Eskişehir Mihalıççık

Eskişehir Mihalıççık


İlçenin ambleminde: kiraz ve Yunus Emre var. 2001 yılından bu yana, ilçe genelinde kiraz ağacı dikimi yaygınlaşıyormuş. Özellikle: bu büyük ozanın “Sevelim Sevilelim” özdeyişi, muhteşem anlamlar ifade ediyor. Evet, yörenin insanı arasında “Maalıç” olarak bilinen yöreyi gezmek için bir gün ayırmalısınız. Özellikle, Yunus Emre külliyesi, mutlaka ziyaret edilmelidir.

Eskişehir Mihalıççık

ULAŞIM

Mihalıççık ilçesinin, il merkezi olan Eskişehir’e olan uzaklığı: 92 km. dir. Mihalıççık-Alpu arasındaki uzaklık: 52 km. Mihalıççık-Sivrihisar arasındaki uzaklık; 67 km. Mihalıççık-Nallıhan arasındaki uzaklık: 63 km.
Sivrihisar-Polatlı arasındaki yoldan ilerlerken, ana yoldan ayrılıp, Yunus Emre köyü üzerinden, yaklaşık 48 km. sonra Mihalççık ilçesine varılıyor.

Eskişehir Mihalıççık

TARİH

Yöre, ikincil derece yollar üzerinde bulunması nedeniyle, antik dönemlerde pek önem kazanmamış, ancak Osmanlı döneminde hareketlenmiştir.
1289 yıllarında, Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey: Şeyh Edebali’yi ziyarete giderken, Eskişehir Beyi ve onun müttefiki Harmankaya Tekfuru Köse Mihal tarafından sarılır ve çıkan çatışmada: Osman bey galip gelir ve Köse Mihal, teslim alınır. Ancak, zamanla Köse Mihal ve Osman Bey dost olurlar, Mihal, Müslümanlığı kabul eder.

Harmankaya ve çevresi, Köse Mihal’e dirlik olarak verilir. Evet: yörenin isminin, Köse Mihal veya oğlu Gazi Mihal’den geldiği söylenmektedir. Çünkü: Köse Mihal: Mihalgazi nahiyesi yakınlarında, Harmankaya Tekfuru olarak görev yapmıştır. Köse Mihal’in kabri: günümüzde, Ermenek (Çalkaya köyü) köyünün 4 km. uzağındadır ve Emre sultan tarafındadır.

Tarihsel süreç incelendiğinde, Anadolu’nun en önemli ozanlarından olan Yunus Emre’nin de, ilçe merkezine bağlı Sarıköy ( günümüzdeki adı: Yunus Emre köyü) bölgesinde doğduğu görülmektedir.

Yöre, 1925 yılında, Eskişehir iline bağlanmıştır.

Eskişehir Mihalıççık

GENEL

İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 1325 metredir. Yörenin güneydoğu ve güneybatı kesimleri, ovalıktır. Bu ovalar, Porsuk çayı tarafından sulanır. Kuzeyde ise, Sakarya vadisi bulunur. Orta kesimde bulunan Sündiken dağları ise, ormanlarla kaplıdır.

İlçe halkının temel ekonomik etkinliklerinin başında, tarım ve hayvancılık gelmektedir. Bunun dışında, ilçe merkezine 12 km. uzaklıktaki, Sorkun köyünde, köy halkının büyük çoğunluğu “çömlek” üretimiyle uğraşmaktadırlar. Çömlek üretimi, bu köyde, yüzyıllar öncesinden kalan tekniklerle yürütülmektedir ve bu durum ilgi çekmektedir.

İklim: ilçede karasal iklim hüküm sürmekte olup, özellikle kışlar, çok sert geçmektedir. Ancak, yazlar da çok sıcak geçmektedir. Sündiken dağlarının üzeri, yılın büyük bölümü karlarla kaplıdır. Yörenin kuzeyinde, Sakarya vadisinde ise ılıman iklim özellikleri görülür.

YUNUS EMRE

Yunus Emre: sevgiyi, felsefe haline getirmiş olması ile önem kazanmaktadır. Ayrıca: bu ünlü Anadolu halk şairi: Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliklerini, şiirlerinde kullanmış olmasıyla bilinir. Şiirleri: yüzyıllardır, dilden dile aktarılarak günümüze ulaşmıştır.
Batı Anadolu bölgesinde, birkaç yerde, Yunus Emre’nin makamı olarak adlandırılan mezarının bulunduğu bilinmektedir ki, burası da bunlardan biridir. Ancak: 1970’li yılların başında, Sarıköy’deki bu mezarın Yunus Emre’ye ait olduğu konusunda bazı kanıtların bulunduğu bildirildi ve bu köye “Yunus Emre” ismi verildi, bahçe içine anıtı dikildi.

YUNUS EMRE KÜLTÜR VE SANAT HAFTASI

Yörede, her yıl, 6-10 Mayıs tarihlerinde, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası kutlanmaktadır.

Eskişehir Mihalıççık

SORKUN ÇÖMLEKÇİLİĞİ

Buraya yolunuz düşerse, ilçe merkezine bağlı Sorkun köyünde, atalarından kalma el sanatı mirasını sürdüren köylülerden, çömlek satın almalısınız.
Sorkun köyü: ilçe merkezinden Nallıhan istikametine giderken, Sündiken ormanlarının çam ağaçlarının arasından geçtikten sonra, zirveden inip biraz daha ilerlediğinizde karşınıza çıkıyor. Yani, sonuçta köy ilçe merkezine 12 km. uzaklıktadır.
Burada: toprak, sanata dönüştürülüyor. Kızıl ve ak topraklardan oluşturulan çamuru, şekillendirerek ve açıkta pişirerek: güveç, çömlek ve ekmek saçlarına dönüştürülüyor.
Köydeki tüm evler yani bir anlamda atölyelerde, çömlek üretimi sürdürülüyor. Yani, köyün asıl geçim kaynağı: çömlekçiliktir. Yalnız, bu çömleklerin bir diğer en önemli özelliği: köyün kadınları tarafından yapılmasıdır.
Özellikle, yaz aylarında yapılmaktadır. Buraya yolunuz düşerse, çömlek almanızı öneririm. Burada, 3 takımdan oluşan bir çömlek takımı: 25 TL. dir.

MİHALIÇCIK KİLİ

Burada, “kil” çıkarılıyor. Tabii: bunu bilmeyen okurlar, ilk anda herhangi bir anlam veremiyorlar. Ama, gerçekten, buradan çıkarılan bu “kil” değişik özellikler taşıyor ve bilenler tarafından yoğun olarak kullanılıyor. Kil: özellikle çamaşır deterjanları çıkmadan önce, çamaşır yıkamada yoğun olarak kullanılırmış. Kirli çamaşırlar üzerine, hafif eritilen killer serpilir ve sıcak su ile ovarak çamaşırların kirleri arındırılırmış. Ancak, teknolojik gelişmeler sonucu çamaşır deterjanları çıkınca, çamaşır yıkamada kil kullanımı gittikçe azalır.
Günümüzde ise, kil, özellikle kozmetik alanında kullanılmaktadır. Özellikle: saçlarda ve maske yapılarak ciltte kullanılmaktadır. Saçlarda yumuşaklık ve cild de ise nemlilik, canlılık ve doğal güzellik yaratmaktadır. Saç dökülmesini önler, saçı besler, kepek yazmaz. Yüzde, sivilceleri giderir. Selülit, pişik ve çeşitli yaralara da iyi geldiği söyleniyor.
Ayrıca: seramik sektöründe de, ham madde olarak kullanılmaktadır.

KONAKLAMA

Mihalıçcık Öğretmenevi 222-6312337

NE YENİR

Eğer döneminde giderseniz, Mihalıççık yöresinde, ünü uluslar arası düzeye ulaşan “kiraz” tatmalısınız. Yıllık 1000 top civarındaki üretim, özellikle yurt dışına gönderilmektedir.

Eskişehir Mihalıççık

GEZİLECEK YERLER

Eskişehir Mihalıççık Yunus Emre Külliyesi
Eskişehir Mihalıççık Yunus Emre Külliyesi
Eskişehir Mihalıççık Yunus Emre Külliyesi

         

YUNUS EMRE KÜLLİYESİ

İlçe merkezine bağlı, Yunus Emre (diğer ismi Sarıköy) beldesindedir.

Burada, 13’ncü yüzyıldan kalma ve Yunus Emre’ye ait olduğu söylenen mezar bulunmaktadır. Bu mezar, hemen demiryolu (Eskişehir-Ankara) bitişiğinde, dikdörtgen planlı taşlardan yapılmış, 2 metre yüksekliğindeki bir avlu içindedir. Ancak, bu mezar, Yunan işgalinde, Yunanlılar tarafından yıkılmış ve Yunus Emre’ye ait olduğu söylenen naaş; 1949 yılında, buradan alınarak, ikinci mezarına ve 1970 yılında ise, üçüncü yani günümüzdeki mezarına taşınmıştır.

Günümüzdeki mezar yeri: 13’ncü yüzyıl Selçuklu mimarisini andıran yapısı, sütunları, kemerleri ile dikkat çekmektedir. Mezar taşının ön yüzünde, Yunus Emre’nin şu ünlü sözleri yazılıdır.” Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim-sevilelim, dünya kimseye kalmaz”

Burada, türbe yani mezar dışında: müze, çeşme, minareli bir cami, şadırvan, kültür evi ve Yunus Emre heykeli görülüyor. Çeşme: Türk mimari tarzında yapılmıştır. Türbe: yayvan kubbeli, 8 sütunlu ve sütunlar arasında kemerlerle bağlantı bulunan, sekizgendir ve hemen altındaki mermer lahit, üzerinde motif işlenmiş olarak görülmektedir.

Bunların yanında, burada, bir de müze var. Müze: türbenin mimari stiline uygun olarak yapılmış ve 1971 yılında ziyarete açılmıştır. Müze içinde görebilecekleriniz: çeşitli fotoğraflar, Yunus Emre’yi tanıtıcı kitaplar, şiirlerini içeren levhalar, çeşitli beratlar, Selçuklu dönemine ait mermer mimari parçalar (Yunus Emre’nin Yunanlılar tarafından yıkılan ilk mezarına ait) ve çeşitli Etnografik önemi olan parçalar bulunmaktadır.

YARIKÇI KAPLICASI

İlçe merkezinin güneydoğusunda, Yarıkçı köyünde, Hamamdağı eteğinde, Hamamdağı deresinin kıyısındadır.
Yörenin denizden yüksekliği, 900 metredir ve sıcak ve soğuk hamamlar bulunmaktadır. Yöredeki birçok kaynaktan, 2 kaynağın üzeri kubbe ile örtülerek, kaplıca haline getirilmiştir. Bu kaplıca bölümlerinde, dört köşe havuzlar bulunmaktadır.
Kaplıca sularında, kalsiyum karbonat birikmekte ve bunun örnekleri, vadide taşlaşmış şekilde görülebilmektedir.
Sular: 39 derece ısıda çıkar ve kükürt kokuludur. Yani, suyun içinde kükürt bulunmaktadır. Ayrıca, karbondioksit bakımından da zengindir. Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen rahatsızlıklar şunlardır: yara ve felçler, romatizmal hastalıklar.

KOÇAKKIRAN MAĞARASI

İlçe merkezine bağlı, Otluk köyünün Açtım mahallesi yakınındaki Koçakkıran tepesinde, Sakarya nehrinin sol yamacındadır.
Buraya ulaşmak için: Alpu-Karacaören-Otluk yolunu kullanmalısınız. Veya, Alpu-Bozan-Buğdüz-Kandamlamış-Otluk yolunu da kullanabilirsiniz.

Açtım mahallesinden sonra, yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş yapmanız gerekiyor.
Mağaranın fiziki özellikleri gayet güzel ve çekicidir. Mağara içinde, damlataşları, sarkıt, dikitler, sütunlar, Damlataş havuzları ve çok değişik biçimli damlataşları görebilirsiniz. Mağaranın hemen önünden ise: Sakarya nehri, Gökçekaya baraj gölü ve çevrenin doğal güzelliğini seyredebilirsiniz.

KARAKAYA MAĞARASI

İlçe merkezinin kuzeyinde, Yalımkaya köyünün 1 km. doğusunda, Sakarya nehrinin kolu olan Domya deresinin hemen yanındadır.
Buraya ulaşmak için. Eskişehir-Mihalıçcık yolundan ayrılan, Büydüz-Sasa-Yalımkaya yolunu kullanmanız ve Yalımkaya köyünden yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş yapmanız gerekiyor.
Kayabaşı tepesinin dik yamacında bulunan mağaraya, ip kullanılarak iniliyor. Mağaranın içinde: akma damlataşları, sulu damlataş havuzları, makarnalar, sütun duvarlar ve birçok değişik şekilli damlataşları bulunmaktadır. Ancak, burada özellik arz eden durum: kahverengi, siyah, gri, kurşuni ve beyaz renkli olan bu damlataşların üstlerinin; gri, beyaz, siyah renkli yeni oluşumlar ile sıvanması yani kaplanmasıdır.

ÇATACIK ORMAN İÇİ DİNLENME YERİ

İlçe merkezine 40 km. uzaklıktaki bu dinlenme alanı: 1967 yılında yapılmıştır. Burada, günübirlik piknik yapmak mümkündür. Sarıçam ormanlık alanın hemen yanında, geyik üretim istasyonu bulunmaktadır. Burada, geyikleri izleyebilirsiniz.

ÖMERKÖY GÖLETİ

İlçe merkezine 4 km. uzaklıktaki, Ömerköyü’ndedir.
Göletin çevresi ormanlarla kaplıdır ve günübirlik piknik için yoğun olarak tercih edilmektedir.

Eskişehir Mihalıççık Hasan Polatkan Baraj Göleti-Sarıyar Baraj Göleti

HASAN POLATKAN BARAJ GÖLETİ-SARIYAR BARAJ GÖLETİ

İlçe merkezinin kuzeyindedir.
1956 yılında yapılan baraj; beton doldu tipidir ve temelden yükseklik 108 metredir. Üst uzunluğu 250 metredir ve göl uzunluğu: 60 km. dir.
Baraj gölü kıyısında: balıkçılık yapan köyler bulunmaktadır.

ÇALCI KÖYÜ

İlçe merkezine bağlı, 15 km. uzaklıkta, şirin bir orman köyü olan Çalçı köyü; tarihi süreçte, eski bir yerleşim yeri olarak görülmekte ve özellikle Osmanlı arşivlerinde ismi geçmektedir. Ancak: eski ismi, bir Ermenice kelime olan “Taçla” dır. Köyde: Roma d önemine ait yazılı bir taş bulunmaktadır. Ayrıca: yine bu köyde, Selçuklular döneminden kalma bir cami ve çeşme görülmektedir. Bu eserler: Türk-İslam mimarisinin güzel örnekleridir.
Cami: Selçukluların son dönemlerinden kalmadır. Ayrıca, yine Osmanlı arşiv belgelerinde, buradaki bir yatırın ismi geçmektedir. Kevid baba olarak isimlendirilen bu yatırın hemen yanında, kırklar ormanı var. Bu ormanda, “kırk tane kızın şehit düştüğü” söylenmektedir. Bu kızların, Kevid babanın askerleri olduğu da rivayet edilmektedir.
Bu köyün, bu eserler yanında, başka önemli bir özelliği daha var. Bu köyden, bugüne kadar 100 civarında öğretmen yetişmiş ve bu sayı ile, köy, ülkemizde en çok öğretmen yetişen köylerin başında gelmektedir.

Alpu tanıtımı.

Sivrihisar tanıtımı.

Nallıhan tanıtımı.

Eskişehir tanıtımı.

 

Ankara Ayaş

Ankara Ayaş

Belediyenin simgesi “dut” yani, bu yöremizin dutları lezzetli ve bu lezzetin ünü, ülke çapında yayılmıştır.

Ayrıca: tarihi ipek yolu üzerinde bulunması, Ayaş’ın, tarih boyunca önemini korumasına neden olmuştur. Başlangıç için son bir not: Oğuz Türklerinin Bozok kolu: Ankara yakınlarında “Ayaş” ve Mersin-Erdemli ilçesi yakınlarında yine “Ayaş” denilen yerleşim yerlerini kurmuşlardır.

“Ayaş” kelimesinin Türkçede anlamı yoktur. Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-ı Türk” ünde anılan “Ayaş” sözcüğünden (köle adı imiş) bozma olduğunu sanmıyorum. Kökenini ve anlamını güvenle saptamak mümkün olmamıştır. Ermenice’de ve Rumca’da da “Ayaş”a benzer sözcük yoktur.

Ermenice’de “Ayz” (ziyaret), Ayaş’a dönebilecek bir sözcüğe biraz benzemektedir. Belki Luwi/Pelasgos dilinde “Toprak Ana” yı kastettiği düşünülen “Aia” dan türetilmiş “Aissa” yani “Aia-assa” yani “Aia kenti” adının bozulmuş şekli olabilir.

Buradaki ilçe merkezinin ilk çağlardaki isimlerinden birinin “Prasmon” olabileceği sanılmaktadır. Prasmon hakkında şu bilgiler vardır.

Erken Bizans döneminde, İstanbul-Ankara yolu üzerinde, Ankara’nın 20-25 km öncesinde varlığı bilinen bir köy veya kasabadır.

Ramsay’ın Galatia haritasına bakıldığında, şimdiki Ayaş’ın yerinde olduğu görülür. İsminin Helen dilinde bir anlamı yoktur.

Ayaş içmelerinin ünü düşünülünce, Prasmon isminin Abrasmawana’dan bozma olabileceği düşünülüyor. Abr-as-u-ma-wana, Gürsu köyü, halkının ülkesi demektir.

Ayaş, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

İpek yolunun durağı olan Ayaş, bir Türkmen oymağı adı olduğunun bilinmesiyle birlikte Öztürkçe kökenli “Parlak, aydınlık gece” anlamına da geliyor.

Evliya Çelebi, Ayaş’dan şöyle söz eder: ” ……. bir  de baktık ki Ayaş’ın tarihi taaa Hititlere kadar uzanıyor. Bu arkeologların bulabildiği ya da onlardan önce bu yörede yaşayan Hattiler?

İşte o bilinmiyor. Biz Ayaş’ın tarihinin Anadolu’da imparatorluk denebilecek ilk devlet yapısını kuran Hititlilerle başladığı öğrenildi. Frig, Roma ve Bizans devletleri izlendi.

Şehre “Parlak, aydınlık gece” anlamına gelen bugünkü ismini verenler de Anadolu’ya Orta Asya’dan göçen atalarımızdır. Malazgirt savaşında, Bizans ordusu yenilip Anadolu, doğudan gelen Türk boylarına açıldığında, bu yöreye de Oğuzların Ayaş oymağı yerleşmiş, olmuş yörenin ismi “Ayaş”

Evet, Ayaş, Ankara’nın çok uzağında değil, özellikle Ankara yakınlarındaki en büyük turistik yerlerden olan Beypazarı yolu üzerinde bulunması büyük avantajdır. Beypazarı’na giderken, Ayaş’a uğramayı ihmal etmeyin, özellikle kaplıcalarını mutlaka denemenizi, 3 günlük bir kaplıca turizmi yapmanızı öneririm.

Ankara Ayaş

ULAŞIM

Ayaş-Ankara arasındaki uzaklık: 58 km. dir. Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içine dahil edilen Ayaş ilçesine ulaşmak için: Ankara merkezinden, özel otobüsler kullanılmaktadır. İlçe çıkışında, yüksek bir yerde bulunan “Ayaş Beli” özellikle kışın sürücüler için tehlike yaratmaktadır. Ayaş-Beypazarı arası uzaklık, 43 km. dir. Ayaş-Polatlı arasındaki uzaklık: 64 km. dir.

Ankara Ayaş

TARİHİ

Ayaş yöresinde, ilk yerleşimcilerin “Hititler” olduğu bilinmektedir. Hititler, MÖ. 2000 yıllarında, yörede yerleşmişlerdir. Daha sonraki dönemlerde ise, bu kez: Frig ve Helenistik dönem görülmektedir. Çünkü, bu dönemlere ait: çanak-çömlek seramik parçaları ve çivi yazılı tabletler görülmektedir. Özellikle: Roma hamamı kalıntısı, bölgenin tarihi zenginliğini yansıtmaktadır.

Ankara Ayaş

GENEL

Ayaş: bir vadi içindedir ve bu nedenle: yayla bakımından zengin bir doğaya sahiptir. Yörenin denizden yüksekliği: 910 metredir.

Asartepe barajı ve Kirazdibi göleti: güzel manzarası ve çevresinin yeşilliğiyle önem kazanmaktadır. Özellikle, ilçe merkezine 1-2 km uzaklıktaki Kirazdibi göleti çevresi: Ayaş şenlikleri sırasında Pazar kurulmasıyla önem kazanır.

Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında: besi ve süt hayvancılığı gelmektedir. Bunun yanında, yörede, 2000 yılından bu yana organik tarım yapılmaktadır. Buna bağlı olarak, iklimin elverdiği tüm sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. Ama, özellikle “Ankaralı” okurlar bilirler, Ankara yöresinde “Ayaş domatesi” lezzetiyle ön plana çıkmakta ve tercih edilmektedir.

Yazının en başında söz ettiğim “dut” da, burada önemlidir. Domates gibi, yörede yetişen dut da yoğun tercih edilmektedir. İlçe, ipek yolu üzerinde bulunduğu için, o dönemlerde Çin’den gelen kervanlar yolu ile, yöreye dut fidanı getirilmiş ve dut, Ayaş yöresinde istediği suyu, havayı bulunca, yörenin her yerinde dut bitmeye başlamıştır.

Burada üretilen kiraz da, standartlar dışı lezzet ve güzelliktedir ve büyük bölümü yurt dışına ihraç edilmektedir. Başkent Ankara’nın dut ve kiraz ihtiyacının büyük bölümü buradan karşılanmaktadır.

Ayaş’ın en önemli özelliklerinden birisi de: “Ankara” şehrine ismini veren “Ankara keçisi” yani Tiftik keçisinin, burada yapılmasıdır. Tiftik keçisi ticaretinin, buradan başladığı kabul edilmektedir. Bu keçinin yününden elde edilen parlak elyaf; dokumacılıkta kullanılmakta ve parlak soft elde edilmektedir. Bu parlak soft ile yapılan ürünler, incelik ve renk çeşitliliği bakımından, birçok yöre ve hatta ülke tarafından tercih edilmektedir.

Ayaş’ın diğer bir özelliği de: termal yer altı kaynak sularıdır. Tarihi geçmişte, milyonlarca yıl önce dağların yükselmesi sırasında, arazinin yer altına doğru çatlaması sonucunda, bölgede çok sayıda termal su kaynağı oluşmuştur.

Hatta: Selçuklular zamanında, bu termal yani şifalı su kaynakları tespit edilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de, özellikle fizik tedavi aşamasındaki rahatsızlıklarda, Ayaş kaplıcaları yoğun olarak tercih edilmekte ve kullanılmaktadır.

Vadi tabanında, çarşının çevresinde görülen Ayaş evleri: mimari özellikleri bakımından, geleneksel Türk evlerine benzemektedir. Bu evler: genellikle 2 katlı ve yarı ahşap olarak yapılmış, zemin katında kiler ve ahır ve büyük evlerde ise hizmetkar odası bulunmaktadır.

Üst katlar ise esas yaşama alanı olarak değerlendirilir ve burada iki veya üç oda ile birlikte, mutfak, tuvalet, banyo bulunmaktadır. Ayrıca: ahşap kafesli pencereler görülür. Bunun yanında, Ayaş içinde, günümüzde faal veya faal olmayan 15 çeşme bulunuyor.

Bunların çoğu sokaklarda, bir kısmı ise bahçe duvarlarına bitişik olarak yapılmıştır. Özellikle: Emine Hatun çeşmesi ve kitabesi ilgi çekmektedir.

Evet, Ayaş hakkındaki genel söylemleri bitirmeden önce: yörede bulunan ölü yatırımlar yani “Ayaş Tüneli” ve Cezaevinden sadece bir-iki kelime söz etmek gerekebilir. “F Tipi Cezaevi” inşaatı yarım kalmış ve yakın geçmişte, buraya “Mülteci Kampı” yapılması düşünülmüştür, duyduğuma göre, bu fikir de iptal edilmiştir. Ayaş tüneli de, günümü de çürümeye terk edilmiştir.

Ankara Ayaş dut

DUT VE DUT FESTİVALİ

Ayaş yöresinde, her yılın Haziran ayı sonlarında, Dut Festivali yapılmaktadır. Bu festival, yöre ve yakın çevre insanının yoğun ilgisini çekmektedir.

Birkaç kelime ile dut: dut: kansızlığa iyi gelir ve vücuda kuvvet verir. Ateş düşürür, karaciğeri güçlendirir, mide ve bağırsakların çalışmasını düzenler. Hazmı kolaylaştırır, aç karna yenildiğinde kabızlığı önler ve hatta ishal yapar.

YEŞİL KARADERE BAĞLARI

İlçe merkezine çok yakın olan, küçük bir derenin kıyısındaki bu bölge: inanılmaz doğası ile insanların ilgisini çekmekte ve günübirlik piknikçiler tarafından yoğun olarak tercih edilmektedir.

NE SATIN ALINIR

Ayaş yöresinde, tiftik keçisi üretimi ve tiftik dokumacılığı, Kurtuluş savaşından sonra gerilemiş olmasına rağmen son zamanlarda yine yoğunlaşmıştır. Buna bağlı olarak: ev ve el sanatları gelişme göstermektedir. Buraya yolunuz düşerse: tiftik dokumasından üretilen: çorap, halı ve el dokuması ürünleri bulup satın alabilirsiniz.

Ayaş pazarı: Cuma günleri kuruluyor.

Ankara Ayaş

NE YENİR-NE İÇİLİR

Ayaş yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: Ayaş kapaması, Ayaş güveci, Ayaş sarması, dut dibi siyer, gözleme ve bazlama tadabilirsiniz.
Bunun dışında, daha önce de söz ettiğim gibi: zamanında giderseniz, burada özellikle dut ve kiraz tatmalısınız.

Elbette domates, zaten buraya giderken sağlı-sollu tarlalar göreceksiniz ve tarlalarda ilanlar göreceksiniz. Bu ilanlar “Kendin topla” diyor, yani tarlaya giriyorsunuz, tarla sahibi size naylon poşet veriyor, domates, fasulye, biber vs topluyorsunuz, tarla sahibi tartıyor ve parasını ödeyip satın alıyorsunuz.

Ankara Ayaş

GEZİLECEK YERLER

Ankara Ayaş Yöresel Ürünler Pazarı

AYAŞ YÖRESEL ÜRÜNLER PAZARI

Ankara-Beypazarı kara yolu üzerindedir. Özellikle: Ankara yakınlarındaki turistik önemi büyük olan Beypazarı’na gidenlerin mutlaka kısa bir mola verdikleri ve alışveriş yaptıkları yer olarak önem kazanmaktadır. Ancak, şunu belirtmek isterim, buraya birkaç kere uğradım, birçok alışveriş yaptım, maalesef ürünlerden gerek fiyat ve gerekse tazelik ve orijinallik açısından hoşnut kalmadım, tercih sizin.

Ankara Ayaş Bünyamin Ayaşi Camisi

BÜNYAMİN AYAŞİ CAMİSİ

Yapılış tarihi ve yaptıran bilinmemektedir, ancak 16’cı yüzyılın başında yapıldığı düşünülmektedir. Bünyamin Ayaşi: Bayramiye tarikatı şeyhlerindendir. Kendisi hakkında anlatılan bir efsane var. “Bünyamin Ayaşi; yapılan bir iftira sonucu Kütahya kalesine hapsedilir. Aynı dönemde, Kanuni Sultan Süleyman tarafından, Rodos adası kuşatılmış, ancak bir türlü alınamamıştır. Bu sırada, Bünyamin Ayaşi’nin durumu, Sultan’a bildirilir ve bunun üzerine Sultan, kendisini hapisten kurtarır ve aynı sırada, Rodos adası düşer ve Osmanlılar tarafından ele geçirilir.
Evet, cami: ölümünden sonra, Bünyamin Ayaşi için yaptırılmıştır. Yapı: dikdörtgen planlıdır. Doğu yönündeki bir kapıdan girilir. Batı bölümünde, yüksek bir kaide üzerinde minare var. Kuzeydoğu bölümünde ise, Şeyh Bünyamin’in türbesi görülüyor.

KİLİK CAMİSİ

İlçe merkezinde, Hacı Veli mahallesindedir. Kitabesine göre, 1560 yılında Veli Bin Hızır tarafından yaptırılmıştır. Yapı: dikdörtgen planlıdır. Orijinali toprak damlı olmasına rağmen, günümüzde üstü kırma çatı ile örtülmüştür. Kuzeydoğu bölümündeki ahşap minare: 20’nci yüzyıl başında yapılmıştır.

SİNANLI KÖYÜ ULU CAMİSİ

İlçe merkezinin 5 km. kuzeyinde, Sinanlı köyündedir ve 1547 yılında Sinan Bin Hacı Osman tarafından yaptırılmıştır. Yapı: dikdörtgen planlıdır. Duvarları oldukça yüksektir ve çatısı, kırma çatı ile örtülüdür. Ancak, ilk yapıldığında, çatının toprak olduğu anlaşılmıştır. Caminin mihrabı, yapıldıktan sonra onarım görmüş ve orijinalliğini yitirmiştir.

Ankara Ayaş Karakaya Kaplıcası

KARAKAYA KAPLICASI

Ankara-Ayaş kara yolu üzerindedir. Ankara’ya olan uzaklığı: 58 km. dir. Ayaş’ın “Kırkevler” mevkiinde bulunur. Çifte hamam olarak yapılan bu kaplıcanın suyu şifalıdır.

Kaplıca suyunun sıcaklık derecesi: 31 derecedir. Selçuklu döneminden kalma tarihi hamamın: 4 özel banyo bölümü ve 2 havuzu bulunmaktadır. Burada bulunan çeşmelerden akan kaplıca suyu: içmece olarak kullanılabilir.

Karakaya kaplıcasının üstü: 3 kubbe ile örtülmüştür. Kaba yontu  taşı ile, kagir olarak inşa edilmiş bir yapıdır. Önde erkekler kısmı, arkada kadınlar kısmı bulunur.

Hamamın erkekler kısmının dikdörtgen planlı soyunmalığı, beşik tonozla örtülmüştür. Buradan, yine beşik tonozlu bir koridorla içi sekizgen bir havuzla kaplı, kubbeli sıcaklık kısmına geçilir.

Kadınlar kısmı da aynı plan tipindedir. İki sekizgen havuz, iki soyunmalık ve dinlenme yeri ve üzeri üç kubbe ile örtülüdür. Erkekler kısmının, sol köşesinde bir çeşme bulunur. Selçuklu döneminde yapılmış olan kaplıca, romatizma gibi ağrılı hastalıklar için banyo ve içme olarak kullanılmaktadır.

1957 yılında yapılan onarım çalışmaları sırasında, yapının mimari karakteri korunmaya çalışılmıştır. Kaplıcanın hemen yanında: Selçuklu dönemine ait Kırkevler denilen bir yer var.

Buranın, çok sayıda oda bulunması nedeniyle, bu isimle anıldığı düşünülmektedir. Kesme taşlardan yapılan ve yer yer tuğla kullanılan Kırkevlerin sağlam kalan kısmında, günümüzde bir kısım insan yaşamaktadır.

PAŞA HAMAMI

Belediye Meydanı, Karakaya caddesi üzerinde, İğdeli Sokak, 1 Numarada: Ulu Caminin doğusunda yer alan hamam, kaba yontu taşla kagir olarak yapılmıştır.

Hamama: Cumhuriyet Meydanı arkasındaki sokaktan girilir. Sağda “L” biçiminde dizilmiş soyunma odalarının bulunduğu, dikdörtgen planlı bir mekana geçilir. Soldaki bir kapıyla, kubbeli bir ılıklık mekanına, oradan da yine kubbeli ve sekizgen planlı sıcaklığa geçilir.

Sekizgen dikey ekseninde, beşik tonozlu, dikdörtgen planlı birer kurnalı nişlerle diyagonal eksenlerin uçlarında, ikişer kurnalı kubbeli mekanlar bulunur. Orta mekan, sekizgen göbek taşı ile  zenginleştirilmiştir.

Selçuklu döneminde yapılan hamam, günümüzde Ayaş Belediyesi tarafından sergi salonu olarak kullanılmaktadır.

AYAŞ İÇMESİ VE KAPLICASI

İlçe merkezine 23 km ve Ankara’ya 83 km. uzaklıktadır. Ayaş-Beypazarı kara yolundan 3 km. içeride, Ilıca tabanındadır.

1892 yılında hizmete sokulmuştur.

Kaplıcalarda bulunan termal sular: 52 derece sıcaklıktadır ve içinde çok sayıda mineral bulunmaktadır. En önemlisi: Sağlık Bakanlığı tarafından, gerek içilmesi ve gerekse kaplıca olarak kullanılması yönünde “ruhsat” verilmesidir. Bakanlık tarafından ruhsat verilen ilk ve tek termal kaynaktır.

En önemli özelliği: suların sıcak olmasıdır. Bu sıcaklık özelliği; kaplıca sularında az rastlanan özelliklerdendir.
Fizik tedavide kullanılan yani yıkanılan su: renksiz, kokusuz ve berraktır. Bu tedavinin iyi geldiği söylenen rahatsızlıklar: cilt hastalıkları, ortopedik, nörolojik hastalıklar, kemik hastalıkları, felç ve romatizmal hastalıklar.

Kaplıca suları içmece olarak kullanıldığında ki, sıcak olması nedeniyle, rahatlıkla içilmektedir, şu hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir: karaciğer, mide, bağırsak sistemi, safra kesesi rahatsızlıkları.

Kaplıca bölgesinde konaklama sorarsanız: Burada: Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon A.Ş. isimli bir tesis faaliyetini sürdürmektedir. Bu tesisin: 800 yatak kapasitesi, kapalı yüzme havuzu, Türk hamamı, saunası, kondisyon salonu ve 80 kişi kapasiteli toplantı salonu bulunmaktadır. Telefonla ulaşmak için: 312-4442927 ve 312-7183101.

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON MERKEZİ

İlçe merkezinde, Karakaya Otopark caddesindedir.
Buradaki kaplıca tesisi, Belediye tarafından yapılmış ve daha sonra Başkent Üniversitesi tarafından kiralanarak hizmete sokulmuştur.

Tesiste: 90 yatak bulunmaktadır ve ayrıca, sürekli olarak sağlık ekibi de bulunur. Tesiste bulunanlar: havuz, lokanta, fizik tedavi birimleri, spor ve kondisyon salonlarıdır.

ASARCIK HÖYÜK

Ilıca köyündedir. İlçe merkezine 9.5 km. uzaklıktadır. Güdül-Ankara karayolu, köyün batısından geçmektedir.

Burada, Roma ve Bizans dönemlerine ait paralar ve Eşe deresi bölgesinde bir “aslan başı” bulunmuştur. Yine, aynı yörede bulunan “Asarcık Höyük”; bir bazalt temel üzerindedir ve kuzey yönü: Ilıca deresine inen dik bir yamaçtan oluşmaktadır.

Ilıca suyu, Kızılcabayır dağından doğmakta ve höyüğün hemen kuzeyinden geçmektedir ve antik dönemde bu suyu kullanmak üzere, höyüğün burada oluşturulduğu düşünülmektedir.

Buranın, antik dönemde bir kale olduğu değerlendirilmektedir. Ancak resmi arkeolojik kazılar yapılmamıştır.

GALAT KALESİ

İlçe merkezine bağlı ve 41 km uzaklıktaki Gökçebağ köyünün, 100 metre kadar doğusunda, Ankara şehrinin ilk kurucusu ve yerleşimcileri olan Galatlara ait olduğu sanılan bir kaleye ait yıkıntılar bulunmaktadır.

TEKKE KÖYÜ HÖYÜĞÜ

İlçe merkezine bağlı ve 26 km. uzaklıktaki Tekke köyünde: antik döneme ait olduğu düşünülen yerleşim yerinde bulunanlar: taş bir el baltası ve çok sayıda seramik parçası.

Ayrıca: yine bu höyük çevresinde, benzerlerine Frig başkenti Gordion şehrinde rastlanılan: hayvan şeklindeki içki kapları, Hitit bardağı, öğütme taşları, zarif bir testi bulunmuştur.

ÇINGILLI MAĞARALARI

Bunlar, Türkeli Boğazı mevkiinde, Ankara çayına, yüksek ve dik bir yamaçtan bakmaktadırlar. Bu mağaraların bir zamanlar insanlar tarafından ikametgah olarak kullanıldığına dair emareler görülmektedir.

Özellikle mağaralardan birinde bulunan tuğla havuz ve bir diğerinde bulunan Ankara çayı ile ilgili olduğu sanılan kuyu ilgi çekmektedir.

İzmir Kemalpaşa

İzmir ilinin en soğuk ilçesidir. Kemalpaşa denilince benim aklıma “Nazarköy” ve burada üretilen cam süs eşyaları ve nazar boncukları geliyor ki, buralara yolunuz düşerse, mutlaka Nazarköy’e uğramanızı öneririm. Bunun dışında, Kemalpaşa’nın kirazı meşhur ve hatta, Belediyenin ambleminde “kiraz” resmi var. İzmir’e yakın olması nedeniyle, günümüzde burada 400 civarında fabrika bulunuyor.
Son bir not: Kemalpaşa yöresine, tarih boyunca, Nif yani “Gelin” ismi verilmiştir ve buradaki “Kız Kulesi” veya “Kız Sarayı” nı mutlaka gezmelisiniz.

İzmir Kemalpaşa

ULAŞIM

Kemalpaşa ilçesi, bağlı bulunduğu İzmir iline 29 km. uzaklıktadır. İzmir-Ankara kara yolunun ise, 8 km. güneyinde kalmaktadır.

İzmir Kemalpaşa

TARİH

Bölge: antik dönemlerde, Smryna ve İlydia yani Sardes şehirleri arasında bir geçiş noktası olduğundan, birçok medeniyet tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Ancak, özellikle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde bölgede önemli imar faaliyetleri yapılmıştır. Türkler bölgede ilk kez, Hacı Emet Bey zamanında görülmüşlerdir. I. Murat zamanında ise, Osmanlılar egemen olmuşlardır.

İlçe merkezindeki Çarşı Camisinin hemen girişindeki taşın üzerinde, 1890 yılı sabahında bölgenin büyük bir yangın geçirdiği yazılıdır. Evet, Kemalpaşa ilçesi, uzun yıllar “Nif” ismiyle anılmıştır. Nif yöresi: 1901 yılında kaza olmuştur. 1922 yılında Yunanlılar tarafından işgal edilen ilçe toprakları; 4 ay sonra, yine çatışmalar sonucu kurtarılmıştır. 8 Eylül 1922 günü, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, buraya gelmiş ve bir gece konaklamıştır. Buna istinaden, bölgenin “Nif” olan ismi “Kemalpaşa” olarak değiştirilmiştir.

İzmir Kemalpaşa

GENEL

Bağlı bulunduğu İzmir ilinin doğusundadır. Yüz ölçümü: 655 km. karedir. Yöredeki en yüksek rakımlı yükselti ise, 1510 metre yükseklik ile, Nif dağlarıdır. Yerleşim yeri ise, Nif dağları ile Manisa dağları arasındaki verimli ovada kurulmuştur.

Yörenin ekonomisi: tarım ve hayvancılık ağırlıklıdır. Yörede yaşayan insanların % 60’lık bölümü tarım ve hayvancılık ile uğraşmaktadır. Kalanlar ise, sanayi tesislerinde çalışmaktadırlar.
Bölgede, Akdeniz iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçmektedir.

İzmir Kemalpaşa

NAZARKÖY BONCUK ŞENLİĞİ

İlçe merkezine bağlı Nazarköy beldesinde yapılan bu festivalde: katılımcılara keşkek, pilav üstü döner ikram ediliyor. Evet, 1940 yılından bu yana, bu köyde nazar boncuğu üretimi yapılıyor. Boncuklar: özellikle takı tasarım kurslarında büyük ilgi görüyor. Festival bünyesinde, katılımcılara: yakın yörelere geziler de düzenleniyor ve bu gezilerde; Kız kalesi ve Kımız çiftliği geziliyor.

Bunun dışında: Torbalı yolu üzerindeki Hitit kabartması ve Nif dağında bulunan kilise de geziliyor. Festival sonunda ise: en iyi boncuk ocağı, en iyi boncuk ustası, en başarılı takı tasarımcısı ödülleri veriliyor. Ayrıca, yerel sanatçılar tarafından konserler veriliyor.

ALTIN KİRAZ KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ

Yöredeki bu festival şenlikleri, 1936 yılından bu yana yapılmaktadır ve geleneksel hale getirilmiştir. Festivalde: en iyi kiraz yetiştiricileri ödüllendirilmektedir. Ayrıca: her yıl Mayıs ayında düzenlenen bu festivalde: konserler ve çeşitli kültür ve sanat etkinlikleri düzenlenmektedir. Bence, buraya gitmeyi düşünürseniz, mutlaka Mayıs ayında, festivalin olduğu zamanı düşünmelisiniz.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Kemalpaşa denilince, akla ilk gelen kirazdır.

NE SATIN ALINIR

Kemalpaşa yöresine yolunuz düşerse, mutlaka Nazarköy’e uğrayın, burada yüzlerce cam eşya ve nazar boncuğu arasından mutlaka ilginizi çekenler olacaktır. Dereköy bölgesini yolunuz düşerse, bal satın almalısınız.

İzmir Kemalpaşa

GEZİLECEK YERLER

İzmir Kemalpaşa

ÜMRAN BARADAN GÜZEL SANATLAR MÜZESİ

İlçe merkezinde, Çiniliköy mahallesinde bulunan müze, Ümran Baradan tarafından, 2009 yılında, Kemalpaşa Belediyesine devredilmiştir. Müzede: sanatçı Ümran Baradan tarafından yapılan: tablo ve seramikler ile, çeşitli sanatçıların ödül almış eserleri sergilenmektedir.

Ayrıca, yine dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen, çeşitli sanatçılara ait bir kısım eser sergileniyor. Kendisi halen hayatta olmayan bu başarılı Türk kadınının eserlerini ve bizlere bıraktığı müzeyi, mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

İzmir Kemalpaşa

NYMPHAEİON-LASKARİS SARAYI-KIZ KULESİ

İlçe merkezinde, hemen ilçenin girişindedir ve ilçenin sembolü olmuştur.
Yapı: Bizans döneminde, II. Tehedodoros Laskaris (muhtemelen: 1206-1222 yılları arasında) tarafından yaptırılmıştır. Büyük olasılıkla: yüksek duvarları ile kuleyi andıran bu yapı: bir kalenin üzerinde bulunduğu tepenin eteğinde, surların dışında inşa edilmiştir.

Biri bodrum olmak üzere 4 katlıdır. Bodrum katın ışıklandırılması ve havalandırılması için, dört yönde açılmış mazgal pencereleri kullanılmıştır. Bu mazgal pencerelerinin yükseklikleri 1.2 metre, dışa bakan genişlikleri ise, 0.17 metredir. Bodrum katı: ortada bir sıra destek ile ayrılmış ve üzeri tonoz veya kubbe ile örtülü, küçük birimlerden oluşmuştur.

Diğer katlar: beyaz ve kırmızı tuğlalardan yapılmıştır. İstanbul dışında inşa edilmiş bir İmparator Sarayı olması nedeniyle çok önemlidir. Zaten, planı da, İstanbul’daki İmparator sarayına benzemektedir. Yazlık bir Bizans sarayı olarak nitelendirilmektedir.

Duvarlarda: büyük kesme taş blokları kullanılmış olup, alt kesimde bunların boyutları: 1.13 – 1.30 x 0.55 metre ebatlarındadır. Bu blokların, muhtemelen çevredeki antik dönem kalelerinden ve özellikle, kentin üzerindeki kaleden getirilmiş olmalıdır. Yani: devşirme taşlar, rastgele dizilmiştir.

Boyutları: 11.50 x 25.50 metredir. Kuzey-güney doğrultusunda uzunlamasına dikdörtgen şeklindedir. Zemin katı: büyük kesme ve devşirme taşlardan oluşturulmuştur. Bu taş bloklar arasında harç kullanılmıştır.

Tuğla ise, özellikle pencere kenarları ve kapı girişlerinde sıkça kullanılmıştır. Üstteki üç katın ağırlığını tutan ve adeta bir kaide işlevi gören alt kesimde, duvar kalındığı 2 metre yapılmıştır.

Buradaki pencereler dar ve uzundur, çünkü korunma amaçlanmıştır. Zemin katın doğu cephesinde, büyük kesme taşlardan yapılmış, 2.50 metre genişliğinde, tam ortada, ama günümüzde harap olmuş olan giriş kapısı bulunmaktadır.
Üst kattaki pencereler ise: günümüzde birer oyuk halini almıştır.

Günümüzde, bu zemin kat, diğer üç katın molozları ile dolmuştur. Birinci ve ikinci katın cepheleri, sağlam kalarak günümüze ulaşmış ve üst kat ile çatıdan ise, hiçbir iz kalmamıştır. Duvarlarda görülen kirişler: bu katların tabanlarının ahşap olduğunu göstermektedir. Üst katlar: dört sıra tuğla, bir sıra taş dizilerek, üst üste konulmak suretiyle oluşturulmuştur. Yapı: Bizanslılar ardından, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de kullanılmıştır.

Yapının yapılışı hakkında anlatılanlara göre: “İonya prensesi ile Sart kralı evlilik hazırlıkları yapmaktadırlar. Ancak, Prenses evlenmek üzere kralın yanına giderken, bugünkü Kemalpaşa yani o dönemin Nif şehrinde konaklar ve bu sırada: kralın öldüğü haberini alır. Bunun üzerine, çok üzülen prenses: buraya bir saray yapılmasını emreder ve ömrünün kalan kısmını, buraya yapılan sarayda geçirir”

Ama, öte yandan, burası hakkındaki en büyük gerçek şudur: 1204 yılında, İstanbul, Latinler tarafından işgal edilince, başkentten kaçan Bizanslı asil aileleri, Anadolu ve Yunanistan’a geçerek, burada küçük prenslikler kurarlar.

Bunlardan: I. Theodoros Laskaris tarafından kurulan “Laskarisler Devleti” kendine merkez olarak Nikaia (İznik) şehrini seçer. Bu dönemde: İzmir yakınlarındaki, Nymphaion (Kemalpaşa) şehri de, hem bir sayfiye yeri, hem de sanki ikinci bir başkent olarak kullanıldı.

NİF DAĞI

Doğal zenginlik olarak göze çarpmaktadır. Bu dağ: antik dönemlerde, Olimpos adını alan, 19 dağdan birisidir. Nif dağında: son yıllarda yürütülen arkeolojik kazı çalışmalarında: önemli buluntulara ulaşılmıştır. Doğu bölgesinde, birçok mezar odası bulunmuştur. Ayrıca: Bizans döneminde, Laskarisler zamanından kalma, mermer taşlı ve tuğla harçlı bir saray kalıntısı da görülebilmektedir.

Dağın batısında ise, Kaynaklar beldesine bağlı bölgede, kale mevkiinde, bir kaya kütlesi üzerinde bir kalenin kalıntıları vardır. Ancak, kaçak kazılar ve define arayıcıları, bölgenin birçok yerini talan etmişlerdir. Evet, buraya yolunuz düşerse: zaman uygunsa çilek ve kiraz yemelisiniz. Ayrıca, bu bölgedeki alabalık çiftliklerinde, güzel bir alabalık yiyebilirsiniz.

KARABEL

Kemalpaşa-Torbalı kara yolu üzerinde, ilçe merkezine 10 km. uzaklıktadır. Burası, 20 hektarlık bir çam ormanı içinde, günübirlik mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Buraya yolunuz düşerse, Karabel geçidi olarak isimlendirilen yerdeki, Hitit Savaşçı Kaya Kabartmasını görmeyi sakın ihmal etmeyin.

HİTİT KARABEL ANITI

Kemalpaşa-Torbalı kara yolu üzerinde, 8’nci kilometrede, Gediz havzasına geçit veren, küçük bir boğazın üzerindedir. MÖ.13’ncü yüzyıldan kaldığı düşünülmektedir.

Bu anıtın, büyük ihtimalle: Hitit krallığına bağlı, varlıklı bir krallığın kralının, bölgedeki egemenlik ve gücünün ifadesi olarak yapılmıştır. Aynı zamanda. Orta Anadolu Hitit sanatı ve geleneklerinin izlerini taşıması nedeniyle ve Anadolu’nun en batısındaki kaya anıtı olması nedeniyle, önem kazanmaktadır. Yani, Ege bölgesinde, Hititlerden kalma tek kalıntıdır.

Kaya yüzeyi, derine inilerek düzleştirilmiş ve 2.31 metre boyutunda bir erkek betimlenmiştir. Ölmüş bir kral veya prens olduğu düşünülen bu figür: yüksek kabartma olarak gösterilmiştir.

Sağa doğru yönelen kralın başında: konik külah vardır. Kısa giysisi, dizleri açıkta gösterir. Ayakkabıları ise, sivri uçlarıyla, tam bir Hitit kıyafetini andırmaktadır.
Kral figürü: ileri doğru uzanmış sol elinde, uzun bir mızrak tutuyor. Sağ omzuna, yay geçirilmiştir. Kabartma üzerinde, hiyeroglif ile yazılmış bir yazıt bulunsa da, silinmiş olduğundan net olarak okunup anlamı çözülememiştir.

ULUCAK HÖYÜK

İzmir-Ankara kara yolu üzerindedir. İlçe merkezine 7 km. uzaklıktadır. Arazideki boyutları: 120 x 140 metredir.

Höyük: Gediz ırmağının bir kolu olan Nif çayı yakınında, verimli bir ovadadır. Denizden yükseklik: 220 metredir.

Yapılan çalışmalarda höyükte: Geç Neolitik dönemden, Geç Roma-Erken Bizans dönemlerine kadar yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Bu dönemlere ait 40 konut kazılmış, iskan tabakalarının analizlerinde MÖ.6500 yılları tarihlenmiştir. Höyük çevresinde yapılan arkeolojik çalışmalarda, yerleşimin, toprak seviyesinin altından devam ederek, yaklaşık 3 hektarlık bir alana yapıldığı öğrenilmiştir.

HALİL AĞA CAMİSİ

İlçe merkezine bağlı, Yukarıkızılca köyündeki cami, yöre halkının katkıları ile, 1311 yılında, Hacı Halil Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ancak, özellikle 20’nci yüzyılda yapılan onarımlar ile, yapı orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Yapı: taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Yüksek bir bodrum zemin üzerindedir. Caminin hemen yanında, taş kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.

YENMİŞ HÖYÜK

Kemalpaşa ovasındadır ve Ankara-İzmir kara yolunun kıyısındadır. Höyüğün: batı kesiminde bağlar, doğu kesiminde ise mıcır tesisi ve üzerinde bir fabrika bulunmaktadır ve bu nedenle, höyük yerleşiminin büyük bölümü yok olmuştur.
Hatta, büyük bölümü de, mevcut kara yolunun altında kalmıştır. Görünen höyük kısmı yüksekliği: yalnızca 2 metredir.

Höyük üzerindeki zemin araştırmalarında: tunç çağı, Helenistik dönem, Roma ve Bizans dönemlerine ait keramik parçaları, çakmak taşı ve çeşitli alet ve kemik parçaları bulunmuştur,
Yani, burada görebileceğiniz herhangi bir kalıntı yok. Yalnızca, ülkemizdeki tarihi eser ve kalıntıları bakış açısını ifade etmek için bu bilgileri size verdim. Yani, höyük üzerinde, günümüzde kara yolu ve kocaman bir fabrika binası var.

NEMRUT HÖYÜK

Kemalpaşa ovası üzerinde, herhangi bir arkeolojik araştırma yapılmamış höyüktür. İzmir-Ankara kara yolu üzerindedir. Kara yolunun yaklaşık 100 metre güneyinde bulunan höyük, ova seviyesinden 3-6 metre yüksektedir. Höyüğün bulunduğu bölge, yöre köylüleri tarafından “Kemeraltı” olarak isimlendirilmektedir.

Günümüzde, höyük civarı, yoğun olarak tarımsal faaliyetlere sahne olmaktadır. Bu nedenle, höyük büyük tahribata uğramış ve orijinal yüksekliğini kaybetmiştir. Yüzey buluntularında ise, özellikle, neolitik dönemde, höyükte büyük bir yerleşim bulunduğuna dair çeşitli kanıtlar görülmektedir.

KIMIZ ÇİFTLİĞİ-KAZAK VADİSİ

İlçe merkezine 4 km uzaklıktaki, Nif dağının eteğinde, turizm amaçlı olarak kurulmuştur. Burada: otağ kültürü tanıtılmaktadır. Bu tanıtım için: Kazak Otağı, Orta Asya Türk Mutfağı örnekleri sergilenmektedir. Burayı ziyaret ederseniz: kımız içebilirsiniz ve Orta Asya Türk yemeklerinin örneklerinden tadabilirsiniz. Ayrıca, ata binerek gezinti yapmak ta mümkündür.
Burası, özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor ki, sizler de giderseniz, hoş zaman geçirebilirsiniz.

 

YEDİGÖZ KÖPRÜSÜ

İlçe merkezine 15 km. uzaklıktaki Çambel köyündeki Yedigöz köprüsü, 16’ncı yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Nif çayı üzerindedir. Kervanların geçmesi için yapıldığı düşünülmektedir. Bu Roma dönemi yapısından günümüze, yalnızca 4 göz ulaşmıştır.

EMET BEY CAMİSİ

İlçe merkezindeki bu cami; Saruhan Beyliği döneminde, 14’ncü yüzyılda, Emet Bey tarafından yaptırılmıştır. Ancak, 1884 yılında çıkan büyük yangında yanan cami, 1885 yılında yeniden yapılmıştır. Günümüzdeki cami yapısı: kesme ve moloz taş ile tuğladan yapılmıştır. Tavan kısmı: antik başlıklı sütunlarla desteklenmektedir. Çatı: kiremit örtülüdür.

YEŞİLKÖY-ANTİK MERMER MOZAİKLERİ

İlçe merkezine bağlı, 15 km. uzaklıktaki Yeşilköy denilen, dört tarafı ormanlarla çevrili, dağın eteğinde kurulmuş bu köyde: köy yerlileri: kiraz, bağ ve bahçecilik yaparak ekonomik etkinliklerini sürdürmektedirler. Ancak:; 2005 yılında, Kemalpaşa Kaymakamlığı tarafından yaratılan “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı” ve Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından desteklenen “Antik Mermer Mozaiği” çalışmaları başlatılmıştır.

Bu çalışmalar sırasında, iki parti halinde, katılımcılara kurs verilmiş ve tüm köylülerin büyük ilgi duyarak katıldıkları çalışmalar sonucunda: ülkemizin birçok yöresindeki antik ve önem kazanan mozaiklerin benzerleri, burada yeniden yaratılmıştır. Hatta: Tunus ülkesinin başkenti Tunus şehrinin mozaiklerinin, buradan karşılandığı söyleniyor.

NAZARKÖY-BONCUK OCAKLARI

İlçe merkezine bağlı ve 6 km. uzaklıktaki Nazarköy denilen yerde, boncuk ocakları önem kazanmaktadır. Burada; Nif dağının eteklerindeki 5 atölyede: göz boncukları üretiliyor. Köyde: 1950 yılından bu yana: cam süs eşyaları ve nazar boncuğu üretimi sürdürülüyor. Muhteşem doğal güzellikleri ve cam süs eşyaları, nazar boncukları olan bu köy için mutlaka zaman ayırın ve uğrayın.

İzmir şehir içi günlü gezi planı hakkındaki yazım için.