Meksika Chichen İtza

Meksika Chichen İtza

Chichen Itza: “Piste” denilen küçük bir kasaba yakınındadır. Buraya otobüs ile ulaşmayı isteyenler, Merida şehri 2 saatlık (180 km) ve Cancun şehri 2.5 saatlik otobüs yolculuğu uzaklığındadır.

Chichen Itza: Yucatan yarımadasında, Colomb öncesi dönemde kurulmuş bir şehridir. Karaib kıyı şeridinden yaklaşık 50 km içeridedir. Yaklaşık 1000 yıllık tarihi boyunca, farklı halklar şehirde izler bırakmışlardır. Mayalar: MÖ.1200 ile 750 yılları arasında burada hüküm sürmüşlerdir. Şehrin ismi “Chichen Itza” kelime anlamı “kuyunun kenarı” demektir.

Meksika Chichen İtza
Meksika Chichen İtza

 

Bir dönem Yucatan bölgesinde dini bir merkez olarak kullanılmıştır. Öte yandan burada bölgesel ticaret de gelişmiştir. Şehirdeki tüm yapılar taştan yapılmıştır ve bunlar elle değil, tekerlekle taşınmıştır.

1400’lü yıllarda insanlar Chichen Itza şehrini inanılmaz mimarlık ve sanat eserleri bırakarak terk ettiler. Ancak şehir sakinlerinin evlerini neden terk ettikleri anlaşılamamıştır.

Bilim adamları: bu terk ediş nedeni olarak: kuraklık, bitkin topraklar ve kraliyet çatışmaları olabileceğini ve hatta özellikle fetihlerin etkin olduğunu değerlendirmektedirler. Öte yandan Warriors Tapınağının ahşap çatılarının yanmış olduğu da öğrenilmiştir.

1531 yılında İspanyol fatihi Francisco de Montejo: siteyi Yucatan bölgesinin başkenti yapmak için çalışmıştır. Ancak bir Maya ayaklanması onun bu planını değiştirmiş ve bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.

Ardından bu antik şehir 1830 yılında Paul Lloyd Stephens tarafından yeniden keşfedilinceye kadar kayıt/saklı kalmaya devam etmiştir. Kendisi burayı bulunca bölgeyi asıl sahiplerinden satın almıştır. Ama günümüzde bölge federal devlete aittir.

Yucatan yarımadasındaki Maya şehirlerinin en büyüğüdür ve günümüzde Meksika’da en çok ziyaret edilen turistik yerlerin başında gelmektedir. Yüksek sezonda site günde yaklaşık 15.000 kişiyi ağırlayabilmektedir. Büyük yapılara tırmanmak mümkündür, bu yüzden yanınızda kaymayan ve rahat ayakkabılar bulundurmanızı öneririm.

Antik kalıntılar: gezinti için 3 bölüme ayrılmıştır.

Bunlar:

Meksika Chichen İtza

1.Kuzey gurubu

Burası şehrin önemli bir tören merkezi haline geldiği 7. ile 10. yüzyıl arasında inşa edilmiştir. Bu alanda: Maya yağmur tanrısı Chaac’ın birçok karakterleri temsil edilmektedir.

Meksika Chichen İtza

2.Merkez gurubu

Burası 10. yüzyılın daha sonraki kısmında inşa edilmiştir ve büyük yapıların çoğu 13. yüzyıl başına kadar olan dönemdeki Maya-Toltec dönemine aittir. Merkez gurubun en önemli yapısı: El Castillo olarak bilinen “Kukulkan Piramididir. Burası: “Dünyanın yedi harikası”ndan biri olarak kabul edilir. Üst platform dahil tam 24 metre yüksekliktedir.

 

Büyük Oyun Alanı-Ball Court

Mayalar tüm oyunlarını oynamak için büyük bir oyun alanı kurmuşlardır. Şehirdeki bu oyun alanı: 166 metre genişliğinde ve 68 metre uzunluğundadır. Tonoz duvarlar arasında mavi gökyüzü tamamen açıktır. Bu ölçüler buranın Amerika’da bilinen en büyük oyun alanı olduğunu ortaya koymaktadır.

Üzerinde kutsal oyunun kurallarının ayrıntıları görüntülenen oymalarla kaplı ve en düşüğü 7 metre olmak üzere 12 metre uzunluğa kadar yükselen bu duvarlar sayesinde: 500 metre uzunluktaki bu alanın bir ucunda nefes yolu ile yapılan bir fısıltı diğer uçtan rahatlıkla duyulabilmektedir.

Çünkü ses dalgaları: rüzgar yönü, gündüz ya da geceden etkilenmez. Arkeologlar: ses iletiminin zamanla daha güçlü ve net hale geldiğini söylemektedirler. 1931 yılında Leopold Stokowski, burada bir açık hava konseri düzenlemeden önce, akustik ilkeleri belirlemek için burada 4 gün geçirmiştir. Ancak yine de buranın sırrını öğrenememiştir. Bu sır hala açıklanamamıştır.

Oyuncular: duvarların yüksek bir yerine yerden 6 metre yüksekte gömülü olarak ayarlanmış taş puan çemberi içine 5.4 kiloluk lastik bir top atmaya çalışıyorlarmış. Bu çemberler, halkalar benzer iç içe geçmiş yılanlar ile dekore edilmiştir.

Bu top basketbol topundan biraz daha büyük ve katı kauçuktan yapılmıştır ve bu yüzden oldukça ağırdır. Oyuncular zengin giyimliydiler. Oyuncu sayısının 13 kişi olduğu düşünülüyor. Çünkü 13 rakamı Mayalarda önemlidir, Maya yer altı dünyasında 13 seviye vardır.

Oyunlar oynanırken, bir Maya kralı burada oyunları izlemiştir. Efsanelere göre: rekabet o boyutlara ulaşmıştır ki; kazanan takımın kaptanı, kaybeden takımın kaptanını hemen orada öldürmekte ve başını Maya kralına sunmaktadır. Bu çok garip bir ödül gibi gözükse de, Mayalar bunun nihai onur olduğuna inanıyorlardı.

Kazanan kaptanın öldürdüğü kaybeden takımın kaptanının böylece cennete gittiğine inanıyorlardı. Bu durum duvarlar üzerindeki bir oymada açıkça görülmektedir.

Meksika Chichen İtza Tzompantli
Meksika Chichen İtza Trompantli
Meksika Chichen İtza Tzompantli

 

Tzompantli

Burası İspanyollar tarafından ilk görüldüğünde dehşete düşülen yerdir.
Tzompantli aslında Aztek döneminde kafatasları bulunan raflardan oluşmuş bir duvardır.
Burada: kafatasları ortalarından delinmiş ve bir ahşap mile geçirilerek, ahşap raflara yerleştirilmiştir.

Tzompantli platform duvarları: dört farklı yönde güzel kabartmaların oyulmuş olması ile görülür. Bu kabartmalarda: birincil konumda insan kafataslarının konulduğu raf görülür. İkinci konumda: insan kurban edilme sahnesi gösterilir.

Tüm insan kalpleri: kartallar tarafından yenilmektedir. Savaşçılar: oklar ve kalkanlarla sembolize edilmiştir.

Gerçek kafatasları, duvarın üstündeki platformda olurmuş.

Meksika Chichen İtza El Castillo Tapınağı
Meksika Chichen İtza El Castillo Tapınağı

 

El Castillo Tapınağı-Kukulkan Piramidi

Burası Maya şehrinin en ünlü yapısıdır. Bu 30 metre yükseklikteki yapı “Kukulkan Tapınağı” olarak isimlendirilir ve “El Castillo” isminin İspanyolca kelime anlamı “kale” demektir.

Bu piramit: 7 Temmuz 2007 tarihinde “Dünyanın 7 harikasından biri” olarak seçilmiştir.
Kare tabanlı piramidin üst platformu 75 metre yüksekliktedir.

Tapınak tasarımı özel astronomik öneme sahiptir. Aynı zamanda Maya Takvimine birçok referans içermektedir.

Tapınağın dört bir tarafında gayet dik ve 91 adımlık merkez merdivenler bulunmaktadır ve bunların toplamı 365 yapar. Yani günümüzdeki 365 günlük takvim Maya bilimsel çabalarının bir başarılı sonucu olmuştur. Ayrıca piramidin üstünde 52 panel bulunmaktadır ki, bunlar yıldaki haftaları belirtir.

18 tane teras ise, dini yıldaki 18 ayı betimler. Kuzey tarafta merdivenin zemin seviyesi “tüylü yılan başları” ile çevrilidir.

Ayrıca: yılda iki kez ilkbahar (20 Mart) ve sonbaharda (21 Eylül) yaşanan ekinoks dönemlerinde saat 15.00’de: piramidin altındaki oyulmuş taş yılan kafası ile taşlı duvarlar ve hatlar gölgeleri kullanarak 37 metre uzunluğunda muazzam bir yılan gövdesi oluşmaktadır.

Bu yılanın tarım ritüelleriyle bağlantılı olabileceği değerlendirilmektedir.

Güneş batarken: bu karanlık yılan, sonunda büyük merdivenden yukarı, piramidin yan dibinde bulunan bir yılan kafasına katılmak üzere adımlarla aşağıya iner.

Mayalar: astronomik becerileri arasında güneş tutulmalarını tahmin etmekte de başarılıydılar.

Meksika Chichen İtza Venüs Platformu
Meksika Chichen İtza Venüs Platformu

 

Venüs Platormu-Platorm of Venüs

Venüs platformu: Kukulkan piramidinin kuzeyindedir. Ama gerçekte: Chichen Itza şehrinde bu isimde iki farklı yapı bulunmaktadır. Birinci ve daha iyi bilineni: Büyük Plaza (Castle Plaza) denilen yerdedir. İkincisi ise Yüksek Priest Grave yakınlarındadır.

Venüs: Maya mitolojisinde “Morning Star” yani “Sabah Yıldızı” yani “Yeniden Doğuş” sembolüdür ve bu nedenle o derisini döken ve yeniden doğmuş gibi görünen yılanla ilişkilendirilir.

Venüs platformu: kale plaza ile birbirine çok benzemektedir. Panellerinin birinin köşesinde “Yılan-kuş Adam” figürü bulunmaktadır. Köşelerde Venüs gezegeni özellikleri betimlenmiştir. Burada muhtemelen halka hitaben yapılan konuşmalar veya dans ya da kurban ritüelleri düzenlenmiştir.

Düşük, kare bir platform çevresinde merdiven vardır. Bu merdivenlerin her birinin üstünde ise “tüylü yılan başı” heykelleri görülür. Platform çevresindeki panellerde: tüylü yılan Quetzalcoatl veya Kukulcan çeneleri arasından çıkan Sabah yıldızı yani Venüs oymaları, kıvrımlı Kukulkan şekilleri, balıklar, güç sembolü paspas, bükülmüş ip ve insan başları ile dekore edilmiştir.

Merdiven önündeki paspas ise gücü simgelemektedir. Platformun başlangıcında: doğu merdiveninde: hardal sarısı, mavi, kırmızı, yeşil ve siyah boyalı bir kafatası/kelle sunan adam figürü bulunur. Evet, burası yuvarlak ve taş döşeli bir platformdur.

Burada büyük olasılıkla: ritüel törenleri yada dans gösterileri düzenlenmiştir.
Burası ışıklandırıldığında “kan kırmızısı” olarak sunulur.

Meksika Chichen İtza Sacbe Number One

 

Sacbe Number One

Bu yol: şehrin en ayrıntılı ve en büyüğüdür. Bu beyaz yol: 270 metre uzunluğunda ve 9 metre genişliğindedir. Venüs platformunun önünde alçak bir duvarın birkaç metre yakınında başlar. Arkeologlara göre: bu yolun başında sütunlu geniş bir cadde vardı.

 

Cenota Sagrado-Sacred Cenote-Kuyular

Burası antik Maya insanları için bir haç yeri olarak kabul edilmiştir. Yağmur tanrısı Chaac’ın burada yaşadığına inanılır ve insan kurban ve birçok yeşim parçaları dahil olmak üzere değerli bağışlar, burada suya atılmıştır. (Bu kuyudan çıkarılan bir kısım eserler Merida Antropoloji ve Tarih Müzesinde sergilenmektedir.

Kutsal Cenota altında: binlerce tür kabuk, altın, yeşim, ahşap, obsidiyen, bez gibi malzemeler bulunmuştur. Ayrıca: yine buranın altında kadın ve çocuk iskeletleri bulunmuştur.

Yucatan yarımadasında dere veya nehir bulunmamaktadır. Bu kireçtaşı düzlük alanda su ihtiyacı, yüzeye yakın doğal subatanlar (Cenotes) ile sağlanıyordu. Yani şehrin tek kalıcı su kaynağı bu düden kuyular dizisiydi.

Bunlardan en etkileyici olanı: 22 metre derinliktedir.

Kesme kayalıklardan oluşan bu kuyunun çapı ise 60 metredir. İspanyol kayıtlarına göre: genç kadınlar bu kuyuların derinliklerine, yağmur tanrısına kurban edilmek üzere atılıyorlarmış çünkü arkeologlar biraz önce de belirttiğim gibi bu kuyularda: kemikler ve takı ve giysiler ve çeşitli kıymetli nesneler bulmuşlardır. Çünkü buraya yağmur tanrısı için adak olarak değerli eşyaları atıyorlardı.

Meksika Chichen İtza Warriors Tapınağı
Meksika Chichen İtza Warriors Tapınağı

 

Warriors Tapınağı

Burası şehrin en etkileyici ve önemli yapılarından birisidir.
Burası büyük toplantıların yapıldığı, geç klasik dönem Maya binasıdır.
Tapınak: 200 yuvarlak ve kare sütun ile güney ve batı tarafından çevrili dört platformdan oluşmaktadır.

Tüm kare sütunlarında “Toltek” savaşçılarının kabartma şekilleri oyulmuştur. Bazı yerlerde ise bu alçak kabartmalar parlak renklerle boyanmış ve sıva ile kaplanmıştır.

Warriors tapınağı: ovada her iki tarafta bulunan rampalardan, geniş bir merdivenle çıkılmaktadır ve her rampada bayrak tutan sancaktar figürleri vardır. Her yılanın kafasında gözlerinin üzerine: astronomik işaretler ve dekoratif özellikler oyulmuştur. Bu yılan başlarının bir kandil olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Meksika Chichen İtza Kartallar ve Jaguarlar Platformu
Meksika Chichen İtza Kartallar ve Jaguarlar Platformu
Meksika Chichen İtza Kartallar ve Jaguarlar Platformu
Meksika Chichen İtza Kartallar ve Jaguarlar Platformu

 

Kartallar ve Jaguarlar Platformu

Bu oymalı platform: Venüs tapınağı ve kafatasları platformu arasındaki merkezi bir ovada bulunmaktadır. Burası Venüs platformuna şekil ve tasarım olarak benzemektedir. Burada da merdiven üstünde bir çift tüylü yılan kafaları bulunur.

Platformun üst kaidesinde, jaguar şeklinde standart taşıyıcılar olduğuna inanılıyor. Üzeri ise, birçok yılanbaşı ile taçlandırılmıştır. Tüylü yılan heykelleri, Toltek etkisinin bir işaretidir. Onların başı üstünde filizlenen bir tüy olurdu ama bu zamanla kaybolmuştur.

Jaguar ve kalpleri yiyen kartal figürleri, tanrılar için kurbanları kurban etmekle sorumlu savaşçıları temsil etmektedir. Bu nedenle, buranın bir kurbanlık platform olduğu düşünülmektedir.

Platform duvarlarındaki heykellerde: agresif kartallar adına, onların tüylerini olan kıyafetler giymiş savaşçılar, savaşırken temsil edilmektedir.

Jaguar şövalyeleri ise: ateşli orduyu temsil etmektedir. Onlar ellerinde obsidyen uçlu ahşap bıçaklarla savaşmışlardır. Onlar da Jaguar derilerinden yapılmış zırhlar ve kasklar ile kendilerini kaplarlarmış.

Jaguar savaşçıları, genellikle şehir tanrılarına kurban etmek üzere, esir alan askerleri temsil etmektedir. Yani bunların amacı savaşta düşmanları öldürmek değil, esir almaktı, çünkü bu esirleri tanrılara kurban ediyorlardı.

Meksika Chichen İtza El Mercado
Meksika Chichen İtza El Mercado

 

El Mercado

Burası İspanyollar tarafından adlandırılmıştır. Ama buranın hassas fonksiyonu bilim adamları arasında tartışmalara neden olmuştur. Geniş bir alan, sütunlarla desteklenmiştir. Girişin önünde: geniş bir merdivenle ulaşılan geniş varenda vardır.

Bilim adamlarına göre, burada bacalar ve öğütme taşları bulunmuştur ancak yine de buranın ne iş için kullanıldığı anlaşılamamıştır.

Ancak büyük olasılıkla konsey evi ya da törensel işlevleri olduğu düşünülmektedir. Ama en büyük gerçek buranın tam bir “Toltek” yapısı olduğudur.

Meksika Chichen İtza Las Monjas
Meksika Chichen İtza Las Monjas

 

Las Monjas

Bu bina İspanyollar tarafından “Casa de las Monjas” olarak isimlendirilmiştir. Burası: rahibeler manastırı olarak adlandırılan bir saray olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan, buranın bir kurucu Chichen ailesi ya da bir rahibin evi, yada bir meclis evi olabileceğini de düşünmektedirler.

Yapı: MÖ.880 yılında güçlendirilmiş bir duvar ve iki kanatlı, 30 metre yükseklikteki bir platform üzerine inşa edilmiştir. Bir sonraki yenileme sırasında, ikinci bir kat eklenmiş ve taban genişletilmiştir.

Duvarlar orijinal güzel çiçeklerle süslenmiştir. Bu binanın önünde: bir kurban taşı ve jaguar tahtı bulunmuş olup bu durum buranın Toltekler geldikten sonrada kullanıldığına işaret etmektedir.

Meksika Chichen İtza El Caracol-Gözlem evi
Meksika Chichen İtza El Caracol-Gözlem evi

 

El Caracol-Gözlemevi

El Caracol: İspanyolca da merdiven ya da salyangoz sarma anlamına gelir. Çünkü kulenin içinde sarmal merdiven vardır.

Bu bina MÖ.850-600 yılları arasına tarihlenmektedir.

Kulesi: 48 metre yüksekliktedir ve ekinoks ve yaz gündönümünü gözlemlemek için birçok pencere içermektedir.

Bu kule: dört köşeli ve kare platform üzerinde yükselir ve gökyüzü ve çevreye ait mükemmel manzara verir. Özellikle: Venüs gezegeninin hareketleri ile çok uyumludur.

Çünkü Venüs gezegeni, Maya toplumu için çok önemlidir. Bu parlak gezegen: savaş tanrısı ve güneşin ikizi olarak kabul edilir. Maya liderleri: savaşlar ve baskınlar için uygun zamanı planlarken, Venüs’ün değişen konumlarını kullanmışlardır.

Yani sonuç olarak: El Carcol bir gözlemevi olarak kullanılmıştır.

Meksika Guanajuato

Meksika Guanajuato

 

Burası yerli dilinde “Kurbağalar Yatağı” anlamına gelmektedir. Yerliler bölgeye ilk geldiklerinde, bataklığa benzeyen zemini beğenmeyip “burada ancak kurbağalar yaşar” demişlerdir. Şehir başkent Mexico City şehrine otobüsle 5 saat uzaklıktadır.

1552 yılında İspanyol komutan Juan de Jaso; Guanajuato bölgesinde gümüş yataklarına rastlamıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda İspanyollar bu kasabaya akın edince nüfus hızla artmıştır. Katolik kilisesinin gönderdiği papazlar, kasabalarda aralarında San Cayetano gibi görkemli yapıların bulunduğu 15’e yakın kilise ve manastır inşa etmişlerdir.

18. yüzyılda bölgedeki Valenciana madeni tek başına dünyanın gümüş üretiminin üçte ikisini sağlamıştır.

Daha sonra kasaba çevresinde altın, bakır, kurşun ve civa yatakları da bulununca, yerel halk bu gelişmelerden öyle memnun olmuş ki, mevcut refahları bozulmasın diye ülkelerinin bağımsızlık savaşına bile destek vermemiştir.

Meksika Guanajuato

 

Guanajuato bu bölgenin en güzel yerleşim yeridir. Kasaba, sinema yapımcılarının da dikkatini çekmiştir. 2003 yılında gösterime giren: Antonio Banderas ve Salma Hayek’li “Bir zamanlar Meksika’da” filmi burada çekilmiştir.

Birçok sokak trafiğe kapalıdır. Şehrin, biri gidiş biri geliş olmak üzere sadece iki ana caddesi vardır.

Guanajuato nehrini takip eden bu caddelerden biri yeraltındadır. Sokaklar küçük geçitlerle birbirine bağlanmıştır.

Bunların en ünlüsü yalnızca 68 cm genişliğindeki Öpücük geçididir. Zamanında iki aşık, geçidin iki yanındaki evlerinin balkonuna çıkar ve burada öpüşürlermiş.

Efsaneye göre: burada öpüşen çiftler 7 yıl mutlu olmayı garantiliyorlarmış. Guanajuato’nun rengarenk çiçeklerle dolu küçük, şirin meydanında gezinmek çok keyiflidir.

Şehir yıllık Cervantino Festivaline ev sahipliği yapmaktadır.

Şehir 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Meksika Guanajuato

 

GEZİLECEK YERLER

Meksika Guanajuato San Cavetano Kilisesi

 

San Cayetano Kilisesi-Iglesia de San Cayetano

Bu dini yapı “La Valenciana” gümüş madeni girişine yakın “La Valenciana” köyündeki (bir zamanlar bu köyde 20.000 kişi yaşıyormuş) en etkileyici yapılardan birisidir.

Yapı 18. yüzyıla tarihlenmektedir. Şehir manzaralı bir tepenin üzerinde durmaktadır. Sömürge döneminde La Valenciana gümüş madeninin büyük zenginliğinin bir anıtı olarak durmaktadır.

Kilise: La Valenciana gümüş madeninin orijinal sahibi tarafından inşa ettirilmiştir. İnşaatına 1765 yılında başlanmış ve gümüş madenlerinden gelen kar ile finanse edilmiş ve 1788 yılında tamamlanmıştır.

Yapıda “cantera rosa” olarak bilinen yerel bir pembe taş kullanılmıştır. Cephe Meksika barok tarzında oyulmuş ve yan taraflar neo medejar tarzı kemerlerle süslenmiştir.

Kilise bitmiş denilse de, sağ tarafındaki ikinci çan kulesi ve saati eksiktir. Ama özellikle kilisenin içinde 18. ve 19. yüzyıla ait muhteşem güzellikler görmek mümkündür.

Günümüzde burası Guanajuato Üniversitesi Sanat Okuluna ev sahipliği yapmaktadır ve burada müzik odaklı farklı etkinlikler düzenlenmektedir.

Meksika Guanajuato Kıss Allev

 

Kıss Alley-Callejon del Beso

Eğer eşiniz veya sevgilinizle romantik bir zaman geçirmek istiyorsanız “Kiss Alley” denilen “Callejon del Beso” sokağına gitmelisiniz. Bu sokak: Alley Plaza de los Angeles yakınındadır. Burası iki genç sevgilinin dramatik bir hikayesine tanıklık etmesiyle tanınır.

Buradaki dar bir sokakta iki balkon bulunmaktadır. Bu balkonlardan birine çıkıp öpüştüğünüzde, yörenin yerlileri küçük bir ücret karşılığında fotoğrafınızı çekerler. Öte yandan bu geleneği yaparsanız, 7 yıl boyunca kötü şansın sizden uzak kalacağı söyleniyor.

Evet burası hakkında anlatılan efsaneyi de bilmelisiniz: Dona Carmen: inatçı ve öfkeli bir babanın tek kızıdır. Dona Carmen: evlerine yakın bir kilisede Don Luis ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar.

Ancak babası, azalan serveti nedeniyle Dona Carmen’i zengin ve soylu bir İspanyol ile evlendirmek ister. Evlenmediği takdirde kendisini kilitli bir manastırda tecrite göndermekle tehdit eder.

Dona Carmen ve arkadaşı Dona Brigida ağlarlar ve birlikte dua ederler. Daha sonra Dona Brigida: Don Luis ile arasında mesaj alıp götürmeye başlar. Dona Carmen: evindeki bir pencereden dışarı eğildiğinde karşı taraftaki duvara dokunabilmektedir.

Yani ev mümkün olduğu kadar dar bir sokaktadır. Bunun üzerine, sokağın diğer tarafındaki ev: genç sevgili fakir madenci Don Louis tarafından alınır. Böylece iki genç sevgilinin konuşmaları mümkün olacaktır.

Don Luis: o evin sahibi öğrenir ve evi satın alır. Evin balkonuna çıkıp, Dona Carmen hayalleriyle yaşamaya başlar. Dona Carmen de buna çok sevinir çünkü hayallerindeki adam çok yakındadır.

Bu iki aşığın konuşmaya başlamasının üstünden birkaç dakika geçmiştir ki, odanın arkasından Dona Carmen babasının bağırmalarını duyar. Arkadaşı Dona Brigida, babasının odaya girmesini engellemeye çalışsa da başaramaz ve babası Dona Brigida’yı iterek odaya girer ve hançeriyle tek bir darbede Dona Carmen’i öldürür.

Don Luis: sessizlik içinde şok olur. Dona Carmen’in tuttuğu eli yavaş yavaş soğur ve Don Luis: bu pürüzsüz, soluk ve cansız sevgilisine bir öpücük bırakır. Evet tam bu nokta: günümüzde “Kiss Alley” olarak bilinmektedir.

İki evin iki balkonu arasındaki mesafe, yalnızca 69 cm. dir. Don Luis: bu ayrılık sonrasında “La Valenciana” madeninde intihar etti.

Meksika Guanajuato Don Kişot Müzesi

 

Don Kişot Müzesi-Museo Iconografico del Quijote

Burası Allende Plazada Don Kişot ve onun yaratıcısı Sancho Panza’ya adanmış bir müzedir. 1987 yılının sonlarında açılan müzede 17 oda ve avlularda: Salvador Dali, Jose Guadalupe Posada gibi sanatçıların resim, baskı, heykeller ve el sanatlarını kapsayan 800 parça eser sergilenmektedir.

Öte yandan bu eşsiz koleksiyonda Don Kişot figürleri ilgi çekmektedir. Ayrıca: Honore Daumier, Pablo Picasso ve Miguel de Cervantes Savedra gibi sanatçıların eserlerine isimlerini veren kahramanların figürleri de bulunmaktadır.

Meksika Guanajuato Yer altı Sokağı

Yer altı Sokağı

Burası da şehirde kaçırılmaması gereken bir yerdir. Calle Miguel Hidalgo olarak bilinen, şehrin içinde çalışan eski bir nehir alanıdır. Günümüzde ise şehir trafiğini hafifletmek için kanal yol olarak inşa edilmiştir.

Meksika Guanajuato Plaza Mayor

Plaza Mayor-La Paz

Burası şehrin merkezinde, şehrin en güzel binalarıyla çevrili, yarı üçgen kare bir meydandır. Meydanda bulunan bronz anıt, mermer ocağı bazlı ve kurtuluş savaşının sonunu anmak için yapılmıştır. Anıt Başkan Porfirio Diaz tarafından 27 Ekim 1903 tarihinde açılmıştır.

Meksika Guanajuato Teatro Juarez

Teatro Juarez

Bu yapı 1872-1903 yılları arasında inşa edilmiş ve Meksika’nın en güzel tiyatrolarından birisidir. Tiyatro Başkan Diaz tarafından 27 Ekim 1903 tarihinde açılmıştır. Özellikle: 8 tane Roma Dor sütunları ilgi çekmektedir. Konumları arasında bir art nouveau fuaye bulunmaktadır.

Meksika Guanajuato Hidalgo Pazar

Hidalgo Pazar

Burası da Başkan Diaz tarafından 1910 yılında açılmıştır. Onun cephesi yöreye özgü pembe taştır. İnce demir kulesinin tepesinde dört yüzlü bir saat bulunur. Metal kubbede 30 pencere bulunur ve 35 metre genişliğinde ve 70 metre uzunluğundadır. Burada özellikle yöresel tatlılar ve el sanatları satın alabilirsiniz.

 

Mumya Müzesi-Museo de los Momias

Şehre gelen turistlerin ilk uğrak yerlerden birisidir.
19. yüzyılda şehirde uygulanan bir mezarlık vergisi varmış. Her mezar için yıllık vergi ödeniyormuş. Eğer ölünün yakınları bu vergiyi ödemezse, mezar yeri hakkını kaybeder ve merhumun naşı mezarından çıkarılırmış.

Sonunda, kimse bu vergiyi ödemeye yanaşmayınca gömülenlerin % 90’ının mezarları Belediye tarafından boşaltılmıştır. Bu arada 1833 yılında Guanajuato’da kolera salgını baş göstermiştir. Ölüler, salgın yayılmasın diye aceleyle gömülmüştür. Salgında ölenlerin yakınları mezarlık vergisini ödemeyince mezarlar açılmış ve bazı ölülerin bedenlerinin bozulmadan kaldığı fark edilmiştir.

Bölgenin kuru havası ve topraktaki mineraller bir nevi doğal mumyalama işlevi görmüştür. 1865 yılında Santa Paula mezarlığında yatan ilk mumyalanmış vücut ayıklanır ve yüzden fazla beden mezarlıktan alınıp sergilenmeye başlamış ve böylece 1865 yılında Mumya Müzesi resmen açılmıştır.

Ölülerin açıkça sergileniyor oluşu ürkütücülüğü bir yana, mumyaların yüzünde de korkunç ifadeler vardır. Mezarlar boşaltıldığında, mumyaların yüz ifadelerinden salgının yayılmasını engellemek isterlerken merhumların bazılarının diri diri gömüldüğü anlaşılmıştır.

Alman yönetmen Werner Herzog, bu mumya görüntülerini “Vampir Nosferatu” filminde kullanmıştır.

Ölülerin bedenlerinin bu şekilde sergilenmesinin etik olup olmadığı sorusu, yıllık bir milyona yakın ziyaretçi sayısı göz önüne alınınca boşlukta kalmıyor olabilir. Müzenin, kasabanın turizm bütçesine katkısı yadsınamaz.

Mumyalar bu müzede camlar arkasında, vitrin benzeri yerlerde sergileniyor. Kimisinin üzerinde halen yırtık pırtık elbiseleri duruyor, kimisinde ise sadece çorapları vardır.

Meksika Guanajuato Hidalgo Pazar

Müze turunun sonunda, asıl etkileyici sahneye tanık oluyorsunuz. “Dünyanın en küçük mumyası” etiketiyle sergilenen altı aylık cenin.

Sezaryan sırasında annesiyle birlikte ölmüş, bedeni şu an neon ışıklar altında sergileniyor. Yapılan araştırmalara göre kadının ölüm yaşının 40 olduğu yani 19. yüzyılda anne olmak için çok fazla yaşlı olduğu düşünülüyor.

Böyle ileri bir yaşta gebelikte gerekli besinleri alamadığı ve o nedenle kötü beslenme yüzünden öldüğü veya aynı dönemde bir kötü kadın (fahişe) olduğu düşünülüyor. Bu dünyanın en küçük mumyası, başlangıçta annesinin kollarında sergilendi, şimdi ise ayrı sergileniyor. 5 yada 6 aylık bir gebelik sürecinde olduğu düşünülüyor. Muhtemelen ölü doğmuş ya da doğum sırasında ölmüş olabilir.

Müzeye gelen bazı anne-babaların yanlarında çocuklarını da getirmeleri bence bu görüntüler nedeniyle hiç hoş olmuyor.

Meksika Guanajuato Ölüler Günü

Dia de los Muertos-Ölüler Günü

Nobel ödüllü Meksikalı yazar Octavio Paz: yurttaşlarının ölüme yaklaşımlarını şöyle değerlendirir “Meksikalılar için ölüm bilindik bir şeydir.

Ölümün şakasını yapar, onu kucaklar ve hatta onu kutlarlar. Doğrudur, onlar da herkes gibi ölümü ancak en azından ölümle yüzleşince bilirler. Ölümü bazen küçümserler”

Octavia Paz “Meksikalılar ölümü kutlar” derken aslında mecazi anlamda söylemiyor.
Meksikada 28 Ekim tarihinde “Ölüler Günü” kutlamaları, resmi tatil ilan edilen 2 Kasım’a kadar sürüyor. 2 Kasım’da: ölülerin ruhlarının ilahi izinle dünyaya indiğine inanılıyor.

Böylece merhum, arkadaş ve akrabalarını ziyaret etme, dünya zevklerini yılda bir kez de olsa tatma olanağı buluyorlar. Angelito denen küçük meleklerin, yani bebeklerin ve çocukların ruhlarıysa büyüklerden bir gün önce, 31 Ekim gecesi iniyor ve ertesi günü ailesiyle birlikte geçiriyor.

Ölüler günü öncesinde mezarlıklar çiçeklerle süsleniyor. O sabah aileler, yitirdikleri yakınlarının mezarlarını ellerinde mumlar, kadife çiçekleri, içecek ve yiyeceklerle ziyaret ediyorlar. Çocuk mezarlarına oyuncaklar, büyüklerinkine ise tekila şişeleriyle gidiliyor. Ruh mezarını bulabilsin diye ağır kokulu tütsüler yakılıyor.

Ardından mezarın yanına piknik örtüleri seriliyor ve merhumun sevdiği yiyecekleri hep birlikte yiyorlar. Ölüm yakın zamanda gerçekleşmiş ise, aileler bazen mezarlığa arkalarında müzisyenlerle birlikte geliyorlar ve yakınlarının sevdiği parçaları çaldırıyorlar.

Ruh önce mezarlığa sonra da eve geliyor. Azteklerin ölülerini hatırlamak için yetiştirdikleri sarı/turuncu renkli kadife çiçekleri, ruhun evi bulmasına yardımcı oluyor. Evde “ofrendas” denen sunaklar, yani üzeri delikli, renkli kağıt örtülerle kaplı küçük masalar ruhun gelmesini bekliyor.

Sunakların üzerinde merhumun resimleri, mumlar, tütsüler ve bu güne özel yapılan tatlımsı “pan de muertos” (ölü ekmeği) bulunuyor.

Bunların yanında, yine merhumun sevdiği yiyecekler ve şekerden yapılan, alnına merhumun isminin yazıldığı bir kurukafa var. Ruh eve gelince bu yiyeceklerin özünü ve aromasını alıyor. Ruh evi terk edince bu yiyecekler ve şekerden kurukafa, akrabalar, arkadaşlar ve komşular arasında paylaşılarak yeniliyor.

Kurukafa geleneği ise, Azteklerden geliyor. Aztekler ve diğer Mezoamerika toplumları, esirlerin kafataslarını zaferlerinin sembolü olarak saklar, törenlerinde sergilerlermiş. İnanışlara göre kurukafa ölümü ve yeniden doğuşu simgeliyor.

Yaşamın sadece bir rüya olduğuna, ancak öldükten sonra bu rüyadan uyanıldığına inanan Aztekler ölümü bir son gibi görmezlermiş.

İspanyol işgalciler bu törenleri Katolik inanışına saygısızlık diye nitelendirerek barbar dedikleri yerlileri bu geleneklerinden vazgeçirmek için çok çabalamışlardır.

Çabaları sonuçsuz kalınca da bu törenleri biraz olsun Hıristiyan dinine uygun formata sokabilmek amacıyla “Ölüler günü” tarihini kendi Azizler Günüyle çakışacak şekilde değiştirmişlerdir.

Daha önceleri Azteklerin güneş takvimine göre, Ölüler Günü Ağustos başında kutlanıyormuş.

Ölüler günü gecesinde aileler yakınlarının ruhlarıyla yine mezarlıkta buluşuyor.Ruhları dansa davet etmek için mezarlığın girişindeki çanlar çalınıyor. Azteklerin güneşe hürmet danslarının bir benzeri olan The Danza de los Viejitos’ta (Yaşlı adamın dansı) hep beraber dans ediliyor.

Daha sonra kadınlar ve çocuklar karanlıkta ellerinde mumlarla yakınlarının mezarlarını buluyorlar. Dua ve ilahiler söylemeye ölen yakınlarının sonsuz huzura kavuşması için Tanrıya yakarmaya başlıyorlar. Erkeklerse sessizce olup biteni izliyorlar.

Sosyologlar, Meksikalıların bu geleneklerine halen sıkı sıkıya bağlı kalmalarını ve ölülerine yas tutmaktansa insanoğlunun varoluşunun devamını kutlamayı yeğlemelerini Meksika’nın fırtınalı geçmişiyle açıklıyorlar.

İspanyol işgalcilerin yerli katliamları ve kanlı Meksika Devriminin yanı sıra son dönemdeki kartellerin yarattığı şiddet, ister istemez “doğal olmayan ölümlerle yüzleşmeyi gerektiriyor.

Meksikalı entelektüellerin devrim sonrasında ölüm kavramını sürekli işlemeleri, bu konunun insanların zihninde iyice yer etmesine yol açmış. Diego Rivere bir konuşmasında bu konuyla ilgili olarak şöyle söyler “Bir bakın atölyeme. Her yerde ölümü göreceksiniz. Her boyutta ve her renkte ölümü”

Meksika Guanajuato Diego Rivera

Diego Rivera-Museo Casa Diego Rivera

Mumya müzesini gezdikten sonra Diego Rivera’nın müzeye dönüştürülen evine gitmelisiniz.
Diego ve ikiz kardeşi 1886 yılında bu evde doğmuştur. Anneleri doğum sırasında komaya girince öldü sanılmış.

Neyse ki, bir hizmetli nefes aldığını fark etmiş de kadıncağız canlı canlı tabuta konmaktan kurtulmuştur. Bir sene sonra Diego ikiz kardeşini kaybetmiş ve tek çocuk olarak büyümüştür.

Daha küçük bir çocukken ilk sergisini açan Diego aldığı bursla Madrid’e gitmiş, Avrupa’nın çeşitli ülkelerini dolaştıktan sonra, 1911 yılında Paris’e yerleşmiştir. Burada Cezanne’dan çok etkilenmiş kübizme yönelmiştir.

Meksika’ya döndükten sonra duvar resimleri yapmaya başlayan Diego 1929 yılında, Frida Kahlo ile evlendiği yıl, Meksika komünist partisiyle ters düşerek partiden atılmıştır.

Komünist parti, Diego’nun devletin hizmetinde çalışmasını kabul edilemez bulmuş. Diego devletten aldığı maaşla yetinemeyince Frida’yı da alarak Amerika’ya taşınmıştır. Detroit şehrinde çalışırken Rockefeller’in daveti üzerine New York şehrine gitmiş ve yeni RCA binasında devasa bir duvar resmi yapmaya başlamıştır.

İlk yaptığı işlerden biri Moskova’daki 1 Mayıs kutlamalarını resmetmek olunca, Rockefeller bu konuda rahatsız olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine bir de Lenin’in portresini eklemesi, Diego’nun çok geçmeden işten kovulmasına neden olmuştur. Frida ile birlikte 1934 yılında Meksika’ya dönmek zorunda kalmıştır.

Yaptığı fresklere siyasi görüşlerini yansıtan Diego halk arasında politik bir lider gibi saygınlık kazanmıştır. Meksika tarih ve geleneklerini, toprak, çiftçi ve işçileri resmettiği canlı renklere sahip eserleri, Diego’yu sadece Meksika’nın değil, dünyanın 20. yüzyıldaki en büyük sanatçılarından biri yapmıştır.

Bugün birçok Meksikalı Diego’nun Frida’dan daha büyük bir sanatçı olduğunu düşünüyor ve onun haksız bir biçimde Frida’nın gölgesinde kaldığını iddia ediyorlar.

1954 yılında Frida’yı kaybettiğinde Diego yıkılmış “Artık söylemek için çok geç ama anladım ki hayatımdaki en harika şey Frida’ya olan aşkımdı”.

Frida’nın ölümünden bir yıl sonra: kendisine kanser teşhisi konmuştur. Diego’nun 1957 yılında kalp rahatsızlığından ölmeden önce, küllerinin Frida’nınkilerle karıştırılması vasiyetinde bulunmuş, bu vasiyeti devlet tarafından yerine getirilmemiş ve başkentteki Panteon Civil de Dolores mezarlığına gömülmüştür.

Bugün bu müzede, Diego’nun kişisel eşyalarının yanı sıra kübizm dönemi eserleri ve erken dönem çalışmaları görülebilir.

Peru Chan Chan

Peru Chan Chan

Chan Chan antik şehri: La Libertad bölgesinde, Pasifik Okyanusunda sahil kenti Trujillo şehrinin 5 km batısındadır. Başkent Lima şehrinin ise, 480 km kuzeyindedir. Peru ülkesindeki birçok kıyı yerleşimi dışında, Pasifik Okyanusuna çok yakın olmasıyla önem kazanır. Bulunduğu vadi “Moşe vadisi” olarak bilinmektedir.

Issız bir durumda iken; İspanyol istilacı Francisco Pizarro tarafından keşfedilen şehir: 1986 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Peru Chan Chan Chimu Krallığı
Peru Chan Chan Chimu Krallığı

 

Chimu Krallığı

Chimu krallığı: Kolomb öncesinde bu bölgede büyük bir medeniyet kurmuşlardır.
Chimu kültürü hakkında günümüze ulaşan bilgiler: 1200 yılından itibaren gelmektedir. Chimu insanları: Cajamarca ve Huari denilen yakın kültürlerden etkilenmişlerdir.

Efsaneye göre: Chan Chan şehri: denizden kano ile buraya gelen Taycamano isimli bir kahraman tarafından MS.850 yılında kurulmuştur ve şehri kurduktan sonra kendisi batı ufkunda kaybolmuştur. Chimu’lar şehri imparatorluğun başkenti olarak kullanmışlardır.

Bunlar: güneyde Pramongo bölgesinde ve kuzeyde Guayaqil körfezine kadar uzanan ve Moşe vadisi denilen bölgede büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Yani geç orta dönemde bölgenin en büyük krallığını kurmuşlardır. Bunlar: kuru bölgede sulama kanalları yaparak tarımı desteklemişlerdir.

Şehirde yaşayan insanlar arasında: sosyal ve sınıfsal tabakalaşma sistemi geliştirilmiştir. Şehirde: güçlü hükümdarlar, yetenekli ustalar, rahipler ve çoğunluklu olarak işçiler yaşıyorlardı. Ancak biraz önce de belirttiğim gibi “bütün insanlar eşit yaratılmıştır” inancını kabullenmemişlerdi.

Yani katı bir hiyerarşik yapı egemen olmuştu.

İnce tekstil, altın, gümüş ve bakır nesneler üretilmiştir. Ayrıca standart tasarımlara ve kalıplara göre: cilalı bıçak ve çömlek üretimi yapılmıştır.

Bunlar: Chimu Yunca olarak isimlendirilen ve günümüzde soyu tükenmiş bir dil konuşuyorlardı. Ama yazı sistemleri yoktu.

Chimu krallığı: İnka etkisi altına girmeden önce, 15. yüzyılda doruğa ulaşmıştır. Amerika kıtasının en büyük ve yeryüzündeki en büyük kerpiç şehir olarak tanınmıştır.

 

İnka Dönemi

İnkalar bölgeye geldiklerinde, yani MS.1470 yılında şehirde 60-100 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 1470 yılında İnka orduları, doğudaki dağlardan bölgeye geldiler ve şehrin yaşamsal su kaynağı olan kanalları kestiler. Uzun tartışmalardan sonra Chimu konseyi direnç gösterdikleri takdirde vahşet olacağını düşünerek, şehri İknalara teslim etmeye karar verdiler.

Ancak: İnkalar şehri ele geçirdiklerinde, hızlı bir şekilde Chimu beylerini yok ettiler ve çoğu yetenekli metalürji sanatçılarını ve şehrin değerlerini, kendi başkentleri Cusco şehrine taşıdılar.

İnka imparatoru Tupac Yupanqui tarafından esir alınan Chimu kralı Minchancaman yerine kralın oğlu, İnkalar adına bir süre bölünmüş krallığı idare etti.

Ancak: bu dönemde şehrin terk edildiği anlaşılıyor. Çünkü: Chan Chan şehri kerpiçten yapıldığı için havanın insafına bağlıydı. Kerpiç tuğla yapılarda, herhangi bir su veya rüzgar hasarı olduğunda hemen tamir ediliyordu.

Çünkü özellikle her 25 ile 50 yıllık süreçlerde, burada “El Nino” fırtınaları oluyordu. Ayrıca: MS.1000 yıllarında yeraltı su kaynaklarının da tamamen tükendiği bilinmektedir. Bu nedenlerle, zamanla şehrin terk edildiği düşünülüyor.

 

Francisco Pizarro

1532 yılında İspanyol fatih Pizarro buraya geldiğinde, şehir büyük ölçüde terk edilmişti ve ıssız bir şehirle karşılaştı ve Chan Chan’ın 5 km ötesinde yeni bir şehir kurdu.

Ancak İspanyol hazine avcıları: Chan Chan şehrini talan etmeyi ihmal etmediler. Çünkü, şehirde hala talan edilecek altın ve gümüş vardı. Özellikle: som gümüşten bir kapı ele geçirdiler ki, bunun değerinin çok yüksek olduğu söylenmektedir.

Peru Chan Chan
Peru Chan Chan
Peru Chan Chan

 

Kalıntılarda Gezinti

Yıllar önce şehrin terk edilmesine neden olan iklim olayları, son yıllarda daha yoğun olarak görülmektedir. İklim değişiklikleri nedeniyle artan yağışlar ören yerini olumsuz etkilemektedir. Bu yüzden şehrin önemli kesimlerinin üzerine çatı yapılmaya çalışılmaktadır.

Ancak antik şehir o kadar büyüktür ki, bu çabaların pratikte pek bir anlamı olmadığı kesindir. Bu yüzden, halen yağmurların devam ettiği ve yavaş yavaş çamurun içinde eriyen Chan Chan şehrini mutlaka görmenizi öneririm.

Günümüzde ören yeri: Chan Chan büyüklüğü ve katı hiyerarşik kentsel mekan yapısı ile ilgi görmektedir. Ancak şehir 6 kilometre karelik bir alana yayılmıştır ve bu büyük bölge: kalın toprak/kerpiç duvarlarla çevrilmiştir. Ayrıca: kaleler ve saraylar olarak bilinen 9 büyük dikdörtgen topluluk mevcuttur.

Sarayların her biri, küçük kareler şeklinde düzenlenmiştir ve aralarında tapınaklar, konutlar, depolar, mutfaklar, meyve bahçeleri ve mezarlıklar bulunur.

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var, kalıntıların bulunduğu bölge çok büyüktür ve ıssız alanlarda yalnız başınıza dolaşırsanız soyulma olasılığı yüksektir.

Şehir kalıntıları çok büyük bir alana yapılmıştır. Bu alanda, 4 ana site ziyaret edilebilmektedir. Bu siteler arasında ise, taksi kullanabilir veya yürüyebilirsiniz. Eğer kalıntılarda yürümeyi tercih ederseniz ana yollardan ayrılmamanız önerilir, çünkü aksi halde cezai yaptırımlar vardır.

Şehrin merkezinde: piramidal tapınak, mezarlıklar, bahçeler, rezervuarlar ve simetrik düzenlenmiş oda gezilebilir. Burada, muhtemelen yaşam alanları, mezar yerleri ve aristokrasinin ambarları bulunuyordu.

Şehir nüfusunun esnaf ve diğer çoğunluğu: daha az dayanaklı ve mütevazi konutlarda oturuyorlardı.

Peru Chan Chan Duvarlar
Peru Chan Chan Duvarlar
Peru Chan Chan Duvarlar

 

Duvarlar

Şehrin çevresi birçok duvar bulunmaktadır ve şehir adeta bir kale ile çevrelenmiştir ve şehir adeta bir labirent gibidir.

Bazı yerlerde 30 metre yüksekliğe ulaşan duvarlar: kıyılardan gelen rüzgarlara karşı bir sığınak olarak inşa edilmiştir. Bu duvarlar: şehirde sayısız yoğunluktadır ve şehirde adeta bir labirent oluşturmuştur.

Genelde üçgen şekildeki bu karmaşık tasarımlı duvarlar: pürüzsüz kerpiç tuğlalardan yapılmışlardır. Bu pürüzsüz yüzeylere: kuşlar ve balıklar oyulmuştur. Ayrıca: yine bu duvarların yüzeylerine: deniz canavarlarını yakalamak için oyulmuş kaplumbağalar, yengeçler ve ağlar betimlenmiştir.

Peru Chan Chan Su kanalları ve Bahçeler
Peru Chan Chan Su kanalları ve Bahçeler

 

Su Kanalları ve Bahçeler

Şehir: şehir dünyanın en kasvetli kıyı çöllerinden birine kurulmuş ve yıllık ortalama yağış miktarı yok denecek kadar azdır.

Ama: Chan Chan alanları ve bahçeleri sulama kanalları ve kuyulardan oluşan bir ağ ile sulanmıştır. Bu sulama kanallarının bölgedeki uzunluğu 80 kilometreye kadar uzanmaktadır.

Yerkabuğu hareketleri nedeniyle, yeraltı su kaynakları MS.1000 yılı civarında düşünce, Chimu yöneticileri, kuzeyde Chicama nehrinden, 50 kilometrelik bir kanal yaparak nehir suyunun yönünü değiştirmek gibi cesur bir girişimde bulunmuşlardır.

Öte yandan: sağanak yağışlar antik kenti yıkacak ölçüde şiddetliydi ve şehir çok fazla su tarafından tehdit ediliyordu. Bu nedenle: Chimu medeniyeti dünyanın ilk gerçek mühendis toplumu olarak bilinir.

Onlar: ölçümlerin kayıt edilmesi veya ayrıntılı planların hazırlanması için bir yazılı dil bulunmamasına rağmen: bir şekilde dikkatlice inlemeler yapmışlar ve iki vadi arasındaki zor bayırı aşırarak kanal inşa etmeyi başarmışlardır.

Evet: düzensiz su kaynakları, tarım için sayısız zorluklar yaratırken, Chimular denizi hep bir lütuf olarak görmüşlerdir. Çünkü, bu bölgede Humboldt akıntısı, kapalı okyanus yüzeyine besin açısından zengin suları yukarı iter ve dünyanın en zengin deniz canlıları burada bulunur.

Chimular: bu durumu tanrıların onlara verdiği daha doğrusu bağışladığı bir gıda olarak görmüşlerdir. Bu nedenle Chan Chan frizlerinde, en yaygın görüntü kuş sürüleri, balık, kabuklular ve yumuşakçalardır.

Evet, şimdi de şehirdeki tapınaklar ve saraylardan söz etmek istiyorum. Bunların en büyük ortak özellikleri: bazılarında yüzlerce metreye varan frizlerle süslenmiş olmalarıdır.

Peru Chan Chan Trchudi Sarayı
Peru Chan Chan Trchudi Sarayı
Peru Chan Chan Trchudi Sarayı

 

Trchudi Sarayı

Kalıntılarda gezinmek için uzun zamanınız yoksa özellikle “Trchudi Sarayı” olarak bilinen ana kompleksi gezmelisiniz. Burası bir İsviçreli kaşif tarafından bulunmuş ve ardından restore edilmiştir.

Saray, muhtemelen MS.500 ile 1000 yılları arasında soylular tarafından kullanılmıştır. Sarayın avlusu Chimu frizlerini görmek için en iyi yerlerden birisidir. Duvarlardaki frizler nedeniyle, buranın kutsal bir saray olduğu düşünülüyor.

Koridorlar, odalar ve inanılmaz büyük plazalar: bir labirent gibi sarayın çevresinde belirgin güzergahı izleyerek, son derece organize, antik uygarlığın izlerini görebilirsiniz. Örneğin: sadece giriş geçidi için ayrılmış avluda, duvarlar boyunca düzenli aralıklarla nişler bulunmaktadır.

Bir niş içine oturulduğunda başka bir niş içindeki kişiye, fısıltı ile bir şeyler söylendiğinde, alışılmadık akustiğe tanık olabilirsiniz. Bu basit tasarlanmış kerpiç konsey odası: tüm sesleri yükseltmektedir.

Sarayın tasarımı boyunca tekrarlanan denizle ilgili mitolojik frizleri görebilirsiniz. Özellikle audiencias ana tören avlusundaki koridorda ayrıca balık ve kuş tasarımları da görülür.
Sitenin batı açık bölümünde Funerario olarak bilinen mezar alanı görülür. Burası en kutsal yerdir.

Peru Chan Chan Museo de sitio
Peru Chan Chan Museo de stio

 

Museo de Sitio de Chan Chan

Chimu imparatorluğu ve Chan Chan şehri çevresindeki buluntular burada sergilenmektedir. Tchudi sarayından buraya 20 dakikalık yürüyüş ile ulaşabilirsiniz.

Müzede önce İspanyolca 8 dakikalık bir multimedya gösterisi sunuluyor. Ardından: sıcak ama sulanan çölde elde edilen arkeolojik buluntuların sergilendiği bölümleri görebilirsiniz. Ayrıca: ahşap putlar, seramik ve metal nesneler, yapı malzemeleri (güneşte kurutulmuş çamur tuğla ve halatlar, kirişler gibi) görülür. Müzenin La Libertad bölümünde: prehispanic kültürel gelişime ait Moşe ve Chimu seramik ve ilk taş eserleri sergilenmektedir.

Aralık-Nisan ayları arasındaki yaz döneminde buraya yolunuz düşerse, çöl alanında, deniz kıyısında Peru ülkesinin en iyi plajlarının bulunduğu alanlara ulaşabilirsiniz.

Peru Chan Chan Zümrüt Tapınak
Peru Chan Chan Zümrüt Tapınak

 

Huaca la Esmeralda-Zümrüt Tapınak

Chimu tapınaklarından en muhteşemi ve en çok saygı duyulanıdır. Şehrin çok kenarındadır. Bina dikdörtgendir ve 65 metre uzunluğunda, 41 metre genişliktedir.
İki platformdan oluşmaktadır.

Buranın 12. veya erken 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. 1923 yılında ortaya çıkarılmıştır. Onun kerpiç duvarları ve süslemeleri muhteşemdir. Ancak: 1925-1983 yılları arasındaki yağmurlarda hasar görmüştür.

Peru Chan Chan Zümrüt Tapınak
Peru Chan Chan Zümrüt Tapınak

 

Kerpiç duvarlardaki tüm orijinal rölyef çalışmalarında: balık, dalgalar, uçan pelikan, deniz su samuru ve geometrik kalıpları içeren balık ağları yani denizle ilgili motifler görülmektedir.
Huaca’da iki ana platform ve her bölümü çevreleyen duvarlar ve birkaç eğimli bir dizi yol bulunur. Üst platform: bir ibadet yeri ve bir kral mezarı olarak düşünülmektedir.

Peru Chan Chan Zümrüt Tapınak

 

Burada: vadinin batı bölümü boyunca uzanan mezarlıkları da görebilirsiniz. Denizle site çevresindeki alanlar üzerinde: ekili alanlar ve bir ilkel tuğla fabrikası görülür. Bu mezarlar birkaç yıl önce kazılmıştır, ancak daha öncesinde mezar soyguncuları tarafından talan edildiği anlaşılmıştır. Yine de mezarlarda: bazı kabuklular, chaquiras denilen taş ve mercan kolye yüzyıllar sonra bulunmuştur.

Peru Chan Chan Gökkuşağı Tapınağı

Huaca Arco Irıs-Gökkuşağı Tapınağı

Burası Panamerikan Highway yolunun sol tarafında, Trujillo şehrinin yaklaşık 4 km kuzeyindedir. Chan Chan kompleksindeki bu harabe, 1100 yıllıktır ve yörenin en eski yapılarından birisidir. Tapınağın her tarafı 54 ile 60 metre yükseklikteki duvarlarla çevrilmiştir. Giriş batı bölümündedir.

Huaco İris: iki kapmandan oluşur.

Birinci kademe: muhtemelen mısır ve ritüel amaçlı değerli metallerin depolanması için kullanılan 14 dikdörtgen odadan oluşmaktadır. İkinci kademe: bir tören alanı olarak kullanılan düz yüzeyli platform yamaçlarına kadar uzanır. Burada görünüşte tanrılarla konuşulmuş ve kurban törenleri düzenlenmiştir. Buradan: Okyanus, Trujilli ve Chan Chan şehrinin muhteşem manzarası görülebilir.

Huaca boyunca duvarlarda tekrarlanan bir merkezi motif hakimdir. Dekorasyonda bereket ve yağmur sembolü olarak “Rainbow” yani “Gökkuşağı” kullanılmıştır. Bu: tapınağın bir duvarında 7 kez temsil edilmiştir.

Her gökkuşağının altında: yılan tasviri görülür. Bunlardan birisinin iki kafası dikkati çeker ve birinin balık kuyruğu görülür. Bu belki de “iki cinsiyeti” temsil etmek için yapılmıştır. Yılanın tekrarlanması: su ve arazi bereketi sembolü olarak değerlendirilmektedir ve diğer kültürlerle ilişkilidir.

Duvarın üstüne ve girişine: hareketli dansçıların tasvirleri işlenmiştir.
Platformun çevresinde ahşap heykeller bulunan 14 depo vardır. Kerpiçten oyulmuş dış duvarlarda iç duvarlar gibi dekore edilmiştir.

Duvarlarda oyulmuş ejderha figürü nedeniyle burası “Ejderha Tapınağı” olarak da bilinir. Ama en çok kullanılan figür: “Arco Irıs” yani “Gökkuşağı”dır.

Peru Chan Chan Huaca del sol
Peru Chan Chan Huaca del sol

 

Huaca del Sol ve Huaca de la Luna

Huaca del Sol ve de la Luna: Moşe nehri ve Ay Tapınağına yürüme mesafesinde, sol bölümde basamaklı bir platform üzerindedir. Bu platform: 228 metre uzunluğunda ve 136 metre genişlikte, 18 metre yüksekliktedir. Üzerinde beş teras vardır.

Huaca de Sol: idari merkez ve Huaca de la Luna ise bir tören merkezi olarak görev yapmıştır. Bunların arasında: evler, geniş caddeler, sokaklar, koridorlar ve plazalar bulunur. Burada: Moche yüksek, siyasi, dini, ekonomik ve sosyal organizasyonları bulunduğu anlaşılmaktadır.

Huaca de la Luna: güçlü farklı evrelere göre, üst üste tapınaklardan oluşmaktadır. Bazı duvarlarda görülen, çok renkli duvar resimleri: tanrı Ai-apaec’i temsil etmektedir. Hemen del Sol’un yanında küçük bir tepenin yamacında, 21 metre yüksekliktedir.

Tepenin üst kısmında: duvarlarda savaşçıları sembolize eden figürlerin bulunduğu bir oda görülür. Bu resimlerde kullanılan renkler: kırmızı, mavi, beyaz, siyah, sarı, pembe ve kahverengidir.