Malta Gezi planı; Malta adaları, konum olarak birbirine çok yakındır. Bu adaları: araba kiralayarak, toplu taşıma araçlarıyla ya da turlar ile gezebilirsiniz.
Geziye ilk önce: en büyük ada olan Malta adası ile başlayacağız. Burada: başkent Valetta ve çevresindeki şehirler ve Büyük Liman görülecek yerler arasında.
MALTA ADASI
Malta adasında, ilk gezeceğimiz yer: Valetta şehri. Herhangi bir araç ile, bulunduğumuz yerden, Valetta şehrinin giriş kapısına geliyoruz ve Valetta şehrini geziyoruz. (Ayrıntılı gezi rotası için, sitede bulunan “Valetta şehri” bölümünü okuyunuz)
Daha sonra: Valetta şehrinin dışını ve adanın diğer bölgelerini gezeceğiz.
FLORİANA
Hemen Valetta şehrinin çıkış bölgesindedir.
RİNELLA
Floriana bölgesinin hemen yanındaki, Büyük Liman denilen dalyan kısmının, karşı kıyısındadır.
Sonra: 3 şehirler bölgesini geziyoruz.
3 şehirler: Vittoriosa, Senglea ve Cospicua şehirlerini geziyoruz.
Zaten: bunlar, yan yana.
Sonra: Hypogeum ve Tarxien yerleşim yerlerini geziyoruz.
Daha sonra: Valetta şehrinin, sol yanında bulunan, Mersamxett Limanının, öbür yanındaki bölgeyi gezmeye başlıyoruz.
Burada göreceğimiz yerler: Silema şehri, San Giljan ve takiben Paceville şehirleri.
Bu bölüm bittikten sonra: Valetta şehrinin: sağ yanı, Malta adasının, doğusunu gezmeye devam edeceğiz. Bir araç ile; Marsaxlokk bölgesine geçiyoruz.
Burada: büyük bir koy var. Koyun hemen gerisinde: Ghar Dalam Mağarasını geziyoruz. Daha sonra: adanın güney kesiminde bulunan: Hagar Qim ve Mnajdra bölümüne geçiyoruz.
ADANIN DİĞER KISIMLARI
Valetta şehrinden güney istikametine yola çıktığınızda: önce, karşınıza “San Anton Sarayı ve Bahçeleri” geliyor. Aynı yoldan devam ettiğinizde; önce Mdina şehri, daha sonra Rabat şehirlerini göreceksiniz.
Mdina şehrinden sonra: Mtarfa şehrini görebilirsiniz. Burada, geleneksel olarak üretilen cam ürünlerinin yapımını izleyebilir ve satın alabilirsiniz.
Burada: Aziz Paulus Yer altı Mezarları ve Azize Agatha Yer altı Mezarlarını görebilirsiniz.
Daha sonra: kuzeye yönelin. Mdina şehrinin yukarısında, Mosta şehri var.
GOZO ADASI GEZİSİ
Malta adasından yaklaşık 30 dakikalık bir feribot yolculuğundan sonra, Gozo adasına varmak mümkün. Gozo adasındaki ilk durak: Mgar şehri.
Daha sonra: Victoria şehrine geçiyoruz. Burada: Hisar bölgesini geziyoruz. Sonra: Ggantija tapınakları, xerri mağarası, Ninu mağarası geziliyor. Sonra: güneye, Xlendi şehrine iniyoruz. Sonra: Dwerjra bölgesini geziyoruz.
Sonra: Ta’pinu şehri, takiben Marsalforn, Ggantija şehirleri geziliyor. Son olarak: Ramla koyu. Gozo adası gezisi böylece bitiyor.
Evet, Malta’da bunların dışında, diğer üçüncü bir ada daha var. Comino adası. Yalnız, bu adada yapılaşma ve yerleşim yok. Yalnızca; bisiklete binmek ve yürüyüş yapabilmek için bu adaya gidebilirsiniz. Ama, dediğim gibi, mutlaka gitmenizi gerektirecek bir özellik yok.
Malta Valetta güneyi; Valetta şehrinden-Mdina şehrine giderken: Wignacourt Su Kemerleri’ni görebilirsiniz. Bu su kemerleri: 1610 yılında, Valetta şehrine su sağlamak üzere yapılmış.
Balzan yoluna dönün: burada, karşınıza “San Anton Sarayı ve Bahçeleri” çıkacak.
SAN ANTON SARAYI VE BAHÇELERİ
Büyük Üstat Antoine de Paule’in yazlık sarayıdır. 1620 yıllarında yapılmıştır. Sarayı çevreleyen bahçelerin tasarımını: San Anton bizzat kendisi denetlemiş. Daha sonra gelen Üstatlar: saraya eklemeler yapmışlar. Ufak kulenin altındaki veranda: İngilizlerin eseridir.
Saray: resimler ve sanat eserleriyle dolu. Günümüzde: Malta Başkanlık Sarayı olarak kullanılıyor. Bu yüzden: ziyarete kapalı. Yalnızca: dışından görebiliyorsunuz. Ancak: bahçeler halka açık. Bahçelerin düzenlemeleri de çok güzel, zaman ayırıp, gezebilirseniz, mutlaka hoşunuza gidecektir.
Bahçede: 300 yaşından büyük palmiyeler, servi, jakaranda ve arokarya ağaçları ve farklı türden, egzotik bitkiler var. Ayrıca: güzel çeşmeler, havuzlar, heykeller ve rengarenk çiçek düzenlemeleri bulunuyor. İç mekan bitkileri ve kocaman bir kuş kafesinin bulunduğu seralar var. Bu bahçelerde: her yıl, çeşitli hayvan ve bitkiler sergileniyor.
MDİNA ŞEHRİ
Araplar: 8.yüzyılda düşman akınlarına karşı duvarlar inşa etmişler. Bu duvarlar: şehri tam bir hisar havasına sokmuş.
Burası: 1530 yılında, St. Jean Şövalyeleri adaya geldiklerinde, uzun bir süre başkentlik yapmış. Şövalyelerden sonra ise: burası, eski şehir olarak anılmaya başlanmış. Malta şövalyeleri, adanın başkentini, Valetta olarak belirlemeden önce, uzun yıllar, burası Malta’ya başkentlik yapmış.
İlginç bir durum daha var. Mdina isminin nasıl okunduğunu duyduğunuzda şaşıracaksınız. Medina yani Suudi Arabistan’daki Medina şehri gibi okunuyor. Ancak, bugün bu şehirde, yalnızca 400 kişi yaşıyor. Şehrin bir diğer ismi ise: Silence City.
1565 yılındaki büyük kuşatmada: bütün güçlerini Büyük Liman bölgesine yoğunlaştıran Osmanlı güçleri: buradaki süvari birliklerinin kendilerini yıpratmasına imkan vermiş oldular. Ayrıca: bu şehrin burçlarına, asker kıyafeti giymiş kadınlar yerleştirip, Osmanlı güçlerini oyalamışlar. Evet, şehir daha sonra başkentlik statüsünü yitirmiş ama yine de, asiller ve ruhban sınıfı üyelerinden oluşan hükümet danışma kurulu merkezi olarak kalmış.
Şehir: 1693 yılında, büyük depreme uğramış ve hasar almış.
Yeniden yapım çalışmaları ise, 1720 yılına kadar sürmüş. Günümüzde: güzel saraylar ve sokak planları, Ortaçağ özelliklerini korurken, kamu binalarının çoğu, deprem sonrasında yapılmış ve Barok özellikler taşıyor.
Valetta’dan sonra, en ilgi çekici şehirdir. Sessiz şehir olarak da isimlendirilir. Motorlu taşıtlar, alışveriş merkezleri ya da bir Pazar, bu şehirde bulamasınız. Tam bir sessizlik hakim. Malta adasının en yüksek noktalarından biri olduğu için; stratejik önemi çok büyük. Romalılar döneminde, Roma valisi, sarayını, bu şehirde yaptırmıştır.
Şehirdeki sarayların çoğu, günümüzde, özel mülk olarak kullanılıyor. Bu şehirde görebileceğiniz tek canlılık: şehir duvarlarının üzerinde bulunan ve muhteşem deniz manzarasına sahip, bir restoran ve çay bahçesi tarzındaki kafedir.
Şehrin ana kapısından girdiğinizde: tarih dokusunu hissedeceksiniz. Bu şehrin sokaklarında: fast-food dükkanları, neon ışıkları, kalabalık göremezsiniz. Dar sokaklar ve şehir duvarları arasında dolaşmak: tarih merakınız varsa, size büyük keyif verecektir. Ana cadde: 400 metre uzunluğunda, burayı birkaç dakika içinde gezebilirsiniz.
Şehrin ana giriş kapısına geldiğinizde: eski bir hendek ve üzerinde bir köprü. Tarih kokan bir giriş kapısı var. Şehre girdiğinizde: kapının sağındaki bina: Hükümet Sarayı.
HÜKÜMET SARAYI
Büyük Üstat Manoel de Vilhena tarafından yaptırılmıştır. Yapım yılı: 1720. Burası: yerel yönetim meclis binası olarak kullanılmış. Günümüzde ise: Ulusal Doğa Tarihi Müzesi olarak kullanılıyor. Müze içinde: fosil, bitki ve hayvan koleksiyonları bulunuyor. Müzeye: giriş ücretli ve her gün açık.
Sarayın yanındaki yapılar: bir zamanlar, mahkeme salonları olarak kullanılmış. Bunların altında: zindanlar var.
MDİNA DUNGEONS (Medina Zindanları)
Bu zindanlarda: sergiler açılıyor. Sergilerde: suçu itiraf ettirmek için kullanılan, işkence yöntemleri sergileniyor. Göreceğiniz küçücük hücrelerde: insanlar kalmak zorunda bırakılmışlar. Ayrıntılı işkence sahnelerini betimleyen sergi, insanın kanını donduran ve ses efektleriyle birleştiğinde; ortaya son derece etkileyici ortamlar çıkıyor. Bu nedenle: yanınızda çocuklarınız varsa, sergiyi gezmelerini önermiyorum.
TRİQ VİLLEGAİGNON
Burası: şehri ortadan ikiye ayıran “Triq Villegaignon “ (Villegaignon Caddesi). Caddenin solunda: Malta’nın en eski aristokratlarına ait “Casa İnguanez” malikanesini göreceksiniz.
Bunun hemen karşısında ise: Roma zulmünden kaçmak için: 3.yüzyılda, Malta’ya gelen bir Hıristiyan şehidine adanmış olan: Azize Agahta Şapeli var. Şapel: 1471 yılında yapılmış ve 1694 yılında yeniden tasarlanmış.
Evet: bu cadde üzerinde yürürken: değişik kostümler giymiş kadınlar göreceksiniz.
Sokağın ötesinde: Palazzo Gato Murina denen yerde: büyük bir hediye dükkanı ve bir kafe var.
AZİZ PAULUS KATEDRALİ
Hisarın ana meydanının batısındadır. Dönemin Malta lideri Publius: MS.60 yılında, Aziz Paulus aracılığı ile, tam burada, Hıristiyanlığı kabul etmiş. Kilise: 4.yüzyılda yapılmış ve 1090 yılında ve 1490 yılında genişletilmiş. 1693 yılındaki depremde hasar görmüş, arka kemeri ve kapısı bırakılarak tamamen yenilenmiş. Kapı orijinal: MS.900 yılında, İrlanda bataklık odunundan yapılmış.
Yeni yapı: Maltalı mimar Lorenzo Gafa’nın eseridir. Sütunları, ikiz çan kuleleri ve güzel kubbeleriyle, tam bir başyapıt. Ressam Mattia Pretti’nin: Aziz Paulus’u, beyaz bir at üzerinde betimleyen bir tablosu var.
Bu tabloda: 1494 yılındaki Müslüman saldırısına gönderme yapıyor. Söylenenlere göre: Aziz Paulus: işgalcileri korkutup kaçırmak için: at sırtında, Mdina şehri surlarında belirmiş.
Katedralin, güney kapısının dışındaki, küçük meydanın hemen karşısında: İlahiyat Fakültesi var.
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
1729 yılında yapılmış. Bu heybetli yapının: ana girişinin iki yanında; iki devasa taş heykel var. Bina: günümüzde: Katedral Müzesi olarak hizmet veriyor.
Burada bulunan geniş koleksiyonda: dinsel nesneler, tablolar, el yazmaları, papalık emirleri bulunuyor. Ayrıca: Kartaca döneminden kalma, Malta sikkelerinden oluşan, etkileyici bir koleksiyon var.
Evet: Katedralden çıkın ve cadde boyunca yürümeye devam edin. Caddenin solunda: “Karmelit Kilisesi” var. Bu kilisenin köşesinde: “Bakire ve Çocuk Heykeli” görülüyor. Fransız Mason: 1798 yılında, kilisenin hazinesini talan etmek istediğinde, burada büyük bir halk ayaklanması çıkmış.
PALAZZO FALSON
Karmelit Kilisesinin hemen karşısındadır. Pencerelerin şekli nedeniyle: Normandiya Evi olarak anılır. Burası: 1283 yılında yapılmış. Günümüzde: bir dönem, burada yaşamış bir hayırseverin eşyalarının sergilendiği bir müze olarak kullanılıyor.
Günümüzdeki ev: 1495 yılında: son şeklini alacak şekilde yapılmış. Taş duvarlar ve iç avlu, o tarihten bu yana, pek değişmemiş. Evdeki tablolar, mobilya ve benzeri gündelik eşyalar, yüzyıllardır aynı şekilde kalıp, günümüze ulaşmış.
Palozza Falson evinin biraz ilerisinde: Bastion Square (Burç Meydanı) var.
BASTİON SQUARE
Burada bulunan surlarda gezinti yapabilir veya kafelerde oturabilirsiniz. Yürümeye devam ederseniz, şehrin ana kapısından daha az kullanılan, ama ondan daha eski olan Yunan kapısını görebilirsiniz.
RABAT ŞEHRİ
Mdina şehrinin kent duvarlarının ötesinde kalır. Mdina şehrine benzemez. Arapçada, kelime anlamı “Kasaba” demek. Araplar tarafından kurulmuş olmasına rağmen, günümüze Arapların döneminden hiç bir şey kalmamış.
Burası: geniş caddeleriyle, düzensiz bir şehir havasında.
Şehir merkezindeki, en önemli yapı: mucizevi güçleri olduğuna inanılan ve bu nedenle hacılar tarafından sık sık ziyaret edilen bir mağara bulunan Aziz Paulus Kilisesidir.
AZİZ PAULUS KİLİSESİ
1691 yılında yapılmıştır. Söylentilere göre: Aziz Paulus: burada, 3 ay boyunca, sade bir yaşam sürmüş. Mağaradaki aziz heykelini: 1748 yılında, Büyük Üstat Pinto bağışlamış. Mayıs 1990 tarihinde, Papa II. Johannes Paulus; mağarayı ziyaret ve dua etmiş.
YER ALTI MEZARLARI
Kilisenin biraz ilerisinde: Aziz Catuldus, Aziz Paulus ve Azize Agatha’nın yer altı mezarları var. Aziz Cataldus Yer altı Mezarları: 2.yüzyıl sonlarında açılmış. Aziz Paulus Yer altı Mezarları ise: MS.400 yılında kazılmış ve içinde, binden fazla mezar bulunuyormuş.
Azize Agatha Yer altı Mezarlarına ise: kemerli bir kapıdan geçilerek ulaşılıyor. Buradaki odalar ve küçük müze; 12. yüzyıl freskleriyle donatılmış.
MOSTA ŞEHRİ
Mdina şehrinin: 3 km. güneydoğusundadır. Buranın en dikkat çekici yapısı, bir kilisedir.
SANTA MARİJA ASSUNTA KİLİSESİ
1860 yılında yapılmıştır.
Kilisenin kubbesi: Avrupa’daki kiliseler içinde, en büyük dördüncü kubbe imiş. İç yapı iskelesi kurulmadan inşa edilmiş. Bu nedenle: bir tasarım ve yapı güzelliği olarak öne çıkıyor. Fransız asıllı Maltalı mühendis George Grognet de Vasse tarafından: Roma’daki Panteon örnek alınarak yapılmış.
Kubbenin yüksekliği: 51 metre. Çapı ise: 45 metre. Duvar kalınlığı ise: 6 metre. Burada, ilginç bir olay daha var.
II. Dünya Savaşında, 200 kg. lık bir Alman bombası, kubbeyi delip kiliseye düşmüş, ancak patlamamış. Bombanın bir kopyası: kiliseye ait eşyaların korunduğu, odada sergileniyor.
Malta Valetta yakın çevresi; Buranın ismi: 16.yüzyıl ortalarında: Valetta şehrinin savunma hatlarını genişletmekle görevlendirilen, asker mühendis Pietro Floriani’den geliyor. Burası günümüzde: önde gelen bir yönetim merkezi konumundadır. Bakanlıkların büyük bölümü burada bulunuyor.
Floriana’nın girişindeki ana kapı: şehri ikiye bölen, ana cadde üzerinde bir kemer oluşturuyor. Bu kapı: Portes des Bombes olarak anılıyor. 1721 yılında, Valetta şehrinin dış savunma halkasının bir parçası olarak inşa edilmiş. Ancak, daha sonraki dönemlerde, pek çok değişiklik geçirmiş.
Burada özellikle görmenizi önereceğim yer: Aziz Publius Kilisesi. İsmini: MS.60 yılında, Roma’ya götürülen havari Paulus’un adada geçirdiği deniz kazası sırasında: Malta’nın lideri olan Publius’tan almış. Söylenenlere göre: lider Publius: Aziz Paulus’u evine davet etmiş ve azizde, minnettarlığını göstermek için Publius’un babasını iyileştirmiş.
Publius: bunun dışında, Paulus aracılığı ile, Hıristiyanlığı ilk benimseyenlerden biri olmuş ve daha sonra ise, Malta Piskoposu görevine getirilmiş.
Kilisenin önündeki meydanın altında: 1600 yılında inşa edilmiş ve 1960 yıllarına kadar kullanılmış: tahıl ambarları var. Bunun dışında, bu şehirde gezebileceğiniz yerler şunlar: Mesih kral anıtı, biraz önce söylediğim Floriana tahıl ambarları, Montgomery Evi, Wignacourt Water Tower, Lion anıtı, Portes des Bombes, Triton çeşmesi.
Burada: alışveriş yapma şansı yok. Alışveriş için, Valetta daha uygun. Burada: plaj da yok. En yakın plaj: Sliema.
RİNELLA
1878-1886 yılları arasında, İngilizler tarafından, Kraliçe Victoria döneminde yapılmıştır.
Burada: öncelikle karşınıza çıkacak olan yapı: 1698 yılı yapımlı: Ricasoli Kalesi. Bu kalede: asker üniforması giymiş görevliler tarafından turlar düzenleniyor.
Burası, film yapımcıları açısından ilginç. Film şirketleri, burada büyük açık hava setleri kurmuşlar. Özellikle, sizlerin rahatça hatırlayacağı: Gladyatör ve Truva filmleri burada çekilmiş. Gladyatör filmindeki Colleseum: burada, kalenin ortasında bulunan geniş alana yapılmış.
Daha doğuda ise: Rinella Kalesi var. Kale: 19.yüzyılda yapılmış. Kalenin yapılış amacı: o güne kadar ki en büyük topu barındırması. 100 ton ağırlığında bir top var. Başka bir kaleye sığmayacak kadar büyük, 100 ton ağırlığındaki top.
Öyle büyük ki, ancak 22 kişiyle hareket ettirilebiliyor. 8 km. öteye, 38.cm.lik gülleler atabiliyor.
Kalenin hemen yanında: 1963 yılında açılan: Akdeniz Film Stüdyoları var. Su üzerinde çekim gerektiren bir çok film: Avrupa’nın en büyük su tesislerine sahip bu stüdyoda çekilmiş ve çekilmekte.
ÜÇ ŞEHİRLER
St. Jean şövalyeleri: Büyük Limana geldiklerinde, Birgu ve Bormla denilen yerlere yerleşmişler. Birgu: Büyük kuşatmada yaşanılan zaferin anısına: Vittoriosa (muzaffer anlamında) anılmaya başlanmış. Bormla: Büyük Üstat Claude de la Sengle anısına, Senglea olarak anılmaya başlanmış. Bunun dışında: L’Isla denilen bir bölgede ise, küçük bir gurup yerleşmiş.
Evet, bu üç yerleşim yerinden, üç şehirler olarak söz ediliyor. Büyük Üstat Nicola Cottener: yeni bir saldırı ihtimaline karşı, 1680 yılında büyük bir duvar inşa ettirerek, bu üç şehri birleştirmiş. Duvar: 3 km. uzunluğunda.
Beş giriş kapısı var. Merkezdeki kapıda: Cottoner’in bir büstü ve taş işlemeler var. Bölgedeki gezinizde, bu duvarı rahatlıkla görebileceksiniz. Özellikle; bu duvarı, 17.yüzyılda, yani yapıldığında düşünün, bir Osmanlı yeniçerisi, bu duvarı gördüğünde neler hisseder?
VİTTORİOSA ŞEHRİ
Bu şehir, hemen kalenin arkasına kurulmuş. Bir dizi burç ve ince duvardan oluşan, duvarlarla korunuyor. Şehrin üç giriş kapısından: 1727 tarihli Couvre Port kapısı, günümüzde de kullanılıyor. Ancak, araç girişi yasak.
Şehrin sokakları: Ortaçağdaki durumları ile bırakılmış. Sokaklar eğri ve kıvrımlarla dolu. Şehrin gelişmesi: şövalyelerin ihtiyaçları doğrultusunda olmuş. O zamanlar, bu şehirde, 7 han ve 1 hastane kurulmuş.
Ancak, bunlar, daha sonra Valetta şehrine taşınmışlar. Hastanenin yanında bir manastır inşa edilmiş. Bu manastırda, hala bir kısım rahibe bulunuyor ve burası okul olarak hizmet veriyor. Burada, ayrıca 1540 yılı yapımlı bir de piskoposluk sarayı bulunuyor.
Burada: Engizitörlük Sarayı isimli bir yapı göreceksiniz.
ENGİZİTÖRLER SARAYI
Engizitörler yani Papa’nın elçileri : Şövalyeler, Büyük Üstat ve Piskopos arasındaki anlaşmazlıkların çözümü için gönderilmiş, Kilisenin en düzey hizmetkarlarından idiler. Saray: 3 küçük avlu çevresinde inşa edilmiştir.
Engizitörlük sarayında kalıyorlardı. Sarayda; alt katlarda, hapishane ve zindanlar, üst katlarda ise, Engizitörlere ait dekore edilmiş özel daireler ve sanıklar hakkında hüküm verilen Mahkeme Odası bulunuyor.
AZİZ LAURENTİUS KİLİSESİ
Kilise, liman bölgesinde bulunuyor. Orijinal yapısı: 1530 yılından kalma. Kilisenin dışında: 1979 yılında, buradaki rıhtımdan gemiye binerek adayı terk eden, son İngiliz valisini gösteren, bronz figürleri bulunan Özgürlük Anıtı var.
ULUSAL DENİZCİLİK MÜZESİ
İskele bölgesinde bulunuyor. 1841 yılında, İngilizler, burada gemilere erzak yüklemek ve askerleri doyurmak üzere yiyecek deposu ve fırın inşa etmişler. Ancak, 1979 yılında adayı terk edince, bu yapılardan fırının bir bölümü onarılarak: Müze haline getirilmiş.
Müze: 1992 yılında hizmete açılmış. Müzede, neler görebilirsiniz? Denizcilik üniformaları, tablolar, Malta karasularında olan kazalardan kurtarılan eşyalar.
Ayrıca: el kitapları ve gemi modelleri de sergileniyor. Bir başka bölüm ise, Malta el sanatlarına ayrılmış. Özellikle: 2 nadir Fransız topu ve Roma döneminden kalma bir “çapa” var.
POSTE DE KASTİLYA
7Ağustos 1565 tarihinde, 4000 Osmanlı askeri, buraya saldırıp, savunmayı delmişler.
ST JOSEPHS CHAPEL
Burası bir müze. 18. yüzyılda bir kilise olarak yapılan yapı: günümüzde, müze olarak kullanılıyor. Müze: sosyal, dini ve askeri gereçlerle dolu. En değerli eşyalar: Büyük Üstat Valletta’nın şapka ve kılıçlarıdır. Bunun dışında: 1598 tarihli, Venedik’te basılan sekiz flama-bayrak ve 16.yüzyıla tarihlenen, Venedik atlası.
SENGLEA ŞEHRİ
Şehir ismini: inşa ustası De La Sengle’den almıştır. 1551 yılında, kuşatmadan önce, tahkimat olarak yapılmıştır. Şehrin eski ismi “Isla”
Limana doğru uzanıyor, Vittoriosa şehrinin hemen karşısında bulunuyor. Günümüzde, burası bir işçi şehridir. Burada yaşayan halkın büyük çoğunluğu: Fransız koyundaki Malta Tersanesinde çalışıyorlar.
En uçta bir bahçe var. Safe Haven Garden. Bu bahçede, burçlardan birinin üzerinde antik taş gözetleme kulesi var. Kulenin üzerinde; buradan her şeyin görülüp- duyulduğunu anlatan bir göz ve kulak var.
COSPİCUA ŞEHRİ
Neolitik çağlardan bu yana, son derece güçlendirilmiş olarak ikamet edilmiştir. Görkemli burçları vardır. 1722 yılında, Büyük Üstat Marc Antonio Zondadari: şehri, güçlü bir burç ile çevirir. Aslında, kent: MÖ.600 yıllarında, Fenikeliler zamanından sonra, tersane kenti olarak öne çıkmıştır.
Bu tersaneler: Kırım, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında, yoğun olarak kullanılmıştır. Yalnızca, son yıllarda tersane küçültülmüş ve bölge daha çok bir turizm merkezi olarak öne çıkmaya başlamıştır. Ama: bu şehirde, daha çok Maltalı işçi sınıfının oturduğunu belirtmek isterim.
Evet, şehir, Senglea ve Vittoriosa arasında kalan alanda kurulmuş. 16. yüzyılda, yani ilk kurulduklarında üç şehrin en büyüğü iken, II. Dünya Savaşında büyük hasar görmüş ve daha sonra ise, bir endüstri şehri olarak yeniden inşa edilmiş.
Burada bir kilise var. Bu kilise: adanın en zengin döşenmiş kilisesidir. Burada, her yıl 8 Aralık tarihinde dini bir etkinlik düzenleniyor.
Son olarak bu şehir ile ilgili, ama aynı zamanda bizi de ilgilendiren bir konudan söz etmek istiyorum. Şehirdeki gezinizde: bunu da bilerek gezmenizde yarar var.
Dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen: “Halikarnas Mozolesi”: İngilizler tarafından; 1858 yılında, Bodrum’dan bir donanma gemisine yüklenerek, kaçırılmış ve Malta’da, Grand Harbour limanına getirilmiş.
Anlatılanlara göre: bu muhteşem mezar yapısına ait mermerler: Cospicua şehrinde inşa edilen “Dock 1” adlı liman inşaatı sırasında kullanılmış. Hem de temel inşaatında. Yani: halen, limanda dibi bile görünmeyen bulanık suların altında yatmaya devam ediyorlar.
Halikarnas Mozolesinden geriye kalan parçaların büyük kısmı: 1406-1523 yılları arasında inşa edilen, Bodrum kalesinde kullanılmış. İngiliz arkeolog Newton: 1856-1857 yılları arasında, Halikarnas Mozolesinde yaptığı kazılarda: bulduğu kabartmaları, Mausolos ve Artemisia’nın heykellerini, dört atlı arabanın parçalarını: British Museum’a götürmüş.
Bu dört parça: halen, Londra’daki Brisith Museum’da sergileniyor.
Onların iddialarına göre: Malta’da bırakılan parçalar; pek de işe yaramayan kötü parçalar. Ama, bunlar, bir gemiye yüklenip te, çalınacak kadar önemsenmiş se, niye işe yaramasın?
HYPOGEUM VE TARXİEN YERLEŞİMLERİ
Bu iki yerleşim yeri: Başkent Valetta şehrinden, araba ile yaklaşık 10 dakika uzaklıktadır. Bu iki şehrin sınırları içinde, 19.yüzyıl başlarında bulunmuş, çok önemli iki antik kalıntı bölgesi var.
Bu kalıntılar, tapınaklar: 1915 yılında, tarlasındaki büyük taşlardan şikayetçi olan bir çiftçinin, yerel yetkililere başvurması üzerine ortaya çıkarılmışlar. Maltalı arkeolog Dr. Themistocies Zammit: bölgede hemen araştırmalara başlamış ve üç tapınak ortaya çıkarılmış.
Bunlar, aynı zamanda, birer mezarlık UNESCO Dünya kültür mirası listesine alınmışlar. 1992-1996 yılları arasında ziyaretçilere kapatılarak, restorasyon çalışmaları yapılmış.
Günde, bu tapınaklara yalnızca 80 kişinin girmesine izin veriliyor. Gitmeye niyetlenirseniz, mutlaka önceden rezervasyon yaptırmanız şart.
Fenikeliler, adaya gelmeden önce: burada, dikkate değer bir kültür vardı. Bu insanlar: çok yetenekliydiler ve manevi bağları bulunuyordu. Kayaları yontarak, mezar odaları yaptılar.
Ancak: bu büyük kültürün insanları; zamanla, sebebi bilinmemekle birlikte (yangın, doğal afet, kıtlık, istila gibi) yok oldular. Ancak: geride, bu mezar odaları ile birkaç eser bıraktılar.
Özellikle: uyuyan lady. Enfes bir kil ve işçilik.
Bu muhteşem buluntu; halen, Ulusal Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bu mezarlarda: ilk keşfedildiğinde 7000 iskelet bulunmuş, ancak bugün yalnızca 6 kafatası var.
Bu bölgeler:
HAL-SAFLİENİ HYPOGEUM
Bir sokakta, masum bir kapıdan buraya giriliyor. Burası: Neolitik Çağ yerleşimcilerinin, ölülerini gömdükleri basit bir mağara olarak kullanılmış.
MÖ.3800-2500 yılları arasında, burada yaşayan halk; mağarayı kazıp biçimlendirmiş ve yerin 12 metre altına inerek, ikinci ve daha sonra üçüncü katman odalarını oluşturmuşlar.
Evet, bu yer altı mağarasının boyutlarına hayret edeceksiniz. Ayrıca, o dönemdeki insanların, el taş işçiliğinin inceliğine de şaşıracaksınız. Bu tapınakta: 7000 den fazla cesede ait kalıntılar bulunmuş.
Kazılarda ortaya çıkan el yapımı eşyalar ise: Valettadaki Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Yer altı tapınağının korunması için, günde 80 kişiden fazla ziyaretçi içeriye sokulmuyor. Buraya gitmeden önce, mutlaka önceden yer ayırtmanızı öneririm, yoksa kapıdan dönebilirsiniz.
TARXİEN TEMPLES (TAPINAKLAR)
Hemen yer altı tapınağının yanında. Burada: MÖ.4000 yıllarındaki yaşama ait önemli kayıtlar bulunmuş. Tapınak ustaları: yalnızca balta ve çakmaktaşı kullanarak, buraları inşa etmişler.
Bunun yanında: büyük taş kütlelerini yerlerine oturtmak için, büyük ağaç kaldıraçlar kullanılmış.
Ortadaki tapınak: MÖ.3200 yılına tarihleniyor. Bu diğerlerine nazaran daha iyi durumdadır. Burada: yer altı tanrılarına ibadet etmek için, şarap dökülen delikler göreceksiniz.
Taş levhalar var, bunların üzerinde ise: boğa ve domuz figürleri işlenmiş. Tapınaklarda birçok kemik bulunmuş ve bu kemiklerin tören için düzenli hayvan kurban edildiğine işaret ediyor.
SİLİEMA, SAN GİLJAN VE PACEVİLLE
Siliema; Marsamxett limanı sahilindedir. 1855 yılında, günümüzde de görülen kilise (Stella Maris) çevresinde, şehir inşa edilmeye başlanmış.
Burası: 1970 yıllarına kadar, adanın tek tatil yöresi. Fakat, turizm geliştikçe: kıyı şeridindeki: San Giljan ve Paceville şehirleri de, birer tatil yöresi olarak ortaya çıkmaya başladılar.
Buralarda: çok miktarda otel, restoran, kafe ve barlar yapılmış. Bölgede gece canlılık başlar ve günün ilk ışıklarına kadar sürer.
Gündüzleri ise, buradan adalara ve diğer limanlara tekne turları düzenleniyor. Silieman şehri: önemli bir ticaret ve konut alanı. Malta’nın en modern otelleri burada.
San Giljan: günümüzde resimlere konu olabilecek güzellikteki koyunda restoranların sıralandığı bir yer. Mutlaka görmenizi öneririm.
Paceville; Burası, tam bir gece hayatı merkezi. Pek çok: bar, disko, sinema ve restoran bulunuyor.
MARSAXLOKK
Marsaxlokk: Malta’nın en büyük koyudur. Koyun sularında ve limanda: birçok balıkçı teknesi görebilirsiniz. Ayrıca: teknelerin başındaki balıkçılar da, ilginç bir görüntü oluşturuyor.
Burada: hemen su kenarında: balıkçı restoranları var. Hemen deniz kıyısında: güzel bir öğle veya akşam yemeği yiyebilirsiniz.
Burada: her gün Pazar kuruluyor. Bu pazarda: özellikle, masa örtüleri ve danteller satılıyor, ilginizi çekebilir.
Bölgenin güzelliği: sonradan yapılan, enerji santralı nedeniyle bozulmuş.
GHAR DALAM MAĞARASI
Ghar Dalam: bir mağara. Burada bir müze var. Müzede: yörede çıkarılan buluntular sergileniyor. Müze: her gün, saat: 09.00-17.00 arasında açık.
Mağara: kalker kaya kütlelerinden oluşmuş. Derinliği: 144 metre. Bu mağara: batıdaki mağaralara bağlanıyor. Bölgenin en büyük özelliği: Buzul Çağından kalan kalıntılar. Bunlar: yüzbinlerce yılda oluşan fosiller. Cüce filler, su aygırları, küçük memeliler, kuşlar.
Fosiller: Malta’nın bir zamanlar: su ve bitki örtüsü bakımından, ne kadar zengin olduğunu gösteriyor. Burada: adanın, zamanında Avrupa kıtasına bağlı olduğu da anlaşılıyor.
Çakıl taşı tabakasının üzerinde: 18.000 yıl öncesine kadar uzanan ve geyik tabakası olarak isimlendirilen, katman bulunuyor. Kültürel tabaka olarak bilinen en üst katman ise: 10.000 yıl öncesine uzanıyor. Bu tabaka: Adada yaşayan ilk insanların izlerini taşıyor.
Evet, buradaki müze muhteşem. Müzede: binlerce canlı türüne ait örnekler sergileniyor.
HAGAR QİM VE MNAJDRA
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır.
Burada bulunan Mnajdra’da : Neolitik Çağ kalıntıları bulunuyor. Bu buluntuların bulunduğu yere: giriş ücretli, her gün açık. Buraya gitmek için: Hagar Qim’den başlayan: 500 metrelik dik bir patikadan inmek gerekiyor.
Burada: 2 tapınak var. Bunların yapım tarihleri: MÖ.3400 yıllarına kadar uzanıyor. Burası: Malta’nın en iyi korunmuş SİT alanıdır.
Bu tapınak yapılarının sütun ve kirişleri: gerçekten görülmeye değer güzellikte. Tapınakların arka tarafındaki yamaca tırmanıp, bölgenin ne kadar büyük ve karmaşık olduğunu görebilirsiniz.
Ada: tam bir kuş cennetidir. Antik bir kertenkele türünü barındırıyor. Hagar Qim: sarp kayalıklar üzerinde bulunuyor. 1839 yılında keşfedilmiş.
Yapımında, yumuşak bir taş kullanıldığından: hava şartlarından, ciddi ölçüde etkilenmiştir.
Burada bulunan “şişman kadın” heykelcikleri: bu yapıların bereket tapınağı olarak kullanıldığını gösterir. Bu şişman kadın heykelcikleri: Valetta şehrindeki, Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.