Antalya Korkuteli

Antalya Korkuteli

Antalya şehir çıkışında, varyanttan hemen çıktığınızda veya varyanta girmeden önce, sağa ayrılan yol. Bu yol üzerinden: Denizli-İzmir yöresine ve Fethiye civarına gidebiliyorsunuz.

Korkuteli’ne birçok kez uğradım. Geniş bir alana yapılmış ilçe. Özellikle: buradaki et restoranlarını öneririm. Yolculuğunuz sırasında mutlaka kısa bir mola verip, et restoranlarında, muhteşem lezzetli bir şeyler yemelisiniz.

Antalya Korkuteli

ULAŞIM

Korkuteli-Antalya arası uzaklık: 70 km. Bu yol, yaklaşık 45 dakikada alınır. Özellikle: kış aylarında, karlı ve yoğun sisli yollar, her an karşınıza çıkabilir.

Antalya Korkuteli

TARİH

Evliya Çelebinin yazılarına göre: burada, antik dönemde “İstanoz” isimli bir şehir varmış. Bu şehir: “Pisidyalılar” tarafından kurulmuş. Günümüzde, Korkuteli ilçe merkezinde, Alaattin Kışla Mahallesinde, İsidya şehrinin kalıntılarına rastlanılmaktadır.

Pisidyalılar: Hititlilere bağlı, ama kendi içişlerinde bağımsız bir devlet kurmuşlar. Bu  dönemde: İsidya şehri adına, sikke bastırılmış. Hatta: Büyük İskender’in, doğu seferi sırasında, Pisidyalılar, onun ordusunun saldırılarına karşı, kahramanca karşı koymuşlar.

Özellikle: Termesuslular, boyun eğmemiş ve tüm bunlar, bölgede yaşayan insanların cesaretlerinin en büyük göstergesi olarak tarih sayfalarına işlenmiş. Uzun uğraşılar sonucu, Termesus şehrini alamayan Büyük İskender, söylenenlere göre, şöyle der ve bölgeden ayrılır: “ Bir kartal yuvası ile uğraşamam”. Ancak, İskender’in kuşatmayı kaldırarak bölgeden ayrılması sırasında, bütün zeytinlikleri ateşe verdirdiği de biliniyor.

Günümüzde: Kozağacı ve Büyükköy yaylalarındaki tarihi kalıntılar, İsidya uygarlığından günümüze ulaşan kalıntılardır. Ayrıca: Termessos antik kenti kalıntıları da, o döneme ait izler taşır.

Takip eden tarihi süreçte, bölgede Romalılar egemen olurlar.

1207 yılında ise, yörede Selçuklular görülür. İlçedeki Alaaddin mahallesinin isminin, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’tan alındığı bilinmektedir.

Korkuteli yöresinin tarihi çok eskilere gitmiyor. Şöyle ki: Korkuteli ilçesinin, Hamitoğulları ve Teke Beylikleri dönemlerinde bulunduğu biliniyor. 1321 yılında, Korkuteli, Hamitoğulları Beyliği tarafından fethedilir.

1423 yılında ise: Osmanlı Sultanı II. Murat tarafından, yöre, Osmanlıların hakimiyeti altına girer. 1402-1423 yılları arasında ise, yörede kurulan Teke Beyliğinin başkenti olmuştur.

Antalya Korkuteli

GENEL

İlçe merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği: 1020 metredir Yani, muhteşem bir yükseltide bulunuyor. Bunun doğal sonucu olarak: hemen çok yakınında bulunan Antalya’nın sıcak ve nemli havası, burada yok.

İklim olarak düşünülürse, zaten ilçe topraklarının küçük bir kısmında, Akdeniz iklimi ve büyük bir kısmında ise, göller bölgesinin kara ikliminin hüküm sürdüğü görülür. Soğuk hava göller bölgesinden, sıcak hava ise Akdeniz bölgesinden gelir.

Doğal yapı olarak: Bey dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Buralarda: genellikle çamlık, fundalık ve ormanlarla kaplıdır. Düz alanlar ise, tarım arazisi olarak kullanılır.

Evet, Korkuteli, Türkiye’de, kameralı  takip sisteminin ilk kez denendiği ve suç oranının en düşük olduğu yerleşim yerlerinden biridir.

NE YENİR

Mevsim uygunsa, keçi sütünden yapılmış dondurma yemelisiniz. Bunun dışında: ilçede, tahinli piyaz yemelisiniz. Bir de, şiş. Yani: et ürünleri.

Antalya Korkuteli

GEZİLECEK YERLER

KEŞİŞ EVİ

Romalılardan kalmadır. Taş oymadan yapılmış olup, Alaaddin  semtinde, cirim boğazı civarındadır.

ESKİ ROMA MABEDİ

Günümüzdeki yerinde: Hamitoğullarından kalma, taş medrese bulunuyor. Ama, bu medresenin giriş kapısının sağ tarafındaki taş duvarında: Roma yazısı ile yazılmış bir kitabede “Olimpiyat yarışmalarına” ait hatıralar var. Burada yazıldığına göre: çekişmeli geçen bir yarışma, berabere kalmış”

SULTAN ALAADDİN CAMİSİ

İlçe merkezinde, Alaaddin Kışla semtindedir. Alaaddin Keykubat döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Caminin günümüzdeki enkazından, gayet büyük bir yapı olduğu anlaşılmaktadır.

SU TÜNELİ

Alaaddin Kışla semtinin sulanmasında büyük yarar sağlamış tünel; kışla semtinin batısında bir yer altı tüneli iken, günümüzde Korkuteli Barajı altında kalmıştır.

GÜLLÜK DAĞI MİLLİ PARKI

Burası: bitki örtüsü ile bölgenin botanik özelliklerin en yoğun olduğu yerdir. Ayrıca: pek çok hayvanı barındırmaktadır. Bu durumu ile, tam bir doğal ve açık hayvanat bahçesi görünümündedir.

Antalya Korkuteli

TERMESSOS, GÜLLÜK  DAĞI MİLLİ PARKI

Korkuteli-Antalya kara yolu üzerindedir. Kara yolundan saptıktan sonra, antik kente ulaşmak için 9 km. daha gitmek gerekiyor.

Türkiye’nin en iyi korunmuş antik şehirlerindendir. Ayrıca, Antalya yöresindeki en ilginç antik şehir olarak da gündeme gelir.

Burası: Toros dağlarından, Güllük dağı yamaçlarındadır. Anadolu’nun yerli ırkı olan: Luvilerin soyundan gelen: Solimler tarafından kurulmuştur.

Antalya Korkuteli

Çünkü: Homeros’un “İlyada” isimli eserinde: Solimlerden, Termessos halkı diye söz edilmektedir.

Şehir: aşağı şehir, şehir merkezi ve mezarlık olarak, 3 bölümden oluşmaktadır.

Termessos ile ilgili, ilk yazılı kayıtlar: Büyük İskender döneminde başlar. Eski tarihçilerden Arrianos: şehrin, bulunduğu konum itibarıyla, kuşatanlar tarafından ele geçirilmesinin imkansız olduğu düşünülerek, küçük bir birlik tarafından bile savunulabileceğini yazar.

Hatta: Büyük İskender: Pamphylia bölgesinden, Frigya bölgesine geçerken (bu yol Termessos kentinin bulunduğu yerden geçmektedir): çok daha kısa ve kolay geçitler veren, bu bölgeyi kullanmayıp: büyük çaba ve zaman harcamak zorunda kalmıştır.

Çünkü: Termessos şehrini kuşattığında, burayı teslim alamayacağını anlamış ve bunun üzerine, kuzeye doğru yürümüş ve öfkesini: Sagalassos şehrinden çıkarmıştır.

MS.319 yılında, İskender öldükten sonra: General Antigonos; kendini, Küçük Asyanın hükümdarı ilan eder. Rakibi Alcetas ile savaşmak için hazırlanır. Ancak, general Antigonos’un üstün ordusuna karşı savaşamayan Alcetas ve arkadaşları, Termessos şehrine sığınırlar. Termesoslular, onlara yardım sözü verirler.

Bu sırada: General Antigonos’un ordusu, Termessos şehrinin önüne gelir ve şehirlilerden, Alcetas’ın kendilerine teslim edilmesini ister. Termessos şehrinin yaşlıları, bir kişi yüzünden şehrin yok edilmesini engellemek adına, Alcetas’ın teslimini isterler. Ancak, şehrin gençleri, Alcetas’a söz verildiğini ve bu yüzden kendisinin teslim edilmeyeceğini söylerler.

Ancak: Termesoslu gençler şehri terk ederler ve bunun üzerine, teslim edileceğini anlayan Alcetas, kendisini öldürür. Alcetas’ın ölüsü, Termessos yaşlıları tarafından, general Antigonos’a  teslim edilir ve generalin ordusu Termessos şehrinin önünden ayrılır. Termessos şehrinin gençleri, Alcetas’ın cesedini alırlar, törenle gömerler ve onuruna bir anıt dikerler.

Antalya Korkuteli

Termessos: bir liman şehri değildi, ancak toprakları Antalya körfezi boyunca uzanıyordu. Şehir, denize olan bu bağlantısından dolayı, Ptolemyler tarafından ele geçirilmiştir. Ama, diğer yandan, daha 40 yıl öncesine kadar, İskender’in en güçlü olduğu dönemlerde, ona direnen şehrin, Mısır egemenliğini kabul etmesi, ilginç ve şaşırtıcıdır.

Likia bölgesinin Araxa şehrinde bulunan bir yazıtta: Termessos hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu yazıta göre: MÖ.200 yıllarında: Termessos şehri, bilinmeyen bir nedenle, Likya şehirler birliğiyle savaşa girer. MÖ.199 yılında ise, komşusu İsinda şehri ile de savaşmaya başlar.

Bu dönemlerde Termesoslular, eski düşmanları Selgelilerle daha iyi mücadele edibilmek için, Pergamun kralı II.Attalos ile dostluk ilişkileri kurarlar. Pergamon kralı II. Attalos’da, bu dostluğun anısına, Termessos şehrine, 2 katlı bir stao inşa ettirir

Antalya Korkuteli

Roma imparatorluğu döneminde: şehrin, bağımsızlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Çünkü: şehir, Romanın müttefikidir. Bu nedenle, MÖ.71 yılında, Roma Senatosu tarafından, şehrin bağımsızlığı kabul edilir.

Bu durum: yörede bulunan sikkelerde görülür. Bu sikkelere yani madeni paralara “Autonomous” yani “Özerk” adı verilmektedir.

Termessos halkının katkılarıyla: MÖ.2’nci yüzyılda yapılan “Kral Caddesi”: yükselen şehir duvarlarının yanından geçer ve düz bir yol şeklinde, şehir merkezine kadar uzanır. Şehir kapısının doğusundaki duvarlarda ise: zarlar ile, kehanet içeren oldukça ilginç yazıtlar bulunur.

Çünkü: Roma imparatorluğunda, tarih boyunca: bu tür büyüler, sihirler ve batıl inançlar yaygındır. Büyük olasılıkla, Termesoslularda, geleceği tahmin etmeye oldukça meraklıydılar.

Bu tür yazıtlar: genellikle, 4-5 satır uzunluğundadır ve zarlarla belirlenen sayılar içerir, kehanet için, tanrının adı istenir ve kehanetin içeriği,  tanrının öğütleri içinde verilir.

Resmi binaların bulunduğu Termessos şehri: iç duvarların biraz ilerisindeki düz arazide bulunur. Bu yapılardan en dikkati çekeni: özel mimari özelliklere sahip olan: Agoradır. Açık hava Pazar yeri olan bu yapı: zemini taş bloklar üzerinde yükselir ve kuzeybatısında, 5 büyük sarnıç bulunur.

Ayrıca: stoalarla çevrilmiştir. İki katlı stoada bulunan bir yazıta göre: “Stoa, Pergamun kralı II. Attalos tarafından, dostluklarının kanıtı olarak hediye edilmiştir” yazar. Pergamon kralı II. Attalos: MÖ.150-138 yılları arasında yaşadığına göre, bu Stoa yapısı da aynı dönemlerde yapılmış olsa gerek.

Kuzeydoğudaki Stoa yapısı ise: muhtemelen kral Attalos’un Stoası taklit edilerek, Osbaras isimli bir zengin kentli tarafından yaptırılmıştır. İki katlı stoanın içerisi: tonozlu odalarla çevrilmiş avludan oluşuyor. Stoanın dışı ise, nişlerle ve Dor nizamında süslemelerle dekore edilmiştir.

Agoranın kuzeydoğusundaki kalıntıların ise: Gymnasyum olduğu düşünülüyor. Ancak: burada bulunan sık ağaçlıklardan, bunu tam olarak belirlemek mümkün olmamış.

Agoranın doğusunda, tiyatro bulunuyor. Tiyatro: Pamphylia ovası üzerinde, manzaraya hakim bir noktadadır. Bu konumu nedeniyle de, Termessos ovasının en göz alıcı yapısı olarak öne çıkmaktadır. Tiyatronun planı Helenistik dönemi yansıtır. Yarım daire oturma alanı: diazoma ile ikiye ayrılır.

Diazomanın üzerinde 8 ve aşağısında 16 oturma sırası var. Yaklaşık: 4000-5000 seyirci kapasitesine sahiptir. Tiyatronun geniş kemerli giriş yolu: cavea ile Agorayı bağlamaktadır.

Sahne binası: MS.2’nci yüzyıl özelliklerini yansıtıyor. Bunun arkasında: uzun ve dar bir oda bulunuyor. Burası: muhteşem süslenmiş 5 kapı ile, oyunun sahnelendiği podyuma bağlanıyor. Sahnenin hemen altında ise: vahşi hayvanların, dövüşe çıkarılmadan önce tutuldukları, 5 küçük oda var.

Tiyatronun, yaklaşık 100 metre ötesinde, Odeon var. Küçük bir tiyatroyu andıran bu yapı; MÖ.1’nci yüzyılda yapılmış. Odeon yapısının: çatı seviyesine kadar olan duvarları gayet iyi korunmuş. Duvarlarında: en iyi kalite, yontma taş duvarcılığı sergileniyor.

Alt kat sade olmasına rağmen, üst kat: Dor düzeninde süslenmiş ve kare şeklinde kesilmiş, taş bloklardan yapılmış. Gün ışığının doğu ve batı duvarlarındaki 11 pencereden giriyor olması, yapıldığında, yapının üstünde çatısının bulunduğunu ortaya koyuyor. 25 metre uzunluğundaki bu çatının, binanın üzerinde nasıl durduğunu anlamak mümkün değil.

Ayrıca: bu yapının içi, günümüzde toprak ve moloz dolu ve bu nedenle, oturma düzeni ve oturma kapasitesi hakkında bilgi edinmek mümkün değil. Ancak, muhtemelen 600-700 kişi oturma kapasitesinin bulunduğu tahmin ediliyor. Molozların arasından çıkarılan renkli mermer parçaları: iç duvarların mozaiklerle süslü olabileceğinin kanıtıdır.

Termessos şehrinde, değişik büyüklükte ve çeşitlilikte, 6 tapınak var. Bunlardan 4 tanesi, Odeon yapısının yanında, kutsal olduğu tahmin edilen alandadır.

Bu tapınaklardan ilki: Odeon’un hemen arkasındadır. Bu tapınağın: şehrin asıl tanrısı Zeus Solymeus’a ait olduğu sanılmaktadır. Görkemli bir duvar işçiliği görülüyor. Ancak: günümüze, tapınağın 5 metre yüksekliğindeki duvarından başka bir şey kalmamıştır.

İkinci tapınak: Odeon yapısının güneybatı köşesindedir. MS.2’nci yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Bu tapınağın cellasının duvarlarının boyutları: 5.50 x 5.50 metredir.

Tapınağın günümüze ulaşan girişinde bulunan bir yazıta göre: bu tapınak “Artemis” e ithaf edilmiştir. Tapınak içinde bulunan kült heykel, Aurelia Armasta isimli bir kadın ve kocası tarafından, kendi gelirleriyle yaptırılmıştır. Girişin hemen yanında yazılı bir zemin üzerinde, bu kadının amcasının heykeli var.

Bu tapınağın, yani Artemis tapınağının doğusunda: Dor tarzı bir tapınak kalıntıları var. Bu tapınak: boyutlarına göre değerlendirilirse, Termessos şehrinin en büyük tapınağıdır. Rölyeflerden ve yazıtlardan, bu tapınağında, Artemis’e ithaf edildiği anlaşılıyor.

Biraz daha ileride, doğu yönünde: kesilmiş taşlardan yapılmış bir teras üzerinde, küçük bir tapınak izleri daha var. Tapınak, yüksek bir podyum üzerinde yükseliyor. Ancak, herhangi bir tanrıya ithaf edildiğine dair bir bilgi yok. Girişi: sağdan olan tapınağın, bir yarı tanrı veya kahramana ithaf edildiği düşünülüyor. Yapım tarihi olarak ise, MS.3’ncü yüzyıl düşünülüyor.

Evet, bu geniş merkezi alanda bulunan tüm resmi ve kült yapılar arasında: en ilginç olanı, Roma dönemi ev formundadır. Bunun, 6 metre yüksekliğe ulaşan Dor düzenindeki kapı aralığının üzerinde bir yazıt var. Bu yazıtın üzerinde: evin sahibinden, şehrin kurucusu olarak övgüyle söz ediliyor.

Ancak, bu evin, Termessos şehrini kuran bir kişiye ait olduğu düşünülmüyor. Büyük olasılıkla, bu tür evler, şehirde yaşayan soylu kişilere veya zenginlere ait olurdu. Ev: ana giriş, ikinci bir kapıya kadar giden salon, bu ikinci kapı da, merkezi bir avluya açılıyor.

Yağmur sularını tutmak için, avlunun ortasında, havuz var. Atrium: bu tür evlerin, günlük faaliyetlerinde önemli yer tutmaktadır. Aynı zamanda, konuk kabul odası olarak da kullanılırdı. Bu yüzden, gösterişli bir şekilde süslenirdi. Evin diğer odaları ise: düzenli bir şekilde, bu Atrium bölümünün çevresinde bulunur.

Evet, bu evden çıkıyoruz. Geniş dükkanların sıralandığı bir cadde, şehir boyunca, kuzey-güney istikametinde uzanıyor. Sütunlar arasındaki boşluklarda: genellikle, çoğu güreşçilere ait olan başarılı sporcuların heykelleri doldurulmuştur. Bu heykellerin yazılı kaideleri, hala ayaktadır. Bu yazıları okuyarak, caddenin eski ihtişamını göz önüne getirebilirsiniz.

Şehrin: güneyi, batısı ve kuzeyinde, kayaya oyulmuş ve mezar taşları bulunan geniş mezarlar var. Bunlardan bir tanesinin: daha önce, yukarıda sözünü ettiğim gibi, Alcetas’a ait olduğu düşünülüyor.

Ancak, maalesef hazine avcıları tarafından, bu mezar soyulmuş ve bu yüzden net bir şey söylemek mümkün değil.  Bu mezarın içinde, arka bölümde, sütunların arasında, bir çeşit kafes oyulmuş ve bunun yukarısında muhtemelen süslenmiş bir friz var.

Mezarın kalan kısmı: muhtemelen MÖ.4’ncü yüzyılda yapıldığı düşünülen bir friz ile (ata binen savaşçı) süslenmiş. Genç Termesosluların, General Alcetas’ın ölümünden ne kadar etkilendikleri ve onun için görkemli bir mezar yaptıkları biliniyor. Tarihçi Diodoros: General Alcetas’ın, Antigonos ile at üzerinde savaştığını yazar. Bu nedenle: ata binen savaşçı frizi, buranın Alcetas’a ait olduğu tezini güçlendiriyor.

Evet, yüzyıllardır, şehrin güneybatısında, sık ağaçların altında saklanan lahitler: insanı, tarihin derinliklerine götürür. Ölüler: kıyafetleri, mücevherleri ve diğer aksesuarları ile birlikte, bu lahitlere konurmuş. Yoksulların bedenleri ise: lahitlerde yakılırmış.

Yapım tarihi, MS.2’nci yüzyıla kadar uzanan bu lahitler: yüksek kaideler üzerinde duruyor. Ayrıca: lahitlerin açılmasını engellemek ve mezar soyguncularını korkutmak için, lahitler üzerine, tanrının öfkesini çağıran yazıtlar konurmuş.

Bu yazıtlar, aynı zamanda, kurallara uymayanların çarptırılacakları para cezalarını da belirtirmiş. 300 ile 100.000 denari arasında değişen bu para cezaları, genellikle Zeus Solymeus adına, şehir hazinesine ödenirmiş.

Evet, gelelim sonuca. Günümüze değin, Termessos antik kentinde, herhangi bir resmi kazı çalışması yapılmamıştır.

Antalya Korkuteli

Günümüzde burada görebileceğiniz kalıntılar şunlar: şehir surları, kuleler, kral yolu, Hadrian kapısı, gymnasium, agora, tiyatro, odeon, zengin süslemeli mezarlar, şehrin suyunu sağlayan sarnıçlar ve drenaj sistemi. Bu kalıntılar, çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Ancak: kalıntılar sık makilik ve ormanlık alanda dağılmış durumda bulunuyor. Bu nedenle, neyin nerde olduğunu anlamak güç. Park alanında, yani girişte, şehrin genel planı var. Bu planı iyice incelemenizi ve ona göre antik kalıntılarda gezmenizi öneririm.

Zaten aşağıdan baktığınızda, ilk dikkati çeken yapı: Hadrian Tapınağı. Romalı gezgin imparator olarak lakap takılan ve bilinen bu imparator: buraya da uğramış. Kalıntıların bulunduğu alandaki patikada gezerken, kral yolu ve su sarnıcının yanından geçeceksiniz.

Bu patika yolu izlerseniz: tepedeki Agora bölgesine çıkıyorsunuz. Hemen doğuda, Gymnasion var.  Agoranın batı yanından yürümeye devam ettiğinizde ise, Attalos Stoası var. Bu yapı: Bergama kralı II. Attalos tarafından yatırılmış. Agoranın doğu kıyısında ise: Osbaras isimli bir kentli yurttaşın hediye ettiği bir stoa var.

Agoranın güney kıyısında ise, duvarları 10 metre civarında yükseklikte olan, boulevterion bulunuyor. Bu yapı: pencereler ile aydınlanıyor. Toplamda 25 metreye varan genişliği, büyük olasılıkla o dönemde, ahşap bir çatı ile kapatılıyor olsa gerek.

Bu yanının güneyinde ve uçuruma bakan bölümde: Antoninler döneminde, Dor düzeninde yapılmış bir yapı var. Bu yapının bir tapınak olduğu ve kentin baş tanrıçası Artemis’e adandığı biliniyor. Çünkü: bu konuda bir yazıt var. Artemis tapınağının hemen yanındaki küçük tapınak ise, Roma döneminde inşa edilmiş. Boulevterion yapısının, batısındaki yapı ise: Zeus tapınağı.

Tepedeki kalıntıların sonuncusu: uçurumun hemen yanında inşa edilmiş olan tiyatro. Tiyatronun seyirci kapasitesinin: 4200 kişi olduğu tahmin ediliyor. Yarım daire şeklindeki oturma yerleri ve uçurum manzarası ile, yeryüzünde bilinen en ilginç arka planı olan tiyatro olarak öne çıkıyor.

Termessos şehri: çok sayıda tapınak ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarların çeşitliliği ve bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan, özellikle yukarıda hikayesini anlattığım Alcetas’ın mezarı (MÖ.319 yılına ait) ve diğer bazıları, şehrin tarihine ışık tutmaları açısından önem kazanmaktadır.

Anıtsal mezarların yanında: çok sayıda, savaşçılıklarını betimleyen, kalkan motifli lahit, mezarlık alanda oldukça geniş yer kaplıyor. Antalya Müzesini gezenler, belki hatırlayabilir veya gezmeyenler Müzeye gittiklerinde özellikle dikkat ederlerse: Müzenin lahitler salonundaki en ilginç lahit: “Köpek lahidi” dir. Termessos kentinde yaşayan Stefanos adlı köpeğe, sahibesi tarafından yazılmış şiirsel kitabe: benzersiz olmasıyla önem kazanmaktadır.

Antalya Korkuteli

KARAİN MAĞARASI

Karain Mağarası, Milli Park girişinin hemen karşısındaki sapaktan devam ettiğinizde, yaklaşık 11 km. sonra karşınıza çıkıyor. Yağca köyü sınırları içindedir.

Aracınızı, köy evini andıran “Karain Müzesi” gişesinin önüne park edip, küçük Müzeyi gezin ve daha sonra tepeye tırmanmaya başlayabilirsiniz. Ancak, dar ve dik merdivenler, sıcak ile birlikte çekilmez hale gelebiliyor.

Her ne kadar bütün gücünüzü bu tarih öncesi oluşumu görmeye konsantre etmiş olsanız da, bu tırmanma esnasında, bazen merdiven filan da kalmadığını ve tamamen taşlık ve daracık bir rampadan ilerlemek zorunda kaldığınızı göreceksiniz. Tepeye tırmandığınızda ise, geriye baktığınızda, yemyeşil tarlalar ve uzaktaki kenti görmek mümkün.

Tepeye tırmanmayı başardığınızda, tellerle çevrili bir alanı aşıyorsunuz ve ağaçların altından geçerken göreceğiniz kara kara kayalar: mağaranın girişini belirtiyor. Girişte, devasa büyüklükte, iskeleler kurulu. Çünkü, günümüzde, burada resmi kazı çalışmaları sürdürülüyor.

Antalya Korkuteli

Katran dağının doğuya doğru alçalan yamaçları üzerinde bulunan çok sayıda mağaralardan en önemlisidir.

Burada; 1946 yılından bu yana araştırmalar yapılmakta olup, Türkiye’nin içinde insan yaşamış en büyük mağarası olarak öne çıkmaktadır. Mağara: denizden 430 metre ve önündeki ovadan ise, 130 metre yüksekliktedir.

Mağara: bir ilkçağ yerleşmesidir. Katran dağının, Akdeniz’e bakan yamacındadır. Girişi dar ve geçitlerle birbirine bağlanan üç boşluktan oluşmaktadır. Girişteki boşluk: yaşam, ikinci boşluk: mezar alanı ve üçüncü boşluk ise: geçişinin dar olması nedeniyle sığınak ve mezarlık olarak kullanılmıştır.

İkinci ve üçüncü boşluklarda: sarkıt ve dikitler görülmektedir. Mağara içinde, derinliklere doğru ilerlemek mümkün. Değişik aydınlatma araçlarıyla aydınlatılan mağara içindeki yolculuğunuzda, biraz de serin hava nedeniyle, ürkmemek elde değil.

Evet: Karain mağarasının: 1 milyon yıl yaşında olduğu tahmin ediliyor. Paleolitik ve demir çağında kullanılan mağara, takip eden tarihi süreçte, Helen ve Roma dönemlerinde ise, dinsel bir merkez olarak kullanılmıştır. Çünkü: mağaranın alnı ve dış duvarları üzerinde, Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır.

Bu kadar uzun bir zaman dilimi, burada insanların yaşamış olmasının en büyük nedeni: mağaranın konumu, iç yapısı ve özellikle çevre koşullarının çok elverişli olmasıdır. Çünkü: bölgede, zengin su kaynakları, yenilebilir yabani sebze, meyve, tahıl, kök gibi bitki örtüsü, çeşitli av hayvanlarını içeren zengin bir fauna bulunmaktadır.

Antalya Korkuteli

Mağarada yapılan araştırmalarda bulunanların bir kısmı: hemen mağaranı yakınlarındaki küçük bir müzede sergilenmektedir.

Antalya Korkuteli

ARİASSOS

Antalya’nın kuzeybatısında bulunan: Taurus dağındaki, dar ve taşlık bir vadide kurulmuştur. Yani: Çubuk belinin batısında, Akkoç köyüne 1 km. uzaklıktadır. Buranın, Antalya il merkezine uzaklığı: 45 km. dir.

Antik şehrin: MÖ.3000’lerde, kuzeyden gelen İskitler içindeki Etrüsk boyları tarafından kurulduğu sanılıyor. Konumu itibarıyla, Antalya ovasını, Anadolu platosuna bağlayan bir yol üzerinde bulunması nedeniyle: geçiş ücreti ve haraç alarak yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunun dışında: kentte, antik dönemde: bağcılık, şarapçılık ve zeytin yağı üretimi yapılmıştır.

Antalya Korkuteli

Ariassos şehrinde bulunan bir madeni para: MÖ.1.yüzyılda basılmıştır. Bu paranın bir yüzünde: Zeus başı ve diğer yüzünde ise, kambur bir boğa görülür.

Ünlü coğrafya yazarı Strabon: bazı kaynaklarda: Areassos ve Ariassos olarak isimlendirilen bu kentin, asıl adının: Aarossas olduğundan söz eder.

Kent: geç Roma döneminde, bir deprem sonucu yıkılmış ve terk edilmiştir.

Antik şehre giderseniz görebilecekleriniz şunlar: Helenistik döneme ait, birkaç yıkık duvar ve bunun dışında, Roma ve Bizans dönemlerine ait yoğun kalıntılar. Kalıntıların çoğunun yıkık olması, biraz önce söylediğim deprem olasılığını güçlendirmektedir.

En iyi korunmuş yapı: şehir kapısıdır. Bu kapı: ortada bulunmakta olup, kemeri daha yüksek ve geniştir. 3 kemerli, zafer takı şeklindedir. Kemerler: taş kaideler üzerinde yükseliyor. Şehre: bu kapıdan giriliyor ve sütunlu caddeden geçiliyor.

Bu caddeye: Bizans döneminde, ne için yapıldığı bilinmeyen birçok yapı dikilmiş ve caddenin dokusu tamamen bozulmuş. Bu yapılar: günümüzde sadece birer taş yığını gibi duruyor. Bu yüzden, diğer ana binaların özellikleri belirlenememiştir.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.