Şehir, tarihteki ünlü Türk imparatorlarından biri olan Amir Timur’un imparatorluk başkentidir.
Şehir, Zerafshan nehri vadisindedir. Vadideki bu coğrafi açıdan avantajlı konumu nedeniyle, şehir Orta Asya şehirleri arasında ilk sırada yer almıştır.
Şehir, dünya üzerinde, Babil ve Roma şehri ile aynı yaştadır. Şehirde 500 bin kişi yaşamaktadır. Nüfus ve alan sayısı bakımından Özbekistan ülkesinin ikinci büyük şehridir.
Semerkant şehrinin geçmişi, yaklaşık 2500 yıl geriye kadar gitmektedir. Şehir: Büyük İskender, Arap fatihleri, Cengiz Han ve son olarak Timur Han dönemlerine tanıklık etmiştir. Bu yüzden şehrin kültürel yapısında: Batı ve Doğu kültürleri, İran-Hint, Moğol etkileri görülür.
Semerkant şehri: görkemli ve güzeldir.
Geçmişte şair ve tarihçiler “Doğu İslam dünyasının incisi olarak burayı göstermişlerdir”.
İpek Yolu: tarih boyunca bu efsanevi şehrin büyümesi ve canlanmasını sağlamıştır. İran’a ve batıya giden ve doğuda Çin’e, güneyde Hindistan’a giden ticaret yolları, burada kesişmiştir.
Günümüzde, Semerkant eşsiz antik ruhu ile tam bir hazinedir. Maddi ve manevi değerlerin bolluğu nedeniyle şehir UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Şehir: Buhara şehrine 286 km uzaklıktadır ve bu uzaklık otobüsle yaklaşık 3.5 saat sürmektedir.
Bu şehre yolunuz düşerse, özellikle “Özbek pilavı” yemeyi unutmayın.
SEMERKANT TARİHİ
Semerkant dünyanın en eski şehirlerinden birisidir. Avantajlı konumu, oldukça olumlu iklimi ve Zaravshan nehri gibi doğal su kaynaklarının bulunması, vahşi hayvanların yaşadığı dağlara yakınlığı, güçlü duvarlar ve kaleler, görkemli binalar yüzyıllar boyunca şehrin önemini korumasına neden olmuştur.
Antik dönemde: tarihsel olaylar değerlendirilirken en önemli etkinlik: MÖ 329 yılında Büyük İskender’in ordusu ile şehri ele geçirmesidir. Bu dönemde, Semerkant kalabalık nüfusu, gelişmiş el sanatları, ticaret ve kültürü ile büyük bir şehir olarak bilinmektedir. Aynı dönemde, şehirde savunma duvarları 10.5 km’yi bulan kale bulunmaktadır.
Gelelim tarihi geçmişine.
Arkeolojik kazılara göre, bölgedeki ilk yerleşim MÖ.4 ve 6. yüzyıllarda Akhemenidsler dönemindedir. Bu nedenle, şehrin ilk kuruluşunun 2500 yıl öncesine dayandığı düşünülmektedir.
Tarih boyunca, şehir yarı vahşi kabileler, İslam dininin takipçileri fanatik Arap komutanları tarafından yıkıcı işgallere direnmiştir.
Cengiz Han’ın kanlı orduları, ateş ve kılıçları ile şehre saldırmışlardır. Ardından, şehir Timur’un büyük imparatorluğunun başkenti olmuştur.
Timur’un ölümünün ardından onun imparatorluğu çocukları ve torunları arasında paylaşılmıştır. Semerkant ve çevresi, Timur’un torunu Ulugbeg’e devredilmiştir.
Ulugbek
40 yıl boyunca şehre hükmetmiş ve barışsever bir hükümdar olmuştur. Kendisi, ülkelerin geleneklerini ve kültürlerini öğrenmek için diğer ülkelere birçok ziyarette bulunmuştur. Bu yüzden, kendisi aynı zamanda büyük bir bilim adamı, astronom, matematikçi olmuştur. Bu n edenle, kendisi farklı ülkelerden pek çok bilim adamını, buraya getirtmiştir.
14 ve 15. yüzyıllar, şehrin altın dönemidir. Bu dönemlerde şehir inşaatlarda imar edilmiş, taş döşeli, şehrin içinden geçen müstahkem duvarlar, yeni sokaklar, mavi kubbeli yapılar şehrin silüetinde görülmektedirler. Bunların çoğu, günümüzde şehrin ana sembolleri arasında gezilip görülebilmektedir.
TİMUR
Timur: Özbek dilinde “demir” anlamına gelmektedir ve Semerkant şehrinin güneyindeki, Şebr-i Sebz şehri yakınlarında bulunan “Keş” köyünde doğmuştur. Yani soylu bir geçmişi yoktur. Barlas aşiretine bağlı olan Timur: sert kişiliği ve savaşçı kimliğiyle aşiret içinde hızla yükselmiş ve lider olmuştur.
Timur: genç yaşlarda katıldığı bir savaşta, ayağına aldığı bir ok darbesi ile yaralanmış ve ayağı aksak olmuştur. Ardından özellikle düşmanları, kendisini aşağılamak için “Lenk” lakabını takmışlar ve “Timurlenk” olarak isimlendirmişlerdir.
Burada bir önemli not vermek istiyorum.
Özbekistan topraklarına geziye giderseniz, Timur’dan söz ederken sakın Timurlenk ismini kullanmayın, çünkü Timur, Özbekler için önemlidir ve Soylu aileden gelmediği için kendisine “Amir Timur” yani “Komutan Timur” demektedirler.
Semerkant şehri, Timur için bir tutkudur. Tüm şehri görkemli binalarla donatan Timur: bunun sebebi olarak “ordumu görmeyenler, şehirlerimdeki görkemi görsünler ve gücümü hissetsinler” diyerek açıklamıştır. Evet: Timur gerçekten büyük ama acımasız bir komutan olarak tarihe geçmiştir.
Çünkü hayatı boyunca milyonlarca kişinin ölümüne sebep olmuş, ele geçirdiği yerlerdeki insanları kılıçtan geçirtmiş, yakıp yıkmıştır. Hatta: 1402 yılında, Anadolu içinde Ankara şehri yakınlarına kadar gelmiş ve burada Yıldırım Beyazıt ile yaptığı savaşı da kazanarak, savaş meydanında teslim olan ilk ve tek Osmanlı padişahı imajını yaratmıştır.
Timur’un bir başka önemli özelliği: ele geçirdiği yerlerde ne kadar bilim adamı ve sanatçı varsa, bunları kendisiyle birlikte, başkentine yani Semerkant şehrine götürmüş olmasıdır. Zaten seferlerde yapılan talanlarda elde edilen hazineler de Semerkant şehrinin hızla büyümesindeki en büyük etken olmuştur.
Timur: Çin ülkesini fethetmeye giderken, Kazakistan’da ölmüştür. Sağlığında kendisine bir mezar yaptırmak istemeyen Timur, çok sevdiği torunu Muhammed Şah için yaptırdığı “Gur Amir” denilen yere gömülmüştür. Ama gömüldükten sonra da olaylar bitmemiştir.
Timur’un mezarı ve mezarın laneti hakkında anlatılan ve yaşanılanlar: Gur Amir denilen bölümde anlatılmıştır.
SEMERKANT ŞEHRİ TARİHİNDEKİ TRAJEDİLER
MÖ.329 yılında, Makedonyalı İskender tarafından şehir tamamen yıkılmış ve insanlar imha edilmiştir. Şehrin yeniden inşasında: doğu ve Yunan kültürü karışımı kullanılmıştır.
Araplar: Orta Asya’yı ele geçirirken, şehirde ikinci trajedi yaşanır. 8. yüzyıldaki bu trajedi sonucunda Orta Asya’da İslam ana din haline gelmiştir. Ama daha önce farklı dinler bulunmaktadır. Arapların kılıç ve ateşle, Orta Asya insanlarına İslam dinini benimsettikleri söylenmektedir.
Cengiz Han, Orta Asya’yı fetih ederken, şehirde üçüncü trajedi yaşanmıştır. 13.yüzyıldaki bu trajedi sonucunda şehir yıkılmış ve 14. yüzyılda yeniden inşa edilmiştir. Timur, 14. yüzyılda iktidara gelince, şehirdeki imar faaliyetleri hızlanmıştır.
Timur, 14. ve 15. yüzyıllarda şehre birçok farklı bilim adamı getirterek, Orta Asya’da farklı bilimlerin gelişmesine katkı sağlamıştır.
SEMERKANT ŞEHRİNDE TURİZM
Şehir günümüzde eski ve yeni şehir olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Yeni şehir bölümü: endüstriyel ve kültürel merkezleri, yüksek öğrenim kurumlarını ve şehrin idari merkezi olarak kullanılmaktadır.
Eski şehir bölümü: tarihsel anıtlar, mağazalar, atölyeler, eski özel konutlar bulundurur.
Genellikle şehirdeki turistik gezi, şehrin eski kısmında yapılabilir.
Özellikle: Registan Camii ve medresesi, Bibi Khanum camii, Shakhi-Zinde bileşik ve Gur Emir Topluluğu ve Ulugh-Bey Rasathanesi.
ŞEHİR MERKEZİNDE GEZİLECEK YERLER
Afrasiab Müzesi
Tashkentskaya str adresindedir. Pazar günleri hariç hergün açıktır ve saat: 09.00-17.00 arasında ziyarete açıktır.
Semerkant’ın merkezinde bulunan Afrasiab antik kenti, 13. yüzyıl başlarında Moğollar tarafından tahrip edilmiştir.
Müze: bu Afrasiab antik yerleşim yerinin bulunduğu tepelerin yakınında, yuvarlak çarşının kuzey kesiminde bulunmaktadır. Müze binası: 1970 yılında Ermeni mimar Bagdasar Arzuman tarafından tasarlanmıştır.
Müze, şehrin tarihine adanmıştır. Ama müzenin en değerli eserleri, Afrasiab arkeolojik kazılarında bulunan buluntulardır. Bunlar arasında öne çıkanlar: antik kılıç fragmanları, bıçak, ok, sikke, çanak-çömlek ve İkhshidid Hanedanı (7. ve 8. yüzyıllar) ait Semerkant saray freskleridir.
Ayrıca: 7. ve 8. yüzyıllara tarihlenen, av sahneleri ve tatil kutlamaları betimlenen duvar resimleri de büyük ilgi çekmektedir.
Antik kentteki arkeolojik kazılar, 19.yüzyıl sonlarında başlamış ve günümüzde de devam etmektedir.
Afrasiab Yerleşim Yeri
Semerkant şehrinin girişinde, yüksek tepelerde bulunmaktadır. Antik yerdeki yerleşimin, MÖ.7 ile 2. yüzyıllarda olduğu tespit edilmiştir. Büyük şehrin efsanevi kral Turan tarafından kurulduğu bilinmektedir. Ancak şehir 1220 yılında Moğol askerleri tarafından imha edilmiştir.
Burada yapılan arkeolojik kazılarda: şehir içi ve eteklerinde şehir kalesi bulunduğu saptanmıştır. Şehir içi bölümlerde ise, konut ve el sanatları bölümleri, cami ve şehir hayatı olaylarına adanmış harika freskler bulunmuştur. Semerkant hükümdarı, 7. ve 8. yüzyıllarda buradaki sarayda kalmıştır.
Aysel Sanat Galerisi
Registan str adresindedir. Açık olduğu saatler, saat: 09.00-17.00 arasındadır.
Aysel Sanat Galerisi ve Sanat Stüdyosu: Semerkant şehrinde en başarılı ve en büyük galerilerden birisidir. 1992 yılından bu yana, Özbekistan Sanat Akademisi ve Semerkandlı sanatçılar burada bir araya gelmektedirler.
Başlangıçta
Burası Özbekistan el sanatlarını teşvik etmek için açılmasına rağmen, günümüzde burada toplanan sanat nesnelerinin kültürel değeri gerçekten büyüktür. Burada, yetenekli çağdaş sanatçıların resim ve heykelleri, Semerkant ustalarının ürünlerinin güzel örnekleri sergilenmektedir.
Ama buranın esas yoğunluğu ipek kumaşlar üzerinedir. Modern teknolojiler ve eski zaman yöntemleri kullanılarak, ulusal kumaşlar farklı yöntemlerle işlenmekte ve giysi koleksiyonları üretilmektedir. Bunların yarattığı moda koleksiyonları Özbekistan ve yurtdışında büyük ilgi çekmektedir.
Evet: Özbekistan halkı ve turistler, burayı ziyaret ederek Semerkandlı tasarımcıların son koleksiyonlarını görebilirler.
Bibi Hanım Mescidi-Bibi-Khanym Camii
Anlatılanlara göre: Bibi Khanym: aslen Çinli bir prenses ve Amir Temur’un karısıdır ve kocası sevgi ifadesi olarak burayı yaptırmıştır.
Temur: Doğu’nun en büyük binasını inşa ettirmeye karar verdiğinde, şehirde yüzlerce mimar, ressam ve inşaatçı toplamıştır. İnşaat 1399 yılında başlamış ve beş yıllık çalışmanın ardından 1404 yılında tamamlanmıştır. (Timur’un Hindistan seferi dönüşünde) Caminin inşaatında: 15 bin işçi, 100 fil ve 300 sanatkar usta çalışmışlardır.
Yapım çalışmalarında filler çalışmış olması nedeniyle, yapının kapısı oldukça büyüktür ve bu büyük kapısı ile ün kazanmıştır.
Günümüzde 30 metre yükseklikte olan cami, yapıldığında aslında 60 metre yüksekliğinde dev bir kubbeye sahipmiş. Ancak, mimari bir hata yüzünden, 17. yüzyılda kubbe çökmüş ve yüzlerce kişi ölmüş.
Günümüzde de bu yıkımın izlerini görmek mümkündür. Öte yandan caminin her yanının çatlaklarla dolu görüntüsü, sanki her an yeniden yıkılacakmış gibi his vermektedir.
Yine de yapının görkemli mavi kubbesi ve büyüklüğü ve güzelliği gerçekten etkileyicidir.
Özellikle 50 metreye kadar yükselen güçlü giriş portalları dikkati çeker.
Caminin kubbesi: cennet kubbe olarak isimlendirilir.
Caminin anıtsal kapısı muhteşem güzelliktedir. Kapı çinilerle ve kufi yazılarla süslenmiştir.
Caminin avlusunda ise, mermer bir rahle ilgi çeker. Bu rahle: Hz Osman tarafından ceylan derisine yazdırılan dünyanın en eski Kuran-ı Kerimlerinden biri için yapılmış rahledir. Timur, bu rahleyi, İran seferi dönüşünde getirmiş ve önemli günlerde bu rahle üzerine konularak Kur-an okunmaktaymış. (Rahle üzerine konulan Kur-an, günümüzde Taşkent Müzesinde sergilenmektedir)
Caminin bahçesinde lüks galeriler görülür. Kemerler, 300 den fazla sütun üzerine yerleşmiştir. Küpürlü duvarlar, yüksek minareler, oyma mermer ile dekore edilmiş cami: geniş portalları ile yüzyıllar boyunca Temur tarafından, sevdiği karısına bir övgü olarak yaptırılmıştır.
Gur-Emir Türbesi
Burası, Ortaçağ döneminde doğunun en önemli mimari yapılarından biridir. Semerkant şehrinin en çok gezilen yerlerinin başında gelmektedir.
15.yüzyıl başında, Semerkant şehrinin güneybatısında inşa edilmiştir. Karşılıklı iki simetrik minare ve ortalarında bulunan kubbeden oluşmaktadır. Minareler üzerinde: kufi yazısı ile “Allah” ve “Hu Allah” yazıları bulunmaktadır.
Türbenin girişinde bir taç kapı dikkat çeker. Bu kapı: mavi ve yeşilin birçok tonu ile işlenmiştir ve türbenin en süslü kısmıdır.
Türbe olarak kullanılan yapının ilk yapılış amacı
Muhammed Sultan Medresesi iken: daha sonra Amir Timur’un torunu ve Amir Timur’un kendisi ve soyundan gelenlerin mezarı olmuştur. Ama ilk gömülen: Timur’un çok sevdiği ve genç yaşta ölen torunu Muhammed Şah için türbe olmasıdır.
Ancak, aşağıda belirteceğim gibi, Timur’da buraya gömülmüştür, çünkü sağlığında kendisine bir mezar yeri yaptırmayı istememiştir.
Gur-Emir
Semerkant şehrinde çocuklara asaleti öğretmek için medrese olarak kurulmuştur. Burada merkezi bir salon ve hücreler bulunmaktadır. Mukhammad Sultan’ın emriyle inşa edilmiş ve İslami bir eğitim merkezi haline gelmiştir. Ama 1403 yılında Muhammed’in ani ölümü üzerine, kompleksin bu amacı değiştirilmiştir.
Medresenin köşe odasında, Muhammed’in defnedilmesi için bir mezar yapımına başlanmıştır. Burası: muhteşem bir giriş portalı ile dekore edilmiş, karmaşık avlu, köşelerde bulunan dört minaresi ve tek duvar dekore edilerek hazırlanmıştır. Zaten mozolenin mezar bölümüne girdiğinizde, muhteşem görüntü karşısında şaşıracaksınız.
Anıtın yüksek kubbesinin altında, yan yana bulunan mezar taşları görülüyor. Timur’un mezarı, mezar taşının siyah mermerden yapılmış olması nedeniyle hemen görülüyor. (bu mezar taşı hakkında da aşağıda bir efsaneden söz edeceğim)
Ancak, bu türbe, Timur’un torunu Ulugbek zamanında bitirilememiştir ve inşaat Timur’un bir başka torunu tarafından tamamlanmıştır.
Ulugbek 1405 yılında ölünce, onun mezarı ve onun soyundan gelenlerin mezar yeri olarak Gur-Emir belirlenmiştir. Buradaki mezarda: Amir Temur, Muhammed Sultan, Ulugbek ve Timur’un manevi hocası Mir-Said Baraka ve iki oğlunun mezarı bulunmaktadır.
Günümüzde, Gur-Emir türbesindeki mezar yerleri, mezar taşları ile işaretlenmiştir. Timur’un mezar taşı: yeşim ve tek parça yapılmıştır ve mezar merkezinde yer almaktadır.
Bu mezar taşı ile ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu nefrit mezar taşının buraya nasıl geldiği meçhuldür. Ama efsaneye göre: bir nefrit plaka: Çin imparatorunun sarayından Moğollar tarafından alınmıştır.
Bu Çin kökenli levhanın: ilahi gücün kaynağı olduğuna inanılmaktadır ve Moğollar da bu inancı sürdürmüşlerdir.
Bu plakanın
1425 yılında, Ketmen tepe köyü yakınlarındaki bir savaşta, Ulugbek tarafından ele geçirildiği ve buraya yerleştirildiği düşünülüyor.
Amir Timur’un mezar taşları ise, Semerkandlı ustalar tarafından inşa hazırlanmıştır. 1740 yılında: İranlılar Buhara hanlığını ele geçirince, nefritler mezarını kaldırmak istediler. Nodir Shakh isimli İranlı hükümdar, bu taşları, İran’daki kutsal binalardan birine götürmeyi planladı.
Ancak, yine efsaneye göre, Timur’un ruhani lideri Mir Seyyid Bereke: Nodir Shakh isimli hükümdarın rüyasında göründü ve taşı götürmemesini, aksi halde korkunç talihsizlikler yaşayacağını söyledi. Sabah olduğunda, Nefritler taşı getirilmiş olmasına rağmen, eski yerine konulmasını emretti.
Ama Semerkant yolunda bir kaza oldu, nehri geçerken taş düştü ve iki eşitsiz parçaya bölündü. Ardından taşlar yerine geri getirildi ve ustalar iki eski taşı eski yerine koydular. Bu nedenle, günümüzde Amir Temur mezarının üzerinde, nefritler taşı üzerinde çatlaklar görülmektedir.
Evet: mezarlar: bodrumda, türbenin aşağısındadır. Üst kattaki salonda, sadece mezar taşları görülür. Timur’un mezarı 1941 tarihinde bir kez açılmış ve bu olay ile ilgili bir efsane üretilmiştir.
Gelelim bu efsane hakkında anlatılanlara
Tashmuhammed Kari-Niyazov ve Mikhail Gerasimov liderliğindeki Ruslar, buraya sefer düzenlediklerinde, Gür-emir denilen yere gelirler ve Haziran 1941 tarihinde kazılar başlatırlar. Bunun üzerine yerel din adamları ve Müslüman din adamları kazıları durdurmaya çalışırlar, ancak çalışmalar sürdürülür.
Bu kazılar: mezarlardaki kalıntıların Timur ve onun en yakın akrabalarına ait olup olmadığını kanıtlamak amacıyla yapılmıştır. Kazılar başladığında ilk olarak Timur’un oğulları ve ardından Ulugbek oğullarının mezarları açıldı.
Daha sonra Timur’un torunu Ulugbek mezarı keşfedildi ve 19 Haziran tarihinde ise, Timur’un mezarı bulundu. 20 Haziran tarihinde Timur’un mezarı açıldı ve türbe reçine karışımı keskin bir koku ile kaplandı.
Çünkü: Timur: Çin’e giderken Otrar denilen yerde ölmüş ve o nedenle mumyalanmıştı. Çünkü ceset Semerkant şehrine getirilmeliydi. İngiliz ve Fransız bilim adamları da, Mısır firavunlarının mezarları açıldığında, aynı koku ile karşılaşmışlardır.
Bunlar ilk anda anlaşılmamış olsa da daha sonra mumyalamada kullanılan yağların kokusu olduğu anlaşılmıştır. Yani, Timur’un mezarı açıldığında ortama yayılan kokunun da, Timur’un lanetiyle ilgili değil, mumyalama işinde kullanılan yağlarla ilgili olduğu anlaşılmıştır.
Ancak, efsanelere göre
Timur’un laneti yine gündeme oturmuştur. Çünkü 22 Haziran tarihinde, yani mezarın açılmasının hemen ardından, Nazi Almanya’sı, savaş ilan etmeden Sovyet topraklarını işgal etmeye başladılar.
Bu durumu, birçok kişi Timur’un mezarının açılması ile bağdaştırdı. Semerkant insanları paniklediler ve Timur ve onun hanedanının kalıntıları: incelenmek üzere Moskova’ya gönderildi.
Nazi Almanya’sı ile Sovyetler arasındaki şiddetli çatışmalarda en önemli dönüm noktası: Stalingrad savaşında elde edilen zaferdir.
Söylenenlere göre Sovyet lider Stalin:
Bu zaferden bir ay önce, Timur ve onun hanedanının kalıntılarını, Semerkant şehrine geri göndermiş ve türbeye mezar yerlerine gömülmelerini emretmiştir. Evet, bu olayın Stanlingrat cephesinde kazanılan büyük zaferle bağlantı kurulmaktadır.
Bu efsaneden söz ettikten sonra, türbe ile ilgili son birkaç not aktarmak istiyorum.
Evet, türbe ortaçağ mimari işçiliğinin güzel bir örneğidir. Uyum mükemmeldir. Yivli kubbe ve tonoz duvarları tamamen açık ve koyu mavi sırlı tuğlalar, resimli mozaiklerle kaplıdır.
Kubbenin üzerindeki kabartma rozetler bir yıldızlı gökyüzünü tasvir etmektedir. İç oyma ve yarı değerli taşlar, kakma bar, oyma pencereler, mermer ızgaralar ve resimlerle kaplı oniks panelleri ortamı zenginleştirmektedir.
Gur-Emir Türbesi
Delhi ve Kuzey Hindistan bölgelerini yöneten, Timur torunları tarafından özellikle Agra Taj Mahal yapısının yapımında örnek alınmış, Babür mimarisini etkilemiştir.
Türbe ile ilgili son bir not: Timur, bu türbede hocaları, danışmanları, oğulları ve torunları ile birlikte gömülmüştür. Bu önemlidir, çünkü hocalarıyla gömülmesi bilime verdiği değeri ifade etmektedir.
Khodja Akhrar Ensemle
Khodja Akhror: Özbekistan tarihiyle bağlantılıdır. Bu ünlü kişi: bölgedeki siyasi yaşamın gelişimi üzerine etkili olmuş, aynı zamanda Sufi Nakşibendi lideri olarak tanınmıştır. Aynı zamanda, sıradan insanlar yanında birçok hükümdarın ruhani lideri olarak bilinir.
Kendisi, Maveraülnehir bölgesindeki şiddetli vergilerin kaldırılmasını sağlamıştır. Ayrıca: Semerkant, Fergana ve Taşkent önderleri arasında kanlı bir savaşı önlemesi hatırlanır.
Ünlü şair Djami onun hakkında şunları yazmıştır: “O meselenin özünü bilen kişidir. İnsanlar onun kutsallığı, görünüm ve mukavemetine saygı duyarlar.
Birçok çağdaşı onun için yüksek övgüler düzmüşlerdir. Onun sloganı gereği kişilerin onun manevi misyonunu yerine getirmek için siyasi gücünü kullanmamasıdır. “
O, 86 yaşında iken 1490 yılında ölmüş ve Semerkant yakınlarında gömülmüştür. Üzerine beyaz büyük mezar taşı konulan mezar, birçok inananı tarafından ziyaret edilmektedir.
1630 yılında Semerkant hükümdarı Nori Divan Begi
Mezarın bulunduğu yere yakın bölüme cami ve medrese inşa ettirmiştir. Medrese inşaatı 2 yıl boyunca devam etmiştir. Medresenin portalında iki aslan ve iki geyik görüntüsü ilgi çeker.
Ama bir yüz yıl sonra, medrese ağır hasar görmüş ve portal öne doğru eğilmiştir. Ayrıca dekorasyonun büyük kısmı düşmüş ve tüm bina harap hale gelmiştir.
20.yüzyıl başlarında: bu mimari anıt restorasyona tabi tutulmuştur. Bu çalışmalarda dekoratif cephe kurtarılmış, portal yerine tespit edilmiştir. Günümüzde kompleks içinde: mezar yanında, medrese, kış ve yaz camileri, ayvan ve minare bulunmaktadır.
Hoca Abdi Darunee Mozolesi
Anıt: Hoca Abdi Darunee türbesi yakınlarında, 12.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Efsaneye göre: Şeyh Abdi-Darunee: 9. yüzyılda Arap Yarımadasından Semerkant şehrine gelmiş ve Kur’an ve şeriat konularında bir uzman olarak, burada yargıç işlevlerini yerine getirmiştir. “Darunee” kelime anlamı olarak “iç” demektir. Onun mezarı, Semerkant şehir surları içinde bulunmaktadır.
Türbe: 12. yüzyılda inşa edilmiş ve 15.yüzyılda yenilenmiştir. Günümüzde bir piramidal kubbe ile küçük kare bir evden oluşmaktadır. Türbenin içi, altın ve seramik ile süslenmiştir. Mozole yakınında, 15. yüzyılda bir ibadet yeri yapılmıştır. Mezardaki antik dönemden kalan çınar ağaçları, büyük su birikintisi (khauz) çevresinde büyümektedirler.
Ulugbek Memorial Müzesi
Tashkentskaya str adresindedir. Pazar günü hariç her gün ziyarete açıktır ve saat: 09.00-17.00 arasında gezilebilir.
Ulugbek: yalnızca Timur’un torunu olarak değil, aynı zamanda Orta Asya’nın en büyük alimlerinden biri olarak halkların hafızasında kalmıştır. Ulugbek’in gerçek ismi Muhammed Taragdır. Amir Timur’un en küçük oğlu Shahrukh’un oğlu olarak 1394 yılında doğmuştur.
Doğumundan itibaren, Timur’un en sevdiği eşi Saray Mülk Hanım tarafından bakım altına alınmıştır. Çünkü, Timur döneminde çocuklara ebeveynlerinin bakımı değil, böyle bir uygulama bakımı vardır. Ulugbek: büyük dedesinin çalışmalarında yer aldı.
Erken yaşlardan itibaren diğer Timur prenslerinden farklı olarak
Bilimler alanında büyük yeteneğinin olduğu ortaya çıktı. Timur ile yaptığı geziler sırasında: bir gün eski bir al-Tusi dönemi gözlemevi kalıntıları bulunan Maragheng şehrine ulaştılar. Ören yerindeki bu gözlemevi, Ulugbek’in Astronomi ile ilgilenmesine neden oldu.
Birkaç yıl sonra dedesi Timur’un ölümünün ardından: babası kararıyla Ulugbek, Maveraülnehir hükümdarı oldu.
Kendisi bu dönemde, Semerkant-Buhara-Gijduvan şehirlerinde medreseler inşa ettirdi. Çünkü sürekli olarak herkesin eğitilmesinden yana oldu ve bilgi almak için insanları teşvik etti. Onun iktidarı sırasında, Orta Asya: Doğu Rönesans’ı yaşandı.
Uluğbek Gözlemevi-Rasathanesi
1428 yılında Uluğbek gözlemevinin yapımı tamamlandı. Gözlemevi şehir merkezine 3 km uzaklıkta bir tepe üzerine kurulmuştur.
Tahminen 2-3 katlıdır ve yükseklik yaklaşık yine tahminen 40 metre civarındadır.
Yapının yuvarlak forumda çapı 46 metredir. Burası: Semerkant şehrinin bilimde ulaştığı en üst noktayı göstermesi açısından önemlidir.
Dönemin ünlü astronomları (Kadı-Zada el Rumi, El-Kaşi gibi) onun gözlemevinde seçkin bilim adamlarıyla birlikte çalıştılar. 1437 yılında Uluğbek: 1018 yıldızlı bir yıldız kataloğu derledi. Bu katalog daha sonra Avrupa dillerine çevrildi ve tüm dünyada temel astronomi rehberi oldu.
Astronomi tarihindeki alimler: Uluğbek, Kopernink, Galileo ve Batlamyus olarak sıralanır. Uluğbek: dünyanın güneş çevresinde döndüğünü bulduğunda: bu durumu batılı Kopernink 60 yıl sonra, Galileo ise 200 yıl sonra bulabilmişlerdir.
Uluğbek’in
Günümüzden yıllarca önce, hiçbir teknolojik alet olmadan bunu birkaç saniyelik yanılma ile tespit etmesi inanılmazdır. Zaten bu yüzden: aya ayak basan ilk astronot: ay üzerinde gördüğü üç tepeden birine “Ulukbey” ismini vermiştir.
Uluğbek ölümünün ardından, gözlemevi yıkılmış ve dini hayranları tarafından yağmalanmıştır. Rasathanenin yok olması şöyledir: Uluğbek’in oğlu, babasının bilimle çok uğraştığını, devletle ilgilenmediğini ve devletin zayıfladığını düşünen oğlu Abdülaziz: tahtı bırakmasını ve hacca gitmesini söyler.
Bunu kabul eden Uluğbek, Semerkant şehir çıkışında oğlu tarafından öldürülür. Uluğbek’in öldüğünü duyan yobazlar: uzun zamandır kin duydukları rasathaneye saldırırlar, yapıyı yıkarlar ve içindeki tüm kitapları yakarlar. Rasathanedeki bir kısım bilim adamı ise, kaçarak canını zor kurtarır.
Bunlar arasında bulunan Ali Kuşçu: önce Tebriz şehrine ve ardından İstanbul’a gelerek Fatih Sultan Mehmet’in himayesine girer ve 1474 yılında İstanbul’da ölür. Ali Kuşçu’nun Semerkant şehrindeki rasathaneden kaçırabildiği kitaplar ise yüzyıllar boyunca astronomi için kaynak kitap olarak kullanılır.
Evet, bu rasathanenin harap temelleri
1930 yılında Rus arkeolog Viatkin tarafından tesadüfen bulunur. Ancak yalnızca yer altı bölümleri belirlenebilmiştir. Yani başkaca bir kalıntı bulunmamaktadır.
Bunlar: yani rasathaneden geriye kalanlar 63 metre uzunluğunda, 2 metre genişliğinde, aşağıya doğru 11 metre inen yarım ay şeklindeki bir çukurluktur. Bulunan belgeler ve bilim adamları tarafından gözlem evinin bir modeli yapılmıştır.
Gününüzde Taşkent şehri sokakları: ilçeleri, metro istasyonları, bu büyük astronomun ismiyle adlandırılır. Semerkant Ulugbek Memorial Museum: gözlemevi kalıntıları yanında kurulmuştur. Müzede: Ulugbek mirası ile ilgili bir koleksiyon sergilenmektedir. Ayrıca, yine koleksiyon içinde, o döneme ait yazılar ve kitaplar bulunur.
Şarapçılık Müzesi
Makhmud Kaşgari Str adresindedir.
Müzenin geçmişi, yaklaşık 150 yıl kadar geride eski Khovrenko dönemine kadar gitmektedir. Orta Asya toprakları Rus imparatorluğu tarafından işgal edilince, bu toprakların tüm zenginlikleri keşfedilmeye başlanmıştır. Semerkant şehrinde şeker içeriği yüksek ünlü üzümler yetiştirilmeye başlanmıştır.
Bunun ardından, Rus şarap üreticisi ve işadamı DM Filatov, Özbekistan ülkesinde ilk şarapçılık faaliyetini başlatmıştır. Çalışma 15 yıl boyunca sürmüştür. Burada üretilen şarap ve konyaklar: Paris ve diğer uluslar arası sergilerde ödüller kazanmışlar ve Semerkant şarapları dünyaca ün kazanmıştır.
Ardından Sovyet iktidarı gündeme gelince: Filatov şarapçılık ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Günümüzde: Khovrenko Şaraphanesi tarafından üretilen şarap, konyak ve votkalar: üretimi sürdürülmektedir. Burada ziyaretçiler için turlar düzenleniyor ve bu turlarda şarapları tatma imkanı bulunmaktadır. Ayrıca, yine burada bir şarap müzesi bulunmaktadır.
Registan Meydanı
Yüzyıllardır Registan Meydanı, Semerkant şehrinin merkezi olmuştur. Kelime anlamı “kumlu yer” demektir. Meydanda ilk medrese inşa edilmeden önce, burada asırlar önce bir nehir vardı. Yıllar sonra 15. yüzyılda meydan düzenlendi ve ilk medrese kuruldu.
Meydanın sol bölümünde eski nehirle ilgili kalıntılar bulunmaktadır. Meydana Timur’dan öte Ulugbek’in damgasını vurduğu hissediliyor.
Meydan şehrin akademik, dini ve idari merkezidir. Meydan: Timur döneminde çarşılarla doluymuş. Timur’un torunu Ulugbek han olunca bu çarşıları yıktırmış ve yerine kendi adını taşıyan, dünyanın en büyük medresesini yaptırmıştır.
Ardından da, aşağıda ayrıntılı olarak belirttiğim gibi, hemen karşısına aynı büyüklükte ve ihtişamda Sher-Dor medresesi yapılmıştır. Böylece 3 medreseden oluşan muhteşem bir bilim meydanı ortaya çıkmıştır.
Bütün büyük şehirlerin merkezleri
Ortaçağ döneminde “Registan” olarak isimlendirilmiştir. Bunlar özellikle: Taşkent, Buhara, Semerkant şehirlerinde öne çıkmaktadırlar. Semerkant, Orta Asya’da kentsel planlamanın seçkin örneklerinden birisidir.
Timur, bir zamanlar Semerkant şehrini merkezi olarak düzenletmiştir. 1409-1499 yılları arasındaki Mirzo Ulugbek zamanında, meydanın bulunduğu biliniyor.
Meydan Sovyet döneminde önemli bir buluşma yeri olarak kullanılmıştır. Kızıl Ordu Semerkant şehrini ele geçirmesi sırasında, bombardımandan Registan meydanı da etkilenmiştir. Ancak, ardından Sovyetler, şehirdeki tarihi binaları restore etmişler ve özellikle Registan Meydanına çok önem vermişlerdir.
Çünkü, bu meydan çeşitli gösterilerde kullanılmıştır. Halk mahkemesi, burada yargılama yapmıştır.
Şehirdeki tüm geçit törenleri, festivaller ve Pazar çarşıları bu meydanda düzenlenmektedir.
Meydanda 3 medrese bulunmaktadır.
Bunlar
1.Ulugbek Medresesi.
2.Sher-Dor Medresesi.
3.Tilla-Kari Medresesi.
Medreseler, Müslümanların yüksek öğretim kurumları olarak önem kazanır ve aileler çocuklarını orada okutmak isterler. Buralardaki eğitim, yerine göre 10, 12 veya 20 yıl sürer. Öğrencilerin seçimindeki en büyük etken disiplindir. Hepsi için ana disiplin “Kur-an” dır.
Ulugbek Medresesi
1417-1420 yılları arasında yapılmıştır. Registan meydanını solunda-batı kısmındadır. Burada 110 tane öğrenci yaşayabilecek şekilde 54 hücre ve bir bahçe bulunmaktadır. Doğunun klasik eğitim kurumlarından birisi olarak tanımlanır.
Bu medrese ölçeği, Amir Timur’un yapılarının en büyüğü ile rekabet edebilecek boyutlardadır. Ulugbek, ölümüne kadar burada matematik ve astronomi dersleri vermiştir.
Zaten, medresede astronomik gözlemler yapmak içinde bir platform bulunuyormuş.
Medrese yapısı, Ulugbek’in astronomiye olan tutkusu nedeniyle yıldızlarla bezenmiştir. Kapı üzerindeki on yıldız, uzayı sembolize etmektedir.
Ayrıca geometrik desenlerde kullanılmıştır. Medreseye 15 metre yükseklikteki bir kapıdan giriliyor ve bu kapının bizzat Ulugbek tarafından tasarlandığı söyleniyor. Medresenin içinde Ulugbek’in bir heykeli bulunuyor.
Sher-Dor Medresesi
Burası bir askeri lider ve politikacı olan Semerkant hükümdarı Yalangtush Bahadur’un emriyle 1619-1636 yılları arasında yapılmıştır. Medrese 200 yıl önce inşa edilen Ulugbek Khanaka yıkıntıları üzerine yapılmıştır.
Portal üzerindeki kitabede mimar Abd al-Jabbar ve Muhammed Abbas Kamarkandi ustaların adları yazılıdır. Ayrıca, Kuran’dan alıntılar, bitkisel süslemeler yaygın olarak kullanılmıştır.
Ulugbek medresesinden farklı olarak iki kış öğretim salonu vardır ama ana yapısı Ulugbek medresesinin aynısıdır.
Halk arasında “Aslanlı Medrese” olarak bilinir. Çünkü giriş kapısı üzerinde bir aslan resmi bulunmaktadır.
Medresenin giriş kapısının üstünde: “güneş” ve “aslanların ceylan avı” resmedilmiştir. “Güneş” ise Zerdüştlüğün etkisini göstermektedir. Medrese 32 metre yüksekliğinde minareye sahiptir. Yapının duvarları kufi yazılarıyla süslenmiştir.
2001 yılında medrese UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Tilla-Kari Medresesi
1647-1660 yılları arasında yapılmıştır. Registan meydanının kuzey tarafındadır. Bibi Hatun Medresesi kullanılmayacak kadar harap hale gelince, yeni bir camiye ihtiyaç duyulmuş ve hem cami, hem de medrese olarak hizmet vermesi için burası yapılmıştır.
Medresenin inşasına Semerkant hükümdarı Yalangtush Bakhadur emriyle başlanmıştır. Aslında burada daha önce, 200 yıllık bir kervansaray bulunuyormuş.
Biraz önce de sözünü ettiğim gibi, bittikten sonra yani 17.yüzyılda Semerkant şehrinin en büyük camisi olarak kullanılmıştır.
Medrese ve cami inşaat çalışmaları
1646-1660 yılları arasındaki 15 yıllık dönemde yürütülmüştür. Yapıda kabartma süsleme, altın yaprak boyama teknolojileri yaygın olarak kullanılmıştır. Bu nedenle yapıya: “altın kaplama” anlamında “Tel Kari” ismi verilmiştir.
Caminin bahçesi, Cuma namazı için kullanılmıştır. Mihrap yakınlarındaki Minber: kıbleyi belirtmek üzere Mekke yönündedir.
Medresenin kapısı alçak boyutludur çünkü buraya girenlerin kafasını eğmesi yani boyun eğmesi düşünülür. Medresenin küçük ve fazla yüksek olmayan bir minaresi vardır.
Medresenin dekorasyonunun önemli kısmı kaybolmuş ama restorasyon çalışmaları sırasında 20. yüzyılda yeniden tamamlanmıştır.
Orta Asya mimarisinin bu güzel anıtı, 2001 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Rukhabad Türbesi
Bu türbe, 1380 yılında Timur tarafından Timur’un çağdaşı değerli İslam alimi ve mutasavvıf Şeyh Burhaneddin Sagaradzhi’nin mezarı üzerine yapılmıştır. Burhaneddin Sagaradzhi: kendi döneminde Doğu Türkistan göçebe kabileleri arasında İslam’ın yaygınlaştırmasıyla tanınır.
Kendisi Çinli bir prensesle evlenmiş ve Çin Yuan hanedanı sarayında büyük etkilerde bulunmuştur. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir, ama Çin’de öldüğü bilinmemektedir.
Ölümünün ardından Sagaradzhi: kendi vasiyeti üzerine oğlu Ebu Said tarafından Semerkant şehrine getirilerek gömülmüştür.
Rukhabad kelime anlamı “yerleşik ruh” demektir. O dönemin mimari özellikleri haricinde, giriş portalı olmadan tek kubbe olarak inşa edilmiştir. Bunun hemen yakınındaki “Gur-Emir” e bakıldığında, çok mütevazi olduğu görülür.
Bir efsaneye göre, kubbede: aziz şeyhte bulunan peygamberimizin yedi adet sakal kılı bulunan bir kutu bulunmaktadır.
Türbenin kuzey, batı ve güney yönünde üç giriş kapısı bulunmaktadır. Türbenin iç dekorasyonu çok mütevazidir. Burada: Sagaradzhi, Prenses eşi ve 9 çocuğunun mezarları bulunmaktadır.
Semerkant Tren İstasyonu
Özbekistan, Rus İmparatorluğu içinde Türkistan eyaletinin bir parçası iken, 19. yüzyıl sonlarında, burada aktif demiryolları inşa edilmiştir. Semerkant o zamanlar, Orta Asya’nın önemli ticaret merkezlerinden birisi olarak, yeni ulaşım sistemine şiddetle ihtiyaç duyulmuş ve Mayıs 1888 tarihinde Amu Derya nehri üzerine bir demiryolu köprüsü inşa edilerek, Semerkant Trans-Hazar demiryolu yapılmıştır.
Semerkant tren istasyonu zamanla yenilenmiş ve günümüzde modern bir kompleks olarak kullanılmaktadır. Birçok yerli ve uluslar arası trenler, buradan geçmektedirler. Özellikle son zamanlarda yüksek hızlı trenler: Taşkent-Semerkant arasında seferler başlatmışlardır.
Shakhi-Zinde Kabristanı-Mezarlığı
Bibi Hanım camisinin bulunduğu yerde, Şah-ı Zinde kompleksinin en gizemli ve eşsiz mimari eserlerinden birisidir. Kelime anlamı yaşayan kraldır. Burada mavi renkli pırıl pırıl mezar dizileri bulunmaktadır.
Ortaçağ sokakları boyunca, uyumlu ve canlı kombine türbe çeşitleri sıralanmıştır. Shahi Zinde: 14. yüzyılda birbiri ardına inşa edilen 11 türbeden oluşmaktadır.
Antik mezarlar: 1370-1449 yılları arasında Afrasiab yerleşimi yakınlarında bulunmaktadır. Buraya “Sokak mezarlığı” da denilir.
Shahi-Zinde kabristanı
Kraliyet kişi ve soyluların gömüldüğü bir yer olarak bilinir. Ana türbe, Hz. Muhammed’in kuzeni (yeğeninin oğlu) Kusama İbn Abbas türbesi ile başlar. Kendisi bölgede İslam’ı vaaz edenlerden birisidir.
Söylentiye göre, 7. yüzyılda Arap fatihler ile birlikte bölgeye İslam’ı yaymak için gelmiş ve 640 yılında Semerkant şehrinde vaaz vermiş, 13 yıl burada yaşamış ve daha sonra bir namaz sırasında Zerdüştler tarafından öldürülmüştür.
Öldüğünde cennete yükseldiğine inanılır ve bu yüzden burası kutsal kabul edilir. Ardından şehir valileri, buraya sürekli türbe yapıları yaptırmışlardır. Böylece burası 20. yüzyıl başlarında mimari güzelliklerle dolmuştur. Tüm anıtlar, antik cadde boyunca sıralanır.
Kusama İbn Abbas mezarı: dini ve manevi olarak birçok ziyaretçi çekmektedir. Bir efsaneye göre, mezarın su kaynağı şifalıdır.
Tüm türbeler, karmaşık Shahi Zinde’de: tek bir kompozisyon oluşturmaktadır. Her türbe, kubbeli kare bir bina ve girişinde bir revak bulundurur. Tuğla kullanılan binalar, çini fayans, oyma mozaikler ile mimari açıdan dekore edilmişlerdir.
Shali-Zinde’nin ana girişi inşaat bütünlüğünü tamamlar. Ana girişteki yazıtta şunlar yazılıdır “Bu görkemli yapı, Abdulaziz oğlu Ulugbek tarafından 848 yılında oluşturulmuştur”
Semerkant şehrini ziyaret ederseniz, burayı da mutlaka görmenizi öneririm.
Siyop Bozori-Pazarı
Tarihi İpek yolu üzerinde bulunan şehir, tarihi özellikleri yanında tam bir ticaret şehridir. İpek yolu üzerindeki en büyük pazarlardan biri olan Siyop pazarı: söylenenlere göre 800 yıldır aynı yerde yani Bubi hatun camisi yanında faaliyetini sürdürmektedir.
Ancak, son yıllarda yapılan çalışmalar ile Pazar daha modern bir havaya bürünmüştür. Pazarda; giyimden yiyeceğe aradığınız her türlü malı bulup satın alabilirsiniz. Satılan malların çeşitliliği yanında, insanların renkliliği, içtenliği ve sevimliliği de görülmeye değerdir.
Buraya gitmek isteyenler için son bir not: Registan meydanından buraya yürüyerek geçebilirsiniz.
İpek Halı Fabrikası
İpek: Doğu’daki en değerli kumaşlardandır. İpek giysiler yapma geleneği: ipek halılar, antik çağlarda nesilden nesle geçmiştir.
Her evin birkaç ipek halısı vardır. Çünkü ipek dokuma sanatı, en değerli beceri olarak kabul edilir. Günümüzde: İran, Azerbaycan ve tabii ki Orta Asya okullarında ipek halı dokuma eğitimi verilen yerler bulunur.
Özbekistan’da
Semerkant, Buhara ve Hiva şehirlerinde Özbek kadın ustalar tarafından dokunan el yapımı, muhteşem güzel ipek halılar görebilirsiniz. Çoğunlukla dokuma işinde kızlar çalışırlar. Onlar önce iplikleri boyarlar ardından kuruturlar ve ana çalışmalar başlar.
İpek halı imalatı zaman alıcı bir iştir. Bu halılar 1 ile 6 aylık sürede dokunurlar ve hatta bazen bu dokuma işlemi halının büyüklüğüne göre 1 yıl sürebilir.
Halının desen ve karmaşası da bu süreyi etkiler. Semerkant şehrinde, buraya yolunuz düşerse “Hudzhum” ipek halı fabrikasını da ziyaret etmenizi öneririm. Burada, halı üretimi ve benzersiz halı desenlerini görebilirsiniz.
Çoğunlukla fabrikada genç kızlar çalışır ve onlar canlı ve çeşitli renklerden inanılmaz halılar dokurlar. Fabrika ziyareti sırasında bir halı siparişi verebilirsiniz ve aynı zamanda bir halının dokunmasına katılabilirsiniz.
Hz Hyzr Camisi
Afrasiab kalesinin güneyindedir. Cami boyutları 30 x 16 metredir. Doğal bir yükselti üzerindeki camiye, dik merdivenlerle çıkılır. Camide: kapalı bir gölgelik ayaktadır ve burası zengin süslemeler ile dekore edilmiştir.
Minare ayrı yerdedir. Yivli kubbeye sarmal merdiven ile çıkılır. Caminin cephesi tuğla ile kaplanmıştır.
Ebu Mansur El-Maturidiy Mozolesi
Ebu Mansur: İslam hukuku-fıkıh alimi, bir bilgin ve filozof olarak Semerkant yakınlarındaki bu küçük kasabada 870 yılında doğmuştur. Kendisi ilk başta köy okuluna ve daha sonra medreseye devam etmiştir.
Daha sonra birçok öğrenci ona gitmiştir. Çünkü, Müslüman dünyasının doğusunda, gerçek bir bilim adamı olarak görülmüştür. Onun takipçileri arasında en ünlü olanı “Ebul Muin Nesefi” dir. İmam El Mansur El Maturidi: 944 yılında ölmüş ve bu türbe inşa edilmiştir. Efsaneye göre, buranın yakınlarında 3000 den fazla ilahiyatçı toprağa verilmiş, ancak Mauseloum 1930 yılında yıkılmıştır.
Ali Nesefiye Mousoleum
Türbe dikdörtgen şekilde tek odacık olarak inşa edilmiştir. Yerel çini kaplamaları ilgi çeker. Aynı çiniler Shahrisabz yakınlarında da görülür. Çünkü bunlar erken Timur dönemindeki türbelerde kullanılmıştır. Yapının diğer bölümlerindeki dekor, turkuaz ve beyaz renk oyma sırlı pişmiş toprak çinilerle yürütülür.
Türbelerin dekorunda, yerel ustalar tarafından yürütülen ve zor geometrik desenlere dayalı ve renkli ölçekli çiniler kullanılır. Hatta, ortaçağ mimarisi uzmanları “Türk Halı Tarzı” dedikleri mimari dekor için burası parlak bir örnektir.
İmam Buhari Anıt Kompleksi
İmam Buhari, tüm Müslüman dünyasında hadiste en önemli uzmanlardan birisidir ve 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara şehrinde doğmuş ve Semerkant’a 25 km uzaklıktaki Hartang köyünde ölmüş ve 870 yılında buraya gömülmüştür.
Bu nedenle, burası dünyadaki Müslümanların en saygın yerlerinden biri haline gelmiştir.
Özbekistan bağımsızlığını kazanırken, İmam Buhari’nin şanlı mirasından yararlanılmıştır. Tüm yaşamını ve gücünü bilgiye adamış bu muhterem kişi, hadiste uzman olarak büyük dikkat ve saygıya layık görülmüştür.
29 Nisan 1997 tarihinde İmam Buhari’nin doğumunun 1225 yılı, çeşitli etkinliklerle kutlanmıştır. 1998 yılı UNESCO tarafından “İmam Buhari” anma yılı ilan edilmiştir.
ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
Hazreti Davut Cave-Mağarası
Şehir merkezinin güneybatısında, Aksay köyü topraklarında, yaklaşık 40 km uzaklıkta, Özbekistan ülkesinin en ünlü ve kutsal yerlerinden biri bulunur. Üç dünya dininde kutsal kabul edilen, Hz Davud’un bu mağarada yaşadığına inanılır.
Bir Arap efsanesine göre: vaaz vermek üzere Asya’ya King David gönderilir. O, Müslümanlar tarafından “Hz Davud” olarak bilinir ve bölgede vaazlar vermiştir. Davud, dağlara sığınan ve Allaha dua eden eller ile taşları birbirinden ayırmayı başarmıştır.
Bir başka popüler efsaneye göre: David: Goliath ile savaşmadan önce dinlenmek için gizli bir yer arar. Bu aramalar sırasında, Semerkant yakınlarında bir dağlık alana gelir. Ama İfrits onu bulur ve ardından Goliath gelir.
Ancak David, henüz onunla savaşa hazır değildir. Kendisi, ulaşılmaz uçurumlara dek koşar. Rab onu korur ve David’in eli aniden balmumundan daha yumuşak olur ve bir kayaya delik kazmaya başlar ve kaya derinliklerine ulaşır.
Evet günümüzde
Hz Davut mağarasını ziyaret etmek isterseniz, dağ tepesine kadar yükselen 1303 basamaklı bir merdiveni tırmanmanız gerekir. Buraya ulaşırsanız, antik camide dua edebilirsiniz. Sonra Hz Davud’un mağarasında 500 adımlık aşağı doğru olan inişe girebilirsiniz.
Mağara: 4-15 metre arasındaki yüksekliğe ve 60 metre uzunluğa sahiptir. Onun ucunda, Daud adlı ve ayak izlerini görebileceğiniz bir karanlık tünel bulunmaktadır.
Bu ayak izlerine dokunarak, dilekte bulunabilirsiniz.
Sonuç olarak, burayı ziyaret etmek isteyenlerin yaklaşık 2000 adım tırmanmaları gerekmektedir. Yerliler dağa tırmanmak için eşek ya da at seçeneklerini ücreti karşılığı sunmaktadırlar.
Ayrıca, merdiven boyunca su, şifalı dağ otları, ucuz hediyelik eşyalar ve vahşi hayvan postları satan alışveriş tezgahları bulunmaktadır.
İmam-Moturidi Mausoeum
İmam Moturidi mezarı, Semerkant şehrinin kutsal yerlerinden bir diğeridir. Kendisi: ünlü filozof ve teolog olarak İslam için savaşmıştır. Öldüğünde 944 yılında İslam dünyasının birçok ünlü bilim adamının gömüldüğü bu mezarlığa gömülmüştür.
Bir zamanlar bir askeri kale bulunması nedeniyle, mezarlık “Chokar” yani “kale” ismiyle anılır.
1947 yılında mezarlık yerle-bir edildi. 2000 yılında Kasım ayında restorasyon sonucu türbe yeniden ziyarete açıldı.
Ishratkhan Türbesi
Semerkant şehrinin güneydoğu kesiminde, İslam mimarisinin en gizemli anıtlarından birisidir. Bazıları, buranın aristokrat kökenli bir kadın için mezar yeri olarak yapıldığını ileri sürmektedirler.
Saint Daniel Mausoleum-Mezarı
Burası, dünya üzerinde eşi bulunmayan: Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerin dua etmek için bir araya geldikleri yerdir. Eski Ahit’e göre Daniel Peygamber olarak bilinen kişinin bu türbesi, ayrıca Daniiel veya Doniyar olarak da bilinir.
Semerkant şehrinin kuzeydoğusunda bulunan yerleşim: Afrasiab eteklerindedir. Binanın uzunluğu 18 metredir. Öte yandan mezarla bağlantılı olarak birçok efsane ve hipotez üretilmiştir. Bazı kalıntıların: erken Hıristiyanlar veya Emir Timur tarafından buraya getirildiği iddia edilmektedir.
Mezarın içinde çeşitli farklılıklar vardır. Buna göre, bazı kaynaklarda burada yalnızca Aziz Daniel’in kolunun bulunduğu söylenir. Diğer bazı kaynaklara göre ise, burada azizin mezarından getirilmiş bir avuç toprak bulunduğu söylenir.
Burada mezarın boyutu hakkında da çeşitli söylentiler vardır. Bir yoruma göre, kutsal emanetler yıldan yıla artar. Diğer bir söylentiye göre, mezardaki kalıntıların çalınmasını önlemek için mezar büyük yapılmıştır.
Meros Kağıt Fabrikası
Semerkant şehri yakınlarında Konigil denilen köyde, tanınmış usta Muhtarov kardeşler tarafından kurulan “Meros” kağıt fabrikası bulunmaktadır. Onların çabaları sayesinde: yerel fabrika, Semerkant teknolojilerine dayalı eski bir geleneği yeniden canlandırmıştır.
Semerkant kağıt yapma teknolojisinde dut kabuğu hammadde olarak kullanılır. Kabuk dışarıdan temizlenir ve uzun süre bir tavada kaynatılır.
Sonra kıvamdaki hamur, püre yapmak için büyük stupas ile dövülür. Elde edilen hamur, daha sonra su dolu bir küvete konulur ve filtre edilir. Ardından kağıt levhadan çıkarılır ve bir gün boyunca dikey pozisyonda bekletilir.
Sonuçta kurutulmuş bu kağıt oldukça güçlenir. Kağıdın pürüzsüzlüğünü sağlamak için, granit veya kemik boynuz parçası ile parlatılır ve böylece ünlü pürüzsüz Semerkant kağıdı elde edilir.
Karakteristik Semerkant kağıdı: sarı renktedir. Kimyasallarla ağartılmış ve bu nedenle düz beyaz kağıda göre daha uzun ömürlüdür. Hatta 300-400 yıl dayandığı söylenir. Halbuki kaliteli bir beyaz kağıdın ömrü 40-50 yıldır.
Semerkant kağıt fabrikası, yalnızca kartpostallar, not defterleri, elbise, bebek ve çanta yapımında kullanılır. Fabrika mağazasında, tüm bunlara ait hediyelik eşyaları bulup satın alabilirsiniz.
Burayı ziyaret ederseniz, kağıt yapımı faaliyetlerini izleyebilirsiniz. Ücreti karşılığı fabrikada tur düzenlenmektedir.