İngiltere Londra Smıthfıeld

İngiltere Londra Smıthfıeld

İngiltere Londra Smıthfıeld;

City surlarının kuzey yakası tarih boyunca City’nin resmiyetine dayanamayanlar ya da şehirde istenmeyenler için bir sığınak olmuştur. Bunları 17.yüzyıldaki Huguenotlar: sonraki yüzyıllarda Avrupa’dan, daha sonra da Bengal’den gelen göçmenler oluşturmuştur.

Bu topluluklar atölyeler ve fabrikalar kurmuş, beraberlerinde etnik restoranları ve ibadethanelerini de getirmişlerdir.

Spitalfield, adını St Mary Spital’ın Ortaçağ manastırından alır. Middlesex Street’de giysi tezgahları kurulduğu için 16. yüzyılda Petticoat Lane (Lüpon Sokağı) olarak anılırmış.

Burası hala doğuda Bengal yiyecek dükkanlarıyla dolu Brick Lane’e uzanan kalabalık bir sokak pazarıdır. Smithfield ise Londra’nın et pazarıdır. Hemen yakınlardı yerleşim bölgesi ve sanat merkezi olan Barbican bulunur.

 

GEZİLECEK YERLER

SMİTHFİELD MARKET

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Charterhouse Street.EC1 adresindedir.
Smithfield bir meydandır ve Farrington City’nin kuzeyinde bulunur. Bölgenin en büyük özelliği uzunca bir geçmişi olan “et pazarı” dır.

Bu Pazar: Londra merkezinde geçmişten günümüze kalan tek toptan Pazar yeridir. Londra şehir merkezinde, listelenerek koruma altına alınmış üç binadan biridir. Buranın 800 yıllık bir hayvan pazarı geçmişi vardır.

Bu pazarda 12. yüzyıldan bu yana canlı hayvan alım satımı yapılıyormuş, ama pazarın ilk resmi beratı 1400 yılından kalmadır.

1648 yılında ise, ilk kez sığır pazarı olarak kurulmuş ve 19.yüzyılın ortasına kadar da bu amaçlar kullanılmıştır.

Bugün, kesilmiş et ve tavuk pazarı olarak varlığını sürdüren Pazar, eskiden şehir surlarının dışında kalan Smithfield’da bulunuyordu.

Buranın kanlı bir geçmişi vardır çünkü burada birçok halka açık idam töreni yapılmıştır. Birçok siyasi mahkum, dini reformcu, muhalif ve İskoç yurtsever ve önemli tarihi şahsiyet ki bunlar arasında köylü isyanı liderlerinden William Wallace ve Wat Tyler sayılabilir, burada idam edilmişlerdir.

Pazar 1850’lerden sonra Charterhouse Street’deki yerine taşınmıştır.

Adı London Central Meat Market olarak değiştirilmiş olmasına karşın hala eski adıyla bilinir. Eski binalar Victoria dönemi mimarı Horaca Jones’un eseridir. Ama 20.yüzyılda bazı eklemeler yapılmıştır.

Özellikle 1990’ların sonlarından itibaren, burada yeni birçok pub ve kulüp açılmıştır. Özellikle: birçok işçi tarafından buradaki mekanlar gece hayatının öncüleri olarak kullanılmaktadır. Bölgedeki bazı publar sabahın erken saatlerinde kahvaltı servisi verirler. Et pazarının merkezin dışına taşınması gündemdedir.

 

ST BOTOLPH ALDERSGATE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Aldensgate Street EC1 adresindedir.

Burada ilk kilise, 1108 yılında yapılmış, 1418 yılında genişletilmiş ve bir sonraki yüzyılda yeniden yapılmış ve 1739 yılında güvensizlik nedeniyle yıkılmıştır.

Evet, günümüzdeki mevcut bina ise, 1744 yılından kalmadır. 19.yüzyılın sonlarında ise, kilisenin içi: mimar JF Bentley tarafından yenilenmiştir.

O; oyma tavan yaptı ve dekoratif alçı ilaveler ile yan bölümler, korkuluk ve cephe güzelleşti, mevcut oturma sıralarını değiştirdi.

1941 yılında şehir Alman bombardımanı ile etkilenirken, buradaki eserler bombardımanı hasarsız atlattı. 1941 yılında bir bomba, çatıyı delerek içeriye düşmesine rağmen patlamadı.

Kilisenin 18.yüzyılın sonunda tamamlanan George dönemi dış cephesi, iç mekanında öne çıkan alçı bezekli tavan dekorasyonu, zengin oymalarıyla kahverengi ahşaptan yapılmış org mahfazası ve palmiye oyması üzerinde duran meşe vaiz kürsüsü gibi ilgi çekici detayları gözlerden gizler.

Şimşirden yapılma orijinal sıralar, kilisenin içinde değil galerilerde korunmuştur. Buradaki anıtların bir kısmı daha önce burada bulunan bir 14.yüzyıl kilisesinden kalmadır.

Son bir not: 1976 yılında lezbiyen ve gay Hıristiyanlar, diğer kiliselerden dışlanmış kişiler için: burası güvenli bir dini yer olarak önem kazandı. Temmuz 2005 tarihinde, kilisede tüp patlaması sonucu 7 kişi hayatını kaybetti.

 

CHARTER HOUSE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Chasterhouse Square.EC1 adresindedir.

Tudor tarzı geçit evi: meydanın kuzey tarafındadır ve VIII Henry döneminde kapatılan Chartreuse manastırının bir zamanlar bulunduğu yere geçişi sağlar. Hatta: ortaçağ döneminde burada büyük bir veba çukuru bulunduğu söyleniyor.

Yapılan arkeolojik çalışmalara göre: 1348 yılındaki veba salgınında ölen 50 bin kişinin buradaki mezarlığa gömüldüğü anlaşılmıştır.

Charterhouse Sutton Hastanesinin üzerinde bulunduğu bu site: veba kurbanları için bir mezar yapılmak üzere, 14.yüzyılda satın alınmıştır. 1371 yılında: Sir Walter de Manny tarafından buraya bir manastır kurulmuştur.

1535 yılında, manastırdaki keşişler: Kral Henry VII Yasasına uymayı kabul etmediler, bazıları idam edildi ve manastır 1537 yılında dağıtıldı.

Yapı: Norfolk Dükü’ne satıldı. 1558 yılında Elizabeth, Westminster Abbey’de taç giyme töreni öncesinde, buraya uğradı.

1611 yılında ise: yapı Thomas Howard’a satıldı. Kendisi: erkek çocukları eğitmek ve yaşlı erkeklerin bakımını sağlamak için kurulan bir hayırsever vakfa sahipti ve servetini bu vakıf için kullanıyordu.

Yapı, bu dönemde genişletildi ve vakfa bağlı olarak bir erkek vaiz okulu ve beyler ve emekliler için bir imarethane kuruldu. Buranın “charterhouse” ismi, vaiz okulundan gelmektedir. Ama asıl önemli olan, bu vaiz okulunda okumuş ünlülerdir.

Bunlar arasında: John Wesley, yazar William Thackeray ve izcilerin kurucusu Robert Baden Powel sayılabilir.

Hala: paralı ve yatılı olarak hizmet veren vaiz okulu, 1872 yılında Surrey bölgesindeki Godalming’e taşınmıştır. Okulun eski yerinde ise; 1933 yılından sonra: St Batrholomew Hastanesi Tıp Koleji oldu ve şimdi Barts ve Tıp ve Diş Hekimliği Okulu olarak, Londra Queen Mary Üniversitesi tarafından işgal edildi.

Şapel ve revakların bir kısmı, bugüne kadar ayakta kalabilmiştir. Charterhouse bugün yardım kuruluşlarının desteklediği 40’ı geçkin yoksul barındırmaktadır.

 

CLOTH FAİR

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Bu sevimli ve 150 metre uzunluğundaki sokak, adını, Ortaçağ ve Elizabeth döneminde 1855 yılına kadar her yıl Smithfield’da düzenlenen giysi ve kumaş panayırı Bartholomew Fair’den almıştır.

No.41 ve No.42’deki 17.yüzyıldan kalma iki katlı evler çok hoştur. Bunların giriş katları günümüzde modernize edilmiş olmasına karşın, cumbalı pencereleri dikkate değerdir. Bu evler, günümüzde otel olarak kullanılmaktadır.

1984 yılında ölen şair John Betjeman hayatının büyük bir kısmını 43.numaralı yerde geçirmiştir. Bu ev, günümüzde onun adını taşıyan bir şarap barına dönüştürülmüştür.

 

ST BARTHOLOMEW-THE-GREAT

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Kilise, West Smithfield EC1 adresindedir.

Şehrin en eski kiliselerinden biri olan bu yapı, 1123 yılında, mezarı içeride yer alan keşiş Rahere tarafından “Augustinerinen tarikatı” için kurulmuş ve 1143 yılından bu yana sürekli kullanılır olmuştur.

1230 yılında transepts ve büyük nef eklenmiştir. (Transepts bugüne kadar ayakta gelebilmiştir ancak nefin çoğu, 16. yüzyılda kaybolmuştur)

13.yüzyıl tarihli kemer, VIII Henry’nin manastırı kapatması ve binanın nefinin yıkılmasına kadar kilisenin giriş kapısı olarak kullanılmıştır.

Bugün kemer West Smithfield’dan mezarlığa kadar uzanır. Dağılmasının ardından, burası yerel bir bucak kilisesine dönüştürülmüştür.

Kilise: 1860 yılında ve ikincisi 1886 yılında Victoria döneminde olmak üzere iki kere restore edildi.

Günümüzde: Smithfield alanı içinde: St Bartholomew Hastanesi, Smithfield Market, birçok restoran, bar ve pub bulunmaktadır.

Alanın tam merkezinde ise: bu kilise vardır. Bu tarihi kilise: 1666 Büyük Yangını ve Dünya savaşındaki bombalamalardan zarar görmeden atlatmıştır.

Bu yüzden: kilise, günümüzde harika mimarisiyle ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Öte yandan: kilise, birçok film çekiminde ve televizyon programında da kullanılıştır. (The Other Boleyn Girl, The Golden Age Elizabeth gibi)

 

BARBİCAN

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Silk Street adresindedir. Burası Avrupa’nın en büyük sanat merkezidir.

1960’ların şehir planlamasının kararlı bir örneği olan konut, ticaret ve sanat kompleksi, II. Dünya Savaşı sırasında bombalarla yıkılan bir alana 1962 yılında yapılmaya başlanmış ve 20 yıl kadar tamamlanarak 3 Mart 1982 tarihinde Queen Elizabeth II tarafından açılmıştır.

Yüksek katlı apartmanlar, bir süs havuzu ve çeşmeleri de içine alan sanat kompleksi Barbican Centre’ın çevresini sarar. Bu yüzden çok sayıda girişi vardır. Bu çok katlı apartmanlar içinde bulunan “zigurat” denilen beton yapı: Londra’nın en çirkin binası seçilmiştir.

Eski şehir duvarı burada köşe oluşturur ve duvarın kalıntıları hala görülebilir. (Özellikle Museum of Londan’dan)

Barbican sözlüğü bir kapı üzerindeki savunma yapısı anlamına gelir.

Dış dünyaya kapalı, kendine yeten bir kompleks tasarlarken, mimarlar belki de buradan yola çıkmış olabilirler.

Karanlık girişler ve yükseltilmiş yaya yolları ziyaretçileri City’nin işlek kalabalığından hemen uzaklaştırır, ancak tabelalara ve sarı çizgilerle belirtilmiş yürüyüş rotalarına karşın, komplekste yön bulmak kolay değildir.

Barbican Centre’da iki tiyatro ve bir konser salonunun yanı sıra, iki sinema, iki galeri, çocuklara yönelik ve müzik konulu bölümleri olan mükemmel bir kütüphane ve limonluk da vardır. Guildhal School of Music& Drama da buradadır.

Londra Senfoni Orkestrası ve BBC Senfoni Orkestrası, Barbican Merkez Konser salonunda gösteri düzenlemektedirler.

 

ST GİLES CRİPPLEGATE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Fore Street adresindedir. Bu yapı: Londra şehrinde kalan birkaç ortaçağ kilisesinden biridir ve modern Barbican bölgesinin tam merkezinde bulunur.

Bu bölgede 1000 yıldır bir kilise bulunduğu tahmin edilmektedir. Peki St Giles kimdir?

Kendisi MS.7.yüzyılda Güney Fransa’da yaşamış bir keşiştir ve onun bayram günü 1 EYLÜL günüdür.

Giles’in: sakatlar, dilenciler ve demircilerin koruyucu azizi olduğu söyleniyor. Hatta: Ortaçağ döneminde, Batı Avrupa’da en saygın aziz olarak biliniyor.

Yapımı 1550 yılında tamamlanan kilise, 1666 Büyük Yangınından kurtulabilmişse de, II. Dünya Savaşı’nda atılan bir bombayla kulesi dışında yerle bir olmuştur. Taş kule 1682 yılında ilave edilmiştir.

1950’lerde Barbican sakinleri tarafından kullanılması için yenilenen kilise, keskin modernliğiyle öne çıkan Barbican ile tam bir zıtlık oluşturur. Kilise, İngiltere’deki iki orga sahip az sayıdaki kiliseden birisidir.

Oliver Cromwell, Elizabeth Bourchier ile 1620 yılında burada evlenmiş, şair John Milton 1674 yılında kiliseye gömülmüştür. Kilisenin güney tarafında Roma ve Ortaçağ dönemlerinden iyi korunmuş şehir surları görülebilir.

Kilise son olarak 1966 yılında restore edilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle 19.yüzyıl yapımı doğu penceresini mutlaka görmenizi öneririm.

 

WHİTBREAD’S BREWERY

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Samuel Whitbread 1736 yılında 16 yaşında Bedford’da çırak olarak başladığı bira üretimine, 1796 yılındaki ölümüne kadar devam etmiş ve 1750 yılında satın aldığı Chiswell Street’deki bira fabrikasında yıllarca bira üretmiştir.

1780 yılında burası dünyanın en büyük bira fabrikası olarak önem kazanmıştır. Firma: Samuel Whitbread’ın ölümünden sonra oğluna geçmiştir. 1961-1970 yılları arasındaki dönemde ise, şirket, İngiltere’nin en büyük üçüncü bira fabrikası olarak görülür.

1976 yılında kapanan fabrika, özel günler için kiralanan salonlara dönüştürülmüştür ve halka açık değildir. Bugün kokteyllerin verildiği Porter Tun salonu, 18 metrelik genişliğiyle, Avrupa’nın en büyük kereste destekli tavanına sahiptir.

Bu caddede yer alan 18.yüzyıl binaları, dönemlerini yansıtan iyi örneklerdir ve dış cepheleri görülmeye değerdir. Binalardan birinde bulunan plakada, birahanenin 1787 yılında III. George ve Kraliçe Charlotte tarafından ziyaret edildiği belirtilir.

Whitbread, günümüzde İngiltere’nin en başarılı 100 şirketinden birisidir.

 

BUNHİLL FİELDS

Bu alan 1665 yılındaki büyük veba salgınından sonra tuğla duvar ve kapılarla çevrili bir mezarlık şeklinde planlanmıştır.

Yirmi yıl sonra, ibadetlerinde İngiltere Kilisesinin onayladığı dua kitabına uymayanların (Nonconformistler) kilise mezarlıklarına gömülmeleri yasaklandığından, bu kişilerin son yolculuklarına uğurlanacakları yer olarak belirlendi.

Mezarlık, City’nin bitiminde kalır ve büyük çınarların gölgelediği güzel bir alandır. Defin alanı: Quaker Bahçeleri olarak bilinir.

Daniel Defoe, John Bunyan ve William Blake gibi ünlü yazarlara adanmış anıtların yanı sıra, Cromwell ailesinin üyelerine ait mezarlar da burada görülebilir. Buraya son defin işlemi: 1854 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihe kadar yaklaşık 120.000 defin yapıldığı söyleniyor.

John Milton ünlü epik şiiri “Kayıp Cennet” i mezarlığın batısında bulunan “Bunhill Row” da yaşarken yazmıştır.

 

WESLEY’S CHAPEL-LEYSİAN MİSSİON

Metodist kilisesinin kurucusu John Wesley şapelin temel taşını 1778 yılında koymuştur. Yapı: mimar George Dance tarafından tasarlanmıştır. Yapıldığı dönemde: Chapel, Londra şehrinde bir üs olmuştur. Londra şehrinde, keşfedilmeyen bekleyen bir mimari harikadır.

Bu arada: “Methodist” likle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Bu mezhep, İngiltere kilisesi içinde bir yenilenme hareketi başlattı.

Bu mezhebin başındaki John ve Charles Wesley: bir Anglikan rahibin oğulları olarak Oxford Üniversitesinde okudular ve dini hayatlarında çok gayretli faaliyetlerde bulundular.

Wesley 1791 yılındaki ölümüne kadar burada vaaz vermiş ve ölünce şapelin arkasına gömülmüştür. Şapelin hemen yanındaki evinde, Wesley’in kitapları ve mobilyaları gibi kişisel eşyalarından bazıları sergilenir.

1891 yılında Wesley’in ölümünün 100. yılı anısına Chapel restore edilmiş, yeni oturaklar ilave edilerek vitray pencereler eklenmiştir. 1972 yılında ise güvensiz olduğu gerekçesiyle chapel kapatılmış ve 1978 yılına kadar olan süreçte, onarım ve restore faaliyetleri sürdürülmüştür.

1978 tarihinde, açılışının 200.yıldönümünde, Queen Elizabeth II ve Edinburg Dükü tarafından yeniden açılmıştır.

Wesley’in katı dini prensiplerine uygun olarak yalın ve ağırbaşlı bir dekorasyona sahip olan şapelde, gemi direklerinden sütunlar dikkate değer. Bu gemi direklerinden sütunlar: George III tarafından bağışlanmıştır.

Şapelin altında Metodist kilisesinin tarihini anlatan küçük bir müze bulunmaktadır.

İlk İngiliz kadın Başbakan Barones Thatcher da (dönemi 1979-1990) bu kilisede evlenmiştir. Günümüzde: chapel her yıl geleneksel “Dünya Methodism” gününde, yerel topluluklar, hacılar ve binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.

 

JOHN WESLEY’S HOUSE

49.City Road.EC-1 adresindedir.

Abisi Charles ile birlikte Methodizm’in kurucusu olan JohnWesley bu evi ve bitişiğindeki şapeli City’nin kuzey ucuna 1779 yılında yapmıştır.

Evet: Londra şehrinde, 18. yüzyıldan kalan ve Wesley tarafından inşa edilen ve Metodist toplumlara vaaz verdiği bu ev: özellikle bu mezhebin inananları tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir.

Evi ziyaret ederseniz: ona ait olan eşyalarla birlikte, çalışma ve dua odasını orijinal haliyle görebilirsiniz.

 

PETTİCOAT LANE

Middlesex Street adresindedir. Burası: erkekler, kadınlar ve çocuklar için özellikle giysi satılan bir yer olarak bilinir.

Bu sokak kraliçe Victoria döneminden beri burada kurulan pazarıyla biliniyordu. Ancak sokağın adı daha renksiz bir ifadeye sahip olan Middlesex Street olarak değiştirildi.

Günümüzde yeni adı resmen kabul edilse de, yıllardır giysi ticareti merkezi olduğu için eski adı da kullanılmaktadır.

Her Pazar sabahı Petticoat Lane ve civarındaki sokaklarda kurulan Pazar da aynı ismi taşır. Wentworth caddesi üzerindeki açık küçük Pazar: 09.00-15.00 arasında açıktır.
Pazarın kaldırılması yönünde girişimlerde bulunulduysa da, 1936 yılında çıkarılan bir kanunla para izin verilmiştir.

Burada çok çeşitli mallar satılır, ancak giysiler, özellikle deri ürünleri boldur. Neşeli ve gürültülü bir ortamda Cockney aksanıyla konuşan tezgahtarlar müşterileri çekmek için şakacı bir dil kullanırlar.

Sokaklarda 1000’den fazla tezgah bulunduğu söyleniyor. Burada alışveriş yapmak isteyenlerin pazarlık yapmayı iyi bilmeleri gerekir.

Burada çoğu etli sandviçler somon fümeli bagel’lar gibi geleneksel Yahudi yiyecekleri satan çok sayıda yer vardır.

 

WHİTECHAPEL ART GALLERY

1901 yılında kurulan sanat galerisinin güzel Art Nouveau ön cephesi, C.Harrison Townsend’in eseridir. Londra şehrinde, kamu tarafından finanse edilen ilk galeridir. Eğitim ve sosyal yardım projeleri için uzun yıllara dayanan bir geçmişi önem kazanmaktadır.

Galeri 1980’lerde ve 2007-2009 arasında genişletilmiştir. Galeri: uluslar arası merkezli bir rol oynar ve çağdaş sanat için bir mihenk taşıdır.

Bölgenin sanat pazarının ve Brick Lane’in yakınlarında bulunan galeri, Doğu Londra sakinlerini sanatla buluşturmayı amaçlar.

Bugün, burada, uluslar arası çağdaş sanatçıların eserlerini kapsayan kaliteli sergiler düzenlenir. 1950’lerde ve 60’larda Jackson Pollock, Robert Raucshenberg, Anthony Caro ve John Hoyland gibi sanatçılar eserlerini burada sergilemişlerdir.

David Hockney de ilk sergisini 1970 yılında burada açmıştır.

Galeride sanat kitaplarına yer veren kapsamlı bir kitapevi ile sağlıklı yiyecekler sunan bir kafede bulunur.

 

OLD SPİTALFİELDS MARKET

Horner Square-Spitalfields bölgesinde bulunan burası kapalı bir Pazar yeridir. Haftanın yedi günü açıktır ama özellikle hafta sonları çok canlıdır.

1638 yılında, Charles I: burada et ve kümes hayvanları satılması için izin vermiştir. Daha sonra: 1682 yılında, burası: Charles II döneminde, Londra’nın yeni banliyölerindeki insanları beslemek için büyüyerek gelişmiştir.

1885-1895 yılları arasında; Pazar bölgesi George Sherrin tarafından yeniden tasarlanmış ve inşa edilmiştir.

Günümüzde Londra şehrinin en iyi pazarı olarak bilinen burada: organik sebze-meyve, ekmekler, turşular gibi kaliteli yiyecekler satılır.

Hafta için günlerde açık olmasına karşın, Pazar günleri, özellikle giysiler, ıvır zıvır, süsler, yaratıcı tasarım modasıyla ikinci el giysilerle ilgilenen büyük kalabalıkları kendisine çeker.

 

CHRİST CHURCH SPİTALFİELDS

Spıtalfıeld.Commercıal Street adresindedir.

Gençliğinden itibaren Sir Chistopher Wren ile çalışmalar yapan Nicholas Hawksmoor’un Londra şehrindeki 6 kilisesi içinde en güzellerinden birisidir.

Christ Church 1711 yılında parlamentonun Elli Yeni Kilise Yasası ile vakfedilmiş ve 1714-1729 yılları arasında inşa edilmiştir.

Bu vakıf yasasında aslında 50 kilise yapılması düşünülmesine rağmen, yalnızca 12 tanesi yapılmış ve bunlardan 6 tanesi, biraz önce de belirttiğim gibi Hawksmoor tarafından tasarlanmış ve yapılmıştır.

Amaç, İngiltere kilisesinin yerini sağlamlaştırmak ve Huguenot bölgesinde güç gösterisinde bulunmaktı.

Protestanları, Huguenot’lar; Katolik Fransa’nın zulmünden kaçarak buraya gelmiş ve ipek dokumacılığında çalışmaya başlamışlardı.

1729 yılında tamamlanan kilisede 1850’li yıllarda birçok değişiklik yapıldı. 1960’lı yıllarda terk edilen yapı yıkımın eşiğindeydi.

1976 yılında Friends of Christ Church Spitalfields kiliseyi eski ihtişamına kavuşturmak amacıyla kuruldu ve bu amaca 2004 yılında ulaşıldı. Günümüzde bu yapı, bir konser mekanı olarak kullanılmaktadır.

Kilisede: opera, klasik müzik, yerel sanatçılar Gilbert&George katılımı ile düzenlenen kutlamalar, akşam yemekleri, pop performansları gibi birçok etkinlik düzenlenmektedir.

Christ Kilisesi: hala çevresindeki sokaklara hakimdir. Kilisenin portikosu ve kulesinin oluşturduğu boyut ve güç etkisi, iç mekandaki yüksek tavan ve salonda da kendisini gösterir. Kilisenin taş işçiliği ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

 

FOURNİER STREET

Caddenin kuzey yakasındaki 18.yüzyıl tarihli evlerde yaşayan ve hayatlarını ipek dokumacılığı ile kazanan Fransız Protestanlarına gün ışığı sağlamak amacıyla, bu evlerde büyük pencereli tavan arası odaları yapılmıştır.

Fransız ipek dokumacıları: Fransa’nın Nantes, Lyon ve diğer şehirlerinden buraya göçmüşler ve buradaki ipek endüstrisini geliştirmişlerdir.

Onların kaldıkları evler: ince ahşap lambrileri, oyulmuş merdivenleri, şömineleri ve gayet iyi ustalar tarafından yapılmış son derece ince detaylı işçilikleriyle ilgi çekmektedirler. Evlerin üst zeminlerinde: buradaki ipek tezgahlarına ışık sağlanması için, biraz önce de belirttiğim gibi büyük pencereler yapılmıştır.

Evlerin zemin katları ise, üretilen ürünlerin satıldığı yerler olarak kullanılmıştır. Son bir not: bu Fransız göçmenler niye buraya geldiler? Çünkü: 1600’lerin başlarında Fransa’da Katolikliğe karşı Protestanlık gelişiyordu ancak zorla din değiştirme baskıları nedeniyle, 40.000 Huguenot, mülteci olarak buraya göç ettiler.

Ancak: 19.yüzyılda: Londra’da sanayi devriminin gelişmesi üzerine: Hindistan ve Çin ülkelerinden, buraya ucuz ipek gelmeye başladı ve Spitalfields ipek ticareti bunun üzerine zayıflamaya başladı ve Huguenots taşındı.

Ancak yine de günümüzde de, bu caddede oturan göçmenlerin çoğu dokumacılıkla uğraşmaktadır. Bugün kalabalık atölyelerdeki dikiş makinalarının başında çalışan Huguenotlar’ın yerini Bengalli göçmenler almıştır.

Neyse ki çalışma koşulları düzeltilmiş ve bu küçük atölyelerin büyük bir kısmı artık şehir dışında bulunan modern fabrikaların satış mağazalarına dönüştürülmüştür.

Caddenin güney tarafında, ünlü mimar Sir Thomas Hawksmoor tarafından 1729 yılında inşa edilen heybetli Christ Church görülür. (yukarıda ondan söz etmiştim)

 

LONDON JAMME MASJİD

59.Brick Lane adresindedir.

Mescit bu civarda yaşayan Müslümanların ibadet yeridir. Kelime anlamı, Bengalce’de “Büyük Cami” demektir. Doğu Londra’daki en eski yapılardan birisidir.

Mescidin tarihçesi bu bölgeye gelen göçmenlerin tarihine de ışık tutar.

Binanın çok uzun bir geçmişi vardır. İlk olarak; 1743 yılında Fransız Protestanları Huguenotlar için şapel olarak yapılmıştır. 1898 yılında Sinagoga çevrilmiş, 20. yüzyılda ise Metodist kilisesi olmuştur.

1976 yılından bu yana, burası cami olarak kullanılmaktadır. Londra’da Müslüman toplumu için bir odak noktasıdır. İbadet mekanı olmasının yanında: İslami literatür ile ilgili olarak çalışma gurupları tarafından düzenlenen konferanslara da ev sahipliği yapmaktadır.

Aynı anda 3000 kişi ibadet edebilmektedir.

Caminin çevresindeki mahallede ise: ağırlıklı olarak Bengalliler oturmaktadır. Pazar günleri, burada kurulan “Brick Lane Market” isimli pazarda: Asya baharatları, sarı ipek ve çeşitli biblolar satılmaktadır.

 

SPİTALFİELDS CENTRE MUSEUM OF IMMİGRATİON& DİVERSİTY

Huguenot ipek tüccarının 1719 tarihli evinin arkasında küçük bir Victoria dönemi sinagogu saklıdır. O dönemde şehre gelen Huguetonlar, İrlandalı topluluklar ve Polonya’dan gelen Yahudi cemaati için arka bahçede, 1869 yılında yapılmıştır.

Burası Londra şehrinin en eski üçüncü Sinagogudur. Nazi işgali altındaki Avrupa’dan kurtarılan bazı çocuklar burada barınmışlardır.

1960’lara kadar Sinagog olarak kullanılan yapının: bodrumundaki toplantı odasında, düzenli anti-faşist toplantılar düzenlendi.

Evet, burada, günümüzde: şehre gelen göçmenlerin ve Yahudilerin tarihini aydınlatan sergiler düzenlenir.

 

BRİCK LANE

Bu sokak, eskiden tuğla ocaklarının içinden geçerdi ve buraya “Whitechapel Lane” denir, tuğla ve toprak birikintileri bulunurdu.

Bölgeye ardı ardına gelen göçmen dalgaları sonucu: 17.yüzyılda, burası Huguenots’ların konut alanı haline geldi ve usta dokumacılar ve terziler burayı bir dokuma ve moda merkezi haline getirdiler.

Ardından: vasıflı ve vasıfsız işgücü için, göçmenler gelmeye devam ettiler. 19.yüzyılda buraya İrlandalılar ve Yahudiler göç ettiler ve bu göç 20.yüzyıla kadar devam etti. 20.yüzyılda ise bölgeye Bengaldeşli göçmenler büyük guruplar halinde gelmeye başladılar.

Günümüzde ise şehirdeki Bengallilerin oturduğu kalabalık bir bölgedir.

Sokaktaki 18.yüzyıl evleri ve dükkanları değişik milliyetlerden birçok göçmeni barındırır.
Göçmenler hayatlarını yiyecek, baharat, ipek ve sari satarak kazanmaktadırlar.

Bengalliler, Yahudilerin oturduğu bu bölgeye 19.yüzyılda denizci olarak gelmişlerdi. O zaman bölgede Yahudiler çoğunluktaydı. Burada hala birkaç Yahudi dükkanı vardır.

No. 159 daki bagel dükkanı 24 saat açıktır.

Pazar günleri burada ve çevrede Petticoat Lane’in devamı niteliğinde bir Pazar kurulur.
Brick Lane’in kuzey ucundaki Black Eagle Brewery, 18. ve 19. yüzyılın endüstriyel mimarisi ve sonradan eklenen aynalı cam binasıyla dikkati çeker.

 

DENNİS SEVERS HOUSE

Folgate Street No.18 deki, 1724 yılından kalma bu evde, eksantrik tasarımcı, icracı buluşlar yapan ve oyuncu Dennis Severs, ziyaretçilerini 17. ve 19.yüzyıllar arasında dolaştıracak tarihi bir iç mekan yaratmıştır. Ev: bodrum üzerine, 4 kat ve terastan oluşmaktadır.

Mutfak, yemek odası, sigara içme odası ve yatak odası üst kattadır.

Ev, ziyaretçileri, Sever ın deyimiyle “sade bir evin içine bakmaya değil, bir zaman tüneline, hayal gücüyle çıkılacak bir maceraya” da evet derler. Odalar, sanki içeride yaşayanlar biraz önce dışarı çıkmış casına bir yaşanmışlık havası taşır. Ocak ve yanan mumlar, kalıcı kokular görülmektedir.

Tabakların yanındaki ekmekler, bardaklarda şarap ve kaselerde meyveler vardır. Mum alevleri titreşir ve dışarıdaki taşlık sokaklarda yankılanan at toynaklarının sesleri duyulur.
Alışkın olduğumuz müze sergilerinden farklı olan bu teatral deneyim 12 yaşından küçük çocuklara göre değildir.

Sanatçı David Hockney gibi kişiliklerin övgülerini toplayan evin bir benzeri daha yoktur.
Hemen yakınlarda, George dönemi kırmızı tuğlalı evlerin titizlikle 1720 lerde inşa edilen eski şehir evlerinden ikisi yer alır.

 

COLUMBİA ROAD MARKET

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Colombia pazarı: 1869 yılında Angela Burdett Coults tarafından kurulmuştur ve 400 tezgahta gıda maddeleri satılmıştır.

Ancak, bu Pazar 1886 yılında kapatıldı. Buraya: Charles Dickens tarafından, üç katlı, gotik bir kemer ve konutlar inşa edildi. 1940 yılındaki Alman bombardımanında Pazar isabet aldı ve büyük hasar gördü.

1958 yılında ise, burada Yahudi tüccarlar tarafından yine cumartesi ve Pazar günleri Pazar kurulmaya başlandı.

Ancak bu kez, gıda değil kesme çiçek ve bitki satılmaya başlandı.

Bu pazarda egzotik çiçek ve bitkiler arasında dolaşmak, şehirde bir Pazar (sadece Pazar günleri açıktır) sabahı yapabileceğiniz en keyifli şeylerden biridir. Pazar günü sokak: çiçeklerle bir vaha haline dönüşür. Havada çiçek kokusu yoğunlaşır.

Victoria döneminden kalma dükkanların bulunduğu bir sokağa kurulan Pazar, hoş kokularıyla farklı bir deneyim sunar.

Burada kurulan tezgahların yanı sıra birçok dükkanda da taze etmek, çiftlik peynirleri, antikalar ve çoğu çiçeklerle ilgili olmak üzere pek çok ürün satılır.

Ama en çok: bahçe aksesuarları, sabun, şamdan, Budist objeler ve bitkiler, çalılar, çiçek soğanları ve taze kesilmiş çiçekler satılır.

Burada, ayrıca bir İspanyol şarküterisi ile soğuk kış günlerinde kendinize bagel ve sıcak çikolata ziyafeti çekebileceğiniz güzel bir kafe bulunur.

Pazarın saat 15.00 gibi kapandığını unutmayın.

,

İngiltere Londra Southwark ve Bankside

İngiltere Londra Southwark ve Bankside

Southwark, bir zamanlar, her türlü eğlencenin yasaklandığı City’den kaçanlarla doluydu. Borough High Street boyunca sıralanmış Ortaçağ avlularının izleri buranın bir pub cenneti olduğunu da kanıtlar. The George, Londra’nın galerili tek pub’ıdır.

Nehre bakan evlerde fahişelik kol gezerken 16. yüzyılın sonlarında tiyatro ve birahaneler kurulmaya başlanmıştır. Shakespeare’in tiyatro topluluğunun mekanı, günümüzde orijinal yerine yakın bir yerde yeniden inşa edilen Globe Theatre’dı.

Günümüzde nehrin güney yakası, şehrin tarihi semtine yaraşır bir yenileme çalışmasıyla canlandırıldı. Southwark’ın nehir kıyısında görülmeye değer yerleri: Desingn Museum ve Tate Modern’den, hemen yakınlarda yer alan Millenium Bridge ile tarihi pub’lara, Borough Market’e ve Southwark Cathedral’a kadar uzanır.

 

SOUTHWARK CATHEDRAL

London Bridge.SE1 adresindedir. Londra’daki en eski katedral kilise binasıdır.
Bu zarif, tarihi bina 1905 yılında katedral olarak yenilenmeden önce, bir Augustin ortaçağ manastırının kilisesi olarak hizmet veriyordu.

Hatta: burada MS.606 yılından beri bir kilise bulunduğuna inanılıyor. Burada bir Roma pagan ibadet yeri bulunduğu, yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Ancak kilise hakkındaki ilk yazılı kaynak 1086 yılından kalmadır. 1106 yılında kilise: St Mary adanmış ve daha sonra “St Mary Over” olarak Norman şövalyeler tarafından yeniden kurulmuştur. Mevcut bina: 1220-14200 yılları arasında inşa edilmiştir.

1539 yılında, kilise Kral Henry VIII malı oldu ve aynı dönemde eski adı yeniden seçildi. 1611 yılında bir gurup tüccar: kiliseyi Kral I. James’ten satın aldılar. Bu dönemde, kilise: bir bölge kilisesi olarak, aktörlere, yabancı esnafa ve Bankside genelevinde çalışan bayanlar için ikametgah olarak görev yaptı.

16. ve 17.yüzyıllarda çeşitli tadilatlar yapıldı. 1820 yılında ise, kilisenin bulunduğu yere yeni bir Londra köprüsü inşa edilecek olması nedeniyle: kilisenin yıkılarak başka bir yere yapılması gündeme geldi.

Bunun için mimar Gwitt görevlendirildi. St Saviour kilisesi, 1905 yılında Southwark Katedrali oldu. Katedral: 300 den fazla mahalle ve 2.5 milyon insanın dini ibadeti için kullanılıyordu. 1941 yılında katedral bombalandı, ancak tasarımın ana unsurları sağlam kaldı ve onarılarak 1958 yılında yeniden açıldı.

Pek çok ilginç ahşap oymaları arasında “arkasına yaslanmış bir şövalyenin” 13. yüzyıldan kalma heykeli ile atların arkasındaki 1520 yılında kurulmuş olan “Great Screen” vardır.

Harvard Chapel ziyaretçilere Amerikan Harvard Üniversitesinin kurucusu olan John Harvard’ın 1607 yılında burada vaftiz edilmiş olduğunu hatırlatır. Ayrıca: William Shakespeare de burada vaftiz edilmiştir. Koro tezgahları arasında: Shakespeare’ın kardeşi gömülüdür ve bu durum, Shakespeare anıtı ile gösterilmiştir.

Koro bölümünde “Humble Monument” tüccar Richard Humble’a adanmıştır ve 1616 yılında Southwark okulundaki taş ustalarından bir gurup Flaman mülteci heykeltıraş tarafından oyulmuştur.

Kilisenin tiyatro bağlantıları Elizabeth dönemine uzanır ve orta bölümdeki vitraylar (1954) ile heykel (1912) her yıl baharda doğum günü kutlanan Shakespeare’e adanmıştır.
Ayrıca: 1990’lı yıllarda Globe’un yapılmasındaki itici güç olan Amerikalı aktör ve direktör Sam Wanamaker için de bir anıt bulunur.

Katedral popüler bir konser alanıdır ve kilise bahçesi bitişikteki Borough Market’ten gelen piknikçileri cezbeder.

 

HOP EXCHANGE

Borough of Southwark Caddesi üzerinde bulunan Hop Borsası: 1868 yılında açılmış ve RH Moore tarafından tasarlanmıştır.

Bu alan: 17.yüzyıldan itibaren, Londra Bira Endüstrisinin merkezi olmuştur. Hollanda’dan gelen şerbetçiotu, burada tanıtılmıştır. Şerbetçiotları, hasat edildikleri çiftliklerden, demiryolu ile London Bridge istasyonuna getirilir ya da tekne ile Thames nehri üzerinden buraya ulaştırılır ve burada depolanırdı.

Hop Exchange’nin amacı: Şerbetçiotu bayileri için tek bir Pazar merkezi sağlamaktır. Doğal ışık giren cam bir çatı altında bu Pazar oluşturulmuştur. Londra şehrinde, bu konuda birçok borsa (metal, kömür vs.) olmasına rağmen, yalnızca bu borsa ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır.

Ancak: 1920 yılında büyük bir yangın, yapıda hasara neden olmuş ve bina: 19.yüzyılda titizlikle restore edilerek metropol ticari hayatında çok önemli bir yapı türü olarak tarihe geçmiştir.

Günümüzde: ünlü Borough Market’e bitişik duran bu yapı: kurumsal ve özel etkinlikler için kullanılan çarpıcı ve çok yönlü bir binadır. Binanın merkezinde: muhteşem bir ortam sunan zarif Atrium bulunmaktadır.

Bugün bir ikram mekanı olan bina, alınlıktaki şerbetçiotu hasadını gösteren kabartmalar ve şerbetçiotu desenli demir kapılar gibi orijinal özelliklerini korumuştur.

 

BOROUGH MARKET

Londra’nın en ünlü gıda pazarıdır. Londra’nın en eski meyve ve sebze pazarı olarak yeri “mavi etiket” ile işaretlenmiştir.

Tarihi Ortaçağ a kadar uzanan ve daha önce yalnızca toptan meyve ve sebze satışının yapıldığı Pazar, 1756 yılında tren yolunun altında bulunan bugünkü yerine taşındı. London Bridge: balık, tahıl, sebze ve hayvan satan tüccarların ilgisini çekti ve 13.yüzyılda tüccarlar Borough High Street’e taşındılar ve burada bir Pazar kuruldu. 1755 yılında bu Pazar: Parlamento tarafından kapatıldı ama St Margaret zamanında yeniden açıldı.

Piyasa, hala çekirdek topluluk olarak bulunan 100 üzerinde bireysel tezgahlarla büyüdü. Orijinal meyve, sebze, fırıncılar ve kasaplar yanında, günümüzde, burada İngiliz ve uluslar arası ürünlerin birçok çeşidi de satılmaktadır.

Bugün, kaliteli bir yiyecek pazarıdır. İngiltere ve Avrupa’dan gelme gurme lezzetlerin yanı sıra meyve, sebze, organik et, balık ve et ürünleri satılır. Lokantacılar, şefler, tutkulu amatör aşçılar ve sadece kaliteli yeme-içme düşünün esnanlar için, burası bir cennettir.

 

GEORGE INN

George Inn Yard. Borough High Street adresindedir. Londra köprüsü yanında, Thames nehri kıyısındadır.

17.yüzyıldan kalma bina, geleneksel galerili araba hanlarının şehirdeki tek örneğidir. Özgün George Inn binası, 1676 yılında tahrip edilmiştir. Yangından sonra yeniden inşa edilmiştir. Bu hana: Charles Dickens’ın sık sık uğradığı biliniyor.

Orijinal yapıda, 17.yüzyılda oyunların sahnelendiği avlunun etrafı üç kanatla sarılmıştı. 1889 yılında avlunun kuzey ve doğu kanadı yıkılmış, geriye sadece bir kanat kalmıştır. Globe Tiyatrosu kısa bir mesafe uzaklıkta idi, bu yüzden büyük olasılıkla Shakespeare’in de burayı sık ziyaret ettiği düşünülmektedir.

Bugün; han restoran olarak hizmet vermektedir. Hanın zemin katında barlar bulunur. Orta bar: Charles Dickens tarafından uğrak yeri olarak kullanılmıştır. Üst katta: bir restoran ve yatak odası bulunur.

Biraz bakımsız, ama rahat bir atmosfere sahip olan pub, soğuk günler için idealdir.
Yazları piknik masalarıyla doldurulan bahçede oyuncular ve geleneksel İngiliz dansçıları müdavimleri eğlendirirler.

 

OLD OPERATİNG THEATRE-MUSEUM&HERB GARRET

Eski çalışma tiyatro müzesi: Londra’daki en sıra dışı müzelerden birisidir. Avrupa’nın en eski ve eşsiz ameliyathanesi: St Thomas Hastanesinin bir parçası oldu.

Müzenin bulunduğu bu yapı: Robert Clayton: Londra City Belediye Başkanı ve Hastane Başkanı iken: burası “Guy&St Thomas hastanesi” olarak kullanılıyormuş. Ancak: buradan tren yolu geçmesi durumu söz konusu olunca hastane binalarının birçoğu hastane kilisesi hariç yıkılmıştır. Ülkenin en eski hastanesi 12. yüzyıldan beri faaliyette bulunduğu yerden ayrılmış ve 1862 yılında “Charing Cross” denilen yerdeki yeni yerine geçmiş ve 1862 yılına kadar burada faaliyetini sürdürmüştür. 1859 yılında, Florance Nightingale: bu sitede, yani St Thomas Hastanesinde ünlü hemşirelik okulu kurma çalışmaları yapmıştır.

Hastanenin hastaları genellikle yoksul insanlardı. Çünkü: zengin hastalar, evlerinde ameliyat edilirlerdi. Ayrıca: hastanenin tüm hastaları kadındı. 1846 yılına kadar: cerrahlar, anestezi tekniklerini bilmiyorlardı.

Yalnızca hastanın duyuları alkol veya afyon ile uyuşturuluyor ve gayet hızlı bir şekilde cerrahi müdahaleler yapılıyordu. Hastanenin eczanesinde: özellikle afyon ve şifalı otların depolandığı ahşap raflar kullanılıyordu. 1821 yılında bu raflarda, hastanenin eczacısı tarafından şifalı bitkiler ve afyon depolanıyordu.

Evet, kadınlar için ameliyat odası olarak kullanılan bu mekan: ana binadan uzakta, hastanenin kilisesinin tavan arasında olduğu için yıkılmaktan kurtuldu, ancak: kapıları kapatıldı ve uzun yıllar gözlerden uzakta kaldı. 1822 yılında kurulan ameliyat odası, tuğlalarla kapatılarak yıllarca unutulmuştur.

Derken: 1957 yılında tesadüfen bu ameliyathane keşfedilmiştir. Ancak: bu durum garip karşılanmıştır çünkü daha önce işlemler normal koğuşlarda gerçekleştirilirken, tavan arasında bu ameliyathanenin bulunması gariptir.

Ancak, daha sonra buranın bir kurtarma koğuşu olarak kullanıldığı düşünülmüştür, özellikle: ameliyathanenin yanlarındaki ahşap oturma sıralarının bulunması: ameliyat sırasında yapılanların seyirci gibi bir kısım insan tarafından izlendiğini göstermektedir. Yani, burası bir tiyatro sahnesi gibi kullanılmıştır.

Evet, günümüzde müze olarak kullanılan burayı ziyaret ederseniz: 1822 yılından kalma, günümüze kalan en eski ameliyathaneyi görebilirsiniz. Günümüzde: burası anestezinin ve antiseptiklerin henüz kullanılmadığı 19.yüzyıl başlarındaki haliyle yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca: hastanenin eczacısı tarafından kullanılan otları saklama yerleri ve bilimsel yöntemler kullanılmadan önceki tıp dehşetine ait nesneleri görebilirsiniz. Bunlar arasında: kanama çukuru ve doğumda kullanılan cihazlar ilgi çeker.

Öte yandan: sergilerde, ameliyat masasına hastaların ağızları ve gözleri bağlanarak nasıl yatırıldıkları ve akan kanın döküldüğü, masanın altındaki talaş dolu kovayı gördüğünüzde ürkeceksiniz.

İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside

 

SHAKESPEARE’S GLOBE

New Globe Walk.Bankside adresinde, Thames nehri kıyısındadır.
Thames nehrinin kıyılarında bulunan Shakespeare’s Globe, aynı yerde bulunan bir Elizabeth dönemi tiyatrosunun üzerine inşa edilmiştir. Buradaki ilk tiyatro: 1599 yılında inşa edilmiştir. Bu yapı 1613 yılında yangında tahrip olunca 1614 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak bu tiyatro 1642 yılında kapatılmış ve 1644 yılında yıkılmıştır.

Shakespeare’in birçok oyununun ilk gösterimleri burada yapılmıştır. Ortasının üstü açık olan ahşap ve yuvarlak yapıda, seyircilerin bir kısmı açık havanın etkilerine maruz kalırdı. Koltuklarda oturan seyircilerin başının üstünde ise bir çatı vardı.

1970 yılında Sam Wanamaker: Bankside bölgesinde “Shakespeare Globe” merkezini kurdu. Bu merkezde, Wanamaker tarafından yapılan yaklaşık 20 yıllık çalışmalar sonunda “Globe Tiyatrosu” tasarımı ortaya çıkarıldı ve bu tasarıma göre yeni tiyatro binası, mimar John Orrel tarafından inşa edildi.

Günümüzde görülen bu yapı: 1559 yılındaki tiyatronun benzeri olarak tasarlanmış ve 1997 yılında inşa edilmiştir. Tiyatro: Bankside üzerinde, orijinali ile aynı boyutta, yaklaşık 230 metrelik ölçüye sahiptir. Orijinal siteden yalnızca 200 metre uzaktadır. 400 yıl önceki teknikler kullanılarak, ahşap ve sazdan inşa edilmiştir.

O dönemin tiyatrosunun birebir benzeri olmasa da çok yakındır. Sadece yaz mevsiminde gösterilerin sunulduğu bu tarihi tiyatroda, birinci sınıf oyuncuların sahnelediği bir oyun seyretmek gerçekten harika bir deneyimdir. Ancak, tiyatronun açık havada olduğunu unutmayın ve gece buraya giderken yanınıza mutlaka kalın bir giysi alın.

Günümüzde burayı ziyaret ederseniz: tiyatroyu tanıtıcı rehberli turlara katılabilirsiniz ve hatta yakındaki “Rose Theatr” kalıntılarını görebilirsiniz. Tiyatronun altında: bütün yıl açık olan ve Shakespeare’ın hayatını ve eserlerini konu alan “Shakespeare Globe” sergisini gezebilirsiniz.

Sam Wanamaker Playhouse

Modern Globe yapımı sürerken, hemen bitişikteki evde: Thames nehrinin karşı kıyısında “Blackfriars Tiyatrosu” olarak burası kullanılmıştır. Yapının orjinali 1566 yılında dikilmiş olmasına rağmen, 1608 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu tiyatro: takip eden süreçte, 1960 yılında yeniden inşa edilmiştir.

Amerikalı aktör ve yönetmen Sam Wanamaker tarafından 340 koltuklu olarak tasarlanan burada yıl boyunca halka açık Shakespeare’in Globe oyunları sahnelenmektedir.

 

CARDİNAL’S WHARF

Bu evler: Londra şehrinin merkezinde, Bankside bölgesinde, 18.yüzyıldan günümüze sağlam olarak gelebilen evlerdir. Bu evler, günümüzde “Tate Modern” in gölgesinde varlıklarını sürdürürler. Binaların ismi, 1529 yılında “Winchester Piskoposu” olan Kardinal Wolsey’den gelmektedir.

Buradaki evlerden, 49.numaralı ve kırmızı kapılı 3 katlı evde: bir zamanlar Sir Christopher Wren yaşamıştır ve seramik bir plaket, kapının hemen yanında bu durumu kanıtlamaktadır. Plakette “Burada St Paul Katedralinin inşası sırasında Sir Chistopher Wren yaşadı” yazmaktadır.

Yapının 1710 yılında inşa edildiği sanılıyor. Bankside bölgesi, II. Dünya Savaşı esnasında bombalanmasına rağmen, bu üç evin yıkılmadan kalması mucizedir.

Evet: bu ev arasında yukarıda sözünü ettiğim 49.numaralı yani kırmızı kapılı olan en ilgi çekenidir, ancak bu ev ve diğerleri ziyarete açık değildir, yalnızca dışarıdan görebilirsiniz.

 

BANKSİDE GALLERY

Hopton Street adresinde; yeni açılan Blackfriars Güney İstasyonu girişinde ve Tate Modern arasında, nehir kıyısındadır. Her gün saat: 11.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretsizdir.
Bu sanat galerisi: 1980 yılında açılmıştır.

Galeri: “Kraliyet Suluboya Derneği” ve “Kraliyet Ressamlar-Baskı Ustaları Topluluğu” na ev sahipliği yapmaktadır. Bu topluluğun üyeleri, yaklaşık 200 yıldır birliktedirler. Topluluk çalışmaları hem geleneksel hem de deneysel uygulamaları içerir.

Galerinin sürekli koleksiyonu burada sergilenmekle birlikte, çağdaş ve özgün sanatçıların eserleri de geçici sergilerle ziyaretçilere açılır.

Topluluk, her yıl burada iki sergi düzenlemektedirler. Bu sergilerde, üyeler tarafından üretilen eserler sergilenir ve bu eserler satışa sunulur.

Galerinin zemin katında: yaklaşık 200 metre karelik galeride eserler sergilenmektedir.

 

THE ANCHOR-TAYLOR BANKSİDE

South Bank bölgesinde, 34.Park Street adresinde, Southwark katedrali yakınlarındadır. Bu “pub” ın yaklaşık 800 yıldır burada olduğu söyleniyor. Londra şehrinde Thames nehri kıyısındaki pub’ların en ünlülerinden birisidir.

Bu mekan ile ilgili ilk resmi kayıt 1615 yılına uzanmaktadır. Samuel Pepys burada: Londra şehrindeki büyük yangını izlediğini yazmıştır. Doktor Johnston ise: onun sözlüğünün bir bölümünü burada yazdığını belirtir.

Ancak, diğer bazı kayıtlar daha da eskilere dayanmaktadır. Burada antik dönemde: bir Roma mezarı, ayı ve boğa kızdırma çukurları bulunduğu iddia ediliyor.

1603 yılında ise, burada bir veba çukuru bulunuyormuş. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, burası Thames tarihinde büyüleyici özellikler göstermekte ve bazı korkunç tarihsel gerçeklerin yaşandığı yer olarak burası önem kazanmaktadır.

1666 büyük yangında, burası yanarak yok olduktan sonra, 1676 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak, çeşitli kaynaklar buranın 1770 yılında inşa edildiğini de belirtmektedir. Ancak, onun da altında daha eski bir hanın izlerine rastlanmıştır.

Daha önce burada bulunan han’ın: yolun karşısındaki bira fabrikasıyla bağlantısı olduğu düşünülüyor ve fabrika Dr.Johnson’un dostu Henry Trale’e aittir. 1781 yılında Trale ölünce: Dr Johnson; fabrikayı satışa çıkarttığında müşterilere söylediği “aç gözlülüğün bile hayal edemeyeceği kadar zengin olma fırsatı” sözü İngilizceye geçmiştir.

Günümüzde 2008 yılında yenilenen burada: taze hazırlanmış İngiliz gıdaları ve yüksek kaliteli içkiler bulmak mümkündür. Büyük açık oturma alanının: St Paul ve Tower Bridge manzaraları mükemmeldir.

 

VİNOPOLİS

1 Bank Ena Street adresindedir. Londra köprüsü yanında Victoria tren kemerleri içindedir.
1999 yılından bu yana: Vinopolis şarap zevkine adanmış benzersiz bir yerdir. Şarap tüccarı Duncan Vaughan-Arcbukhle tarafından geliştirilmiştir. Mekanın bulunduğu yer ise, 1866 yılında demiryolu şirketi tarafından inşa edilmiştir.

Etkileşimli eğlenceler ve eğitici sergilerin bir arada sunulduğu mekan, şarap yapımı ve tadımı hakkında daha fazla bilgi almak isteyenlerin ilgisini çeker.

Victoria dönemine ait demiryolu köprülerinin geniş kemerleri altında kurulan Vinopolis, asma ekiminden şişelerin etiketlenmesine kadar geçen süreçte şarap yapımının ve üzümün tarihine adanmıştır.

Vinopolis mekanında dokuz etkinlik odası vardır. Bunların en büyüğü 800 kişi kapasitelidir.
Tur boyunca yerleştirilmiş “Tadım İstasyonları” şarapları deneme fırsatı yaratır.
Tur sonrasında, şarap mahzeninde değişik yılların mahsülü şarapların satın alabileceğiniz gibi satış mağazasında şarapla ilgili ürünler de bulabilirsiniz.

Mükemmel servisiyle öne çıkan Catnina Vinopolis’te güzel yemekler ve tabii ki en kaliteli şaraplar sunulur.

 

ÇIN-CLİNK PRİSON MUSEUM

1.Clink Street adresindedir. Her gün saat: 10.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretlidir, yetişkinler 7.50 paund. Rehberli turlar 45 dakika sürer. Günümüzde ürkütücü bir hapishane olarak görülen bu yapı: 12. yüzyıldan bu yana kullanılmaktadır.

1129 yılında: Kral Stephan iktidara gelince, kardeşi Henry Winchester Bishop ikinci oldu ve onu: Winshester Sarayında kalırken, 1144 yılında tamamlanan cezaevine gönderdi. Burada: biri erkeklere ve biri kadınlara olmak üzere iki cezaevi yapıldı. Wincester Piskoposu tarafından sahip olunan Clink Cezaevi: “Kodese of Liberty” olarak tanınmıştır. “Kodes” kelimesi, buradan gelmektedir.

Piskopos: müzenin hemen doğusunda kalan sarayda yaşamını sürdürmekdeydi. Ancak, bu saraydan yani piskoposların yaşamlarını sürdürdükleri saraydan, günümüze yalnızca “gül pencere” kalmıştır.

Bu cezaevi uzun süre boyunca: serseriler, sarhoşlar ve diğer küçük suçlular yanında, önemli suçluları da barındırdı. Bunlar arasında çeşitli ünlü kişiler de bulunuyordu. Örneğin: Kraliçe Mary I’e karşı ayaklananların başındaki Sir Thomas Wyatt Younger: burada tutuldu.

1381 yılındaki “Köylü İsyanı” sırasında cezaevi yok edilmek istendi. 15 yüzyıl boyunca “Clink” olarak anılan hapishane, 1780 yılında kapatılmış ve müze yapılarak ziyarete açılmıştır.
Burayı ziyaret ederseniz: orijinal işkence cihazları ve yanı sıra sokak kadınları, papazlar ve diğer suçlulardan oluşan mahkumların inanılmaz hikayelerini görmek ve duymak şansına sahip olabilirsiniz.

İsteyenlerin dokunmalarına izin verilen işkence aletleri: inanılmazdır. Sonuç olarak: buraya girmek isteyenlerin, sinirlerine hakim olmaları gerekmektedir.

 

BERMONDSEY

Burası: Londra’nın güneyinde bir semttir. Kuzeyde Thames nehri bulunur. Son yıllarda burada sanatsal ve ticari faaliyetlerde artış görüldüğü söylenmektedir.

Bermondsey’in dar sokakları, Ortaçağ, 18.yüzyıl ve Victoria dönemine ait binalarıyla, geçmişin izlerini taşır.

Bugün burası ünlü bir antika pazarıdır. Burada: küçük sanat galerileri vardır. 1949 yılından bu yana, her hafta Cuma sabahları: Bermondsey Caddesinin güney ucunda “New Caledonian Antika Pazarı” kurulur.

Güvenilir antika satıcıları ellerindeki yeni parçaları satışa sunarlar.
Aslında basında çıkan haberlere göre: bu pazarın son yıllarda ticaret hacminin düştüğü söylenmektedir ama öte yandan: çeşitli antika dükkanları ve depolar aracılığı ile kontrol dışı yani kaçak antika satıcılığının arttığı belirtilmektedir.

Evet: antika merakınız varsa, burayı ziyaret etmeniz önerilir. Alışveriş sabahın erken saatlerinde başlar ve en iyi pazarlıklar sabahın bu erken saatlerinde yapılır.

Bermondsey ana kilisesi “St Mary Magdalen”: Bermondsey Street üzerindedir.

Bermondsey Street’deki Fashion and Textile Museum (Moda ve Dokumacılık Müzesi) 2008 yılında yeniden açılmış ve çağdaş moda, tekstil ve mücevher konusunda eğitim, sergi ve ziyaretçi merkeziyle ilgi çekmektedir. Yeni parlayan tasarımcıların ürünlerini satan bir mağaza da bulunmaktadır

 

LONDON DUNGEON

Country Hall, Westminster Brıdge Road adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 25.20 paund, 15 yaş ve daha genç çocuklar için 19.80 paund. Özellikle hafta sonlarında uzun kuyrukları beklemek zorunda kalacağınızı düşünerek ve fiyatın yüksekliğini değerlendirerek buraya gidip gitmemeye karar vermelisiniz. Tur yaklaşık 90 dakika sürüyor.

1974 yılında açılan bu mekan: başlangıçta ürkütücü ve tarihi bir müze olarak planlanmışsa da, aktörler öncülüğünde interaktif bir gösteri-şov haline gelmiştir. Öte yandan: “Madame Tussaud” müzesindeki korku odasının genişletilmiş bir versiyonudur da denilebilir. Asıl amaç ziyaretçileri dehşete düşürmektir.

Burada: Londra şehrinin 1000 yıllık tarihi geçmişindeki en korkunç olaylar ve insanlar: 20 aktörden oluşan bir ekip tarafından 18 gösteri ile ziyaretçilere sunulmaktadır.

Bu gösteriler arasında öne çıkanlar: Karındeşen Jack ve Sweeney Todd ve Kara veba olmaktadır. Gösteriler: özel efektler ve tiyatro şeklinde sunulmaktadır. Özellikle mükemmel ses ve ışık efektleri müzeyi oldukça ilginç kılmaktadır.

Burada bir de su yolculuğu bulunuyor. Londra şehrinin ilk kapalı su yolculuğu, 1997 yılında buraya monte edilmiştir.

İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside

 

DESİNG MUSEUM

Butlers Wharf Shad Thames adresindedir. Her gün saat: 10.00-17.45 arasında gezilebilir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 12.40 paund, çocuklar için-öğrenciler 9.30 paund.

Tasarım Müzesi: 1989 yılında, Thames Nehri yakınlarında Tower Brıdge merkezinde kurulmuştur. Müzenin koleksiyonları: endüstriyel, grafik, moda ve mimari tasarım ürünlerini kapsamaktadır.

Müze binası ise: 1940 yılı yapımı ve Thames Nehri kıyısında, eski bir muz deposundan dönüştürülmüştür.

İki katlı binanın yerleşim planı şöyledir:

Zemin Kat

Burada: dükkan, cafe, tuvaletler ve Avustralyalı ürün tasarımcısı Marc Newson eserleri görülmektedir.

Birinci Kat

Büyük sergiler bu kattadır. Müzenin bu katında, ana cazibe eserleri sergilenmektedir. Burada özellikle: grafik tasarımlar ilgi çekmektedir. Ayrıca: video oyunları tarihine ait nesneler de bu kattadır. Bu katta bulunan “Blue Print Cafe” muhteşem nehir manzarası ile ilgi çeker.

Asma Kat

Bu kat: gezilmekten öte çeşitli ders ve etkinliklerin düzenlendiği yer olarak bilinir.

İkinci Kat

Daha küçük sergilerin bulunduğu burada, tarihi tasarım koleksiyonuna ait temalar görülür. Bu katın arka bölümünde ise, çocuklar için “Eğitim Merkezi” bulunur. Ayrıca: yine bu katta: ziyaretçilerin eski video oyunlarını oynayabilecekleri ve müzedeki tasarımlar hakkında bilgi veren müzenin elektronik arşivini kullanabilecekleri “Interaction Space” bölümü vardır.

25 yıldan bu yana, Terence Conran tarafından kurulan Tasarım Müzesi: dünyanın en iyi tasarımcılarının ve mimarlarının muhteşem eserlerini sergilemektedir ve yaratıcı düşünmeyi savunanların ilham kaynağı olmuştur.

Dünya üzerinde tasarıma adanmış ilk örnektir. Müzede görebileceğiniz sergiler ve yeni tasarımlar: tasarımın her alanını içerir. Mobilya, mode, el aletleri, arabalar, grafik tasarım, internet sayfaları ve mimarlık gibi.

Müzede: çağdaş tasarımın önemli bir koleksiyonu bulunmaktadır.

Müze açıldığından bu yana 5 milyon ziyaretçiyi ağırlamıştır. Her yıl: ilkbaharda orijinal tasarım ödülü olan “Desingner of the Yera” (Yılın Tasarımcısı) ödülünü verir. Yarışmaya katılan adayların çalışmaları: bir sergide ziyaretçilerin beğenisine sunulur ve ziyaretçiler oy verebilirler.

 

HMS BELFAST

The Queen’s Walk.Morgan’s Lane, Tooley Street adresindedir. Thames nehrine demirlemiş gemi: Tower Bridge ve London Bridge arasındadır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 15.5 paund ve çocuklar ücretsizdir. Saat 10.00 ile 18.00 arasında gezilmektedir.

Gemi; 1936 yılında HArland&Belfast Wolff tarafından yapılmıştır. 1938 yılında ise hizmete alınmıştır. 5 Ağustos 1939 tarihinde kraliyet donanmasında görevlendirilmiştir.

İlk zamanlarda: Almanya’nın ticaret gemilerine uyguladığı deniz ablukası için kullanılmış ve kuzey denizlerinde devriye görevi yapmıştır. Gemi: bu devriye görevi sırasında manyetik bir mayına çarptı ve yaklaşık üç yıl boyunca bakım-onarıma alındı.

1942 yılında Kraliyet Donanmasının en gelişmiş radar sistemleriyle donatılmış ve en güçlü kruvazörü olarak yeniden faaliyete başladı. Savaş boyunca Rusya’nın tedarik yollarının korunmasında önemli rol üstlendi.

Özellikle: “North Cape” savaşında Alman kruvazörü “Schamhors” ile yaptığı mücadelede onu 1963 mürettebatı ile batırdı. Gemi: 1944 yılına kadar kutup konvoylarını korumaya devam etti.

II. Dünya savaşında ise, Normandiya çıkartmasında aktif rol oynadı. Savaştan sonra: Birleşmiş Milletler adına: 1950-1952 yılları arasında Amerikan ve Güney Kore askerlerini desteklemek için Kore savaşında aktif rol oynadı. 1963 yılında gemi aktif görevlerini sonlandırdı.

1967 yılında ise “Imperial War Museum” olarak kruvazör koruma altına alındı. HMS Belfast, Trafalgar gününde, 21 Ekim 1971 tarihinde ziyarete açıldı. Geminin bir bölümü: 1943 yılında Alman kuruvazörünü batırdığı dönemdeki görünümünü yansıtacak şekilde yenilenmiştir.

Ayrıca, Kraliyet Donanmasının tarihine ananmış sergiler de vardır. Ayrıca: gemide iken, aktif görev yaptığı sıralarda ne gibi hizmetlerin yürütüldüğünü, mankenler ile görmek mümkündür.

Denizde kaldığı süre içinde, gemide 950 kadar denizci bulunuyordu. Operasyon odası, Pusula platformu, kaptan kamarası da rehberli turda görülen yerlerdir.

 

İngiltere Londra Hampstead

İngiltere Londra Hampstead

Hampstead her zaman biraz Londra’nın uzağında kalmıştır. George döneminden kalma görünümü, büyük ölçüde koruyan köy, başkentin kuzeyindeki sırttan aşağıya bakar.
Hempsted’i Highgate’ten ayıran korular, modern şehir karmaşasından zaten uzak olan bölgeyi daha da yalıtarak çekiciliğini arttırır. Köy sokaklarında ve korularda yapacağınız bir yürüyüş, unutulmaz bir deneyim olacaktır.

Londra şehrinin en pahalı konutlarından bazıları buradadır. İngiltere’nin bazı milyonerleri burada oturmaktadırlar.

 

FLASH WALK&WELL WALK

Hampstead’ın şehir merkezinden uzaklarda bir köy olduğu 18.yüzyılda, yörenin şifalı suları şişelenerek ziyaretçilere satılır ya da Londra’ya gönderilirdi. Mineral bakımından zengin suyun kaynağı: yakınlardaki “Well Walk” denilen yerdir. Buraya adını veren kuyunun yerinde, günümüzde kullanılmayan bir çeşme bulunur.

Pub’un tam karşısındaki Wells Tavern, evlilik dışı ilişkilerin mekanıydı. Bu yüzden kaplıcaların adı kötüye çıkmıştır.

Well Walk daha sonraları aralarında ressam John Contable, romancı D.H.Lawrance ve J.B.Priestley ile şair Keats’in de bulunduğu çok sayıda ünlüye ev sahipliği yapmıştır.

High Street’in sonunda bulunan Flask Walk, eski dükkanların sıralandığı dar bir sokaktı ve adını burada bulunan Pub’dan almıştır. Pub’ı geçtikten sonra yol Naiplik dönemi evleriyle çevrilir. Romancı Kingsley de burada yaşamıştır.

 

BURGH HOUSE

New England Square adresindedir. Pazartesi-Salı günleri kapalı olan müze: diğer günleri saat: 12.00-17.00 arasında açıktır.

Burgh House: 1704 yılında Kraliçe Anne döneminde inşa edilmiştir. Orada ilk yaşayanlar: Henry ve Hannah Sewel’dir. 1708 yılında Henry’nin ölümünün ardından, Hannah 1720 yılına kadar burada yaşamaya devam etmiştir.

Günümüzde: burası “SPA” olarak kullanılmaktadır. 1720 yılında Spa hekimi Dr William Gibbons: buraya taşınmıştır. Kendisi, burada çıkan demirli suların içilmesi için insanları teşvik etti ve her sabah 2-3 bardak içmenin gerekli olduğunu ileri sürdü.

Onun zamanında: Burgh House genişlemiş ve onun baş harflerini taşıyan mevcut ferforje kapı eklenmiştir.

1740 yılında: evde en uzun yaşayan Sarah ve İsrail Lewis’in buraya yerleştikleri görülür. 1822 yılında İsrail Lewis’in ölümünün ardından ev: Rev Allatson’a satıldı.

Kendisi: St Lawrence Yahudilerinin kilisesinin papazı idi ve 1856 yılında ölene kadar papaz olarak kaldı.

1906-1924 yılları arasında, portre minyatürleri konusunda uzmanlaşmış, uluslar arası bir sanat uzmanı olan Dr. George Williamson’un eşi işgal ettiği görülür. Kendisi burada 100 ün üzerinde kitap yazdı.

Burg House’ın son kiracısı yazar Rudyard Kipling’in damadı olmuştur. Kipling de 1936 yılına kadar zaman zaman burada kalmıştır.

Bina Hampstead Borough Council’in mülkiyetinde kaldıktan sonra, bağımsız bir kuruluş olan Burgh House Trust’a devredildildi. Vakıf, evi, 1979 yılından bu yana, yerel tarihin sergilendiği ve ünlü sakinlerinden bazılarının tanıtıldığı Hampstead Müzesi olarak işletilmektedir.

Evin salonlarından biri Hampstead Health’ten bulutların olağanüstü görünümlerini tasvir eden John Constable’ın hayatına ayrılmıştır.

Lawrence Keats, ressam Stanley Spencer ve bu bölgede yaşayıp çalışmış diğer kişilere ayrılmış bölümler ile 18. ve 19.yüzyıllarda bir kaplıca kasabası olarak Hampstead’in tanıtıldığı sergi görülmeye değer.

Burgh House, çağdaş yerel sanatçıların sergilerine de düzenli olarak yer vermektedir.

Büyük değişiklikler geçiren iç mekanda muhteşem oyma merdiven öne çıkar. 1920 yılında yenilenmesine karşın, bir başka evden getirilen 18.yüzyıl tarihli panolarla dekore edilmiş müzik salonu da görülmeye değer.

Açık hava bölümünde: evin güzel bahçesini seyredebileceğiniz bir kafe, bodrum katta hizmet vermektedir.

Günümüzde bu evde, çok sayıda düğün düzenlenmektedir.

 

Hampstead Museum

Müzede, 3000 den fazla nesne bulunmaktadır. Bunların çoğu: sosyal tarih, güzel sanatlar ve bölgenin eski sakinleriyle ilgilidir.

Sanat koleksiyonunun öne çıkan objeleri: CRW Nevinson, Fred Uhiman, Donalt Towner ve Duncan Grant gibi sanatçıların çalışmalarıdır.

Sosyal tarih koleksiyonunda ise: 1960 yılında yapılan, ünlü yerel yazarlar tarafından imzalanan “High Hill Penguin” gibi birçok değerli taşları içeren objeleri.

Müzede ayrıca küçük bir sözlü tarih koleksiyonu bulunmaktadır. 2006 yılında yerel sakinler ile Dünya Savaşı hakkında görüşülmüş ve bu görüşmelerin bazıları interaktif ortamlarda ziyaretçilere sunulmaktadır.

İngiltere Londra Hampstead

OLD BULL&PUSH

North End Way. Golders Green adresindedir.

Londra’nın en eski pub’larından biri olan bu pub’ın tarihi, binanın bir çiftlik evi olduğu 1645 yılına kadar uzanmaktadır.

Pub 1721 yılında bira satış ruhsatı almış ve ünlü sanatçıların ve yazarların mekanı olmuştur. Bunların arasında ünlü sanatçı William Hogarth ve yazar Austin Deoson bulunmaktadır.
Hogarth’ın pub’ın bahçesine bir ağaç diktiği söylenmektedir.

Hampstead Heath’in hemen yanındaki pub, öğlen ve akşam saatinde yemek servisi yapar. Yaz aylarında da bahçede mangal yapılır. İç mekan rahat bir atmosfere sahiptir.

 

FENTON HOUSE

Hampstead Gr adresindedir.
William ve Mary döneminden kalma malikane, 1667 yapımı bu muhteşem eski ev: National Trust tarafından idare edilmektedir. Hampstead bölgesindeki en eski evlerden birisidir. İçeride yazları halka açılan iki özel sergi bulunmaktadır.

Burada bulunan erken döneme ait klavyeli çalgılar koleksiyonu: dünya çapında ünlüdür.

Özellikle: ünlü müzisyen Handel’in çaldığı söylenen 1612 tarihli bir “Harpkikord” ilgi çekmektedir. Kullanılabilir durumdaki enstümanlar, burada verilen konserlerde hala kullanılmaktadır.

Ayrıca: Benton-Flecther isimli eşsiz bir porselen koleksiyonu bulunur.

Bu porselen koleksiyonunun büyük kısmı: 1952 yılında: bu evi, içindekilerle birlikte National Trust’a bırakan Lady Binning tarafından oluşturulmuştur.

 

CHURCH ROW

Kuzey Hampstead bölgesinde Golden Hill Park karşısındadır.

Burası George dönemi izlerini en iyi koruyabilmiş sokaklardan birisidir. 18.yüzyıl evlerinin bulunduğu bu sokak: kendi orijinal dövme demir işçiliği olan kapıları, lambaları, Hampstead Parish Kilisesi, sivri kuleli St John kilisesi ile tanınır. Demir işleri gibi özgün ayrıntılar bugün de görülmeye değerdir.

Sokağın batı ucunda 1745 tarihli St John Hampstead’s köy kilisesi bulunur. Edgwate’deki Canons Park’tan getirilen demir kapılar ise daha eski bir tarihe aittir.

“Peter Pan” klasiklerine ilham veren Llewellyn Davies ailesinden JM Barrie, komedyen Peter Cook ve İşçi Partisi Lideri Hugh Gaitskell, burada gömülüdür.

Kilisenin içinde John Keats’in büstü bulunur. John Constable’ın mezarı kilisenin avlusundadır. Ünlü bölge sakinleri de mezarlığa gömülmüşlerdir.

İngiltere Londra Hampstead

DOWNSHİRE HİLL

Naiplik dönemi evlerinin sıralandığı bu güzel sokak, aralarında Stanley Spencer ve Mark Gertler’in bulunduğu, iki dünya savaşı arasında No.45 de bir araya gelen bir gurup sanatçıya adını vermiştir.

Televizyon dizisi Muphett Kukla gösterisinin yaratıcısı Jim Henson da No.2 de yaşamıştır.
Hemen yakınlarda yer alan kilise, Hill sakinlerine hizmet vermesi amacıyla 1823 yılında inşa edilmiştir. Kilisenin orijinal sıraları günümüzde de kullanılmaktadır.

 

KEATS HOUSE

Keats Gr. Adresindedir.
Bu ev 1816 yılında kısmen yapışık iki ev olarak inşa edilmiştir. Keats, bir dostunun ısrarlarıyla 1818 yılında daha küçük olan bölüme taşınmıştır. Büyük şair John Keats: 1818-1820 yılları arasında burada yaşamıştır.

Sanatçı burada iki üretken yıl geçirmiştir. En ünlü şiirlerinden biri olan “Ode to a Nightingale”, bahçedeki bir erik ağacının altında yazılmıştır. Bir yıl sonra büyük eve Brawne ailesi taşındı ve Keats, Brawneler’in kızı Fanny ile nişanlandı.

Ancak hiçbir zaman evlenemediler, çünkü ünlü şair Keats iki yıl sonra 25 yaşında tüberkülozdan kurtulamayarak Roma’da öldü.
Ev: dönemin mobilyaları ile, bir müze olarak restore edilmiş ve Temmuz 2009 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Müzede: Keats’ın Fanny’e yazdığı aşk mektuplarından biri, verdiği nişan yüzüğü ve Fanny’nin bir saç lülesi, günümüzde burada sergilenmekte olan eşyalar arasındadır.

Ziyaretçiler Keats’ın özgün el yazmalarının yanı sıra kitaplarından bazılarını da görebilirler. Bu sayede Keats’ın yaşamı ve çalışmaları bugün de hatırlanmaktadır.

 

HAMPSTEAD HEATH

Londra çevresinde, burası 320 hektarlık büyüklüğü ile en büyük yeşil alan olarak bilinir ve tanınır. Londra şehir ziyaretinizde, sadece biraz temiz hava almak ve sakin bir doğal çevre istiyorsanız, burayı ziyaret etmelisiniz.

8 kilometre karelik alana yapılan bu güzel parkı keşfetmek için en uygun zaman, yöre insanının gazete haberlerini tartışıp, öğle yemeğinde rosto yemek için evlerine çekildikleri bir Pazar günü öğleden sonrasıdır.

Tepenin üzerindeki Hampstead köyleriyle Highgate’i birbirinden ayıran koru, çayırlar, yaşlı ağaçlar, tepeler havuzlar ve göllerden oluşur.

Bu alan Londra’nın merkezindeki parkları süslediği düşünülen gelişigüzel yerleştirilmiş yapılarla ve heykellerle bozulmamıştır. Bu yüzden buradaki el değmemiş alanlar, çevreleri giderek kalabalıklaşan şehir sakinleri için daha da değer kazanmıştır.

Ayrıca resmi tatil olan üç hafta sonunda-Paskalya, bahar sonu ve yaz sonu- Heath’in güney yakasında düzenlenen eğlenceli panayıra katılmak çok zevklidir.

Yıkanma Havuzları

Burada, 3 önemli açık yüzme havuzu bulunmaktadır. Doğu kıyısındaki küçük göletler: Erkekler Göleti, Kadınlar Göleti ve Highgate havuzları olarak bilinir. Havuzlarda hem yüzebilir, hem de balık tutabilirsiniz.

Yüzme saatleri: mevsimsel şartlara ve yaşa bağlı olarak sık sık değiştirilmektedir, bu yüzden burayı ziyaret etmeden önce kontrol etmenizde yarar vardır.

Golders Hill Park

Parkın kuzeybatı bölümünde bulunan bu alan: küçük bir kuş kafesi ve hayvanat bahçesi ile özellikle çocukların ilgisini çekmektedir.

Hill Garden ve Pergola

Burası: Londralılar için West Heath üzerindeki gizli bir bahçedir. Bu büyüleyici bahçenin yaratıcısı: Edward döneminde sabun imalatçısı ve sanat hamisi Lord Leverhulme’dır. Önceleri: Lord’un evinin arazisine dahil olan bahçe: günümüzde Hampstead Heath’in bir parçasıdır ve çiçeklerin açtığı yaz aylarında pergolalı yürüyüş yolları büyük ilgi çekmektedir.

Kenwood House

Burada: 1660 yılından beri bir konut olduğu söyleniyor ve bugün görülen muhteşem ev: ormanlık ve büyük bahçelik alanın ortasındadır.

Bu ev: 1764 yılında Robert Adam tarafından, Mansfield Kontu Lord Şansölyesi için yeniden tasarlanmıştır. Adams: mevcut odaları yenileyerek, ilk binaya eklemeler yapmıştır. Başta kütüphane olmak üzere yapılan bu düzenlemeler bugün de görülebilmektedir.

Buranın bahçeleri bile görülmeye değerdir. Çünkü mükemmel bir 18.yüzyıl peyzajı hakimdir. Manzarası ile muhteşemdir, çünkü manzara gören bir alanda kurulmuştur.

Evde ise: Rambrant, Turner, Reynolds ve Vermeer gibi ustaların resimleri ve bahçede Henry Moore tarafından yapılmış önemli heykeller görülür. Rembrand’ın kendi portresi ilgi çekmektedir.

Her yaz burada: açık havada opera düzenlenir. Film meraklıları için de film gösterileri yapılır.

Parliament Hill

Parlamento Tepesi’nin adının, buradan kaynaklandığı söylenmektedir. Guy Fawkes ve arkadaşları: 5 Kasım 1605 yılında, Houses of Parliament’i havaya uçurma girişimlerinin sonucunu buradan izlemişlerdir.

Öte yandan: bu tepe, bu olaydan yaklaşık 40 yıl sonra yapılan iç savaş sırasında konumu nedeniyle öne çıkmış ve bu nedenle, bu ismi almış olduğu da söylenmektedir. Çünkü: iç savaş sırasında topçular, Londra şehrini, buradan tam karşıdan apaçık görebiliyorlardı.

Buradan: çok sayıda yüksek bina bulunmasına rağmen yine de şehrin güneye bakan manzarası muazzam görülür. Açık bir yaz günündeki havada: doğuda Canary Wharf ve batıda Battersea Power Station’a kadar bütün bölgeyi görebilirsiniz.

St Paul Katedralinin kubbesi, buradan belirgin şekilde görülür. Günümüzde burası; uçurtma uçurmak ve model tekne yüzdürmek isteyen Londralılarla doludur.

 

SPANİARDS INN

Spaniards Road adresindedir. Bu pub: İngiltere’deki pub’lar arasında birçok kez ödül kazanmıştır. 2009 yılında, Guardian tarafından “İngiltere’nin en iyi pub”larından” birisi olarak seçilmiştir.

Evet; Londra’nın en eski pub’larından birisi olarak bilinen ve 1585 yılında yapıldığı düşünülen bu mekan: 18.yüzyılın ünlü soyguncusu Dick Turpin’in sık sık geldiği bir yer olarak da önem kazanmaktadır. Hatta: Turpin’in babasının buranın bir önceki ev sahibi olduğu söyleniyor.

Haydut, Londra’ya gelen arabaların yolunu kesmediği zamanlarda atı Black Bess’i Kenwood ahırlarına bağlarmış. Bu yapının Turpin’in zamanından kaldığı kesindir. Pub’ın alt katları sık sık tadilat geçirmişse de, Turpin Bar’ın küçük üst katları, orijinal halini korumuştur.

Ünlü soyguncu pub’a 200 metre kala yakalanmış ve yolun sonundaki bir ağaca asılarak idam edilmiştir.

Tezgah gerisindeki bir çift silahın Gordon isyanları sırasında Lord Şansölyesinin Kenwood’daki evini yakmak üzere Hempstead’e gelen Katolik karşıtı isyancılardan alındığı söylenir. Lord, bira ısmarlayarak isyancıları sarhoş ettikten sonra silahlarını da almıştır.

Pub’ın ünlü müdavimleri arasında şairler Shelley, Keats ve Byron, oyuncu David Garrick ile ressam Sir Joshua Reynolds sayılabilir.

Geçiş parası alındığı günlerde yolcuların ücretini ödemeden geçmesini önlemek için yolun üzerine yapılmış olan kulübe ise restore edilmiştir.

 

VALE OF HEALTH

1770 yılında kurutulan bataklık, daha önceleri Hatches Bottom olarak anılırmış. “Sağlık Vadisi” anlamına gelen bugünkü adının kaynağı 18.yüzyılın sonlarında kolera salgınından buraya sığınan insanlar olabileceği gibi, 1801 yılında kayıtlara geçirilirken, kadastro görevlisinin bölgenin çekiciliğini arttırmaya çalışması da olabilir.

Bölgeyi edebiyat dünyası ile tanıştıran 1815 yılında buraya taşınan ve Shelley ile Keats’e ev sahipliği yapan şair James Henry Leigh Hunt’dır.

D.H.Lawrence de bir süre burada yaşamıştır. Stanley Spencer 1964 yılında yıkılan Vale of Health Hotel’in bir odasında kalmıştır.