Hampstead her zaman biraz Londra’nın uzağında kalmıştır. George döneminden kalma görünümü, büyük ölçüde koruyan köy, başkentin kuzeyindeki sırttan aşağıya bakar.
Hempsted’i Highgate’ten ayıran korular, modern şehir karmaşasından zaten uzak olan bölgeyi daha da yalıtarak çekiciliğini arttırır. Köy sokaklarında ve korularda yapacağınız bir yürüyüş, unutulmaz bir deneyim olacaktır.
Londra şehrinin en pahalı konutlarından bazıları buradadır. İngiltere’nin bazı milyonerleri burada oturmaktadırlar.
FLASH WALK&WELL WALK
Hampstead’ın şehir merkezinden uzaklarda bir köy olduğu 18.yüzyılda, yörenin şifalı suları şişelenerek ziyaretçilere satılır ya da Londra’ya gönderilirdi. Mineral bakımından zengin suyun kaynağı: yakınlardaki “Well Walk” denilen yerdir. Buraya adını veren kuyunun yerinde, günümüzde kullanılmayan bir çeşme bulunur.
Pub’un tam karşısındaki Wells Tavern, evlilik dışı ilişkilerin mekanıydı. Bu yüzden kaplıcaların adı kötüye çıkmıştır.
Well Walk daha sonraları aralarında ressam John Contable, romancı D.H.Lawrance ve J.B.Priestley ile şair Keats’in de bulunduğu çok sayıda ünlüye ev sahipliği yapmıştır.
High Street’in sonunda bulunan Flask Walk, eski dükkanların sıralandığı dar bir sokaktı ve adını burada bulunan Pub’dan almıştır. Pub’ı geçtikten sonra yol Naiplik dönemi evleriyle çevrilir. Romancı Kingsley de burada yaşamıştır.
BURGH HOUSE
New England Square adresindedir. Pazartesi-Salı günleri kapalı olan müze: diğer günleri saat: 12.00-17.00 arasında açıktır.
Burgh House: 1704 yılında Kraliçe Anne döneminde inşa edilmiştir. Orada ilk yaşayanlar: Henry ve Hannah Sewel’dir. 1708 yılında Henry’nin ölümünün ardından, Hannah 1720 yılına kadar burada yaşamaya devam etmiştir.
Günümüzde: burası “SPA” olarak kullanılmaktadır. 1720 yılında Spa hekimi Dr William Gibbons: buraya taşınmıştır. Kendisi, burada çıkan demirli suların içilmesi için insanları teşvik etti ve her sabah 2-3 bardak içmenin gerekli olduğunu ileri sürdü.
Onun zamanında: Burgh House genişlemiş ve onun baş harflerini taşıyan mevcut ferforje kapı eklenmiştir.
1740 yılında: evde en uzun yaşayan Sarah ve İsrail Lewis’in buraya yerleştikleri görülür. 1822 yılında İsrail Lewis’in ölümünün ardından ev: Rev Allatson’a satıldı.
Kendisi: St Lawrence Yahudilerinin kilisesinin papazı idi ve 1856 yılında ölene kadar papaz olarak kaldı.
1906-1924 yılları arasında, portre minyatürleri konusunda uzmanlaşmış, uluslar arası bir sanat uzmanı olan Dr. George Williamson’un eşi işgal ettiği görülür. Kendisi burada 100 ün üzerinde kitap yazdı.
Burg House’ın son kiracısı yazar Rudyard Kipling’in damadı olmuştur. Kipling de 1936 yılına kadar zaman zaman burada kalmıştır.
Bina Hampstead Borough Council’in mülkiyetinde kaldıktan sonra, bağımsız bir kuruluş olan Burgh House Trust’a devredildildi. Vakıf, evi, 1979 yılından bu yana, yerel tarihin sergilendiği ve ünlü sakinlerinden bazılarının tanıtıldığı Hampstead Müzesi olarak işletilmektedir.
Evin salonlarından biri Hampstead Health’ten bulutların olağanüstü görünümlerini tasvir eden John Constable’ın hayatına ayrılmıştır.
Lawrence Keats, ressam Stanley Spencer ve bu bölgede yaşayıp çalışmış diğer kişilere ayrılmış bölümler ile 18. ve 19.yüzyıllarda bir kaplıca kasabası olarak Hampstead’in tanıtıldığı sergi görülmeye değer.
Burgh House, çağdaş yerel sanatçıların sergilerine de düzenli olarak yer vermektedir.
Büyük değişiklikler geçiren iç mekanda muhteşem oyma merdiven öne çıkar. 1920 yılında yenilenmesine karşın, bir başka evden getirilen 18.yüzyıl tarihli panolarla dekore edilmiş müzik salonu da görülmeye değer.
Açık hava bölümünde: evin güzel bahçesini seyredebileceğiniz bir kafe, bodrum katta hizmet vermektedir.
Günümüzde bu evde, çok sayıda düğün düzenlenmektedir.
Hampstead Museum
Müzede, 3000 den fazla nesne bulunmaktadır. Bunların çoğu: sosyal tarih, güzel sanatlar ve bölgenin eski sakinleriyle ilgilidir.
Sanat koleksiyonunun öne çıkan objeleri: CRW Nevinson, Fred Uhiman, Donalt Towner ve Duncan Grant gibi sanatçıların çalışmalarıdır.
Sosyal tarih koleksiyonunda ise: 1960 yılında yapılan, ünlü yerel yazarlar tarafından imzalanan “High Hill Penguin” gibi birçok değerli taşları içeren objeleri.
Müzede ayrıca küçük bir sözlü tarih koleksiyonu bulunmaktadır. 2006 yılında yerel sakinler ile Dünya Savaşı hakkında görüşülmüş ve bu görüşmelerin bazıları interaktif ortamlarda ziyaretçilere sunulmaktadır.
OLD BULL&PUSH
North End Way. Golders Green adresindedir.
Londra’nın en eski pub’larından biri olan bu pub’ın tarihi, binanın bir çiftlik evi olduğu 1645 yılına kadar uzanmaktadır.
Pub 1721 yılında bira satış ruhsatı almış ve ünlü sanatçıların ve yazarların mekanı olmuştur. Bunların arasında ünlü sanatçı William Hogarth ve yazar Austin Deoson bulunmaktadır.
Hogarth’ın pub’ın bahçesine bir ağaç diktiği söylenmektedir.
Hampstead Heath’in hemen yanındaki pub, öğlen ve akşam saatinde yemek servisi yapar. Yaz aylarında da bahçede mangal yapılır. İç mekan rahat bir atmosfere sahiptir.
FENTON HOUSE
Hampstead Gr adresindedir.
William ve Mary döneminden kalma malikane, 1667 yapımı bu muhteşem eski ev: National Trust tarafından idare edilmektedir. Hampstead bölgesindeki en eski evlerden birisidir. İçeride yazları halka açılan iki özel sergi bulunmaktadır.
Burada bulunan erken döneme ait klavyeli çalgılar koleksiyonu: dünya çapında ünlüdür.
Özellikle: ünlü müzisyen Handel’in çaldığı söylenen 1612 tarihli bir “Harpkikord” ilgi çekmektedir. Kullanılabilir durumdaki enstümanlar, burada verilen konserlerde hala kullanılmaktadır.
Ayrıca: Benton-Flecther isimli eşsiz bir porselen koleksiyonu bulunur.
Bu porselen koleksiyonunun büyük kısmı: 1952 yılında: bu evi, içindekilerle birlikte National Trust’a bırakan Lady Binning tarafından oluşturulmuştur.
CHURCH ROW
Kuzey Hampstead bölgesinde Golden Hill Park karşısındadır.
Burası George dönemi izlerini en iyi koruyabilmiş sokaklardan birisidir. 18.yüzyıl evlerinin bulunduğu bu sokak: kendi orijinal dövme demir işçiliği olan kapıları, lambaları, Hampstead Parish Kilisesi, sivri kuleli St John kilisesi ile tanınır. Demir işleri gibi özgün ayrıntılar bugün de görülmeye değerdir.
Sokağın batı ucunda 1745 tarihli St John Hampstead’s köy kilisesi bulunur. Edgwate’deki Canons Park’tan getirilen demir kapılar ise daha eski bir tarihe aittir.
“Peter Pan” klasiklerine ilham veren Llewellyn Davies ailesinden JM Barrie, komedyen Peter Cook ve İşçi Partisi Lideri Hugh Gaitskell, burada gömülüdür.
Kilisenin içinde John Keats’in büstü bulunur. John Constable’ın mezarı kilisenin avlusundadır. Ünlü bölge sakinleri de mezarlığa gömülmüşlerdir.
DOWNSHİRE HİLL
Naiplik dönemi evlerinin sıralandığı bu güzel sokak, aralarında Stanley Spencer ve Mark Gertler’in bulunduğu, iki dünya savaşı arasında No.45 de bir araya gelen bir gurup sanatçıya adını vermiştir.
Televizyon dizisi Muphett Kukla gösterisinin yaratıcısı Jim Henson da No.2 de yaşamıştır.
Hemen yakınlarda yer alan kilise, Hill sakinlerine hizmet vermesi amacıyla 1823 yılında inşa edilmiştir. Kilisenin orijinal sıraları günümüzde de kullanılmaktadır.
KEATS HOUSE
Keats Gr. Adresindedir.
Bu ev 1816 yılında kısmen yapışık iki ev olarak inşa edilmiştir. Keats, bir dostunun ısrarlarıyla 1818 yılında daha küçük olan bölüme taşınmıştır. Büyük şair John Keats: 1818-1820 yılları arasında burada yaşamıştır.
Sanatçı burada iki üretken yıl geçirmiştir. En ünlü şiirlerinden biri olan “Ode to a Nightingale”, bahçedeki bir erik ağacının altında yazılmıştır. Bir yıl sonra büyük eve Brawne ailesi taşındı ve Keats, Brawneler’in kızı Fanny ile nişanlandı.
Ancak hiçbir zaman evlenemediler, çünkü ünlü şair Keats iki yıl sonra 25 yaşında tüberkülozdan kurtulamayarak Roma’da öldü.
Ev: dönemin mobilyaları ile, bir müze olarak restore edilmiş ve Temmuz 2009 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Müzede: Keats’ın Fanny’e yazdığı aşk mektuplarından biri, verdiği nişan yüzüğü ve Fanny’nin bir saç lülesi, günümüzde burada sergilenmekte olan eşyalar arasındadır.
Ziyaretçiler Keats’ın özgün el yazmalarının yanı sıra kitaplarından bazılarını da görebilirler. Bu sayede Keats’ın yaşamı ve çalışmaları bugün de hatırlanmaktadır.
HAMPSTEAD HEATH
Londra çevresinde, burası 320 hektarlık büyüklüğü ile en büyük yeşil alan olarak bilinir ve tanınır. Londra şehir ziyaretinizde, sadece biraz temiz hava almak ve sakin bir doğal çevre istiyorsanız, burayı ziyaret etmelisiniz.
8 kilometre karelik alana yapılan bu güzel parkı keşfetmek için en uygun zaman, yöre insanının gazete haberlerini tartışıp, öğle yemeğinde rosto yemek için evlerine çekildikleri bir Pazar günü öğleden sonrasıdır.
Tepenin üzerindeki Hampstead köyleriyle Highgate’i birbirinden ayıran koru, çayırlar, yaşlı ağaçlar, tepeler havuzlar ve göllerden oluşur.
Bu alan Londra’nın merkezindeki parkları süslediği düşünülen gelişigüzel yerleştirilmiş yapılarla ve heykellerle bozulmamıştır. Bu yüzden buradaki el değmemiş alanlar, çevreleri giderek kalabalıklaşan şehir sakinleri için daha da değer kazanmıştır.
Ayrıca resmi tatil olan üç hafta sonunda-Paskalya, bahar sonu ve yaz sonu- Heath’in güney yakasında düzenlenen eğlenceli panayıra katılmak çok zevklidir.
Yıkanma Havuzları
Burada, 3 önemli açık yüzme havuzu bulunmaktadır. Doğu kıyısındaki küçük göletler: Erkekler Göleti, Kadınlar Göleti ve Highgate havuzları olarak bilinir. Havuzlarda hem yüzebilir, hem de balık tutabilirsiniz.
Yüzme saatleri: mevsimsel şartlara ve yaşa bağlı olarak sık sık değiştirilmektedir, bu yüzden burayı ziyaret etmeden önce kontrol etmenizde yarar vardır.
Golders Hill Park
Parkın kuzeybatı bölümünde bulunan bu alan: küçük bir kuş kafesi ve hayvanat bahçesi ile özellikle çocukların ilgisini çekmektedir.
Hill Garden ve Pergola
Burası: Londralılar için West Heath üzerindeki gizli bir bahçedir. Bu büyüleyici bahçenin yaratıcısı: Edward döneminde sabun imalatçısı ve sanat hamisi Lord Leverhulme’dır. Önceleri: Lord’un evinin arazisine dahil olan bahçe: günümüzde Hampstead Heath’in bir parçasıdır ve çiçeklerin açtığı yaz aylarında pergolalı yürüyüş yolları büyük ilgi çekmektedir.
Kenwood House
Burada: 1660 yılından beri bir konut olduğu söyleniyor ve bugün görülen muhteşem ev: ormanlık ve büyük bahçelik alanın ortasındadır.
Bu ev: 1764 yılında Robert Adam tarafından, Mansfield Kontu Lord Şansölyesi için yeniden tasarlanmıştır. Adams: mevcut odaları yenileyerek, ilk binaya eklemeler yapmıştır. Başta kütüphane olmak üzere yapılan bu düzenlemeler bugün de görülebilmektedir.
Buranın bahçeleri bile görülmeye değerdir. Çünkü mükemmel bir 18.yüzyıl peyzajı hakimdir. Manzarası ile muhteşemdir, çünkü manzara gören bir alanda kurulmuştur.
Evde ise: Rambrant, Turner, Reynolds ve Vermeer gibi ustaların resimleri ve bahçede Henry Moore tarafından yapılmış önemli heykeller görülür. Rembrand’ın kendi portresi ilgi çekmektedir.
Her yaz burada: açık havada opera düzenlenir. Film meraklıları için de film gösterileri yapılır.
Parliament Hill
Parlamento Tepesi’nin adının, buradan kaynaklandığı söylenmektedir. Guy Fawkes ve arkadaşları: 5 Kasım 1605 yılında, Houses of Parliament’i havaya uçurma girişimlerinin sonucunu buradan izlemişlerdir.
Öte yandan: bu tepe, bu olaydan yaklaşık 40 yıl sonra yapılan iç savaş sırasında konumu nedeniyle öne çıkmış ve bu nedenle, bu ismi almış olduğu da söylenmektedir. Çünkü: iç savaş sırasında topçular, Londra şehrini, buradan tam karşıdan apaçık görebiliyorlardı.
Buradan: çok sayıda yüksek bina bulunmasına rağmen yine de şehrin güneye bakan manzarası muazzam görülür. Açık bir yaz günündeki havada: doğuda Canary Wharf ve batıda Battersea Power Station’a kadar bütün bölgeyi görebilirsiniz.
St Paul Katedralinin kubbesi, buradan belirgin şekilde görülür. Günümüzde burası; uçurtma uçurmak ve model tekne yüzdürmek isteyen Londralılarla doludur.
SPANİARDS INN
Spaniards Road adresindedir. Bu pub: İngiltere’deki pub’lar arasında birçok kez ödül kazanmıştır. 2009 yılında, Guardian tarafından “İngiltere’nin en iyi pub”larından” birisi olarak seçilmiştir.
Evet; Londra’nın en eski pub’larından birisi olarak bilinen ve 1585 yılında yapıldığı düşünülen bu mekan: 18.yüzyılın ünlü soyguncusu Dick Turpin’in sık sık geldiği bir yer olarak da önem kazanmaktadır. Hatta: Turpin’in babasının buranın bir önceki ev sahibi olduğu söyleniyor.
Haydut, Londra’ya gelen arabaların yolunu kesmediği zamanlarda atı Black Bess’i Kenwood ahırlarına bağlarmış. Bu yapının Turpin’in zamanından kaldığı kesindir. Pub’ın alt katları sık sık tadilat geçirmişse de, Turpin Bar’ın küçük üst katları, orijinal halini korumuştur.
Ünlü soyguncu pub’a 200 metre kala yakalanmış ve yolun sonundaki bir ağaca asılarak idam edilmiştir.
Tezgah gerisindeki bir çift silahın Gordon isyanları sırasında Lord Şansölyesinin Kenwood’daki evini yakmak üzere Hempstead’e gelen Katolik karşıtı isyancılardan alındığı söylenir. Lord, bira ısmarlayarak isyancıları sarhoş ettikten sonra silahlarını da almıştır.
Pub’ın ünlü müdavimleri arasında şairler Shelley, Keats ve Byron, oyuncu David Garrick ile ressam Sir Joshua Reynolds sayılabilir.
Geçiş parası alındığı günlerde yolcuların ücretini ödemeden geçmesini önlemek için yolun üzerine yapılmış olan kulübe ise restore edilmiştir.
VALE OF HEALTH
1770 yılında kurutulan bataklık, daha önceleri Hatches Bottom olarak anılırmış. “Sağlık Vadisi” anlamına gelen bugünkü adının kaynağı 18.yüzyılın sonlarında kolera salgınından buraya sığınan insanlar olabileceği gibi, 1801 yılında kayıtlara geçirilirken, kadastro görevlisinin bölgenin çekiciliğini arttırmaya çalışması da olabilir.
Bölgeyi edebiyat dünyası ile tanıştıran 1815 yılında buraya taşınan ve Shelley ile Keats’e ev sahipliği yapan şair James Henry Leigh Hunt’dır.
D.H.Lawrence de bir süre burada yaşamıştır. Stanley Spencer 1964 yılında yıkılan Vale of Health Hotel’in bir odasında kalmıştır.
Dünya zamanının belirlendiği Greenwich; gerek kara ve gerekse nehir üzerinde, şehrin doğu girişini belirler. Burada: National Maritime Museum ve Queen’s House görülmeye değer yerler arasında öne çıkar.
Greenwich zarif kitapçılar, antika mağazaları ve kalabalık pazarlarıyla dikkate değer. Hemen güneyde ise “Blackheath” bulunur.
ST ALFEGE CHURCH
Bu kilise dev sütunları ve urnalarla süslenmiş alınlıklarıyla Nicholas Hawksmoor’un hemen fark edilen güçlü tasarımlarından biridir.
1012 yılında Danimarkalı istilacılar tarafından burada katledilen Canterbury Başpiskoposu Aziz Alfege onuruna yapılmış daha eski bir kilisenin yerine 1774 yılında inşa edilmiştir. O zamanlar ,Greenwich Gent St Peter manastırı: pagan Vikinglere karşı, Hıristiyanlığın ana savunucusu olarak bilinen kiliseye aitti ve başpiskopos Vikingler tarafından kaçırılarak öldürüldü.
Kilise: Henry VIII, Thomas Tallis, General James Wolfe ve John Flamsteed gibi İngiliz tarihindeki birçok ünlü figür ile bağlantılıdır. Son inşa edilen kilise: Wren’in ünlü öğrencisi Nicholas Hawskmoor tasırımıdır.
Yapının içi 18.yüzyıl işçilik ve tasarımının güzel örneklerini içerir. Özellikle, ahşap oymalarının bazıları Grinling Gibbons’a ait olması önem taşır.
Bunlar II. Dünya Savaşında hasar gördüğü için restore edilmiştir. Altar ve galerinin demir parmaklıkları orjinaldir ve Jean Tijou’ya atfedilmektedir.
Girişte VIII Henry’nin eski kilisede vaftiz edilişini anlatan bir reprodüksiyon, 1759 yılında Quebec’te Fransızlar’a karşı savaşırken çarpışma sırasında ölen General Wolfe’un mezarını betimleyen pirinç levha ile 16.yüzyılda buraya gömülen besteci ve org sanatçısı Thomas Tallis’in anısını yaşatan pencere görülebilir.
RANGER HOUSE-WERNHER COLLECTİON
Chesterfield Walk Blackheath adresindedir. Greenwich park içindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 6.70 paund ödemek gerekir.
1700 yılında “Palladian” tarzında inşa edilmiştir. Özgün sahibi Amiral Hosier 1727 yılına kadar evi işgal etmiştir. 1748 yılında ise daha sonra Dışişleri Bakanı olacak olan Chesterfield Earl tarafından kullanılır.
1782 yılında yeni sahip Richard Hulse dir. 1850-1912 yılları arasında yaşamış elmas patronu Alman doğumlu Sir Julius Wernher’in ikametgahı olarak kullanılmıştır. 2002 yılından itibaren Wernher Koleksiyonu: burada teşhir edilmeye başlanmıştır.
Koleksiyon 12 oda boyunca yerleştirilen yaklaşık 700 eserden oluşmaktadır. Bu tablolar, porselen, gümüş ve mücevherler çarpıcı bir guruptur. Resimlerde özellikle eserleri bulunan sanatçılar: Gabriel Metsu, Filippino Lippi, John Hopper, George Romney, Sir Joshua Reynolds.
Ortaçağ döneminden kalma Bizans piyanosu, duvar halıları, mobilyalar ve porselenler de ilgi çekmektedir. Bergonzoli tarafından yapılan mermer heykel: “Melekler Aşkı” ismini taşır ve bir başkuş şeklinde Hindistan cevizi kabuğu içindeki yarı çıplak kadınla öpüşen bir melek figürü betimlenmektedir. Ayrıca: opal kertenkele ve mineli bir kafatası ilgi çekmektedir.
OLD ROYAL NAVAL COLLEGE
Bu deniz kolejli: 1873 yılında buradan ayrılmış ve yapıdaki tüm koğuş alanları, konferans salonları, derslikler ve ofisler müze odaları olarak kullanılmıştır. Müze odalarında bulunan objeler, 1937 yılında Ulusal Denizcilik Müzesine taşınmıştır.
Evet: Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri personeli kolejleri birleştirilince, Greenwich bölgesindeki bu binaların ne yapılacağı konusunda uzun tartışmalar yapılmış ve ardından bu binalar hükümet tarafından, 1996 yılında Royal Naval College Greenwich Vakfı’da verilmiştir. Kraliyet Donanması, Aralık 1998 tarihinde bu siteden ayrılmıştır.
Evet: Sir Christopher Wren’in tasarladığı bu iddialı binalar VIII Henry, I Mary ve I Elizabeth’in yaşadığı 15.yüzyıldan kalma bir kraliyet sarayının yerine inşa edilmiştir.
Okulun şapel ile salon bölümleri halka açıktır. Batı cephesi Vanbrugh tarafından tamamlanmıştır.
Wren’in şapeli 1779 yılında yangında yıkılmıştır. James Stuart’ın eseri olan Yunan Canlandırmacı tasarım sayesinde iç mekan zarif alçı bezeklerle aydınlık ve havadardır.
Placentia Sarayı
Old Royal Naval College’nin üzerinde bulunduğu arazi: tarihi süreç içinde çeşitli alanlarda kullanılmıştır. 1427 yılında bu arazi: nehir yakınlarında bir saray inşa ettirmeyi düşünen Gloucester ve Regent Dükü tarafından seçilmiş ve saray inşaatına başlanılmıştı. Dikdörtgen kapalı ve Greenwich park olarak isimlendirilen arazi alanı içinde: şimdi Old Royal Naval College ve Ulusal Denizcilik Müzesi siteleri bulunmaktadır.
Dük: 1447 yılında öldüğünde: malikane/saray: Henry VI’nın eşi Anjou Margaret’in ikametgahı oldu. Saray: özellikle Henry VII döneminde, yeniden inşa edildi ve sonraki 200 yıl boyunca, Kraliyet Sarayı haline geldi.
Kral Henry VIII: 1491 yılında bu sarayda doğdu ve Aragonlu Katherine ve Anne Bolayn ile yaptığı evlilikler sırasında, zamanının çoğunu bu sarayda geçirdi. I. Elizabeth’de 1533 yılında, bu sarayda Anne Boleyn’den doğmuştur.
Greenwich parkında: sürekli oynadığı “meşe” ağacı: ülke çapında tanındı ve “Kraliçe Elizabeth’in Meşe” si olarak tanındı. Bu ağaç: 19.yüzyılda şiddetli bir fırtına sonucu ölünceye kadar, dik tutuldu.
I.James ve Charles I. dönemlerinde: Kraliçe Evi, sarayın bir parçası olarak inşa edildi. Ancak, saray: 1660 yılında bakımsızlıktan kurtarılması için yeniden inşa edildi. Queen Anne bloku altında eski sarayın kalıntıları görülebilir.
Royal Naval Hastanesi
William II. Greenwich’de yaşamak istemiyor, Kensington’u tercih ediyordu. Bunun üzerine: Kraliçe Mary ve Kral Charles: eski sarayın bulunduğu sitede blokları birleştirerek bir “Kraliyet Deniz Hastanesi” inşa ettirmeye karar verdiler. Sir Chriptopher Wren: bilirkişi olarak görevlendirildi.
Wren: hastanenin dört blok halinde yapılmasına karar verdi ve diğer önde gelen mimarlarla birlikte: 1696-1712 yılları arasında hastanenin inşaatı tamamlandı. Ancak, hastanenin tam olarak hizmete girmesi, 1752 yılına kadar uzadı.
Binalar: dört ayrı blok ve merkezde bir avludan oluşmaktadır. Nehir boyunca: King Charles ve Queen Anne blokları bulunur. Önde ise kubbeli binalar King William Blok ve Queen Mary Blokları bulunur.
Painted Hall
Burasının dekorasyonu tam bir başyapıttır. Sanatçı Sir James Thornhill: yapının iç dekorasyonunu 1727 yılında 9 yıllık bir çalışmanın ardından tamamladı. Burası: 1939-1998 yılları arasında Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılmıştır. 1806 yılında Amiral Nelson’un cenazesi, St Paul Katedraline gömülünceye kadar burada bekletilmiştir.
18.yüzyılın başından kalma Resimli Salon James Thornhill’in zengin süslemeleriyle ilgi çeker. Göz yanıltıcı tavan resimleri, sütun ve frizler dikkate değer. Thornhill, batı duvarında yer alan resimlerden birinin alt kısmında, para almak için elini uzatmış bir halde kendisini de betimlemiştir.
TRAFALGAR TAVERN
Trafalgar Tavern: 1837 yılında inşa edilmiştir. Buranın bir zamanlar müdavimleri arasında bulunanlar: Charles Dickens, William Thackeray ve Wilkie Collins gibi seçkinlerdir. Burası: Charles Dickens’ın en çok sevdiği uğrak yerlerinden birisiymiş. Hatta: romanlarını resimleyen ünlü gıravür sanatçısı George Crukshank ile burada içki içip sohbet ederlermiş.
Ayrıca: bakanlar ve diğer ileri gelenler, önemli olayları kutlamak için “Westminster” ve “Charing Cross” dan nehir yoluyla buraya gelip, kendilerine balık ziyafeti çekerlermiş. Thames nehri, günümüzde kirlenmiş olsa da, mevsimi geldiğinde pub menülerinde yine balık hala ilk sıradadır. Çünkü; buranın o yıllardan günümüze kalan en meşhur yemeği ise “Whitebait” denilen küçük bir balık ve buzlu şampanya.
19.yüzyılın sonlarına doğru, bina sırasıyla denizci tüccarların mekanı, bir erkek kulübü, apartman daireleri için bir enstitü olarak kullanılmıştır. Ancak, 1965 yılında, yeniden restore edilerek Victoria tarzı bir pub olarak yeniden açılır.
Pub: büyüleyici panolarıyla öne çıkar.
GREENWİCH PARK-ROYAL PARK
Burası Londra şehrinde mevcut 8 Royal Park’tan birisidir. Her yıl Londralılar ve şehir ziyaretçileri burayı sık sık ziyaret ederler.
Orijinal olarak bir kraliyet sarayının arazisi olan ve günümüzde de kraliyet mülkü sayılan parkın çevresi 1433 yılında çitle çevrilmiş, tuğla duvarlar ise I.James döneminde inşa edilmiştir.
Daha sonra 17.yüzyılda, Versailles bahçelerini yaratan Fransız saray bahçevanı Andre Le Notre, Greenwich’e davet edilmiştir. Bunun sonucunda günümüzde hala burada birçok Fransız tarzı ağaçlar görülmektedir.
Güneyden tepeye doğru çıkan bu geniş cadde, onun tasarımının bir parçasıydı. Nehir tepeden tüm güzelliğiyle görünürken, havanın açık olduğu bir Londra manzarası izleyebilirsiniz. Özellikle: Docklands ve Blackheath ve Thames Nehri arasında Londra şehri, Thames nehri boyunca etkileyici manzaralar izlenebilir.
Parkın güneydoğu ucunda ve parkın gül bahçesinin kıyısında yer alan Ranger’s House, günümüzde büyüleyici Wernher Collection’u barındırmaktadır.
Tepenin eteğinde yer alan Greenwich köyüne giderken inmeniz gereken yokuş nedeniyle, güzel Blackhealth köyüne yapılacak görece kolay ve düz yürüyüşü tercih edebilirsiniz.
Park alanı günümüzde: Meridyen Hattı, Kraliyet Gözlemevi, Ulusal Denizcilik Müzesi, Old Royal Naval College ve Greenwich Denizcliik Dünya Mirası’na ev sahipliği yapmaktadır.
BLACKHEATH
Bu geniş koruluk, bir zamanlar, Londra’ya giren 1381 yılındaki köylü ayaklanmaları sırasında Wall Tyson’a bağlı isyancılar gibi büyük guruplar için bir toplanma noktası olmuştur.
Burası aynı zamanda İngiltere kralı I. James’in , İskoçya’ya ait bir oyun olan golfü İngilizlere tanıttığı yerdir.
Bugün bu koruluk alan görkemli George dönemi evleri ile çevresindeki sıra evler için de görülmeye değer. Johnny Deep tarafından “Karaip Korsanları” filmi burada çekilmiştir. 2012 Londra Olimpiyat Oyunlarında oyuncuların kalma yerleri buraya yapılmıştır. İlk Londra maratonu: 29 Mart 1981 tarihinde yapılmış ve buradan başlamıştır.
Güney yönünde yer alan Tranquil Vale’de kitap, el yazması ve antikaların satıldığı dükkanlar bulunur.
Evet: Blackheath: Londra’nın gerçek köylerinden birisidir. Burada: genellikle bir okul cazibesi bulunur. Güney doğu Londra’nın göbeğinde, Blackheath olarak adlandırılan bu odak noktasında: bir çiçekçi de dahil olmak üzere, köy mağazaları, fırıncılar, kasaplar, Blackheath Galerisi ve hatta bir manav, bir Pazar ve görkemli ve tarihi fundalık bulunmaktadır.
CROOM’S HİLL
Burası, 17. ve 19. yüzyıl başlarında düzenlenen Londra sokakları arasında en iyi korunmuş olanıdır. En eski binalar güney kısımdadır. Croom’s Hill’in ünlü sakinleri arasında İrlandalı aktör Daniel Day Lewis vardır.
Nevada caddesi, Burney caddesi ve Stockwell caddesi ve Greenwich parkınun bulunduğu bölge: Crooms tepesi olarak bilinir.
FAN MUSEUM
12.Crooms Tepesi. Adresinde, Greenwich alanının kalbinde ve Dünya Mirası içindedir. Müze: Salı-Cumartesi günleri arasında, saat 11.00-17.00 arasında açıktır. Pazar günleri ise saat 12.00-17.00 arasında açıktır. Müzeye giriş ücretli olup, yetişkinler için ( 10 kişilik gurup ile birlikte girilebilmektedir) 3 paund.
Londra’nın en tuhaf ve dünyada bir eşi daha bulunmayan Yelpaze Müzesi, 1991 yılında burada açılmıştır.
Helene Alexander’in çabalarıyla kurulan müzenin 17.yüzyıldan bugüne dünya çapında 4.000 yelpazeden oluşan koleksiyonu yapılan bağışlarla genişlemiştir.
Bunların arasında çeşitli sahne yelpazeleri bulunur.
Eğer oradaysa size sergiyi bayan Alexander gezdirecektir. Salı ve Pazar günleri öğleden sonraları: müzenin ziyaretçileri geleneksel ikindi çayı keyfini yaşarlar.
GENERAL WOLFE HEYKELİ
General James Wolfe’un heykeli: Old Greenwich Kraliyet Gözlemevi gibi aynı tepenin üzerinde nehre doğru bakmaktadır.
General Wolfe: Fransızlara karşı, Quebec’de İngiliz kuvvetlerine komuta etmiş ve hayatı pahasına büyük bir zafer kazanmıştır. Greenwich St Alfege kilisesinde gömülüdür.
Heykeli, 1930 yılında dikilmiştir. Yazıtta “Bu anıt, Kanadalı insanların bir hediyesidir ve Marques de Montcalm tarafından açılmıştır” yazmaktadır.
VANBRUGH CASTLE
1719 yılında, Kraliyet Deniz Hastanesinde Surveyor iken: mimar ve oyun yazarı Sir John Vanburgh tarafından inşa edilmiştir. Dışarıda mavi bir plakada “1719-1726 yılları arasında Sir John’un burada yaşadığı yazılıdır”
Kale: 1690-1692 yılları arasında İngilizler tarafından Fransa’daki Bastille cezaevinden modellenmiştir.
Modern zamanlarda, yapı: 1975 yılında öldürülen RAF personeli oğulları için Kraliyet Hava Kuvvetleri Hayırsever Fonu tarafından işletilen bir okul olmuştur. 1977 yılında bina restore edilmiştir.
BLACKWALL TÜNELİ
Tünel: East Greenwich ile Doğu Hindistan dock yolu arasında, Thames nehrinin altından bir yol sağlamaktadır. Tünelin ilk deliği, 22 Mayıs 1897 tarihinde açılmıştır. İkinci delik ise 2 Ağustos 1967 tarihinde açılmıştır.
Artan trafik yoğunluğu nedeniyle ikinci delik yani tünel açılmıştır.
Tünel açıldığında o anda, dünyanın en uzun sualtı tüneli olarak önem kazanmıştır. Tünel bölümünde yaşayan insanların evleri yıkılmış ve onlara belediye tarafından başka evler tahsis edilmiştir. Çünkü: 6 yıllık inşa süresi sırasında 641 kişi evinden olmuştur.
Tünel: yalnızca nehir yatağından 1.67 metre derinliktedir. Tünel içinde basınçlı hava kullanıldığından bazen baskı çok fazla hissedilir.
FOOT TÜNNEL
Bu tünel: Köpekler adası üzerinde: Cutty Sark Gardens ile Island Gardens arasındadır ve Thames nehrinin altından geçer.
Tünelin uzunluğu 371 metredir. Yükseklik 2.5 metredir.
Onun asıl amacı: Londra’nın güneyinde yaşayan halkın, Köpekler adası üzerinden geçerek Milwall Doklarına yani rıhtım çalışmalarına katılmalarıdır.
Sir Alexander Binnie tarafından tasarlanan tünel: 4 Ağustos 1902 tarihinde açılmıştır. Tünel: 200.000 camlı beyaz çini ile süslenmiştir.
Kırmızı tuğlalı ve cam kubbeli dairesel giriş binası: nehrin her iki tarafında da birbirine benzer ve bir asansör ve uzun sarmal bir merdiven içerir. Asansörler 24 saat açıktır.
Elbette şehir gezginleri için bu tünel ilginç gelebilir ama güvenlik kameraları olmasına rağmen, gece burada bulunmamanız önerilir.
GREENWİCH MARKET
Pazar 1831 yılında bugünkü yerinde kurulmuştur. 1958 yılında ise yalnızca meyve-sebze pazarı haline dönüşmüştür. 1984 yılında ise el sanatları, sanat ürünleri, gıda ve içecek pazarı haline gelmiştir. Pazarın kenarındaki yuvarlak dükkanlar depoya dönüştürülmüştür.
DÜNYANIN İLK DÜKKANI
Burasının dünyanın ilk dükkanı olduğu elbette bir iddiadır ama meridyene yakın olması bu iddiayı güçlendirmektedir. Dükkan: King William Walk ve Romney Road köşesindedir.
MİLLENİUM DOME ARENA
2000 yılında yapının üstündeki kubbe: ülkede milenyum kutlamalarının odak noktası olmuştur. Tüm dünyadan gelen uçaklar, Londra havaalanına inmeden önce burayı görürler. Yapının kubbesinin yüksekliği 50 metre, çapı ise 300 metredir.
Tüm dünyada, 10 milyondan fazla ziyaretçi, Millenium fuarını ziyaret etmişlerdir. 2000 yılı sonunda fuarın kapanmasından sonra, 5-6 yıl boyunca yapı boş durmuştur. Daha sonra ise bir eğlence kompleksine dönüştürülmüştür.
Arenanın bir bölümünde: konserler için büyük bir alan, küçük bir müzik mekanı, bir sinema kompleksi, restoran ve barlar, bir sergi merkezi ve kışın buz pisti haline dönüştürülen bir plaj bulunmaktadır.
Birçok ünlü gurup ve şarkıcı, burada konserler vermiş ve vermektedirler.
2012 Olimpiyat oyunlarında basketbol yarışmaları burada yapılmış, ayrıca yine Arena, buz hokeyi müsabakalarına ev sahipliği yapmaktadır.
EMİRATES TELEFERİK
Thames Cable Car olarak da bilinir. Teleferik hattı: Emirates Havayollarının sponsorluğunda yapılmıştır. Thames nehri boyunca ilerler. Hizmet: 28 Haziran 2012 tarihinde açılmıştır. Teleferik hattı: Thames Nehrinin diğer tarafında Kraliyet Dock (Arena yakınlarındadır) ile Greenwich arasında çalışır.
Cıvıl cıvıl açık hava kafeleri, sokak müzisyenleri, şık mağazalar ve hareketli Pazar yerleriyle dolu bölge, turistler için tam bir cennettir.
Tam ortada bulunan Piazza, 1974 yılına kadar toptancı pazarını barındırıyordu. Bu tarihten sonra buradaki ve çevredeki Victoria dönemi binalar dönüştürüldü ve böylece şehrin en canlı alanlarından biri yaratıldı.
Ortaçağ’da bu bölgede Westminster Abbey’in manastır bağları vardı. Piazza ile batı kanadına hakim St Paul’s şehrin ilk meydanı olarak İnigo Jones tarafından 1630’larda düzenlenmiştir.
Piazza daha sonra Strand boyunca dizili malikhanelerin sahibi Bedford Kontu tarafından yerleşime açıldı. Strand, Embankment (rıhtım) yapılmadan önce nehir kıyısında uzanmaktaydı.
Buradaki yiyecek ve çiçek pazarı Thames’in güney kıyısına taşınmıştır.
İlk bakışta kaotik görünse de, sokak tiyatrosu dikkatle organize edilmiştir. Müzisyenler, akrobatlar ve diğer sokak çalgıcıları Piazza’da performans sergilemeleri için gerekli olan lisanı almak için seçmelere katılmaktadırlar ve pek çoğu yıllar boyunca Cavern Garden’da çalmıştır.
PİAZZA VE CENTRAL MARKET
İngiltere Londra Covent Garden ve Strand;
41.Pazar.Garden Piazza. Covent Garden adresindedir. Cumartesi-Pazartesi arasındaki günlerde: 10.00-19.00 ve Pazar günleri 11.00-18.00 arasında açıktır. Barlar, kafeler ve restoranlar ise, 09.30-23.00 arasında açıktır. Tekil mağazaların açılış saatleri değişebilir.
Burası: Londra şehrinde gezilecek en iyi 10 yerden birisi olarak kabul edilmektedir.
17.yüzyıl mimarı İnigo Jones, bu meydanı, kuzey İtalya’daki Liverno’nun piazzasından hareketle seçkin bir yerleşim alanı olarak planlamıştır.
Ama Roma döneminden beri Covent Garden bölgesinde böyle bir Pazar olayının yaşandığı bilinmektedir. 7.yüzyılda ise: yoğun bir Sakson ticaret limanı olan Lundenwic burada kuruldu. Ancak: Viking işgalciler burayı tehdit edince, 9.yüzyılda Lundenwic denilen bölge terk edildi.
1630 yılında: burada evler inşa etmesi için İnigo Jones görevlendirildi. Jones: birçok seyahati sırasında İtalya’da gördüğü büyük meydanlar ve binalardan esinlendi. İngiltere’de ilk kare meydan burada kuruldu ve Jones: Covent Garden Piazza’yı yarattı.
Aynı zamanda: Piazza’yı çevreleyen sokakların mükemmel düz ızgara tasarlanmış gibi sistemi aslında şehir planlamasında bir deneyim oldu.
Jones zamanında verilen ve Charles I ve onun kraliçesini onurlandıran orijinal sokak isimlerinin birçoğu günümüzde de kullanılmaktadır. (King Street, Charles Street, Hanrietta Street gibi)
Rose Street üzerinde bulunan Lamb&Flag pub: Covent Garden’de en eski olanıdır. 17.yüzyılda, burada ön bahçede eldivensiz boks karşılaşmaları düzenleniyormuş.
1650 yıllarına gelindiğinde: ilk meyve ve sebze pazarlarının burada düzenli hale getirildiği görülür. “Ananas” bu yıllarda, İngiltere çevresindeki seralardan getiriliyordu. Takip eden 250 yıl boyunca, Ananas, İngiltere’de zenginlik ve cömert misafirperverliğin bir simgesi oldu ve mimarlar, sanatçılar ve ustalar tarafından kabul edilerek, pazarın amblemi oldu. Her ışığın üstünde: bir ananas görebilirsiniz.
1666 yılında: Londra şehrindeki büyük yangın, şehrin doğusundaki birçok daha küçük ve rakip pazarları bir gecede tahrip edince, Covent Garden, ülkenin en önemli meyve, sebze ve çiçek pazarı oldu. Dünyanın dört bir yanından egzotik öğeler, Thames nehri üzerinden buraya getirildi.
Pazarın popülerlik ve boyutu büyüdükçe, 18.yüzyılda Covent Garden çevresinde Jones’un evlerinde aristokrat kesimin yaşamaya başlamasına neden oldu.
1789 yılında Londra’nın en eski restoranı: Maiden Lane kurulmuştur. Restoran, bugün hala gelişen ve uzmanlaşmış kadrosu ile geleneksel İngiliz yemekleri servis etmektedir.
Üstü kapalı ana Pazar 1833 yılında Charles Fowler tarafından meyve ve sebze toptancıları için tasarlanmıştır. Cam-demir karışımı tavan, daha inşa sonra inşa edilecek büyük tren istasyonlarının habercisi olmuştur.
1860 yılında çiçek pazarı buradan ayrıldı ve Londra Ulaşım Müzesinin güneydoğusunda Piazza üzerine inşa edildi.
1974-1980 yılları arasında kapalı olan alışveriş merkezi, 1980 yılında Avrupa’nın ilk özel alışveriş merkezi olarak yeniden açıldı.
Evet: burası eskiden Londra’nın ana meyve ve sebze pazarına ev sahipliği yapıyordu. Piazza ve çevresindeki binaların pek çoğu, Victoria döneminden kalmadır.
Pazar, günümüzde tasarımcı giysiler, kitaplar, sanat eserleri, el işleri, dekoratif eşyalar ve antikalar satan mağazalar için bir korunak işlevi görür. Çevresi ise kuzeyde diğer sokaklara, güneyde de Jubillee Hall’a uzanan tezgahlarla doludur.
Kuzey kanadında bulunan sütunlu Bedford konutları İnigo Jones’un tamamen gerçekleşmeyen planı hakkında ipucu verir. Ancak bu binalar 1879 yılında kısmen değiştirilerek yeniden inşa edilmişlerdir.
Sokak eğlenceleri bu bölgede bir gelenektir. Kaleme aldığı günlüğüyle tanınan Samuel Pepys; 1662 yılında, St Paul’s ün portikosunda oturup Punch ve Judy gösterisini izlediğini yazmıştır.
Günümüzde: burası: hediyelik eşya, giysi ve antika satan dükkanlarla doludur.
Özellikle: Pazar günleri: tasarımcı giysiler, kitaplar, sanat eserleri, el işleri, dekoratif eşyalar ve antikalar. Çevresi ise: kuzeyde diğer sokaklara, güneyde ise Jubillee Hall’a kadar uzanan tezgahlarla doludur. Arnavut kaldırımlı sokaklarda: sokak gösterileri de düzenlenir. Hediyelik eşya veya obje satın almak isteyenler, burayı tercih etmelidirler.
Londra şehrinin en popüler turistik mekanlarından biri olan burayı mutlaka ziyaret edin.
ST PAUL’S CHURCH
İngiltere Londra Covent Garden ve Strand;
Bedford Street.WC-2 adresindedir. Londra şehrindeki en güzel Victoria kiliselerinden birisidir. Londra şehrindeki St Paul’s Katedrali ile karıştırılmamalıdır.
Kral Henry VIII: 1530 yılında kiliseye ait araziyi satın aldı ve danışmanlarından Bedford Dükü John Russel’a verdi. Neredeyse 100 yıl sonra, Bedford 4.Dükü: Londra’nın en zengin ikamet yeri olan alanı geliştirmek için araziyi kullanmaya karar verdi ve İtalyan mimir İnigo Jones’tan yardım istedi.
Ancak: Dük: çok fazla para harcamak istemiyordu. Bunun üzerine mimar: “bir ahır çok daha iyi değil”diyerek, Dükün bu para harcamak istememe tutumunu tenkit etti.
1633 yılında başlayan inşaat devam ederken: geleneklere göre: “Altar” kilisenin doğu ucunda bulunması gerekirken mimar İnigo: kilisenin atlarını, ön kapıya yerleştirerek geleneklere karşı çıktı.
Londra’da inşa edilen ilk Anglikan kilise 100 yıl sonra: 1638 yılında kutsandı, ancak Londra Piskoposu talebi üzerine, Altar geleneksel yerine yerleştirildi. Ancak: Jones, yine de orijinal dış cephe planını değiştirmemişti.
Böylece girişi batıda bulunan kilisenin sahte kapı niteliği kazanan portikosu sokak göstericileri için mükemmel bir sahne olmuştur. 1665 yılında, 60.000 Londralının ölümü ile neticelenen veba salgınında: vebadan ölen birçok kişi, kilisenin bahçesine gömülmüştür.
1795 yılındaki bir yangın sonucu içi tamamen yanan kilise Jones’un tarzı korunarak yeniden inşa edilmiştir. Kilise, Jones’un Piazza’ya yönelik orijinal planından kalan tek yapıdır.
Uzun süreden beri “actor kilisesi” olarak bilinir. Batı bölmesindeki 17.yüzyıl Grinlign Gibbons oyması mimarın anısına yapılmıştır.
Dış cephesi ve kapı gibi Tuscan sütunları: George Bernard Shaw’ın Pygmalion oyununun ilk sahnesinde geçmiştir ve çiçekçi kız Eliza Doolittle’a Covent Garden’ı tanıtmıştır.
İçeride Vivien Leigh, Charlie Chaplin ve Boris Karloff’u anan plaketlerine dikkat edin. Önünde gezen kalabalıklar tarafından az bilinen arka bahçe sakin bir cennettir ve Londra’nın merkezinin gürültüsünden uzaktır.
Günümüzde burada: düzenli ibadet, konserler, edebiyat ve tiyatro etkinlikleri düzenlenmektedir.
LONDON TRANSPORT MUSEUM
İngiltere Londra Covent Garden ve Strand;
Covent Garden Piazza.WC2 adresindedir. Her gün saat 10.00-18b00 arasında açıktır. Giriş ücreti yetişkinler için 15 paund, 17 yaşın altındaki çocuklar için ise ücretsizdir.
Bu müzeden zevk alabilmek için tren istasyonlarında trenleri seyretmek ya da bütün otobüs biletlerini biriktirmek gibi tutkularınızın olması gerekmez.
Toplu taşımacılığın eski ve yeni modellerini kapsayan bu ilgi çekici koleksiyon: 1872 yılında inşa edilen Victoria tarzı çiçek pazarının güzel binasında 1980 yılından bu yana sergilenmektedir.
Londra’daki 200 yıllık ulaşım tarihi şehrin aynı zamanda sosyal tarihi açısından da önemlidir. Otobüs, tramvay ve metro hatları şehrin gelişme yönüne göre oluşturulmuş, daha sonra bu yönü belirler olmuştur. Kuzey ve batıda yer alan banliyöler buralara metro ulaştıktan sonra gelmiştir.
Müzenin bölümleri
Victorian Transport
200 yıl önce Londra insanlarının çoğu yürüyerek istedikleri yere gidiyorlardı. Sokaklar genellikle at arabaları ile seyahat eden zenginler dışında yayalar ile doluydu.
Thames nehrinde ise, Watermen wherries denilen küçük sandallar insanları taşıyordu. Bunların ardından, 1850 yılında, yılda birkaç milyon yolcu taşıyan, vapurlar kullanılmaya başlandı.
İki Parisli tarafından ithal edilen araçlar, Londra sokaklarında araç trafiğinin doğasını değiştirdi. Işıklı at arabaları, şehirde zenginler arasında moda oldu.
1829 yılında ise, şehirde ilk otobüs servisi başlatıldı. 1870 yılından itibaren raylar üzerinde atlı tramvaylar otobüsün üstünlüğüne meydan okudur. Tramvay özellikle, işçi sınıfı Londralıların en uygun toplu t aşıma ve erişimi için kullanılır oldu.
1830-1840 yılları arasında ise, şehirde demiryolları hakim olmaya başladı ve şehrin gelişiminde önemli rol oynadı.
Dünyanın İlk Yer altı
1860 yılında ilk yer altı demiryolu çalışması yapıldı. Bu hat: şehrin ana hat terminallerinin üçünü birbirine bağlamak için yapılmıştı. İlk yer altı hattı: 10 Ocak 1863 tarihinde Farrington Paddington açıldı.
İkinci metro hattı: 5 yıl sonra faaliyete başladı. Erken yer altı ulaşımı, büyük bir mühendislik başarısı olarak değerlendirilse de, büyük bir dezavantaj bulunuyordu.
Buharlı lokomotifler ve tüneller: kalıcı kükürt kokusu ile olumsuz etkileniyordu. 1860’lardan günümüze kalan tek buharlı motor: müzede sergilenmektedir.
Seyahat Devrimi
1900 yılında Londra sokaklarında hemen her araç atlı idi. 300.000 den fazla insan: atlar tarafından çekilen özel arabaları, kabinli otobüsleri, tramvay ve kamyonetler ile işlerini yürütüyorlardı.
Elektrikli tramvaylar, 1890’larda Amerikan ve Avrupa şehirlerinde tanıtıldı, ancak Londra’da yüzyılın başında bir tek tramvay hattı yoktu. 1915 yılına gelindiğinde her şey değişti, atlar; otobüs ve tramvaylardan kayboldu.
Motorlu taksiler artmaya başladı. Motorlu araba yalnızca zenginler tarafından kullanılıyordu. Motorbuses ve elektrikli tramvaylar, her yerde kullanılmaya başlandı.
Londra Simgeler
Siyah taksi ve kırmızı çift katlı otobüs, Londra şehrinin ikonik sembollerindendir. Onlar dünya çapında tanınır. Hem klasik 1950’ler versiyonları Londra standartları ve 21.yüzyılın başında hala sokaklarda görülmektedir.
1958 yılında başlatılan FX4 siyah taksi 40 yıldır üretilmektedir. Günümüzde kullanılmayan Routemaster otobüs ise, 1959 yılında çıkmıştır.
Londra Ulaşımında Bugün
Londra metrosu, günde 3 milyon yolcu taşımaktadır. 12 aylık dönemde ise, 1 milyar yolcu taşınmıştır. Londralıların yaklaşık % 5’lik kısmı, özel araçlarını kullanmaktadırlar. Ayrıca bisiklet kullanımında da % 50 artış görülmektedir.
Bunların yanında, müzede 20.yüzyıla ait bir ticari sanat koleksiyonu da görülebilir. Londra’daki tren ve otobüs şirketleri eskiden beri çağdaş sanatın destekleyicisi olmuştur. Tren ve otobüslerde kullanılmış olan afişlerin kopyaları müze mağazasında satılmaktadır.
E.McKnight Kauffer’in yarattığı Art Deco tasarımları ile Graham Sutherland ve Paul Nash gibi 1930’ların ünlü ressamlarının çalışmaları bunların arasında sayılabilir.
Bu müze, çocukların da çok hoşuna gitmektedir. Pek çok sergi ve düzenlemeler etkileşimlidir. Çocuklar burada otobüsün ya da metro treninin sürücü koltuğuna oturma fırsatı bulurlar. Ayrıca, müzedeki geniş bir kibrit koleksiyonu ilgi çekmektedir.
Ayrıca, atla çekilen otobüs, 1866 yılından kalma bir lokomotif ve motorlu bir otobüsün ilk örneği görülebilir. Eski posterler ve üniformalar: araçlardan oluşan koleksiyonu tamamlar.
LAMP AND FLAG
İngiltere Londra Covent Garden ve Strand;
16.yüzyıldan bu yana burada bir han bulunduğu için “Lamb and Flag”ın Covent Garden’daki en eski taverna olduğu söylenir. Buranın ismi “Coopers Arms” iken 1833 yılında “Lamb&Flag” olarak değiştirilmiştir. Ancak, burada ilk pub’ın 1772 yılında açıldığı söylenmektedir. Evet, günümüzdeki tuğla bina 1958 yılında inşa edilmiştir.
Pub, Garrick Street’in Flower Street ile kesiştiği yerde, daracık sokağın sonunda bulunmaktadır. Sokakta, 1679 yılında burada saldırıya uğrayan İngiliz şair John Dryden’e adanmış bir plaka görülür.
Dryden, metresi Portsmouth Düşesi’nin onurunu korumak isteyen II.Charles’in adamları tarafından pusuya düşürülmüştür. Bunun sebebi de: Dryden’in düşesle alay eden şiirleriymiş. Pub’ın üst katındaki bar da Dryden adını taşır. Öte yandan, bu pub’ın 19.yüzyılda “Kan Bucket” denilen çıplak yumruklu ve ödüllü kavgaların merkezi olduğu söyleniyor.
İş çıkış saatlerinde dolan pub’un avlusu, şehir merkezinde çalışanlar kadar burayı bilen turistlerin de gözdesidir. Evet, burayı ziyaret ederseniz, sokaklara kadar taşmış, kapı önünde ellerinde içkiler, samimi ortamda birbiriyle sohbet eden insanlar görebilirsiniz.
THEATRE ROYAL DRURY LANE
65.Durry Lane. Adresindedir.
Buradaki ilk tiyatro, 1663 yılında, şehirde oyun sahnelenebilen iki yasal salondan biri olarak inşa edilmiştir. II. Charles’ın metresi Nell Gwynen burada sahneye çıkmıştır. Bu ilk bina, 25 Ocak 1672 tarihindeki yangında yok olmuştur.
İkinci bina: 1674-1791 yılları arasında, Kral Caharles II döneminde, Sir Christopher Wren tarafından inşa edilmiştir. Yalnız bu bina, çok küçük olduğu için, 1791 yılında yıkılmıştır. Üçüncü bina: 1794-1809 yılları arasında yapılır. Henry Holland tarafından tasarlanan bina, 24
Şubat 1809 tarihinde yanarak yok olmuştur. 12 Mart 1794 tarihinde ise günümüzde görülen bina yapılmıştır. Benjamin Waytt tarafından tasarlanan, dördüncü ve günümüzde mevcut bina:”Hamlet” oyunu sergilenerek 10 Ekim 1812 tarihinde açılmıştır. Bu son tasarlanan bina, şehrin en büyük izleyici salonlarından birisine sahiptir.
1800’lerde pandomimlerle ün kazanan tiyatro, günümüzde kapalı gişe oynayan müzikaller ile adını duyurmuştur.
Tiyatronun adı Theatre Royal, Drury Lane olarak geçse de girişi Catherine Street’tendir. Tiyatronun seyirci kapasitesi 2200 kişidir.
ROYAL OPERA HAUSE
İngiltere Londra Covent Garden ve Strand;
Bow Street.-WC2 adresindedir.
Opera: 1732 yılından bu yana, sitede bulunan üç tiyatroda: önemli rol oynamıştır. Royal Opera ise: 1946 yılında Covent Garden Opera Şirketi olarak kurulmuştur. 1731-32 yılları arasındaki ilk tiyatro inşaatı John Rich tarafından yapılmıştır. Bu bina: 1808 yılında yangın sonucu yok olmuş ve Sir Robert Smirke tarafından tasarlanan ikinci bina yapılmıştır.
Bu bina da, yangında yıkılmış ve mimar E.M.Barry tarafından yapılan mevcut bina: 1857-1858 yılları arasında dikilmiştir.
Dünya savaşı sırasında bir dans salonu olarak kullanılmış, ancak savaştan sonra: daimi yıl boyunca opera ve bale şirketleri için “Kraliyet Opera Evi” ne tahsis edilmiştir. Bu yüzden: Kraliyet Opera ve Kraliyet Balesi olarak da bilinir. 14 Ocak 1947 tarihinde, ilk opera performansı olarak, Bizet’in “Carmen” i sergilenmiştir.
John Flaxman ‘ın portikoda görülen tragedya ve komedya frizi, 1809 yılındaki eski binadan kalmadır. Kraliyet Opera Binası tarihinde iyi ve kötü dönemler geçirmiştir.
Wagner’in “Halka” sının ülkedeki ilk gösterimi 1892 yılında Gustav Mahler yönetiminde burada yapılmıştır.
Besteci George Frideric Handel ve aktör Edmund Kean’e opera şarkıcısı Jenny Lind ve balerin Margot Fonteyn’e sahne, müzik ve dans dünyasının sayısız büyük ismi Covent Garden’ın kuzey doğu ucundaki bu efsanevi tiyatroda performans sergilemişlerdir.
Seçkin Corinthian ön veranda Royal Opera ve Royal Ballet’in 2200 oturma kapasiteli dev oditoryumunun önündedir.
Günümüzde burada Kraliyet Operası ile Kraliyet Bale Toplulukları bulunur.
Kaliteli gösterimlerin yüksek ücretli biletlerini bulmak zordur. İki yıl süren yenileme çalışmalarının ardından opera binası, yeni bin yıla, ikinci oditoryumun yanı sıra Kraliyet Opera ve Bale toplulukları için yeni prova sahneleriyle girmiştir.
Sahne arkası turlarına ek olarak ayda bir kez, Kraliyet Balesinin günlük çalışmaları da izlenebilir. Değişen sergilerden oluşan bir program ünlü eski yapımları ve geçmişte ziyaret eden ünlüleri anar.
NEAL STREET& NEAL’S YARD
Bu çekici sokakta bulunan 19.yüzyıldan kalma depolar, binaların ön cephesindeki kaldıraç sistemlerinden tanınabilir.
Binalar mağazalara, sanat galerilerine ve restoranlara dönüştürülmüştür.
Neal Street’den; Neal’s Yard’a geçilir. Londra şehrinin en iyi peynirlerini bulunduran dükkanlarda ekmek çeşitleri de satılır. Burada: tüm dünyaya restoranlar için peynir satılmaktadır.
4 Temmuz 1970 tarihinde Nicholas Saunders’ın parlak fikri olan mekan ve Neal’s Yard’ın kendisi giderek ticaretleşen bölgesin ortasında, unutulmuş değerleri yaşatan bir korunak olarak varlığını sürdürmektedir.
THOMAS NEAL’S
29-41 Eartlham Street. Adresindedir. Açılış saatleri: saat: 10.00-17.00 arasındadır.
1990’ların başında eski bir muz deposundan dönüştürülen lüks tüketim mallarına adanmış alışveriş merkezinde: özel tasarımlar ve kozmetik ürünleri, mücevherler, antika elbiseler ve dantellerle dolu mağazalar bulunmaktadır. Burada bulunan işletmeler: Euphorium Bakery, Kyaiawire, Insight 51 ve Super Dry.
Alışveriş yaparken mola vermek isterseniz, alt kattaki kafe ve restorana uğrayabilirsiniz.
Alışveriş merkezinin bulunduğu bina kompleksindeki Donmar Warehouse tiyatrosu: “Blue Room” gibi oyunlarla görülmeye değerdir.
SEVEN DİALS
Yedi sokağın kesişme noktasındaki bu sütunda 6 tane güneş saati bulunmaktadır. (sütunun tepesi yedinci güneş saatini oluşturur). Orjinal merkezi anıt: aynı zamanda tasarlanmış ve inşa edilmiştir.
Bunlar; 1693-94 yılları arasında Sundial Pillar tarafından inşa edilmiştir ve İngiltere’nin önde gelen taş ustası, Edward Pierce görevlendirilmiştir. Pillar: 6 güneş saati yapmıştır, yedinci güneş saati ise, sütunun tepesindedir. Bunlar: Londra şehrinde büyük kamu süsleri olarak kabul edilir.
1989 yılında yerleştirilen sütun, bir 17.yüzyıl anıtının kopyasıdır. Orijinal anıt, Londra şehrinin en ünlü kenar mahallelerinden birisinde, suçluların buluşma yeri haline geldiği için 19.yüzyılda kaldırılmıştır.
Seven Dials, günümüzde kıpır kıpır bir alışveriş ve yeme-içme bölgesidir. Caddeler: belli bir üründe özdeşmiş dükkanlar, butikler, tıbbi bitkiler ve aromalar satan dükkanlar, restoranlar ve barlarla doludur.
PHOTOGRAPHER’S GALLERY
16-18 Ramilies Street adresindedir. Her gün saat 10.00-17.45 arasında açıktır.
Fotoğraf toplama ve sergileme öncüsü V&A nın günümüzde kalıcı bir sergisi bulunmaktadır. Açılış sergisinde: 1839-1960 yılları arasında alınan güzel ve dikkat çekici görüntüler ve fotoğraf tarihçesi bulunmaktadır.
Özellikle. Julia Margaret Cameron ve Henri Cartier Bresson gibi sanatçıların önemli figür çalışmalarını görmek mümkündür. Zaten, bu girişimci galeri, çağdaş fotoğraf sanatının ve fotoğraf sergilerinin Londra şehrinde önde gelen mekanlarından birisidir.
Galerinin her yıl verdiği fotoğraf ödülü çağdaş fotoğraf sanatının profilini yükseltmeyi ve toplum içerisindeki rolünü keşfetmeyi amaçlayan uluslar arası öneme sahip bir sanat ödülüdür.
Galeride, düzenli konferanslar, tiyatro gösterileri ve başlangıç seviyesinden uzmanlık dallarına kadar ulaşan dersler verilir. Burada baskıların ve fotoğrafla ilgili kitapların da satıldığı bir kitapevi ile birlikte bir kafe de bulunur.
Binanın ışında 18.yüzyılda burada yaşamış olan Royal Academy’nin kurucusu Sir Joshua Reynold’s un anısına bir plaket bulunur.
ADELPHİ THEATRE
Sans Pareil Theatre’ın açıldığı 1806 yılından bu yana, burada hep bir tiyatro vardı. Bu sitede dördüncü mekan ve ilk bina 27 Kasım 1806 tarihinde açılmış ve 200 yıl içinde en az 7 farklı isim altında faaliyet göstermiştir. 2006 yılında tiyatronun 100.yılı kutlanmıştır. İlk tiyatro, 1819 yılında Adelphi’de ve 1829 yılında Kraliyet Tiyatrosu, Adelphi, Sans Pareil olarak isimlendirildi.
1858 yılında inşa edilmiş ikinci bir tiyatro, adını sırası itibarıyla 1867 yılında Royal Adelphi Tiyatrosu oldu. Kraliyet Tiyatrosu: Yeni Adelphi gibi isimlerle anıldı. 1901 yılında Strand, yeni bir cephe sağlamak için yeniden üçüncü binayı kurdu.
Günümüzdeki mevcut bina, aynı adı taşıyan dördüncü yapıdır ve Aralık 1930 tarihinde açılmıştır. Kraliyet sıfatı ise, 1940 yılında düşmüş ve tiyatro yalnızca “Adelphi” olarak bilinir olmuştur. Yapı: çeşitli yenileme çalışmaları sonucunda mimar Ernest Schaufelburg tarafından Art Deco tarzında yenilenmiştir.
Tiyatro binası: Pareil John Scott isimli: True Blue adlı bir çamaşır yıkama ürünü icat ederek büyük bir kişisel servet toplayan yerel işadamı tarafından inşa edilmiştir. Tiyatro: John’un kızı Miss Scott için açılmıştır. Ama onun birçok yeteneğini göstermek için değil, aynı zamanda onun Tiyatro Müdürü olarak görevlendirmek söz konusu olmuştur.
Tiyatro binasının: düz çizgilerden oluşan modern tasarımı, eğrilerden yoksun bir mimari yaratmıştır. Ön cephedeki belirgin harfler, stilize desenlerin bugüne dek özenle korunduğu lobi ve salon dikkat çeker.
1960’larda karşılaştığı yıkılma tehlikesine rağmen ayakta kalan Adelphi, günümüzde Joseph and the Amazing Tech isimli kuruluş tarafından işletilmektedir.
SAVOY HOTEL
Suit odaların ve elektrikli aydınlatmanın öncüsü olan otel, 1889 yılında Savoy Palace’ın yerine inşa edilmiştir. Bir zamanlar burada: Winston Churchill, Frank Sinatra, Christian Dior, Maria Callas, Claude Monet ve Katherine Herburn kalmıştır.
İkonik otel, zekice bir parlaklık yaratılarak 21.yüzyılda yeniden keşfedilmeyi beklemektedir. Thames nehrinin kıyısındaki konumu mükemmeldir. Otelin içinde:; görkemli ve çeşitli toplantı alanları yanında Londra şehrinin en tanınmış restoran ve barları bulunmaktadır.
Otelin önünde, İngiltere’de trafiğin sağdan işlediği tek cadde bulunur. Forbes Travel Guide dergisi tarafından: otel 2013 yılında olduğu gibi 2014 yılında da “Beş Yıldızlı Otel” ödülüne layık görülmüştür.
Hemen yanda, Gilbert ve Sullivian’ın operalarını sahneleyen D’Oyly Centre Operası için inşa edilen Savoy Tiyatrosu ve Simpson’s English restoran bulunur. Eskiden Cecil Hotel’in bulunduğu yerde ise Shell Mex House görülür.
SAVOY CHAPEL
Savoy Hill adresindedir.
İlk şapel, VII Henry tarafından 16.yüzyılda eski Savoy Palace’ın üzerine yaptırılmıştır.
Dış duvarlarının bir kısmı 1512 yılından kalma da olsa, günümüzdeki yapının büyük kısmı 19.yüzyılın ortasından kalmadır.
Yapının ilk yapılış amacı: Kral Henry VII tarafından evsizler için kurulan bir hastanenin parçasıdır. Chapel: Lancaster Dükü olarak Kraliçeye aittir. Çünkü: Lancaster Dukalığının önemli bir parçasıdır. Öte yandan, burası şehrin ilk elektrikle aydınlatılan kilisesi olarak önem kazanmaktadır.
1937 yılında Kraliyet Victoria Tarikatı’nın kilisesi olan bina, kraliçenin şapeli olarak hizmet vermektedir. Şapelin giderleri kraliçe tarafından karşılanmaktadır.
Son çalışma, kraliçenin Altın Jübile onuruna bahçelerin peyzajı ve 1999 yılında şapel tavanının restorasyonudur. Bu çalışmalarda Kraliçe Elizabeth II adına, yeni bir vitray pencere ilave edilmiştir. Kilisenin papazını Lancaster Dukalığı atar.
Şapel: saat: 09.00-13.00 arasında ziyarete açıktır.
Yakınlardaki Savoy Hill’de BBC’nin ilk stüdyoları bulunmaktaydı.
SOMERSET HOUSE
Strand bölgesindedir. Burada: müzeler, coffee and tea, sanat galerisi ve yerel lezzetlerin sunulduğu restoranlar bulunmaktadır.
George dönemi mimarisinin zarif hatlarını taşıyan bina, Sir Williams Chambers tarafından tasarlanmıştır.
16.yüzyılın ortasında, Somerset Dükü için Rönesans sarayı olarak inşa edilen orijinal ev, yıllarca bakımsız kaldıktan sonra yıkılmıştır.
Günümüzde görülen bina ise, 1770’lerde yapılmıştır. Burada yapılan en büyük değişiklik orijinal ana binanın ofis olarak kullanılacak şekilde tasarlanmasıydı.
Bina daha sonra sırasıyla, Denizcilik Kurumuna, çeşitli kraliyet kurumlarına ve uzunca bir süre İçişleri Bakanlığına hizmet vermiştir.
Günümüzde burada Courtauld Institute of Art bulunmaktadır.
Somerset House’un en güzel iç bahçesi, bir yüzyıla yakın bir süre halka kapalı tutulmuştur. Ama yakın zamanlarda yürütülen kapsamlı ve etkileyici projelerle yeniden kapılarını halka açmıştır.
55 fiskiyeli çeşmenin bulunduğu güzel plazza, sadece kış aylarında birkaç hafta boyunca hizmet veren buz pateni pisti ve zaman zaman düzenlenen klasik müzik konserleri pek çok kişinin ilgisini çekmektedir.
Avludan başlayarak South Building’e doğru yürümek gayet keyiflidir. Thames nehrinin güzel manzaralarına bakan, etkileyici konumu ile Admiralty Restaurant çok beğenilmektedir.
Kıyıda yazlık bir açık hava kafesi ve bir restoran bulunur.
Yayalar için düzenlenen yoldan Waterloo Bridge’e ve South Bank’ın etkileyici etkinliklerine ulaşmak mümkündür.
Somerset House’ta küçük ve haklı bir üne sahip, muhteşem Courtauld Institute of Art galerisi, mutlaka görülmeye değerdir.
The Courtauld Gallery
Galeri, her gün saat: 10.00-18.00 arasında açıktır. Giriş ücreti yetişkinler için 6 paund, 18 yaş altı çocuklar için ücretsizdir.
1990 yılından bu yana izleyicilere sunulan mükemmel resim koleksiyonu, varlığını büyük oranda tekstil fabrikatörü ve hayırsever Samuel Courtauld’ya borçludur. Koleksiyonda, Botticelli, Brueghel, Bellini ve Rubens gibi büyük ustaların eserleri sergilenmekle birlikte, en çok dikkat çeken eserler Empresyonist ve Post-Empresyonist resim koleksiyonuna aittir.
Başarıyla temsil edilen Monet, Gauguin, Pissarro, Renoir ve Modigliani gibi sanatçıların eserlerini görebilirsiniz.
2008 yılının baharında, Somerset House bünyesinde yeni bir nehir kıyısı galerisi açılmıştır. Güney kanattaki iki kata yayılmış olan Embankment Galleries, 750 metre karelik sergi alanına sahiptir.
Galerinin sürekli olarak değiştirilen geçici sergi programında, fotoğraf, moda, resim ve mimari gibi çeşitli alanlardan kapsamlı modern sanat eserleri dikkati çekmektedir.
ST MARY-LE-STRAND
St Mary le Strand kilisesi, Londra’nın en eski mahallelerinden birisindedir. Kilisenin bulunduğu, Trafalgar Square ve Fleet Street arasındaki 1 km. lik yol: Londra’nın tarihsel önemi olan caddelerinden birisidir. Özellikle erken Sakson döneminde: Strand Londra şehrinin kalbi oldu.
Hıristiyanlık ise, 604 yılında, St Mellitus ve onun takipçileri ile bu yerleşim yerine geldi.
Orada St Mary le Strand kurulduğu zaman hiçbir kayıt bulunmamaktadır.
Ancak: bölgedeki ilk kilise, Kutsal Bakire Meryem adına, şimdi Somerset House olarak bilinen yerin hemen güneyinde kurulmuştur. Ortaçağ boyunca kilise çalışanları, hemen bitişik bir sitede yaşamışlardır.
1711 yılında Parlamento bir kanun ile Londra’da hızla genişleyen banliyölerde 50 yeni kilise inşa edilmesine karar verilmiş ve bu arada: St Mary le Strand kilisesi de yıkılmış ve gayet lüks olarak yeniden yapılmıştır.
Kilisenin önünde, bir sütun eski kiliseyi hatırlatmak üzere olduğu yerde bırakılmıştır.
ROMAN BATH
5.Strand Ln.Aldwych adresindedir. Abbey kilisesi yanındadır.
Bu küçük hamam ve çevresi, Surrey Street’teki yer alan tam boy bir camdan duvardaki ışık düğmesine basılarak görülebilir.
Çevresi Roma dönemine ait başka hiçbir iz olmadığı için bir Roma hamamı olduğu şüphelidir.
Tudor döneminden 17.yüzyıla kadar Strand’de bulunan malikhanelerden Arundel’in bir parçası ve hatta bir evin su deposu olarak inşa edildiği düşünülmektedir. Savurgan bir Kont’un: onu Roma heykelleri, büstler, lahitler, sunaklar ve diğer bazı parçalarla süslediği düşünülmektedir.
Öte yandan zaten burası bir Roma hamamı olarak bakılması için tasarlanmıştır. Diğer bir kısım tarihçi ise: son zamanlarda Arundel House ile olan bağlantıyı kabul etmediler. Bunun yerine banyonun aslında 1612 yılında James I’in kraliçesi Danimarkalı Anne için eski Somerset House bahçelerinin çeşmelerini besleyici bir sarnıç olarak inşa edildiğini söylemektedirler.
Ancak ilk yapılış amacı ne olursa olsun, burası 1776 yılında bir yüzme tesisine dönüştürülmüştür. Kısa bir süre sonra ise Kraliçe Elizabeth döneminde, 1558 yılında Essex kontu döneminde yardımcı bir hamam eklenmiştir.
Hamam: 19.yüzyılda soğuk duş almanın sağlıklı olduğu düşünüldüğü için halkın kullanımına açılmıştır. Charles Dickens ve David Copperfield: buraya sık sık giderler ve çok soğuk suya dalmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.
Essex banyo bölümü: Kral Kolejlinin Norfolk Hotelin genişlemesi sırasında, 1893 yılında kapatılmıştır. Günümüzde giriş salonunda Delfware döşemesini görebilirsiniz, bunlar Essex hamamının periferik süslemelerinden bazılarıdır.
Beau Street Definesi
17.577 adet gümüş Roma sikkesinden oluşan define: 2007 yılında Roma hamamının altında bulunmuştur. Paralar: MÖ 32 ile MS.270 yılları arasındaki döneme aittir. Paralar: Bath merkezinde, 8 ayrı deri para çantası ile gömülmüştür. Bulunan sikkeler, halen British Museum da muhafaza edilmektedir.
Evet burayı ziyaret etmeyi düşünürseniz: bilmelisiniz ki, burayı bulmak bir hayli zordur. Ayrıca yalnızca Westminster konseyinden randevu alınarak buraya girilebilmektedir. Ziyaretler hafta içinde öğleden sonraları için düzenlenir. Tesisler Cumartesi günü halka açıktır. Banyo saat 09.00 dan akşam saatlerine kadar açıktır.
BUSH HOUSE
Harvey Corbett tarafından tasarlanan Bush House, 1928-1935 yılları arasında daha ilave kanatları ile 1923 yılında inşa edilmiştir. Bu neo klasik bina, Irvıng T.Bush isimli bir Amerikalı tarafından fabrika satış mağazası olarak tasarlanmıştır.
Öte yandan: 1925 yılında açıldığında, dünyanın en pahalı binası olarak ilan edilmiştir. ( o yıllardaki maliyeti 2 milyon paund)
Bush House, güney cephesindeki Strand bağlı merkezi Londra’da Kinsway altındaki dramatik bir konumdadır. Onun özellikle revak bölümü etkileyicidir ve Amerikalı sanatçı Malvina Hoffman tarafından yapılmış Anglo-Amerikan dostluğunu simgeleyen iki erkek heykelle çevrilidir.
BBC nin yabancı dil yayın hizmeti: Portland Place Broadcasting House de, 1938 yılında başlamıştır. Ancak, bu bina II. Dünya savaşında bombalanmış ve 1941 yılında Bush House yeniden yerleşmişlerdir. Bombalamada Amerikayı temsil eden heykelin sol kolu yok olmuş ve 1977 yılında restore edilmiştir.
Uzun yıllar boyunca, tüm BBC nin yabancı dil hizmetleri, kademeli olarak sırasıyla buraya yerleşmiştir. Neredeyse 70 yıl boyunca Bush Housta yayın yapılmıştır.
Ancak: BBC, Bush House un sahibi olamamıştır. Onun sahipleri değişik kurumlardan oluşur, bunlar:; Galler Kilisesi, Postane ve şimdi Japon sermayeli bir kuruluştur, ancak yurt dışı dinleyici sayısı milyonlara ulaşan BBC, bu binada halen faaliyetlerini sürdürmektedir.
CLEOPATRA’S NEEDLE
MÖ 1500 yılında Heliopolis’e dikilen bu pembe granitten anıtın tarihi Londra’nın tarihinden daha eskidir. Dikilitaşın üzerindeki yazılarda Mısır firavunlarının yaptığı işler övülmektedir.
O zamanki Mısır valisi Muhammed Ali tarafından 1819 yılında İngiltere’ye hediye edilen dikilitaş 1978 yılında Embankment tamamlandıktan sonra buraya dikilmiştir. Kleopatra Needle: Londra şehrindeki en eski tarihi kalıntı olarak bilinir.
New York şehrindeki Central Park’ta, Metropolitan Sanat Müzesinin arkasına düşen alanda dikilitaşın bir ikizi bulunmaktadır. Bronz sfenksler 1882 yılında eklenmiştir ve Mısır’a ait değildir.
Anıtın taban kısmında Victoria dönemine ait gazetelerin, demiryolu saat tarifesinin ve zamanın on iki güzelinin fotoğraflarının da bulunduğu birçok eşya bulunmaktadır.
VİCTORİA EMBANKMENT GARDENS
Embankment inşa edilirken oluşturulan bu park şeridi bakımlı çiçek tarhlarına, ünlü İngilizler’in heykellerine ve yaz mevsiminde konserlere ev sahipliği yapmaktadır. Bölge Westminster City Victoria dolgu bölgesidir. Bahçeler, 1865-1870 yılları arasında kuzey dolgu bölgesinde Sir Joseph Bazalgette tarafından yapılmıştır.
Rıhtım bahçelerinin tarihi değer taşıyan tek mimari unsuru 1626 yılında Buckhingam Dükü’nün Thames nehrine girişi için kuzeybatı köşesine inşa edilen su kapısıdır.
Kapı, daha önce burada bulunan York House’un bir parçasıydı. Ev önce York Başpiskoposu tarafından kullanılmış, daha sonra Düke geçmiştir.
Kapı orijinal yerinde durmaktadır, ancak Thames Embankment’in inşa edilmesi sonucu nehir kıyısından 100 metre yukarıda kalmıştır.
1878 Aralık ayında: Victoria rıhtımı, sürekli elektrikle aydınlatılan ülkede ilk sokak olmuştur.
Bahçeler: yıl boyunca saat: 07.30 da açılır ve kışın 16.30 da yazın ise 21.30 da kapanır. Bahçelerin tümü: anıtlar ve çakıl yollarla kaplıdır.
Nehir yan bölümünde ise olgun ağaçlar bulunur. İşyerlerinin yakın taraflarında ise, çim ve çiçek yatakları bulunur. Sıcak günlerde Londralılar, burada çimlerin üzerinde piknik yaparlar.
CHARİNG CROSS
Burası: Londra’nın merkezinde Wesminster City’deki tren terminalidir. Güneydoğuya giden tüm trenler buradan geçerler. Londra şehrinin beşinci en işlek demiryolu istasyonudur.
Adını I.Edward’ın ölen karısı Kastilyalı Eleanor’un Nottinghamshire’dan Westminster Abbey’e giden cenaze rotasını belirlemek için 1290 yılında diktiği 12 haçın sonuncusundan almıştır.
Günümüzde Charing Cross istasyonunun ön avlusunda haçın 19.yüzyıl replikası görülebilir. İstasyonun ön kısmında bulunan bu replika ve Charing Cross Hotel, 1863 yılında Kraliyet Opera Binası’nın mimarı E.M.Berry tarafından tasarlanmıştır.
İstasyon platformlarının üstünden yükselen alışveriş ve ofis kompleksi 1991 yılında tamamlanmıştır. Terry Farrel’in tasarladığı kompleks, kamara pencereleriyle Villiers Street’e bakan bir gemiyi andırır.
Yeni binanın manzarası nehirden bakıldığında çok etkileyicidir. İstasyonun arkasındaki yenilenen demiryolu kemerinde küçük dükkanlar, kafeler ve Victoria dönemi müzik salonlarının son temsilcisi olan Players Theatre bulunur.
LONDON COLİSEUM
St Martin Lane adresindedir. Performans olan günlerde saat: 10.00-20.00 arasında açıktır. Performans olmayan günlerde saat: 10.00-18.00 arasında açıktır.
Frank Matcham’ın 1904 yılında tasarladığı gösterişli bina şehrin en büyük tiyatrosu olmanın yanı sıra, Matcham’ın döner sahnesine de sahiptir. 2359 koltuk kapasitelidir ve bu sayı ile Londra şehrinde en büyük tiyatro salonudur.
1945 yılından sonra burada ağırlıklı olarak Amerikan müzikalleri düzenlenmiştir. 1961 yılından sonra ise 7 yıl boyunca sinema olarak kullanılmıştır. 1968 yılında, London Coliseum: Wells Opera olarak yeniden açılmıştır.
Şirket: 1992 yılında binanın mülkiyetini satın almış ve 1974 yılında Sadlers Wells İngiliz Ulusal Operası olmuştur. Tiyatro son olarak 2004 yılında yeniden açılmıştır.
Tepesinde büyük bir küre bulunan bina, aynı zamanda Avrupa’nın ilk asansörüne de sahiptir. Sahneye gelince: Londra şehrinin en büyük sahnesi buradadır.
Sahnenin genişliği 55 metre, yüksekliği 34 metre ve uzunluğu 80 metredir. Şehirde elektrikle aydınlatılan ilk tiyatro olmuştur. Sahne döner sahne özelliği taşımaktadır.
Daha önce varyate tiyatrosundayken, günümüzde İngiliz Ulusal Tiyatrosuna ev sahipliği yapmaktadır.
İç mekan, koyu kırmızı kadife perdeleri ve yaldızlı melek figürleriyle Edward dönemi dekorasyonunun güzel bir örneğidir.
2003 yılında restore edilen orijinal cam çatı, Trafalgar Square manzarasına hakimdir.