Fatih ilçesi sınırları içinde, Beyazıt ve Aksaray arasında, tarihi İstanbul’un ana aksı olan Ordu caddesi çevresinde uzanır.
Semt, Laleli ismini, camide bulunan zarif bir çeşmeden almıştır.
Ama bazı yazarlara göre: Laleli ismi, Sultan III. Mustafa’nın hocası “Laleli Baba” dan gelir. Sultan III. Mustafa: sohbetleri seven bir sultandır. Bilgeliğine güvenilen ve ağzı laf yapan kişileri, bu sohbet toplantılarına davet eder. Günün birinde: göğsünde lale takıp dolaştığı için “Laleli Baba” olarak tanınan bir dervişi de davet eder.
Sultan, çevresinde toplananlara, hayattaki en önemli şeyin ne olduğunu sorar. Birçok kişi: din işlerinin önemini ve Osmanlının yüceliğini söyler. Ancak bu alışılagelmiş cevaplar, Sultanı tatmin etmez. Aynı sorunun cevabını Laleli Baba’dan duymak ister. Baba düşünmeden cevap verir “hayatta en önemli şey, rahat bir şekilde def-i hacet yapabilmektir” der.
Sultan bu cevaptan hoşlanmaz, sohbet meclisi dağılırken “Hayatta bu kadar önemli şey varken, hacete gitmekte neyin nesi” der. Laleli Babanın sonraki sohbetlere çağrılmamasını emreder. Bir süre sonra: Sultan, hacete çıkamaz, Osmanlı tıbbının geliştirdiği hiçbir ilaç çare yaratmaz.
Sultan: çatladı çatlayacak derken, çare, tanıdık birinden gelir. Laleli Baba, bir şart karşılığında, Sultanın derdine çare bulabileceğini söyler. Şart “Sultanın tahttan vazgeçmesi ve saltanatı kendisine bırakmasıdır”
Laleli Baba: kendisine paşalık, vezirlik, sadrazamlık önerilmesine rağmen, şartından vazgeçmez. Sultan ise, bu sırada çatlamak üzeredir ve sorunun çözümünün ardından dervişin icabına bakabileceğini düşünerek, teklifi kabul eder. Laleli Baba: okuyup üfler, ardından reçeteyi yazar ve Sultan bu reçeteyi uygulayınca kendini en uygun yere atar, rahatlar, rahat bir nefes aldıktan sonra Laleli Babayı çağırtır.
Ancak, Laleli Baba Sultan’a: “Padişahım ben bir def-i hacet için değişilen tahtı neyleyim” der. Sultan, mutlaka bir istekte bulunmasını söyleyince, Laleli Baba “Sultanım adıma bir cami yap, içinde de büyük bir hela olsun, gelip geçenler hem ibadetlerini hem de hacetlerini keyifle yapsınlar” der.
Padişah bu isteği derhal yerine getirir ve Laleli cami yaptırılır. Laleli cami: İstanbul’da içinde hela yapılan ilk camidir. Laleli Babanın türbesi, caminin bir köşesinde durmaktadır.
Caminin isminin “Laleli” olmasına ait bir söylenti daha vardır. Caminin tamamlanmasından kısa süre önce: Sultan III. Mustafa hastalanır ve hastalığına çare bulunmaz. Tedaviden ümit kesildiği anda, boynunda demirden yapılmış ve laleye benzeyen bir kolye taşıyan garip kılıklı biri çıkagelir.
Aslında, kolyedeki lale simgesi, çiçek değildir ve bu, suçluların boynuna takılan bir halkadır. Derviş: inşaat tamamlandığında, camiye isminin verilmesini şart koşarak Padişahı tedavi eder ve iyileşen Sultan, camiye “Laleli” ismini verir.
Laleli Baba’dan bu kadar söz ettik. Kendisinin türbesi, caminin hemen yakınındadır.
Gelelim sonucu yani Sultan III. Mustafa’nın söylediklerine: Sultan III. Mustafa, bu camiden önce, Üsküdar’da Salacak sırtlarında Ayazma Sarayının bulunduğu yerde, annesi Mihrişah Emine Sultan için 1761 yılında bir cami yaptırmış ve halk, yapıldığı yerden ötürü oraya “Ayazma camisi” ismini vermiştir. Çünkü caminin yaptırıldığı yerde Ortodokslar tarafından kutsal kabul edilen su yani ayazma vardır. Sultan, burayı kendisi için yaptırır ama Laleli Baba yüzünden, buraya da “Laleli” cami denir. Bu duruma üzülen Sultan III. Mustafa “İki hayrat yaptırdım, birini suya öbürünü de veliye kaptırdım” diyerek hayıflanır.
Günümüzde Laleli
Günümüzde burada birçok tekstil firması bulunmaktadır. Bunlar, 1980’li yıllarda başlayan bavul ticaretinin merkezidir. Ancak bavul ticareti yapanlara “Nataşa” gözü ile bakılmaya başlandığında, semtin bu özelliği nitelik değiştirmiştir. Öte yandan son yıllarda Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir yer tutan bavul ticaretine gerekli ilginin gösterilmemesi ve gerekli düzenlemelerin yapılmaması da bölgedeki ticari ilerlemeleri geriletmiştir. Yine de, hala Ordu caddesi üzerinde ellerinde çuvallar veya büyük poşetlerle alışveriş yapmış kadınları, el arabasıyla yüklerini taşıyan yabancı esnafları görmek mümkündür. Ayrıca, İstanbul Üniversitesinin bulunması da semte genç dinamizm katmıştır.
LALELİ KÜLLİYESİ
Laleli külliyesi, Padişahlar tarafından yaptırılmış son külliyedir. Sultan III. Mustafa tarafından hayatta iken yaptırılmıştır. Cami, imaret, çarşı, dükkanlar, çeşmeler, medrese, han, sebil, türbe ve mumhaneden oluşmaktadır ve 1760-1764 yılları arasında yapılmıştır. Daha sonra külliyeye bir de muvakkithane ilave edilmiştir. Külliyenin inşaatına hassa baş mimarı Kara Ahmet Ağa tarafından başlanmış ve Mehmet Tahir Ağa tarafından tamamlanmıştır.
1782 yılındaki yangında külliyenin bazı dükkanları yanmıştır. Harap olan cami 1783 yılında onarılmıştır. Külliye yapılarından medrese günümüze ulaşmamıştır.
1911 yılındaki yangın: medreseyi, cami ve diğer pek çok yapıyı tahrip eder, hamam tamamen yıkılır. Ordu caddesinin genişletilmesi çalışmaları sırasında da caminin set duvarı yıkılmış ve geriye çekilmiştir. Daha sonra bu duvar da yıkılarak caminin bodrum ve ön cephesine bir sıra tonozlu dükkanlar inşa edilerek günümüzdeki duruma getirilmiştir.
Laleli camii-Capitolium manastırı
Beyazıt’dan Aksaray’a giderken Laleli camisinin bulunduğu yerde: Bizans zamanında İmparator Konstantinus zamanında yaptırılmış, pagan tanrılarına adanmış bir pagan tapınağı olan Capitolium vardı. (Yalnız bu bilgi kanıtlanmış bir bilgi değildir.)
Bu pagan tapınağı üstüne planlanan caminin yapımına: Sultan III. Mustafa adına, 1759 yılında mimar Tahir Ağa tarafından başlanmıştır. Temelden çıkan toprak, Yenikapı sahilinin doldurulmasında kullanılmıştır.
9 Eylül 1760 tarihindeki temel atma töreninde, Sultan Mustafa, yüksek görevlilere samur kürk ve para dağıtır. Cami: 5 Mart 1764 tarihinde, Padişahın da katıldığı bir merasimle açılır.
Şehirdeki barok camilerden en güzelidir. Cami: bir platform gibi yükseltilmiş zemin yani teras üzerindedir. Ana kütleye: dıştan bir rampayla çıkılır. Böylece: tüm yapı, mimar Tahir Ağanın: camiyi neredeyse havada asılı tutabileceğini kanıtladığı bir güç gösterisi gibidir.
Caminin altındaki boşlukta: labirente benzer galerilerde kıvrılan geçitler ve tonozlu dükkanlar vardır. Bunların tam ortasında ise, havuzlu büyük bir salon bulunur. 1766 yılındaki deprem sonrasında külliye ve caminin güçlendirilmesi için, cami altındaki çarşı toprakla doldurularak kapatılmıştır.
Caminin önündeki caddenin düzenlenmesi sırasında 1956-1957 yılları arasında ortaya çıkarılan bu kat; halen dükkan ve kafeler bulunan bir çarşı olarak kullanılmaktadır.
Avlu yer seviyesinden yüksektir. Avluya: caddeden iki kapıyla girilir, basamaklarla çıkılır.
Cami tek kubbelidir. Ana kubbe 8 sütuna oturur. Çevresi 6 yarım kubbeden oluşur. Ana kubbenin çapı 12.5 metre ve dış yüksekliği 24.5 metredir. Kubbe kasnağındaki pencere sayısı 24 tanedir ve caminin tüm pencerelerinin sayısı ise 105 tanedir.
Alt bölüm tuğla ve üst bölüm tamamen taştan yapılmıştır. Bu görüntü yani iki kısım: tam olarak birbirine uymaz. Yapının eni dardır, genelde yükseklik vurgulanmıştır. İç mekan dikdörtgen şeklinde sekizgen planlıdır. Taşıyıcı sütunların hepsi duvarlara gömülüdür.
Duvar döşemelerinde: sarı, kırmızı ve mavi renk ağırlıklı, akik, yeşim taşı, gök cevher taşı gibi yarı değerli taşları da içeren mermerler kullanılmıştır. Böylece ortama hoş ama biraz fazla süslü bir hava verilmiştir. Mihrap çıkıntı yapan apsistedir, iki yanda birer sütunla sınırlandırılmıştır ve mermerdir.
Mihrap nişi: koyu yeşil renkli taşla kaplanmıştır ve ortasında zincirden sarkan, altın yaldızla yapılmış bir kandil motifi vardır. Mermer minber: renkli taşlarla süslenmiştir. Minberde kapı ve geçiş açıklıkları yuvarlak kemerlidir. Geçiş açıklıkları üzerinde, her iki yönde Sultan III. Mustafa’nın birer tuğrası işlidir.
Renkli taşların kullanıldığı korkuluk ve yan cepheler ise düzdür. Vaaz kürsüsü: ahşap sedef kakmalı ve oymadır. Korkulukları düz olan kürsünün sırt kısmı, bitkisel kompozisyonludur. Caminin caddeye bakan yerdeki kapısı: 1950’li yıllardaki yol yapım çalışmalarında geriye çekilmiştir.
Minareler
Son cemaat yerinin dış köşelerinde bulunan iki inceltilmiş iki minare tek şerefelidir. Doğudaki minare, hünkar mahfili içinden yükseltilmiştir. 19’ncu yüzyılda yenilenmiş olan taş külahları boğumlu ve yivlidir. Batıdaki minarenin kaidesinde 1779 tarihli iki tane güneş saati vardır.
Şadırvan
Revaklı avlunun ortasındaki şadırvan, sekiz devasa paye ile desteklenmiştir. Geniş saçaklı bir kubbeyle örtülmüştür.
Sebil
Ordu caddesi üstünde, dış avlu kapısı yanındadır. Dışa taşkın ve beş cepheli olarak yapılmıştır. Dilimli cephelere sahip olan sebil, yüksek gövdelidir ve geniş saçaklı bir kubbeyle örtülmüştür. Cephelerdeki madeni şebekeler: 6 tane su verme açıklığına sahiptir. Bronzdan yapılmış sebil ilgi çekecek güzelliktedir.
İmaret-Aşhane
Caminin dış avlusunun köşesindedir. Burada: fırın, kiler, mutfak ve görevlilerin barındığı mekanlar vardır. İç avlusu, doğu ve batı yönünde revaklıdır. Kapısının iki yanı, birer köşeli sütunla sınırlanmıştır. Fırının bitişiğindeki mekan, mutfak olarak düzenlenmiştir. Kuzeyde bulunan küçük oda ise kilerdir. Bu yönde, revak içinde bulunan bir merdivenle, üst katta bulunan ve görevliler için ayrılmış olan barınma yerlerine ulaşılır.
Çarşı
Fevkani olarak inşa edilen revaklı avlulu caminin altında çarşı vardır. Hünkar rampası ile Ordu caddesi yönündeki kapıya doğru biraz genişleyen çarşı: dış avluya iki kapıyla bağlanır. Çarşı kapıları yuvarlak kemerli ve dövme demir kanatlıdır. Batı yönündeki kapı, içinde 6 dükkanın bulunduğu kırık kollu bir koridorla çarşıya bağlanır.
Çarşıda: duvar ve payeler arasında, ahşap bölmeli dükkanlar vardır. 1957-1958 yıllarında, Ordu caddesinin genişletilmesi sırasında, kot düşürülünce, bu yöndeki avlu duvarı üzerinde, bir sıra tonozlu dükkan yapılmıştır. Arkadaki avlunun altında da çok sayıda dükkan inşa edilerek eski çarşıya bağlanmıştır. Caminin doğu yönündeki avlu duvarında bulunan dükkanlar, külliye ile birlikte yapılmıştır. Kuzeydeki dükkanların bazıları zamanla ortadan kalkmış ve yerlerine binalar yapılmıştır.
Mumhane
Caminin kuzeyinde, dış avlu duvarına bitişik bir yapıdır. Yapı: önündeki açık avlu ile, arkadaki aynalı tonoz örtülü, kapalı bir mekandan oluşmaktadır.
Türbe
Sekizgen türbenin yüzü ana caddeye bakar. Bronz şebekeleri çok zariftir. Türbenin içi: 16’ncı yüzyıl çinileriyle süslenmiştir. Dış duvarlarındaki kuş evleri dikkat çeker.
Türbede: 8 ahşap sanduka vardır. Bunlar: III. Mustafa, III. Selim ve diğerleri (III. Mustafa’nın çocukları Şehzade Mehmet, Hibetullah Sultan, Mihrişah Sultan, Şerife Havva Sultan, Fatma Sultan ve Beyhan Sultan) dir.
Türbenin sağ yanında bitişik bir türbe daha vardır. Kare planlı olan bu türbede III. Mustafa’nın kadınlarından Aynülhayat Kadın ve III. Selim’in baş kadını Lefüzar Kadın yatmaktadır.
Hazirede yaklaşık 30 civarında kabir tespit edilmiştir. Özellikle: avlu duvarı önünde bulunan ve Adilşah Kadın (ölüm tarihi: 1803) a ait türbe dikkat çeker. Bu türbe: madeni şebeke ile bir kafes gibi düzenlenmiştir.
Çukur çeşme hanı-Büyük taş han-Sipahiler hanı
Laleli külliyesine ait bu han: caminin hemen doğusunda, Fethi Bey caddesi sapağındadır.
Buraya: eskiden “Çukur çeşme hanı” ve “Katırcılar Hanı” denirmiş. Günümüzde ise “Büyük Taş Han” deniyor. Yapımı: 1760 yılına tarihlenir. Hanın avlusuna: çok uzun ve tonozlu bir geçitten geçilerek ulaşılıyor. Bu revaklı avlunun çevresinde: 4 kenarda, tuhaf şekilli odalar vardır. Burada: adeta mimar Tahir Ağa’nın inancı ve huysuz dehası hissedilmektedir.
3 avlulu olarak düzenlenen han, 2 katlıdır. Cephede yuvarlak kemerli kapı açıklığı ile önce ince uzun bir koridora, daha sonra büyük avluya ulaşılır. Bu büyük avlu 27 x 14 metre ölçülerindedir. Eskiden ahır olarak kullanılan bodrum katı mevcuttur. 1980’li yılların sonuna kadar kereste deposu olarak kullanılmıştır. 2010 yılında özenli bir restorasyon yapılır ve yapı, günümüzde lokanta kafe ve dükkanlardan oluşan bir kompleks şeklinde kullanılmaktadır.
LALELİ MEDRESESİ
Medresenin temeli 1760 yılında atılmıştır. 9 odası ve 1 dersliği bulunuyordu. 1894 yılındaki depremde harap olan medrese yapısı, 1911 yılındaki yangında tamamen yanar ve geriye dört duvar kalır. Ancak medrese içindeki kitaplar yangından kurtarılmıştır. Halen Süleymaniye kütüphanesinde bulunan Laleli kütüphanesi bölümünde 3777 yazma eser mevcuttur.
HARİKZEDEGAH EVLERİ-TEYYARE APARTMANLARI
Laleli camisinin karşısında, doğuda, köşe başındadır. Bu yapıların yerinde, eskiden külliyenin medresesi bulunuyordu. Bu yapılar: 1918 yılında, Cibali, Fatih ve Altımermer bölgelerini kavuran büyük yangından kurtulanların yerleşmesi için 1922 yılında, I. Ulusal Mimarlık akımının ünlü mimarı Kemalettin Bey tarafından yapılmıştır.
Türkiye’nin ilk betonarme ve çok katlı toplu konutlarıdır. 124 daire ve 24 dükkandan oluşmaktadır. O dönemde, toplu konutlar olarak yapılsa da, yapılan her mimari eserde, estetiğin nasıl göz önünde bulundurulduğu hissedilir. Avluları ortak olarak kullanılan bu dev bloklar, günümüzde otel olarak işletilmektedir.
İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.