Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Aizonai, işte tarih, işte mükemmellik, işte hazine, mutlaka ama mutlaka gidin, görün. Ben buraya üç kez gittim, her seferinde büyük bir keyif aldım, inanılmaz güzel, inanılmaz tarihi bir yer, mutlaka zaman ayırın, mutlaka burayı gidin görün.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

ULAŞIM

Aizonai antik şehri: Kütahya il merkezine 57 km. uzaklıktadır. Kütahya karayolundan yaklaşık 50 km. gittikten sonra, Çavdarhisar ilçesini hemen geçince, Emet yönüne dönülerek ulaşılıyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

GENEL

Kralların şehrine yakışan bu mimarinin bulunduğu alanda, her ne kadar çevre dikenli tellerle kapatılarak korunmaya alışmışsa da, bazen istenilmeyen görüntülerle karşılaşma şansı çok fazla.

Bu görüntülerin başında, burası bir yandan turizme açılmaya çalışılırken, öte yandan antik kalıntılar içinde koyun sürüleri ve bunlar tarafından kirletilen antik kalıntılar.

Ayrıca: antik kalıntılar üzerine kurulmuş, bir köy yerleşimi var. Ama bu köy yerleşimindeki evler o kadar kötü olmuş ve Sit alanı olması nedeniyle herhangi bir tamirat, yenileme veya restorasyon yapılamadığından, çevre tamamen harabe olmuş ve her an yıkılabilecek enkaz evlerle dolu.

Bir diğer söylenti, bu evlerin Gediz depreminden sonra terk edildiği şeklindedir. Ama ne olursa olsun ziyaretçilere gayet kötü bir görüntü sunuyorlar.

Evet, gelelim antik kentin bulunmasına

Antik kentteki kazılar, burada, MÖ.3000 yıllarına kadar uzanan dönemde ait yerleşim tabakalarını ortaya çıkarmıştır. Yani, Roma döneminde bugünkü halini alan kentte aslında çok daha önceki dönemlerde, eski uygarlıklar tarafından yerleşim sağlanmıştır.

Pausanias isimli bir yazar: Penkalas nehrinin kıyısındaki bir mağarada: “Ana Tanrıçaya” tapınıldığını anlatır.

Ama, şehir; en önemli ve çağdaş görünümünü Roma döneminde yaşıyor. Özellikle: Efes kenti ile aynı dönemde, burası, ikinci bir Efes şehri olarak nitelendiriliyor.

Kent, ismini: Zeus’un kızı Su Perisi “Erato” ile Efsanevi kral “Arkas”ın birleşmesinden ortaya çıkmış “Azan” isimli mitolojik kahramandan almıştır.

Azan isimli bu mitolojik kahraman, aynı zamanda, Frigyalıların mitolojik kahramanı olan “Azan” dır. Şehir kuruluşundan sonra kullanılan bir diğer ismi ise: Aezani’dir.

Kent: Penkalas (günümüzdeki ismi: Kocaçay) ırmağının iki yakasında kurulmuştur. İlk yerleşimcileri: Frigya’ya bağlı olarak yaşayan “Aizanistler” dir.

Bunları takip eden dönemlerde ise: Bergama krallığı ve MÖ.133 yılında ise, Roma egemenliği görülmektedir.

MÖ. 1’nci yüzyılın son çeyreğinde ve erken Augustus döneminde (MÖ.27. MS.14) yıllarına ait sikkelerde, kentin adı “Ezeaniton” olarak geçmektedir.

Daha sonra, takip eden süreçte: yani Roma egemenliği dönemlerinde, tahıl ekimi, şarap ve yün üretimiyle zenginleşen şehrin ünü: sınırları aşmıştır. En parlak ve ihtişamlı günleri ise; MS.117-138 yılları arasında görülür.

O dönemde, antik kentte, 120 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Kuruluş aşamasında, kentin ilk görkemli yapısı olarak: Zeus Tapınağı kurulmuştur. Bu dönemde, şehir, Yunan şehirler birliğine alınır. İmar faaliyetleri artar.

MS. 2’nci yüzyılın ortalarında ise, küçük Zeus Tapınağı çevresinde, galerilerle çevrilmiş olan “Agora” inşa edilir. Tiyatro, Stadium, hamam ve spor yerleri yeniden onarılır.

Takip eden dönemde

Roma imparatorluk toprakları ikiye ayrılınca, bölgede Bizans egemenliği başlar. Bizans döneminde: Hıristiyanlığın yoğunlaşması ile burası da bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Kent: 7. yüzyılda önemini kaybeder ve 13. yüzyılda ise bölgeye Çavdar Tatarları yerleştirilir ve bu nedenle, bölge “Çavdarhisar” olarak anılmaya başlanır.

Derken: 1824 yılında: Avrupalı gezginler tarafından, Aizonai antik kenti bulunur. Antik kent: 1830-1840 yılları arasında incelenir ve 1926 yılından itibaren ise, bölgede, Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı çalışmalarına başlanır. Bu çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir.

Antik kentte, günümüzde görebileceğiniz başlıca kalıntılar: şehrin Roma hükümranlık dönemlerinden kalmadır. Görebileceğiniz antik eserler: Zeus Tapınağı, Borsa, Stadium ve Anfi Tiyatro, Mozaikli hamam, Antik köprüler ve Sütunlu cadde.

Bunlardan kısaca söz etmek istiyorum. Ancak, buradaki köyün evlerinin çoğunun duvarlarının düzgün kesme taşlardan yapılmış olduğunu göreceksiniz. Evet, malzeme bol, garip karşılamamak gerek. Ancak, bu evlerin bir kısmı: 1969 Gediz depreminden sonra terk edilmiş.

Yani. Terk edilen bu evler ve antik kent kalıntıları, çok ilginç bir manzara oluşturuyor. Bu arada, antik kentten çıkarılan eserlerin bir kısmı, halen Kütahya Müzesinde sergileniyor.

GEZİ PLANI

Ana yoldan ayrıldıktan sonra, tabelalar yardımı ile “Aizonai” antik şehrine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Önce gezmenizi önereceğim yer: Zeus tapınağıdır. Zeus Tapınağı hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, bilmenizi istediğim hususlar var.

Tapınak alanı: tel örgülerle çevrilmiş ve giriş ücretli yazılı olmasına ve tapınak alanının içinde hemen sağ bölümde bir konteynır içinde güvenlik görevlileri bulunmasına rağmen; giriş ücreti ödenmiyor.

Siz zaten kapıdan girişten itibaren, karşınızda bir anıt gibi duran muhteşem yapıyı görünce etkileniyorsunuz. Ama, yine de hemen buraya girmeyi değil de, hemen sağ yanda bulunan yine tel örgülerle çevrelenmiş, bölgeden toplanan taş eserlerin bulunduğu yeri önce gezin.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Sonra: çok çok ilgi çeken, kadın büstünün bulunduğu taş bölümü görün ve daha sonra, Zeus Tapınağının bulunduğu yere tırmanın.

Burada, yani tapınak alanı içinde, duvarlardaki yazıtları görün, ayrıca tapınak alanının altındaki boşluğu mutlaka ve mutlaka inin. Buraya, demir merdivenlerle iniliyor ve herhangi bir sorun yok.

Ama dediğim gibi unutmayın ve bu alttaki boş alana mutlaka inin, sıcak bir günde klima gibi bir güzel havası olan, bu mistik alanı mutlaka görün. Bu alan bir zamanlar: tapınağın kehanet merkezi ve deposu olarak kullanılmıştır.

Evet, buyurun dünya üzerinde benzeri olmayan, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş, muhteşem bir tarih hazinesini gezmeye.

Hemen tapınak alanının giriş kapısı önünde, aracınızı park edebilirsiniz.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

ZEUS TAPINAĞI

Evet burası günümüzde Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesi.

Burada, Roma döneminde Aizonai isimli bir şehir kurulur ve şehrin en kutsal alanı olarak seçilen yere Zeus Tapınağı yapılmasına karar verilir.

Ancak, bu kutsal alan olarak kabul edilen höyük: Anadolu’nun erken evrelerine ait tabakalar bulundurur.

Tapınak avlusu seviyesinin hemen altında, Erken Bronz çağına (MÖ 2800-2500) ait seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca: Tunç çağına ait zemini kerpiç ve çakıldan yapılmış, şevli duvarlara sahip iki mekan tespit edilmiştir.

Tapınağın yapılması için, bu tabakalar ortadan kaldırılmıştır.

Muhtemelen, bu ortadan kaldırılan tabakaların molozları, tapınak alanının tekrar dolgusu sırasında kullanılmıştır.

Evet, günümüzde: Zeus Tapınağı, yukarıda belirttiğim gibi Çavdarhisar ilçesinde, Aizonai antik şehrinde, Perkalas Çayının batı kıyısında 200 metre uzaklıktadır.

 

Önemi

Zeus Tapınağı oldukça önemlidir. Çünkü dünya üzerinde benzeri yoktur. Gerek plan olarak ve gerekse dünya üzerinde günümüze en sağlam gelebilmiş bir tapınaktır.

 

Tapınağın yapımı

Tapınak, şehir içinde ve çevresinde bulunan toprakların sahibiydi.

Tapınak yapımı için gerekli harcamalar, geniş tapınak arazilerinin kiraya verilmesiyle sağlanmaya çalışılıyordu.

Hadrian döneminde, Aizonai ve Roma arasındaki en temel sorun, şehre ait olan toprakların yönetimi konusundaydı.

Zeus tapınağına bağlı olduğu düşünülen topraklar hakkında, İmparator Hadrian dönemine ait gayet net ve ayrıntılı yazıtlar, tapınağın duvarlarında bulunmaktadır.

Ancak, arazileri kiralayanlar, uzun süre para ödememek için direndiler.

Bunun üzerine, İmparator Hadrianus devreye girdi ve paralar ödenince; MS 92 yılında İmparator Damitianus döneminde başlanan tapınak inşasına devam edildi.

Tapınak: MS 2’nci yüzyılda, İmparator Hadrian döneminde (MS 117-138) tamamlandı.

Evet, bir tepe üzerinde bulunan Tapınak, Aizonai şehrinin ana kutsal alanıydı.

 

Mimari Özellikleri

Roma döneminde yapılmış olmasına rağmen, Hermogenes tarafından Magnesia’da yaratılan Helenistik dönem özelliklerine özgü biçimde yapılmıştır.

Aynı plan, Ankara Augustus Tapınağında da kullanılmıştır.

Hermogenes’in Helenistik dönem mimarisi için ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde: naosu çevreleyen peristasisin eni, iki sütun genişliğindedir.

Dolayısıyla tipik Helen mimarlık özelliği olan pseudodipteros plan uygulanmıştır.

Çok basamaklı podyum da, Helenistik dönem özelliklerindendir.

Cella tonozla örtülü bir alt yapı üzerine konumlandırılmıştır.

Bu bir Roma mimarisi özelliğidir.

Cella içinde: bir Zeus heykelinin bulunduğu düşünülür, ancak bu heykel günümüze ulaşmamıştır.

Ancak, yapılan arkeolojik araştırmalarda, tapınak içinde Zeus’un kutsal kuşu olan “Kartal” heykeli bulunmuştur.

Promaos (giriş), naos-cella (ana oda) ve opistodomos’tan (arka oda) oluşan ana yapının altında, Anadolu’da kullanımı çok yaygın olmayan, yüksek tonozlu bir galeri bulunur.

Tapınağın girişi doğudadır ve pronaos önünde 4 sütun bulunur.

Batı yüzündeki opisthodoms kısmında ise, kompozit başlıklı 2 sütun vardır.

Opisthodomos ve cella arasında, alt kata inen ahşap bir merdiven vardır.

 

Tapınağın sayısal ölçüleri

Tapınağın oturduğu podyum ölçüleri: 130 x 112 metredir. Tapınağın oturduğu ölçüler ise, 53 x 35 metredir.

 

Pronaos (giriş) duvarlarındaki yazıtlar

Tapınağın ön galeri duvarlarında, İmparator Hadrian ve Aizonai için önemli hizmet görmüş Apuleius’u öven yazıtlar bulunur.

Pronaos duvarının dış ve iç yüzeylerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlarda: tapınağın klerolarının (tarım arazileri) kiralarına ait tartışmaların ve kararların yer aldığı Hadrian dönemine ait yazışmaların birer örneği bulunur.

İmparator ile şehir arasında, bu konu ile ilgili yazışmalar, Aizonai için o kadar önemliydi ki, tapınağın ön galerisinin kuzey tarafında, özel olarak hazırlanmış bir bölüme, bu yazıt konmuş ve bugün de görülmektedir.

Aynı duvarın dış tarafındaki yazıtta ise, şehirde 4 Numaralı köprünün yazıtından tanınan M. Apulerius Eurykles’ten söz edilmektedir.

Yazıtta: Eurykles’in erdemlerinden ve şehir için yaptığı işlerden, övgü ile söz edilmektedir.

 

Çizimler-Duvarlara kazınan resimler

Tapınağın yazıtlarının ve kesme taşların üzerinde, çeşitli çizimler var.

MS 13’ncü yüzyılda Anadolu’daki Moğol istilası sonrasında, bölgeye gelen Çavdar Tatarları, tapınağın çevresine bir duvar örerek, tapınağı kale olarak kullanırlar.

Bu dönemde, tapınağın duvarlarına 300’den fazla Çavdar Tatarlarına ait: at, okçu, süvari, tuğ taşıyan süvari, kopuz çalan insanlar gibi çeşitli figürler kazınmıştır.

Grafitilerin büyük çoğunluğu, kuzey duvarının dış ve iç yüzeyinde bulunmaktadır.

Grafitilerin birçoğunun gurup halinde yapılmış olması, yapım teknikleri ve birbirini takip eden kompozisyonları, bunların aynı topluluk tarafından yapıldığını gösterir.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Sütunlar

Tapınağın en dikkat çekici özelliklerinden biri, sütunlarıdır.

İlk inşa edildiğinde, tapınağı çevreleyen 42 sütun bulunduğu biliniyor. Ancak bunlardan 16 sütun günümüze ulaşmıştır.

En düz olanlar “dor sütunu”, yargıç saçı şeklinde süslü olanlar “İon sütunu” ve çiçekli-böcekli en süslü sütunlar ise “Korint sütunları” dır.

Tapınağın anıtsallığını güçlendiren, monolit (tek parça) sütun gövdelerine, kaide ve başlıklar da eklendiğinde, sütunların toplam yüksekliği 9.51 metredir.

Tapınağın çevreleyen sütunların kaideleri, Asia İon tarzındadır.

Promaos (giriş) ve opisthodomos’da (arka oda) bulunan sütunlarda ise, Attik-İon kaide kullanılmıştır.

Ön ve arka yüzde (doğu-batı) 8 sütun, yan cephelerde (kuzey-güney) 15 İon sütunu bulunur.

Sütunlar 24 yivlidir.

İç bükey yivlerin genişliği altta 11 cm, yukarıda ise 9.5 cm dir.

Bu ölçüler, sütunların yukarıya doğru, zarif bir şekilde inceldiğini gösterir.

İç bükey yivlerin sonlandığı noktada, amphora motifleri vardır.

Bu motifler; üzerine gelen volütlü İon başlıklarını zenginleştirir.

Başlıkların üzerinde bulunan 3 faskiyalı arşitravlar, üst yapının günümüze kadar ulaşan mimari öğeleridir.

Tapınağın kısa taraf, ön yüzündeki orta sütun aralığı, diğer sütun aralıklarından daha geniştir. Ancak bu bir İon mimari özelliğidir.

Sütunlar ile iç mekan arasındaki uzaklık: sütunların kendi aralarındaki uzaklıktan 2 kat fazladır.

Sütunların birbirine bağlantı yerlerinde, kurşun kirişler görülür. Hatta, bu kirişlerden bazıları parçalanmıştır.

 

Akroterler 

Tapınağın bezemelerinden özellikle akroterlik ilgi çekicidir.

(Akroter: alınlık üçgeninin tepesi ve köşelerinde bulunan figürler, süslemelerdir.)

Batı alınlığında, orta akroter “akantus dalları ve yaprakları arasında Tanrıça Kybele” büstü ile bezenmiştir. Doğu alınlığındaki akroterde ise, “Zeus Büstü” bulunmaktadır.

Tapınağın altındaki galeri

Tapınakla ilgili, ilginç bir ayrıntı da burada, tapınağın altındadır.

Bu galeri, kilitleme tonozlama metoduyla inşa edilmiştir.

Celladan buraya inen bir ahşap merdiven bulunur.

Burası, bu plan ile Anadolu’da pek alışılmamış bir özellik gösterir.

Roma mimari sanatında, pek görülmeyen bir yapı biçimidir.

Çünkü benzeri yoktur.

Gelelim, galerinin yapılış-kullanım amaçlarına:

Bu konuda başlıca iki görüş bulunmaktadır.

 

1’nci Görüş

Tapınağın alt galerisinin, değerli sunuları depolamak amaçlı kullanıldığı şeklindedir.

 

2’nci Görüş

Şehrin yaklaşık 4 km güneyinde bulunan Kybele (Meter Steunene) kutsal alanındaki kültün, tapınağın inşasından sonra buraya taşındığı ve tapınakta hem Zeus’a ve hem de Kybele’ye tapınıldığı şeklindedir.

Bu görüşün kanıtı olarak şunlar tespit edilmiştir.

Tonozlu yapıda Kybele’yi simgeleyen terracota figürinleri bulunmuştur.

Ayrıca, bulunan bir yazıtta, Zeus ve Kybele yan yana yazılmıştır.

Tonozlu yapıya geçişi sağlayan geçit opisthodomosdan (arka oda), ahşaptan yapılmış bir merdivenle sağlanıyordu.

Cellaya (ana oda) geçişi sağlayan pronaos üzerinde bulunan alınlığın akroterinde bir erkek figürü bulunuyor, opisthodomos (arka oda) üzerindeki alınlığın orta akroterinde ise bir kadın figürü bulunuyor.

Daha fazla ayrıntıya girildiğinde ise: Kybele, Zeus’u koybantların gürültülü dansları eşliğinde, bir mağarada doğurmuştur.

Pausanias, Aizonai yakınlarında Steunos adını taşıyan bir mağarada, Meter Steunene adı ile Kybele’nin tapınım gördüğünü belirtmiştir.

Zeus’un, burada bir mağarada Kybele tarafından doğurulduğuna inanılmış ve hem Kybele hem de Zeus’a gönderme yapılarak Tapınak inşa edilmiştir.

Hatta, Kybele Zeus’u bir mağarada doğurduğu için, burayı tapınak alanının altına sanki bir mağara gibi inşa etmişlerdir.

 

3’ncü Görüş

Son bir görüş ise, buranın bir kehanet merkezi olduğu şeklindedir.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Tapınağın önündeki kadın büstü

Tapınağın kuzeybatı alınlığında, bir kadın büstü vardır.

Bunun bulunması, bu tapınağın sadece tanrıların babası Zeus’a değil aynı zamanda Aizonai’te Meter Steunene adıyla tapılan Anadolu’nun Kybele tanrıçasına da adanmış olduğunu gösterir.

Ancak son araştırmalarda, tapınağın çift tanrıya ( hem Zeus’a hem de Kybele’ye) adanmış olduğu anlaşılmıştır.

Medusa görünümündeki bir zemin üzerinde, saçlı bir figürdür.

Akroter denilen bu devasa heykel, zamanında meydana gelen depremler sonucu, Zeus Tapınağının üzerinden düşmüş olmalıdır ve tapınağın önünde, buluntu yerine yakın bir yere konulmuştur.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı Agora

AGORA

Zeus Tapınağının tam önündeki sütunlu avlu ve içinde bulunan Hereon’dan oluşuyor. Mermer kaplı bir podyum üzerinde bulunan Hereon’un şehrin ileri gelenlerinden biri için yapılmış, bir anıt mezar olduğu sanılıyor.

Agoranın güneyinde, ona yapışık olarak yapılmış “Dor Agorası” var.

Çoğu köy bahçeleri ve evlerinin altında kalan bu görkemli yapıların az bir kısmı, ayakta kalabilmiştir.

Zeus Tapınağından sonra: Tapınak alanının hemen karşısında bulunan Tiyatro-Stadyum kompleksinin bulunduğu yere doğru gidiyoruz.

Yine, dar ve toprak bir yoldan bir süre ilerledikten sonra aracımızı bırakıyoruz ve büyük taş-kaya blokların üzerinde ilerleyerek, bölgeyi gezmeye başlıyoruz.

Karşımıza ilk çıkan yapı: Hamam.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam

HAMAM

MS.3. yüzyıl ortalarından şehrin kuzeydoğusunda, aslında var olan büyük kireçtaşı bloklardan oluşan bir bina içine, ikinci büyük bir hamam yapılmıştır. Hamam mekanlarının birinde, ortada “Satyr ve Menad” betimli, kaliteli bir mozaik taban görülmektedir.

MS.4 ve 5’nci yüzyıldan sonra, bu hamamın, ana mekanı düzenlenmiş ve Aizonai’nin erken Hıristiyan cemaatinin yöneticiliğine atanan piskoposluk merkezi işlevini görmüştür.

Hamamda: merkezi bir ısıtma sistemine ait kalıntılar görülmektedir. Hamam yapısının önünde, spor çalışmalarının yapıldığı, kare biçimli büyük bir avlu olan “Palaesrtra” bulunmaktadır. Mozaikleri burada görmelisiniz.

Evet, biz yine gezimize devam edelim.

Hamam yapısından sonra: yürümeye devam ettiğimizde, karşımıza önce stadyum ve daha geride tiyatro çıkıyor. Gerçekten ortasındaki boşluk ve yanlarında oturma sıraları ile stadyum ve hemen yanındaki tiyatro, gayet belirgin olarak karşımıza çıkıyor.

Ama, bölge o kadar karışık ki, umarım ilgililer-görevliler, bir gün gelir bu karışıklığı toparlayacak düzenlemeye giderler ve kesinlikle, karşımıza “Efes” antik kentinden daha muhteşem bir kent çıkacaktır.

Taşların-kayaların üzerinde biraz da akrobatlık yaparak, kekik kokularını hissederek ve uzaktan, Zeus Tapınağını izleyerek, rüzgarın büyüsü ile bölgede gezinmeye devam ediyoruz. Bu arada, gerek Stadyum ve gerekse Tiyatro hakkında ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

STADİON VE TİYATRO

Evet, burada göreceğiniz Stadion-Tiyatro kombinasyonunun, dünya üzerinde başka bir benzeri yoktur.

Yani, tiyatro o dönemlerden farklı olarak, stadyumla bitişik yapılmıştır. Aynı alanı, beraberce paylaşıyorlar.

Tiyatronun 20 bin kişi kapasiteli ve ona bitişik stadyumun ise 13.500 kişi kapasiteli olduğu sanılıyor. Uzun stadyum, hala çok belirgin. Madalya alanların şerefine madalyaları simgeleyen kabartmalar, stadyum girişinde, hala zarar görmemiş bir şekilde görülebiliyor.

Stadyumda yapılan araştırmalar: buranın MS. 160 yılından sonra yapılmaya başlandığını, aralıklarla MS. 3. yüzyıl ortalarına kadar bir yapım süreci geçtiği tahmin edilmektedir. Stadyum oturma sıraları: hafif çokgen biçimli olduğundan, yapı ortada genişlemektedir.

Stadyum’un tiyatroya bakan batı cephesi, mermer kaplı bir duvarla sınırlıdır. Daha sonra, stadyum genişletilirken, buraya ikinci bir kat eklenmiştir

Bu bölgeyi de gezdikten sonra: arabamıza biniyoruz ve geri dönüyoruz. Zeus Tapınağını geçtikten hemen sonra, sağ bölüme ara yola giriyoruz.

Sağımızda Zeus Tapınağı kutsal alanı, solumuzda bir sürü virane ev ve bunları geçiyoruz, sola kıvrılıyoruz, önce bir antik Roma dönemi köprüsü üzerinden geçiyoruz ve bu kez hedefimiz, dünyanın ilk Borsa yapısı ve antik sütunlu cadde.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler

           

ANTİK KÖPRÜLER

Antik köprüler: Penkalas denilen (günümüzdeki Kocaçay) ırmak üzerinde bulunmaktadırlar. İlkbaharda, bugün dahi kabaran sulardan korunmak için her iki kıyıda iri kesme taşlardan yapılmış, koruma duvarı bulunuyormuş.

Köprüyü geçmeden önce, ırmak kenarına bakın, köprü başında su kenarında bir mezar taşı göreceksiniz. Ama, bu mezar taşı, bir zamanlar çamaşır yıkamak için kullanılmıştır.  Köprünün diğer başındaki mezar taşı ise, dikilmiş ve arasından bir boru geçirilerek çeşme yapılmıştır.

Şehir, bu ırmağın her iki yakasında kurulduğu için, antik dönemde, ırmak üzerinde: yalnızca yaya geçişlerine uygun bir ahşap köprü ve kesme taştan yapılan 5 köprü bulunuyordu.

Kemerli taş köprülerden, günümüze yalnızca 2 tanesi ulaşmıştır. Ahşap köprü elbette yok, ama günümüze ulaşan kemerli taş köprüler, günümüzde bile, halen gerek yaya ve gerekse araç geçişleri için izin veriyor.

Bu taş köprülerden birinin korkuluk kaidesi üzerindeki yazıtta: köprünün açılış töreninin MS. 157 yılında, Eylül ayında yapıldığı belirtiliyor. Bu köprüye, 1990 yılında, yeni korkuluklar konumlu ve yeniden kaplanmıştır.

Bir diğer köprü üzerindeki yazıtta ise: zamanında Aizonai şehrinin zenginlerinden birinin, Roma’dan dönerken denizde geçirdiği kaza sonrasında yaptığı adaktan dolayı, bu köprüyü, MS.159 yılında, yaptırdığı anlaşılıyor.

Hatta: köprüdeki deniz canlıları ve gemi kabartmaları bunun şahitleridir. Bunları anlatan, sözünü ettiğim yazıt ise, hala orada, köprünün yanında, günümüze kadar ulaşmış, okunabiliyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

             

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Şimdi sırada, dünya üzerinde ilk “Borsa” yapısı olarak kabul edilen bir yere gidiyoruz.

Buraya ulaşmadan hemen önce, yine bir  Roma dönemi taş köprüsünden geçiyoruz. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, bu köprülerden günümüze kadar ulaşan iki tanesi, hala, ulaşımda kullanılıyor.

Muhteşem bir duygu ile, köprünün üzerinden araba ile geçiyoruz ve hemen orada bulunan bölgeye arabamızı park ediyoruz. Hemen karşımızda: bir boşluk alan, onun sağında bir minare kalıntısı görülüyor.

Alanın sol bölümünde ise yine birkaç sütun görülüyor. Bulunduğumuz alanın dere kıyısında kalan bölümünde ise: tamamen harabe haline gelmiş, yıkık veya yıkılmak üzere olan evler harabeleri var.

Ama, köprünün hemen yanında, Çavdarhisar Belediyesi tarafından yapıldığı yazılı, ahşaptan yapılmış tuvalet nispeten temiz görüntüsü ile ve buraya gelenlere bir
hizmet olarak, gayet iyi düşünülerek yapılmıştır.

Evet önce Borsa yapısı yani yuvarlık yapıdan söz etmek istiyorum.

YUVARLAK YAPI-MACELLUM

1970 yılındaki büyük Gediz depreminde, burada bulunan köy camisi yıkılınca, ortaya bir yapı kalıntısı çıkıyor. Bunlar araştırıldığında ise, buranın yuvarlak bir yapı olduğu anlaşılmış ve Macellum ismi ile anılmaya başlanmıştır.

Evet, bu yuvarlak yapı, büyük olasılıkla MS.2. yüzyılda gıda pazarı, et ve balık pazarı olarak kullanılmıştır.

Yapının bir duvarında: bir kanun yazılıdır. Bu kanunda: borsada toplanan malların fiyatları belirlenirken, bütün mamullerin alabileceği en yüksek fiyat belirleniyor ve fiyatlar sınırlandırılıyordu.

Kanunun belirleyicisi: Roma imparatoru Diocletianus’tur. İmparator, 301 yılında enflasyonla mücadele için, ücret tespitleri yapar. İmparatorluk pazarlarında satılan tüm malların satış fiyatlarını belirler ve fiyat artışlarını, yani enflasyonu engeller.

Örneğin: kuvvetli bir köle, 2 eşek fiyatına, yani 30 bin dinara, bir at ise 3 köle fiyatına eşitlenir. Tüm bunlar: Macellum denilen ve dünyanın ilk borsa binası unvanını alan bu yapının duvarlarında yazılıdır.

Takip eden dönemde, tüccarların stok yapmaları ve bazı sorunlar ortaya çıktığından, serbest dalgalanmalara geçilmiştir. Evet, yapının duvarlarındaki yazıtta belirtilen bu kanan Romalılar tarafından kapitalizmin ağır kurallarına karşı çıkartılan devletçi kanun olarak tarihe geçer.

Antik  dönemde, yapının hemen yanındaki 6-7 metre yüksekliğindeki kuleye çıkarak, ürünlerin satılabileceği fiyatlar belirleniyormuş.

Yapının bulunduğu cadde kenarındaki sütunların bir kısmı, restorasyon çalışmalarında ayağa kaldırılmıştır.

Dükkan kapıları, bu sütunlu yola açılıyormuş.

Borsa yapısının hemen yanında bulunan cami minaresi kalıntısının içinden, dar merdivenlerden çıkarak üst bölüme ulaşabilirsiniz.

Buradan sonra, hemen 50 metre soldaki sütunlu antik caddeye gidiyoruz. Burası da, birkaç sütun görülebilen ve yer döşemesindeki büyük yassı mermerler olan bir cadde yapısıdır. Bir zamanlar, elbette daha haşmetli ve daha büyük olması gerekirdi.

Günümüzde ise, bu muhteşem cadde, her iki yönde, yine bölgedeki virane-harabe evlerin önünde kesiliyor. Sanırım bu evler ortadan kaldırıldığında, cadde tüm ihtişamı ile ortaya çıkacaktır.

Evet, bu antik sütunlu cadde hakkındaki ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

             

 

 

 

 

ANTİK SÜTUNLU CADDE

Yuvarlak yapıyı kuzeydoğudan sınırlayan köy evinin arkası, 1991-1995 yılları arasında kazılmıştır. Burada, sütunlu galerilerle çevrili olan ve buluntulara göre, MS. 400 yıllarına tarihlenen sütunlu bir cadde ortaya çıkarılmıştır.

Sütun ve kaide parçaları, neredeyse tamamıyla ele geçirildiğinden, mermer tanımlamaları az miktarda yapılarak yeniden ayağa kaldırılmıştır.

Ayağa kaldırmada kullanılmayan mimari parçalar, galerilerin arka taraflarına yerleştirildiler. Ayrıca, malların satışa sunulduğu dükkanların girişi de buradaydı. Günümüzde arkadlar gibi insanları yağmur ve güneşten koruyan çatının yapılması için, antik diğer yapılardan malzemeler sağlanmıştır.

Değişikliğe uğrayıp kullanılmayan yalnız mimari parçalar değil, aynı zamanda terk edilmiş yapılardaki heykeller de yerlerinden alınarak buraya konulmuşlardır.

Böylece kuzeydoğu galerilerinin önünde bir yazıt kaidesi önünde, soylu bayan Markia Tapeiz onur yazıtı, fülüt çalan panter postlu çıplak bir Sapyerenin mermerden heykeli, bir araya getirilmiştir.

Evet, burada, yapımı için tapınak yıkılan ve 6. yüzyıla kadar varlığını koruyan sütunlu bir cadde görülüyor.

Cadde bir deprem sonucunda harap olmuş, sütunları yıkılmıştır. Sütunlu caddenin yapılması için ortadan kaldırılan tapınak ise, daha önceki dönemlerden kalan Artemis Tapınağıdır. Antik sütunlu caddenin, Roma imparatoru Claudius  döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Zengin süslemeleriyle dikkati çeken kuzeydoğu galerilerinin görkemli ion başlıkları, biraz önce sözünü ettiğim ve yıkılan tapınağa aittir. Sütunlu caddenin uzunluğunun 450 metre olduğu tahmin ediliyor.

Evet, özellikle ve mutlaka sizlerin de dikkatini çekecektir ki, bu bölge, diğer bölgelerden farklı olarak ziyaretçiler tarafından yoğun olarak kirletilmiş olarak görülüyor.

Her yan: bira şişeleri, pet su şişeleri, sigara paketi ve diğer birçok atık ile kirletilmiş durumda. Sanırım buraya yetkili-görevliler pek uğramıyorlar, bence buraya insanların bu tür atıkları atmaları için, birkaç çöp kutusu-tenekesi konulsa, bu pislik olmayacaktır.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Evet, burayı da gezdikten sonra: bölgedeki diğer gezilebilecek yerler hakkında, sizlere kısa kısa bilgiler vermek istiyorum. Gerek buraya ayırdığınız zaman ve gerekse ilgi düzeyinize göre, belirteceğim yerler arasından seçin ve gidip buraları da gezebilirsiniz.

NEKROPOLLER

Şehrin ne kadar büyük olduğu, onu çevreleyen nekropollerin büyüklüğünden anlaşılmaktadır. Nekropollerde: çok çeşitli mezar tipleri görülmektedir. Çok sayıda lahitler, Frigya ve Aizonai bölgesi için, tipik olan kapı biçimli mezar taşları, bunlar arasındadır.

Kapı biçimli mezar taşları: mezar mimarisinde, öbür dünyaya geçişi sembolize eder. Çoğu, MS.2. yüzyıla ait olan bu taşlar üzerinde bulunan yazılardan, kimin mezarı olduğu, ya da kimin vakfettiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca mezar sahibini gösteren işaretler görülür. Kadın mezar taşları üzerinde: yün, yapağı bulunan sepet ve ayna, erkeklerin kinde ise: kartal, aslan ve boğa resimleri bulunmaktadır.

1990 ve 1991 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında : Aizonai’nin 2 km. güneybatısında, Meter Steunene kutsal alanına giden kutsal yolda: görkemli iki mezar yapısı ortaya çıkarılmıştır.

Haçvari plana sahip, batıdaki mezar yapısı içinde: lahit koymak için yapılmış nişler bulunmaktadır. Bugün: Kütahya Müzesinin ana salonunda sergilenen, Helenlerle-Amazonların savaşını gösteren üstün kaliteli lahit, işte burada bulunmuştur.

Doğudaki dört kemerli yapı; Ortaçağ’da küçük bir Bizans şapeline dönüştürülmüştür. Burada da, Eros betimli mermer lahidin alt kısmı bulunmuştur.

Bu parça da, Kütahya Müzesinin bahçesinde sergilenmektedir. Lahitler ve dolayısı ile mezar yapıları, MS.155-165 yılları arasına tarihlenmektedir.

METER STEUNENE KUTSAL ALANI

Şehrin bilinen en eski kutsal alanı “Tanrıça Meter Steunene” ye ait kült yeri olan, işlenmiş kayalarla mağara ve bugün çökmüş durumdaki derin kaya indir.

Burada, 1928 yılında yapılan kazılarda: ele geçirilmiş pişmiş toprak kült figürinleri, MÖ.1. yüzyıl ile MS.2. yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Bu da Meter Steunene kutsal alanının, MÖ.1. yüzyıldan çok önceleri bile kullanıldığını göstermektedir.

Kaya kesintisinin üstünde taşlardan örülmüş yuvarlak iki kurban çukuru da kutsal alanın,  daha erken dönemlerine ait olmalıdır. Burada, halkın inancına göre, kaya oluşumlarında yaşadığına inanılan, dağların ve doğanın hakimi, Anadolu’nun ana tanrıçasına adaklarda bulunuyorlardı.

ANTİK BARAJ VE TAŞ OCAKLARI

Sel felaketinden korunmak için, antik dönemde, Penkalas Nehri (Bedir dere) üzerine inşa edilmiştir. Günümüze, iyi korunarak gelmiş bir baraj duvarı var.

Bu yapı, çoğu oturma basamağı olan, devşirme, mermer parçalarla birbirinden ayrılmaktadır. Baraj duvarının üst kesimlerindeki kayalıklarda, antik dönemde, buranın taş ocağı olarak kullanıldığını işaret eden izler görülmektedir.

Eskişehir Sivrihisar Pessinus

Eskişehir Sivrihisar Pessinus: 17 Mayıs 2019 tarihinde, Pessius denilen ve bir zamanların ihtişamlı şehrinin kalıntılarını görmeye gittim.

Yorumlarımı ve buranın son durumunu, yazının sonunda yazdım. Lütfen yazıyı baştan sona okuyun ve en son bölümdeki en yeni eklentilerimi görün.

ULAŞIM

Sivrihisar; Ankara’ya 153 km. ve Eskişehir’e ise 97 km. uzaklıktadır. Ankara-Eskişehir-Afyonkarahisar kara yolunun tam kesişim noktasında, 16 km. içeride.  Buraya yaklaştığınızda; çok uzaklardan, ufuktaki güneş dağının silüetini görmeniz mümkün.

GENEL

Eskişehir Sivrihisar Pessinus; İlçe; Güneş dağına ait bir tepenin eteklerinde kurulmuş. Ünlü kral yolunun üzerinde bulunması nedeniyle, antik dönemde, önemli bir ticaret merkezi olmuş. Ama; o zamanlar yerleşim yeri, burada değil, daha güneyde, şehrinde imiş.

PESSİNUS ŞEHRİ

Eskişehir Sivrihisar Pessinus: Bu antik kent kalıntıları; halen yerleşim yeri olan İlçenin 16 km. güneyinde. Ankara-Eskişehir kara yolundan ayrıldıktan sonra, tabelalar yardımı ile buraya ulaşmak mümkün. Yani: tanıtıcı tabelalar yeterli sayıda. Yani, ulaşımda sorun yok, zaten yol da kötü değil. Ana yoldan saptıktan sonra, yaklaşık 13 km. gittikten sonra ki, yol pek kötü değil, en azından asfalt, Pessinus şehrinin bulunduğu yere ulaşıyorsunuz.

Bir vadi üzerinde. Bugün, bu antik kalıntıların hemen yanında ve hatta büyük bölümünün üstünde, bir köy görülüyor. Ballıhisar köyü. Ama, en ilginç olanı: ben buraya gittiğimde, saat 12 idi ve tamamen ıssız bir köy ile karşılaştım. Saatlerce, köy sokaklarında hiçbir canlı varlık göremedim. İnanın, köy yerinde genellikle bulunan köpekler bile yoktu. Niye bunları yazıyorum, çünkü, herhangi bir şey soracak, bir bardak su isteyecek bir canlı görememek garip. Yani, bir anlamda, köy terkedilmiş gibi.

Öte yandan, neden buranın Sit alanı ilan edilmediğini anlamak mümkün değil. Veya Sit alanı ilan edildi ise, bu köyün burana ne işi var. Köyün birçok evinin yapı veya bahçe duvarlarında, antik döneme ait taşlar kullanılmış. Bunları rahatlıkla görebiliyor ve turizm adına üzülüyorsunuz.

Neden bu bir zamanların muhteşem şehrinin kalıntıları üzerine, böyle bir köy yerleşimine izin verilir. Veya bırakın izin vermeyi, niye sonradan buranın kamulaştırması yapılmaz, kamulaştırın, köyü taşıyın birkaç kilometre uzağa ne fark edecek, inanın hiç bir şey fark etmez. Çünkü, bu köyün burada olmasının hiçbir anlamı yok, çevrede birçok köy var, hepsi bir antik şehir üzerine kurulmamış ki, burası niye.

Köyün içinde gezerken, orta bölümde bir küçük bölüm var. Burada: antik döneme ait taşları rahatlıkla görebiliyorsunuz, çok az kısmı toprağın üstünde ve büyük kısmı ve hatta belirsiz kısmı toprağın hemen altında. Bu tür büyük taş blokları birçok yerde görülüyor. Ama en ilgimi çeken ne oldu biliyor musunuz?

Eskişehir Sivrihisar Pessinus: Köyün hemen ortasında, birkaç tabela var. Bu tabelalarda: Kazı evi olarak belirtilen bölüm. Kazı evine doğru gidiyorum. Kapısında kötü bir tabela ve “Melbourne Üniversitesi Kazı Ekibi” yazısı görülüyor. İnanılır gibi değil, taaaa Avustralya denilen ülkeden gelip, Pessinus antik kentimizi kazıyorlar, yok mu ülkemde arkeolog desem, kesin denilecek ki, bu tür sponsorlu kazılar her yerde var.

Evet, bu kazı evini görünce bir şeyler, bir bilgi alabileceğim kişiler bulurum ümidi ile yaklaşıyorum, ama ne mümkün. Bahçesinde birçok tarihi kalıntı bulunan bu kazı evinde, hiç kimsecikler yok, yalnızca bir levha, bahçeye girmek yasaktır. Çünkü, bahçede birçok kalıntı bulunuyor.

Ama insan yok, bilgi alabilecek ne bir kazı ekibinden insan ne de köyden bir insan yok. Çok ilginç. İnsan olmadığı gibi, bölgeyi tanıtıcı, ziyaretçinin gezmesini sağlayabilecek bir tabela, yol gösterici veya tanıtıcı bir tabela da yok. Sanki: buraya kimsenin gelmesi istenmiyor.

Çünkü giderseniz, inanın gezebilmeniz, ortaya çıkarılmış kalıntıları görebilmeniz mümkün değil. Kazı alanı diye bir kötü tabelayı rastlantı sonucu görüyorum ve oraya yöneliyorum ve biraz sonra, özel aracım ile giremeyeceğim darlıkta bir yerle karşılaşıyor ve geri dönmek zorunda kalıyorum.

Neyse; sonuç olarak, ben size, buranın tarihi süreçteki öneminden söz etmek istiyorum ki, gerçekten bir zamanlar, burada muhteşem ihtişamlı bir şehir bulunuyormuş.

Antik kentin kuruluşu, Frig kralı Midas zamanına kadar gidiyor. Ancak; burada görülen ana tanrıça Kybele kültürünün, Anadolu’da çok daha eskilere gittiği, yani Hititlilere kadar gittiği bilinen bir gerçek. Bu nedenle; Frigyalılardan önceki dönemlerde, Hititliler döneminde de, burada bir yerleşim olduğu tahmin ediliyor. Evet, kent uzun süre, Bergama krallarının egemenliği altında kalır. MÖ.25 yılında ise, kentte Roma egemenliği görülür.

Eskişehir Sivrihisar Pessinus: Antik kral yolu burada geçer. Bunun sonucu olarak, özellikle ticarette büyük gelişmeler yaşanır. Özellikle, son dönemde, yani Romalılar döneminde, kentte çok büyük gelişmeler yaşanır. Bunun sonucu olarak, kent, kendi adına para bile bastırır. Birçok mimari yapı yapılır.

Şehrin içinden geçen su kanalı mermerler ile onartılır. İki yanı heykellerle süslenir. Hatta; şehrin iç kısmındaki kanal, tamamen mermer döşenerek, içine, merdivenle inilen bir havuz havasına bürünür. Günümüzde bu kanalın izlerini görebiliyorsunuz. Kanalı oluşturan kenar bölümlerdeki taşların veya mermerlerin küçük kısmı toprak üstünde görülebiliyor, kim bilir toprak altında neler var.

Takip eden, Bizans döneminde ise; eski yapılar sökülür, basit iskan malzemesi olarak kullanılır. Muhteşem sanat eserleri kırılarak, temellere, yapı malzemesi sağlanır.

Evet, tarihi süreç içinde; bu yaşananlar, elbette her antik kentte yaşanabilecek ve olabilecek hususlar. Ama; antik dönemlerde, buraya has bir özellik çok daha ön plana çıkıyor. Burada; Kybele ve Attis adına dini ayinler düzenleniyor ve bu özellik ön plana çıkarak, buraya birçok insan akıyor. İsterseniz, Kybele ve Attis hakkında, bunların ortaya çıkışı ve özellikleri hakkında, biraz bilgi vereyim.

Kybele; ana tanrıçadır. Anadolu’da yaşamış birçok toplum, onu değişik isimler altında, ana tanrıça olarak kabul etmişler ve tapınmışlar. Kybele ismi, Fransızcadan gelmekte olup, Türkçe ismi; Sibel olarak geçer. Anadolu’da ele geçen heykellerinin bir kısmının başında; kuleye benzer, yüksek bir taç vardır.

Bu taç; onun, kentlerin ve tarımsal ürünlerin tek egemeni olduğunu gösterir. Aynı zamanda, genç kızların da koruyucusudur. Yontularında hep, dolgun bir kadın gibi yapılır, çünkü her an doğurmaya hazır olarak düşünülmektedir.

Eskişehir Sivrihisar Pessinus; onun adına tapınaklar yaparlar ve törenler, ayinler düzenlerler.

Evet; kentin, antik dönemdeki yaşamı ile ilgili bilgileri aktarmaya devam ediyorum. Kent; Bergama krallığı döneminde, rahipler tarafından yönetilir. Gerek Frigler ve gerekse onlardan sonra gelen Galatların bölgeye egemen oldukları dönemlerde bile, burası yine rahipler tarafından yönetilen, sanki bugünün Vatikan’ı gibi, dinsel bir devlet statüsündedir. Yani, yönetim olarak bağımsız bir kent, rahipler devleti. Daha doğrusu, rahip kenti.

Burada, önemli bir geliri bulunan ve ana tanrıça Kybele adına yapılmış büyük bir tapınak bulunmaktadır. Mimari stil olarak, MS.1 nci yüzyıla tarihleniyor. Bu tapınağın: dar kenarında 6 ve uzun kenarında 11 sütun bulunur. Yani: tapınağın çevresi, sütunlarla çevrilidir.

Tapınağın hemen yanında ise, antik yunan tiyatrosunda seyircilerin oturdukları kısım gibi bir yapı, burada da var. Bu nedenle, buranın tapınak-tiyatro olduğu varsayılmış. Tiyatrodan günümüze hiçbir şey kalmamış olması da yorumları etkiliyor. Yalnızca, yaslandığı yamaç üzerinde bir kısım kalıntı kalmış. Bütün parçaları sökülerek, yeni yapılan inşaatlar için, malzeme olarak kullanılmış.

Amasyalı coğrafyacı Strabon, burası hakkında şunları söyler: ” kent, dünyanın o kısmındaki en büyük ticaret merkezi. Büyük saygı gören tanrılar anasına dikilmiş tapınak burada. Ona; “Agdistis” diyorlar. Eski devirde, rahipler aynı zamanda hükümdardı ve rahiplerin sağladığı nimetleri, onlar biçiyorlardı.

Eskişehir Sivrihisar Pessinus: Fakat, şimdi, ticaret merkezi hala ayakta olduğu halde, rahiplerin yetkileri çok azalmış. Kutsal bölge, kutsal yere yakışacak şekilde; bir tapınak ve beyaz mermerlerden yapılmış çatısı sütunlarla taşınan, önü açık sundurma eklenmiş. Romalılar, Kybele’nin kehaneti doğrultusunda, oradaki tanrıçanın yontusunu almak üzere girişimde bulunarak, tapınağı ünlü kılmışlar.”

Bu tapınakta, birçok rahip yanında, iki rahip yönetici olarak ön plana çıkıyor. Biri; tanrıçanın sevgilisi Attis adını taşıyor. Diğeri ise, yabancı olması gerekiyor. (yani Galatlı) Her iki rahibin ortak noktası ise, Attis anısına, hadım olmaları.

Her yıl; 22 Mart tarihinde, bu rahiplerin önderliğinde, antik kentte 3 gün 3 gece süren ayin ve şenlikler düzenleniyor. Bu ayinin temel felsefesi ise şöyle:
Ana tanrıça, kent yakınlarında koyunlarını otlatmakta olan, Attis adında, çok güzel bir delikanlıya aşık olur. Kybele; kendi tapınağının bakımını, bu Frig’yalı gence emanet eder.

Ama, bir koşulu vardır. Attis, tanrıçaya, bakir kalma sözü verir ve bu sözünden asla dönmeyecektir. Derken, zamanla, Attis, tanrıçaya verdiği sözü unutur ve bir ölümlüye aşık olur. Düğün zamanı gelir, tören sırasında, konuklar arasına tanrıça Kybele de katılır.

Ama, Attis tanrıçayı görür ve verdiği sözü hatırlar, derin bir vicdan azabı duyar ve bu bunalım sonucu erkeklik organını keser ve ölür. Ama; tanrıça, Attis’in sevgilisine acır ve onu bir çam ağacına dönüştürür. Bu arada; ana tanrıça Kybele, Attis’i hep yaşatmak adına, çam ağacını hep canlı tutmaktadır.

Yani; biliyorsunuz ki, çam ağacı, hiçbir mevsimde yapraklarını dökmez, hep yeşil kalır. Evet; antik dönemde, her yıl, 22 Mart tarihinde, Attis’in dirilişi, yaşatılması şenlikleri düzenlenir.

Bu ayinde; tanrıça, gökten düştüğüne inanılan, şekilsiz, kaya bir taşla temsil edilir. Ortada bir çam ağacı, çevresinde rahip adayları toplanır. Töreni yöneten rahip ve tapınağın diğer rahipleri; Frigyalı çalgıcılar tarafından çalınan coşturucu müzikle dans etmeye başlar.

Bunlar; saçları dağınık, kadın gibi giyinmiş ve kadın davranışları içinde, yas işareti olarak göğüslerine vuran, çam kozalaklarıyla ( çam kozalakları Attis’i simgelemektedir) kan çıkıncaya kadar vücutlarını yaralarlar.

Baş rahip ise; kolunu ve omuzunu bıçakla keser, süslü kırbacı ile vücudunu yırtar, kan damlalarını çam ağacının üzerine serper.

Gerek bu müzik ve gerekse kontsantrasyon ile kendinden geçen rahipler, izleyici rahip adayları üzerinde, büyük etki kurarlar. Dans ederken, toprak anadan güç almak adına, ara sıra da elleriyle yere dokunurlar. Çalgıcılar iyice coşar, rahipler ile halk iyice kendini yaralar, hırpalar.

Derken, kendilerinden geçen izleyicilerden bir kısmı; bazen ortaya çıkar ve daha önce hazırlanarak yerlere bırakılmış taş bıçakları kaparlar ve kendilerini hadım ederler. Böylece: ana tanrıça ile birleştiklerini değerlendirler.

Daha sonra ise, özgürlüğün simgesi olan, Frigya başlığı giymeye hak kazanırlar. Bunlara; “gall” ismi verilir.

Efsanenin bu bölümü elbette hoş değil. Ama, ismi üstünde efsane. Evet, devam ediyoruz. Kesilen parçalar, bezlere sarılıp, büyük bir saygıyla, tanrıçaya ayrılan yer altı hücresine, toprak tabana gömülür. Bunun, toprağın verimini arttıracağına inanılır.

Cinsel organları kesilen kişiler ise, rahip olurlar. Evet: insanların kendilerine veya çevrelerine zarar vermeleri asla hoş ve onaylanacak bir davranış değil. Ama; ben burada ayrıntılı ve kişisel yoruma girmek istemiyorum. Bu anlatılanlar; ne kadar saçma gelse de, bir zamanlar yaşanmış olaylar.

Evet: 25 Mart tarihinde, Attis, mezarda geçirdiği son geceden sonra, birdenbire, büyük rahibin ışıkları yaktırmasıyla dirilir. Bu sırada; çocuklar ve beyaz giysi giymiş genç kızlar, dans ederler, sevinç son haddine varır.

Artık, yas giysileri giyilmez. Herkes, kendine, aklına estiği gibi bir kişilik yaratır. Hatta, kendisine, hayvan maskesi takanlar ve buna göre davrananlar olur ve bunlar, kalabalık içinde kaynaşırlar. Yılda bir kez de olsa, insanlar tarafından, en kötü kompleksleri ortaya dökülür.

Evet; ana tanrıça Kybele’nin manevi gücü, zamanla Romalıların dikkatini çeker. Hatta, ona sahiplenmek isterler. Gerçekten, tapınaktaki tanrıçayı simgeleyen taş; Romalıların Kartacalılar karşısında yenilgiye uğraması sonucu; Sibil Kehanet Kitabında yazılı olduğu üzere” İtalya, bir istilaya uğradığında, düşmanı yenmek için İda anasını, Pessinos’tan Roma’ya getirmek gerekir ” şeklindeki bir kehanet nedeniyle; MÖ.205 yılında; Roma Senatosunun devreye girmesiyle, Bergama kralı I. Attolos’un yardımıyla, yerinden alınarak, Roma’ya taşınmıştır.

Ama nasıl taşınma? Gemi Roma’ya varırken, Tiber nehri üzerinde, karaya oturur. Bütün uğraşlara rağmen kurtarılamaz. O sırada, tanrıçadan bir ses yükselir. Ancak, ” kirletilmemiş eller sokabilecektir kendisini kente ”

Bunu duyan; Cladia Quinto adındaki bir genç kız, belindeki kemeri çözer ve gemiye bağlar, çeke çeke gemiyi Roma’ya getirir. Bu kız, iftiraya uğramış bir vesta rahibesidir. Koca gemiyi tek başına çekerek de suçsuzluğunu kanıtlamış olur. Evet: ana tanrıça, sonunda Roma’ya ulaşır.

Palatinus tepesine yerleştirilir. 12 yıl sonra ise, burada, kendisi için bir tapınak yaptırılır. Ayrıca; Roma’da her yıl bir Frigyalı kadın ve erkek rahip, tanrıçayı kentte gezdirerek, bağış toplarlar. Sonraki fasıla bilinmiyor. Ama, bilinen şu ki, Romalılar Kartacalıları yenerler ve tarih sahnesinden silerler.

Artık, bu sonuçta tanrıçanın etkisi varmı yokmu bilinmez? Bu arada; ana tanrıça kültü Roma’ya taşınınca, Pessios kutsal alanına yapılan ziyaretler bir süre devam eder. Ancak; zamanla kentin önemi yok olmaya başlar. MS.800 yıllarına rastlayan bu devirden sonra, bölgede, Justiniapolis (Sivrihisar) öne çıkar ve bölgede üstünlüğü ele geçirir.

Evet, buranın değişik bir hikayesi var. Antik dönemde, çok önemli bir dini merkezmiş. Günümüzde ise, Ballıhisar köyünün hayvanlarının otladığı ve gezindiği bir mesire yeri. Tezek kokusu yoğun. Yazının başında belirttiğim gibi: tek bir canlı göremiyorsunuz. Ballıhisar köylüleri neden burada otururlar, ikamet ederler pek anlamlı değil, yani, buranın kamulaştırılıp, köyün birkaç kilometre öteye taşınması çok zor olmasa gerek.

Ama ülkemde tarihi yerlere taş gözüyle bakıldıkça, sanırım bura ne kadar önemli olursa olsun, önemi anlaşılamaz. Hani bir zamanlar, tarihi kalıntıları Avrupa aristokratlarına hediye eden Padişahlar olması gayet normaldi, günümüzde ise, bu durum “ilgisizlik” ile kendisini gösteriyor.

Sonuç olarak: size anlatmak istediğim hikayeleri okuduğunuzda, inanıyorum ki, bir zamanların uzun süre yerleşim görmüş bu muhteşem şehrinin kalıntılarını görmek isteyeceksiniz. Özellikle, Ankara’nın hemen yakınında bulunması ve ulaşım sorunu bulunmaması büyük kolaylık.

Ancak: buraya giderseniz, yukarıda sözünü ettiğim eserlerin, kalıntıların hiçbirini göremeden geri döneceksiniz. Çünkü: ne bir bilen, ne bir tabela, ne bir açıklayıcı düzen kurulmamış. Özellikle: Frigler döneminde, büyük bir dini merkez olarak kabul edilip, insanlar tarafından ziyaret edilen bu şehir kalıntıları: maalesef hakkettiği önemi ve değeri bulamamış.

Bence: şu an için buraya gitmeyin, görebileceğiniz hiçbir şey yok. Sadece sinir bozukluğu ile geri dönersiniz. Aynen benim yaşadığım gibi.

Sivrihisar tanıtımı.

Eskişehir tanıtımı.

Polatlı tanıtımı.

Çorum Ortaköy

Çorum Ortaköy

Burası tam bir açık hava müzesi ve özellikle bir dönem 2500 yıllık Hitit imparatorluğuna başkentlik yapmış olan Şapinuva kalıntılarını mutlaka görmeniz gerek. Yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi olan kazı çalışmaları sonucunda, ortaya çıkarılanlar ilginç.

Ama esas ilginç olanı, bir zamanlar yaklaşık 50 bine yakın insanın yaşadığı bu toprakları, tarih sevenler, mutlaka görmeliler. Unutmayın, bu insanlar yani Hititler, günümüzden binlerce yıl önce burada büyük bir medeniyet kurmuşlar. Şunu düşünmek gerek, bugünden 2500 yıl sonra, sanırım o zamanın insanı da, bugün bizim yaşadıklarımızı büyük bir merak ve ilgiyle inceleyecek.

Çorum Ortaköy

ULAŞIM

Ortaköy, il merkezi olan Çorum’a 53 km. uzaklıktadır. Ortaköy-Amasya arasındaki uzaklık: 77 km. Ortaköy-Alaca arasındaki uzaklık; 45 km. Ortaköy-Yozgat arasındaki uzaklık: 42 km.

TARİHİ

Orta Asya’dan gelen Türkler: bölgede 3 yerleşim yeri kurmuşlardır. Bunlar: Asraköy, Pınarköy ve ilçe merkezidir. İlçe merkezi, diğer iki yerleşimin tam ortasında kaldığı için, Ortaköy adını almıştır.

Ancak, elbette yörenin tarihi geçmişi incelendiğinde, ilk yerleşimcilerin, çok daha önceleri burada bulunduklarına ait kanıtlar ortaya çıkmaktadır. İlçe merkezine, 3 km. uzaklıkta, Hitit imparatorluğunun en önemli kentlerinden biri olan Şapinuva kalıntılarına ulaşılmıştır.

Şapinuva kenti

Çekerek nehri çevresinde bulunan, Göynücek ovası ve Alaca ovası arasındaki geçit üzerinde bulunması nedeniyle, konum olarak önem kazanmaktadır. Bunun sonucunda: burada, dönemin önemli bir askeri ve dini merkezi kurulmuştur. Buralarda yapılan kazılarda: sayıları yaklaşık 4000’e ulaşan çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bu tabletler: dini, idari ve askeri yazışmalar olup, MÖ.14’ncü yüzyıla aittir. Bu tabletlerden anlaşıldığına göre: Taşmişarri yani III. Tuthaliya ve kraliyet ailesi, bu şehirde yaşamıştır.

Çorum Ortaköy

GENEL

İlçe, Anadolu’nun, Kafkaslar yönünden bir giriş yolu olan Kelkit vadisinin sonunda bulunmaktadır. Yani, bulunduğu konum itibarıyla stratejik önem kazanmaktadır. Zaten, tarihi geçmişi incelendiğinde de, bu konumu nedeniyle sürekli yerleşim bulunduğu görülüyor.

Yörede: Karadeniz iklimi ve karasal iklim hakimdir. Buna bağlı olarak: yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Daha  doğrusu, hani derler ya, bir anda, birkaç mevsim diye, işte Ortaköy’de böyle, kısa aralıklarda, birbirinden farklı mevsimler görülmektedir.

Bölgenin coğrafi yapısına bakıldığında: genellikle engebeli ve dağlık bir yapı görülmektedir. İlçe merkezinin: kuzey, güney ve batı bölümleri dağlarla çevrilidir. İlçe merkezinin rakımı ise: 800 metredir.

İlçe ekonomisi: tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halkın: % 80’lik bölümü, tarım ve hayvancılık ile meşgul olmaktadır. Bağcılık ta önemli bir uğraşıdır. Bölgede: “Bal” ismi verilen, sofralık ve pekmezlik olarak kullanılan üzüm üretimi yaygındır. İlçede, modern sanayi tesisi bulunmamaktadır.

KONAKLAMA

Öğretmenevi     6 yataklıdır.     Belediye İş hanı. 3.Kat.    364-4914159

NE YENİR-NE İÇİLİR

Buralara yolunuz düşerse, tatmanızı önereceğim mahalli lezzetlerin başında: mıhlama gelir. Bunun dışında: keşkek, erişte pilavı ve yaprak sarmasını da düşünebilirsiniz. Tatlı olarak ise, pekmez tatlısı deneyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Ortaköy yöresinde, pekmez çok meşhur, bulabilirseniz mutlaka pekmez satın almalısınız.

GEZİLECEK YERLER

Çorum Ortaköy Şapinuva

ŞAPİNUVA

Hitit imparatorluk döneminde, önemli kentlerden biridir. Çünkü: coğrafi konumu nedeniyle, stratejik bir noktada bulunmaktaydı. Bunun sonucunda: şehir askeri ve dini bir merkez haline gelmiştir. Ordu komutanlığı ve sürekli olarak bir kısım asker, bu şehirde hazır bulunmuştur. Bunun kanıtı olarak, bir çivi yazılı tablette, kral II. Murşili tarafından şöyle denilmektedir “ Şapinuva’daki birlikleri teftiş ettim ve orduma öncülük ettim”

Burada yapılan kazılarda: yaklaşık 4000 civarında çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bu tabletler incelendiğinde ise, bunların: askeri, dini ve fal metinleri olduğu ve Hattice, Hurice, Akatca yazılı oldukları anlaşılmıştır.

Bu tabletlerden öğrenildiğine göre: Hitit kralı III. Tuthaliya döneminde, kraliyet ailesi ve kraliçe Taduhepa bu şehirde yaşamıştır. Çünkü: burada bulunan yazışmaların büyük kısmı: kral ve kraliçeye gönderilen mektuplardan oluşmaktadır. Kraliçe Taduhepa: kral III. Tuthaliya öldükten sonra, kral I. Supiluliuma ile birlikte bir süre ülkeyi yönetmiştir.

Çorum Ortaköy Şapinuva

Hatta: Tokat Masat Höyükte bulunan bir çivi yazılı tablette, şunlar yazılıdır ve bu yazılı olanlar, Şapinuva şehrinin önemini ortaya koymaktadır.” Bu tablet size ulaşınca, 1701 askeri, acele olarak sevk ediniz ve onları iki gün içinde, Şapinuva şehrine, Majestelerinin huzuruna getiriniz.”

Günümüzde burada görebilecekleriniz şunlar: A binası olarak isimlendirilen anıtsal idari bir bina ve B binası olarak isimlendirilen, ticari bir yapı. Bu yapılarda: Hitit mimarisinin inceliklerini görebilirsiniz.

Çorum Ortaköy Şapinuva

A Binası: Duvarların gerek iç ve gerekse dış yüzeyleri, düzgün kesme taşlarla işlenmiştir. Bu büyük taşların araları ise, düzensiz küçük taşlarla doldurulmuştur. Bu yapıların temel duvarlarının yüksekliği ise, 2 metreye ulaşmaktadır. 25 metre eninde ve doğu-batı yönünde 100 metre uzunluğundaki bu yapının temelleri, hiç bozulmadan ve dağılmadan günümüze kadar ulaşmıştır.

Bu bina: yalnız burası için değil, Anadolu ölçeğinde, anıt bir bina olarak öne çıkmaktadır. Kendine özgü, simetrik bir planı vardır. Bodrum katı dışında, 2 katı daha bulunduğu sanılıyor. Yapının çevresi, koruma duvarı ile çevrilidir ve bu duvar üzerinde kuleler bulunmaktadır.

Görebileceğiniz odalar: yapının bodrum katına aittir. Üst katlara ait kerpiç duvarlar ise, binanın muhtemelen yanması sonucu çökmüştür. Yukarıda sözünü ettiğim çivi yazılı tabletlerin büyük bölümü, yapının bu yıkık olan üst katlarında bulunmuştur. Bu çivi yazılı tabletler dışında, yörede, çok miktarda, pişmiş topraktan çanak-çömlek, bazalt, obsidiyen gibi çeşitli taşlardan yapılmış objeler, mühürler, çeşitli madenlerden yapılmış süs eşyaları, sikkeler, cam kaplar bulunmuştur.

B Binası: 1995 yılından sonra ortaya çıkarılmıştır. A binasının yaklaşık 150 metre yakınındadır. Temellerinde düzgün taş bloklar var. Bu temel duvarlarının üzerinde, 1 metre genişliğinde kerpiç duvarlar bulunuyormuş. Zemin kat temizlenerek açığa çıkarılmış ve bunun üstünde ise yoğun kereste kullanılarak yapılan katların, yanarak çöktüğü ve yok olduğu sanılıyor. Ancak, temellerin üzerinde, 1.5 metre yüksekliğinde kerpiç duvarlar görülmektedir.

Bu bina daha çok: tek katlı, kare planlı ve iç bölme duvarları fazla olmayan, depo görünümünde bir yapıdır. Burada depo bölümü olarak tanımlanan ve içinde küplerin bulunduğu bir bölüm görülüyor. Yiyecek ve içecek konulduğu sanılan bu küplerin toplam sayısının 30 civarında bulunduğu tahmin ediliyor. Ayrıca: kumaş ve maden koymakta kullanılan yerler de görülmektedir.

Bu binada, bunun dışında özellik gösteren diğer bir yer de, kapı girişidir. Burada: çakıl döşenmiş bir giriş holü var. Buraya açılan bir başka çift kapıdan: yük arabaları içeri girmekte ve bu döşemenin üstüne alınmaktadır. Bu giriş bölümünün hemen yanındaki bir odada: duvardaki bir raftan döküldüğü düşünülen ve yanmış tabletler bulunmuştur.

C ve D Binaları: A ve B binalarının bulunduğu teraslanmış bölüm, muhteşem büyüklüğü ile dikkat çekiyor. Bu büyüklükteki alan üzerinde başka binaların da bulunacağı değerlendirilerek yapılan kazılarda, C ve D binalarına ait kalıntılara da ulaşılmıştır. Ancak, dini amaçla inşa edildiği düşünülen bu binalar, aşırı şekilde tahrip edilmiştir. Özellikle: C binasında bazı buluntular görülüyor.

Binanın giriş kapısında, toplu olarak baltalar ve mızrak uçları bulunmuştur. Bu mızrak uçlarının birinin üzerinde “Büyük kral” yazısı görülmektedir. Ayrıca: avluda iki sunak ve buradan binanın içine doğru uzanan bir kanal görülüyor. Bunlar değerlendirildiğinde, buranın bir tören salonu ve bu salonda bulunan sunak olduğu yani buranın dini bir binaya ait olduğu sanılmaktadır.

D Binası: burada dini bir yapı olmalıdır. Tanrı Teşup’a aittir. Hemen girişte bulunan firizde: Tanrı  Teşup: silahlarını kuşanmış ve sol eliyle, bir mızrağa dayanmış olarak, yapıya gelenleri karşılamaktadır. Giriş holünde, bir arınma havuzu bulunmaktadır.

Evet, her iki yapı ve yerleşim yerinde: çok miktarda: iyi hamurlu ve dikkatle pişirilmiş, günlük kap-kacak bulunmuştur. Ayrıca: bir kısım metal malzeme de ortaya çıkarılmıştır. Bunlar: ok uçları, bronz balta ve  kamalardır. Hatta: topluca bulunan mızrak uçlarından birinin üzerinde “Büyük kral” yazmaktadır.

Bütün bu buluntular: merkezi Ağılönü mevki olmak üzere, yaklaşık 9 km. karelik bir alanda, büyük bir Hitit yerleşimi bulunduğunu işaret etmektedir. Bu büyük kentin o dönemdeki nüfusunun ise, 30-50 bin kişi arasında bulunduğu tahmin ediliyor. Ayrıca: iki Fırtına Tanrısı adına yapılmış iki ayrı tapınak, kraliçe sarayı, ordu komutanlığı ve belediye teşkilatı gibi kurumların bulunduğu sanılıyor.

Zaten, Hititler, bu bölgeye geldiklerinde: platoyu çevreleyen tepeler üzerine yayılmışlar ve bu bölgedeki araziye teraslayarak, büyük bir şehir kurmuşlardır. Ancak: bu büyük şehrin kıt su kaynakları ile nasıl su ihtiyacının giderildiği ve tarım faaliyetlerinin nasıl yürütüldüğü meçhuldür.

Çorum Ortaköy İncesu Kanyonu

İNCESU KANYONU

İlçe merkezine bağlı, İncesu köyündedir. Yöre halkı tarafından: “Uzungeçit” olarak isimlendirilmektedir.

Kanyonun tek bir girişi ve tek bir çıkışı var. Kanyonun genişliği: 40-60 metre arasında değişmektedir. Uzunluğu ise: 12 km. dir. Her iki yamaçta ise, sarp kayalıklar var. Ayrıca, yer yer ormanlık alanlara rastlamak ta mümkündür. Kanyonun ortasından: Çekerek ırmağı geçmektedir. Bu ırmak üzerinde rafting ve bölgede trekking yapılabilmektedir.

Kanyonun her iki yanındaki kayalar üzerinde: duvar kalıntıları, merdivenlerle çıkılan su sarnıçları, ahşap hatıl  oyukları görülüyor. Buna istinaden, antik  dönemlerde, burada, ahşaptan inşa edilmiş, çok sayıda yapının varlığından söz etmek mümkündür. İncesu kanyonu: tüm bu tarihi ve doğal güzellik ve özelliklerinin yanında, doğal yaşam alanı olarak da, birçok hayvan ve bitki türünü barındırmaktadır. Ayrıca: ırmak ta, balık türleri de bulunuyor yani olta balıkçılığı yapmak mümkün. Hatta, ırmakta su samuru bile bulunduğu söyleniyor.

AŞDAĞUL MAĞARASI

İlçe merkezine bağlı, Aşdağul kasabasının, 5 km. kuzeyinde, İninbaşı Tepesindedir. Uzunluğu: 80 metredir. Derinlik ise: 13 metredir. Mağaranın bulunduğu yerin rakımı: 800 metredir.

Bu bölgede Çekerek nehri tarafından parçalanan, kanyon görünümlü vadiler var. Mağara, 2005 yılında bulunmuş ve MTA tarafından haritalandırılmıştır. Mağarada, büyük bir yarasa sürüsü bulunuyor.

Çorum Ortaköy Kybele Kaya Kabartması

KYBELE KAYA KABARTMASI

İlçe merkezinin 3 km. uzağındaki, İncesu köyünde, köye yaklaşık 1 km. uzaklıktadır.

Çekerek nehri kıyısındaki kayalara oyulmuştur. Nehir yatağından 1.5 metre yüksekliktedir. Buradaki tanrıça: önünden akan Çekerek nehrine ve hemen karşısında yükselen kayalar üzerindeki kaleye bakmaktadır. Bir  taht üzerinde oturduğu düşünülen tanrıça, sol elinde bir aslan yavrusu tutmaktadır.

Evet: Anadolu’da, MÖ.9000’lerden itibaren: bereket, verimlilik, doğurganlık gibi anlamlar ifade eden Kybele ana tanrıça, burada da kayalara oyularak figüre edilmiştir. Ancak, birçok yerdeki benzerlerinden büyüktür ve bu büyüklükte bir Kybele kabartması başka bir yerde bulunmamıştır.

AKROPOL

Hemen, Kybele kabartmasının tam karşısında, Çekerek nehri kıyısındadır. Ancak, günümüzde pek bir kalıntı kalmamış olup, sadece taşlar görülmektedir.

Çorum Ortaköy Kaya Mağarası

KAYA MAĞARASI

Yine, İnceku köyünün 3 km. uzağındadır. Akrapol’un yanında bulunan Kybela kabartmasının tam karşısındadır. Mağaranın uzunluğu, yaklaşık 300 metredir. Mağaraya inmek için, yaklaşık 470 basamak merdiven inmek gerekiyor. Uzunluğu 300 metre dedim ama, 300 metre sonunda, mağaranın kapandığı görülüyor, yani sonunun nereye gittiği meçhuldür.

Çorum Ortaköy Kaya Mağarası

Amasya tanıtımı.

Yozgat tanıtımı.

Alaca tanıtımı.

Çorum tanıtımı.