İzmir Kınık: İzmir’in bir ilçesi olmasına rağmen, özellikle Soma-Bergama otoyolunun ilçe dışından geçmesi nedeniyle, gelişimini tamamlayamamış, İzmir’in toprak büyüklüğü açısından 12’nci büyük ilçesidir.
Kınık: tarımla geçinen insanların diyarı ve bu yüzden turizm gelişmemiş ama öte yandan, turizm için gerekli tarihi-doğal özelliklerin bulunmadığı da bir gerçek.
ULAŞIM
Kınık, bağlı bulunduğu il merkezi olan İzmir’e 120 km uzaklıktadır. Kınık-Bergama arasındaki uzaklık: 19 km. Kınık-Manisa/Soma arasındaki uzaklık: 25 km. dir.
TARİHİ
Günümüzdeki yerleşim yerinin, Roma döneminde, Gambreion isimli yerleşim yerinin yerine kurulduğu söylenmektedir. Özellikle: Karadere ormanlık alanında kalıntıları bulunan “Sibel Tapınağı” kalıntıları, yörede uzun tarihi geçmişte yerleşim bulunduğunu kanıtlamaktadır.
Yöre; ismini, Oğuz Türklerinin “Kınık” boyundan almaktadır ve 1330 yılında, yöre, Osmanlı egemenliğine girer. Çünkü: burada Selçuklu izleri görülmez. Karasioğulları ve sonra Osmanlılar.
1820 yılına kadar küçük bir yerleşim yeri olarak kalır ve 1915 yılında, Yunan işgaline uğrar. 1922 yılında işgal sona erdirilir ve 1938 yılında, yörede Belediye teşkilatı kurulur. 1948 yılında ise, Bergama ilçesinden ayrılarak, İzmir’e bağlı müstakil ilçe haline gelir.
GENEL
Yöre: çevresi dağlarla çevrili, Bakırçay ovasının güney kısmında kurulmuştur. Arazinin: yüzde 65 orman, yüzde 30 ekili alan ve yüzde 5 çayır-meralardan oluşmaktadır. Denizden yükseklik, yer yer: 40-90 metre arasında değişmektedir. Yüksek tepelerde ise, 1000 metreye kadar çıkar.
Köylerin büyük bölümü, dağlık arazide kuruludur. Ova: doğu-batı doğrultusunda, Bakırçay tarafından sulanmaktadır. Yörede: Ege ve Marmara bölgelerinin iklim özellikleri etkindir ve buna bağlı olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçer. İlçe ekonomisi, tarım ağırlıklıdır. Tarım arazisinin büyük bölümünde, sebzecilik ve sonra bağcılık ve meyvecilik yapılmaktadır.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Kınık yöresinde, özellikle, yöreye has gazozlardan tatmalısınız.
NE SATIN ALINIR
Kınık ilçesine yolunuz düşerse, Cuma günleri kurulan pazarını ziyaret etmenizi öneririm. Bu pazarda: Yunt ve Madra dağlarındaki köylerden gelenler tarafından satılan organik ürünler ve el sanatı ürünleri ilginizi çekebilir.
KONAKLAMA
Kınık Öğretmenevi 24 yataklıdır 0232-6871970
GEZİLECEK YERLER
Evet, Kınık, tarihi ve turizm özellikleri olan bir yer değil. Yalnızca, Karadere köyü içinde, Mamurt isimli bir yüksek tepe üzerinde, sur ve tapınak kalıntıları görülmekte ise de, buralarda herhangi bir resmi arkeolojik kazı çalışması yapılmadığından, ne olduğu meçhuldür. Yine de: Mamurt kale olarak isimlendirilen buradaki tapınak kalıntılarının: Sibel yani Kybele tapınağı kalıntıları olduğu ve Bergama krallığı döneminden kaldığı düşünülmektedir. Bu arada: yazının tarih bölümünde, bugünkü yerleşimin, Roma dönemine ait “Gambrion” isimli bir yerleşim yeri üzerine kurulduğunu söylemiştim. Bergama döneminde önemli şehirlerden biri olan Gambrion; özellikle darphanesi ile önem kazanmış bir şehir olarak bilinmektedir. Ama, herhangi bir kalıntı günümüze ulaşmamıştır.
CUMALI CAMİSİ
İlçe merkezine bağlı Cumalı köydedir. Osmanlı döneminde, Sultan I. Murat zamanında yaptırılmıştır. Cumalı köy: göçerlik dönemlerinde yöre insanının Cuma günlerinde, buluşma ve bir araya gelme yeridir.
YILDIRIM CAMİSİ
İlçe merkezine bağlı, Poyracık köyündedir. Göçerlerin ilk yerleşim yeri, burasıdır. Caminin yapılış dönemi olarak, Osmanlı-Yıldırım Beyazıt dönemi bilinmektedir.
Muhteşem güzel bir yer, tam bir doğal cennet ama öte yandan tarih meraklıları için, Kınık bölgesindeki antik şehir kalıntıları ilgi çekiyor. Öyle ki, burada, 100 yıldır kazılan, Hitit başkenti Hattuşaş’da bulunandan daha fazla madeni kap bulunmuştur.
Bence, buralardan geçerseniz, Devrekani için mutlaka zaman ayırın ve tarih meraklıları, mutlaka gidin “Kınık” antik kenti kalıntılarını görün. Çünkü, bir zamanlar burada büyük bir yerleşim yeri bulunduğu kesin, hatta yerin üstü yanında, yer altında da büyük bir şehir kurulmuş, ama henüz bu kalıntılar tam olarak kazılmamış, ileri tarihlerde tam olarak kazıldığında nelerin ortaya çıkacağı meçhul ama büyük bir kültürün kalıntılarının bulunacağı kesin.
ULAŞIM
Devrekani ile bağlı bulunduğu il merkezi Kastamonu arasında, 1200 metre yükseklikte “Oyrak geçidi” bulunmaktadır. Ayrıca, 1985 metre yükseklikteki “Yaralıgöz” geçidi de bulunuyor.
Devrekani il merkezi Kastamonu şehrine, 30 km. uzaklıktadır. Devrekani, Seydiler ilçesine, 12 km. uzaklıktadır. Devrekani-Küre arasındaki uzaklık: 42 km. Devrekani-İnebolu arasındaki uzaklık: 73 km. Devrekani-Bozkurt arasındaki uzaklık: 66 km. Devrekani-Çatalzeytin arasındaki uzaklık: 71 km. Devrekani-Taşköprü arasındaki uzaklık: 71 km.
TARİHİ
Devrekani isminin kaynağı hakkında söylenenler şöyledir: “ İsfendiyar oğulları zamanında, burada, geçici konaklama için bir “Han” yapılmış ve burası “Devlethanı” olarak isimlendirilmiştir. Devlethanı kelimesi, zamanla “Devrekani” olarak günümüze ulaşmıştır.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk: şapka devrimi sırasında, 1925 yılında bölgeye geldiğinde, bu ilçede de 28 Ağustos tarihinde misafir olmuş ve bu günün anısına, her yıl, 28 Ağustos tarihi, “Kültür ve Sanat Haftası” olarak şenliklerle kutlanmaktadır.
İlçe: 1944 yılında, ilçe statüsüne kavuşmuştur.
GENEL
Batı Karadeniz bölgesindedir. Denizden yükseklik 1050 metredir. İlçe merkezinin bulunduğu bölüm kayalık olması nedeniyle, deprem riski yok denilecek kadar azdır.
Devrekani çayı, yörenin en önemli akarsuyudur. İlçenin kuzeyinde, İsfendiyar yani Küre dağları bulunmaktadır. Buralardaki yükseltiler, yer yer: 1250 metrenin üstüne çıkmaktadır. Yani, coğrafi yönden dağlık ve ormanlık bir yapı hakimdir.
Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında, hayvancılık gelmektedir. Tarımsal faaliyetlerin temelinde ise, şeker pancarı, patates ve yem bitkileri gelmektedir.
Bölgede: kıyıdan itibaren İsfendiyar dağlarının yükselmesi nedeniyle, karasal iklim görülür ve buna bağlı olarak: yazları sıcak, kışları ise soğuk ve yağışlı geçer. Özellikle, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok yüksektir.
Son bir konu, yörede kurulan ve çevrenin yoğun talebi bulunan “Pazar” dır. Pazar günleri kurulan bu Pazar, çevre il ve ilçelerden gelenler tarafından çok tercih edilir ve ilçenin hareketlenmesine sebep olur. Ayrıca: Fatih Sultan Mehmet’in annesinin gelin olduğu Çayırcık Mahallesinde, her yıl “Fetih Şöleni” düzenlenmektedir.
Yörede, buraya has “Devrekani bezi” dokunmaktadır. Bunu beğenirseniz, satın alabilirsiniz. Özellikle, masa örtüsü olarak kullanılıyor.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Buralara yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, önerim: etli ekmek, banduma ve cırık olabilir. Etli ekmek: dana kıyması, kuru soğan, nane, maydanoz, kara biber, kimyon ve diğer baharatlar, un ve sıvı yağ kullanılarak yapılan bir tür pide denilebilir.
Banduma ise: haşlanmış hindi suyu, yufka ekmeği, ceviz içi, tereyağı ve hindi eti kullanılarak yapılır.Cırık yani sıkma ise, bir tür hamur işi tatlıdır.
GEZİLECEK YERLER
MERKEZ İSMAİL BEY CAMİSİ
İlçe merkezinde, İsmailbey mahallesindedir. 1231 yılında, İsmail bey isimli bir şahıs tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir, çünkü kitabesi yoktur. Minaresi, tuğladandır. Cami, günümüzde ibadete açıktır.
ÇAYIRCIK CAMİSİ
İlçe merkezinin 1 km. batısındaki, Çayırcak mahallesindedir. Kitabesine göre: 1455 yılında, Candaroğullarından İsmail bey tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde ibadete açıktır.
FATMA HATUN TÜRBESİ
Devrekani yöresinde, Candaroğullarına ait bir mermer lahit mezar bulunmaktadır. Merkeze bağlı Sazyaka köyündeki bu lahidin boyu: 1.40 metre, yüksekliği: 0.60 metredir. Baş kısmında bir yazıt bulunmakta olup, bu yazıtta: Teoman Ece kızı Fatma Hatun’un 1448 yılında öldüğü ve burada yattığı yazılıdır.
ASLAN HEYKELİ
Çayırcık mahallesinde, Roma dönemine aittir. Ancak, daha önceki dönemlere de ait olabileceği değerlendirilmektedir. Aslan: kralın asilliğini göstermektedir. Dolayısı ile, Çayırcık mevkiinde bulunan bu aslan heykeli, eski dönemlerde buranın önemli bir yerleşim alanı olduğunu kanıtlamaktadır.
BEYLER BARAJI-FOSİL
Burası, ülkemizde dinozor fosilinin ilk defa bulunduğu yer olarak önem kazanmaktadır. Evet, 1999 yılı Ağustos ayında, Beyler Barajı çevresinde, günümüzden 65-70 milyon yıl öncesine ait ve denizlerin dinazoru olarak bilinen bir fosil kalıntısı bulunmuştur.
Bu fosil, Türkiye ve Batı Asya bölgesinde bulunan ilk fosil keşfidir. Aynı tür fosil kalıntıları daha önceki yıllarda: Amerika, Hollanda, Belçika, Polonya ve Bulgaristan yörelerinde bulunmuştur.
Fosil kalıntısı, yaklaşık 17.5 metre uzunluğundadır. Kafa bölgesinin uzunluğu ise, yaklaşık 1.5 metredir. Alt çene uzunluğu: 70 cm. dir ve çenede, 10-12 cm. uzunluğunda kesici ve parçalayıcı dişler bulunmaktadır.
BELOVACIK KÖYÜ
İlçe merkezine 17 km. uzaklıktadır.
Burada, bir gölet var ve gölette: Renkli akvaryum balıkları bulunuyor ve yetiştiriliyor. Bu renkli balıklar, bir süre önce bu sulama göletine bırakılmışlar ve zamanla çoğalmışlardır.
Gerçekten ilginç, bu gölette bulunan renkli balıklar, çevreden gelenler tarafından ziyaret ediliyor.
KURTŞEYH TÜRBESİ
İlçe merkezinde, Kurtbey mahallesinde, Tekke sokaktadır. Yapının, kitabesinde, 1028 yılında yapıldığı yazılıdır.
ALAMAN DAĞI
İlçe merkezine 7 km. uzaklıkta, Bozkocatepe-Kurukavak köyleri sınırları içindedir. Burası, güzel bir mesire yeri olarak günübirlik ziyaretçiler tarafından yoğun olarak tercih edilmektedir. Ancak, gerekli piknik ve konaklama alt yapısı bulunmamaktadır.
ANTİK HİTİT ŞEHRİ
Kınık köyündedir.
Burada, 1994 yılında başlayan arkeolojik kazılarda, birçok antik dönem eseri gün ışığına çıkarılmıştır. Hatta, yapılan araştırmalarda, burada bir yer altı ve bir de yer üstü şehri bulunmuştur. Aslında, burası tesadüfen bulunmuştur. Şöyle ki: burada yapılacak bir baraj için yapılan hafriyat çalışmaları sırasında, bir dozer operatörü tarafından, bir grup Hitit madeni kabı bulunur.
Dozer operatörü: bu eserleri uzun süre kendisiyle birlikte bulundurmuş ve daha sonra Kastamonu Arkeoloji Müzesine teslim etmiştir.
Aynı yıl, Prof. Aykut Çınaroğlu, Kastamonu Müzesinde bu eserleri görür ve yazdığı makale ile, bu eserler hakkında, bütün dünyaya bildirimde bulunur.
Hitit başkenti olan Boğazköy-Hattuşa bölgesinde bile, bu kadar çok sayıda madeni kap bulunmaması ilgi çekmiştir.
Dolayısı ile, bu kadar çok madeni kabın bulunduğu buranın derhal arkeolojik araştırmaya alınması düşünülmüştür. Böylece 1994 yılında resmi arkeolojik kazı çalışmalarına başlanmıştır.
Araştırmalarda: bölgede, günümüzden 4500 yıl öncesinde yerleşim bulunduğu öğrenilmiştir. Bu yerleşim ana kaya üzerine kurulmuş ve burada, taş duvarlarla çevrili, birçok odası bulunan küçük mekanlar oluşturulduğu görülmüştür. Ayrıca, yine çok sayıda fırın kalıntısına rastlanır.
Burada yaşayan halk, yakın çevreden ve büyük olasılıkla “Küre” bakır yataklarından elde ettikleri hammaddeleri bu metal eritme fırınlarda eriterek kullanmışlardır. Ayrıca, yine ortaya çıkan besi hayvanı kemik kalıntıları ve orak gibi kalıntılardan, burada tarım ve hayvancılık yapıldığı anlaşılmıştır.
Tüm bunların yanında, dokumacılık da önem kazanmıştır. Çok sayıda dokuma tezgahı ağırlıkları, ip eğirmede kullanılan edevat bulunmuştur. Yani, yöredeki dokumacılığın günümüzden 4500 yıl öncesine kadar uzandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, yine aynı yerde, bir anıtsal binanın temellerine ulaşılmıştır ki, bu yapının Hitit Beylerini saraylarına benzerliği dikkat çekicidir. Bu yapının: doğu yönündeki dış duvarı, 3 metre yüksekliğindedir.
Uzunluk 65 metre, kalınlık ise, 2.5 metredir. Yapının, günümüze kadar olan süreçte, yalnızca 6 odası gün yüzüne çıkarılmıştır. Yapının tamamı kazılıp ortaya çıkarıldığında, esas işlevinin anlaşılacağı değerlendirilmektedir.
Yazının başında belirttiğim gibi, burada, Hitit dönemine ait çok sayıda madeni kap bulunması ilgi çekmektedir. Çünkü, günümüze kadar, Hitit dönemi bakır kaplarının büyük bölümü, illegal yollardan bulunmuş ve yine birçoğu yurt dışına kaçırılmıştır.
Bu madeni kaplar: değerli metallerden yapılıyordu ve Hitit dini metinlerinde söz edildiği gibi, yalnızca kutsal mekanlara ve de kralların gömüldüğü taş evlere konuluyordu.
Evet, bölgedeki kazılarda bulunan diğer kalıntılar şunlardır: boğa başlı kutsal içki kapları, üzerinde hiyeroglif yazılar bulunan bantlı çanak, boğa başları ile süslü kap ayaklığı, çok sayıda maşrapa.
Özellikle birçok kalıntıda boğa başı bulunması, Hitit baş tanrısı Fırtına Tanrısı Teşupun hayvanının “boğa” olması ile özdeştirilir. Buna bağlı olarak, dini törenlerde, Fırtına Tanrısına, boğa başlı kaplarla sunular sunulurdu. Çanak ise, yine üzerindeki yazı ve resimler nedeniyle, Hitit döneminden günümüze kalan, tek eserdir.
Bu çanak üzerindeki yazıda “Taprammi” ismi geçer ve bu şahıs: Boğazköy-Hattuşaş belgelerine göre, MÖ. 13’ncü yüzyılda, Hitit kralı IV. Tuthalia zamanında yaşamış bir önemli saray görevlisidir.
Çanak üzerindeki yazıt, Kastamonu yöresinde bulunan en eski yazıt özelliği taşımaktadır. Çanak üzerindeki resimlerde ise, av sahneleri resmedilmiştir. Sonuç olarak, bu çanağın: saray görevlisi Taprammi tarafından, Fırtına Tanrısı Teşup’a sunulan bir adak kabı olarak değerlendirilmektedir.
Araştırmalarda, Hitit dönemi devamında, bölgede Frig egemenliğinin kurulduğu anlaşılmıştır. Frig dönemine ait, özellikle 3 bin yıllık dokuma tezgahı malzemeleri, bir mühür ve dini semboller halindeki idoller bulunmuştur.
KAYA MEZARLARI
Mezarlar: Abana-Bozkurt kara yolunda, yoldan 1 km. içeride, İnceğiz köyündedir. Mezarlar: 40 metre boyunda ve 8 metre yüksekliğindeki bir kayaya oyularak yapılmıştır. Mezarlar: birisi altta, ikisi üstte olmak üzere, üç oda şeklindedir.
Alt oda: zemin düz, üstü kubbemsidir.
Boyu: 2.70 metre, eni: 2.50 metre, yüksekliği: 2 metredir. Sağ ve arka duvarda, birer tane ölü sediri bulunmaktadır.
Üst oda: Burada, iki oda var. Odalardan birisinde, bir ölü sediri ve bunun üstünde bir alınlık görülüyor. Diğer odada ise, ölü çukuru bulunuyor. Mezarların tümü, define avcıları tarafından büyük hasara uğratılmış olduklarından, yapılış tarihleri ve yaptıranlar hakkında bilgi sahibi olunamamıştır.
Ancak, Roma veya Bizans dönemi yapıları olduğu sanılmaktadır.