Londra Westminster Abbey-Westminster Palace

Londra Westminster Abbey-Westminster Palace

 

Westminster Abbey’in karşısındaki bu yapı: Victoria dönemi neo-gotik mimari stildedir ve 1512 yılından bu yana, Lordlar ve Avam Kamaralarına ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, günümüzde görülen yapı: 1834 yılındaki büyük yangının ardından yapılmıştır.

Westminster Abbey: küçük bir adadır ve Westminster Palace: aslında bu küçük ada üzerine inşa edilmiştir.

Adanın yaklaşık 1000 yıllık bir geçmişi vardır ve “Thorney Adası” olarak bilinir. Ancak: Thorney adası günümüzde ana karanın içinde kalmıştır.

Binanın kuzey ucunda: ünlü Big Ben saat kulesi bulunmaktadır. Güney ucunda ise “Victoria Tower” bulunur. Yapı: 1858 yılında tamamlandığında, dünyadaki en yüksek laik yapı olarak önem kazanmıştır.

Avam Kamarası

Parlamentodaki partilerin seçimle gelmiş üyelerinden oluşur. Bu üyelere “MP” ismi verilir. En fazla üyeye sahip olan parti: “Hükümet” ve o partinin başkanı da “Başbakan” olur. Diğerleri ise, “Muhalefeti” oluşturur.

Avam Kamarasında bazen ateşli tartışmalar “Başkan” seçilen bir üye tarafından yönetilir. Her iki kamarada da tartışıldıktan sonra gündeme alınan öneriler, Avam Kamarasında kanunlaştırılır.

Parlamento açılışında, Kraliçe bu salondaki “Lordlar Kamarası” tahtından, hükümetin vizyonuna ilişkin bir konuşma yapar. Ama, konuşmaya gelirken: “Sovereign’s Etrance” koridorunu kullanır.

Burayı ziyaret etmek isterseniz

Rehberli turlarla gezerken, tartışma halinde veya komite çalışmaları yapan parlamento üyelerini görebilirsiniz.

Gezi için girişler

Central Lobbye açılan “Parliament Square” üstündeki “St Stephen’s” denilen girişten yapılıyor. Bu girişin solunda ”Great Hall” denilen bölüm bulunur ki, burası tarihin kalbidir.

1097 yılından kalma salonda: Kuzey Avrupa’daki en büyük ahşap çatı bulunur ve onun altında: sayısız yasa geçmiş, mahkemeler düzenlenmiş ve taç giyme kahvaltıları yapılmıştır.

İçeriye girdiğinizde: Lobinin solunda: “House of Commons” denilen yer vardır ve burada seçilmiş Parlamento üyeleri otururlar. Bunlara “MP” ismi verilir. Lobinin sağında ise “House of Lords” bölümü bulunur.

Ayrıca: lobinin üstündeki “Central Tower” a çıkabilirsiniz.

 

Evet: şimdi gelelim: burayı ayrıntılı olarak incelemeye

Dünyaca ünlü bu bölgede: Ortaçağ döneminden bu yana krallığın gücünü ifade eden çeşitli binaların bulunduğu biliniyor. Hatta: daha da öncesinde, burada efsanevi “Apolon” tapınağı bulunduğu ancak bir depremle yıkıldığı söyleniyor.

Bilinen geçmişinde, burada MS.8.yüzyılın ilk dönemlerinde, St Peter adına adanmış bir Sakson kilisesi bulunuyordu. 10.yüzyılda bu kilise: bir kraliyet kilisesi olarak benimsenmiştir. Kraliyet buraya ilgi gösteriyordu, çünkü: burası bir mezar yeri ve aynı zamanda Hıristiyan krallığın önemli bir manastırıydı.

11.yüzyılın ilk yarısında: Danimarka Kralı Cnut (1016-1035) döneminde burada bir yapı inşa edildi.

Ancak, aynı dönemde yapılan bu binalar: Thorney adası üzerindeydi. Themes nehri: çok daha geniş ve sığ olması nedeniyle, burada küçücük bir ada oluşturmuştu. Kalan bölge ise, tamamen bataklıktı.

1042 yılında ise, İngiltere’nin son Sakson hükümdarı St Edward: Wesminster Abbey’i oluşturmaya başladı. Abbey: 1065 yılında tamamlanmıştır ve kendisi de, 1066 yılında Abbey’e gömülmüştür.

Abbey kilisesi

Adada en iyi arazi üzerine inşa edilmişti. Diğer binalar ise, İngiliz monarşisinin önemli bir kraliyet ikametgahı ve kilisesi olarak bölgeye önem kazandırdı.

Old Place Yard: 1065 yılında bölgenin merkezi oldu. Yine takip eden dönemde: yakalanan ve suçlu ilan edilenler: Yard bölgesine dikilmiş bir iskelede asılarak idam edildiler.

1618 yılında: Sir Walter Raleigh: burada idam edildi. Onun dul eşi: başını aldı ve pelerinine sararak, ölene kadar bir cam içinde, 20 yıl muhafaza etti.

New Palace Yard: Wesminster Hall’ın kuzey ucunda bulunuyor. Bu Hall binası: 1097 yılında William II tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra inşa edilen “Old Place Yard” ise güneydedir. Edward Confessor Sarayının büyük salonu: 1972-1974 yılları arasında inşa edilen 450 araçlık bir 5 katlı otoparka dönüşmüştür.

Burada yapılan arkeolojik araştırmalarda: Henry VI tarafından 1443 yılında inşa edilen, büyük bir havuzun sekizgen tabanı ortaya çıkarılmıştır. 12. yüzyılda yapıldığı düşünülen bu çeşme, 17.yüzyıl sonlarına kadar bahçede durmuştur.

1066 yılında

Kral William Fatih: hanedanının sürekliliğini göstermek için Westminster kilisesi ve manastırını benimsemiştir. Kral aynı zamanda: Londra kulesi ve yeni bir taş kale inşa ettirdi. Aynı dönemde: Londra’nın nüfusu büyüdü ve ticaret limanı ve iş merkezi olarak önemli hale geldi.

Ancak: hükümet, bu dönemde de henüz kalıcı olarak “Westminster” merkezinde değildi.
1097 yılında: Kral William II döneminde, Great Hall yani Wesminster Sarayı temelleri atıldı.

Proje: zamanında Avrupa’nın ve türünün en büyüğü idi. Salon: Westminster krallığının tören merkezi ve kraliyet bayramları ve ziyafetler için kullanıldı.

Takip eden yüzyılda

Kraliyet kurumları ve üyeleri: Westminster bölgesine yerleşmeye başladılar. Anglo-Saksonlar zamanında, İngiltere’nin başkenti Wessex krallığında Winchester oldu.

Kral Henry II döneminde: kraliyet hazinesi Winchester kalesinde muhafaza edildi.
Westminster Sarayı: Kral Henry III döneminde, hükümet ve kraliyet otoritesinin merkezi olarak gittikçe daha önemli hale geldi.

Yeni binalar: 1270 yılı civarında: Great Hall’ın kuzey ucunda inşa edilmeye devam etti.

1245 yılında: Westminster Hall güney bölümünde, bir kraliyet tahtı yapıldı. Taht: sarayın tören bölümünün merkezinde, kralın sürekli varlığını sembolize ediyordu. Saray: aynı zamanda kamu günleri için Kral Henry III tarafından düzenli olarak kullanıldı.

Kral Henry III: yoksullara gıda yardımında özen gösterdi. 1244 yılında, bir günde, 10.000 yoksul insan, tek günde Westminster Sarayında beslendi.

Evet: 13.yüzyılda, Kral Henry III: Westminster sarayında birkaç önemli değişiklik yaptı. Bunlar: Kraliçenin Şapeli, Kraliçenin odası, Kral odası, Ticaret odası (Boyalı oda) onun yaptığı değişikliklerin en önemlileridir.

Boyalı Oda

Boyalı oda: yapılan değişikliklerin en muhteşemidir. Günümüz St Stephen Hall temelleri üzerinde özel bir daire olarak kral tarafından inşa ettirilmiştir.

Kral Henry için buraya bir yatak konuldu. Kral Henry: altın yaldızlı ve yeşil boyalı bu duvarlar içinde görkemli bir yatakta yatıyordu. Yatağın üstünde: Edward Confessor’e ait büyük bir resim bulunmaktadır.

Resepsiyon Salonu

Burası: duvarlarını kaplayan muhteşem tablolarla dikkati çekmektedir. Kralın resim ustaları: 1226 yılında resim çalışmalarına başladılar ve yaklaşık 60 yıl boyunca bu çalışmalar sürdürüldü.

Ancak: 1263 yılında bir yangın çıktığında, orijinal süslemelerden tahrip olanların tamir edilmesi gerekti. Onarılan resimler 1267 yılında tekrar yerlerine asıldılar.

13.yüzyıla gelindiğinde: Westminster Sarayı: Lordlar ve Avam kamarası için buluşma yeri oldu. 1341 yılında: Lordlar ve Commons: burada karşı karşıya geldiler.

Lordlar Kamarası

Lordlar Kamarası: Kraliçenin odası kompleksinin güney ucunda mütevazi bir ortaçağ salonunda biraya geldiler. 1801 yılında ise Lesser Hall’e taşındılar.

 

Avam Kamarası

1547 yılında: Kral Edward VI döneminde: St Stephen Chapel’i: toplantı yeri olarak kullanılmaya başlandı.

 

Parlamento Daimi Evi

Saray: Kral Henry VIII döneminde, yangın sonrasında, 1512 yılında “Meclis” in daimi evi olarak kullanılmaya başlandı.

Kraliyet ailesinin ayrılmasından sonra: Westminster Sarayı yine de kraliyet sarayı olarak bilinir kalmıştır. Sonraki yıllarda: Saray ve külliyenin kontrolü hükümdarın temsilcisi “Lord Chamberlain” tarafından yürütülür olmuştur.

 

Westminster Abbey Manastırı

Burası: Londra’nın en güzel binası ve aynı zamanda en eski yapısıdır. Günümüzdeki manastırın tarihi: “Thames” nehri kıyısında, bir zamanlar “Parliament Square” güneyinde bulunan ve 12 Benedit keşişinin MS.960 yılında kurduğu manastıra kadar uzanır.

Bu “Benedit manastırı”: Aziz Dunstan (909-988) tarafından kurulmuş ve bir zamanlar bataklık olan “Isle of Thorney” bölgesine inşa edilmiştir. (Yukarıda söz etmiştim, burası Thames nehrinin ortasında kalan bir adadır)

Kral Edward: “The Confessor” denilen manastırı yenileyerek, 1065 yılında daha büyük bir kilise ve manastır inşa ettirmiştir. Manastır: reform döneminde korunmuş ve kraliyet törenlerine ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Hatta: 1066 yılında Kral William, burada taç giymiştir.

1245 yılında

Kral Henry III’ün mimarı: Henry: kilisenin büyük bölümünü yenilemiştir. 1376 yılında “nef” bölümü tamamlanmış ve doğuya Kral Henry VII döneminde “Lady Chapel” yapılarak manastır genişletilmiştir.

Manastırın batı cephesindeki ikiz kuleler ise “Nicholas Hawksmoor” tarafından 1734-1745 yılları arasında yapılmıştır.

Günümüzde görülen gotik manastırda: Edward tarafından yaptırılan manastırın bazı bölümlerini görmek mümkündür. Buna “Westminster Okulu” dahildir. Kilise korosu “Choir School” un yani “Koro Okulu” nun 30 delikanlısı: koro servisinde bulunurlar.

1953 yılında, Kraliçe Elizabeth II; burada taç giymiştir. 1997 yılında ise, yine burada Prenses Diana’nın cenaze töreni düzenlenmiştir. 2001 yılında Prens William’ın düğünü yine burada yapılmıştır.

Evet: günümüzde hem kilise ve hem de ulusal müze olarak kullanılan manastır: İngilizlerde ulusal bilincin oluşmasında da büyük rol oynamıştır. Çünkü: ünlü krallar, şairler, devlet adamları ve yazarlar, burada gömülüdür.

Söylenenlere göre, burada kilise ve dehlizlerde 3300 kişi gömülüdür, hatta: boşluk olmaması için bazı tabutların dik bulunduğu de belirtiliyor. Burada gömülü ünlüler arasında bulunanlar: Charles Darwin, Isaac Newton, David Livingstone.

Burayı ziyaret ederseniz, görmenizi önereceğim yerler şunlardır

1.Aziz Edward Şapeli
2.Nef
3.Şairler köşesi
4.Lady Chapel
5.Taç giyme koltuğu
6.I.Elizabeth Mezarı
7.Koro
8.Adsız asker anıtı
9.Toplantı odası
10.Revaklar.

1.Aziz Edward Şapeli

Son Anglosakson kral olan Aziz Edward’ın (1003-1066) basit mezarı, manastırın kalbinde bulunmaktadır. Kral: Londra’nın ilk kraliyet sarayı olan Westminster’in yanı sıra, bugünkü manastır

2.Nef

Manastır nefi: İngiltere’de en yüksektir. Nef yakınında: meçhul asker anıtı ve yakında Winston Churchill için yapılan bir mermer anıt bulunur.

3.Şairler Köşesi

Kilisenin haç şeklindeki yan kollarının güney bölümü, İngiliz yazarlarının hayatını anar. Shakespeare ve Lord Byron için yapılan anıtların yanı sıra, Dr Samuel Johnson, Charles Dickens ve besteci Gegorge Frideric Handel’in mezarları buradadır.

Ayrıca aktör Sir Laurence Oliver’in külleri de buraya gömülmüştür.

4.Lady-Henry VII Chapel

Henry VII Chapel: 1503-1512 yılları arasında inşa edilmiş, muhteşem bir tonoz ile zamanın en önemli şapellerinden birisidir. Şapel: büyük bir vitray pencereye sahiptir ve bu pencere: İngiltere’deki en popüler anıt penceredir.

Ancak, orijinal pencere 1947 tarihinde, II. Dünya Savaşı sırasındaki bombardımandan etkilenmiş, hasar görmüş ve günümüzde görülen pencere yerleştirilmiştir. Bu yeni pencere: 1940 yılında Britanya savaşı sırasında ölen savaşçı pilotlar ve ekiplerin anısına yapılmıştır.

9.Papazlar Meclisi Binası-Toplantı Odası

3’ncü yüzyıldan kalma ikonik zeminiyle öne çıkan sekizgen manastır, keşişlerin mekanıydı. İngiltere’de türünün en büyüklerinden birisidir. Yerdeki orijinal karo döşemesi: 1250 yılından kalmadır.

Ayrıca, 14.yüzyıl yapımı duvar resimleri de ilgi çeker. Avam kamarası bir süre burada toplanmıştır.

 

Yüksek Sunak

Kuzey girişinde dümdüz yürür ve solunuza bakarsanız, yüksek sunağın 1268 yılından kalma renkli mozaik yer döşemesini görebilirsiniz.

Sunağın arkasındaki St Edward’s Chapel; King Edward the Confessor’ı anar. Kendisinin yeni yaptığı şapel ölümünden bir yıl önce, 1065 yılında kutsanmıştır. Şapelde Edward’ın türbesi ve kraliyet ailesinden geri kalanların mezarları bulunur.

Şapelin dışında yüksek duvarlı masif meşeden yapılmış Coronation Chair (taç giyme koltuğu) dört yıldızlı aslan tarafından korunur. 1308 yılından bu yana, sadece iki kral (Kral V Edward ve Kral VIII Edward) burada taç giymiştir.

Henry VII Chapel

Coronation Chair’in arkasında mücevher benzeri Henry VII’nin Lady Chapelini ziyaret edin. Yelpaze şekilli kemerlerinde dantel dokunuşları vardır.

Henry’nin üyesi olduğu House of Tudor (Tudor evi) sembolü; bronz kapıları süsler. Kralın mezarı, eşi Elizabeth of York’un son dinlenme yeri ile birlikte sunağın arkasındadır.

Lady Chapel’in kuzey koridorunda I. Kraliçe Elizabeth’in ve yarı kardeşi kraliçe Mary’nin renkli Tudor mezarları bulunur. Din nedeniyle birbirlerinin düşmanı olmuş olan kız kardeşler, burada ölümlerinden sonra birleşmişlerdir.

Güney koridorunda gömülü olan başka kraliyet ailesi üyeleri de vardır, bunların arasında buraya son olarak 1760 yılında gömülen Kral II George bulunmaktadır.

Kilise Salonu

150 yıllık ve 31 metrelik kilise tavanı İngiltere’nin en yükseğidir. Burada gömülü olanlar arasında On the Origin of Species’in (Türklerin kökeni) yazarı Charles Darwin de vardır. Batı pencerelerinin altında, I.Dünya Savaşında ölenlerin anısına yapılmış olan “Bilinmeyen Asker” mezarı da bulunmaktadır.

St Stephen Şapeli: (1184-1363)

Şapel: ilk olarak 1184 yılında Westminster Sarayında, kralın özel şapeli olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise sitede durmaya devam etmektedir.

Kral Edward: 1292-1297 yılları arasında: Paris’te bulunan “Louis IX Sainte Şapeli”ne rakip olarak burayı yaptırdı. İnşaat 20 yıl sürdü. İki katlı binanın taşları, Fransa Boulogne ve Caen bölgelerinden geldi.

Mermerler ise İspanya’dan geldi. Şapelin üst çatısı: gök mavisi boyalı ve altın yaldızlıdır, pencerelerin altında ise boyalı İncil karakterleri ve hikayeler betimlenmiştir.

Duvarların boyanması ve pencere camları: 1348-1363 yılları arasındaki dönemde, yani 15 yıl sürdü. Ahşap ve dekore edilmiş çatı, yaklaşık 100 metre yükseldi. Her bölümü: yeşil, mavi ve kızıl boyandı.

Kral: bütün ve birleşen parçalar arasında hassas bir uyum yaratmak için çalıştı. Bu basit fikir: İngiliz mimarisin sonraki gelişimi ve özellikle Gotik tarzı üzerinde güçlü etkiler yarattı.

St Mary Undercroft Şapeli

Şapelin inşaatına, 1297 yılında Kral Edward I döneminde başlanmış ve 1365 yılında, Kral Edward III döneminde tamamlanmıştır. St Stephen Şapeli Kraliyet ailesinin şapeli iken, St Mary Undercroft: kraliyet hane halkının ibadet yeri olarak kullanıldı.

Şapel: tonozlu ve cilalı mermer sütunları içermektedir. Tavan: yeşilli oymalar, ejderhalar, müzikal melekler, hayvanlarla dekore edilmiş ve zemin mermer ve karışık çinilerle kaplanmıştır.

1834 yılını takiben: Şapel, Oliver Cromwell’in atları için bir ahır ve ardından bir şarap mahzeni olarak kullanılmıştır.

Takip eden dönemde: Şapel: Avam Kamarası başkanı için bir yemek odasına dönüştürüldü. Onun taş işçiliği büyük ölçüde zarar görmesine rağmen, Crypt; 1834 yılında, büyük bir yangında, Westminster Sarayında ayakta kalan birkaç yerden biridir.

Şapel: 1860-1870 yılları arasında restore edilmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında: 1464 yılında ölen Piskopos William Lyndwoode’un kalıntıları, Şapelin kuzey duvarında mumyalanmış olarak bulundu ve manastıra tekrar gömüldü.

Evet, günümüzde de Şapel: Chamberlain Sekreteri sorumluğunda: düğün ve vaftiz hizmetlerinde kullanılmaktadır.

 

Jewel Kulesi

Bu mücevher kulesi; Abingdon Street üzerindedir.

Günümüzde halen durmakta olan bu kule: Ortaçağ döneminden kalma Westminster Sarayının ayakta kalan dört bölümünden birisidir. (diğerleri: Westminster Hall, Avlu ve St Stephen bölümü, St Mary Undercroft Şapeli)

Kule: Sarayın güneybatı köşesinde, Kraliyet dairelerine bitişik özel bir bahçenin kenarında, Westminster Abbey için ayrılan arazi üzerinde, 1365-1366 yılları arasında, Kral Edward III tarafından yaptırılmıştır.

O günlerde, ortaçağ sarayı buraya kadar uzanıyordu. 3 katlı kulenin: o yıllarda, kralın mücevherleri, altın ve gümüşlerinden oluşan özel koleksiyonu için bir depo olarak kullanılması amaçlanmıştır.

Kule Henry Yevele: yani o dönemin en iyi mimarı tarafından dizayn edilmiştir. Kulenin çevresinde: yangın ve hırsızlara karşı önlem için bir hendek ve ortaçağ iskelesi görülür.

1512 yılında yangının ardından: burada muhafaza edilen kralın giysileri ve mücevherleri topluca başka yere taşınmıştır.

Fransız savaşı sırasında ise, burası askeri malzeme ve teçhizat ile doludur. 1621 yılından sonra ise, Lordlar Kamarasının kayıtları: Jewel kulesinde muhafaza edilmeye başlanmıştır.

Ancak, bunlarda 19.yüzyılda Victoria Tower’a aktarılır ve Jewel Kulesi: halka açık bir turistik yer haline gelir. 1869 ile 1938 yılları arasında ise kule: ağırlıklar ve ölçümler ofisi olarak kullanılmıştır.

Günümüzde burada “Parliament Past and Present” sergisi ve “Jewell Tower” in geçmişine adanmış bir sergi bulunmaktadır. Ayrıca: hendek ve Ortaçağ iskelesi görülmeye değerdir.

 

Victoria Tower

Westminster Sarayında yükselen: Big Ben karşısındaki bu kule: Kraliçe Victoria adına yapılmıştır. Yüksekliği 98.5 metredir ve uzun yıllar boyunca: dünyanın en yüksek ve en büyük taş kulesi olarak önem kazanmıştır.

Ancak: her zaman büyük bir saati olmadığı için, ünlü kardeşi Big Ben’in gölgesinde kalmıştır.

1860 yılında yapılan kulenin ilk yapılış amacı: Parlamento kayıtları için bir depo olarak kullanılmasıdır ki, günümüzde de Parlamento Arşivleri buradadır.

Kulenin üstünde, 120 metre yükseklikteki bir demir direk bulunur. Burada: “Royal Standard” veya “Birlik Bayrağı” asılı durur.

1860 yılında tamamlanan yeni sarayın son parçalarından biri olan kule: ölümünden hemen önce Barry tarafından tasarlanmıştır. Kulenin iç ve giriş kemerlerinin altında: kraliyet törenleri için mimar Charles Barry tarafından tasarlanan zengin oyma ve heykeller bulunur.

Bunlar: İngiltere, İskoçya, İrlanda ve Galler bölgeleri ve Kraliçe Victoria ve Adalet-Merhameti betimleyen figürler ve koruyucu aziz heykelleridir. Kulenin genelinde ise: Tudor dönemi özelliklerine atfen çok sayıda kraliyet amblemi, güller ve tuğralar görülür. Kulenin kapısı: yeterince geniş yapılmıştır.

Aslında bu kulenin

Thames sonundaki Big Ben kulesine karşı bir denge sağlaması için simetri olarak yapıldığı söylenir. Ama aslında bu kule: Parlamento Arşivlerinin muhafaza edileceği bir yer olarak özel olarak tasarlanmıştır.

Commons kayıtları, 1834 yangınında yok olurken, Lordlar Kamarasının “Jewel kule”deki kayıtları hasar görmemiş ve bunlar, daha sonra bu kuledeki koleksiyona dahil edilmiştir.

Bu koleksiyondaki kayıtların 1497 yılına kadar gittiği söyleniyor. Bunların koyulduğu rafların 345 metre uzunluğunda olduğu belirtiliyor.

Bu 12 katlı arşiv bölümüne, bir asansörle veya 553 adımlık dökme demir spiral bir merdivenle çıkılır.
Kule: 1990 ve 1994 yılları arasında restorasyona alındığında yapılan iskele: Avrupa’nın en büyük bağımsız iskelesi olarak dikkati çekmiştir. Duvarcı bir ekip tarafından: çürümüş taşlardan bazıları yerlerinden sökülmüş ve yenileri yerleştirilmiştir.

Kulenin dibinde: Saraya giren her kraliçe tarafından kullanılan “Sovereign Giriş” görülür. Oradan “Kraliyet Merdivenleri” olarak bilinen yol takip edilerek, Kraliçenin geçtiği yerler görülür.

Buraya “Norman Sundurması” de denilir. Çünki, “Norman kralları”nın heykelleriyle süslenmiştir. Daha sonra ise: Lordlar Kamarasına girmek için izin verilen tek yer olarak kullanılmıştır.

1834 Yılı Büyük Yangın

1826 yılından sonra kullanılan, eski muhasebe sistemine ait kayıtların yakılmasına karar verildiğinde, Lordlar Kamarasının bodrum katındaki sobaların kullanılması düşünüldü ve bunlar 1834 yılında, 16 Ekim günü: bu talimat üzerine, işçiler: sabah saatlerinde evrakları yakmaya başladılar, ancak öğlene doğru üst kattaki bölümde, zeminin aşırı ısınmış olduğu anlaşıldı.

Ama işçiler, bu aşırı ısınmaya rağmen, belgeleri yakmaya devam ettiler ve fırınlar, saat: 17.00 gibi söndürüldü. Saat: 18.00’de ise, Lordlar Kamarasında yangın başladı ve alevler Sarayın kalanına yayıldı. Sokaklarda toplanan kalabalıklar, askerler tarafından geri tutuldu ve bu manzarayı gösteren birçok resim yapıldı ki, bunlar arasında özellikle JMW Turner tarafından yapılan resim önem kazanmaktadır.

Parlamento Hall sitesindeki birçok bina yıkıldı ve gece boyunca sürdürülen yangın söndürme çalışmaları, rüzgarın yön değiştirmesi nedeniyle başarılı olmadı ve sarayda yalnızca “Jewel Kulesi, Undercroft Şapeli, Avlu ve St Stephen evi” sağlam kalabildi.

Saray Yeniden Yapılıyor

1835 yılında, Sarayın yeniden yapılması için bir komisyon kuruldu ve önerilen stiller üzerinde bir tartışma başlatıldı. Aynı dönemde: Amerika’da Beyaz Saray’a benzer neo-klasik bir mimari stil çok popülerdi.

Ancak “gotik” tarzın kullanılmasını benimseyenler de vardı. Haziran 1835 tarihinde: eski sarayın orijinal düzeninin korunarak yenisinin yapılmasına karar verdi. Bir yarışma düzenlendi.

Bu yarışma sonucunda: Charles Barry tarafından sunulan proje kabul edildi. Buna göre, yeni saray: mevcut yapılar ile uyumlu ve gotik tarzda olacaktı. 40 yaşındaki Charles Barry: birçok kilise inşa etmiştir. Ancak: onun mimari tarzı “gotik” idi.

Yeni sarayın inşasına 1840 yılında başlandı ve yapım aşaması 30 yıldan fazla sürdü. Binanın ilk taşı: 27 Ağustos 1840 tarihinde Barry’nin eşi tarafından yerleştirilmiştir. Sarayın inşasında: Yorkshire Anston Ocağı: kum renkli kireçtaşı kullanılmıştır.

1839 yılında Charles Barry başkanlığında bir taş oymacı komitesi, ocaklara ve binalara bakarak ülkenin birçok yerini gezdiler ve Anston taşları seçildi. Çünkü: bunlar daha ucuz ve 4 metre kalınlığa kadar blokta verilebiliyordu.

Ancak, yinede Londra şehrinde taş kömürü kullanılması ve bunun sonucunda oluşan hava kirliliği, taşlarda çürümeye yol açtı. 1930 yılında başlayan restorasyon çalışmasında: çürüyen taşların yerine Clipsham taşı kullanılması gündeme geldi ve ancak II. Dünya savaşı sırasında durma noktasına gelen restorasyon çalışmaları 1960 yılında tamamlanabildi.

İnşaat devam ederken Avam Kamarası

Lesser Salonunda yerleşti ve Lordlar Kamarası ise Boyalı Odayı kullandı. Lordlar Kamarası: 1847 yılında yeni yerine geçti ve 1852 yılında Avam Kamarası günümüzdeki yerine geçti. Binanın geri kalan bölümleri ise, 1860 yılında tamamlandı, ancak inşaat takip eden 10 yıl boyunca devam etti.

Yeni sarayın: özellikle detayları, parçaları ve mobilyaları 23 yaşındaki Katolik mimar ve ressam Pugin tarafından dizayn edildi. Çeşitli oymalar, yaldızlı iş odaları, lambri ve mobilyalar ve hatta kapı tokmakları ve dökülme tepsiler gibi sarayın görkemli gotik iç donanımının çoğu, Pugin tarafından tasarlandı.

Teknik ressam Pugin: gotik mimarinin canlanmasında önemli rol üstlenmiştir. Pugin: buranın ardından Birmingham Katedrali, Liverpool St Oswald Kilisesi, St Giles Kilisesi ve bunların yanı sıra çok sayıda kilise ve manastır tasarlamıştır.

1970’lere gelindiğinde: kirliliğin etkileri yine göründü ve taş temizleme ve restorasyon için 1981 yılında çalışmalara başlandı. Tüm faaliyetler 1994 yılında tamamlandı.

 

Parlamento Kuleleri

Victoria kulesi dışında, Saray iki çarpıcı kuleye daha sahiptir. Hemen merkez lobisi üzerinde, Sarayın ortasında: sekizgen “Merkez Kulesi” bulunur ki, bunun yüksekliği 91.4 metredir.
Diğer kule “Central Tower” bundan farklı olarak sivridir ve merkezi bir sütunu olmadan, bilinen en büyük sekizgen kuledir.

Bu kule, aslan: saray içindeki şöminelerin dumanı ve havalandırma için: havalandırma bacası olarak tasarlanmıştır. Binanın merkezindeki konumu: önemli bir mühendislik becerisi gerektirmiştir.

 

Big-Ben Kulesi

Sarayın kuzeydoğu ucunda; Bridge Street üzerindedir.

Kulenin ismi “Elizabeth Kulesi” olmasına rağmen yaygın olarak ana zilinin adıyla yani “Big-Ben” olarak bilinen “Saat Kulesi” 96.3 metre yüksekliğindedir. Kulenin ismi “Elizabeth Kulesi” olarak değiştirilmeden önce “Avam Saat Kulesi” olarak biliniyordu. 1843-1858 yılları arasında inşa edilen kulenin yüksekliği 96 metredir. Saat yüzleri ise toprak seviyesinden 55 metre yüksekliktedir.

Kule aynı zamanda: Augustus Pugin tarafından tasarlanan, dört yüzlü saate sahiptir. Kule: Pugin’in mimar Charles Barry için yaptığı son iştir ve Barry: saati belirgin yapmak için çok uğraşmıştır. Saat: kulenin dört cephesindeki 7 metre çapında, hafif olması için içi boş bakırdan yapılan 4.2 metrelik yelkovanı ile ülkenin en büyük saatidir.

Yelkovanın ağırlığı 100 kg. dur. Saatin sayıları, yaklaşık 60 cm uzunluğundadır. Mayıs 1859 tarihinde, ilk kuruluşundan bu yana: hiç aksamadan, zamanı doğru olarak göstermiştir.

Saat: yapıldıktan sonra çok nadir olarak durmuştur. II. Dünya savaşı sırasında bir bomba “Commons adası”nı tahrip edince, saat bir süre durmuştur.

Meclis oturumda olduğunda: saat yüzleri üzerinde özel bir ışık yanar.

Burada: popüler olan, saat başı sesi duyulan 13.760 kilo ağırlığındaki tok sesli çanın adıdır. Çan: 1858 yılında yerine asılmıştır ve çanın ismi: o dönem “Kamu İşleri Müdürü” olan Sir Benjamin Hall’den gelmektedir.

Whitechapel’de dökülen “Big-Ben” çanı: deneme çalışı sırasında çatlamış ve ardından buraya asılan ikinci çan yapılmıştır. Hatta: şu anda kullanılan çanın bile hafif bir çatlığı bulunduğu söyleniyor. 1858 yılında asılan bu en büyük çan: saat başlarında çalar. Diğer dört küçük çan ise, çeyreklerde çalar.

İngiltere’nin dünya çapında simgesi olan çanın tok sesi: her gün BBC radyosunda yayınlanmaktadır. Bu gelenek: 31 Aralık 1923 tarihinden bu yana sürdürülmektedir.
Özellikle: geceleri ışıklandırıldığında, kulenin görüntüsü muhteşemdir. Evet: ne yazık ki kule ziyarete açık değildir, bu yüzden kuleyi yalnızca uzaktan izlemekle yetineceksiniz.

SARAYIN İÇİ

Robing Odası

Burası: Parlamento açılışında, Kral tarafından kullanılır. Günümüzde: Kraliçe, Lordlar Kamarasına giderken, Taç ve Tören elbiseleri bu odada muhafaza edilir. Burada: 19.yüzyılda inşa edilmiş bir gölgelikte çeşitli figürler oyulmuştur.

Bunlar: İngiltere’nin gül, İskoçya’nın devedikeni, İrlanda’nın yonca ve Kraliçe Victoria’nın tuğrasıdır.

Odadaki şömine: Barry tarafından dizayn edilmiştir. Ayrıca: odada: Britanya adalarını temsilen farklı renkli mermerler, ejderha ve şeytan figürleri, St Michael ve savaşan Aziz George gösteren, iki dökme pirinç heykelcik bulunur.

Odanın kapısı: gül ve aslan ve firiz kalkanlar bulunan hanedan simgeleriyle süslüdür. Odanın tavanının zengin paneli, İngiltere hükümdarlarının rozetleriyle süslüdür.

Odanın duvarlarında ise: Dyce tarafından yapılan resimler bulunur ki, bunlar: misafirperverlik, cömertlik, merhamet, din ve nezaket betimlemektedir. Vefa ve cesaret gösteren, diğer iki freskler ise başlangıçta amaçlanmasına rağmen, tamamlanamamıştır.

Commons Odası, II. Dünya savaşı sırasındaki bombalamalar sırasında yıkılmıştır. Bu yüzden, birkaç yıl boyunca Lordlar, Robing odasında oturmuşlardır. 1941 ve 1944 yılları arasındaki yeni dönem açılışlar Robing Salonunda gerçekleşmiştir. Lordlar, 29 Mayıs 1951 tarihinde kendi odalarına dönmüşlerdir.

Kraliyet Galerisi

Burası: genellikle devlet resepsiyonları, akşam yemekleri ve parlamento törenleri gibi önemli günler için kullanılır. Galeri duvarlarında: hükümdarlar ve onların eşlerinin çeşitli portreleri bulunur. Örneğin: kapı yanında, Richard I ve Edward II gibi hükümdarların yaldızlı taş heykelleri görülür.

Vitray bölüm ise: II. Dünya savaşındaki bombalamada hasar görmüştür. Bu vitray: İngiltere ve İskoçya krallıklarının silahlarını göstermektedir.

Galerinin duvarları: Napolyon savaşlarının önemli anlarını gösteren, Daniel Maclise’nin iki büyük resmi ile dekore edilmiştir. Odada bir cam stant üzerinde: II. Dünya savaşı sırasında hayatını kaybeden Lordlar Evinin, 408 üyesinin isimleri yazılıdır.

Evet, ülkeyi ziyaret eden yabancı devlet adamları, buradaki resepsiyonda ağırlanmaktadırlar.

 

Lords Odası

Burası: Westminster Sarayı bölgesinde en güzel dekore edilen odalardan birisidir. Burada: Parlamentonun üç unsuru ( Lordlar, Commons, Egemenler ) bir araya gelirler. Bu yüzden, iç dekorasyon muhteşemdir ve mobilyalar ağırlıklı olarak kırmızı dekore edilmiştir.

Salonun tavanı: Richard II dönemine ait antik amblemleri de gösteren 18 panelli bölmelere ayrılmıştır. İngiltere ve İskoçya hükümdarları: Pugin tarafından yapılan orijinal vitray pencerelerde tasvir edilmiştir. Ancak, bunlar II. Dünya savaşı sırasında kaybolmuştur. Bunlar 1950 yılında yenilenmiştir.

Pencerelerin arasında: 16 baronun heykeliyle birlikte, 1215 yılında Magna Carta imzalanması sırasında bulunan iki piskopos görülmektedir.

Salonun birçok parçası, eşyaları ve mobilyaları Pugin tarafından tasarlanmıştır.

Kapı bölümündeki pirinç kapılar bir ton ağırlığındadır. Odanın sonunda ise, kraliyet tahtı bulunur. Bu süslü ve yaldızlı taht: Westminster Abbey döneminde, 14’nci yüzyılda Coronation Chair’e dayanmaktadır.

Arş bölümü önünde yün kürsü: Lordlar Kamarası başkanının yeri görülür. Bu: İngiltere’de yün ticaretinin önemini yansıtmak için 14.yüzyılda getirilmiştir. Son olarak: 1938 yılında: İngiltere, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Commonwealth ülkelerinden getirilen yün ile yeniden doldurulmuştur.

Merkez Lobby

Charles Barry tarafından tasarlanan bu bölüm: Sarayın merkezidir ve üyeler için bir buluşma yeri olarak yapılmıştır. Milletvekilleri ve ziyaretçileri burada buluşurlar. Burada: zemin, sekizgen taş ve zengin bir mozaik ile kaplıdır.

Sarayın merkez kulesi: bu Merkez Lobi üzerine inşa edilmiştir. Koridorlarda: Lordlar, Avam kamarası üyeleri ve Westminster Hall üyeleri buluşurlar. Halk ve milletvekilleri, bu lobide randevuya gerek kalmadan karşılaşabilirler.

Loby’de yüksek pencereler görülür. Bu pencerelerde metal çubuklar görülür. 1834 yangınından sonra: kadınlar, bu menfezlerden milletvekillerini izliyorlarmış. Bugün pencerelerde görülen ızgaralar: o yıllarda çok sıcak ve havasız ortamlarda, kadınların Parlamento üyelerini izleme gibi bir dışlanma olayını simgelemek için durmaktadır.

İngiltere’de kadınlar 20.yüzyılın başlarında parlamentoda oy kullanma hakkını kazandılar.

1908 yılında bu durumu yani kadınların oy kullanamamasını tenkit etmek isteyen iki kadın: bir protesto olarak ızgaralara kendilerini zincirlediler. Izgaralar: Ağustos 1917 yılında kalıcı olarak kaldırıldı.

Lobynin dört çıkışında ise: koruyucu aziz, I. Edward ve ardından gelen krallar, İngiltere ve İskoçya Kraliçeleri heykelleri görülür.

Üyelerin Lobi ve Churchill Kemer

Burası: Comons bölümünün çalışma yeri olarak tasarlanmıştır. Ancak, oda II. Dünya savaşındaki yoğun bombardımanda zarar görmüş ve basitleştirilerek daha sonra yeniden inşa edilmiştir.
Burada: milletvekillerine bırakılan notlar için güvercin delikleri ve mesaj panoları bulunur. Yuvalarda bir şey varsa milletvekilinin adı otomatik olarak yanar.

Izgara altında, üyelerin lobisi ve Commons odası arasındaki kapılardan birinde ilginç bir nedenle hasar vardır. Devlet açılışlarını: kraliyet üyeleri buradan takip ederler.

Devlet açılışında: Lordları, Lordlar House Commons çağırmak için: “Kara Rod Gentlemen Usher” gönderilir. O, önce kendi personelini toplamalıdır ve bunun için Commons odasındaki kapıya üç kez vurur. Yıllar boyunca, bu nedenle, bu kapı hasara uğramıştır.

Odanın girişindeki kemer “Churchill kemeri” olarak bilinir. Bu kemerin yeniden yapılması: savaşın çileli durumunun ifadesi olarak Winston Churchill tarafından önerilmiştir ve gelecek nesiller için bir hatırlatma amacı güdülmektedir.

Kemerde: I. ve II. Dünya savaşları sırasında Britanya Başbakanları olan David Lloyd George ve Churchill heykelleri görülür. Her heykel: odasına çıkarken şans getirmesi için milletvekilleri tarafından dokunulmaktan parlak hale gelmiştir. Hemen karşıda ise: Barones Margaret Thatcher heykeli görülüyor.

 

Commons Odası

Lordlar odasına göre daha az süslüdür. Mimar Sir Giles Gilbert Scott tarafından inşa edilmiştir. Onun oturma yerleri ve diğer mobilyalarında: 300 yıl geriye giden bir gelenek gereği “yeşil” ton hakimdir.

Mimar Barry tarafından tasarlanan oda tavanı: üyelerin yeterli akustiği istemeleri talepleri için özel olarak tasarlanmıştır. Günümüzde görülen oda: 1945 yılında yeniden tasarlanmıştır.

Yeni odada: camlar düz yerine vitray yapılmış, duvarlar ise düz meşe lambri ile dekore edilmiştir. Mevcut oda: II. Dünya savaşındaki bombardımanda tahrip olduğundan, aynı Neo-gotik tarzda yeniden inşa edilmiştir.

Buranın bir diğer ilginç yönü: yeni odanın maliyetine: Commons üyesi ülkeler olan Avustralya, Kanada, Jameika, Yeni Zelanda, Hindistan, Pakistan tarafından katkıda bulunulmasıdır. Yeni oda: 26 Ekim 1950 tarihinde ilk kez kullanılmıştır.

Konuşmacı Sandalye

Avam Kamarası, 1941 yılında bombalandığında 1849 yılında Pugin tarafından tasarlanan Konuşmacı Başkan bölümü yıkılmıştır. Mevcut sandalye: Avustralya tarafından verilmiş ve Kuzey Queensland eyaletinde yapılmıştır.

Sandalyenin replikaları yani benzerleri: yıllar içinde Commons üyesi ülkelere verilmiştir.

 

St Stephen Hall

1834 yılında yangın tarafından tahrip edilinceye kadar, Avam Kamarası, burada duruyordu. Günümüzdeki salon: eski şapel boyutlarında yani 29 metre uzunluğunda ve 9 metre genişliğindedir.

Konuşmacı kürsüsünün yerini belirlemek için iki pirinç tablet bulunmaktadır. Commons odasının yeniden inşası sırasında, 1945-1950 yılları arasında iki kez bombalandı. 1960 yılında ise, bütün bölüm yenilenmiş ve savaş hasarları onarılmıştır.

Salonun dekorasyonunda ünlü milletvekilleri heykelleri dikkati çekmektedir. Kapının iki tarafında ise: erken Krallık ve İngiltere kraliçelerinin heykelleri görülür.

Bölümün doğu ve batı uçlarında: Kral Stephen ve Edward III tarafından yeniden inşa edilen şapelin kuruluşuna ilişkin, Anning Bell tarafından yapılan iki büyük mozaik pano bulunur. Batı uçtaki mozaik 1926 yılında açılmıştır.

Vitray pencereler: her iki tarafta beş tane olarak sıralanmıştır. Duvarlarda: şehir ve mahallelerin silahlarını tasvir eden tablolar görülür. Ayrıca, yine bu tablolarda İngiliz tarihinin çeşitli önemli olayları betimlenir.

 

Cloisters

St Stephan Chapel cloisters: Westminster antik sarayından günümüze kadar gelebilen birkaç parçadan birisidir. Burası: 1526-1529 yılları arasında, Kral Henry VII döneminde yeniden inşa edilmiştir. Alt kat: 1834 büyük yangını ardından yeniden restore edilmiştir. Çatı: büyük güzellik taşımaktadır.

Burada: özellikle defne ve nar hakim olan küçük oymalar dikkati çeker. Üst katta bulunan dehlizlerin hepsi 1834 yangınında yok olmuştur. Ama onun eski hatları üzerinde, sonradan yeniden restore edilmiştir.

Aralık 1940 tarihinde, revakların güney ve doğu bölümleri bombalarla tahrip olmuştur. Ama tahrip olan bölümler, eski taş işçiliğiyle yeniden inşa edilmiştir. Revaklar ve üst bölüm, günümüzde ofisler ve yazma odaları olarak kullanılmaktadır.

Saray Heykelleri

1841 yılında saray mimar Charles Barry tarafından yeniden inşa edilirken, Prens Albert başkanlığında, sarayı güzelleştirmek için bir komisyon kurulmuştur. Komisyon, İngiliz tarihinin tüm alanlarını kapsayan çalışmalar yapmıştır.

Bu çalışmalar sonucunda: heykel, ahşap oyma çalışmaları, vitray, fresk ve metal süs işleri önerilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda: Kraliçe Victoria ve Norman fethinde bulunan aziz ve hükümdarları temsil eden heykeller, binanın ana cephesinin süslenmesi için kullanılmıştır.

Ancak, saray daha sonraki yıllarda da birçok heykelle süslenmiştir. Prensin odasında: Kraliçe Victoria’nın elinde asa ve defne tacı bulunan beyaz mermer büyük heykeli görülür. Ana merdivenlerin dibinde: Sir Charles Barry’nin büyük beyaz mermer heykeli bulunur.

St Stephan Salonunun her iki yanında: büyük parlamenterlerin resimleri ve heykelleri bulunur. Sonraki dönemde eklenen heykeller ise şunlardır: Winston Churchill, David Lloyd George, Clement Attlee, Margaret Thatcher.

 

Aslan Yürekli Richard Heykeli

Yard’daki heykel: 1851 yılında Hyde Park’ta düzenlenen büyük fuar için bronz döküm olarak hazırlandı.

Aslan Yürekli Richard heykelinin kılıcı: II. Dünya savaşı sırasında, 1940 yılında bir bomba ile eğildi ve ortak düşmana karşı bir meydan okuma amblemi olarak öylece bırakıldı.

Sarayın Sanat Eserleri

Sarayın her yerinde: heykeller, freskler, duvar resimleri ve parlamento tarihi ve ünlü politikacıları betimleyen resimler bulunur.

 

Robing Odası

Burada: William Dyce tarafından yapılan resim ilgi çekmektedir. Bu resimde: misafirperverlik, cömertlik, merhamet, din ve nezaket erdemleri gösterilmektedir.

 

Prens Odası, Peer en Koridoru ve Teras Merdivenleri

Prens odası: Tudor dönemi tarihsel kişiler ve olayları tasvir eden resim ve heykellerle süslüdür. Bunlar: Richard Burchett ve öğrencileri tarafından Tudor hanedanı üyelerinin çekici portrelerini de barındırır.

Peer koridoru: Stuart krallarının saltanat sahneleri resimleriyle dekore edilmiştir.
19.yüzyıl başında eski St Stephen Chapel bulunan resimlerin rekonstrüksiyonları, Teras merdivenine yerleştirilmiştir.

 

Kraliyet Galerisi

Kraliyet Galerisinin duvarları: Napolyon savaşlarının önemli anlarını gösteren resimlerle süslenmiştir. Bunlardan biri: 1805 yılında Trafalgar savaşında HMS Victory gemisinde vurulan Nelson’un ölümüne aittir. Fresk karşısında: “Wellington ve Blucher Toplantısı” betimlenmektedir. Wellington Dükü: 1815 Waterloo Savaşında Napolyon’u mağlup etmiştir.

BÖLGEDEKİ DİĞER YAPILAR

 

Norman Shaw ve Parliament Street

Bu binalar: çok sayıda üst düzey subay ve milletvekili için ofis olarak tasarlanmıştır. Bu binalar 1887 yılında Richard Norman Shaw tarafından “Metropolitan Polis Servisi” olarak tasarlanmıştır. Ancak, 1890 yılında açıldığında polis teşkilatının ihtiyaçları için yetersiz bulundu ve bir uzantı eklendi. Ancak, polis teşkilatı 1967 yılında buradan taşındı.

 

Portcullis House

Burası: Parlamento üyeleri ve çalışan personel için yeni ofisler sağlamak amacıyla 2011 yılında yapılmıştır.

 

St Margaret’s Church

Westminster Abbey ve Parlamento evleri arasındadır. Genellikle “Avam Kamarası Bölge Kilisesi”olarak bilinir ve tanınır.

Manastırın gölgesinde kalan kilise: 1065 yılında Kral Edward döneminde yaptırılmıştır. Yapılış amacı: Westminster rahipleri için bir yaşam merkezi oluşturmaktır. Kilise: Antakyalı “St Margaret” e ithaf edilmiştir.

Kilise, uzun yıllar Winston ve Clemen Churchill gibi politikacıların ve ünlülerin evlilik törenlerine ev sahipliği yapmıştır.

Büyük ölçüde yenilenmiş olsa da, kilise Tudor döneminden izler taşır. Aragonlu Catherina ile VIII Henry’nin evliliği anısına yapılan vitraylı pencereyi görmenizi öneririm. Bu vitray pencereler, 16. yüzyıla tarihlenmektedir.

 

Dean’s Yard

Broad Sanctuary. SW1 adresindedir.
Westminster Abbey bölgesinin merkezindedir. Burası: Westminster Okulu öğrencileri tarafından “yeşil” olarak isimlendirilir ve Abbey binaları tarafından çevrilmiştir. Trafiğe kapalı alanda, Westminster okulu öğrencileri futbol oynarlar. Yaz aylarında, sessiz bir alan arayanlar için idealdir.

Westminster Abbey’e bakan sakin “Dean’s Yard” bölümünde, özellikle “Church House” ilgi çekmektedir. Yüksek tavanlı ve süslü, özgün odalara sahip 3 katlı yapı: konferans, sunumlar ve ödül törenleriyle akşam yemekleri için kullanılıyor. Yakınlarda: Westminster Sarayı, Big Ben, Parlamento Meydanı, London Eye ve London Aquarium bulunmaktadır.

 

İngiltere Londra South Bank

İngiltere Londra South Bank

 

1951 yılında düzenlenen Festival of Britain’ın ardından, yeni yapılan Royal Festival Hall sayesinde South Bank Centre bir sanat merkezi olarak gelişti.

Bir zamanlar çirkin beton yığını olmasıyla eleştirilere hedef olan binada bu bulunan The Hayward, artık şehrin nehir kıyısındaki önemli bir mekan haline gelmiştir.

Bölge üzerine düşeni fazlasıyla yapmakta, öğleden sonraları ve akşamları sanatseverlerle dolmaktadır. National Theatre ve Old Vic tiyatroları, konser salonları, tiyatrolar ve galerilerin yanı sıra South Bank ve Londra’nın en etkileyici sineması olan BFI IMAX de buradadır.

Britanya Festivali geleneğini sürdüren bölge, dünya üzerindeki en yüksek gözlem dönme dolabının (London Eye) South Bank’te yapılması ve burayı 2000 yılının odağı haline getirmesiyle bugün de sürmektedir.

Evet: London Eye ile şehri gök yüzünden izledikten sonra Westminster Bridge’den Tower Bridge’ye doğru yürüyün ve neredeyse limitsiz ve ücretsiz eğlence fırsatından yararlanın. Festivallere katılın, canlı müzik dinleyin, koşu yapın, bisiklete binin, kaykayla gezin veya sadece 4.8 km. lik nehir kenarında yürüyün.

Ücretsiz Tate Modern Sanat eserleri için de gezmeye değerdir. Ücretli eğlenceler arasında Waterloo Bridge civarındaki birçok kültürel merkez, Southbank Centre’ın konser salonu, National Theatre ve British Film İnstitute vardır.

Yeniden yapılmış, ancak oyunların hala Shakesspeare zamanındaki gibi oynandığı Globe tiyatrosunda geçmişe bir yolculuk yapın.

Doğuya doğru devam ettiğinizde Sir Francis Drake’i dünyanın çevresinde dolaştıran geminin birebir örneğini göreceksiniz.

Prison yakınları kalbi zayıf olanlar için değildir. Yemek severler Borough Market’in tamamı açık havada olan tezgahlarına bayılırken, Tower Bridge’in hemen doğu yakasında bulunan Butler’s Wharf’daki restoranlarda pahalı yemekler daha resmi bir ortamda sunulur.

 

ROYAL NATİONAL THEATRE

Upper Ground.South Bank.SE1 adresinde, Thames South Bank Waterloo köprüsünün yanındadır.

Bir oyun izlemek istemeseniz bile, bu donanımlı tiyatro görülmeye değerdir. Ulusal bir tiyatronun gerekliliği ve yerine dair 200 yıl süren tartışmaların sonunda, Sir Denys Lasdun’un binası 1976 yılında açılmış ve Kraliçe tarafından hizmete sunulmuştur.

Tiyatro gurubu: 1963 yılımda, ülkenin başat 20.yüzyıl aktörlerinden Laurence Olivier (sonradan Lord) yönetiminde kuruldu ve ilk oyun “Hamlet” idi. Bu oyun ulusal tiyatroda: Peter O’Toole tarafından 700’den fazla sergilendi.

Kuruluşundan günümüze kadar, Ulusal Tiyatro, 800’ün üzerinde yapım sunmuştur. 2012-2013 sezonunda, ulusal tiyatro: 3.600.000 seyirciye ulaşmıştır.

Tiyatroda, en büyüğü onun adını taşıyan salondan başka, yöneticilerin adını taşıyan, Cottesloe ve Lyttleton salonları da bulunmaktadır. Olivier salonu: 1100 koltuklu ve bir yelpaze şeklinde oditoryumu ile büyük bir açık sahnesi bulunan salondur. Llttelton salonu: 900 koltuklu ve eskiden Cottesloe olarak bilinen salon 400 koltukludur. Ancak, son sözünü ettiğim salon tadilattadır.

Üçüncü bir performans alanı olarak tiyatronun önüne: Cottesloe salonunun kapalı kaldığı sürede kullanılmak üzere Shed isimli mekan geçici olarak yapılmıştır. Tiyatroda: bu üç salon dışında: aynı zamanda prova odaları set-yapı ve doğal boyama atölyeleri, kostüm ve dijital tasarım odaları bulunur.

5 dönümlük arazi üzerinde yaklaşık 1000 kişi çalışmaktadır.

Tiyatronun: geniş ve nehir manzaralı terasları ve yemek yeme yerleri ve barları güzeldir.
Kimi zaman fuayede konserler düzenlenmektedir. Burayı ziyaret etmek isterseniz: her gün saat:09.30-11.00 arasında açık olduğunu biliniz.

 

SOUTH BANK CENTTE

South Bank merkezinin tam kalbindedir. Her gün saat: 10.00-23.00 arasında açıktır. Royal Festival Hall ve diğer tüm binalara giriş ücretsizdir. Fuaye boşluğuna girerek bir bilet almadan atmosferi yaşayabilirsiniz.

Merkez: 1951 yılındaki “Festival of Britain” için aslında kalıcı olması düşünülerek inşa edilmiş tek yapıdır. Burada: Clore Balo Salonu, Saison Şiir Kütüphanesi, Southbank Centre Shop, Riverside Teras Cafe, Skylon Restoran bulunmaktadır.

Skylon restoran: çağdaş gıda, orijinal kokteyller ve nehir üzerinde muhteşem manzarası ile beğeni toplamaktadır. 2,4 katlarda ve açık binanın 5 katında bar bulunur. 6.katta bulunan ve muhteşem nehir manzaralı bar ise yalnızca Southbank Merkez üyelerinin girişine açıktır.

İngiltere Londra South Bank The Hayward Gallery

 

The Hayward Gallery

South Bank Centre. Belvedere Soad SE1 adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler 11 paund, çocuklar 9 paund.

Büyük sanat sergileri derdiğinde Londra’da hemen akla gelen belli başlı mekanlardan birisidir.
Gri beton, dış duvarları, kimileri için fazla modern olsa da, çoğunluk için 1960’ların “çirkin” mimarisinin simgesidir ve 1968 yılında Kraliçe tarafından açılmıştır.

Dennis Crompton, Warren Chalk ve Ron Herron gibi genç mimarlar tarafından tasarlanan bina, şehirde bu tarz kalan birkaç binadan birisidir.

Hayward Gallery’nin asansör boşluğunun üst kısmı Neon Kulesidir ve bu tanıdık kule, Londra şehrinde mimarinin dönüm noktası olmuştur. Philip Vaughan ve Roger Dainton tarafından tasarlanan bu özel yapılmış bölüm: 1970 yılında Arts Council tarafından (şehir sanat konseyi) bir model başlangıcı olarak gösterildi.

Kuleyi oluşturan: sarı, eflatun, kırmızı, yeşil ve mavi neon şeritler: rüzgarın şiddeti ve yönüne göre değişiklik göstermektedir. Kule günümüzde bir görsel çarpıcı bahçe mobilyaları oturma alanı sağlamak için yenilenmektedir.

Dan Graham tarafından 2003 yılımda tamamlanan yeni fuayede çizgi filmler ve çeşitli sanatçıların video çalışmalarından oluşan güzel bir seçki sunulmaktadır. Galerinin 1946 yılında kurulan Sanat Konseyi Koleksiyonunda ise: dünyada modern ve çağdaş İngiliz sanatının en gözde eserleri bulunmaktadır.

60’dan fazla yıla yayılan döneme ait 7500 üzerinde eser koleksiyonu oluşturmaktadır.
Hayward’daki sergiler klasik ve çağdaş sanat eserlerini kapsar, ama İngiliz çağdaş sanatçılarına ağırlık verilmiştir.

İngiltere Londra South Bank Royal Festival Hall

Royal Festival Hall

South Bank Cente adresindedir.
Bu bölüm: Sir Leslie Martin ve Sir Robert Matthew tarafından yapılmıştır. II. Dünya savaşından sonra Londra şehrinde inşa edilen ilk büyük ve halka açık yapıdır.
Asıl yapılış amacı: dünya savaşından sonra, halkın ruh halini ve işleri düzeltmek, halka moral vermektir.

Geçen zaman içinde çok iyi dayanan yapı, Londra şehrinin başlıca sanat enstitülerini bünyesinde toplamıştır.

Birinci katta: 2004 yılında “Festival Riverside” denilen bölümde yeni restoranlar ve mağazalar açılmıştır.

Burası: aynı zamanda: London Philharmonic (Londra Filarmonik) ve London Sinfonietta (Londra Senfoni) gibi dört orkestranın evidir ve daha ufak topluluklar bitişiğindeki “Queen Elizabeth Hall” ve “Purcell Room”da sahne alırlar.

Festival Hall’un ana barı ve Clore Ball-Room genellikle ücretsiz canlı müzik konserlerine ev sahipliği yapar.

Konser salonu, viyolonselist Jacpueline du Pre ve şef Georg Solti gibi ünlü müzisyenleri ağırlamıştır.
Burada bulunan org 1954 yılında getirilmiştir. Alt katlarda kafeler ve kitap tezgahları vardır.

İngiltere Londra South Bank Queen Elizabeth Hall

Queen Elizabeth Hall

Southbank Cente sitesindeki ikinci büyük mekandır. Her gün saat: 11.30-17.00 arasında açıktır, bilet almadan fuaye bölümünü gezebilirsiniz.

Birçok etkinlik burada gerçekleşmektedir. Bu etkinliklerde büyük isimlerin yanı sıra, gelişmekte olan sanatçılar da performans sergilemektedirler.

Bu etkinlikler arasında: piyano resitalleri, dans, performans ve konserler vardır. Buradaki “Purcell Room” ve “Front Room” denilen yerler: okumalar, görüşmeler ve konserler için mükemmel mekanlardır.

 

COUNTRY HALL-SEE LİFE-AQUARİUM

Westminister Bridge Road.SE1 adresindedir. York Road’ın paralelinde nehir kıyısındadır.
Mimar Ralph Knott tarafından tasarlanmış ve barok stilde porland taşı ile yapılmıştır.

İnşaat 1911 yılında başlamış ve 1922 yılında tamamlanmış ve Kral George V tarafından açılmıştır. 1936 ve 1939 yıllarında kuzey ve güney blokları eklenmiştir.

Bir zamanlar: 64 yıl boyunca, Londra’nın ilk seçilmiş hükümetinin yer aldığı görkemli binadır. Ancak: 1986 yılında Margaret Thatcher hükümeti tarafından kullanımdan çıkarılmıştır ve Londra hükümetinin çalışma yeri kimliğini kaybetmiştir.

Bugün turizme yönelik bir eğlence kompleksini barındırmaktadır. Özellikle “Londra Sea Life Aquarium” u barındırmasıyla tanınır. London Eye’de buranın hemen yanındadır ve hatta onun ziyaretçi merkezi bu binadadır.

Ayrıca: Saatchi Gallery (burada bulunan Salvador Dali eserleri buraya önem kazandırmaktadır) buranın sergiler açılan kültürel mekanıdır. “Namco Station” bilgisayar oyunlarıyla dolu bir eğlence merkezidir.

Bir de “Londra Film Müzesi” burada bulunuyor. Binanın bir parçasında ise 5 yıldızlı Marriot ve ayrıca Premier Inn Otelleri bulunur.

 

Namco Funscape

Burası: video oyun geliştiricisi ve yayımcısı bir Japon şirketi tarafından 2005 yılında kurulmuştur.

Şirketin merkezi Tokyo’dadır. Şirket: video oyunlarının altın çağında: özellikle Pac-Man oyunu ile rekortmen olmuştur. Burada: bowling, tampon-araba, video oyunları ve simülatörler de dahil olmak üzere birçok aile oyunu bulunmaktadır.

 

London Dungeon

Londra zindanı olarak bilinen bu bölüm: tamamen turistik gösteriler için düzenlenmiştir. Burada: çeşitli kanlı ve ürkütücü tarihsel olaylar kara mizah şeklinde genç kitlelere yönelik olarak yapılmaktadır. Bu gösterilerde, canlı aktörler, özel efektler kullanılmaktadır.

Aslında, burası 1974 yılında açıldığında ürkütücü tarihi bir müze olarak tasarlanmıştır ancak bir aktör burada interaktif denemeler yapmış ve beğenilince, bu tarz bir eğlence yeri düzenlenmiştir. Ancak bu eğlence merkezi, 2013 yılında Tooley Street üzerindeki kendi tesislerine taşınmıştır.

 

London Film Müzesi

Müze, 2008 yılında Jonathan Sands tarafından kurulmuş ve İngiliz Film Endüstrisine adanmıştır. Burada: uzun metrajlı filimler ve orijinal sahne kostümleri ve setleri bulunmaktadır.

 

Aquarium

Country Hall merkezinin zemin katında ve London Eye’ye yakındır. Pazartesi-Perşembe günleri arasında: saat: 10.00-18.00 arasında ve Pazar günleri saat: 10.00-19.00 arasında açıktır. Giriş ücretleri: yetişkinler için 20.70 paund, 3-15 yaş arası çocuklar için 15 paund, 3 yaş altı çocuklar ücretsiz ve 2 yetişkin ve 2 çocuktan oluşan aile giriş ücreti 64 paund.

Yalnız burada ilginizi çekebilecek bir durumdan söz etmek istiyorum, London Eye ve Aquarium için birlikte bir bilet alınsanız, giriş ücreti bir miktar düşüyor.

Hatta, birkaç yer daha bu kombinasyona eklenebiliyor, en iyisi internete bakarak gezmek istediğiniz yerlere göre kombine bilet almaktır. (Ankara’daki akvaryum en az bunun kadar güzel ve çeşitli, ama oraya giriş 15 TL. yani buranın parası ile 4 paund)

London Aquarium

1997 yılında açılmıştır ve her yıl yaklaşık 1 milyon kişi tarafından ziyaret edildiği söylenmektedir.

Burada: 14 temalı bölgede, 3 katta, tüm dünyadan 500 tür balık bulunmaktadır. 2 milyon litre su ve derin tanklar, balıkların serbestçe yüzmelerine ve yakından takip edilmelerine izin verir. Balıklar bir dizi bölgeye ayrılmışlardır.

Bu bölgelerin her biri: havuzlar, okyanuslar ve nehirler gibi farklı yerleri betimlemektedirler. Pirinhalar, timsahlar ve denizatı da izleyicilerden büyük ilgi görmesine rağmen, en popüler hayvanlar köpekbalıklarıdır.

Ziyaretçiler özel olarak tasarlanmış bir havuzda: balıklara dokunma ve buz mağarasında: Gentoo penguen kolonisini görme, interaktif besleme ve dalış görüntülerini izleyebilirler.

2012 yılında yapılan yeni “Shark Reef” bölümünde: bir cam yürüyüş yolunda ilerlerken ayaklarınızın altında 16 köpekbalığından oluşan bir sürü geziniyor.

Balık, mercan ve yeşil kaplumbağalar: bir tropikal okyanus ortamında izleyebiliyorsunuz. Yağmur ormanları: egzotik bitkiler ve tropikal bir şelale ile betimlenmiş. Yeni yapılan tarama-through tünelinde, tüm açılardan yengeçleri görmek ve dev bir mekandaki hareketlerini izlemek şansına sahip oluyorlar.

İngiltere Londra South Bank London Eye

İngiltere Londra South Bank London Eye

 

LONDON EYE

Riverside Building County Hall.Westminster Bridge.SE1 adresindedir. Ücretler şu şekildedir: Yetişkinler (16 yaş üstü) 13 paund. Çocuklar (4-15 yaş arası) 7 paund, 4 Yaş altı çocuklar ücretsiz, 60 yaşından büyükler 11.5 paund. Dört kişilik bir aile, 40 paund. Biletinizi internetten satın alırsanız, % 10 indirim oluyor.

Ancak bileti internetten hangi kredi kartı ile satın aldı iseniz, o kredi kartının son dört rakamını girişte soruyorlar yani buna dikkat etmelisiniz.

135 metre yüksekliğindeki London Eye gözlem çemberi, şehrin 2000 yıl kutlamalarının bir parçası olarak yapılmıştır ve kısa sürede Londra’nın gözde turistik yerlerinden biri haline geldi. Tasarım: David Marks, Julia Barfield, Malcom Cook ve Mark Sparrowhawk tarafından yapılmıştır.

135 metre yüksekliği ile, dünyanın en uzun dirsekli gözlem teleferiği olarak bilinir. İsim olarak ise “Millenium Jant” olarak da tanınmaktadır.

Bloklar halinde yükselen binalar arasında öne çıkan çember, büyüklüğüyle de dikkati çeker.
Çemberin kenarı: parça parça Thames’in üzerinde buraya getirilmiş ve burada birleştirilmiştir.
6 km. uzunluğundaki 80 halat: bütün yapıyı dengede tutar ve çarkı destekler.

Çember: ziyaretçilerin inip binmesini aksatmayacak bir hızda sürekli döner, sadece iniş-binişlerde yardıma ihtiyaç duyanlar için tamamen durur.

Her biri 25 kişi kapasiteli 32 kapsül, bir dönüşü 40 dakikada tamamlar. Özel kapsüllerde bulunmaktadır. Aşk Tanrısı Kapsülü, Hotel Chocolat Kapsülü, Şarap Tadım Kapsülü, Şampanya Tadım Kapsülü ve Kendi Kapsülünü oluştur gibisinden özel ücretler ödeyerek binmek mümkündür.

3 ile 25 kişilik bir özel kapsül, 30 dakikalık bir tur için, 4D sinema keyfini de yaşayabileceğiniz bir ortamda, her bir konuk için ücretsiz 360 derecelik mini klavuz eşliğinde 500 paund ücret ödemek gerekir.

Saniyede 25 cm. lik yavaş bir hız olur.

Cam kapsüller: dolabın dış çemberine sabitlenir ve 360 derecelik görüş açısına sahiptir.
Havanın açık olduğu güzel bir günde 40 km. ye kadar ulaşan görüş mesafesiyle ülkenin başkentini, şehri saran kırsal da dahil olmak üzere her yönde görme şansı sunar.

Hareketten 10 dakika sonra: Kraliçenin resmi konutu görülür. 15.dakika sonra: güç istasyonunun iki bacası görüş alanına girer. 17 dakika sonra: Westminster’in muhteşem manzarasını kaçırmayın.

Daha sonra ise: Parlamento evlerinden, güneyde North Downs tepelerine, doğuda Elizabeth II Bridge’den batıda Windsor Castle’a kadar neredeyse 40 kilometrelik bir manzara göster önüne serilir.

Son bir not: Londra şehrine gidip te buna binmemek olur mu diye bir soru daima kafanızda kalacaktır, binmeye niyetlenirseniz, öncelikle birkaç saatlik bir kuyruk beklemeniz gerekecektir, öte yandan: iyi bir biniş ücreti ödeyeceksiniz ve bindiğinizde de pek fazla bir özelliğinin olmadığını düşüneceksiniz.

Yine de, tüm bu olumsuzluklara rağmen, buna yılda 3 milyon kişinin bindiğini düşününce, binmemek elde değil, tercih sizin.

 

FLORENCE NİGHTİNGALE MUSEUM

2 Lambeth Palace Road adresinde St Thomas Hastanesinin içindedir. Her gün saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 7.8 paund, 16 yaş altı çocuklar için 4.8 paund ve aileler için (2 yetişkin, 5 çocuğa kadar) 18.6 paund.

Bu azimli kadın, ülkenin hafızasında Kırım Savaşında (1853-1856) yaralanan askerlere bakan “Lambalı Kadın” olarak yer almıştır. Nightingale, aynı zamanda 1860 yılında, eski St Thomas’s Hastanesinde ülkenin ilk hemşirelik okulunu açmıştır.

Kendisi: Victoria dönemi İngiltere’sinde, Kraliçe Victoria’nın ardından en etkili kadın olarak tanınır. 1883 yılında Kraliyet Kızıl Haç ile ödüllendirildi. 1907 yılında İngiltere’de “Liyakat Nişanı” alan ilk kadın olarak tarihe geçti. 13 Ağustos 1910 tarihinde 90 yaşında öldü.

Uzak görüşlü fikirleri ve reformları ile sağlık doğasını etkilemiştir. Ama onun en büyük başarısı: kadınlar için saygın bir meslek olarak “hemşirelik” fikrini geliştirmesi ve biraz önce de söz ettiğim gibi, 1860 yılında “St Thomas Hastenesi” bünyesinde ilk hemşirelik meslek okulunu kurmuş olmasıdır.

Onun en ünlü çalışması olan “Hemşirelik Üzerine Notlar, Hemşirelik Nedir, Ne değildir” hala yaygın olarak okunmaktadır.

Burada özellikle dikkatinizi “Scutari Kışlası” olarak düzenlenen yere çekmek istiyorum. Burası: Üsküdar Selimiye Kışlasıdır ve burası hakkında bilgiler verilmektedir. Halen burada 1.Ordu Komutanlığı karargahı bulunmaktadır.

Kırım Savaşı sırasında, kilometrelerce uzaklıktaki Kırım yarımadasındaki çatışmalarda yaralanan askerler gemilerle bu kışladaki İngiliz Hastanesine taşınıyorlardı. Ancak, hastanede, büyük sayıdaki yaralılarla başa çıkmak için yeterli kapasite yoktu.

Korkunç koşullar hakkında İngiliz Askeri Hastaneleri içindeki kadın hemşirelerin önemini tanıtmak için, Florence Nightingale birçok girişimde bulundu.

1923 yılında, savaş kışlası, Türk ordusuna geri teslim edildi. Günümüzde: kışlanın kuzeybatı kulesi “Florence Nightingale” anısına düzenlenen bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır. Orada bulunan 2 katlı müzede: ona ait hemşirelik hatıraları sergilenmektedir.

1989 yılında açılan müzede “Athena baykuş” bölümü: 1850 yılında Atina: Yunanistan’ın Parthenon denilen bölgesinde, küçük bir baykuş yuvasından düştü ve kötü çocuklar tarafından bulundu.

Minik kuş: yaramaz bir çocuk tarafından hırpalanırken, Florence Nighthingale isimli bir genç kadın tarafından fark edildi. Florence: kuşu sahiplendi, onu besledi ve eğitti ve ona Yunan Tanrıçası “Athena” nın ismini verdi. 5 yıl sonra Kırım savaşı patlak verdiğinde Florence onu aile üyelerine bırakıp İstanbul’a gitti ve baykuş bir süre sonra öldü. Florence onu tahnit ettirdi (içini doldurttu) ve bu kuş halen müzede sergilenmektedir.

St Thomas’s Hastanesinin girişine yakın bir yerde bulunan müze dikkate değerdir. Burada özgün belgeler, fotoğraflar ve kişisel eşyalarıyla Florence Nightingale’in hayatı gözler önüne serilir. Nightingale’in 90 yaşındaki ölümüne kadar (1910) sağlık alanında yaptığı çalışmalar ve yaşamından kesitler burada canlı görüntülerle ziyaretçilere yansıtılır.

 

MUSEUM OF GARDEN HİSTORY

Lambeth Palace Road adresindedir. Giriş ücretleri yetişkinler için 7.5 paund, yaşlılar için 6.5 paund, öğrenciler için 3 paund.

Müze: Pazar-Cuma arasındaki günlerde, saat: 10.30-17.00 arasında açıktır. Cumartesi günü ise 10.30-16.00 arasında açılır.

Bahçe tarihine adanmış, dünyanın ilk müzesi: restore edilmiş “St Mary of Lambeth” kilisesi içindedir. Harap durumdaki kilise 2008 yılında çağdaş galeri mekanları yapılarak restore edilmiştir.

Buradaki 3 sergi her yıl İngiliz bahçelerinin yapımının tarihçesini öğrenmek isteyenler tarafından özellikle ziyaret edilmektedir.

Ziyaretçiler: resim, araçlar ve tarihi eserler ile kalıcı bir ekranda interaktif olarak İngiliz bahçe sanatının gelişimini ve geçmişini izleyebilmektedirler. Burada, ayrıca özel sergiler, etkinlikler, konferanslar ve eğitime yönelik programlar da yürütülür. Bahçeyle ilgili her türlü ürünün bulunduğu dükkan da ilgi çekicidir.

Müzenin en önemli objeleri

 

John Tradescant Portresi

Bu 17.yüzyıldan kalma minyatür portre: gümüş üzerine yağlı boya olarak yapılmıştır. Tradescant ailesinin bir kadın üyesi tarafından kullanıldığı düşünülmektedir.

 

Sebze Kuzu

Tataristan kaynaklı, kök benzeri bir tür eğrelti otudur ve 18.yüzyıldan kalmadır. İlginç görünümü ilgi çekmektedir.

Kilisenin avlusunda: Kral Charles I ve II döneminde bahçevan olarak görev yapmış olan baba-oğul John Tradescant’ların mezarı bulunmaktadır. Tradescantlar: yeni bitki toplamaya meraklıydılar.

Müzenin bir de bahçesi bulunmaktadır ve bu bahçe 1980 yılında kurulmuştur. Bahçenin merkezinde, Salisbury Markizi tarafından 17.yüzyılda tasarlanmış özel bir bölüm bulunmaktadır. Burası, 17. yüzyılın ruhunu yansıtması nedeniyle ilgi çekmektedir.

 

LAMBETH PALACE

Saray: Thames nehri karşısında, Parlamentonun güney kısmındadır.
Burası, 13.yüzyıldan bu yana Canterburg Başpiskoposu’nun konutunu oluşturur ve bugünde Başpiskopos’un Londra’daki resmi konutudur. 1200 yılı civarında Başpiskoposluk tarafından satın alınmıştır.

İlk Westminster köprüsü yapılıncaya kadar nehirden geçişi, Lambeth ile Millbank arasında işleyen ve atlı arabaları alan bir tekne sağlıyordu. Ulaşılması zor bir yere yapılması, özellikle düşünülmüştür, çünkü saray 1381 yılındaki köylü isyanında saldırıya uğramıştır.

Buradan elde edilen gelir başpiskoposa veriliyordu. 1750 yılında köprünün açılmasıyla uğrayacağı zararı karşılaması için başpiskoposa belirli bir ücret ödenmiştir.
Bina, sonuncusu 1828 yılında Edward Blore tarafından olmak üzere sık sık restore edilmiştir.

 

Morton Kulesi

Burası sarayın girişini oluşturan, iki tane, beş katlı, kırmızı tuğla ile Tudor stilinde yapılmış kulelerdir. Bunlar: 1490 yılında Kardinal John Morton tarafından yaptırılmışlardır.

Kardinal Morton: kısa bir süre için kulede yaşamış ve kulenin ortasındaki büyük salonu kullanmıştır. Güneydeki kulenin zemin katındaki küçük bir hücrenin 16.yüzyılda hapis için kullanıldığı görülür. İki demir halka, hala duvarlarda sabit bulunmaktadır.

Günümüzde: Morton kulesi ana girişi bir bekçi ekibi tarafından her gün açılmaktadır. Bekçi yaşam yeri, kule inşa edildiği günden beri kullanılmaktadır. Kulenin geri kalan üst bölümleri ise: kütüphane personeli için depolama ve çalışma odaları olarak kullanılır. Bu depolama alanlarında 230.000 kitap, metin, el yazması depolandığı söyleniyor.

 

Atrium

Burası: Galler Prensi tarafından tasarlanmış ve Richard Griffith ve Richard Scott tarafından inşa edilmiş ve 2000 yılında açılmış, camlı çatısı olan bir avludur. 13. yüzyıl Şapeli ve Crypt bölümünü: Ana saray binasına bağlamaktadır.

Burası: resepsiyonlar ve yemekler gibi öncelikle eğlenceli bir alan olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: haftalık olarak personel ile Başpiskopos burada bir araya gelmektedirler.

 

Chapel-Şapel

Şapelde ve yer altı kemerinde, 13.yüzyıldan kalma kısımlar bulunsa da, yapının büyük bölümü daha yakın tarihlidir. Erken İngiliz Şapeli örneği olan buranın 17.yüzyılda hapishane olarak kullanıldığı biliniyor.

Doğu duvarının alt kısmının; sitede bulunan en erken yapıdan kaldığı düşünülmektedir. Şapel günümüzde ibadet yeri olarak düzenli kullanılmaktadır.

 

Lollard Kulesi

Burası resmen “Chichele Kulesi” olarak bilinir ve şapelin batısında yer almaktadır. Birinci katta bulunan oda: 1414 ve 1443 yılları arasında, Başpiskopos Chichele için bir izleyici odası olarak hizmet vermiştir. Kulede ayrıca: 1687 yılına tarihlenen bir çan ve St Thomas heykelini içeren boş bir niş de bulunmaktadır.

Bu heykel: uzun yıllar nehirden geçen kayıkçıların şapkalarını çıkararak saygı duydukları bir obje olmuştur, ancak Kral Henry VIII emriyle kaldırılmıştır. Mayıs 1941 tarihindeki Alman bombardımanında kule büyük ölçüde hasar görmüş ve ahşap cezaevi parçaları günümüzde bir tuğla duvar ile çevrelenerek koruma altına alınmıştır.

 

Nöbetçi Odası

Buranın 14.yüzyıldan kaldığı düşünülmektedir. Ortaçağ ve Tudor dönemi özelliklerini taşıyan büyük daire: 14., 15 ve 16. yüzyıllarda: sarayın en önemli odalarından birisidir. Başlangıçta: toplantılar ve törenler burada yapılırdı. 1867 yılında 75 piskoposun katılımı ile yapılan ve bugünkü toplantı geleneğinin öncüsü olan ilk “Lambeth Konferansı” burada yapılmıştır.

Daha sonraki süreçte ise, burası silahlı askerlerin toplanma ve silah saklama yeri olarak kullanılmıştır. Odada günümüzde duvarlarda bazı resimler görülmektedir. Ama burada en ilgi çekici obje bir kaplumbağa kabuğudur.

Başpiskopos William Laud’a aittir. Laud: Oxford Üniversitesinde bir konuşma yapmasının ardından kendisine bir evli hayvan olarak 1633 yılında kaplumbağa hediye edilir ve kendisi kaplumbağayı buraya getirir. Sonuçta kaplumbağa 120 yıl yaşadıktan sonra bir yanlışlık sonucu öldürülür.

 

Pembe Drawing Room

Duvarlarının rengi nedeniyle bu isimle anılan bu oda: günlük toplantılar ve zaman zaman gelen misafirler için yemek odası  olarak kullanılmaktadır. Odanın dekorasyonu, 1982 yılında Nijerya’ya yaptığı bir ziyaret sırasında Başpiskopos Robert Runcie tarafından 2 Nijeryalıya yaptırılmıştır. Bu dekorasyon ürünleri: Nijerya Üniversitesinin bir hediyesidir. Odada özellikle: Bristol Piskoposu olmasına rağmen, 1768 yılında St Paul Dekanı seçilen Thomas Newton’un resmidir.

 

Devlet Drawing Room

Canterbury piskoposları: günlük yaşam için burayı kullanırlar. Günümüzde burası: dini ve siyasi liderler, Kraliyet ailesi üyeleri gibi ziyaretçi misafirleri ağırlamak için bir mekan olarak kullanılır. Bu odada: II. Dünya Savaşındaki bombardıman sonucu yıkılmış ve 1828 yılında yeniden tasarlanmıştır. Son olarak ise 1928 yılında restore edilmiştir.

Kristal avizeler: Waterfrond Glass hediyesidir. Karşı duvarda bir şömine bulunur. Şöminenin solunda: Kral Charles I portresi görülür. Bu resim Van Dyck yapımıdır ve muhtemelen kral tarafından Başpiskopos Laud’a verilmiştir. Şöminenin sağında ise, Kral Charles I’in abisi 18 yaşında iken ölen Galler Prensi Henry portresidir.

Odanın doğu ucunda: Canterbury Katedralinin 17.yüzyıl görüntüsünün bulunduğu bir tablo görülür.

 

Tudor Geçit Evi

Tudor geçit evi 1485 yılında inşa edilmiştir ve nehir kenarındaki konumuyla Londra’nın en hoş görüntülerinden birini sunar.

 

Kütüphane

Günümüzde burada: kütüphanede geniş bir koleksiyon bulunmaktadır. Bu kütüphane: Canterbury Başpiskoposunun resmi kütüphanesidir ve 1610 yılında Richard Bancroft tarafından kurulmuştur. Burada: piskoposların arşiv bilgileri ve çeşitli dini kayıtlar, el yazmaları gibi 9.yüzyıla kadar uzanan muhteşem bir koleksiyon bulunmaktadır. (günümüzde burada 12.000 kitap bulunduğu söyleniyor)

 

St Mary Lambeth Kilisesi-Museum Garden

Son bir not: girişin önünde, çim meydanda bulunan süslü bina da bir kilisedir ve 1377 yılından kalma kulesi bulunan ve 1834 yılında onarılan kilise: günümüzde “St Mary Lambeth” isminde, Bahçe Müzesini barındırmaktadır.

İngiltere Londra South Bank

İngiltere Londra South Bank

 

IVM-İMPERİAL WAR MUSEUM-İMPARATORLUK SAVAŞ MÜZESİ

Lambeth Road.SE1 adresindedir. (Müze şu anda kapalıdır ve 14 Temmuz 2014 tarihinde açılacaktır. Çünkü, aynı tarihte I. Dünya Savaşının 100. yıldönümü kutlanacaktır.)
1917 yılında Bakanlar Kurulu: Büyük Savaşta bir müze kurulması için ilgili malzemeleri toplamak ve görüntülemek için bir heyet kurulmasına karar verdi.

1920 yılında Parlamento Yasası ile kurulan bir mütevelli heyeti atandı ve müze: 9 Haziran 1920 tarihinde, Kral George V tarafından Crystal Palace denilen yerde açıldı. 1924-1935 yılları arasında müzenin koleksiyonu:

Eski İmparatorluk Enstitüsü’nde South Kensington’da, bitişik iki galeride muhafaza edildi. 7 Temmuz 1936 tarihinde ise: Bethlem Kraliyet Hastanesi’ne taşındı.
Burası: Bethleam Royal Hospital’ın akıl hastalıkları bölümü için 1811 yılında inşa edilmiştir. 19.yüzyılda ziyaretçiler öğleden sonraları gelerek hastaların türlü gülünçlüklerini izleyip eğlenirlermiş.

Hastane 1930 yılında Surrey’deki yeni yerine taşınınca, bu büyük bina da boş kalmıştır. Binanın yanlarında uzanan iki büyük kanat yıkılmış ve ortadaki merkezi blok 1936 yılında South Kensington’daki eski yerinden buraya getirilen müzeye ev sahipliği yapmaya başlamıştır. 1940 yılında ise müze kapatıldı ve savunmasız koleksiyonlar Londra şehri dışındaki yerlere tahliye edildiler.

31 Ocak 1941 tarihinde Alman bombardımanında müze hasara uğradı, Jutland savaşından kalma ve müzede sergilenen deniz uçağı paramparça oldu. Ardından: 1953 yılında müze genişletilerek büyütülmüş ve tekrar faaliyetlere başlamıştır.

Ana girişi belirleyen iki devasa silaha rağmen, müzenin yalnızca modern savaş makinalarını sergileyen bir yer olduğunu düşünmemek gerekir. Heybetli tanklar, toplar, bombalar ve bir uçağın da görülebileceği müzede savaşın kendisinden çok 20.yüzyıl savaşlarının toplumsal etkilerine ve savaşın sivil halkın üzerinde bıraktığı izlere yer veren sergiler ağırlıktadır.

Yiyecek karnesi, hava saldırılarına karşı alınan önlemler ve sansürle ilgili sergiler ile görülmeye değerdir.

Yüzlerce fotoğraf, Graham Sutherland ile Paul Nash’ın resimlerine, Jacob Epstein’in heykellerine ek olarak savaş zamanındaki film, radyo programları ve edebi eserlerden alınan örneklerle, sanat türlerine geniş bir yer ayrılmıştır.

Şehir sakinlerinin bombalardan korunmak için geceyi metro istasyonlarında geçirdiği 1940 yılındaki hava saldırılarında yaşananlar, Henry Moore’un karakalem çalışmalarıyla belgelenmiştir. Bu savaş sanatları bölümünde, ayrıca Paul Nash’ın da eserleri görülebilir.

En popüler sergi bölümünde: I. Dünya Savaşındaki hendekler canlandırılmış ve II. Dünya Savaşındaki manzara, sek ve kokular ile izleyicilere yansıtılmış “Blitz Experience” bölümündedir. Burada askerlerin savaşta yaşadıkları izleyicilere yansıtılır.

Gizli Savaş Galerileri bölümünde ise: ajanların çalışmalarının tarihi geçmişi, M15 ve M16 ofislerinin yaratılmasına ait objeler, bilgi ve belgeler bulunmaktadır.

Ayrıca etkileyici bir arşive sahip bir kütüphane de vardır. Tarihi belgeler ve orijinal objelerle düzenlenen Yahudi soykırımı sergisi dikkat çekicidir.

 

THE OLD VİC

The Cut Waterloo Road adresindedir.
Kraliyet Coburg Tiyatrosu: ünlü aktör William Barrymore tarafından 1818 yılında kuruldu.
Bu görkemli binanın tarihi, Royal Coburg Tiyatrosu olarak açıldığı 1816 yılına kadar uzanır. 1818 yılında açılan bina mimar Rudolp Cabanel tarafından tasarlanmıştır. Temeli ise Sakskoburgotski ve Galler Prensi Charlotte Prens Leopold tarafından atılmıştır.

1833 yılında tiyatronun adı: Princess Victoria onurura, Royal Victoria olarak değiştirilmiştir. 1858 yılında tiyatronun üst katındaki yangın sonucu 16 kişi ölmüştür. 1940-1941 yıllarında Dünya savaşı nedeniyle tiyatro kapanır. 14 Kasım 1950 tarihinde tiyatro yeniden açılır.
Burası zamanla: şarkıcılar, komedyenler ve diğer göstericilerle popüler Victoria eğlencelerinin merkezi bir “müzik salonu” haline gelmiştir.

1912 yılında tiyatronun başına geçen Lillian Baylis, 1914 yılından 1923 yılına kadar burada Shakespeare oyunları sahneledi. 1960’larda Ulusal Tiyatro kuruldu.

1997 yılında, Sally Greene, yönetmen Stephen Daldry ve diğerleri tiyatronun geleceğini güvence altına alabilmek için bir yardım vakfı kurdular. Vakıf 2003 yılında Sanat Yönetmeni Katy Spacey ile birlikte yerleşik bir topluluk oluşturdu.

Tiyatroda gençlere daha ucuz koltuk bulunur. Burada Noel’de pandomim gösterileri düzenlenir. Evet “London Old Vic Theatre” dünya üzerinde İngilizce konuşan şehirler içinde en eski ve en ünlüsüdür. Son yüzyılın birçok ünlü sanatçısı, burada gösteri düzenlediler.

 

GABRİEL’S WHARF

56 Upper Ground adresindedir.
Butikler, el sanatları mağazaları ve kafelerle dolu bu sakin köşe, bir zamanların sanayi bölgesi olan Gabriel’s Wharf’ın geleceğine yönelik uzun tartışmaların bir ürünüdür. Bunlar: Londra’nın South Bank bölgesini: yaşamak, çalışmak ve ziyaret etmek için daha iyi hale getirmeye çalışan bir sosyal girişim ve gelişim gurubudur. Ç

ünkü: 20 yıl önce bu alanda: çirkin, kasvetli birkaç dükkan ve restoran ve ölmekte olan bir yerel ekonomi vardı. South Bank: Thames Nehri kıyısında, City ve West End arasında, Londra’nın göbeğinde yüzyıllar boyunca sel eğilimli, alçak bir bataklık olarak kaldı. Daha sonra ise, Londra şehrinin nüfusu üç katına ulaşınca, insanlar, rıhtım yanında inşa edilen küçük evler ve fabrikalar arasında sıkışıp kaldılar.

II. Dünya savaşında bölge Alman bombalarından etkilendi. Ancak 1951 yılından itibaren, South Bank bölgesine birçok kültürel yatırım (Ulusal Tiyatro, Ulusal Film Tiyatrosu, ITV Londra, IPC Medya gibi) yapıldı. 1970’lerin başında, bölgedeki konut sayısı: 50 binlerden 4 binlere düştü. Okullar ve dükkanlar kapandı. Burası giderek “kasvetli” bir alan olarak anılmaya başlandı.

Yerel sakinler: sahipsiz 13 dönümlük bir araziye, 1984 yılında satın almak için büyük bir kampanya başlatırlar ve arazi satın alındıktan sonra, bu arazi üzerinde: Walkway yürüyüş yolları, Bernie İspanyol bahçelerinden oluşan yeşil alanlar, Oxo Tower Wharf ve Cebrail Wharf gibi tasarım mağazaları, galeriler, restoranlar, kafeler ve barlar yaptılar.

Coin Sokakta bulunan “Colombo Merkezi” eğlence programları ile ortamı hareketlendirdi. 1984-1988 yılları arasında, nehir kıyısındaki metruk binalar yıkıldı ve nehir kıyısındaki park ile birlikte: Thames nehri, St Paul Katedrali ve şehrin muhteşem manzarası ortaya çıktı.

Pazarın hemen yanında küçük bir bahçe ile nehir kıyısı boyunca City’nin kuzeyine uzanan harika manzaralı bir yürüyüş yolu vardır.

Doğu yönündeki 1928 tarihli OXO Tower’ın pencereleri, et suyu markası olan OXO’nun amblemini yansıtır. Bugün burada güzel bir restoran bulunur.

 

WATERLOO STATİON

York Road adresindedir.
Güneybatı İngiltere’ye giden trenlerin terminali olan Waterloo İstasyonu aslında 1848 yılında yapılmıştı, ama 20.yüzyılın başında yenilendi ve kuzeydoğu köşesine inşa edilen büyük giriş salonuyla genişledi.

İngiltere’de Network Rail tarafından işletilen 17 istasyondan birisidir. Öte yandan: 2011 yılında, 94 milyon yolcu giriş-çıkışı ile, İngiltere’nin en işlek yolcu terminallerinden birisidir. Dünya üzerinde ise en işlek 91. tren istasyonudur.

Bugün geniş yolcu salonunda mağazalar ve kafeler sıralanmıştır ve burası şehrin en kullanışlı tren garlarından birisidir.

İstasyon 20. yüzyılın sonuna doğru şehri Avrupa’ya bağlayan Manş Tüneli trenine de hizmet vermesi için yeniden genişletilmiştir. Eurostar terminali, 2007 sonbaharında Waterloo İstasyonundan St Pancras İnternational’a taşınmıştır.

Waterloo civarındaki alan daha çok yerleşime ayrılmıştır. Buradan mağazalar, yeme içme mekanları ve sokak pazarıyla dikkati çeken Lower Marsh’a güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.

 

CLİNK STREET

Clink Street.SE1 adresindedir. Southwark Katedrali ve Globe Tiyatrosu arasındadır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 7.5 paund, 16 yaş altı çocuklar için 5.5 paund, öğrenciler için 5.5 paund, 4 kişilik aileler için 18 paund.

Burası, her gün saat: 10.00-21.00 arasında açıktır.
St Mary Overie’s Dock ve Anchor Pub arasında uzanan Clink Street’de: Francis Drake’in 1577-1580 yılları arasında dünyayı dolaştığı gemisi The Golden Hindle’in birebir örneğini görebilirsiniz.

Bu dar, karanlık ve Arnavut kaldırımlı sokak, adını 1150 yılında Bishop of Winchester’s Palace’da kurulan İngiltere’nin ilk hapishanesinden almıştır. Hapishane 1780 yılındaki ayaklanma sonucunda yanmıştır ve günümüzde küçük bir müze ve turistik sitenin bir kısmı olarak ziyaret edilebilmektedir.

Müze: 1144 yılından kalma, İngiltere’nin en eski ve ünlü hapishanelerinden biri olan “Clink Hapishanesi” üzerine inşa edilmiştir.

600 yıl boyunca: İngiltere’deki toplumsal ve siyasi değişimlere tanık: sapkınlar, ayyaşlar, fahişeler ve daha sonra dini rakipler de dahil olmak üzere, çok sayıda insan buraya hapsedilmiştir.

Orijinal Sarayın Great Hall bölümünün batı duvarını ve gül penceresini hala sokaktan görebilirsiniz.

The Clink Prison Museum (Clink Hapishane Müzesi) orijinal hapishane alanındadır ve suç ile ceza konularına yakından bir bakış atmanızı sağlar, eski idam bölümünü de görebilirsiniz.

 

BUTTLER’S WHARF

Butler’s Wharf.SE1 adresindedir. Butler Wharf: Thames nehrinin doğusunda, Tower Bridge denilen yerdedir.
Tower Bridge’in doğu kısmındaki Shad Thames’de yapacağınız bir tur, sizi 19.yüzyıl tuğla depolarından oluşan yenilenmiş bir kanyona ulaştırır.

Bölge ilk olarak 1871-1873 yılları arasında Londra rıhtımında gemilerden boşaltılan malların konulduğu bir depo olarak yapılmıştır. Hatta: bir söylentiye göre: buranın dünyanın en büyük çay deposu olduğu söylenir.

Ancak 20. yüzyılda bölgedeki depoların popülütesi bitti. 1975-1977 yılları arasında: Derek Jarman isimli sanatçının çağırması ile, bölge: özellikle video ve performans sanatçıları tarafından kullanılan bir alan haline geldi. 1980’leri takip eden yıllarda ise: buradaki binaların zemin katlarında restoranlar ve dükkanlar, lüks daireler oluşturulmaya başlandı.

Günümüzde, burada bulunan başlıca mekanlar şunlardır: Butler’s Wharf Chop House, Cantina del Ponte, Bengal Clipper, Kaptan Tony’s Pizza&Pasta Emporium, Pizza Expres, Tasarım Müzesi, Blue Print Cafe.

Alan yenilenirken: depodan depoya mal taşımak için kullanılan demir köprüler ve kargoların taşındığı büyük vinçlerden bazıları yerinde bırakılmıştır ve günümüzde burayı ziyaret edenler, o dönemin yaşamını ve hareketliliğini anımsayabilmektedirler.

Özellikle Londra’daki en iyi ve özel çay mağazalarına ulaşmak isterseniz, buraya gitmelisiniz. Ayrıca: Tower Bridge köprüsünün gölgesindeki gezinti yerinde, açık havada güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

İngiltere Londra Smıthfıeld

İngiltere Londra Smıthfıeld

İngiltere Londra Smıthfıeld;

City surlarının kuzey yakası tarih boyunca City’nin resmiyetine dayanamayanlar ya da şehirde istenmeyenler için bir sığınak olmuştur. Bunları 17.yüzyıldaki Huguenotlar: sonraki yüzyıllarda Avrupa’dan, daha sonra da Bengal’den gelen göçmenler oluşturmuştur.

Bu topluluklar atölyeler ve fabrikalar kurmuş, beraberlerinde etnik restoranları ve ibadethanelerini de getirmişlerdir.

Spitalfield, adını St Mary Spital’ın Ortaçağ manastırından alır. Middlesex Street’de giysi tezgahları kurulduğu için 16. yüzyılda Petticoat Lane (Lüpon Sokağı) olarak anılırmış.

Burası hala doğuda Bengal yiyecek dükkanlarıyla dolu Brick Lane’e uzanan kalabalık bir sokak pazarıdır. Smithfield ise Londra’nın et pazarıdır. Hemen yakınlardı yerleşim bölgesi ve sanat merkezi olan Barbican bulunur.

 

GEZİLECEK YERLER

SMİTHFİELD MARKET

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Charterhouse Street.EC1 adresindedir.
Smithfield bir meydandır ve Farrington City’nin kuzeyinde bulunur. Bölgenin en büyük özelliği uzunca bir geçmişi olan “et pazarı” dır.

Bu Pazar: Londra merkezinde geçmişten günümüze kalan tek toptan Pazar yeridir. Londra şehir merkezinde, listelenerek koruma altına alınmış üç binadan biridir. Buranın 800 yıllık bir hayvan pazarı geçmişi vardır.

Bu pazarda 12. yüzyıldan bu yana canlı hayvan alım satımı yapılıyormuş, ama pazarın ilk resmi beratı 1400 yılından kalmadır.

1648 yılında ise, ilk kez sığır pazarı olarak kurulmuş ve 19.yüzyılın ortasına kadar da bu amaçlar kullanılmıştır.

Bugün, kesilmiş et ve tavuk pazarı olarak varlığını sürdüren Pazar, eskiden şehir surlarının dışında kalan Smithfield’da bulunuyordu.

Buranın kanlı bir geçmişi vardır çünkü burada birçok halka açık idam töreni yapılmıştır. Birçok siyasi mahkum, dini reformcu, muhalif ve İskoç yurtsever ve önemli tarihi şahsiyet ki bunlar arasında köylü isyanı liderlerinden William Wallace ve Wat Tyler sayılabilir, burada idam edilmişlerdir.

Pazar 1850’lerden sonra Charterhouse Street’deki yerine taşınmıştır.

Adı London Central Meat Market olarak değiştirilmiş olmasına karşın hala eski adıyla bilinir. Eski binalar Victoria dönemi mimarı Horaca Jones’un eseridir. Ama 20.yüzyılda bazı eklemeler yapılmıştır.

Özellikle 1990’ların sonlarından itibaren, burada yeni birçok pub ve kulüp açılmıştır. Özellikle: birçok işçi tarafından buradaki mekanlar gece hayatının öncüleri olarak kullanılmaktadır. Bölgedeki bazı publar sabahın erken saatlerinde kahvaltı servisi verirler. Et pazarının merkezin dışına taşınması gündemdedir.

 

ST BOTOLPH ALDERSGATE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Aldensgate Street EC1 adresindedir.

Burada ilk kilise, 1108 yılında yapılmış, 1418 yılında genişletilmiş ve bir sonraki yüzyılda yeniden yapılmış ve 1739 yılında güvensizlik nedeniyle yıkılmıştır.

Evet, günümüzdeki mevcut bina ise, 1744 yılından kalmadır. 19.yüzyılın sonlarında ise, kilisenin içi: mimar JF Bentley tarafından yenilenmiştir.

O; oyma tavan yaptı ve dekoratif alçı ilaveler ile yan bölümler, korkuluk ve cephe güzelleşti, mevcut oturma sıralarını değiştirdi.

1941 yılında şehir Alman bombardımanı ile etkilenirken, buradaki eserler bombardımanı hasarsız atlattı. 1941 yılında bir bomba, çatıyı delerek içeriye düşmesine rağmen patlamadı.

Kilisenin 18.yüzyılın sonunda tamamlanan George dönemi dış cephesi, iç mekanında öne çıkan alçı bezekli tavan dekorasyonu, zengin oymalarıyla kahverengi ahşaptan yapılmış org mahfazası ve palmiye oyması üzerinde duran meşe vaiz kürsüsü gibi ilgi çekici detayları gözlerden gizler.

Şimşirden yapılma orijinal sıralar, kilisenin içinde değil galerilerde korunmuştur. Buradaki anıtların bir kısmı daha önce burada bulunan bir 14.yüzyıl kilisesinden kalmadır.

Son bir not: 1976 yılında lezbiyen ve gay Hıristiyanlar, diğer kiliselerden dışlanmış kişiler için: burası güvenli bir dini yer olarak önem kazandı. Temmuz 2005 tarihinde, kilisede tüp patlaması sonucu 7 kişi hayatını kaybetti.

 

CHARTER HOUSE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Chasterhouse Square.EC1 adresindedir.

Tudor tarzı geçit evi: meydanın kuzey tarafındadır ve VIII Henry döneminde kapatılan Chartreuse manastırının bir zamanlar bulunduğu yere geçişi sağlar. Hatta: ortaçağ döneminde burada büyük bir veba çukuru bulunduğu söyleniyor.

Yapılan arkeolojik çalışmalara göre: 1348 yılındaki veba salgınında ölen 50 bin kişinin buradaki mezarlığa gömüldüğü anlaşılmıştır.

Charterhouse Sutton Hastanesinin üzerinde bulunduğu bu site: veba kurbanları için bir mezar yapılmak üzere, 14.yüzyılda satın alınmıştır. 1371 yılında: Sir Walter de Manny tarafından buraya bir manastır kurulmuştur.

1535 yılında, manastırdaki keşişler: Kral Henry VII Yasasına uymayı kabul etmediler, bazıları idam edildi ve manastır 1537 yılında dağıtıldı.

Yapı: Norfolk Dükü’ne satıldı. 1558 yılında Elizabeth, Westminster Abbey’de taç giyme töreni öncesinde, buraya uğradı.

1611 yılında ise: yapı Thomas Howard’a satıldı. Kendisi: erkek çocukları eğitmek ve yaşlı erkeklerin bakımını sağlamak için kurulan bir hayırsever vakfa sahipti ve servetini bu vakıf için kullanıyordu.

Yapı, bu dönemde genişletildi ve vakfa bağlı olarak bir erkek vaiz okulu ve beyler ve emekliler için bir imarethane kuruldu. Buranın “charterhouse” ismi, vaiz okulundan gelmektedir. Ama asıl önemli olan, bu vaiz okulunda okumuş ünlülerdir.

Bunlar arasında: John Wesley, yazar William Thackeray ve izcilerin kurucusu Robert Baden Powel sayılabilir.

Hala: paralı ve yatılı olarak hizmet veren vaiz okulu, 1872 yılında Surrey bölgesindeki Godalming’e taşınmıştır. Okulun eski yerinde ise; 1933 yılından sonra: St Batrholomew Hastanesi Tıp Koleji oldu ve şimdi Barts ve Tıp ve Diş Hekimliği Okulu olarak, Londra Queen Mary Üniversitesi tarafından işgal edildi.

Şapel ve revakların bir kısmı, bugüne kadar ayakta kalabilmiştir. Charterhouse bugün yardım kuruluşlarının desteklediği 40’ı geçkin yoksul barındırmaktadır.

 

CLOTH FAİR

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Bu sevimli ve 150 metre uzunluğundaki sokak, adını, Ortaçağ ve Elizabeth döneminde 1855 yılına kadar her yıl Smithfield’da düzenlenen giysi ve kumaş panayırı Bartholomew Fair’den almıştır.

No.41 ve No.42’deki 17.yüzyıldan kalma iki katlı evler çok hoştur. Bunların giriş katları günümüzde modernize edilmiş olmasına karşın, cumbalı pencereleri dikkate değerdir. Bu evler, günümüzde otel olarak kullanılmaktadır.

1984 yılında ölen şair John Betjeman hayatının büyük bir kısmını 43.numaralı yerde geçirmiştir. Bu ev, günümüzde onun adını taşıyan bir şarap barına dönüştürülmüştür.

 

ST BARTHOLOMEW-THE-GREAT

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Kilise, West Smithfield EC1 adresindedir.

Şehrin en eski kiliselerinden biri olan bu yapı, 1123 yılında, mezarı içeride yer alan keşiş Rahere tarafından “Augustinerinen tarikatı” için kurulmuş ve 1143 yılından bu yana sürekli kullanılır olmuştur.

1230 yılında transepts ve büyük nef eklenmiştir. (Transepts bugüne kadar ayakta gelebilmiştir ancak nefin çoğu, 16. yüzyılda kaybolmuştur)

13.yüzyıl tarihli kemer, VIII Henry’nin manastırı kapatması ve binanın nefinin yıkılmasına kadar kilisenin giriş kapısı olarak kullanılmıştır.

Bugün kemer West Smithfield’dan mezarlığa kadar uzanır. Dağılmasının ardından, burası yerel bir bucak kilisesine dönüştürülmüştür.

Kilise: 1860 yılında ve ikincisi 1886 yılında Victoria döneminde olmak üzere iki kere restore edildi.

Günümüzde: Smithfield alanı içinde: St Bartholomew Hastanesi, Smithfield Market, birçok restoran, bar ve pub bulunmaktadır.

Alanın tam merkezinde ise: bu kilise vardır. Bu tarihi kilise: 1666 Büyük Yangını ve Dünya savaşındaki bombalamalardan zarar görmeden atlatmıştır.

Bu yüzden: kilise, günümüzde harika mimarisiyle ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Öte yandan: kilise, birçok film çekiminde ve televizyon programında da kullanılıştır. (The Other Boleyn Girl, The Golden Age Elizabeth gibi)

 

BARBİCAN

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Silk Street adresindedir. Burası Avrupa’nın en büyük sanat merkezidir.

1960’ların şehir planlamasının kararlı bir örneği olan konut, ticaret ve sanat kompleksi, II. Dünya Savaşı sırasında bombalarla yıkılan bir alana 1962 yılında yapılmaya başlanmış ve 20 yıl kadar tamamlanarak 3 Mart 1982 tarihinde Queen Elizabeth II tarafından açılmıştır.

Yüksek katlı apartmanlar, bir süs havuzu ve çeşmeleri de içine alan sanat kompleksi Barbican Centre’ın çevresini sarar. Bu yüzden çok sayıda girişi vardır. Bu çok katlı apartmanlar içinde bulunan “zigurat” denilen beton yapı: Londra’nın en çirkin binası seçilmiştir.

Eski şehir duvarı burada köşe oluşturur ve duvarın kalıntıları hala görülebilir. (Özellikle Museum of Londan’dan)

Barbican sözlüğü bir kapı üzerindeki savunma yapısı anlamına gelir.

Dış dünyaya kapalı, kendine yeten bir kompleks tasarlarken, mimarlar belki de buradan yola çıkmış olabilirler.

Karanlık girişler ve yükseltilmiş yaya yolları ziyaretçileri City’nin işlek kalabalığından hemen uzaklaştırır, ancak tabelalara ve sarı çizgilerle belirtilmiş yürüyüş rotalarına karşın, komplekste yön bulmak kolay değildir.

Barbican Centre’da iki tiyatro ve bir konser salonunun yanı sıra, iki sinema, iki galeri, çocuklara yönelik ve müzik konulu bölümleri olan mükemmel bir kütüphane ve limonluk da vardır. Guildhal School of Music& Drama da buradadır.

Londra Senfoni Orkestrası ve BBC Senfoni Orkestrası, Barbican Merkez Konser salonunda gösteri düzenlemektedirler.

 

ST GİLES CRİPPLEGATE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Fore Street adresindedir. Bu yapı: Londra şehrinde kalan birkaç ortaçağ kilisesinden biridir ve modern Barbican bölgesinin tam merkezinde bulunur.

Bu bölgede 1000 yıldır bir kilise bulunduğu tahmin edilmektedir. Peki St Giles kimdir?

Kendisi MS.7.yüzyılda Güney Fransa’da yaşamış bir keşiştir ve onun bayram günü 1 EYLÜL günüdür.

Giles’in: sakatlar, dilenciler ve demircilerin koruyucu azizi olduğu söyleniyor. Hatta: Ortaçağ döneminde, Batı Avrupa’da en saygın aziz olarak biliniyor.

Yapımı 1550 yılında tamamlanan kilise, 1666 Büyük Yangınından kurtulabilmişse de, II. Dünya Savaşı’nda atılan bir bombayla kulesi dışında yerle bir olmuştur. Taş kule 1682 yılında ilave edilmiştir.

1950’lerde Barbican sakinleri tarafından kullanılması için yenilenen kilise, keskin modernliğiyle öne çıkan Barbican ile tam bir zıtlık oluşturur. Kilise, İngiltere’deki iki orga sahip az sayıdaki kiliseden birisidir.

Oliver Cromwell, Elizabeth Bourchier ile 1620 yılında burada evlenmiş, şair John Milton 1674 yılında kiliseye gömülmüştür. Kilisenin güney tarafında Roma ve Ortaçağ dönemlerinden iyi korunmuş şehir surları görülebilir.

Kilise son olarak 1966 yılında restore edilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle 19.yüzyıl yapımı doğu penceresini mutlaka görmenizi öneririm.

 

WHİTBREAD’S BREWERY

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Samuel Whitbread 1736 yılında 16 yaşında Bedford’da çırak olarak başladığı bira üretimine, 1796 yılındaki ölümüne kadar devam etmiş ve 1750 yılında satın aldığı Chiswell Street’deki bira fabrikasında yıllarca bira üretmiştir.

1780 yılında burası dünyanın en büyük bira fabrikası olarak önem kazanmıştır. Firma: Samuel Whitbread’ın ölümünden sonra oğluna geçmiştir. 1961-1970 yılları arasındaki dönemde ise, şirket, İngiltere’nin en büyük üçüncü bira fabrikası olarak görülür.

1976 yılında kapanan fabrika, özel günler için kiralanan salonlara dönüştürülmüştür ve halka açık değildir. Bugün kokteyllerin verildiği Porter Tun salonu, 18 metrelik genişliğiyle, Avrupa’nın en büyük kereste destekli tavanına sahiptir.

Bu caddede yer alan 18.yüzyıl binaları, dönemlerini yansıtan iyi örneklerdir ve dış cepheleri görülmeye değerdir. Binalardan birinde bulunan plakada, birahanenin 1787 yılında III. George ve Kraliçe Charlotte tarafından ziyaret edildiği belirtilir.

Whitbread, günümüzde İngiltere’nin en başarılı 100 şirketinden birisidir.

 

BUNHİLL FİELDS

Bu alan 1665 yılındaki büyük veba salgınından sonra tuğla duvar ve kapılarla çevrili bir mezarlık şeklinde planlanmıştır.

Yirmi yıl sonra, ibadetlerinde İngiltere Kilisesinin onayladığı dua kitabına uymayanların (Nonconformistler) kilise mezarlıklarına gömülmeleri yasaklandığından, bu kişilerin son yolculuklarına uğurlanacakları yer olarak belirlendi.

Mezarlık, City’nin bitiminde kalır ve büyük çınarların gölgelediği güzel bir alandır. Defin alanı: Quaker Bahçeleri olarak bilinir.

Daniel Defoe, John Bunyan ve William Blake gibi ünlü yazarlara adanmış anıtların yanı sıra, Cromwell ailesinin üyelerine ait mezarlar da burada görülebilir. Buraya son defin işlemi: 1854 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihe kadar yaklaşık 120.000 defin yapıldığı söyleniyor.

John Milton ünlü epik şiiri “Kayıp Cennet” i mezarlığın batısında bulunan “Bunhill Row” da yaşarken yazmıştır.

 

WESLEY’S CHAPEL-LEYSİAN MİSSİON

Metodist kilisesinin kurucusu John Wesley şapelin temel taşını 1778 yılında koymuştur. Yapı: mimar George Dance tarafından tasarlanmıştır. Yapıldığı dönemde: Chapel, Londra şehrinde bir üs olmuştur. Londra şehrinde, keşfedilmeyen bekleyen bir mimari harikadır.

Bu arada: “Methodist” likle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Bu mezhep, İngiltere kilisesi içinde bir yenilenme hareketi başlattı.

Bu mezhebin başındaki John ve Charles Wesley: bir Anglikan rahibin oğulları olarak Oxford Üniversitesinde okudular ve dini hayatlarında çok gayretli faaliyetlerde bulundular.

Wesley 1791 yılındaki ölümüne kadar burada vaaz vermiş ve ölünce şapelin arkasına gömülmüştür. Şapelin hemen yanındaki evinde, Wesley’in kitapları ve mobilyaları gibi kişisel eşyalarından bazıları sergilenir.

1891 yılında Wesley’in ölümünün 100. yılı anısına Chapel restore edilmiş, yeni oturaklar ilave edilerek vitray pencereler eklenmiştir. 1972 yılında ise güvensiz olduğu gerekçesiyle chapel kapatılmış ve 1978 yılına kadar olan süreçte, onarım ve restore faaliyetleri sürdürülmüştür.

1978 tarihinde, açılışının 200.yıldönümünde, Queen Elizabeth II ve Edinburg Dükü tarafından yeniden açılmıştır.

Wesley’in katı dini prensiplerine uygun olarak yalın ve ağırbaşlı bir dekorasyona sahip olan şapelde, gemi direklerinden sütunlar dikkate değer. Bu gemi direklerinden sütunlar: George III tarafından bağışlanmıştır.

Şapelin altında Metodist kilisesinin tarihini anlatan küçük bir müze bulunmaktadır.

İlk İngiliz kadın Başbakan Barones Thatcher da (dönemi 1979-1990) bu kilisede evlenmiştir. Günümüzde: chapel her yıl geleneksel “Dünya Methodism” gününde, yerel topluluklar, hacılar ve binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.

 

JOHN WESLEY’S HOUSE

49.City Road.EC-1 adresindedir.

Abisi Charles ile birlikte Methodizm’in kurucusu olan JohnWesley bu evi ve bitişiğindeki şapeli City’nin kuzey ucuna 1779 yılında yapmıştır.

Evet: Londra şehrinde, 18. yüzyıldan kalan ve Wesley tarafından inşa edilen ve Metodist toplumlara vaaz verdiği bu ev: özellikle bu mezhebin inananları tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir.

Evi ziyaret ederseniz: ona ait olan eşyalarla birlikte, çalışma ve dua odasını orijinal haliyle görebilirsiniz.

 

PETTİCOAT LANE

Middlesex Street adresindedir. Burası: erkekler, kadınlar ve çocuklar için özellikle giysi satılan bir yer olarak bilinir.

Bu sokak kraliçe Victoria döneminden beri burada kurulan pazarıyla biliniyordu. Ancak sokağın adı daha renksiz bir ifadeye sahip olan Middlesex Street olarak değiştirildi.

Günümüzde yeni adı resmen kabul edilse de, yıllardır giysi ticareti merkezi olduğu için eski adı da kullanılmaktadır.

Her Pazar sabahı Petticoat Lane ve civarındaki sokaklarda kurulan Pazar da aynı ismi taşır. Wentworth caddesi üzerindeki açık küçük Pazar: 09.00-15.00 arasında açıktır.
Pazarın kaldırılması yönünde girişimlerde bulunulduysa da, 1936 yılında çıkarılan bir kanunla para izin verilmiştir.

Burada çok çeşitli mallar satılır, ancak giysiler, özellikle deri ürünleri boldur. Neşeli ve gürültülü bir ortamda Cockney aksanıyla konuşan tezgahtarlar müşterileri çekmek için şakacı bir dil kullanırlar.

Sokaklarda 1000’den fazla tezgah bulunduğu söyleniyor. Burada alışveriş yapmak isteyenlerin pazarlık yapmayı iyi bilmeleri gerekir.

Burada çoğu etli sandviçler somon fümeli bagel’lar gibi geleneksel Yahudi yiyecekleri satan çok sayıda yer vardır.

 

WHİTECHAPEL ART GALLERY

1901 yılında kurulan sanat galerisinin güzel Art Nouveau ön cephesi, C.Harrison Townsend’in eseridir. Londra şehrinde, kamu tarafından finanse edilen ilk galeridir. Eğitim ve sosyal yardım projeleri için uzun yıllara dayanan bir geçmişi önem kazanmaktadır.

Galeri 1980’lerde ve 2007-2009 arasında genişletilmiştir. Galeri: uluslar arası merkezli bir rol oynar ve çağdaş sanat için bir mihenk taşıdır.

Bölgenin sanat pazarının ve Brick Lane’in yakınlarında bulunan galeri, Doğu Londra sakinlerini sanatla buluşturmayı amaçlar.

Bugün, burada, uluslar arası çağdaş sanatçıların eserlerini kapsayan kaliteli sergiler düzenlenir. 1950’lerde ve 60’larda Jackson Pollock, Robert Raucshenberg, Anthony Caro ve John Hoyland gibi sanatçılar eserlerini burada sergilemişlerdir.

David Hockney de ilk sergisini 1970 yılında burada açmıştır.

Galeride sanat kitaplarına yer veren kapsamlı bir kitapevi ile sağlıklı yiyecekler sunan bir kafede bulunur.

 

OLD SPİTALFİELDS MARKET

Horner Square-Spitalfields bölgesinde bulunan burası kapalı bir Pazar yeridir. Haftanın yedi günü açıktır ama özellikle hafta sonları çok canlıdır.

1638 yılında, Charles I: burada et ve kümes hayvanları satılması için izin vermiştir. Daha sonra: 1682 yılında, burası: Charles II döneminde, Londra’nın yeni banliyölerindeki insanları beslemek için büyüyerek gelişmiştir.

1885-1895 yılları arasında; Pazar bölgesi George Sherrin tarafından yeniden tasarlanmış ve inşa edilmiştir.

Günümüzde Londra şehrinin en iyi pazarı olarak bilinen burada: organik sebze-meyve, ekmekler, turşular gibi kaliteli yiyecekler satılır.

Hafta için günlerde açık olmasına karşın, Pazar günleri, özellikle giysiler, ıvır zıvır, süsler, yaratıcı tasarım modasıyla ikinci el giysilerle ilgilenen büyük kalabalıkları kendisine çeker.

 

CHRİST CHURCH SPİTALFİELDS

Spıtalfıeld.Commercıal Street adresindedir.

Gençliğinden itibaren Sir Chistopher Wren ile çalışmalar yapan Nicholas Hawksmoor’un Londra şehrindeki 6 kilisesi içinde en güzellerinden birisidir.

Christ Church 1711 yılında parlamentonun Elli Yeni Kilise Yasası ile vakfedilmiş ve 1714-1729 yılları arasında inşa edilmiştir.

Bu vakıf yasasında aslında 50 kilise yapılması düşünülmesine rağmen, yalnızca 12 tanesi yapılmış ve bunlardan 6 tanesi, biraz önce de belirttiğim gibi Hawksmoor tarafından tasarlanmış ve yapılmıştır.

Amaç, İngiltere kilisesinin yerini sağlamlaştırmak ve Huguenot bölgesinde güç gösterisinde bulunmaktı.

Protestanları, Huguenot’lar; Katolik Fransa’nın zulmünden kaçarak buraya gelmiş ve ipek dokumacılığında çalışmaya başlamışlardı.

1729 yılında tamamlanan kilisede 1850’li yıllarda birçok değişiklik yapıldı. 1960’lı yıllarda terk edilen yapı yıkımın eşiğindeydi.

1976 yılında Friends of Christ Church Spitalfields kiliseyi eski ihtişamına kavuşturmak amacıyla kuruldu ve bu amaca 2004 yılında ulaşıldı. Günümüzde bu yapı, bir konser mekanı olarak kullanılmaktadır.

Kilisede: opera, klasik müzik, yerel sanatçılar Gilbert&George katılımı ile düzenlenen kutlamalar, akşam yemekleri, pop performansları gibi birçok etkinlik düzenlenmektedir.

Christ Kilisesi: hala çevresindeki sokaklara hakimdir. Kilisenin portikosu ve kulesinin oluşturduğu boyut ve güç etkisi, iç mekandaki yüksek tavan ve salonda da kendisini gösterir. Kilisenin taş işçiliği ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

 

FOURNİER STREET

Caddenin kuzey yakasındaki 18.yüzyıl tarihli evlerde yaşayan ve hayatlarını ipek dokumacılığı ile kazanan Fransız Protestanlarına gün ışığı sağlamak amacıyla, bu evlerde büyük pencereli tavan arası odaları yapılmıştır.

Fransız ipek dokumacıları: Fransa’nın Nantes, Lyon ve diğer şehirlerinden buraya göçmüşler ve buradaki ipek endüstrisini geliştirmişlerdir.

Onların kaldıkları evler: ince ahşap lambrileri, oyulmuş merdivenleri, şömineleri ve gayet iyi ustalar tarafından yapılmış son derece ince detaylı işçilikleriyle ilgi çekmektedirler. Evlerin üst zeminlerinde: buradaki ipek tezgahlarına ışık sağlanması için, biraz önce de belirttiğim gibi büyük pencereler yapılmıştır.

Evlerin zemin katları ise, üretilen ürünlerin satıldığı yerler olarak kullanılmıştır. Son bir not: bu Fransız göçmenler niye buraya geldiler? Çünkü: 1600’lerin başlarında Fransa’da Katolikliğe karşı Protestanlık gelişiyordu ancak zorla din değiştirme baskıları nedeniyle, 40.000 Huguenot, mülteci olarak buraya göç ettiler.

Ancak: 19.yüzyılda: Londra’da sanayi devriminin gelişmesi üzerine: Hindistan ve Çin ülkelerinden, buraya ucuz ipek gelmeye başladı ve Spitalfields ipek ticareti bunun üzerine zayıflamaya başladı ve Huguenots taşındı.

Ancak yine de günümüzde de, bu caddede oturan göçmenlerin çoğu dokumacılıkla uğraşmaktadır. Bugün kalabalık atölyelerdeki dikiş makinalarının başında çalışan Huguenotlar’ın yerini Bengalli göçmenler almıştır.

Neyse ki çalışma koşulları düzeltilmiş ve bu küçük atölyelerin büyük bir kısmı artık şehir dışında bulunan modern fabrikaların satış mağazalarına dönüştürülmüştür.

Caddenin güney tarafında, ünlü mimar Sir Thomas Hawksmoor tarafından 1729 yılında inşa edilen heybetli Christ Church görülür. (yukarıda ondan söz etmiştim)

 

LONDON JAMME MASJİD

59.Brick Lane adresindedir.

Mescit bu civarda yaşayan Müslümanların ibadet yeridir. Kelime anlamı, Bengalce’de “Büyük Cami” demektir. Doğu Londra’daki en eski yapılardan birisidir.

Mescidin tarihçesi bu bölgeye gelen göçmenlerin tarihine de ışık tutar.

Binanın çok uzun bir geçmişi vardır. İlk olarak; 1743 yılında Fransız Protestanları Huguenotlar için şapel olarak yapılmıştır. 1898 yılında Sinagoga çevrilmiş, 20. yüzyılda ise Metodist kilisesi olmuştur.

1976 yılından bu yana, burası cami olarak kullanılmaktadır. Londra’da Müslüman toplumu için bir odak noktasıdır. İbadet mekanı olmasının yanında: İslami literatür ile ilgili olarak çalışma gurupları tarafından düzenlenen konferanslara da ev sahipliği yapmaktadır.

Aynı anda 3000 kişi ibadet edebilmektedir.

Caminin çevresindeki mahallede ise: ağırlıklı olarak Bengalliler oturmaktadır. Pazar günleri, burada kurulan “Brick Lane Market” isimli pazarda: Asya baharatları, sarı ipek ve çeşitli biblolar satılmaktadır.

 

SPİTALFİELDS CENTRE MUSEUM OF IMMİGRATİON& DİVERSİTY

Huguenot ipek tüccarının 1719 tarihli evinin arkasında küçük bir Victoria dönemi sinagogu saklıdır. O dönemde şehre gelen Huguetonlar, İrlandalı topluluklar ve Polonya’dan gelen Yahudi cemaati için arka bahçede, 1869 yılında yapılmıştır.

Burası Londra şehrinin en eski üçüncü Sinagogudur. Nazi işgali altındaki Avrupa’dan kurtarılan bazı çocuklar burada barınmışlardır.

1960’lara kadar Sinagog olarak kullanılan yapının: bodrumundaki toplantı odasında, düzenli anti-faşist toplantılar düzenlendi.

Evet, burada, günümüzde: şehre gelen göçmenlerin ve Yahudilerin tarihini aydınlatan sergiler düzenlenir.

 

BRİCK LANE

Bu sokak, eskiden tuğla ocaklarının içinden geçerdi ve buraya “Whitechapel Lane” denir, tuğla ve toprak birikintileri bulunurdu.

Bölgeye ardı ardına gelen göçmen dalgaları sonucu: 17.yüzyılda, burası Huguenots’ların konut alanı haline geldi ve usta dokumacılar ve terziler burayı bir dokuma ve moda merkezi haline getirdiler.

Ardından: vasıflı ve vasıfsız işgücü için, göçmenler gelmeye devam ettiler. 19.yüzyılda buraya İrlandalılar ve Yahudiler göç ettiler ve bu göç 20.yüzyıla kadar devam etti. 20.yüzyılda ise bölgeye Bengaldeşli göçmenler büyük guruplar halinde gelmeye başladılar.

Günümüzde ise şehirdeki Bengallilerin oturduğu kalabalık bir bölgedir.

Sokaktaki 18.yüzyıl evleri ve dükkanları değişik milliyetlerden birçok göçmeni barındırır.
Göçmenler hayatlarını yiyecek, baharat, ipek ve sari satarak kazanmaktadırlar.

Bengalliler, Yahudilerin oturduğu bu bölgeye 19.yüzyılda denizci olarak gelmişlerdi. O zaman bölgede Yahudiler çoğunluktaydı. Burada hala birkaç Yahudi dükkanı vardır.

No. 159 daki bagel dükkanı 24 saat açıktır.

Pazar günleri burada ve çevrede Petticoat Lane’in devamı niteliğinde bir Pazar kurulur.
Brick Lane’in kuzey ucundaki Black Eagle Brewery, 18. ve 19. yüzyılın endüstriyel mimarisi ve sonradan eklenen aynalı cam binasıyla dikkati çeker.

 

DENNİS SEVERS HOUSE

Folgate Street No.18 deki, 1724 yılından kalma bu evde, eksantrik tasarımcı, icracı buluşlar yapan ve oyuncu Dennis Severs, ziyaretçilerini 17. ve 19.yüzyıllar arasında dolaştıracak tarihi bir iç mekan yaratmıştır. Ev: bodrum üzerine, 4 kat ve terastan oluşmaktadır.

Mutfak, yemek odası, sigara içme odası ve yatak odası üst kattadır.

Ev, ziyaretçileri, Sever ın deyimiyle “sade bir evin içine bakmaya değil, bir zaman tüneline, hayal gücüyle çıkılacak bir maceraya” da evet derler. Odalar, sanki içeride yaşayanlar biraz önce dışarı çıkmış casına bir yaşanmışlık havası taşır. Ocak ve yanan mumlar, kalıcı kokular görülmektedir.

Tabakların yanındaki ekmekler, bardaklarda şarap ve kaselerde meyveler vardır. Mum alevleri titreşir ve dışarıdaki taşlık sokaklarda yankılanan at toynaklarının sesleri duyulur.
Alışkın olduğumuz müze sergilerinden farklı olan bu teatral deneyim 12 yaşından küçük çocuklara göre değildir.

Sanatçı David Hockney gibi kişiliklerin övgülerini toplayan evin bir benzeri daha yoktur.
Hemen yakınlarda, George dönemi kırmızı tuğlalı evlerin titizlikle 1720 lerde inşa edilen eski şehir evlerinden ikisi yer alır.

 

COLUMBİA ROAD MARKET

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Colombia pazarı: 1869 yılında Angela Burdett Coults tarafından kurulmuştur ve 400 tezgahta gıda maddeleri satılmıştır.

Ancak, bu Pazar 1886 yılında kapatıldı. Buraya: Charles Dickens tarafından, üç katlı, gotik bir kemer ve konutlar inşa edildi. 1940 yılındaki Alman bombardımanında Pazar isabet aldı ve büyük hasar gördü.

1958 yılında ise, burada Yahudi tüccarlar tarafından yine cumartesi ve Pazar günleri Pazar kurulmaya başlandı.

Ancak bu kez, gıda değil kesme çiçek ve bitki satılmaya başlandı.

Bu pazarda egzotik çiçek ve bitkiler arasında dolaşmak, şehirde bir Pazar (sadece Pazar günleri açıktır) sabahı yapabileceğiniz en keyifli şeylerden biridir. Pazar günü sokak: çiçeklerle bir vaha haline dönüşür. Havada çiçek kokusu yoğunlaşır.

Victoria döneminden kalma dükkanların bulunduğu bir sokağa kurulan Pazar, hoş kokularıyla farklı bir deneyim sunar.

Burada kurulan tezgahların yanı sıra birçok dükkanda da taze etmek, çiftlik peynirleri, antikalar ve çoğu çiçeklerle ilgili olmak üzere pek çok ürün satılır.

Ama en çok: bahçe aksesuarları, sabun, şamdan, Budist objeler ve bitkiler, çalılar, çiçek soğanları ve taze kesilmiş çiçekler satılır.

Burada, ayrıca bir İspanyol şarküterisi ile soğuk kış günlerinde kendinize bagel ve sıcak çikolata ziyafeti çekebileceğiniz güzel bir kafe bulunur.

Pazarın saat 15.00 gibi kapandığını unutmayın.

,