Konya

Konya


Konya: İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük’ü bağrında barındıran Konya, tarihi akışı içinde, birçok medeniyetin izlerini taşımaktadır.

Konya

ULAŞIM

Ankara-Konya arası uzaklık: 258 km. İstanbul-Konya arası uzaklık: 668 km. İzmir-Konya arası uzaklık: 550 km. Antalya-Konya arası uzaklık: 323 km. Adana-Konya arası uzaklık: 356 km. Mersin-Konya arası uzaklık: 348 km. dir.

23 Ağustos 2011 tarihinde, Konya-Ankara arasında, hızlı tren seferleri başladı. Bu yüzden, sanırım Konya ilinin turizm potansiyeli zamanla artacak. Özellikle: Ankara insanının, Konya’yı tanıması, sık sık Konya şehrine gitmesi sağlanacak.  Bence, gerek ulaşım ve gerekse turizm açısından, büyük bir hamle. Mutlaka 1 gün zaman ayırın ve Konya’ya gidin, Konya gerçekten turizm açısından, yani gezilip-görülmesi gereken yerler açısından çok zengin.

Şehir merkezinden 15 km. uzaklıktaki otogardan şehir merkezine: dolmuş, otobüs, tramvay ve taksi ile ulaşmak mümkündür. Ama özellikle, tramvay kullanmanızı öneriyorum.

Konya’ya hava yolu ile de ulaşmak mümkün. Her gün karşılıklı olarak: İstanbul-Konya-İstanbul seferleri yapılmaktadır. Şehir merkezinden hava alanına, THY servisleri ve taksi ile ulaşabilirsiniz.

GENEL

İlin topraklarının büyük bölümü, İç Anadolu’nun yüksek düzlükleri üzerine rastlar. Güney ve güneybatı bölümleri, Akdeniz bölgesine dahildir. Nüfus yoğunluğu bakımından: Türkiye’nin beşinci büyük ilidir. Yüzölçümü bakımından değerlendirildiğinde ise: Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne sahip olan ilidir. İl sınırları içinde: Türkiye’nin en büyük: aliminyum (boksit) ve magnezit yatakları bulunmaktadır. Rakım ortalama: 1011 metredir.

Konya

Konya, tarihi İpek Yolu’nun en önemli ticaret ve konaklama merkezlerinden biri olmuştur.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Konya Selçuk Üniversitesi 1975 yılında kurularak faaliyete geçmiştir. Bugün, Selçuk Üniversitesi bünyesinde: 16 Fakülte, 1 Devlet Konservatuvarı, 1 Yabancı Diller Yüksekokulu, 2 Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, 3 Sağlık Yüksekokulu, 25 Meslek Yüksekokulu, 4 Enstitü, 13 Araştırma ve Uygulama Merkezi ve 60.000 i bulan öğrenci sayısı ile, ülkemiz üniversiteleri arasında yer almaktadır. Üniversitenin kampüsü: Meram alanı içinde bulunuyor.

KONAKLAMA

Konya’da, iki adet beş yıldızlı otel, beş adet dört yıldızlı otel, altı adet üç yıldızlı otel ve ayrıca, çeşitli otel ve moteller, pansiyonlar bulunmaktadır.

TURİZM

Konya’ya: 2015 yılında, 1.500.000 ve 2016 yılında, 1.400.000 civarında turist gelmiştir. Gelen turistlerin büyük bölümü yerli turist olup, yabancı turistlerin oranı: yüzde 25 civarındadır. Özellikle: Japonlar, Koreliler ve Almanlar geliyorlar.

Konya

TARİHİ

Konya tarihi süreç içinde: Hitit, Frig, Lidyalılar ve daha sonra İskender’in istilasına uğramıştır. Daha sonraları ise, Anadolu’da Roma hakimiyeti sağlanınca, Konya İkonium olarak varlığını sürdürmüştür. Antalya’dan Anadolu’ya çıkan Hıristiyan azizlerden St. Paul ; önce Antiochia (Yalvaç) ve daha sonra İkonium (Konya)a gelmiş. Çünkü, bu dönemde: bölgede: Lystra-Derbe (Hatunsaray), Laodika (Ladik) ve Sille, önemli Bizans yerleşim yerleridir.

İslamiyet’in Anadolu’da yayılması ile Bizans’a Arap akınları başlar. Emeviler ve Abbasiler, bu akınları, Konya üzerinden yaparlar.

Roma döneminde: kent, Romalı Valiler tarafından yönetilir. Yerli halk, Roma egemenliği altında, yüzyıllar boyunca yaşar. Siyasal hakimiyet kurulduktan sonra, kent biraz büyür ve ek işlev kazanmaya başlar. Roma imparatorluğunun parçalanması ve Doğu Romanın Bizans ismiyle siyasal alanda boy göstermeye başlamasıyla, Konya garnizon olarak yıllarca idare edilir.

MS. 1077 yılında, Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından, Bizans’ın elinden alınır. Daha sonra, 1097 yılında, I. Haçlı seferi sırasında İznik kaybedilince, başkent, Konya’ya taşınır. Böylece: İslam-Türk Medeniyeti Tarihi başlamış olur. Bunun sonucunda, şehirde, büyük bayındırlık etkinlikleri başlar, medreseler, camiler, kütüphaneler yapılır.

1190 yılında, 3.Haçlı seferinde, Alman imparatoru Friedrik Barbarossa, Konya’yı kuşatırsa da şehri ele geçiremez. Konya, Selçuklular tarafından ele geçirildiğinde, şehir, Alaaddin Tepesi ve civarındaki dar bir alanda bulunuyordu. Pazar yerleri, hanlar, ham madde satan dükkanlar ile bunları işleten sanatkarlar, işlevlerini bu dar alanda yürütüyorlardı. Şehir kısa zamanda gelişince, oturum alanları batıya doğru uzar ve şehrin savunması zorlaşır.

Takip eden tarihi süreçte: Konya, bir süre Karamanoğlu egemenliği altında kalır. Ancak: burayı ele geçirmek için mücadele eden; Karamanoğlu-Osmanlı çekişmeleri, burada, yüzyıllarca sürecek olan karanlık günlerin başlangıcı olur.

1387 yılında, Osmanlı Padişahı I. Murad, şehrin önlerine gelir. 1398 yılında oğlu Yıldırım Beyazıt, şehre girip, Karaman Devletine son verir. Ancak, 1402 Ankara Savaşı felaketinden sonra, Karamanoğlulları Beyliği, yeniden kurulur. Konya, Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları Beyliğini ortadan kaldırdığı 1465 yılına kadar Osmanlı-Karaman mücadeleleri devam eder.

Fatih, 1470 tarihinde, imparatorluğun 4’ncü eyaleti olarak, Karaman Eyaletini, merkezi Konya şehri olmak üzere kurar. Eyalete, ilk zamanlarda, Osmanlı şehzadeleri, vali olarak atanır. 17’nci yüzyılda, eyalet, 11 sancaklı ve 80 metre kare büyüklüğe ulaşır. Tanziman döneminde, eyalet için Karaman adı yerine “Konya” kullanılmaya başlar.

Anadolu-Bağdat demir yolu: 1895-1896 yıllarında Konya’ya ulaşır ve 1901 yılında, Avlonya’lı Ferit Paşanın Konya’ya vali olarak tayin edilmesiyle hız kazanır. Şehrin fiziki dokusu değişir. 1912 yılında, başlamak üzere, mimari tarzında çatılı ve kagir binalar inşa edilir. Ulaşıma atlı tramvay dahil edilir ve 1924 yılında, ilk elektrik fabrikası açılır.

1950 yılından itibaren şehirde yenilik hareketleri başlar. Şehrin sanayileşmesi ile bugünkü modern Konya’nın hazırlanmasına yardımcı olmuştur.

Bugün, Türkiye’nin sayılı büyük şehirlerinden olan Konya, milyonluk nüfusu, fabrikaları, köprüleri, yolları ile modern bir şehirdir.

KONYA HAKKINDA EFSANE: ŞEHRİN İSMİ

Bir zamanlar, bu şehre “Medüz” denilen bir canavar musallat olur. Tanrı Zeus’un oğlu Perse; Medüz’un başını keserek, şehri kurtarır. Şehir halkı da: Perse’nin bir heykelini, şehrin meydanına dikerler. Bundan sonra: şehrin ismi, “heykel şehri” demek olan “İkonium” olur. Konya ilinin Latincede adı: Iconium’dur.

NE YENİR

Konya’nın dışarı yemekleri olarak üç yiyecek dikkati çeker. Bunlar: Fırın kebabı, etli ekmek, peynirli pide. Bu üç yiyecek, Konyalıların olduğu kadar, yabancıların da ilgisini çeken yiyeceklerdir. Fırın kebabı: kilo ile satılıyor. Arzunuza göre: 100 gr. İsteyerek, tadına bakabilirsiniz, yanında kuru soğan ile servis ediliyor. Etli ekmek ise: üç türü var. Bunlar: içindeki malzemeye göre değişen: Bıçakarası, Mevlana, peynirli.

Bunun dışında yöreye has yemekler şunlardır: Bamya çorbası, Çebiç (kuzu etinden yapılır), su böreği, Sac arası (bir tür tatlı)

Hiçbir yiyecek, Konya’da etli ekmekle rekabet edemez. Her ne kadar ülkemizin çoğu yerinde, etli ekmek yapan bir kısım restoran açılsa da, Konya’da yapılanı inanın bir başka. Eğer kırmızı ete karşı sıkıntınız yoksa, Fırın Kebabı deneyin, aksi halde, etli ekmek. Ama; etli ekmek demelisiniz, etli pide derseniz, size ters ters bakarlar.

Konya

KONYA ŞEHİR İÇİ GEZİ PLANI

1.GÜN

Şehir gezimize: bulunduğunuz yerden, herhangi bir araç ile ulaşacağınız: Zafer Meydanından başlamalısınız. Zafer Meydanı: Konya’daki Selçuklu dönemi izlerinin en yoğun görülebileceği bir yer. Meydan: tamamen 12’nci yüzyıl eserleriyle dolu.

Bunlar

1. Alaaddin Camii.
2. Karatay Medresesi.
3. İnce Minare,
4. Selçuklu Köşk kalıntısı.

Meydanın tam ortasında: Alaaddin Camii var. Alaaddin Tepesinden şehre bakan caminin hemen alt tarafında, Selçuklu köşkü bulunuyor.

Konya Alaeddin Tepesi

ALAEDDİN TEPESİ

Konya, Selçukluların başkenti olunca, Sultan Alaeddin bir cami yaptırmak ister. Bunun için; şehir meclisi, şehrin ortasında bir tepe oluşturulmasını ve bu tepenin üzerine, cami yapılmasını kararlaştırır. Bu tepenin oluşturulması için: bir toprak vergisi konur.

Şehirde oturan herkes, hissesine düşen toprağı: çuval ve torbalarla getirir ve Alaaddin Tepesi ortaya çıkar. Caminin inşaatına başlanır. Bir gün, Sultan Alaeddin, tepeye çıkar ve şehre bakar. Şehir halkının evlerinin damlarında, yarı çıplak yattıklarını görür. Bunun üzerine: tepeye yalnız caminin yapılmasını, Sarayının ise, tepenin eteklerine yapılmasını ister.

Şehrin en merkezi yeridir. Dümdüz ovanın içinde, yapay bir tepedir. Eski kalenin ve Sarayın bulunduğu yer, kaleden kalma birkaç taş hala ayaktadır. İçerisinde, harika çay bahçeleri vardır.

Konya Alaeddin Camii

ALAEDDİN CAMİİ

Anadolu Selçuklu Devrinde yapılmış, Konya’nın en büyük ve Selçuklulardan kalan en eski camisidir. Şehrin merkezinde, Alaaddin Tepesi üzerindedir.
Selçuklu Sultanı Rükneddin Mesud I. Döneminde başlanan inşaat, Sultan Alaeddin Keykubat I tarafından, 1221 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır.

Cami: İslam mimarisi yapı tarzında inşa edilmiştir. Üzeri ağaç ve toprakla örtülmüştür. İçerisi: sütunlar ormanı gibidir. Bizans ve klasik devirlere ait: 41 taş mermer sütun kullanılmıştır. Caminin en ilginç yerlerinden birisi de: minberidir. Minber: abanoz ağacından, birbirine geçmiş olup, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örneklerindendir.

1155 yılında: Ahlatlı Mengum Berti tarafından yapılmıştır. Çinilerle süslü mihrabın önünde, çini süslü kubbesiyle örtülmüş bir saha var. Mihrap ve kubbelerin çinileri kısmen sökülmüş.

Konya Selçuklu Köşkü

SELÇUKLU KÖŞKÜ

Alaaddin Tepesini çeviren iç kalenin kuzey eteğindedir. Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan’a ait olduğu düşünülmektedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I. Zamanında genişletilerek, tamir ettirilmiştir.

Yapı: kare bir plan üzerine, harç ve tuğlalarla, iki kat olarak yapılmıştır. Günümüzde, Köşk: yalnızca harap olmuş bir duvar parçasından ibaret kalmıştır. 1961 yılında, bu tek duvar: beton şemsiye ile muhafaza altına alınmıştır.

Köşkün tam karşısında: Karatay Medresesi bulunuyor.

KARATAY MEDRESESİ/MÜZESİ

Karatay Medresesi: Emir Celaleddin Karatay tarafından, 1251 yılında yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Osmanlı döneminde de kullanılan medrese; 19’ncu yüzyılın sonlarında terk edilmiştir.

Kapalı medrese tipinde, tek katlı medresenin giriş kapısı: Selçuklu devri taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Duvarları: turkuaz, lacivert ve siyah renkli mozaik kakma tekniğinde yapılmış çinilerle bezenmiştir. Ancak bu çinilerin bir bölümü dökülmüştür. Kubbesinin tam tepe noktası düzdür.

Anadolu Selçuklu dönemi çini işçiliğinde önemli yeri bulunan Karatay Medresesi: 1955 yılında, “Çini Eserleri Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır. Karatay Müzesinde: Beyşehir Gölü çevresindeki “Kubat-Abad Sarayı kazı buluntuları arasında olan: duvar çinileri, çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait seramik tabaklar, kandiller ve alçı buluntuları sergileniyor. Müzenin bir odasında: Celaleddin Karatay’ın sandukası bulunuyor.

Evet, Zafer Meydanı’nda, yürümeye devam ettiğinizde, usta işçiliği ve mimarisiyle, İnce Minareyi göreceksiniz.

Konya İnce Minare Medresesi (Taş ve Ahşap Eserler Müzesi)

İNCE MİNARE MEDRESESİ (Taş ve Ahşap Eserler Müzesi)

Evet, İnce Minare ve muhteşem kapısı sizleri büyüleyecek.
Selçuklu Veziri, Ata Fahreddin Ali tarafından, 1254 yılında yaptırılmış. Mimarı: Abdullah oğlu Kelük.

Taç kapısı: Selçuklu taş işçiliği şaheserlerinden biri. Üzerinde: kabartmalı geometrik ve bitkisel bezemelerle birlikte, “Yasin” ve “Fetih” sureleri yazılı.

Konya İnce Minare Medresesi

 

Binanın iç mekanları; avlu, eyvan, dershane ve öğrenci hücrelerinden oluşuyor.

Minare kaidesi: kesme taşla kaplı, tuğladan yapılmış. Ön cephede: akant yaprağı ile bezeli. Gövde köşeleri, mavi sırlı tuğladan yapılmış: çift şerefesi var. 1901 yılında, yıldırım düşmesi sonucu: birinci şerefeye kadar olan bölüm yıkılmış.

Bina: 1956 yılında, müze olarak hizmete açılmış. Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait taş ve ahşap eserler sergileniyor. Sergilenen eserler: avluda ve yapının içinde bulunuyor. Müzenin avlusunda: Selçuklu ve Karamanlı dönemi Konya Kitabeleri, mezar taşları ve mimari parçalar var.

Bu eserler arasında, Sultan I. Alaeddin Keykubat’ın 1221 yılında yaptırdığı Konya kalesinin sülüs yazılı mermer kitabeleri ve parçaları, Fatih Sultan Mehmet’in kaleyi 1467 yılındaki tamirine ait kitabı, Seydişehir’den getirilen 1237 tarihli mescit kitabesi, Konya Akıncı mescidinin 1210 tarihli kitabesi gibi eserler bulunuyor.

Avlunun batısında ise, Konya mezarlıklarından toplanmış Selçuklu ve Karamanoğullarına ait sanduka şeklinde mezar taşları bulunuyor. Selçuklu dönemine ait Nalıncı Baba Türbesinin portal süslemeleri ve kemer taşları da, burada bulunuyor.

Bunların arasında: İnce Minarenin mimarı olan Keluk Bin Abdullah’ın ismi yazılı mimari parçalar da dikkati çekiyor. Ayrıca: Medresenin içindeki mezar taşlarında, özellikle iki melek ve iki başlı kuş kabartmaları görülmeye değer.

Konya Mevlana Müzesi

 

Evet, buradan “Mevlana Müzesi” bölgesine geçiyoruz. Sırada: Mevlana Müzesi gezisi var. (Mevlana Müzesi, sitede başka bir sayfada ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Oradan inceleyebilirsiniz)

Mevlana Müzesi ayrıntılı tanıtımı yazıma ulaşmak için.

 

Konya Arkeoloji  Müzesi

2.GÜN

Evet, bugün sabah: Arkeoloji Müzesini gezin. Müzede: ünlü Herakles Lahiti ve Konya ve çevresinden çıkarılan birçok antik dönem eseri görebilirsiniz. Tek katlı bir yapı olan müze binası, küçük olduğu için, bahçesinde de eserler var.

Zafer tanrıçası Nike, Doğanhisar-Lystra-İconium yazıtları, muzur tanrı Pan kabartması, Müze Bahçesinde görebileceğiniz eserler. Ayrıca, müze bahçesinde, Roma dönemi lahitleri mermer işçiliğini görecek ve tek kelimeyle büyüleneceksiniz.

Özellikle: MS.250-260’lı yıllara ait Herakles Lahdi, sidamara tipinde. Yine lahidin kapağında, Herakles’in figürü bulunuyor. Ayrıca lahit çevresi, Herakles’in tanrılar tarafından verilen görevleri yerine getirişini gösteren figürlerle donatılmış. Muhteşem bir sanat ve işçilik örneği olarak orada duruyor. Gidin görün.

Konya Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

1962 yılında, bugünkü bulunduğu yerde hizmete girmiştir. Atatürk: 20 Mart 1923 tarihinde, bu müzeyi ziyaret etmiştir.

Müzede: Neolitik, Eski Tunç, Orta Tunç, Demir, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler sergileniyor. Neolitik eserler: Çumra, Çatalhöyük, Erbaba ve Süberde kazılarında bulunmuş. Eski Tunç Eserler: Sızma ve Karahöyük kazılarında bulunmuş. Asur Ticaret Kolonileri eserleri: Karahöyük kazılarında ele geçirilmiş. Konya Alaaddin Tepesi kazılarında ise: Frig seramik kapları ile Konya Karapınar Kıckışla höyükte bulunan çeşitli Frig çağı kapları ve Lidya kapları da sergileniyor.

Arkeoloji Müzesinin görülmeye değer eserleri: Roma lahitleridir. Roma ve Bizans döneminde sunak, mezar stel ve Ostotekler, müze iç teşhirinde ve bahçede sergileniyor. Ayrıca: müzede, bir kısım taban mozaikleri de sergileniyor. Bunlar: Sille, Tatköy ve Çumra Alibeyhöyük’de bulunmuş ve MS 6’ncı yüzyıla ait.

Daha sonra: merkeze 10 dakika uzaklıktaki, Meram bölgesini gezeceksiniz. Yeşil alanı, mesire yerleri ile ünlü Meram: Aydın Çavuş Tepesine çıkmanızı ve orda yöresel yemeklerin tadına bakmanızı öneriyorum. Konya manzarası eşliğinde, inanın muhteşem bir yemek olacak.

MERAM

İl merkezine 8 km. uzaklıkta bir mesire yeridir. Yani: 10 dakikada ulaşılmaktadır. Sarı ovanın yeşil cennetidir. Yeşillikler bulacaksınız. Meram eskiden bağlık bir alanmış. Meram bağlarının bugüne ise yalnızca türküsü kalmış.

Bağların yerini, lüks yapıların ve villaların yükselmesine rağmen, Meram Çayı ve yeşil alanlar, hala güzelliğini korumaktadır. Meram Çayı’nın her iki yanını, çay bahçeleri ve lokantalar süslüyor. Çayın içinde, gezinti tekneleri var.

Burada: Selçuklular döneminden kalan bir köprü, Karamanoğulları döneminden kalan: Hasbeyoğlu Mescidi, Hamamı, Darülhufazı ve Tavus Baba Türbesi bulunmaktadır.

MERAM HAMAMI

Konya Meram

Meram mesireliğinde, tarihi köprü çıkışında bulunuyor. Beylikler döneminde yapılmıştır. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

AYDIN ÇAVUŞ TEPESİ

Buraya çıkarak, tüm Konya’yı kuşbakışı görebilirsiniz. Aslında, Konya güzelliklerini gösterme konusunda, Aydın Çavuş’a oldukça cömert davranıyor. Meram’a geldiğiniz takdirde, Konya’nın yöresel yemeklerini de, doğa eşliğinde tadabilirsiniz.

KONYA’NIN ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER

İlk ve mutlaka gidilmesini önereceğim durak: Sille Antik kentini, (Konya’nın 8 km. kuzeybatısında)

Konya Sille Aya-Elena Müzesi

SİLLE AYA-ELENA MÜZESİ

Sille; kent merkezinden 8 km. uzaklıkta, kuzeybatıda bir yerleşim yeridir. Erken Hıristiyanlık dönemine ait önemli bir merkezdir. Derin ve dar bir vadide kurulmuş. Aracınız ile dar bir yolda ilerlerken, dağların arasında unutulmuş bir yere gidiyormuşsunuz hissi veriyor.

MS.327 yılında: Bizans imparatoru Constantin’in annesi Helena: hac için Kudüs’e giderken, Konya’ya uğrar. Buradaki ilk Hıristiyanlık çağlarına ait oyma mabetleri görür. Bunların en göze batanı: Ak Manastır (Hagios St.Chariton)dur. Bu manastır, dünyada kurulmuş ilk manastırlar arasındadır. Geniş ve mağara gibi kayaya oyulmuştur. 6-7 şapeli ve birçok hücresi vardır. Bu manastırda bulunan Mikael Hommenos ve Makaeles oğlu Abaraham’a ait mezar taşları, Konya Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.

Evet: imparatorun annesi Helena, burada, Hıristiyanlar için; Sille’de bir mabet yaptırır. Yaptırılan bu kilise: asırlar boyu onarım görerek, günümüze kadar gelir. Kilisenin iç kapısının üstünde: Yunan harfleriyle yazılmış bir tamir kitabesi var. Bu kitabe: 1833 tarihlidir. Bu kitabenin üzerinde: kilisenin dördüncü tamirinin, Sultan Mecit döneminde yapıldığı yazılı.

Konya

 

Evet: kilise, düzgün kesme Sille taşı ile yapılmış. Avlusunda: kayalara oyulmuş odalar ar. Kilisenin kuzeye açılan kapısından: dış nartekse giriliyor. Burada: kadınlar mahfeline çıkan, iki yönlü taş merdivenler bulunuyor.

Kilisenin ana kubbesi: dört fil ayağı üzerine oturtulmuş. Kilisenin içinde: ahşaptan alçı süslü vaaz kürsüsü ve apsisle ana mekanı ayıran ahşap alçılı kafes; tam bir sanat şahaseri.

Kubbe geçişlerinde ve taşıyıcı ayaklarda: Hz. İsa ve Meryem ile havarilere ait resimler bulunuyor.

Konya

 

Sille antik kentine giderseniz, süzülmüş ayrandan içmeden dönmeyin. Sille Konağı: 353 yıllık bir Rum evi. İki katlı bu taş yapı, bir kilise papazının eviymiş. Restore edildikten sonra, 2003 yılında restoran olarak faaliyete geçen bu mekanda, yöresel ızgaralar, bamya çorbası, etli sarma, su böreği, ekmek salması ve tava çeşitleri yiyebilirsiniz.

Konya

Evet, ikinci durak ve mutlaka görmenizi önereceğim yer ise, Çatalhöyük. Çumra ilçesinin 10 km. doğusunda. Sitede, Çumra adı altındaki sayfada, Çatalhöyük ile ilgili ayrıntılı bilgiyi bulacaksınız. Çatalhöyük: bugüne kadar bulunmuş en eski ve en büyük neolitik şehirlerden biri. İlk bakışta, birkaç tümsekte çalışan arkeologlar ve ekipleri göreceksiniz. Büyük bir yerleşim alanı görmeyi beklemeyin. Çünkü, kazı çalışmaları milim milim ilerliyor.

Bölgenin her santimi titizlikle kazılıyor. Bina 5 denilen yer bugün sergiye açık. 1 ana oda ve 4 küçük odadan oluşan yapı hakkında ipuçları veriyor. Kazı çalışmalarını yakından görmek için bölgeyi gezebiliyorsunuz. Yerli ve yabancı birçok üniversiteden, kazı ekiplerini burada dönem dönem görmek mümkün.

Çatalhöyük’teki en eski kazı alanı: 16-17 kattan oluşan, Güney Kazı Alanı. Her kat, en az 100 yıllık bir dilime denk geliyormuş. En alt katın, sadece küçük bir alanı açılmış. Diğer yerler kat kat kendini ele veriyor. Çatalhöyük’te bulunan birçok eser, bugün Konya Müzesinde sergileniyor.

Evet, Çatalhöyük’ten sonra: İvriz Kaya Anıtını görmenizi öneriyorum. Yolunuz Karapınar üzerinden geçecek ve Türkiye’nin çölleşme tehlikesini gözlerinizle göreceksiniz. Dışarıdan yüzünüze vuran kızgın rüzgarın sersemletici etkisiyle, çölleşen kumulları göreceksiniz. Buranın insanlarına, kurnazlıkları sayesinde “çöl şeytanı” deniliyormuş.

O kadar kurnazlarmış ki, şeytanla yaptıkları antlaşmada onu kandırabilmişler. Yolunuzun sağ yanında: Meke, sol yanında ise, Acısu krater göllerini göreceksiniz. Meke, krater gölünün tam ortasındaki büyük tümseği ile eşsiz bir manzara sunuyor. Göl, 12 metre derinliğinde.

Konya Meke Gölü

MEKE GÖLÜ

Sitede, ayrı bir başlık altında ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Oradan okuyabilirsiniz.

Meke gölü tanıtımı hakkındaki ayrıntılı yazım için.

Evet, yola devam ediyorsunuz. Yeşillikleri görmeye başlayınca, Karapınar’dan ayrılıp Ereğli’ye geldiğinizi hissedeceksiniz. Çölün yerini ağaçlar alıyor. Ereğli, Konya’ya 2 saat uzaklıkta. Karapınar ne kadar çorak ve çölse, Ereğli’de o derece yeşil ve bereketli. Yol kenarında meyve ağaçları ve soğuk su kaynakları göreceksiniz.

Gelişmiş kent mimarisine sahip Ereğli’den Halkapınar’a İvriz Kabartmasına yönelin. İvriz Kaya Kabartması, dünyada ilk tarım anıtı olma özelliğinde.

İVRİZ KAYA ANITI

Sitede, ayrı bir başlık altında ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Oradan okuyabilirsiniz.

İvriz kaya anıtları ayrıntılı tanıtım yazıma ulaşmak için.

Konya Selçuklu Kulesi ve İş Merkezi

KONYA VE ÇEVRESİNDE, DİĞER GEZİLECEK YERLER

SELÇUKLU KULESİ VE İŞ MERKEZİ

Konya eski otogarı yerine yapılmıştır. 163 metre boyunda ve 42 katlı bir gökdelendir. Konya’nın ve İç Anadolu Bölgesi’nin en uzun gökdelenidir. Türkiye’nin ise altıncı sırada yüksek gökdelenidir. Konya’nın resmi araç plakasının 42 olması nedeniyle, 42 katlı olarak inşa edilmiştir.

En üst iki katı, alt katlardan farklı olarak, daire biçimindedir. Bu 41 ve 42’nci katların restoran olarak değerlendirilip, kendi ekseni çevresinde dönmeleri planlanıyor. Ayrıca: Konya’nın engebesiz yapısı nedeniyle, bu uzun bina, şehrin her yerinden görülebilmektedir.

MÜZELER

SIRÇALI MEDRESE (MEZAR ANITLARI MÜZESİ)

Sırçalı Medrese, Selçuklu dönemi eserlerinden olup; 1242 yılında, Bedreddin Muslih tarafından yaptırılmıştır.

Çinilerle süslü avlulu medreselerden biridir. Açık avlulu, iki eyvanlı ve iki katlı olan medresenin, geometrik ve rumi motifleriyle bezeli bir portalı bulunmaktadır. Giriş kapısından sonra: beşik tonozlu bir eyvan bulunur. Ortası havuzlu, dikdörtgen avlulu medrese üç yönden revaklarla çevrilidir. Duvarları sırlı tuğla ve çinilerle kaplanmıştır.

1960 yılından bu yana müze olarak ziyarete açık. Konya şehrinde kamulaştırılan mezarlardan toplanan tarih ve sanat tarihi yönünden değerli mezar taşları, dönemlerine göre tasnif edilerek, burada sergileniyor. Sergilenen mezar taşları: sanat yönünden çok zengin Selçuklu Beylikler ve Osmanlı dönemlerine aittir.

ETNOĞRAFYA MÜZESİ

Bina: üç katlı. Müzenin depolarında: özellikle Selçuklu halı örnekleri bulunuyor. Ayrıca: Konya ve Türkiye sınırları içinde kalan meşhur halı-kilim dokuma bölgelerine ait halılar ve kilimler var. Teşhir salonunda: satın alma, hediye ve başka müzelerden devir yolu ile bu müzeye kazandırılan ve genelde Konya ve çevresine ait olan Etnografik eserler sergileniyor.

ATATÜRK MÜZESİ

Atatürk caddesinde bulunuyor. 1912 yılında yapılmış. 1928 yılında, Konyalılar tarafından Atatürk’e bağışlanmış. 1954 yılında ise, Müze olarak hizmete açılmış. Müzede: Atatürk’ün kullandığı elbise ve eşyaları ile Konya’nın kurtuluş savaşındaki yerini anlatan belge, fotoğraf ve gazete küpürleri sergileniyor.

İPLİKÇİ CAMİİ

Alaeddin Caddesi üzerindedir. Şemseddin Altınoba tarafından, 1201 yılında yaptırılmıştır. Cami: İplikçiler Çarşısında bulunduğu için, İplikçiler Camii adını almıştır. 1951-1960 yılları arasında, Klasik Eserler Müzesi olarak kullanılan cami, 1960 yılında yeniden ibadete açılmış.

SADRETTİN KONEVİ CAMİİ VE TÜRBESİ

Konya’nın Şeyh Sadrettin mahallesindedir. 1274 yılında yapılmıştır. Giriş kapısındaki kitabede: adı geçen Sadrettin Konevi, aslen Malatyalı olup, Konya’ya yerleşmiş, zamanın tanınmış bilginlerindendir.

Mevlana’ya derin bir sevgi ile bağlanmıştır. Türbesi, caminin doğusundaki avludadır. Açık türbeler tipinde, ayakta kalan tek örnektir. Türbenin şekli, Selçuklu kümbetlerine benzer. Gövde açık, kaidesi mermer işleme olan türbenin üzerinde, köşeli bir tambura oturan kafes şeklindeki ahşap bir külah vardır.

SELİMİYE CAMİİ

Mevlana dergahının batısındadır. İnşaatına, Sultan Selim II. Nin şehzadeliği zamanında başlanmıştır. Cami: Osmanlı klasik mimarisinin Konya’daki en güzel eserlerindendir. Kuzeyinde: altı sütuna istinat ettirilmiş, yedi kubbeli son cemaat yeri ve basık kemerli cümle kapısı var. Ahşap kapı kanatlarından, sağdakinde “Mesciti Mümin, suda balık gibidir.” İbaresi yazılıdır. Son cemaat yerinin sağ ve solunda, tek şerefeli iki minare var.

AZİZİYE CAMİİ

Konya çarşısının tam ortasındadır. Muntazam kesme taş ile yapılmıştır. Son Osmanlı mimarisinin güzel eserlerinden biridir. 1671 yılında, Şeyh Ahmet tarafından yaptırılan cami yandığı için, 1867 yılında, Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevnihal adına yeniden yaptırılmıştır. Türk baroku üslubundadır. Altı mermer sütuna oturan, üç kubbeli son cemaat yerinin, iki ucunda kaideleri şadırvanlı iki minaresi dikkat çekiyor. Üzeri ferah bir kubbe ile örtülü.

ŞERAFETTİN CAMİİ

Hükümet konağının güney cephesindedir. İlk kez: 12’nci yüzyılda, Şeyh Şerafettin tarafından yaptırılmıştır. 1336 yılında ise yıktırılarak, Mehmet Bey tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Gövdesi: kesme taştan, büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi 10 fil ayağı tutmaktadır.

Güneyinde bir yarım kubbe ile desteklenmektedir. Cami içi: yazı ve nakışlarla dekorize edilmiştir. Mermer işlemeli minber ve mihrabı güzel sanat eserleridir. Tek şerefeli minaresi, sonradan ilave edilmiştir.

ŞEMS-İ TEBRİZİ CAMİİ VE TÜRBESİ

Şerafettin Camii kuzeyinde, eskiden mezarlık olan Şems Parkının içindedir. 1510 yılında, Emir İshak Bey tarafından genişletilmiştir. İlk yapının, 13’ncü yüzyılda yapıldığı ileri sürülüyor. Ancak, kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Türbe: eyvan şeklinde. Duvarlarında herhangi bir bezeme yok. Tavanı geometrik motiflerle bezenmiş.

Üzeri örtülü sandukanın altında, önceleri kuyu bulunduğu söyleniyorsa da, araştırmalar sonucu burasının kuyu değil, mumyalık olduğu anlaşılmış. Gövdesi taştan tambur ve külahı ise tuğladan yalpan türbe, 1977 yılındaki onarım sırasında, orijinalliğini kaybetmiş.

KAPU CAMİİ

Konya’da merkezde, sarraflar caddesi üzerindedir. Konya kalesinin kapılarından birinin çevresinde bulunduğu için, Kapı camii adını almıştır. İlk kez;1658 yılında, Pir Hüseyin Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Bir süre sonra yıkılan cami, 1811 yılında Konya Müftüsü Seyyid Abdurrahman tarafından yenilenmiştir. 1867 yılında, bir yangın cami ile birlikte, bu civarda vakıf dükkanlarını da yok etmiştir.

Bugünkü yapının taç kapısı üzerindeki kitabede, yapım yılı olarak 1868 yazılıdır.
Bu cami: Konya’da bulunan Osmanlı dönemi camilerinin en büyüğüdür. Doğu ve batı yönlerinde birer kapısı vardır. Cami: kesme taşlardan inşa edilmiş olup, üzeri dıştan çatı, içten büyüklü-küçüklü sekiz kubbe ile örtülüdür. Taş mihbarı ve ahşap minberi sadedir.

TAHİR İLE ZÜHRE TÜRBE VE MESCİDİ

Beyhekim mahallesindedir. Türbe halk hikayelerine geçmiş: Tahir ve Zühre’ye aittir. Tuğla örtülü bir kubbe olarak yapılmıştır. Mescidin doğusunda, tuğla mozaiklerle küçük portale ve oradan da çapraz kubbeli bir dehlize ve oradan da bir kapı ile mescide geçilir. Türbenin alçı relyeflerle süslü bir mihrabı var.

ÇEVREDEKİ ÖREN YERLERİ

KARAHÖYÜK

Konya il merkezine: 15 km. uzaklıkta, güney-doğuda, Harmancık mahallesindedir. Belediye otobüsü ile ulaşabilirsiniz.

1953 yılında başlayan kazılar, hala devam etmektedir. Yapılan araştırmalarda: höyüğün; MÖ.3000 yıllarında iskan edildiği anlaşılmıştır. Höyük üzerinde: 27 yerleşim katı bulunmuştur. Höyük: Konya bölgesinin, MÖ.3000 ve 2000 yıllarının tarihine ışık tutması açısından önem taşıyor.

Eski Anadolu’nun, en önemli şehir harabeleri arasındadır. Gaga ağızlı testiler, fincanlar, yonca ağızlı testiler, üzüm salkımı biçimli kandiller ve diğer buluntular ve özellikle at nalı şeklindeki atkılar, dönemin karakteristik özelliklerini gösteren eserlerdir. Buluntular: Konya Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.

KİLİSTRA ANTİK KENTİ

Konya’nın 34 km. güneybatısındaki, Hatunsaray Bucağının 16 ncı km. de Gökyurt Köyü sınırları içindedir. Yapılan çalışmalarda: burada, MÖ.3’ncü yüzyıla kadar yerleşim olduğu anlaşılmıştır. Listra’dan (Hatunsaray) gelip, Mistiya’ya (Beyşehir) doğru devam eden tarihi “kral yolu” üzerinde bulunuyor.

Kent’te : MS.7’nci yüzyılda, Kapadokya benzeri, yumuşak kayaların oyulmasıyla bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuş. 1998 yılında yapılan çalışmalarda: haç planlı şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik ve restorasyon çalışmaları yapılmış. Haç planlı şapel: MS.8’nci yüzyıla tarihlenmekte olup içi ve dışı, yekpare kaya oyuğu olması nedeniyle, eşine az rastlanan niteliktedir.

Sümbül Kilisede: MS.8’nci yüzyıla ait olup, Bizans devrine ait süslemelere sahip. Büyük Su Sarnıcı ise: karşılıklı, yekpare kayaya oyulmuş, dörder payeye oturan, 3 nefli plan gösteriyor.

Çiftli Şırahane ise: karşılıklı yekpare iki kaya içine oyulmuş, çevresiyse bir kompleks halindedir. Doğu Şırahanenin giriş kapısı eşiğinde: MÖ.1’nci yüzyıla ait, kentin adını veren bir yazıt bulunmuş. Bizans devrine ait kaya oyuğu iki ev ortaya çıkarılmış.

Kent: oldukça büyük bir alana yayılmış, kaya oyuğu yerleşmeleri şeklindedir. Gelecek yıllarda yapılacak kazı ve temizlik çalışmaları sonucu, buranın: Ürgüp, Göreme gibi bir turistik yer olması bekleniyor.

İLÇELERDEKİ GEZİLECEK YERLER

AKŞEHİR: Nasrettin Hoca mezar ve türbesi, Batı Cephesi Karargah Müzesi..
ILGIN: Sahip Ata Kaplıcası.
BEYŞEHİR: Eflatunpınar Hitit Anıtı, Kubad-Abad Sarayı,
ÇUMRA: Çatalhöyük.
EREĞLİ: İvriz Kaya Anıtı,
KARAPINAR: Meke gölü.

HADİM

HADİM YERKÖPRÜ KARASU ILICASI

Göksu nehrinin kaynaklarına sahip bulunan Hadim ilçesinin, Yerköprü Hidroelektrik Santrali yakınında, Karasu Mevkiinde bulunuyor. Kış mevsiminde sıcak, yazın soğuk akan kaynağın suları: cilt hastalıklarının tedavisinde yararlı olmaktaymış. Suyunda kükürt minerallerine de rastlanan Karasu Ilıcası, hem şifa dağıtmakta hem de sahip olduğu tabiat zenginliğiyle, eşsiz bir dinlenme yeri olarak hizmet vermektedir.

Konya Hadim Yerköprü Şelalesi

 

YERKÖPRÜ ŞELALESİ

Orta Torosların yaylalarından doğan kaynaklarla beslenen Göksu ırmağı: bazen yüzeyde ve bazen de yer altındaki yolculuğuna: güneye akarak Akdeniz’e dökülene kadar devam eder. Göksu nehri, ilçenin Yerköprü bölgesinde oluşan şelalesiyle, doyumsuz bir güzellik sergilemektedir.

SEYDİŞEHİR

Konya Seydişehir Tınaztepe Mağarası

 

TINAZTEPE MAĞARASI

Konya-Seydişehir-Manavgat kara yolunda, Seydişehir’den 35 km. uzaklıkta bulunuyor. Toplam uzunluğu: 1650 metre ve derinliği 65 metredir.

Mağara: Tınaztepe’nin güneybatı yamaçlarındadır. Fosil ve aktif olmak üzere, iki bölümden oluşuyor. Fosil bölümünde: bahar aylarında girecek olursanız, sayısı 5’i bulan göllerin: botla geçilmesi gerekir. Sonbahar aylarında, suların azalması sonucu aynı galeri yürüyerek geçilebilir. Beşinci gölden sonra, mağarada 30 metrelik inişle, Büyük Salona geliniyor. Bu salon: gölle son buluyor.

SONUÇ

Konya gerçekten büyük bir yer. Yukarıda: Konya şehir merkezinde, sizlere 2 günlük bir gezi planı, gezi rotası önerdim. Bu gezi planında: şehir merkezinde, önemli sayılabilecek yerleri göreceksiniz. Bunun dışında: şehir merkezinde, zamanınıza göre, gezmenizi önereceğim yerleri de belirttim, zamanınıza göre, kalan yerler arasından tercihinize göre, beğendiklerinizi gezebilirsiniz.

Konya’nın ilçelerinde görmenizi önereceğim diğer yerleri ise, yine ayrı ayrı belirttim. Siz: bölgede bulunduğunuz zamana göre, kendinize göre bir plan yapabilir ve bu güzellikleri görebilirsiniz. Ama çevrede özellikle görmenizi önereceğim yerler şunlar: Çatalhöyük, Sille Antik Kenti, İvriz Kaya Anıtı, Nasrettin Hoca Türbe ve Mezarı, Meke gölü, Eflatunpınar Hitit Anıtı ve ilginizi çekerse, Ilgın Sahip Ata Kaplıcaları.

 

 

Konya Akşehir

Konya Akşehir Nasreddin Hoca


Nasrettin Hoca ve yurdumuzun kurtuluşuna vesile olan Büyük Taarruzun planlandığı ve başlatıldığı karargah evinin burada olmasıyla öne çıkan bir yer.

Konya Akşehir

ULAŞIM

Akşehir, Konya-Afyon kara yolu üzerindedir. Akşehir-Konya arası uzaklık: 135 km. ve Akşehir-Afyon arası uzaklık: 90 km. dir. Akşehir-Ankara arası uzaklık: 260 km., Akşehir-İstanbul arası uzaklık: 523 km. Akşehir-İzmir arası uzaklık: 430 km. Akşehir-Antalya arası uzaklık: 400 km. dir.

Yalnız: Akşehir’den Yalvaç-Gelendost-Eğirdir yolu üzerinden, herhangi bir yere ulaşımı düşünmenizi önermiyorum, kullandığımda, özellikle yağmurlu bir günde, çok zor bir yol.

Konya Akşehir

TARİHİ

Akşehir, tarih boyunca sürekli olarak önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olmuştur. Hititler zamanında, Akşehir’in ismi: “Thymbrio” olarak geçer. Ünlü: “Krallar Yolu” Akşehir’den geçer. Şehir: Helenistik dönemde: “Prrygi tiranı Philomelos “ tarafından kurulur. İlk yerleşim yeri: bugünkü kentin kuzeybatısında, Sultan dağının kuzey yamaçlarındadır. Kent, Roma döneminde: “Philomelium (bal sevenler) adını alır.

Kent: Müslüman Araplar tarafından birçok kez yağmalanır. Onlar tarafından; kente: “Belde-i Beyza (beyaz şehir) denilir. Malazgirt Savaşından sonra başlayan Anadolu’nun Türkleşmesi sonucu, Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından alınan kentin, bundan sonra adı ve kaderi değişir. Buraya gelmiş hükümdarlardan birinin, çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek “Akşehir” dediği rivayet edilmektedir.

Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin çoğu, Selçuklular döneminde yapılmıştır. Bu dönemde, kent zenginleşir ve gelişir.

Şehir: 1381 yılında, Murat Hüdavendigar’a satılır. Yıldırım Beyazıt, 1402 yılında Timur’a yenilince, Ferruhşah Mescidinin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Timur’un zulmünden bunulan halk, Nasreddin Hoca’yı dirilterek, doymak bilmeyen fillerden kurtulmanın çaresini arar. Şehir: 1467 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilir ve Cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı dönemi başlar.

Sevr antlaşmasından sonra, İtalyanlar tarafından işgal edilir. Ancak, işgal uzun sürmez. Çınaraltı Mescidi avlusundaki çınarın üstünde yuvalanan leyleğe ateş eden İtalyanların silah seslerini duyan halk sokağa fırlar. Bunun bir ayaklanma olduğunu sanan işgal kuvvetleri, kaçarak şehri terk ederler. Büyük Önder Atatürk kumandasındaki ordu, Kurtuluş Savaşını, halkla birlikte büyük sıkıntılar içinde sürdürürken, Sakarya Meydan Muharebelerinde sonra, Garp Cephesi Karargahı, 1921 yılında, Akşehir’e nakledilir.

9 ay 10 gün süren taarruz hazırlıkları, burada yapılır. Akşehir ve köylerine birlikler yerleştirilir. Yani: Akşehir, bir anlamda sinesinde, Büyük Taarruzu, doğuma hazırlar. Tarihi süreci belki hatırlayanlarınız olabilir. Atatürk, Akşehir’de bir futbol turnuvasını bahane ederek, düşmanı yanıltır ve tüm ordu komutanlarını, 1922 yılında, Akşehir de toplar.

Son hazırlıklar gözden geçirilir ve kısa süre sonra, Büyük Taarruz başlatılır. Gerçekten: Akşehir, kurtuluş mücadelesindeki bu rolü ile öne çıkmaya ve her türlü övgüyü almaya layık, ülkemizin cennet bir köşesi.

Konya Akşehir

 

Her yıl 24 Ağustos günü, Akşehir’in onur günü olarak kutlanıyor. Çünkü: Akşehir bu onura, fazlasıyla layık.

Konya Akşehir

GENEL

KONUMU

Şehir merkezinin yakın çevresi yerleşim alanı olarak gelişirken, dış kısımları tarımsal karakterli olup, sulu ve kuru tarım yapılmaktadır. Sebze ve meyvecilik gelişmiş olup, tarih ürünleri, pancar, hububat, baklagiller, sanayi bitkileri ve hayvan yemleri de önemli yer tutmaktadır.

İKLİM

Akşehir ve çevresi, İç Anadolu bölgesinin en çok yağış alan bölgelerinden biridir. Bir günde, dört mevsimi yaşamak mümkün olmaktadır.

AKŞEHİR KİRAZI

Dünyada “Napolyon Kirazı” adıyla bilinen ve Akşehir-Eber Gölleri arasında oluşan mikro klima etkisiyle aromasını kazanan kiraz, çok meşhur. Bu kiraz: 2004 yılında, Akşehir Kirazı adıyla tescil ettirilmiş.

Gerçekten: Akşehir Gölü çevresindeki yollarda ilerlerseniz, bu kiraz bahçelerini görmeniz mümkün. Muhteşem büyüklükte ve güzel tadı olan bir kiraz. Mutlaka küçük bir mola verip, sahiplerinin izini ile bu kirazı bir şekilde denemelisiniz. Karahüyük Kasabası yolunda.

DÜNYANIN ORTASI

2007 yılında, Nasreddin Hoca Derneği: Türk Patent Enstitüsünden Markaların Korunması Hakkında 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre, “Dünyanın Ortası Akşehir” şeklindeki tescil belgesini almış. Şaşırdınız.

Ama, tek bir gerçek var. Nasreddin Hoca türbesinin bulunduğu alanda, türbenin hemen yanı başında yerde bir bir metal daire var. Bunun üzerinde, burası dünyanın merkezidir yazılı.

Hani, derler ya, ispat et. Bunu söylediğinizde, size verilen yanıt şu. ”Sen aksini ispat et, hadi buranın dünyanın merkezi olmadığını sen ispat et.” Ne denir? Nasreddin Hoca felsefesi, inanmaktan başka çaremiz yok. Hocanın, şimdiki nesilleri, bunu tescillemiş.

NASREDDİN HOCA FESTİVALİ

Her yıl: Temmuz ayının 5-10 günleri arasında, festival düzenleniyor. Etkinliklere, dünyada, farklı alanlarda çalışmaları olan sanatçılar, yazarlar, bilim adamları ve basın mensupları katılıyorlar.

4 Temmuz günü, Nasreddin Hocanın türbeden şenliğe davet edilmesiyle şenlik başlıyor, ardından Akşehir Gölüne maya çalmaya gidiliyor ve 10 Temmuz akşamına kadar, kutlamalar sürüyor.

Konya Akşehir

Her yıl, ülkemizin sevdiği, mizahi karakteri bulunan bir sanatçı, temsili Nasreddin Hoca olma şerefine sahip oluyor.

NASRETTİN HOCA KAHKAHA YILI

UNESCO, 1996 yılını, Dünya Nasreddin Hoca Kahkaha Yılı olarak kabul etmiştir. Bu nedenle, Türkiye’de ve Türkiye dışında, birçok etkinlikle, Nasreddin Hoca anılmıştır.

NE YENİR

Akşehir’de, tıpkı Konya’da olduğu gibi: fırın kebabı ve etli ekmek yemenizi önereceğim. Bu fırın kebabını en iyi yiyebileceğiniz yer, Arasta’da bulunan Lale Kebap.

NASRETTİN HOCA

Nasrettin Hoca; 1208 yılında, Sivrihisar’ın Horto köyünde doğar. Öğrenimini sürdürmek için Konya’ya gelir. Sonra Akşehir’e yerleşir ve burada müderris olur. 1284 yılında, Akşehir’de vefat eder.

Türk halk bilgesidir. Halk dilinde: duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur. Medresede ders okutur, kadılık görevinde bulunur. Bu görevlerinden dolayı: kendisine “Nasuriddin Hace” adı verilir.

Sonradan bu ad: “Nasreddin Hoca” biçimini alır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler: halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilere karışmış ve yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır.

Nasrettin Hoca: yüzyıllardan bu yana, tüm Türk dünyasının güldüren ve düşündüren hikaye ve fıkralarıyla bilinir. Tüm hayatını: insanlara doğru yolu göstermeye ve insanların zaaflarını nükteli bir dille vurgulayarak onları kötülüklerden korumaya harcamıştır.

Onun hikayeleri: hikmet ve ibret dolu olup, zamanla atasözü haline gelmiştir. Her biri keskin bir zeka ve doğru işleyen aklın ürünüdür.

GEZİLECER YERLER

Konya Akşehir Batı Cephesi Karargah Müzesi

 

BATI CEPHESİ KARARGAH MÜZESİ

Sakarya Meydan Savaşının zaferle sonuçlanmasından sonra, düşmanın Afyon-Eskişehir hattının doğusunda mevzilenmesi üzerine, Batı Cephesi Karargahı, Akşehir’e taşınır.

24 Ağustos 1922 gününden, Büyük Taarruz için cepheye hareket edinceye kadar, bu binada çalışılır. Yani: 9 aylık bir süre, Büyük Taarruz hazırlıkları burada sürdürülür. Bu arada: Atatürk, birçok kez gelerek çalışmaları denetler ve hazırlıkları yönlendirir.

Bina: 1904-1905 yıllarında, Belediye Başkanı Bostan Bey zamanında, Belediye Binası olarak inşa edilir. 1965 yılında, Belediyenin başka bir binaya taşınması üzerine, Müze olması kaydıyla Bakanlığa bağışlanır. Büyük bir onarım sonrasında, 5 Temmuz 1966 günü “Atatürk ve Etnografya Müzesi” olarak ziyarete açılır. 1981 yılında yapılan onarım ve düzenleme sonrasında, esas işlevi nedeniyle, bugünkü adını alır.

2 katlı olan bina, taş temelli, tuğladan yapılmıştır. Binanın zemin katında: doğu ve güney kısmında, Büyük Taarruz hazırlıklarını ve Büyük Taarruzu canlandıran, birer pano bulunmaktadır. Bu katta, idari bölüm bulunuyor.

Üst katta: karargah zamanından günümüze kadar orijinal malzemesiyle kalabilen, güney köşedeki büyük oda, Atatürk’ün çalışma ve Büyük Taarruz karanının alındığı odadır. Bu odanın her iki yanında yer alan odalar ise, Karargah Komutanı İsmet İnönü ile Kurmay Başkanı Asım Gündüz’ün çalışma odalarıdır.

İsmet Paşa’nın bal mumu heykeli, çalışma masasına oturtulmuştur. Kuzey köşede bulunan odanın içindeki vitrinlerde, Büyük Önder’e hediye edilen ve kendisi tarafından kullanılan eşyalar ve silahlar sergileniyor.

Diğer dört oda, Karargahta çalışan subayların biyografileri, Nutuk’tan alıntılar, levhalar, fotoğraflar, haritalar, belge ve silahlar sergileniyor.

Burayı mutlaka gezin. Tam merkezde. Burada: ülkenin kurtuluşu için verilen mücadelenin planlandığı bir yer, o büyük kararların alındığı mekanlar olarak düşünün ve burayı mutlaka gezin. Özellikle: balmumu heykeller, ortama canlı bir görüntü sağlamış.

Konya Akşehir Arkeoloji Müzesi (Taş Medrese)

ARKEOLOJİ MÜZESİ (TAŞ MEDRESE)

İlçenin tek medresesidir.
Yapılan restorasyon ve düzenlemelerden sonra, 1965 yılında, müze hizmete açılır. Müzenin bulunduğu Taş Medrese: mescit, türbe, imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklindedir.

Medrese: Anadolu Selçuklu Sultanlarından Keykubat II. Zamanında, 1250 yılında yaptırılmıştır. Külliyeden günümüze, yalnızca mescit ve türbe ile medrese gelebilmiştir.

Medrese: plan olarak, açık avlulu ve dört eyvanlıdır. Taç kapısı ile baş eyvan: güney-kuzey yönünde, iki eyvanı ise dikey olarak yapılmış ve değişik tarihlerde onarım görmüş. Taç kapının sağ yanında, 5 oda göreceksiniz. Türbe ise, giriş kapısının solunda bulunuyor. Çini-mozaik süsleme kuşağı var. Kubbesinin ortasında da çiniler bulunuyor.

Konya Akşehir Arkeoloji Müzesi (Taş Medrese)

 

Evet, müzede neler var? Neolitik dönemden, 19’ncu yüzyılın sonuna kadar, insan yaşamına ait eserler bulunuyor. Bu eserler arasında: en zengin koleksiyon: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşlarıdır. Selçuklu dönemi, figürlü mezar taşları, müzede önemli bir yer tutuyor.

Bu eserler: Akşehir ve çevresinden toparlanmış. Türkiye’de sayıları çok az olan: renkli mezar taşlarına özellikle dikkatinizi çekerim. Bu renkli mezar taşlarında, Türkiye’de yalnızca 3-4 tane bulunuyor.

Konya Akşehir Arasta

ARASTA

Kentin merkezinde, esnaf ve sanatkarların yıllardır, birlikte icra-i sanat ettikleri bir alışveriş merkezi. Modern iş hanlarına inat, yaşamaya devam ediyorlar. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin son temsilcileri burada. Mutlaka gidip görün.

Konya Akşehir Gülmece Parkı

GÜLMECE PARKI

Konya Akşehir Gülmece Parkı

Nasreddin Hoca Türbesinin yanındaki park. Havuz, çocuk bahçesi ve kafeterya var.

Parkın orta yerinde: kocaman bir de kazan var. 4 metre yüksekliğinde ve 6 metre çapında bakır bir kazan. Bu kazan: Ankara’da bakırcı ustalarına yaptırılmış. Ankara’dan Akşehir’e gelişi: medyatik olay olmuş. Bu dev kazan: önce, kendine Guiness rekorlar kitabında yer aramış. Sonra da gidip, Akşehir’in en merkezi meydanına konmuş.

Konya Akşehir Gülmece Parkı

 

Evet: gelelim parka. Parkta: heykeller göreceksiniz. Bu heykeller: heykeltıraş Cemil Güntepe’nin elinden çıkma. Bu heykellerde: Nasrettin hocanın fıkraları anlatılıyor. Ayrıca: Türk gülmece sanatına etkisi olan sanatçıların büstleri var. Bu nedenle: sanırım parka, Gülmece Parkı ismi verilmiş.

Konya Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığı ve Türbesi

NASREDDİN HOCA MEZARLIĞI VE TÜRBESİ

Nasreddin Hoca: 1284 yılında, 76 yaşında iken öldü. Akşehir’in en eski Selçuklu mezarlığına gömüldü. Daha sonra mezarın üzerine, 6 sütuna oturan, kubbeli bir türbe yapıldı.

Hoca’nın türbesi: İbrahim Hakkı Konyalının söylediğine göre: 1476 yılına kadar harap durumda iken, 1878 yılında, Akşehir ileri gelenleri tarafından onarılır. Şimdiki türbenin ise: II. Abdülhamit zamanında, 1905 yılında, Konya Valisi olan Faik Bey ile Akşehir Kaymakamı Mustafa Şükrü Bey tarafından onarımı yaptırılır. Üstüne: 4 satırlık, Türkçe bir kitabe konularak, bugünkü haline getirilir.

Evet, türbe, Nasreddin Hoca Mahallesinde, 80 dönümlük şehir mezarlığının ortasındadır. Mezar taşında: hocanın ölüm tarihi olarak: 1284 yazılıdır. Eski sütunlar üzerinde, Yıldırım Beyazıt’ın komutanlarından Mehmet’in, 1393 yılında, türbeyi ziyaret ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Türbenin, mimari olarak çok fazla bir değeri yoktur. Ancak, hocanın nüktedanlığını temsil etmesi açısından önemlidir.

Konya Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığı ve Türbesi

 

Giriş kapısı: özel olarak düzenlenmiştir. Bakımlı, özenle şekillendirilmiş bir yol, sizi türbeye götürür. Türbenin bilinen ilk yapısı: 6 sütun üzerine oturtulmuş bir kubbeden oluşur. Bu sütunların ikisi arasında, bir kapı var. Bu kapı üzerinde ise: kocaman bir kilit asılı duruyor.

Düşünebiliyor musunuz? Her tarafı açık bir türbede, kocaman bir kilit asılmış.

Konya Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığı ve Türbesi

 

Diğer yanları tamamen açık olan bu türbe yapısı: 1905 yılında dışına yaptırılan, ikinci bir yapı ile koruma altına alınmış. Mezar, iç bölümün ortasındadır.

Bugün, dışarıdan baktığınızda, 12 sütun üzerine oturtulmuş, sivri külahlı yapı, işte bu tarihten kalan yapıdır. Külah: metal levhalarla kaplıdır. Türbede: bir mezar taşı daha göreceksiniz.

Mehmet Çelebinin kızı Habibe’nin mezar taşı. (Niye, burada, herhangi bir bilgiye ulaşamadım?) Türbenin restorasyonu, en son olarak, Padişah II. Abdülhamit zamanında yaptırılmış. Bu onarımda: daha önce ahşap yapılmış olan türbeye, mermer sütunlar ve mermer sanduka yapılmıştır.

Mermer sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 638 Hicri yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Hocanın iki kızından: Fatma Hatun ve Dürrrü Melek’in mezar taşları, son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmış.

Malum: Hoca’nın memleketi konusunda: Sivrihisar ve Akşehir arasında bir rekabet söz konusu. Bu tür buluntular, bu rekabetin yönünü belirleme açısından önem kazanıyor.

Konya Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığı ve Türbesi

 

Türbenin hemen kıyısında: yerde, bir metal daire şeklinde plaket var. Bunun üzerinde: bulunduğunuz yerin, dünyanın merkezi olduğu yazılı. Yukarıda anlattığım gibi, bunun doğruluğunu ispat etmek şansımız yok.

Peki, ya bunun aksini ispat etme, yani buranın dünyanın merkezi olmadığını ispat etme şansımız var mı? O da yok.

O zaman, burasını dünyanın merkezi olarak kabul edebiliriz. Sizde, o dairenin üstüne basın ve bir resim çektirin. Altına yazılacak not hazır: “İşte, ben dünyanın merkezinde iken”

Evet: türbenin bulunduğu yer, her yıl birçok turist tarafından geziliyor. Türbenin girişinde: hatıra ve hediyelik eşya satılan küçük bir de mağaza bulunuyor.

Konya Akşehir İmaret Camii

İMARET CAMİİ

Akşehir’ deki tek Osmanlı camidir. Nasreddin Hoca Türbesinin güneyindedir. 1510 yılında, II. Beyazıt devrinde, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir zamanlar, çevresinde: yoksullara yemek dağıtan bir aş evi bulunması nedeniyle, bu ismi almıştır.

Bu sosyal ve kültürel merkez, uzun yıllar işlevini sürdürmüşse de, günümüze Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan cami kalmıştır. Caminin önünde, 12 adet sütunu bulunan bir şadırvan var.

Akşehir’e uğrayanların yazıları ile, bir hatıra defteri gibi doldurulmuş. Evliya Çelebinin el yazısı ile yazılmış hatıra bulunuyor.
Bu camide, dünyanın en büyük tek parça halısı var. Fırsat bulursanız, bu halıyı mutlaka görün.

Konya Akşehir Hıdırlık

HIDIRLIK

Akşehir ilçesinin: temiz havası ve suyu ile, öne çıkan bir dinlenme yeri. Merkezden, yalnızca 4 km. uzaklıktadır. Akarsu ve çevresindeki çamlığı ile, yöre halkının dinlenme ve piknik alanı olarak kullanılan bir yer. Zamanınız varsa, gitmeyi düşünün.

Konya Akşehir Gölü

AKŞEHİR GÖLÜ

Sultan Dağları ile Emir Dağı arasındaki çöküntü alanındadır. Kapalı bir havzada bulunduğundan, dışarıya akıntısı yoktur. Buna karşın, suları çok az tuzludur. Kıyılardan göle karışan tatlı su kaynaklarının bolluğu, kıyılarda suyun tatlılaşmasını sağlar. Tuzluluk, orta kesimlerde ve kuzeydoğuda daha belirgindir.

Göl: sığdır. Derinlik: 2-4 metre arasında değişir. Gölün güneydoğusundaki yaklaşık 10 km. lik kıyı şeridi dışında kalan tüm kıyıları, seyrek fakat geniş sazlıklarla kaplıdır. Akarsu deltalarında da, söğüt toplulukları mevcuttur. Sazan ve turna gibi ticari önemi olan balıkların yanı sıra beş balık türü daha bulunmaktadır.

Gölde: sonbahar ve kış başlarında, başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan, 60-80 bin civarında kuş görülür. Özellikle: yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık guruplar halinde, gölde geçirirler.

Konya Akşehir Gölü

 

Evet, bu göl: Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı göl. Harita üzerinde, yüz ölçümü olarak, Türkiye’nin beşinci büyük gölü. Ama: bilinçsiz sulama ve küresel ısınmanın etkisiyle, her yıl yok olmaya bir adım daha yaklaşıyor.

Yalvaç tanıtımı.

Gelendost tanıtımı.

Eğirdir tanıtımı.

 

Konya Ereğli

Konya Ereğli


Gerçekten büyük bir yerleşim yeri, öyle büyük ki, Türkiye’deki çoğu ilden daha büyük bir ilçe. Şehir merkezi, bina dolu. Bir de, Ereğli denilince karıştırmamak gerek. Ülkemizde, üç tane Ereğli var.

Konya Ereğli

ULAŞIM

Ereğli-Konya arası uzaklık: 180 km. Ereğli-Karapınar arası uzaklık: 47 km. Ereğli-Karaman arası uzaklık: 121 km. Ereğli-Ulukışla arası uzaklık: 25 km. Bölge ve çevresi düzlük olduğu için, bu ulaşım yolları rahat yollar.

Konya Ereğli

TARİHİ

Bizans imparatoru Herakliyüs’ün adı, Yunan mitolojisinde yarı tanrılaşmış bir kahraman olan Herakles’ten gelmektedir. Herakliyüs kelimesi, zaman içinde Türkçe’nin ses yapısına uygun olarak: Ereğli şeklini almıştır.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde: Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad’ın, bir sefer dönüşü, Ereğli’den geçerken, Peygamber Pınarı denilen ( günümüzde: Akhüyük köyünde bulunmaktadır) çamurun, yaralı askerlerin yaralarına şifa olduğundan, buraya ERKİLİ (Ereğli) dediğini ve yörenin ismini buradan aldığını yazar.

Evet: Ereğli: tarih boyunca: Hitit, Asur, Kimmer, Frig, Lidya, Pers, İskender, Roma ve Bizans idaresinde kalmıştır. Anadolu Selçukluları zamanında, Türk idaresine girer. 1250-1256 yılları arasında, Karamanoğlu Beyliğine başkentlik yapar. Fatih Sultan Mehmet döneminde, Osmanlı topraklarına katılır. 20’nci yüzyılda, Bağdat demir yolunun buradan geçmesi, Ereğli’nin önemini daha da arttırır.

Konya Ereğli

GENEL

KONUMU

Ereğli: deniz seviyesinden 1054 metre yüksektedir. İlçe halkı, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. İlçenin en önemli akarsuyu olan İvriz Çayı üzerinde kurulu, İvriz Barajı, Ereğli’de hem takım alanlarının sulanmasında ve hem de içme suyu olarak kullanılır.

Ereğli’de, Selçuk Üniversitesine bağlı Ereğli Meslek Yüksekokulu, 1987 yılından beri eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir.

KİRAZ

Ereğli’de, beyaz kiraz üretimi, dünya çapındadır.

İKLİM

Ereğli’de karasal iklim şartları hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve sert geçer.

NE YENİR

Ereğli’de Konya yöresine has, etli ekmek yemenizi önereceğim. Lokantalara girdiğinizde, sakın etli pide demeyin, kızıyorlar, etli ekmek deneniz gerekiyor.

ŞALGAM

Ereğli, şalgamın hammaddesi olan siyah havucun, dünyada en çok ve en kaliteli yetiştirildiği yerdir.

TAŞ EVLER

I. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar tarafından yapılmış dubleks lojmanlardır.

GÖÇ

Türkiye’nin en güzel parklarına sahip ilçe, son yıllarda Adana ve civar şehirlerden, fazlasıyla göç almıştır.

GEZİLECEK YERLER

Konya Ereğli Ulu Cami

 

ULU CAMİ

Cami Kebir mahallesinde bulunuyor. Karamanoğlu İbrahim Bey’in oğlu Mehmet Bey tarafından, 1426 yılında yaptırılmıştır. Payeler üzerinde, düz toprak damla örtülü, dikdörtgen bir yapıdır. Ulu cami minaresi: hem de gözetleme kulesi olarak, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut döneminde, 1116 yılında yaptırılmıştır. Sekiz köşeli tabanı, hafif sivri kemerle çevrilmiş olup, minarenin yüksekliği 40 metredir.

Ulu caminin kuzeydoğu köşesinde bulunan minare, kırmızıya yakın renkte, kesme taştan yapılmıştır. Kaide ile küp arasına, sülüs yazı ile Ayetel Kürsi yazılmıştır.

Şerefe altındaki geniş kuşakta ise, mavi zemin üzerine siyah renkte kufi bir yazının izleri görülür. Külahın altında, pencereyi andıran açıklıklardaki çiniler ise, yer yer dökülmüştür. Şerefe altı, 1994 yılında çökmüş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmış sa da, bu onarım minarenin orijinal görünümünü bozmuştur.

Ulu caminin ibadet mekanı, dikdörtgen planlıdır. Kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır. İçinde 32 sütun tavanı desteklemekte olup, bu sütunlar üç dizi halindedir. Kemerlerle birbirine bağlı olan bu sütunlar, sekizi yığma, diğerleri de devşirme malzemeden meydana gelmiştir. Sütun başlıklarından bazıları, Roma ve Bizans dönemine aittirler.

Dikdörtgen planlı caminin duvarları moloz taştan örülmüştür. Üst örtüsü düz bir çatı ile kapatılmıştır. Cami çeşitli dönemlerde onarım geçirmiştir. Bunu belirten bir kitabe, giriş kısmında olup, bunlardan birine göre: Abdülcabbarzade Cemaleddin Paşa tarafından, 1819 yılında, Ereğli eşrafından Emin Bey tarafından da 1889 yılında onarılmıştır. Son olarak, 1940 yılında yapılan onarım, caminin mimari ve sanat tarihi yönünden bazı özelliklerini yitirmesine neden olmuştur.

Konya Ereğli Rüstem Paşa Kervansarayı

RÜSTEM PAŞA KERVANSARAYI

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Damat Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Tarihi belli olmamakla beraber, 1552 yılında, Akhüyük’te Şehzade Mustafa’nın boğdurulmasından sonra, Ereğlilere bir cemile olmak üzere yaptırıldığı söylenir.

Kervansaray oldukça büyük ve değerli bir tarihi eserdir. Boyu 54 metre, eni 29 metredir. Biri ortada, diğeri de yanlarda olmak üzere, beş bölümden meydana gelmektedir.

ROMA HAMAMI KALINTILARI

Hamamın düzgün kesme taş ve arası hatılla örülü duvarı var. Ama yalnızca beşte biri ortaya çıkarılmıştır. Diğer kısım: Kervansaraya doğru ilerlemektedir. Yan tarafında su koymak için, pitosla bir mekan tespit edilmiştir.

Selçuklu döneminde mezarlık olarak kullanılmıştır. Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazı çalışmasında, bol miktarda Frig, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemi seramiğine rastlanmıştır.

BÜYÜK GÖZTEPE TÜMÜLÜSÜ

Roma dönemine aittir. Şehir merkezi ve Hacımemiş Köyü hudutları üzerinde bulunmuştur. 1974 yılında yapılan kazı sonucunda bulunan dönemin kralına ait mezar ve buluntuları müzede sergileniyor.

Konya Ereğli Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

1968 yılında ziyarete açılan müze binası, 2005 yılında yenilenmiştir. Binada: 2 teşhir salonu bulunmaktadır. Müzede: 8367 eser sergilenmektedir. Yıllık ortalama ziyaretçi sayısı: 11 bin civarındadır. Müze: geniş bir açık teşhire sahip olmasına karşılık, bir salonda kapalı teşhir yapılmaktadır.

Müze: MÖ. 7000 yılından başlayarak, neolitik dönemden itibaren, kesintisiz tüm medeniyetlerin sentezi durumundadır. Herakleia antik kenti ve çevrede bulunan kültür varlıkları, Ereğli Müzesinde sergileniyor.

Neolotik döneme ait: Can Hasan’dan çıkan el baltaları, duvar freskleri, el değirmenleri, kazıcı aletler ve pişmiş toprak kaplar, Kalkolitik döneme ait polikrom pişmiş toprak kaplar, ağırsaklar, eski tunç çağına ait hayvan ve insan figürleri, ok uçları, damga mühürleri, el baltaları, Asur ticaret koloni çağına ait: bulleli testiler, idoller, Hitit çağına ait: pişmiş toprak meyvelikler, pişmiş toprak tuzluklar, silindir ve damga mühürler, karabeuslar, hiyeroglif ve çivi yazılı heykel kaideleri, Frig çağına ait: fibulalar, gaga ağızlı testiler, phileler, Helenistik döneme ait lekythoslar, Herakleia definesi diye adlandırılan: gümüş Athena sikkeleri, altın varaklar, Roma dönemine ait: mimari parçalar, mezar stelleri, insan ve hayvan figürleri, Bizans dönemine ait: mimari parçalar, altın kristogramlar, Selçuklu ve Karamanoğlu dönemlerine ait: sırlı kaseler, alçı süslemeler, Osmanlı dönemine ait: çavdar sapından yapılmış çeyiz sandığı, el yazması altın tespihli Kur-an ı Kerimler, silahlar, el dokuması halı ve kilimler sergileniyor.

Ayrıca, geç Hitit dönemine ait: İvriz Kaya Anıtı, Göztepe Tümülüs’ünde bulunan Helenistik döneme ait altın kaplamalı ahşap lahit parçaları ve altın Efes sikkesi, Müzede sergilenen: dünyanın en nadide eserlerindendir.

Konya Ereğli İvriz Kaya Anıtı

İVRİZ KAYA ANITI

Bu anıt ile ilgili ayrıntılı bilgiyi, yine bu sitede, ayrı bir sayfada bulabilirsiniz.

İvriz kaya anıtı hakkındaki ayrıntılı yazıma ulaşmak için. 

İSMİL KAPLICA VE TERMAL TESİSLERİ

Ereğli-Karapınar kara yolu üzerinde, 50’nci km. de, İsmil Kasabasının yanındadır. Tesis, dizaynı ile: tatil ve dinlenme merkezi durumundadır. Ayrıca: sağlık istasyonlarındaki kaplıca kür merkezlerinde: açık ve kapalı termal havuzlar ile, şifa dağıtmaktadır.

Belirli noktalarında, kuş barınakları oluşturulmuştur. Tesislerde: termal basınçlı sular, çamur terapi masajı, su oyunlarının yapılabileceği termal havuzlar, yürüyüş parkurları, güneşlenme, eğlence mekanları, marketi, otoparkı, botanik bahçesi, teniz ve golf sahaları, seracılık ve tıbbı bitki üretim merkezlerini içeriyor.

Konya Ereğli

SONUÇ

Konya Ereğli, gerçekten ülkemizdeki çoğu şehirden daha büyük ve gelişmiş potansiyeliyle dikkati çeken bir yerleşim birimi. Buraya gittiğimde, en çok dikkatimi çeken güller idi. Tüm şehir parkları, evlerin bahçeleri, hepsinde güller vardı. Bir de, İvriz kaya anıtı.

Özellikle, İvriz Kaya anıtını mutlaka görün, anıtın çevresindeki restoranlarda mutlaka balık yemelisiniz. Başka derseniz, hayır, hepsi bu kadar. Ereğli ve Ereğlililer, kendilerini Konya ve Konyalılardan soyutlamışlar. İvriz kaya anıtı dışında turistik anlamı olan bir yer değil. Ama, İvriz kaya anıtını mutlaka görmelisiniz.

Karapınar tanıtımı.

Karaman tanıtımı.

Ulukışla tanıtımı.