La Ribera bölgesi, bazen Barselonalılar tarafından “El Born” olarak da anılır. El Born: La Ribera’nın liman cephesine doğru daha zengin olan kısmıdır. Evet limana doğru olan kısım, zengin Barselonalılar tarafından yapılmıştır. 13 ve 18’nci yüzyıllar arasında Passeig del Born, Barselona şehrinin merkez meydanıdır.
Gotik mimarinin en güzel örneklerini burada bulacaksınız. Barselona’nın ortaçağdan kalan mekanlarını göreceksiniz.
Barri Gotic’in hemen dışında. Barri Gotic ile La Ribera bölgeleri arasında; Via Laietana caddesi uzanıyor.
Bu cadde: 1859 yılında, limanı modern kente bağlamak için yapılmıştır.
Trafik genelde yoğun. Yine de, romantik bir atmosferi var. Günümüzde La Ribera turistler için ana cazibe merkezlerinden birisidir. Akşama doğru Passeig del Born çevresinde, turistler, öğrenciler ve yerel halk arasında popüler olan çok sayıda harika bar vardır.
PASSEİG DEL BORN BÖLGESİ
Bir ucunda Born Pazarı ve diğer ucunda Santa Maria del Mar kilisesi vardır. Burada modaya uygun barların teraslarında, Ortaçağ havası yaşanır. Geçmişine sırtını dönmeyen, yeni zamanlara uyum sağlamış büyüleyici bir caddedir.
Bu şirin ve küçük cadde: şehrin en modern barlarının teraslarını dolduran insanlarla doludur. Aynı zamanda genç ve çok genç olmayanlar ile şehrin en popüler gece hayatı noktalarından biridir.
Adından da anlaşılacağı gibi Born’un turnuvalara ve mızrak dövüşlerine ev sahipliği yaptığı Orta çağlara kadar uzanan tarihle dolu bir yerdir. Burada Ortaçağ döneminde, şövalyeler at üzerinde mızrak dövüşü yapıyorlarmış. Aynı zamanda Kutsal Hafta Alaylarının ve ilk karnavalların yeriydi.
Cadde: festivaller ve kutlamalar için bir merkez olmanın yanı sıra, Barselona tarihinin en karanlık bölümlerinden bazılarını da gizler. 16’ncı yüzyılda Engizisyon kurbanları, burada idam edildi ve 1714 yılında, Kuşatmanın ardından, V. Philip’in birlikleri tarafından işgal edildi.
Buna rağmen, 14’ncü yüzyıldan kalma bazı binalar, sizi muhteşem geçmiş zamanlara götürür. Ağaçların gölgesi altında, eski Born Pazarından görkemli Gotik Santa Maria del Mar kilisesine uzanan bu özel mekanı mutlaka ziyaret ediniz.
Çünkü: günümüzde özellikle gençlerin ilgisini çeken ve toplandıkları bir yerdir.
SANTA MARİA DEL MAR KİLİSESİ
La Ribera katedrali olarak da biliniyor. Deniz, kurulduğu sırada günümüzdeki Santa Maria del Mar kilisesinin bulunduğu yere yakındı, o zamanlar kilise doğrudan deniz kenarında inşa edilmiştir.
Berenguer de Montagut tarafından tasarlanan Santa Maria del Mar Bazilikesi: Gotik Barselona’nın gemi işçileri ve tüccarlarının ibadethanesiydi.
Ortaçağ döneminde yapılan diğer kiliselerden ayrılır, çünkü Ortaçağ döneminde bir kilisenin inşası yaklaşık 100 yıldan fazla sürer ve bu sırada değişik mimari tarzlar kullanılırdı. Ancak burası bir istisnadır.
Kilise, 1329 yılında yapımına başlanmış ve 55 yıllık süre sonunda 1384 yılında tamamlanmıştır. Anıtsal kuleleriyle, eski şehrin ortasında bir kale gibi görünür.
Mimari stili, saf Katalan Gotik tarzındadır ve bu tarzda hayatta kalarak günümüze ulaşan tek kilisedir.
Ancak, 1936 yılında, İspanya iç savaşı sırasında, burası, çok zarar görmüştür.
Çıkan yangınlarda: şapellerin, koro yerlerinin ve sunakların süslemeleri yanmıştır. 1428 yılındaki depremde ise, kilise büyük hasar görmüştür.
Kilisenin dışı
Dış duvarlarında süsleme yoktur. Ön cephesinin yanlarında yükselen üç katlı, sekizgen çan kuleleri var. Girişin üzerinde ise, güzel bir pencere bulunmakta.
KİLİSENİN İÇİ
Kilisenin iç mekanının boyutları ve sadeliği muhteşemdir. Kilise, 13 metre arayla yerleştirilmiş, çok uzun ve sekizgen sütunlarla desteklenen, aynı yükseklikte 3 neften oluşur. Bu diğer Ortaçağ binalarında aşılamayan bir yüksekliktir.
Sanki yer çekimini tersine çevirmiş ve muazzam taş bloklarını, yukarıya doğru çekmiş gibi, olağanüstü genişlik, yükseklik ve ferahlık izlenimi verir. Bu izlenimde, kilisenin birçok vitraylı penceresi de rol oynar. İç mekanda, kusursuz simetri hakimdir.
Zeminde: özel mezarlar ve Barselona’nın Ortaçağ loncalarını ve kardeşliklerini görebilirsiniz.
Kilisenin akustiği ise muhteşemdir. Bu nedenle, kilisede, yıl boyunca, klasik müzik konserleri yapılmakta ve özellikle, akustik açısından, böyle bir konser yakalarsanız mutlaka katılın. Bu kilisenin diğer bir özelliği de, yöresel düğünlerin yapılmasında, evlenen çiftler tarafından çokça tercih edilmesiymiş.
Yani; genelde, gittiğinizde büyük olasılıkla bir düğünle karşılaşabilirsiniz. En kötü yanı, böyle bir düğün sırasında, kilise, ziyarete kapanıyor.
CARRER MONTCADA BÖLGESİ
Günümüzde sanat galerilerine ve Museu Picasso gibi önemli müzelere ev sahipliği yapan Carrer Montcada, Barselona şehrinin zengin bölümümün merkezini oluşturur. Denizde servet sahibi olan Barselona’nın asil ve tüccar sınıfları muhteşem evlerini burada inşa ettiler.
Ortaçağ sarayları, bu geçmişin canlı bir hatırlatıcıdır. Burada görkemli kapılar ve güzel değerli taş avlular bulunmaktadır.
16’ncı yüzyılda ve daha sonra İspanyol Veraset Savaşında, 5’nci Phillip’in La Ribera’nın doğu tarafından bir askeri kale inşa ettiği bir ihtişam dönemi kısa kesildi.
Carrer Montcada boyunca, tonozlu tavanları olan galerilerin altında yürürken, sanat galerilerini ve müzeleri ziyaret ederken, Ortaçağ Barselona’sının görkemli geçmişinin atmosferini yeniden yaşayacaksınız.
MUSEU ETNOLOGIC İ DE CULTURES DEL MON
Diğer kültürler hakkında bilgi toplama ve toplama tutkusunun sonucudur. Müze, Batılı olmayan ülkelerin sanatsal zenginliklerini ve etnik mirasını yaymak için hesaplanamaz, kültürel değerleri olan nesneleri korumayı, restore etmeyi ve erişilebilir hale getirmeyi amaçlar.
Müze: Yeni Zellanda, Marques Adaları, Tongo ve Rapa Nui gibi ülkelerden ve adalardan çok değerli parçaların bir sergisini bir araya getirmek için, dünya çapındaki diğer kamu ve özel sanat koleksiyonlarıyla birlikte çalışmıştır.
LA CİUTADELLA-PARKC DE LA CİUTADELLA PARKI
Kale, Bourbon kralı Philip V tarafından, 1714 yılında İspanyol Veraset savaşından sonra inşa edilmiştir. Kale, Madritli yöneticiler tarafından, Katalanca olan her şeyin bastırılmasının kilit bir simgesiydi.
Dolayısıyla, Barselonalılar 1870 yılında izin verildiğinde ondan kurtulmak için sabırsızlandılar.
Çünkü Bourbon kralı, halkı kendi kontrolü altına almak istedi. Daha sonraki dönemlerde ise, kale, çoğunlukla siyasi mahkumlar için bir hapishaneye dönüştürüldü. Bu yüzden, La Ciutadella, Katalanların nefret ettiği her şeyi temsil ediyordu.
Parc de la Cuitadella kuzeybatı girişinde, Passeig de Pujades’de: 1869 yılında kalenin yıkılması emrini veren General Prim’in atlı bir heykeli bulunmaktadır.
Park: Josep Fontsere tarafından tasarlandı. Genç mimar Antonio Gaudi, “Cascada” şelalesinin tasarımını yaptı. Gaudi, gölün yanındaki çeşmede kendini ölümsüzleştirdi. Çeşmenin önündeki su havzası; oldukça yaygın bir şekilde bulunan kanatlı ejderhalar tarafından korunmaktadır.
1998 yılında Dünya Sergisi burada düzenlendi.
PARK ALANINDAKİ BİNALAR
Parkın güneybatı tarafı olan Passeig de Picasso tarafından, 4 tane dikkat çekici bina bulunmaktadır. Binaların en kuzeyindeki Castell dels Tres Dragons (Üç Ejderhanın kalesi) günümüzde Zooloji Müzesine ev sahipliği yapmaktadır.
Tuğla cepheli bina, erken Modernizmin bir örneğidir. Mimar Lluis Domenech i Montaner tarafından 1887 yılında inşa edilmiştir. 1920 yılından bu yana ise, Zooloji Müzesine ev sahipliği yapmaktadır.
GÜNÜMÜZ
Günümüzde Parc de la Ciutadella, La Ribera’nın yeşil alanıdır. Hatta Barselona şehrindeki en yeşil vahadır. Burada: yürüyüş ve piknik yapabilir, gölde kayık kullanabilirsiniz.
MUSEU PİCASSO (PİCASSO MÜZESİ)
Önce biraz bilgi. Picasso; 20’nci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri. 1881 yılında, Malaga kentinde doğmuş. Sanat eğitimine, Barselona’da başlamıştır. Babasının Profesör olduğu prestijli sanat akademisi “La Llotja” da okumuştur.
Olağanüstü başarıları sayesinde, bazı dersleri atlamayı başardı. Bu süre zarfında Picasso, temas kurduğu birçok sanatçıyla tanıştı. İlk sergileri, sanatçıların kafesi sayılan “Els Quatre Gats” ve “Sala Pares” galerilerinde gerçekleştir.
Yenilikçi gurubun üyesi. 1904 yılında, Paris’e yerleşmiş ve Barselona’ya hiç geri dönmemiştir. Hatta, hayatı boyunca Barselona şehri ile yakın bir ilişkisinin olmadığı söylenir.
Çünkü: İspanya’daki baskıcı Franco rejimi, dönmesine izin vermemiş. Yine de; çalışmalarında, daima İspanya’nın derin etkilerini görmek mümkün. Picasso’nun, ölümünden sonra, bugün Paris’te sergilenen kişisel koleksiyonun büyük bölümü, yapılan bir antlaşma ile, Fransız hükümetine verilmiştir.
Evet, şimdi müze BİNASI VE AÇILIŞI
Müze, Nisan 1963 tarihinde eski şehirde Ribera semtinde açılmıştır.
Müzenin kuruluş nedeni: Picasso Jaime Sabates’in sekreteri ve arkadaşı Jaume Sabartes tarafından Barselona şehrine kapsamlı bir koleksiyon bağışlamasıydı. Bu koleksiyonda yağlıboya ve kara kalem çalışmaları ile birlikte seramikler bulunuyordu.
Bu amaçla, 15’nci yüzyıldan kalma eski şehir Sarayı olana Palacio de Berenguer d’Aguilar müzeye dönüştürüldü.
1970 yılında ise, müze, Palau del Baro de Castellet ve Palau Meca’ya genişletildi. 1999 yılında Casa Mauri ve Palau Finestres ile daha fazla uzantı yapıldı. Bu 5 saray, günümüzde Picasso Müzesini oluşturmaktadır.
Bazı eserler, orijinal olarak şehirdeki çeşitli müzelerdeydi ve Picasso Müzesi için toplandı. Picasso’nun eşi Jaqueline Picasso: 1982 yılında 41 parçalık bir seramik koleksiyonunu müzeye bağışladı.
Günümüzde, Picasso Müzesindeki eserler, Madrid Prado ve Paris Picasso Müzesinin yanında: ressamın en büyük üç eser koleksiyonundan birisidir.
MÜZENİN İÇİNDEKİLER
Müze; dar bir sokakta. Büyük bir binanın içinde. Ana girişi: 15’nci yüzyıldan kalma, Palau Aguilar’da. Müzeye birinci kata, açık bir merdivenle çıkılıyor.
Burada: Belediye’ye ait, 5 yapı var.
Müzede, kalıcı koleksiyonda farklı dönemlerden 3.800’den fazla eser bulunuyor.
Sergilenen eserler; Picasso’nun; çocukluk, mavi dönem, pembe dönem, kübizm, seramikler, Valauspuez uyarlamaları gibi bölümlere ayrılmıştır.
Birçok kişi Picasso’nun resimlerinin, erişilmesi oldukça zor olan soyut kübik portler ile ilişkilendirir. Eserlerinin dehası genellikle gizli kalır.
Picasso Müzesi, ressam ve heykeltıraşın yaşam çalışmalarını, kronolojik olarak sıralayarak gösterir. Farklı aşamalar açıklanır ve stil değişiklikleri ziyaretçi tarafından kolaylıkla anlaşılabilir.
Pablo Picasso, Diego Velaquez’in “Las Meninas” tablosunu, arkadaşı Sabates’in anısına yeniden yorumladığı 58 tablodan oluşan Las Meninas serisinin tamamını müzeye bağışladı.
Sanatçının sergilenen en eski çalışması, 9 yaşında yaptığı bir kara kalem resim. Bu müzedeki eserler; Paris’tekilerden sonra, en büyük Picasso koleksiyonudur.
Müzede, çoğunlukla Picasso’nun 1895-1904 yılları arasında yani gençlik yıllarında yaptığı eserler sergileniyor. Yani, burada: sanatçının çok önemli bir eseri yok, onlar Paris’te.
Burada: yalnızca, mavi döneme ait, 1917 tarihli: “Soytarı” ve “Nedimeler” serisi eserleri var.
Mutlaka girin, görmeniz gereken bir yer.
MUSEU TEXTIL DE LA İNDUMENTARİA (TEKSTİL MÜZESİ)
Picasso müzesinin kapı komşusu bir müzedir. Caddenin karşısındadır. Llio Marki isimli eski saray içinde kurulmuştur.
Tekstil ve Giyim Müzesi, iki komşu bina ev sahipliği yapmaktadır.
1’nci Bina: Palau Nadal’dır. 2’nci Bina: Palau dels Marquesos del Llio’dur. 13’ncü yüzyıldan kalma, orijinal ahşap tavanlarının bir kısmı korunmaktadır.
Müze, tekstil sanatının 1500 yıl içindeki gelişimini göstermektedir.
Müzede sergilenen eşyalar arasında: Ortaçağ Hispano-Arap tekstilleri, bazı ayin kıyafetleri ve şehrin nakış ve dantel koleksiyonudur. Asıl vurgu: modanın tarihidir.
Koleksiyon: Baroktan 20’nci yüzyıla kadar koleksiyoncu Manuel Rocamora tarafından 1960’larda bağışlanmıştır. Bu koleksiyon türünün en iyi örnek koleksiyonlarından birisi olarak kabul edilir.
Son zamanlarda müzenin koleksiyonuna bağışlanan önemli objeler: 1958 baydoll elbise ve hap kutusu şapkasıyla ünlü İspanyol tasarımcı Cristobal Balgenciaga’ya aittir.
Müzede sergilenenler: bu bölge malikanelerinde yaşayan varlıklı ailelerin zerafetlerini göstermesi açısından ilginçtir. Koleksiyon; ipek, saten ve kürkten yapılmış, mükemmel işlemeleriyle göz kamaştırıyor. Evet, müzede bir hediyelik eşya dükkanı ve kafeterya bulunmaktadır.
ARC DE TRİOMF
Mimar Josep Vilaseca’nın yaptığı modernist bir mücevherdir.
Burası yani Zafer Takı; 1888 yılında “Dünya Sergisi” alanının girişiydi. Pruvaya yakın bakarsanız, Zafer takının 19’ncu yüzyıl sonlarından kalma modern Barselona şehrine açılan kapı olduğu hemen anlaşılır. Kapı, modern Eixample bölgesine doğru geçişi işarete der.
Günümüzde, Magribi tarzında kırmızı tuğlalarla yapılmış Arc de Triomf, Passeig Lluis Şirketlerinin sonunda görkemli bir şekilde yükselmektedir.
Kemerin çevresinde, Barselona şehrinin ve 49 İspanyol vilayetinin kolları yerleştirilmiştir.
Günümüzde, zafer kemerine bağlı, bazı taş yarasalar görülür. Bunlar: Aragonlu James olarak da bilinen, Kral 1’nci Jaume (1213-1276) nin amblemidir. Jaume I döneminde, Barselona şehri ekonomik olarak gelişmiştir.
Kralın askerleri, 31 Aralık 1229 yılında Medine Mayurka şehrini ele geçirdiler. Yarasa onun uğurlu çekiciliğiydi.
Medine şehri, daha sonra Ciudad de Mallorca olarak adlandırıldı ve 1717 yılında şehir Roma dönemindeki adıyla anıldığı için Palma de Mallorca olarak yeniden adlandırıldı.
Yarasa hala Valencia şehrinin sembolüdür. Aynı zamanda FC Barselona kulübünün ilk armasının bir parçasıdır.
“Yarasa” Katalan art nouveai yapılarında tekrar tekrar görülecektir. Katalonyanın bağımsızlığını simgeleyen modernizm’de hayvan sembolleri defalarca kullanıldı. Katalonya Sain Jordi koruyucu azizini simgeleyen Ejderha buna iyi bir örnektir.
Evet zafer takı önünde, resim çektirmeyi unutmayın.
PALAU DE LA MUSICA CATALANA
Modernist bina, eski şehrin kuzey kesiminde yer almaktadır. Burası: bir müze değildir. Müzik sarayının özellikle konser salonu etkileyicidir. Konserler verilmek üzere yapılmış bir mekandır.
Katalan koro derneği “Orfeo Catala” 1891 yılında kurulmuştur. Sofistike eserler sergileyen ve yüzyılın başlarında Barselona şehrinde büyük popülerlik kazanan amatör bir müzik kulübü olmuştur.
Dernek: Palau de la Mısica Catalan’ın yapım emrini vermiştir. Müzik sarayı 1905 yılında inşa edilmiş ve 1908 yılında açılmıştır. Yapının mimarı: Lluis Domenech i Mantaner’dir. Bina: zengin tüccar ve sanayicilerden gelen bağışlarla finanse edilmiştir.
Yapıda: modernizmin ana unsuru olan: heykeller, demircilik, seramik ve sanatı gibi çeşitli sanat formları ve farklı mimari tarzlar birleştirilmiştir. Bu sanat formlarının karışımı Palau de la Musica’da açıkça görülebilir.
1997 yılında, UNESCO tarafından, Dünyanın en değerli mirasları listesine alınmış.
DIŞ KISMI VE CEPHE
Binanın cephesi: her biri farklı bir çiçek desenine sahip, mozaik süslemeli sütunlarla süslenmiştir. Beethoven, Bach ve Wagner gibi büyük ustaların büstleri, müziğin hakim zevkine tanıklık etmektedir.
Bir köşede, Katalonya’nın koruyucu azizi Saint Jordi’nin hakim olduğu Katalan halk şarkısına adanmış bir heykel görülür. Cephe tasarımı, Gotik ve Mağribi mimari unsurları da dahil etmiştir. Evet sonuç olarak; dış kısmı, muhteşem iç kısmın yanında mütevazi kalmaktadır.
KONSER SALONU
Oldukça etkileyicidir. Salon ve sahne uyumlu bir birliktelik oluşturur. Olağandışı yapı malzemeleri kullanılmıştır. Bol miktarda cam, müzik sarayını çok parlak hale getirir ve ona kendine özgü bir hava verir.
Işık, renkli cam pencerelerden ve kemerli, camsı ve renkli bir kubbeden parlar. Çünkü yapı tasarlanırken, iç kısmın, mümkün olduğu kadar çok gün ışığı alması düşünülmüştür. Bu yüzden, salon aydınlık ve ferahtır.
Burada öğleden sonra yapılan konserlerde, içeri sızan güneş ışığı, muhteşem bir atmosfer yaratır. Bina, sanki yanıyormuş gibi bir görüntü oluşur.
Kavisli duvarlarda: farklı ülkelerden ve bölgelerden farklı müzik aletlerini çalan 16 ilham perisinin heykelleriyle süslüdür.
Farklı müzik tarzlarını sembolize ederler ve her müzik türünün yerini bulması gereken bir performans mekanı olan Palau de la Musica Catalana’nın ruhunu somutlaştırır.
Sahnenin solunda ve sağında halk müziği ve klasik müziği simgeleyen iki heybetli heykel vardır. Heykellerin arasında gümişi borular mevcuttur. Bunlar, sahnenin üzerinde, 2004 yılında yapılan restorasyondan sonra, tekrar duyulabilen bir kilise organına aittir.
Tavanda ise, renkli cam küre, muhteşem bir görüntü verir.
1980’lerde, Palau de la Musica Catalana, mimar Oscar Tusquets yönetiminde yeniden inşa edildi ve modernize edildi. Restorasyondan sonra bile Palau de la Musica Catalana hala orijinal cazibesini korumaktadır.
Sonuç olarak, oldukça muhteşem güzel bir bina, mutlaka gidin görün derim.
MUSEU EUROPEU D’ART MODERN (MEAM)
Müze, Palau Gomis’te yer almaktadır. Rönesans binasının bulunduğu dar ara sokak, evin yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki zarif giriş holüne sorunsuz bir şekilde geçişi sağlar. Oradan, evin Belle Etage’deki sergi alanının birinci katına bir merdivenle çıkılır. Haziran 2011 tarihinde ziyarete açılmıştır.
20 ve 21’nci yüzyılların modern güzel sanatlarının birinci sınıf koleksiyonları sergileniyor. Koleksiyonun sunumunda: eski ve modernin burada birbirine ait olduğu ve bu birlik, hatta bir sembiyoz oluşturduğu izlenimi vermektedir.
Müze ve eserleri sergilenen sanatçılar, figüratif sanat akımlarına bağlıdırlar. Sergilenen eserlerin yelpazesi geniştir. Resim, heykel, fotoğraf ve çizimlere kadar uzanır.
Sanatçılar savaşlar, sosyal eleştiri ve ayrıca dini konular gibi modern ve güncel konuları ele alırlar.
Evet, gelelim sonuca, müzede sanat modern bir şekilde ziyaretçilere sunuluyor. Ayrıca bina yüzlerce yaşında olması ve saygıdeğer bir huzur ve güzellik bir arada sunulmaktadır.
Burada: genç ve yetenekli sanatçılar için harika bir akşam etkinliği yani konserler düzenlenmektedir.
Em Eıxample (Alışveriş Semti)
Placa de Catalunya’nın kuzeyindeki semttir. Şehrin, alışveriş merkezidir. Ama aynı zamanda, görkemli apartmanlarla doludur. Apartmanların güzel örneklerini, moda butiklerini, galerileri, restoranları ve otelleri görmek mümkündür.
Bu nedenle; quadrat dor (altın meydan) olarak da anılıyor. Alışveriş yapmak ve dolaşmak için, burada iki cadde var.
Bunlar: Passeıg de Gracıa ve La Rambla de Catalunya’dır.
Passaig de Gracia
Daha gösterişli kısımdır. Tüm lüks malların, butiklerin, modern tapas restoranlarının ve şarap barlarının bulunduğu yerdir.
Cadde üzerinde: Gaudi’nin La Pedrerası ve iki harika ev bulunmaktadır. En tercih edilen yeri ise: Enric Granados Sokağıdır. Çünkü: burası trafiğe kapalı, ağaçların altında yürünen, scootercıların cenneti, bir sürü kahve, tatlı, sushi dükkanı olan bir yerdir.
La Rambla de Catalunya
Bu zarif bulvar, Barselona şehrinde Rambla’nın doğal devamıdır. İster dağlara doğru, ister denize inin, kilometrelerce uzunluktaki Rabla Catalunya, benzersiz bir perakende satış imkanları sunar. Bulvarın iki yanında, bolca Modernist detaylara sahip binalar bulunur.
Caddenin orta kısmında serinletici bir gölge veren ıhlamur ağaçlarının gölgesinde kilometrelerce uzunluğunda bir bulvar vardır. Buradaki teraslar, yayalara serinlemek için yol boyunca mola verme şansı sunar.
ESQUERRA-L’ANTİGA ESQUERRA DE I’EİXAMPLE:
Barselona şehrinin gay komunitesi burada yaşamaktadır. Balkonlarda gökkuşağı bayrakları görülür. Oldukça renkli, şehrin özgürlükçü ruhunu yansıtmaktadır.