarz gösterir. Üst üste iki kubbe halinde olan orta kubbeden, alttaki büyük, üstteki ise daha küçük ölçüde yapılmıştır. Bu şekil kubbe, Türk mimarisinde fazlaca görülmemekle birlikte, orijinal olmadığı kanaati vermektedir.
Bu şeklin muhtemelen, orta kısmı örten büyük kubbenin üzerinde, vaktiyle bir aydınlık feneri bulunmakta iken, sonradan yapılan onarımlarda fener kısmına da bir kubbe yapılmak suretiyle üst üste iki kubbeli hale getirilmiştir.
Caminin batı duvarına daha sonradan betonarme bir ek yapılmıştır. Ayrıca özgün halinde meydana açık olan cami girişi, yine ek olarak yapılan avlu duvarıyla meydandan ayrılmıştır. Cami giriş kotu, meydandan 160 cm yükseltilerek camiye görkemli bir görünüş kazandırılmıştır.
Caminin minaresi kuzeydoğuda olup, Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Ancak klasik Türk mimarisine uymaz, kalın minare ve geniş şerefeli şekilde inşa edilmiştir. Kozan’da hava sıcak olduğundan, caminin doğusunda yapıya ait dükkanların üzerine yazlık kısım konulmuştur. Burada Osmanlı döneminden kalma bir mihrap bulunur.
Son onarım çalışmalarında: caminin ön avlusu yeniden düzenlenmiş, parke taşı ve havuzlarla birlikte yeni bir görünüm almıştır. Kozan ilçesinde, kurtuluş törenleri buradan başlar, Hürriyeti temsil eden gelinlik giydirilmiş özgürlük kızı, törenle bu mabetten çıkarılır.
KÜÇÜK CAMİ
İlçe merkezinde Mahmutlu mahallesinde Çamurdan sokak üzerinde bulunan ve 1530 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yusuf Bin Abdullah tarafından yaptırılan bu cami, 1920 yılında işgalci Fransızlar tarafından tahrip edilmiştir. Bu tahrip döneminde kitabesi alındı ve bu yüzden uzun süre caminin ismi bilinmedi ve minaresinin boyundan ötürü Küçük cami olarak isimlendirildi.
Daha sonra vatandaşlar tarafından onarılarak ibadete açılmıştır. O dönemde yakılan camide hala yangın izleri görülür. 2009 yılında yapılan onarım ile cami özgün haline dönüştürülmüştür.
Caminin kitabesi daha sonra yakınlardaki bir konağın duvarında bulundu ve restorasyon sırasında camide kapı üzerine yerleştirilmiştir. Kitabede Sultan Selim Han oğlu Süleyman Han yazıyor. Yani, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır. Küçük Cami ile aynı parsel içerisinde, günümüzde tamamen yok olmuş Küçük Medresenin varlığı yazılı kaynaklardan öğrenilmektedir.
MUHTAR HACI KONAĞI
İnkilap ilköğretim okulunun güney yanındadır.
Konak 1903 yılı yapımıdır. Yapılış hikayesi oldukça ilginçtir. Konağın ustası Acem usta adında Kayserili bir Türk’tür. Acem isminin İranlı olduğu düşünülse de aslında konağın inşaatı esnasında mesleğinde acemi olması nedeniyle ismi “Acem usta” olarak kullanılmıştır.
Yani “Acemi usta” kelimesi zamanla Acem usta olarak gelmiştir. Söylenenlere göre, Acem usta, konağı yaparken, her gece rüyasına ölen ustası girer ve evi nasıl yapacağını tarif edermiş. Acem usta, sabah olunca rüyasında ustasının gösterdiği yere kadar yapar, ondan sonrasını öbür güne bırakırmış, böyle böyle binayı yapıp Muhtar Hacı Ağa’ya teslim etmiş.
Evet, Kozan ilçesindeki ahşap yapıların aksine, taştan yapılmıştır. 3 katlıdır. Kuzey tarafındaki balkon, taş işçiliği bakımından tam bir sanat eseri gibidir. İç mekan oldukça güzeldir. Katların birbirine geçişleri, evin kullanımında birçok kolaylık sağlamıştır. Odalar arasında tahta kapılar bulunur. Birinci ve ikinci katlarda ocaklık vardır. Üçüncü katta, misafirler ağırlanırmış.
TARİHİ KOZAN KÖPRÜSÜ
Kilgen çayı olarak da bilinen Kozan çayı üzerindedir. Hemen ilçenin girişindedir. Roma dönemi yapısı tarihi köprünün 9 ayrı gözü vardır. Günümüzde bu tarihi köprü, Kozan’ın batı kısmıyla birleşmektedir. Birçok onarımdan geçmiş olmasına rağmen, hala tarihi dokusunu koruyor.
Kozan barajı yapılmadan önce, Kilgen çayının azgın sularından Kozan ahalisi, Tarihi köprüyle kurtulmuştur. Baraj yapıldıktan sonra köprünün altından geçen coşkulu sular kalmamıştır. Ancak bugün içme suyunun geçtiği borular köprü üstünde asılı bulunmakta ve köprünün görsel bütünlüğünü bozmaktadır.
Köprü yapımından bugüne kadar sağlam bir şekilde Kozan halkına hizmet etmeye devam etmektedir. Duyduğuma göre, köprü çevresinde Atatürk Parkı yapılması düşünülmekteymiş. Evet köprünün üzerinden yürüyerek geçiniz.
BEDESTEN-ARASTA
İlçe merkezinde, Aşağı Çarşıda Hoşkadem Camisinin doğu yönünde Kadirli caddesi üzerindedir.
Bedestenin, batı ve kuzey cephesinde olmak üzere iki giriş kapısı vardır. Ana giriş batı cephesindedir. Bu giriş sivri kemerli bir niş içerisinde bulunan basık kemerli bir kapıdır, üzerinde mermer yazıtı bulunur. Yazıtta 1320 hicri yılı, miladi 1902’de Hacı Ali tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Kuzey cephesindeki giriş kapısı ise, basık kemerli olup ana giriş kapısından daha küçüktür.
Bedesten dikdörtgen planlıdır. Dış duvarlar, batı cephesinde kesme taş, kuzey cephesinde kaba yontu taştan oluşmaktadır. Dış duvarların kalındığı 60 cm dir. Dükkanlar arası bölge duvarların kalınlığı 22.5-28 cm arasındadır. Bedesten içinde toplam 19 dükkan vardır. Batı cephesinde yer alan giriş kapısı, doğu-batı yönünde uzanan orta yola açılır.
Bu aksın her iki yanında, yedişer dükkandan toplam 14 dükkan bulunur ve dükkanların üzeri sivri beşik tonozla örtülüdür. Dükkanlar çift kanatlı ahşap kapılarla orta yola açılır. Orta yolun, bir dönem kayrak taşıyla kaplı olduğunu yapıda bulunan izlerden anlıyoruz.
Dükkanların önünde bulunan koridorlar, orta yoldan daha yüksek kottadır ve döşemesi ahşap ve taş kaplıdır. Kuzey cephesinde bulunan giriş kapısından 8 basamaklı, genişliği 254 cm olan taş merdivenle, kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir orta yola çıkılır.
Bedestenin batı cephesinde, bedestenle bir bütün olarak inşa edilmiş olan 3 dükkan vardır, bu dükkanların girişi bedestenden bağımsız olup yapının yer aldığı Kadirli caddesine açılırlar. Bedestendeki dükkanlarda manifaturacılar ve sarraflar bulunuyormuş. 2004 yılında yapı yıkılmayı beklerken, Kentsel Sit Alanı ilan edilerek Kozan Belediyesine devredilmiştir.
Yapı genel özellikleri bakımından özgünlüğünü korumasına rağmen zarar görmüştür. 1998 Ceyhan depreminde, yapının ana tonozlarından biri yıkılmıştır. Ayrıca uzun süredir kullanılmaması da yapının bozulmasına neden olmuştur. Yapının üzerinde bulunduğu caddenin zemin kodu, yol çalışmaları nedeniyle yükselmiş ve bedestenin zemin kotu bu seviyeden 56 cm aşağıda kalmıştır.
İSTİKLAL İLKOKULU
İlçe merkezinde, İstiklal sokak ile İsmet Atli sokak kesişimindedir. 1993 yılında Kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Okulun temeli, 1905 yılında Mutasarrıf Muammer Paşa zamanında atılmış ve 1910 yılında tamamlanmıştır.
1911 yılında Hamiyet Mektebi adıyla özel okul olarak açılıp 1913 yılında Milli Eğitim hizmetine girmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek İstiklal İlkokulu olmuştur. Okul dikdörtgen plan şemasına sahiptir, yığma yapım tekniğiyle taştan yapılmıştır.
Özgün halinde basık kemerli olan pencereleri kesme taş, giriş kapısı yine basık kemerli ve giriş üstü üçgen alınlıkla bitmektedir. Yapı günümüzde birçok değişikliğe uğramıştır. Pencere oranları değiştirilmiş, cephesi sıvanmış, bodrum kat seviyesinde yeni pencereler açılmıştır. Yapının girişinde bulunan üçgen alınlık ta günümüzde yoktur.
BUCAK KALESİ
İlçe merkezine yaklaşık 30 km uzaklıktadır. Bucak köyünde kuruludur. Bucak köyü, üç dağın arasında kalmaktadır ve bu dağlarda ilme bitkileri yaygın olarak yetiştiği için ilk olarak “İlmeli Bucak” ismi verilmiş, daha sonra ise bu köye Oğuz boyu katıldığı için “Oğuzhanlar” denmiştir, son olarak “Buca” olarak isim almıştır.
Bir ortaçağ dönemi kalesidir. Kale surları ve burçları, sapasağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. Ancak kaleyi kimin inşa ettirdiği bilinmez. Kale, yaklaşık 60-70 metre yükseklikteki bir tepede kuruludur. Askeri amaçlı yapıldığı tahmin edilmektedir.
Kale moloz taş örgülü ve taş kaplamalıdır. Dış kontuarlarını korumaktadır. Ancak iç mekanlar, tamamen yıkılmıştır. Girişi, doğu yönündeki kemerli kapıdandır. Girişin hemen güneyinde, ilk burç vardır. Bu burcun altında muhtemelen sarnıç olan kubbeli bir mimari mekan görülür.
Kuzeybatı yönünde kabayontu taş örgülü ve tonozlu bir mekan daha vardır. Alt katta hiç mazgal yoktur, gözetleme birimlerinin üst katta bulunduğunu gösterir. Yapınan Anavarza kalesiyle görsel bağı vardır.
YARIKKAYA (UZUNOĞLAN) KALESİ
Kozan ilçe merkezinin kuzeydoğusundadır.
Kale: Ferhatlı ve Eskimantaş köylerini birbirinden ayıran Uzunoğlan tepesinde, denizden 750 metre yüksekliktedir. Karstik bir araziden oluşan tepe, Anavarza ve Karasis kalelerini görebiliyor. Uzunoğlan ve Tülek Tepelerini birbirinden ayıran 530 metre rakımlı, Gedikboğazı mevkiinden asfalt bir yol geçer.
Kalenin hemen yanından geçen bu yolun iki ucu da kaleyi, ilçe merkezine bağlar. Kalenin en yüksek yerinde bir açık hava tapınağı vardır. Tabanı mermer ile kaplı ve çevresinde büyük sütunlar dikili olan bu tapınağın güneye bakan kısmındaki bir kayada: Hitit tanrıçasının kabartması vardır.
Ayrıca kale ve yakın çevresinde, yeraltından çıkan geyik ve aslan heykelcikleri ve çeşitli motifler de, Hititleri işaret eder. Böylece, kale yapım tarihi olarak Hitit dönemine kadar gider. Eski Hitit kaleler zincirinin bir halkasını oluşturur. Sağlam olarak günümüze gelmiştir.
Uzunoğlan’ın eteklerinde ve yakın çevresinde şehir yerleşmelerinin izlerine rastlanır. Elek sırt, Beşiktaş mevkileri ile Tülek ve Çamlıtepe eteklerinde vardır. Belirtilen yerlerdeki şehir harabeleri, kale ve şehir yaşantısı hakkında bilgi veriyor.
ANDIL (ANDALA) KALESİ
Andıl kalesi, ilçe merkezinin 15 km kuzeyinde, ilçe merkezinden görülebilen bir konumdadır.
Orta Toroslarda bulunan çok sayıdaki kale kalıntılarından birisidir. Kalenin hangi tarihte yapıldığı bilinmez. Kimler tarafından yapıldığı hakkında yapılan araştırma sonuçlarına göre: kalenin yapımında kullanılan malzemelerden, inşaat tekniklerinden ve kale ile yakın çevresinden çıkan çeşitli sikke ve araç gereçlerden kalenin bir ortaçağ kalesi olduğu anlaşılmaktadır.
Çünkü kale ve yakın çevresinde çok sayıda sikke bulunmuştur. Köylüler tarafından bulunan bu sikkeler arasında: Kilikya Ermeni Prensliğine ve Roma dönemine ait olanlar çoğunluktadır. Sikkelerde Ermeni Prenslerinden II. Levon ve II. Hetum’a ait olanlar da bulunmaktadır.
Kale, denizden 1510 metre yükseklikte, Andıl dağının zirvesine kurulmuştur. Geniş bir çevreye hakimdir. Çukurova’yı İç Anadolu’ya bağlayan ticaret yolunun güvenliğini sağlamak için yapılmıştır. Kozan’dan Feke ve Saimbeyli’ye giden, tarihi kervan yolunun batı yanına inşa edilen kale, haberleşme açısından çok önemli rol üstlenmiştir.
Yapılan araştırma sonuçlarına göre, kale, 13’ncü yüzyılda bir manastır olarak da hizmet vermiştir. Andıl köyünün tam güneyindeki teraslarda, büyük yapılarda mahzenler bulunmuştur. İki büyük binada Ermeni tasarımlarına özgü duvar veya duvar kalıntıları vardır.
Dağın zirvesinde bulunan kale, dikdörtgen şeklindedir. Aynı yükseklikteki iki bina ve 11 odadan meydana gelir. Ancak merkezde bulunan burcun, batıda bulunan dış kısmı yıkılmıştır. Kale hakkında ilk araştırmalar Robert Edwards tarafından yapılmıştır.
Bu araştırmacının 1949 yılında yaptığı araştırmalara ait sonuç raporları daha sonra yapılan araştırmalarla aynıdır. Robert Edwards’ın raporuna göre: bu binanın batı duvarında Ermeni mühendisliğine ait bazı belirtiler bulunmaktadır. Fakat bu raporda belirtilen bu bazı belirtiler günümüzde yoktur.
Kalenin kuzey, güney ve doğu yönlerinde dik uçurumlar vardır. Bu uçurumlar, kalenin batı tarafının savunulması için önemlidir. Kalenin batısında bulunan oda ve mahzenler yıkılmış durumdadır. Buradaki odalardan duvarı sıvalı olanı muhtemelen bir su deposudur.
Yanındaki bir oda da benzer bir görev icra etmekte idi. Buradaki binanın doğu duvarlarında, havalandırma için küçük ve yüksek pencereler vardır. Bu binanın kuzey duvarında büyük ve oval bir kaya vardır. Bu anıtsal sütun dışarı doğru çıkıntılı değildir. Ortadaki odada, kuzeye açılan doğu duvarında yüksekçe bir kapı vardır. Aynı odanın kuzeyinde bir tane mahzen bulunmaktadır.
Ancak raporda bahsedilen binalar günümüzde yıkıntı şeklindedir. Yere paralel olarak yıkılmış katlar arasında bir kişinin geçişine müsaade edecek kadar boşluklar vardır. Bugün bu boşluklar açıklaması güç görevleri olan kalıntılardır. Çevresine hakim bir yüksekliğe inşa edilen, Andıl Kalesinin büyük bir kısmı ayakta olup, herhangi bir ciddi araştırma yapılmamıştır.
KARASİS KALESİ
Çukurova’daki kaleler zincirinin önemli bir halkasını oluşturur. Kozan Barajının hemen kuzey kesiminde bulunan kale, ilçe merkezine 17 km uzaklıktadır. MÖ 333 yılında Büyük İskender’in eline geçen Kozan ve çevresi, onun ölümünden sonra halefleri olan General Selefkos’un idaresine geçmiştir. Kalenin Selefkoslar döneminde inşa ettiği düşünülüyor.
Seleukos imparatorluğunun anılan dönemde başkenti Antiokheia yani bugünkü Antakya şehridir. Karasis dağı üzerinde, sivil kullanım amaçlı herhangi bir yapı kalıntısı yoktur. İmparatorluğun kuruluş aşamasında yapılmaya başlandığı sanılan bir askeri tesis niteliğindedir. Karasis kalesi: dağın zirvesinin jeolojik yapısına uygun olarak aşağı ve yukarı kale olmak üzere birbiriyle bağlantılı iki yapı gurubundan oluşmaktadır.
ERGENUŞAĞI KÖYÜ
Seyhan nehrinin kollarından biri olan Göksu ırmağı, Kozan’In Ergenuşağı köyünden geçer. Bugün, bu köyde, Göksu ırmağı üzerinde Gökdere barajı yapılıyor. Ergenuşağı köyü, Seyhan havzasının doğusunda, Kozan ilçesinin kuzeybatısında uzak bir köydür. Yapılan yüzey araştırmaları sırasında köyde Roma imparatorluk dönemine ait tarihlenen bir mezar evi incelenmiştir.
Bundan başka köyün kuzeyinde, Şimşir dağının doğu eteklerinde bulunan bir manastırın, define arayıcıları tarafından büyük ölçüde tahrip edilmiş olan kalıntısına rastlanmıştır. Manastırın 1 km kadar güneyinde bulunan 2 tane Roma imparatorluk dönemine tarihlenen mezar evi ile Roma devrine tarihlenen bir mezar yazıtı parçası, burada bir Roma-Bizans yerleşmesi olduğunu belgeler.
Bu mezar evlerinin bulunduğu tepenin yamaçlarında demir cüruflarının bulunması, burada Antik dönemde ya da erken Bizans döneminde demir madeni işletilmiş olabileceği ihtimalini doğrulamaktadır. Hem Ergenuşağı hem de Şimşir dağının, Kastabala-Hierapolis’teki Tarkondimotos krallığının hakimiyetinin kuzeyindeki köy yerleşme yerlerinden olduğu tespit edilmiştir.
MARANKEÇİLİ KÖYÜ
İlçenin 60 km kuzeybatısındadır. Ergenuşağı köyünün hemen doğusundadır. Köyün Kayabaşı mahallesinde Ceneviz kalesi olarak anılan tepenin zirvesinde, kısmen ana kaya içine oyulmuş antik bir yapı kalıntısı tespit edilmiştir.
İşlevi kesin olarak bilinmeyen ancak muhtemelen bölgedeki yerel dağ tanrıları kültü ile ilgili bir tapınağa ait olan bu kalıntıların bulunduğu tepenin çevresinde antik bir köy yerleşmesi olduğu düşünülür. Tepenin güney yamacında yerel taştan yapılmış çeşitli mezar yapılarına ait 5 tane mezar yazıtı parçası görülmüştür.
YASSIÇALI KÖYÜ
İlçe merkezinin 12 km güneybatısındadır. Köyün güneydoğusunda, Anazarbos’un çevresinde kentin arazisinin yayılma alanını belirlemek amacıyla yapılan araştırmalar sırasında, 1991 yılında bir vatandaşın evinde 8 satırlık Grek yazısıyla yazılmış olan bir adak yazıtı ile 4 adet minik antik yazıt bulunmuştur.
Yazıtın, ürünün bereketli olmasını sağlayan Theos Agathos’a yani iyi tanrıya ve Tanrı Uranos’a bir tapınağın rahibi ve kutsal kölelerin sunak hazırlaması, civarda bu tanrılara adanmış olan yerel bir tapınak bulunduğunu göstermektedir. İyi tanrı kültünün ovalık Kilikyada’ki ilk belgesi, daha önce Kozan’ın Yüksekören köyünde bulunan bir adak yazıtıdır. Böylece bu köyün Roma imparatorluk döneminde kurulmuş olan bir köyün üzerinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Yassıçalı’da ayrıca, 5 adet kayalara oyulmuş mezar odasının açılarak soyulduğu görülür. Bu mezarların içlerindeki genellikle pişmiş toprak lahitlere, gömü yapılmış olduğu, bu tür lahitlerin mezar girişleri çevresine dağılan parçalardan anlaşılmaktadır.
Burası köyün nekropolüne aittir ve köyün içinde “Köyiçi” mevkiindedir. Köyün yakınlarındaki Koyak mevkiinde de doğal kayalara oyulmuş ve içi su dolu olan bir mezar anıtı keşfedilmiştir. Mezarın girişi batıya doğrudur. Girişin genişliği 1 metre, uzunluğu 1.5 metredir, çevresinde başka mezar yoktur.
Köyün 1 km güneyinde Sandıklı mevkiinde bulunan tepede, 2 adet lahit tespit edilmiştir. Lahitlerden birinin uzun kenar üstünde, üç bölümlü dairesel formlar mevcuttur. Kısa kenarlarda da dairesel formlar kullanılmıştır. Diğer lahitin lahit teknesi tamamen tahrip edilmiştir.
KUYULUK KÖYÜ
İlçe merkezinin 13 km güneydoğusunda olan Kuyuluk köyünde, 20 metre uzunluğunda ve 3 metre eninde mozaikli bir alan bulunmuştur. Roma dönemi özellikleri gösteren mozaikte, geometrik motiflerin yanı sıra hayvan figürleri de vardır. Merkezde ise, 7 satırlık bir yazıt bulunur.
Ayrıca mozaikli alanın 3 metre batısında, girlandlı bir lahit de bulunmuştur. Kuyuluk köyünün Hanburnu mevkiinde, doğu-batı uzantısında yaklaşık 3 metre yükseklik ve 31 metre uzunluğunda, dış duvarı tamamen ayakta olan bir yapı kalıntısı vardır. Yapı, muhtemelen 2 katlıdır. Toprak altında kalmış bölüme doğru inen kaya oygu bir merdiven vardır.
Bu merdivenin güneyinde 1 metre ölçüsünde büyük tessaralı mozaikli bir zemin, yapı taşları ve sütun parçası bulunur. Muhtemelen Bizans dönemindendir. Ayrıca orta kısımda, daire içinde bir haç motifi olan köşegenli bir sütun gövdesi de tespit edilmiştir. Buranın bir han olabileceği düşünülmektedir. Burada ayrıca bir de tapınak kalıntısı bulunur.
ESKİKABASAKAL PERİ KALESİ
İlçe merkezinin güneyindedir. Eskikabasakal köyünde bir evde Latince ve eski Yunanca olmak üzere, 2 dilde yazılmış, bir onurlandırma yazıtı bulunmuştur. Sunağın Latince yazıtından sonra gelen Yunanca metnin ilk satırında, MÖ 19 yılında başlayan Anazarbos yerel takvimine göre verilmiş 133 yıl sayısı okunur.
Böylece sunağın MS 114 yılında diktirilmiş olduğu anlaşılmıştır. Aynı köyün içinde çok sayıda Roma imparatorluk dönemine ait yapı temelleri ve mozaik döşeme görülmesi, buranın eskiçağda bir köy yerleşimi olduğunu belgeler.
Köyün doğusunda nekropol alanı, 2 kilise, kuyular ve çeşitli yapı kalıntıları vardır. Nekropoldeki mezarların çoğu tahrip edilmiştir. Mezarlar kaya oygu mezarlardır. Sağlam olan biri incelenmiş ve içine yine kaya oygu basamaklarla girildiği görülmüştür. Mezarların kapısı güney yönündedir.
Yoğun bir bitkileşme vardır. Nekropolden doğuya gidildikçe yapı kalıntıları çoğalır. Burada tamamen tahrip edilmiş bir lahit vardır. Yapılar kesme blok taş kullanılarak inşa edilmiştir.
Nekropol ile Peri kalesi olarak bilinen tepelik alan arasında bir kilise vardır. Kilisenin apsisi ve yan duvarları yıkılmıştır. Ancak dikdörtgen olan hücresi sağlamdır. Girişi kuzey yönündedir ve muhtemelen tek neflidir. Peri kalesinin üzerinde de büyük bir kilise vardır.
Kilise kesme blok taştan altıgen şekilde inşa edilmiştir. Ana mekanın yan duvarları moloz taş örgülü, kireç harçlı, kaba yontu taş örtülüdür. Kilisenin yapı taşları arasında, giriş üst lentosu olduğu düşünülen taşların üzerinde “haç” motifleri görülür. Yapı güney ve batı yönünde doğal kayaya oturtulmuştur.
FERHATLI KÖYÜ
İlçe merkezinin 14 km kuzeydoğusundadır. Ferhatlı köyünde, Köreken dağlarında bulunan Uzunoğlan Tepesindeki buluntulardan en eskisi, kutsal bir alan içine yapılmış, III. Salmanassar’a ait bir kaya kabartmasıdır. Bu Asur imparatoru III. Salmanassar’ın buraya sefer düzenlediğini gösterir.
Yine aynı bölgede Çukurova’ya hakim alanda olduğu için çeşitli dönemlere tarihlenen buluntular vardır. Kastabala-Anazarbos’ta bulunan Takkondimotos Krallığının yayılma alanı içindedir. Buradaki büyük bir Roma tapınağı, hava ve bereket tanrılarının tapınım gördüğü kutsal bir alandır.
Tapınılan tanrılardan en önemlisi Zeus Keraunios’tur. MÖ 9’ncu yüzyıldan itibaren eskiçağ içlerine kadar sürekli kullanılan, hava olayları ve bereket tanrılarına adanmış bir tapınak ile çevresinde Roma döneminden başlayarak, ortaçağ kadar uzanan bir yerleşim merkezi vardır.
TIRMIL HÖYÜK
Aslınlı köyü sınırları içindedir. Muhtemelen kuzeyden Gez Bel üzerinden, Kilikya’ya inen Asurlu tüccarların veya Doğu Kilikya’nın o zamanki insanlarının bu yolu kullanmış oldukları düşünülmektedir. Yüksekliği 15 metreden fazladır, genişliği yaklaşık 200 metredir.
Tarım yapılan bir arazidir. Üzerinde bir bahçe bulunmaktadır. Kuzeyinden ve doğusundan yol geçer. Doğusundaki Kozan-Adana kara yolunun genişletilmesi sırasında, bir bölümü ortadan kaldırılmıştır. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen çok sayıda seramik parçasına rastlanmıştır.
ALAPINAR HÖYÜK
Alapınar köyü, ilçe merkezinin 10 km güneyindedir. Höyük, köy merkezinin doğusundadır. Yaklaşık 15 metre yüksekliktedir. Üzerinde yoğun bitkileşme, zeytin, incir ve portakal ağaçları bulunur. Anavarza’nın yaklaşık 20 km batısındadır. Anavarza’nın görüş alanı içindedir.
Höyükte çok sayıda pişmiş toprak seramikler mevcuttur. Kulp gövde parçalı terra sigalatta seramikler Antik yapı katmanları tespit edilmiştir. Anavarza’nın su ihtiyacı, höyüğün batısında çıkan su kaynağından, su kemerleri vasıtasıyla taşınarak karşılanmaktaydı. Köyün güneybatısında, Bekirce mevkiinde, Roma dönemine tarihlenen bir hamam kalıntısı, su kemeri ve taşınan suyun birikmesi neticesinde küçük gölet ve su kemeri kalıntısı bulunmaktadır.
TILAN HÖYÜK
İlçe merkezine yaklaşık 14 km uzaklıktadır. Anavarza’nın 10 km kuzeybatısındadır. Höyük ile aynı ismi taşıyan mahallenin 650 metre kuzeybatısındadır. Tılan höyük, 30 metre yüksekliği (tepe rakımı 76 m.) ve 150 x 300 metre boyutlarıyla orta büyüklükte höyük sınıfına girer. Höyüğün kuzey ve kuzeybatı bölümleri, yamaçlarında görülebilen üzeri kireç taşından bir ana kaya kütlesi üzerindedir.
Höyüğün kuzey, güney ve doğu eteklerinde pınarlar bulunur. Güney etekte, su yapısının bir bölümü olabilecek, mimari bloklar ve yapı kalıntıları bulunmaktadır. Yapının duvarları araları harçla doldurulmuş taşlar ve tuğla kullanılarak almaşık teknikle örülmüştür.
Bu yapı, kullanılan yapı malzemesi ve örgü tekniği olarak Anazarbos’a su getiren su kemerleriyle benzer özellikler taşıdığı için, Roma imparatorluğu dönemine ait olmalıdır. Anazarbos’a su sağlayan kaynaklardan birisi Hamam köyünde tespit edilmiştir. Bu kaynağın güney doğusunda kayalara oyulmuş bir merdiven ve Roma Geç İmparatorluk Dönemi (MS 4 ve 7’nci yüzyıl) yapı kalıntıları bulunmaktadır.
Tılan Höyük, bölgenin diğer çağdaş yerleşimleri olan Taşlı ve Tırmıl höyükleri ile birlikte Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli, Komana ve Kayseri istikametine giden yol ağı üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca Kozan’ın Çiriş Tepe, Alapınar höyük, Çukur Köprü höyük, Tırmıl ve Tepecikören yerleşmeleri gibi, Çukurova’ya inen İmamoğlu ana yol güzergahı üzerinde yer almaktadır. Höyük için Steno Williams, Kalkolitik ve Helenistik dönem arasında kesintisiz iskan olduğunu düşünmektedir.
ÇUKURKÖPRÜ HÖYÜK
İlçe merkezinin 15 km güneydoğusundaki Faydalı köyünün 750 metre batısında Kozan Kadirli kara yolunun 2 km güneyindedir. Faydalı köyünün yaklaşık olarak 200 metre kuzeybatısındaki höyük Mevkii I ve köyün 600-700 metre kuzeybatısındaki Höyük Mevki II’de, Roma ve Bizans dönemlerine ait seramik buluntular veren küçük çaplı yerleşimlere rastlanmıştır.
Höyüğün 50 metre doğusundan Sumbaş çayı geçer. Hazine arazisindeki höyük, tarımsal faaliyetler nedeniyle neredeyse tamamen düzleştirilmiştir. Çukur köprü höyük, Kozan’ın diğer çağdaş yerleşimleri olan Çiriş Tepe, Alapınar Höyük, Tılan, Tırmıl gibi yerleşimleriyle birlikte, Çukurova’ya inen Anavarza, Ceyhan ana yol güzergahı çevresinde bulunmaktadır.
KUYTUCAK KÖYÜ
Kozan’dan Savruk yaylası ve Ergenuşağı’na gidilirken yol üstündedir. Bu yol, Çukurova’yı Kayseri üzerinden Orta Anadolu’ya bağlar. Kayseri güzergahında bir ara yol üzerindedir. Kuytucak köyünün Göltaşı mevkiinde, geniş bir alana yapılan bir Roma devri yerleşme yeri tespit edilmiştir.
Roma devrine tarihlenen bir mezar yazıtı incelenmiştir. İnceleme yapılan alanda, çok sayıda temel, mezar evleri, zeytinyağı ve şarap işlikleri görülür. Kuytucak köyü, Karapınar Mahallesinde bulunan su kaynağında, ana kayaya çizilmiş bir genç erkek büstünün yüz kısmının define aramak amacıyla büyük ölçüde tahrip edilmiş olduğu görülür.
Karapınar ile Kapız deresi arasındaki tepede, büyük bir Roma devri köyü yer almaktadır. Kuytucak köyünün bulunduğu tepenin, Roma döneminden kalma bir antik dağ olduğu da anlaşılmıştır.
SİS ŞEHRİ
Sizzü-Sision-Siska-Sis (Kozan) Seyhan havzası içinde sayılan Kozan (Sizu-Sis-Sision) ilçesi esasen Seyhan ve Ceyhan havzaları arasındadır.
Kozan (Sizu-Sision-Sis) şehri, günümüzdeki Kozan ilçesi yerleşmesinin 7 km güneyi ve 10 km güney doğusunda Ceyhan havzası içindedir.
Sis şehrinde 3000 yıllık insan yerleşimi bilinmektedir. Bu şehre: Asurlular “Sizu”, Romalılar “Sision” ve daha sonra da “Sis” demişlerdir. Şehir aynı isimle 1928 yılına kadar varlığını korumuştur.
1269 yılında Anavarza antik kentinde büyük bir deprem oldu ve şehir hasar gördü. Şehirde yaşayan Ermeni Prensliği ve halk, Sis şehrine taşındı. Ermeni Kral II. Leon zamanında Sis kalesinin eteğinde, Kral Sarayı yaptırdı. 1340 ve 1350 yılları arasında, bölgede Ramazanoğulları ve Türkmen aşiretleri görülür, bunlar Misis ve Adana şehirlerini ele geçirirler.
1375 yılında, Mısır Memlükleri, Sis Ermeni krallığını kuşatma altına aldılar ve ardından şehri ele geçirdiler, Kilikya krallığı sona erdi. Ancak, Sis şehrinin Ermeniler için dini önemi devam etti. Sis Ermeni Manastırı ve kilisenin aynı yerde bulunması ve Ermeniler için dini önem taşıyan kutsal eşyaların da bu mekanlarda bulunması nedeniyle, Güney Anadolu şehirlerinde yaşayan Ermeniler, dini inançları gereği Sis şehrini ziyaret ediyorlar ve burada pelesenk yağı bulunan “Altın kazanın kapağının açılması” törenine katılıyorlardı.
1448 yılında, Türk asıllı Sultan Melik Seyfettin Çakmak adamlarından Emir Abdullah Hoşkadem tarafından, Sis şehrinde Büyük cami yaptırıldı. 1517 yılında Sis şehri ve bölgenin diğer yerleri, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Sis: Adana ve Tarsus şehirleriyle birlikte, sancak halini aldı. 1519-1540 yılları arasındaki Osmanlı Tahrir Defterlerine göre, Sis Sancağı: Feke, Anavarza, Lembert, Küpdere ve Pars-berd kalelerinden oluşuyordu.
1700’lü yılların başlarında, Kozanoğulları kısa sürede Sis şehrinin idaresini aldılar. Kozanoğullarının derebeylik yönetimi 1700-1865 yılları arasında devam etti. Bu zaman içinde, bölge coğrafyasının ismi “Kozan” olarak değişti. 1865 yılında, Osmanlı buraya ordu gönderdi, Kozanoğulları sülalesi sürgün edildi ve Kozan Sancağı kuruldu. Sis, Kadirli, Feke, Haçin kazaları, Kozan sancağına bağlandı.
KOZAN (SİS) KALESİ
Kozan merkeze 15 km uzaklıktadır. Buraya iki yoldan gitmek mümkündür. Kozan-Saimbeyli yolunun Kozan Barajı doğusundaki yol takip edilerek Andıl dağına ve oradan da kaleye ulaşmak mümkündür. Ayrıca, Dağılcak mesire yerinden de buraya ulaşabilirsiniz. Kaleye ulaşmak için orman içinden geçilirken, yolda çeşitli kalıntılar göreceksiniz.
Bu kalıntılar, Kilikya bölgesinin Katolikos Sarayının kalıntılarıdır. Katolikoslar, Ermeni kilisesinin liderlerinden biriydi. Türkiye’den kaçtıktan sonra Katolikosun yeni oturum alanı Lübnan Beyrut şehri olmuştur. Buradaki katolikostan kaçırılan kalıntılar ise, yine Beyrut’da bulunan “Antelias” da sergilenmektedir.
Kozan ilçesinin tam ortasında bulunan ve tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Kozan Kalesi: Asur, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu, Memluk, Ramazanoğulları ve Osmanlının izlerini taşıyan 33 burcu bulunmaktadır. Hatta, bir zamanlar kalenin küçük bir Ermeni prensliği tarafından da kullanıldığı ve hatta vaftiz yağı üretiminin yapıldığı söyleniyor.
MÖ 4’ncü yüzyıl başı ile MÖ 3’ncü yüzyıl başında, Seleukoslar döneminde yapılmıştır. Büyük İskender, Kapadokya’yı aldıktan sonra, bu iki bölge arasında kontrol noktalarına ihtiyaç duymuş ve Karasis kalesi, bu amaca uygun olarak Büyük İskender’in komutanlarından ”Seleukos” tarafından yaptırılmıştır.
Kozan Kalesi eteklerinde bulunan Surp Sofya Manastırı ve müştemilatının kalıntıları, manastır, Lübnan a taşınmadan önce 600 yıl boyunca eski başkent Sis’te bulunan Kilikya Ermeni katolikosluğu makamıydı.
Kalenin mimari yapısı
Kozan kentinin en büyük yapısı olan ve yüksek bir dağın başına kurulan Kozan kalesi, Çukurova’yı çevreleyen ve yüksek dağlara yapılan kalelerden biridir.
MÖ 2000’li yıllarda Asurlular tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Ancak Asurluların Çukurova bölgesinde 50-60 yıl gibi kısa bir süre egemen oldukları ve bölgeyi sömürge olarak kullandıkları göz önünde bulundurulduğunda, kalenin Asurlular tarafından yapıldığı pek inandırıcı olmaz. 700 yıla yakın bir süre bölgede hakim olan Hititlerin bu kaleyi yapmış olma ihtimali daha yüksektir.
Evet, kale; Çukurova’yı çevreleyen dağ kaleleri zincirinin dördüncü halkasını teşkil eder. Yapıldığı dönemde, İskenderun körfezinden çıkacak düşmanı haber vermek için: Toprakkale-Yılankale ve Anavarza kaleleri üstünde ateş yakılıyor ve Kozan kalesine haber veriliyormuş. Berrak bir havada, Kozan kalesinden Akdeniz’in bile görülebildiği söyleniyor.
Kale, amfi tiyatro şeklinde inşa edilmiş olup kalenin alçak surları, Tarsus kalesi örnek alınarak yapılmıştır.
İlçeye hakim konumda, 475 metre rakımlı bir kalker tepe üzerine iki gurup halinde inşa edilen kalenin 44 kule ve burcu vardır. Üst kısmın en güneyinde bulunan kule “Kral kulesi” olarak bilinir. Ancak günümüzde oraya ulaşmak oldukça zordur, eğimli ve kaygan bir yamaçtan ilerlemek gerekir.
Güneydeki tahkimat gurubunun ortasında ve zirvede iç kale bulunur.
Kuzey ve güneydeki bu iki gurup, birbirlerine bir surla bağlıdır ve her ikisinin çevre uzunluğu 6 kilometreyi bulur.
Kale ve çevresinde Asurca, Ermenice yazıtlara rastlanmıştır.
Büyük kısmı Ortaçağ’da inşa edilmiş olan Kozan kalesinin duvarlarındaki blok taşlar üzerinde bulunan ve antik devir taşçı ustası işaretleri olan eski Yunanca harfler keşfedilmiştir.
Üzerinde taşçı ustası işareti niteliğindeki eski Yunanca harfler bulunan blok taşların, burada Helenistik veya Roma imparatorluk döneminde inşa edildiği ve muhtemelen Ortaçağ’da sökülmüş bir kaleye ait oldukları düşünülmektedir.
Ayrıca, kalenin kuzey yamaçlarının dibinde, Roma döneminde yapılmış ve halen kullanılan önemli bir köprü vardır.
Kozan kalesine çıkarken, askerlik şubesinin hemen üstündeki “Ağca Baba” nın mezar taşı olarak kullanılan ve civardaki antik nekropollerden buraya getirilmiş olduğu anlaşılan, yazıtlı ve silindirik bir taş mevcuttur.
Bu taş ile Kozan’daki Taş Mahallesi ve Mahmutlu Mahallesindeki birçok evin bahçesinde görülen ve çevredeki antik yerleşme yerlerinin nekropollerinden getirilmiş olan yazıtlı mezar stelleri, sütunlar, Kozan’ın tarihine ve Anazarbos’un kuzeydeki arazisinde, Roma imparatorluk devrindeki sosyal yapıya ait bilgilere katkıda bulunmaktadır.
Romalılar, Selçuklular, Ermeniler ve Ramazanoğulları tarafından onarım görmüştür.
Kalede, 20-30 basamak merdivenle inilen mahzenler ve gizli yollar mevcuttur. İç kale de dahil altı bölümden oluşur. Bütün bölümleri birbirine bağlayan kapılar vardır.
Kalenin eteklerinde, ikinci bir sur kalıntısı vardır. Efsaneye göre, Anavarza kralının güzel bir kızı varmış, bu güzel kıza 1 Türk ve 1 gayri Müslim genç talip olur, kral kızını hangi gence vereceğine karar veremez ve bu iki gence bir teklifte bulunur “Kaleye içme suyu getirin, kim önce getirirse kızımı ona vereceğim” der.
Bu teklif üzerine, Türk genci, günümüzde hala görülen surları (su kemerini) yapar ama sebebi bilinmez, suyu getiremez. Diğer genç ise, suyu en kestirme yoldan getirir ve kral kızını ona vereceğini ilan eder. Ancak kralın kızının gönlü Türk gençtedir, bunun üzerine sevmediği biriyle zorla evlendirilmeyi istemeyen kral kızı, kalenin en sarp ve uçurum yerinden atlayarak intihar eder. İşte, kalenin eteklerindeki ikinci sur kalıntısı, Türk gencin kaleye su getirmek için yaptığı sur daha doğrusu su kemeridir.
Restorasyon
2009 yılında Kozan Belediyesi tarafından çevre düzenlemesi ve sur aydınlatması yapılan Kozan Kalesi, bölge halkının sosyal aktivitelerini gerçekleştirdiği bir mekana dönüşmüştür.
Kalede son olarak 2013 yılında surların restorasyonu için çalışmalar başlamıştır.
Battal Gazi’nin zindanı da buradadır, ama yerini gösteren tabela bulunmuyor. Söylenenlere göre, Battal Gazi, bir dönem Kozan’da yaşamış, Kozan’ın fethine katılmış ve bir süre kalede zindanda kalmıştır. Ancak zindandan kurtulup düşmanla savaştığı rivayet edilmektedir.
Kozan kalesi, Kozan Belediyesi tarafından kale eteklerinde yapılan çevre düzenlemeleri sonucunda, vatandaşların yoğun olarak gittiği sosyal mekanlardan biri haline gelmiştir.
Oldukça temiz ve düzenli bir kale, hemen dibine kadar aracınız ile gidebilirsiniz, ama yukarılara, kalenin tepesine çıkmak isterseniz, mutlaka iklim durumunu, güneşi, sıcağı dikkate alın. Ancak tepeye çıkarsanız, doğu yönünde Kozan ilçe merkezi, batı yönünde ise muhteşem bir Çukurova manzarasını görebilirsiniz.
KİLİKYA MANASTIRI-AZİZ SOFYA KATEDRALİ
Kozan kalesi eteklerindedir. Bu Sis Ermeni Manastıra: 1292-1921 yılları arasında Kilikya Ermenilerinin merkezi manastırıdır. Kilikya manastırı, Rubinyan Krallarından Haytum tarafından, Ayasofya benzeri olarak inşa edilmiştir. Bu manastırın bir benzeri de Ermenilerin merkezi olan “Açmiyazin” şehrindedir.
Kilikya manastırı, Ermeni papalarının ruhani merkezi sayılırdı. Manastırın çevresinde bulunan çiçekler, yedi kulplu altın kazanların içine konulur, 3-4 senede bir yağ çıkartılırdı. Buna “Pelesenk Yağı” denilirdi. Altın kazanların ağzının açılış töreni için açık arttırma yapılır ve en çok parayı veren altın kazanın ağzını açardı.
Pelesenk yağı (suyu) her taraftan gelen Hıristiyanların katıldığı büyük bir merasimle elde edilirdi. Bu yüzden, Kilikya manastırının, o dönemdeki Hıristiyan dünyasında özel bir yeri vardı. Bütün Anadolu’dan kervanlarla Sis kentine gelen Ermeniler, pelesenk törenlerine katılırlar ve bir tür ermişlik derecesi kazanırlarmış. Ayrıca orada çocuklar bu su ile vaftiz edilirlermiş.
Manastırda 2 büyük kapı, 366 oda ve birkaç tane altın kazan bulunduğu söylenir. Ayrıca, manastırın birçok bölümü mermer kaplıydı. Manastır, 1921 yılında Lübnan Beyrut şehrine taşınmış ve halen orada faaliyetini sürdürmektedir. Kozan’daki manastırın, diğer Ermeni kilise ve manastırlarından, statü olarak yüksek olduğu belirtilir.
2 Haziran 1920 tarihinde, Fransızlar Kozan’ı terk ederken, Katalikos vekili Yahişa efendi, manastırın bütün anahtarlarını bir çuvala koyarak, Kozan Mutasarrıfı İhsan Bey’e teslim etmiş ve burasının bir cami, hastane veya okul yapılmasını istemiş, ancak 1940’lı yıllarda dönemin yetkilileri, Manastırın tahrip edilmesini engelleyememişler.
Ancak aradan geçen zamanın ardından, bugün Kilikya Manastırı diye bir şey kalmamıştır, sadece çevre duvarları ayaktadır. Çünkü yapının taşları Kozan Lisesi inşaatında ve Kozan Belediye Mezarlığının duvarlarında kullanılmıştır.
KEŞİŞ MAĞARASI
Kozan kalesinin eteklerindeki bu mağaranın ilginç bir hikayesi vardır. Hikayeye göre, Hz Mevlana, Konya’dan Suriye Şam şehrine giderken, 7 yıllık yolculuğunun bir bölümünde, yolu Kozan’dan geçer. Sis diyarı Kozan’da Keşiş Mağarasında yaşayan 3 keşişle karşılaşır.
Bu keşişler, karşısındaki insanın düşüncelerine okuyabilme özelliğine sahiptirler. Mevlana “Arifelerin Menkıbeleri” adlı eserinin 2’nci cildinde, hayatını anlatan bölümde bu hikayeden söz eder.
Kalenin eteklerindeki mağara, bugünde görenleri büyülemektedir. Ancak hazine avcıları tarafından sık sık ziyaret edilmiş ve harap haldedir. Mağaranın dış görünüşü, Trabzon’da bulunan Sümela Manastırını anımsatır.
YAVERİN (ARIKAN) KONAĞI
Konak 1903 yılı tarihli tapu kaydına göre Ermeni toplumunun ileri gelenlerinden Mıcırıkyan Kirkor Efendiye aittir. Türk dostu Kirkor efendi, sık sık devlet idarecilerine yardımda bulunması nedeniyle zamanla “Yaver” olarak adlandırılmıştır.
Kirkor efendi, 1919 yılında bir suikast sonucu ölünce, tapu oğulları, kızları ve annesine geçmiştir. Son olarak konak, 12 Eylül 1933 tarihinde, Seyhan Vilayetine satılmıştır. 1944 yılında ise Seyhan vilayetinden açık arttırma ile satışa çıkarılmış, 1948 yılında Emine Arıkan adına tescil edilmiş ve 1936 yıl sonundan itibaren burada oturmaya başlamışlardır.
1981 yılında ise, konak Abdullah Arıkan ve eşi Emine Arıkan adına tescil edilmiştir. Konak 1993 tarihinde, Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmiştir. Haziran 2004 tarihinde ise Kozan Belediyesi tarafından kamulaştırılmış ve restore edilerek 2008 yılında Butik otel ve restoran olarak hizmete sunulmuştur.
Evet, burası İlçenin en huzurlu köşelerinden, sırtını tarihi Kozan kalesine dayamış, tarihle bütünleşen bir tarihi mekandır. Çevresini çepeçevre duvarlar kuşatır. Üst katında cumbalar vardır.
Mimari özellikleri
1890’lı yılların sonunda inşa edilen yapı: yüksek, taş avlu duvarları, kemerli giriş kapıları, taş zemin katları gibi özelliklere sahiptir. Ara katta ve birinci katta, açık sofalar bulunur. Kuzey ve güney yönlerdeki cumbaları ve işçiliği dikkati çeker. Doğu cephesinde, son katta, ahşap payandalarla desteklenen ahşap balkon ve payandaların arasını bağlayan ahşap kemerler, sokak cephesini zenginleştirir.
Zemin katın ve ara katın yüksek taş duvarları üzerinde yükselen son kat, dıştan genel görünüşe hakimdir. Yapı, geniş bir açık sofa ile güneye yönlendirilir. Ara katta odalar, doğrudan sofaya açılır. L şeklindeki yapının bir diğer kanadındaki odalara balkondan ulaşılır. Tüm döşeme ve kirişler ahşaptır.
Ara kata taş basamaklarla, üst katlara ise ahşap merdivenlerle ulaşılır. Yapının üzeri ise Marsilya kiremidiyle örtülmüştür. Ön ve arka avlularda birer su kuyusu bulunur. Binanın bahçe kısmında, yaşları itibarıyla tarihi ağaç denilebilecek iki ağaç bulunur.
Konak günümüzde butik otel ve restoran olarak kullanılmaktadır. Özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık oluyor, kahvaltıya gelenler burayı oldukça hareketlendiriyor, siz de buraya kahvaltıya gitmelisiniz.
ANAVARZA
Kozan ilçe merkezinin 28 km güneyinde, Dilekkaya köyündedir. Dilekkaya köyü, antik şehir duvarlarının hemen dışında kurulmuştur.
Sumbas veya Kesik suyunun Ceyhan ırmağı ile birleştiği yerin 8 km kuzeyindedir.
Antik kent: Roma, Bizans, Ermeni, Abbasi, Selçuklu, Ramazanoğulları, Osmanlılar gibi çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, farklı kültürlere ait izler bir arada görülmektedir.
Bu yüzden: UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesine alınmıştır.
Yazının hemen başında bir konudan söz etmek istiyorum, buraya ulaşmak oldukça zor, çünkü trafik veya yol gösteren levha yok, neden yok, çünkü Belediyenin belirttiğine göre, bu tür levhaları takıyorlarmış ama bu tür levhalar çalınıyormuş. İlginç, böyle bir hırsızlığı ilk defa duydum, neyse gelelim şehri anlatmaya.
Günümüzdeki Dilekkaya köyü: antik yerleşimin üstüne kurulmuştur.
Köydeki evlerin bahçeleri müze gibi, bahçelerde mezar taşları vardır.
Anavarza Mozaikleri
Köy halkı, kalıntılarla iç içe yaşıyorlar.
Antik şehrin en güzel kalıntılarından olan “mozaikli havuz” burada uzun yıllar bekçilik yapan bir kişinin evinin bahçesindedir. Anavarza mozaikleri olarak isimlendirilen bu mozaiklerde, 18 çeşit deniz hayvanı gösteriliyor. Bunlar: 3.55 x 10.75 m ebatlarında bir havuz tabanı için hazırlanmıştır.
Yine başka bir havuz tabanı için hazırlanmış mozaikte, yunus balığına binmiş, eli kamçılı Erol ve deniz tanrıçası Theis bulunmakta olup buna “Anavarza kızı” denilmektedir. Yani antik kalıntıları gezmek yetmiyor, köylülerin evlerinin bahçelerinde de görülmesi gereken yerler var, sormalısınız.
Evet, şehir düz bir ova üzerinde bulunuyor ve arkasında, yükselen ve Asurlular’dan sonra birçok güç tarafından işgal edilen Anavarza kalesi vardır.
Anavarza kalesi, yukarı Çukurova’nın ortasında yükselen, çevreye hakim, yüksekçe bir kaya tepesi üzerinde, muhteşem bir kaledir. Kuzeyden güneye yaklaşık 3 km ve doğudan batıya yaklaşık 2 km boyutlarındadır. Kaleden, diğer kaleler ve hatta İskenderun körfezi görülebilir.
Anavarza şehri ve kalenin MÖ 9’ncu yüzyılda, Asurlular tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Ancak kale hakkında bilinen en kesin bilgi: buranın Roma ordusu için yapılmış bir şehir olmasıdır.
Ancak şehir, MÖ 1’nci yüzyılda Roma’nın eline geçtikten sonra önem kazanır. Şehir Roma imparatorluğu döneminde “Caesarea ad Anabarsum” olarak adlandırılmıştır. Ünlü doktor Dioskurudes ve şair Optianus bu şehirde doğmuş ve yaşamıştır.
Devasa şehir bir zamanlar, Roma IV. Lejyonuna ev sahipliği yapmıştır. Anavarza ören yerini çevreleyen surlar, 1500 metre uzunluğundadır ve giriş kapılarından biri 3’ncü yüzyıl olarak tarihlenen zafer takı şeklinde tasarlanmıştır.
Şehir hakkında bilinen kayıtlar; MÖ 19 yılında, Anazorbusu ziyaret eden Roma imparatoru Augustus tarafından kente “Kaısareia” ismi verilmiştir. MS 204-205 yıllarında ise, Roma imparatoru Severus’un ödüllendirmesiyle şehir önemli bir kent haline gelmiş ve MS 408 yılında ise, Kilikya başkenti olmuştur.
Roma imparatoru Caracalla, şehre o kadar hayranmış ki, şehirde basılan paraların üzerine Metropolis damgası vurdurmuştur. Anazarbos şehri, MS 3’ncü yüzyılda Tarsus ile rekabet edecek konuma gelir. Bu tarihten itibaren, şehir Çukurova’nın başkenti konumundadır. MS 6’ncı yüzyılda olan deprem, kentte büyük hasara sebep olur. Ancak, 524 yılında, İmparator Iustinianus tarafından, şehir yeniden inşa edilir ve “Justiniapolis” adını alır. Kale sınır kalesi olarak kullanılır.
Bizans ve ardından 758 yılında Abbasi İslam orduları şehri ele geçirdiler. Hükümdar Harun Reşit zamanında şehir yeni bir kimlik kazandı, Anavarza ve Sis şehirlerine, Türkistan’dan getirilen Türkmenler yerleştirildiler. (MS 800’lerin başında) 1097 yılında I. Haçlı orduları tarafından şehir alınır.
Feke’deki Ermeni Baronluğu, Anavarza’ya getirilir ve Kudüs yolunun emniyeti için burada Ermeni Prensliği kurulur. 1269 yılında Anavarza kentinde büyük bir deprem oldu ve şehir hasar gördü. Şehirde yaşayan Ermeni Prensliği ve halk, Sis şehrine taşınır. Bu tarihten sonra Anavarza, önemini kaybederek bir köy haline gelir. Halen varlığını Dilekkaya köyü olarak sürdürmektedir.
Kale hakkında mimari bilgiler
Günümüze kadar gelen kalıntılar, asıl kale ve alt kısımdaki surlar olmak üzere iki bölümdür. Kaleyi baştan başa kuşatan surlar, çok uzundur. Anadolu’da bu kadar uzun dış surla savunulan kaleler yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan, Anavarza kalesinin Anadolu kaleleri arasında önemli bir yeri vardır.
Daha dışarıda olan ikinci sur: Ermeni katolikosluğuna merkezlik yapan kiliseyi, kiliseye ait kütüphaneyi, misafirhaneyi ve keşiş odalarını çevreler. Surların doğu cephesinin uzunluğu 1500 metreyi ve yüksekliği 8-10 metreyi bulur. Sur duvarları her 70 metrede bir olmak üzere 20 burçla desteklenmiştir. Kalenin 4 kapısı vardır. Batıdaki kapı üç kemerli bir zafer takı şeklindedir.
Kalenin iç kısmı
Birinci bölümde askeri kışla, Ermeni prensi Toros’a ait üç nefli kilise ve bazı Ermeni krallarına ait mezarlar vardır.
İkinci bölümde: askeri kışla ile ilgili odalar, depo odaları ve su tankları bulunur.
Her iki bölüm arasında, kaya platformun üzerinde inşa edilmiş 3 katlı kule vardır.
Kaleye: Alapınar’dan 12 km ve Sumbas gözünden ise 20 km uzunlukta su kemerleriyle su getirilmiştir. Bu su kemerleri Romalılardan kalmadır.
Antik şehirde gezi
Kalenin ana giriş kapısına kadar olan 1.5 km lik yol, asfalt yapılmıştır. 200 metre yüksekliğiyle ovaya hakim bir tepe üzerinde yükselir.
Kaleden aşağıya bakıldığında: Çukurova’nın bir parçası olan Ceyhan ovası ve Çukurova’nın öz kuşu olan Turaçı görürsünüz.
SUR İÇİNDEKİ YAPILAR
Şehre giriş kapısı-Alakapı
Şehre giriş kapısı: Ala kapı, Anavarza’nın geçmişte yaşadığı birçok deprem yüzünden, ancak kısmen günümüze kadar gelebilmiştir. Kapı: korint biçiminde, 6 sütunlu, MS 3’ncü yüzyıla tarihlenen Roma yapısıdır. Bir zafer takı şeklinde dizayn edilmiştir. 3 girişli zafer takı, Adana bölgesindeki tek örnektir.
Sütunlu Yollar
Kalıntılardan anlaşıldığına göre, kenti güneyden kuzeye ve batıdan doğuya doğru kesen iki sütunlu yol bulunmaktadır. Ana cadde güney-kuzey yönde uzanan cadde idi. Ala kapı denilen zafer takından başlayıp kent içinde yaklaşık olarak 1150 metre kadar uzanmaktadır.
Yolun genişliği 32 metredir. Ölçülere bakıldığında, bu sütunlu yol, antik dünyanın en geniş ve en büyük sütunlu caddesidir. Taşlarla döşeli caddenin her iki yanının sütunlarla döşeli olduğu ve bu sütunların gerisinde yan yana dizilmiş, sıralı dükkanların yer aldığı anlaşılmaktadır. Batı-doğu caddesi, kentin batı kapısından başlayıp, doğudaki kayalıklarda son buluyor.
Yaklaşık 950 metre uzunluğundaki bu caddeden, günümüze ulaşan kalıntılar bu caddenin de sütunlu olduğunu göstermektedir. Ana caddelerin birleşme yerlerinin yakınlarında ne olduğu anlaşılamayan bina kalıntıları görülmektedir.
Ana caddelerin iç taraflarında, eksende olmayan sokaklar seçilmektedir. Buradan da şehrin sokak yapısının yeniden yapılan imarlarla bozulduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde yürütülmekte olan kazılar, bu tabloyu daha da netleştirecektir.
Tuğla yapılar
Anavarza’da yakın dönemde yapılan araştırmalarda 30’dan fazla tuğla yapı tanımlanmış olmasına rağmen bunların işlevleri saptanamamıştır. Ancak bu tuğla yapılardan dört veya beş tanesinin hamam olduğu düşünülmektedir. Roma dönemine tarihlenen bu yapılardan ilki, kentin merkezinde, sütunlu caddeye yakın olan güneybatı hamamıdır.
Bu yapı, Anavarza’daki ana yapılardan birisidir. İkinci büyük hamam ise, kuzeyde yer alan kuzeybatı hamamıdır. Burası ise kentin en büyük hamamıdır. Hamam, batı kenarında büyük su havuzlu 40 x 25 metrelik bir alanı kaplamaktadır. Üçüncü hamam ise, küçük batı hamam olarak adlandırılır, kuzeybatı hamamının kuzeybatısındadır. Dördüncü hamam, Anavarza’nın en kuzeyinde yer alan Kuzey Hamamı denen yapıdır.
SUR DIŞINDAKİ YAPILAR
Amfi tiyatro
Günümüzde Çeçen köyünden geçen ve antik dönemde Misis’e giden yolun yaklaşık 200 metre doğusundadır. Tamamıyla taş malzemeden inşa edilen amfi tiyatronun tamamen düzgün ölçülü 22 basamaktan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bir elips oluşturan amfi tiyatro, doğuya sırtını verdiği basamaklarla biter ve üst tarafta daire düz bir yapıyla tamamlanır.
Stadyum
Amfi tiyatronun yaklaşık 300 metre kuzeydoğusundadır. Kuzeydoğu-Güneybatı yönünde uzanan stadyum, 410 metre uzunlukta ve 64 metre genişliktedir. Kalan izlerden, güneybatı ucunda süslü bir kapısının olduğu anlaşılmaktadır. Koşu yolunun ortasında, stat uzunluğu boyunca uzanan harçlı sırt bulunmaktadır.
Günümüzde yerlere dağılmış sütun parçalarından koşu yolu boyunca geniş aralıklarla korint stili sütunların dizili olduğu anlaşılmaktadır. Güneydoğu bölümündeki seyirci yerleri, küçük basamaklarla ulaşılan, bir tanesi 8, diğeri 9 sıralı iki kayaya kazılmış tribünden ibarettir.
Tribünün arkasındaki kayalık, düz bir şekilde kesilerek üst tarafa gölge yapmak üzere gerilecek kalaslar için delikler açılmıştır. Romalılar döneminde, burada görkemli spor oyunları yapılmıştır yani bir anlamda dünya üzerinde ilk olimpiyatların burada yapıldığı söylenir.
Ali kesiği
Stadyumun yaklaşık 50 metre kadar kuzeydoğusunda, kayalık üzerinde yarık şeklinde, 250 metre uzunluğunda ve 4-15 metre genişliğinde bir geçit bulunur. Bu geçit doğal değildir, insan gücüyle yapılmıştır. Muhtemelen Roma döneminde Hieropolis-Castabala ile Anavarza’nın bağlantısı bu geçit ile sağlanıyordu.
Nekropol
Sur dışında bulunan nekropollerden birisi stadyumun yaslandığı kayalıkların hemen üstünden başlayıp, güneybatıya doğru gidip amfi tiyatronun üzerindeki kayalıklarda sonlanır.
Diğer nekropol ise Ali kesiğinin kuzeyi ile tiyatronun doğusundaki kayalık alandadır. Yukarı kentin kalesinin güney surlarının yakınına kadar yayılan bu nekropol Anavarza’nın en büyük nekropolünü oluşturur.
Tiyatro
Ali kesiği geçidine yakın olan tiyatro, şehir surlarının güney doğusundadır. Tepenin eteğinde inşa edilen tiyatro, düzlüğe indiğinde kendi ayakları üzerinde yükselir. Günümüzde tiyatro oldukça kötü durumdadır. Ceveası tam olarak belli olmadığından oturma düzeni hakkında da fikir ileri sürmek zordur.
Caveanın her iki kanadında tonozlu girişlerin olduğu anlaşılmaktadır. Orkestrayla birlikte cavea’nın çapının 60 metre civarında olduğu anlaşılmaktadır. Tiyatronun hemen üst kısmında ise, nekropol alanı yer alır. Nekropolde oldukça fazla miktarda lahdin varlığı dikkat çeker.
Aşağı Kent Kiliseleri
Havariler Kilisesi-Kamışlı kilise
Çevresinde yetişen kamışlardan dolayı, Dilekkaya köylüleri kiliseye kamışlı kilise ismini vermiştir. Kilise, aşağı şehirde, güney-kuzey sütunlu yolun batısında, batı-doğu sütunlu yolun ise kuzeyinde, merkezi bir konumdadır. Kilise tamamen yıkılmıştır.
Apsisin güney bölümü dışında, çok az bir bölümü ayaktadır. Güney duvarı düz olarak devrilmiştir ve taşlar üst üstü olduğu gibi durmaktadır. Bir narteksi bulunmayan kilise, 56.20 x 28.10 metre ölçülerindedir. Tamamen kesme taşlarla inşa edilen kilise de şipolien malzeme de kullanılmıştır.
Apsis dış tarafa 5 bölümlü şekilde yansıtılmıştır. Kilisenin üst örtüsü hakkında tam bir bilgi yoksa da apsisin hemen üstünde bir yarım kubbenin varlığı tahmin edilmektedir.
Güneybatı Kilisesi
Kilise kentin batısında, batı giriş kapısının güneydoğusundadır. Kilise günümüzde tamamen yıkılmış durumdadır. Kalan izlerden ve çevreye dağılan mimari parçalardan tamamıyla kesme taştan inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bir sıra taş dizisi ile temel seviyesinde ancak plan verebilecek seviyededir.
Kalan bir sıra taş dizisi takip edildiğinde, kilisenin 52 metreye yakın bir uzunluğa ve 24 metre civarında bir genişliğe ve 7 metre genişliğinde transeptler uzanmaktadır. Kapıların beşi güney tarafta, beşi ise kuzey taraftadır. Bir kapı batı taraftadır ve doğrudan apsise yönelmektedir.
Kuzey kanadın ortasında bulunan ana kapının basit işlemeli kenger yapraklı parçaları yerlere dağılmış durumdadır. Apsisin kuzey tarafında bir odaya işaret eden izler görülmektedir. Kilisenin üst örtüsü hakkında bir fikir yoktur. Tabanda kullanılan farklı renkli mozaik taşlar, günümüzde de görülmektedir.
Yukarı Kent Kilise ve Şapelleri
Kaya Kilise
Yukarı şehirde kale surlarının güneyinde nekropol alanı içindedir. Kalker kayalıkların oyulmasıyla oluşturulan kilise, günümüzde büyük oranda tahrip olmuş vaziyettedir. Kilisenin uzunluğu 43 metre civarında, genişliği 29 metre civarındadır. Apsisin dış tarafı yuvarlaktır ve içeride bir oturak bulunmaktadır. Kalan izler apsisin üç pencere ile dışa açıldığını gösterir.
Kilisenin güney bitişiğindeki kayalara oyulmuş şekilde, yan yana sıralanmış yedi-sekiz mezar yapısı görülmektedir. Bunlar belirli bir düzen şeklinde sıralanmışlardır. Kaya kilisenin güney doğu ucunda bir şapel vardır. Bu şapel 12 x 5 metre ebatlarında olup batısındaki giriş ile kiliseye güneydoğudan bağlanmaktadır. Bu şapel kilisenin aksine kesme taşlardan inşa edilmiştir. Günümüzde büyük oranda yıkık vaziyettedir.
Ermeni Krallarının Kilisesi
Ermeni kralları burada taç giydikleri için bu isim verilmiştir. Yukarı kentte, kalenin birinci bölümünde avlu içindedir. Düzgün kesme taşlardan, 13.10 x 9.65 metre ölçülerinde ve üç nefli bazilikal planda inşa edilen kilisenin, güney ve batıda olmak üzere iki giriş kapısı vardır.
Bugün bu kapılardan güneydeki tamamen, batıdaki ise büyük oranda yıkılmıştır. Dışa taşıntı yapmayan apsisin bulunduğu doğu tarafında üç dar pencere açılmıştır ve bu pencerelerin her biri, içte ayrı bir bölüme aittir. Batı taraftaki kapının her iki yanında birer küçük pencere görülür. Kilisenin kuzey duvarında kapıya yer verilmemiştir. Sadece üç pencere açıklığı görülmektedir.
Duvarın üst kısmında, binanın tamamını çevreleyen ancak günümüzde tam olarak okunamayan Ermenice bir kitabe kuşağı görülür. Bu kitabeden anlaşıldığı kadarı ile kilise, Anavarza başkent iken ülkenin erken dönem yöneticilerinin gömü yeri olarak kullanılmıştır. Kilise günümüzde çok az mimari kalıntıyla ulaşmıştır.
Üst örtüsü, kuzey ve güney duvarları tamamen yıkılmıştır. Batı girişi ve duvarlarından çok az bir kalıntı günümüze ulaşmışken, en sağlam tarafı doğu duvarı ve bu duvar üzerinde bulunan yapı elemanlarıdır.
TECİRLİ KÖYÜ
Anazarbos’un yaklaşık 10 km kadar güney doğusundaki Tecirli köyü civarında bulunan bir yazıtta “Oresibelos” ismindeki nehir tanrısına sunuda bulunulmaktadır. Bu tür adaklarda, nehir tanrısının aynı adı taşıyan nehrin personifikasyonu olduğu dikkate alındığında, civarda antik devirde Oresibelos adını taşıyan bir akarsuyun varlığı söz konusudur.
Ancak bunun bölgedeki akarsulardan hangisiyle özdeş olduğu bilinmez. Çünkü bölgenin en büyük akarsuyu olan Ceyhan nehrinin, antik dönemdeki ismi “Pyramos” dur. Bu durumda, Oresibelos, antik devirde Pyramos’a dökülen civardaki daha küçük akarsulardan biri olmalıdır.
Ancak yazıtın bulunduğu yer de dikkate alınırsa, Oresibelos’un Toros dağlarından doğup Anazarbos’un doğusundan Pyramos’a dökülen, bu günkü Savrun çayı olabileceği düşünülür.
ÖZBAŞI KÖYÜ
Özbaşı köyünde, bir dükkanın duvarına inşa edilmiş olan blok üzerinde bir yazıt vardır. İlk satırında MÖ 19 yılında başlayan Anazarbos takvimine göre verilmiş yıl sayısından MS 112 yılına tarihlenen bu yazıtta bu civardaki bir köydeki, dernek mensuplarının köyleri için sunuda bulunduklarından söz edilir.
Ancak yazıtın kısmen kırılmış olması nedeniyle, adağın hangi tanrıya yapıldığı anlaşılmaz. Kozan ilçe merkezinden Özbaşı köyüne giden yolun üzerinde, yol açılırken kısmen tahrip olmuş iki mezar odası görülür.
SAĞKAYA KASABASI
Anazarbos’un 10 km güneybatısındaki kasabanın belediyesi önünde, Anazarbos’dan buraya getirilmiş olan ve üzerindeki yazıttan Tanrıça Roma’ya adanmış olduğu anlaşılan, yuvarlak bir sunak vardır. Tanrıça Roma kültünün Anazarbos’taki varlığı daha önceki yıllarda bulunan iki yazıt sayesinde bilinmektedir.
Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.