Suudi Arabistan ülkesinin kuzeyinde “El ula” şehrinin 30 km. kuzeyinde bulunan ve “El hicr” olarak da isimlendirilen burası: 2008 yılında, Suudi Arabistan ülkesinde bir ilk olarak: UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmış, son derece etkileyici bir tarihi alandır. Arkeolojik alan, Medine şehrinin 400 km. kuzey batısındadır. Ürdün-Petra arkeolojik şehrinin ise, 320 km. güneydoğusundadır.
Suudi Arabistan ülkesinin kadim ve modern kültürü, dün ve bugünü, çöl ve denizin tüm zıtlıkları, burada birliktelik ve uyum oluşturuyor ve etkileyici bir görünüm ortaya çıkıyor. Yani: köklü gelenekler ve modernlik bir arada yaşıyor.
Kadim bir Arap uygarlığı olan Nebati krallığının Ürdün Petradaki merkezinin ardından, ikinci büyük şehri olan Meidan Salih’te: kayalara ve dağlara oya gibi işlenmiş evler ve tapınaklar bulunmaktadır.
TARİHİ SÜREÇ
Bölgede ilk olarak “Lihyan” isimli eski bir Arap krallığının bulunduğu tahmin edilmektedir. Çünkü: burada, MÖ.4 ve 6’ncı yüzyıllara ait Arapça yazıtlar bulunmuştur. Lihyanites şehri, takip eden dönemde Nabataens şehriyle müttefik olur. Bunun dışında, küçük Lihyans krallığı hakkında fazlaca bilgi bulunmamaktadır.
MÖ.3 ve 2’nci yüzyıllara gelindiğinde, Athleb dağının üzerinde mağara sanatının yani oymacılığın geliştiği gözlenir. Kuzey ve güney arasındaki ticaret yollarının buradan geçmesi, tatlı su kaynakları ve verimli topraklar, buradaki insan yaşamını yoğunlaştırmıştır.
1’nci yüzyıla gelindiğinde ise, yerleşimin iyice genişlediği görülür. Burası: Nabatean krallığının ikinci başkenti haline gelir. Kral Al-Haris IV (MÖ.9-40) kuzeyde Petra ve daha sonra burayı hakimiyeti altına alarak: Nabatean kaya mimarisinin karakteristik özelliklerini buraya getirmiş, mükemmel ortamda, jeolojik anıtsal oyma teknolojisi hızla ilerlemiştir.
Bunun dışında: kaya ve yağmur suyu su tankları, kumtaşı ibadet yerleri, tarım arazileri oyularak elde edilmiştir.
106 yılına gelindiğinde, Nabatean krallığı, Roma imparatorluğu tarafından ele geçirilmiş ve Hicaz bölgesi, Roma parçası haline gelmiştir. Takip eden dönemde, güney-kuzey arasındaki ticaret karayolu, Kızıldeniz üzerinden deniz yoluna kaymıştır. Bu nedenle: bölge, bir ticaret merkezi olma özelliğini kaybetmiş ve terk edilerek yavaş yavaş önemini kaybetmeye başlamıştır. Geç Antik dönemde ise, özellikle çölleşme süreci nedeniyle, kentsel tüm fonksiyonlarını kaybetmiştir.
Evet, tarihi süreç hakkında konuşurken, şimdi “Kur’an” da Meidan Salih hakkında yazılanlara. Kur-ana göre: MÖ.3 bin yıllarında, burada “Semud” kavmi yaşıyormuş. Bu kabilede: zulüm ve baskının yaygın olduğu, Salih Peygamberin bunlarla birlikte yaşadığı belirtilmektedir. Salip Peygamber: bölgede yaşayan, zulüm ve baskının egemen olduğu ve liderleri Thamudis olan toplumu: tek tanrıya inanmaya davet etti.
Thamudis: bu uyarıları göz ardı etti. Salih Peygamber: bunun üzerine dağın arkasındaki insanlara haber gönderdi ve ancak, sadece bir azınlık onun sözlerini dinledi. Thamudis: bu insanları öldürdü ve bunun üzerine Salih peygamber ve inananları şehri terk ettiler. Ama Thamudis: Allah tarafından, bir felaket ile cezalandırıldı. Bu felaket, bazılarına göre bir deprem, bazılarına göre ise bir yıldırım düşmesidir, ancak kanıtlanamamıştır.
Daha yakın geçmişe dönülürse: 19’ncu yüzyılda: bölgedeki kuyular “El-Hicr” vahasındaki köylüler tarafından tarım yapılırken kullanılmıştır. Osmanlı imparatorluğu tarafından yapılan Hicaz Demiryolu ise, 1901-1908 yılları arasında sitenin üzerinden geçer. Hicr kuzeyinde, bu demiryolu için bir tren istasyonu inşa edilir. Bu tren istasyonunda, demiryolu personeli için yurtlar, ofisler ve lokomotiflerin bakım yerleri yapılır.
Tarihi süreci fazla uzatmaya gerek yok. 1930’lu yıllara gelindiğinde, Suudi Arabistan Krallığı, bölgedeki arkeolojik araştırmaları başlatır. Arkeolojik bölgede yaşayan Bedevi kabileleri: Hicr üzerine yerleştirilirler, burada yeni kuyular kurulur ve sitenin tarımsal özellikleri düzenlenir. Ancak: 1972 yılında, Bedevi göçebeler, yeni yerleşim yerlerine yerleşirler ve arkeolojik site, yukarıda da sözünü ettiğim gibi, 2008 yılında, UNESCO tarafından koruma altına alınır.
Evet, burada günümüzde, 131 kaya kesme anıt mezar bulunmaktadır ki, bunların özellikle süslü cepheleri ilgi çekmektedir. 1’nci yüzyılda inşa edilen yerleşim bölgesi ve vaha çevresindeki yapılar; kumtaşından nekropol yani mezar oluşturmak için oyularak elde edilmiştir.
Dört nekropol alanını: toplam 13.4 km. karelik bir alana yapılmıştır.
Bu mezarların: cephelerinin güzelliği, yapının büyüklüğü ve süsleme: gömülen kişinin sosyal statüsünü ve zenginliğini belirlemektedir. Birçok mezarda: tabanlarda askeri rütbeleri gösteren işaretler bulunmaktadır ki, bunlar, muhtemelen yerleşimin ticari faaliyetlerini korumak için özellikle koyulmuştur.
Nabatean krallığı: yalnızca ticaretin kesiştiği bir yer olarak değil, aynı zamanda: Asur, Fenike, Mısır ve Helenistik dönemlere ait sanat tarzının özelliklerini de çeşitli motiflerle yansıtırlar. Roma imparatorluğu burada egemen olduktan sonra: Roma dekorasyon örnekleri de görülür.
Kayalara oyulan mezarlar dışında, yerleşim alanlarında ise “kerpiç” kullanılmıştır.
Yerleşim alanında, 20 metre derinlikten su çıkmaktadır ki gevşek zemin rahatlıkla kazılabilmektedir. Bunun sonucunda, özellikle batı ve kuzeybatı kesimlerinde toplam 130 su kuyusu bulunur. 4-7 metre çapındaki bu kuyuların bazıları, kumtaşı ile takviye edilmiştir. Zaten, şehir gelişmiş su toplama teknikleriyle de ünlüydü.
Jebel el-Mahjar
Kuzeydedir. Mezarların cephe süslemelerinin boyutu diğerlerine nazaran nispeten küçüktür.
Kasr el walad
Mezarların cephe süslemelerinde kullanılanlar: ince yazılar, kuşlar, insan yüzleri ve hayali varlıklardır. Burada toplam 31 mezar görülür. Kaya mezarlarının boyutları 16 metreye kadar çıkmaktadır ve anıtsal özellikler gösterirler.
C alanı
Burada 19 mezar bulunmaktadır ve alanın güneydoğusundadır. Mezarların cephelerine süslemeler oyulmuştur.
Jebel el-Khraymat
Alanın güneybatısındadır. Burada toplam 48 mezar bulunur. Ancak: hakim rüzgara maruz kalması ve kalitesiz koruma nedeniyle, bunların cephe süslemelerinin çoğu harap olmuştur.
Cebel İthlib
Burası, dini alan olarak bilinir ve sitenin kuzeydoğusundadır. Buranın: Nabatean tanrısı “Dushara” ya ithaf edildiği düşünülmektedir. Dar bir koridor, yüksek kayalar arasında uzanan 40 metrelik bir yol ile ulaşılır ki, bu düzen, Petra kentini anımsatır. Bu dini alanda: bir konsey odası, mahkeme salonu ve bir kaya çevresinde, yazıtlı küçük bir dini alandan oluşmaktadır.