Kayseri’nin Develi ilçesinde, turistik anlamda öne çıkan yerler: Elbiz Parkı, Develi kalesi (Zengibar kalesi), Hitit yazılı kaya anıtları ve Sultansazlığı.
Özellikle: Sultansazlığı, bölgenin en önemli doğal ve turistik yerlerinden biri.
ELBİZ PARKI
Bu parkta: 400 yıllık tarihi çınar ağacı var. Ayrıca: Romalılar döneminden kalma ve hala içinde alabalık yetiştirilen bir havuz var.
Bir de: buraya yolunuz düşerse: mutlaka buranın meşhur kıymalı pidesini (cıvıklı deniliyor) tadın. Bunun yanında: alabalık, evet o da muhteşem bir tat.
DEVELİ (ZENGİBAR) KALESİ
Yukarı Develi mahallesindedir. İlçenin batısında, sarp bir kayaya yapılmıştır.
Kale: sarp yamaçlı ve develi ovasına hakim bir tepe üzerindedir. Yapıldığı dönemin, askeri hareketliliğine karşı: halkı korumak için ve gerektiğinde savunma amaçlı kullanılmak üzere, inşa edilmiştir.
Kale; çok yıkıktır. Günümüze bazı bölümleriyle gelmiştir. Sağlam olduğu dönemde: mahzenleri, su sarnıçları, burçlarıyla bir bütünlük ortaya koymaktaymış. Yapı: üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölük kuzeydoğudadır. Güneydeki ikinci bölüm: harçsız, iri taşlarla örtülmüş, dörtgen burçlar ile güçlendirilmiştir. Batıdaki bölümden hiç kalıntı yoktur.
Evet: Develi kalesinin, büyük bir ihtimalle: Bizanslıların son dönemlerinde inşa edildiği düşünülüyor.
KAYA YAZILI ANITLARI
Kaya anıtlarının önemli olanları Develi ve Hisarcık’tadır. Develi ilçesinde bulunanlardan Hititlere ait olanı: Fraktin Kayası bilinmektedir. Kayseri merkezine 78 km. uzaklıktadır. Büyük bir kaya üzerine, hiyeroglif yazı ve kabartma resimlerle ünlüdür.
Diğeri: Şimşek Kaya olarak adlandırılmakta ve Fraktin Kaya Anıtının bir benzeridir. Develi’nin İmamkulu Köyü yakınlarındadır.
Büyük bir kaya üzerine yazılmış, Hitit hiyeroglif yazıları ve kabartma resimleri görülmektedir.
SULTAN SAZLIĞI
Kayseri il merkezinin 70 km. güneyinde: Develi Ovasının ortasında: Develi-Yahyalı ve Yeşilhisar İlçeleri arasında kalan, geniş bir sulak alandır. Türkiye’nin sahip olduğu en önemli kuş cennetlerinden birisidir.
Mevsimlere göre: sazlığı alanı 8 ile 13 bin hektar arasında değişmektedir. Büyük kısmı: sazlarla kaplıdır. Bu sazlar: bazı yerlerde, yüzen adacıklar oluşturur.
Bunlar: kuvvetli rüzgarda, yer değiştirirler. Suyun azalmasıyla da alçalırlar. Yer yer: kamış ve kındıra bulunur. Açık alanlarda ise: nilüfer ve süsen bitkileri görülür.
Sultan sazlığının belli başlı kuş göç yollarından biri üzerinde bulunan, tatlı su ve tuzlu su eko sistemlerine sahip olması, çok sayıda su kuruşun: barınma, beslenme, üreme ve göç esnasında uğrama gibi ihtiyaçlarına cevap veren doğal yapısı sebebiyle ulusal ve uluslar arası öneme sahip bir sulak saha konumundaki bu alan, 1988 tarihinde Tabiat Koruma Alanı, 2006 yılında ise Milli Park olarak ilan edilmiş ve önemli bir sulak alan olarak, uluslar arası RAMSAR Sözleşmesi kapsamına alınmıştır.
Dünyanın sayılı kuş yurtlarından birisidir. Sultan sazlığı, barındırdığı kuş varlığı ile Avrupa ve Ortadoğu’nun en önemli sulak alanlarından birisidir. Sultan Sazlığında şimdiye kadar 251 kuş türü tespit edilmiştir. 600 bin adet ördek, kaz ve filamingo tespit edilmiştir.
Bunlardan başka: pelikan, karabatak, dikkuyruk, turna, kara sumru, balıkçıl ve diğer pek çok çeşitli kuşlar da parkı zenginleştirmektedirler. Bu kuşlardan: 80 türü, burada kuluçkaya yatmaktadırlar. Uzmanlar: buruda çok sayıda ve zengin kuş türünün bulunmasını, bir tropik ormandan daha fazla madde üretimine bağlamaktadırlar. Zengin besin kaynakları bulunmaktadır.
1971 yılında alanın Orman Bakanlığı tarafından Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak ilan edilmesini takiben, koruma çalışmaları başlatılmıştır.
Geç farkına varılan, ancak keşfedildikten sonra da ciddi bir şekilde korunan Sultan Sazlığı, ülkemize kazandırılmış en önemli tabii parkların başında yer almaktadır.
Kayseri’nin Bünyan ilçesi denildiğinde: sanırım birçok kişi Bünyan Halısını hatırlayacaktır. Evet, Bünyan gerçekten halısı ile ünlü bir yöremiz. Ama bunun dışında: özellikle görmenizi önereceğim “Karatay Hanı” ve Ramsar sözleşmesine de alınmış, bir doğa harikası olan “Tuzla (Palas) gölü” bulunuyor.
HALICILIK
Bünyan’da halıcılık: ekonomiye katkı anlamında, ilçe merkezi ve köylerde sıkça uğraşılan bir sanat dalı olarak yerini korumaktadır. Ancak: son 10 yıl içinde; halı sektörünün makine halısına kayması ve fiyatların iyice ucuzlaması nedeniyle, el halılarına olan talep azalmış ve bunun sonucu olarak, halıcılıkla uğraşan insan sayısı azalmıştır.
Halbuki: ilçede, her evde bir halı tezgahı mevcut olup, kadınlar tarafından halı dokunmaktadır. İlçenin adını ülke genelinde ve yurt dışında duyuran Bünyan halıcılığının; mutlaka sürdürülmesi için gerekli tedbirlerin alınmasından yanayım.
Bu nedenle: Bünyan halısı hakkında bilgi vermek istiyorum. Şöyle ki: halı motiflerinde kullanılan renkler, oldukça önemlidir. Bu renkleri elde edebilmek için kullanılan tabii kök boyalarla birlikte, çeşitli yabancı maddeler, halının uzun süre parlak ve canlı kalmasını sağlamaktadır.
Motiflerde kullanılan renklerde, dikkati çeken bir husus: kırmızı rengin çok kullanılmasıdır. Türklerin en sevdiği renk olan kırmızı rengin, asalet sembolü olması, bu rengin sık sık kullanılmasına sebep olmuştur. Kırmızı renkten sonra: sarı, mavi, yeşil, siyah ve beyaz renkler de, ağırlıklı bir şekilde kullanılmaktadır.
Günümüzde ise: sentetik boyaların kullanılması, halıların eski özelliklerini kaybettirmiştir. Önceleri halılarda kullanılan bütün malzeme yün iken, bugün pamukla yün bir arada kullanılmaktadır.
Doğal boyalarla imal edilen halılar, sentetik boyalarla imal edilenlere göre, daha uzun yıllar canlı, sağlam ve kullanışlı kalmaktadırlar.
Doğal boyaların, öteden beri dokumacılıkta kullanılan yün, pamuk ve ipek gibi doğal liflerin renklendirilmesinde, 19. yüzyıl ortalarına kadar, yani sentetik boyaların keşfine kadar, aralıksız olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Doğal boya: tabiatta bulunan çeşitli bitkilerin içerdiği boya maddelerinden yararlanılarak üretilir. Söz konusu boya maddesi, bitkilerin: kök, gövde, yaprak, çiçek ve meyveleriyle, bazı böcek türü canlılardan elde edilmektedir.
Boyaların kullanımı ise, gerek taze gerekse kurutulmuş olarak değerlendirilmektedir.
BÜNYAN HALILARININ ÖZELLİKLERİ
Bünyan halılarında, zemin iki kısımdır. Birinci kısım: kenar suların ve kolonların bulunduğu alan, ikinci kısım ise: iç mekandır. Her iki kısım arasında da bir uyum mevcuttur. Halılarda kullanılan bordürler; yer ve bölgeler itibarıyla farklılık gösterirler. Bazı bölgelerde: bordürler üç sıra iken, bazı bölgelerde 7-8 sıra olmaktadır.
Bünyan halıcılığının temeli: Orta Asya kökenli olup, zaman içinde Anadolu’daki kültürel, ekonomik ve sosyal yapıdaki değişmelerin zorlaması ile gelişim evresini tamamlamıştır.
1908-1909 yıllarından itibaren, Bünyan halılarında malzeme olarak suni boyalarla boyanmış fabrikasyon yün ipliği ve pamuk ipliği kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönem halılarda kullanılan motifler, genelde düzenleme olarak ifade edilen geometrik esaslı motiflerdir.
Bu motifler: çubuklu düzenleme, atlamalı düzenleme, geçişli düzenleme ve merkeze toplanan düzenlemelerdir. Aynı zamanda: bir motifin kenarından oluşan düzenlemelerde vardır.
Bu dönemde dokunan halıları: ipi, elden yapılıp tabii boyalarla boyanan iplerden dokunan halılar, sentetik boyalarla boyanmış Mahchester yün ipinden yapılan halılar, boyasız koyun yününden yapılan halılar (Paturel ve Anakara) ve Bursa ipeğinden yapılan halılar (ipek halılar) olmak üzere, dört gurupta toplamak mümkündür.
Bünyan halılarının cm. karesinde: ortalama 16-30 ilmek bulunur. Halının cm karesinden ilmek sayısı ne kadar fazla olursa, kalitesi o nispette iyi olur.
Bugün: Bünyan’da halıcılık ev halıcılığı olarak devam etmektedir. Halıcı esnaflar, tezgahları hazırlayıp, halı dokuyan ailelere dağıtmakta, gerekli iplikler verilmekte, bu sistem içerisinde halılar imal edilmektedir.
Herhangi bir atölye veya fabrika türü üretim söz konusu değildir. Ailelerin yüzde 70’e yakını halıcılık faaliyeti içinde bulunmakta olup, bunların içinde de yüzde 60’nın geçimi, tamamıyla halıcılıktan sağlanmaktadır.
Bir ay gibi kısa bir sürede: 6 metrekarelik bir halı dokuyabilen Bünyanlı kızlar; Bünyan halısının santimetrekaresinde, 25 düğüm bulunduğunu belirtirler. Bu kızlar: daha çocukken tezgah başına geçip, gün boyu 10 bin düğüm atarak, ürettikleri halılar ile, ailelerine katkıda bulunurlar.
Halı için gerekli ipler: Uşak’tan alınıp, Kayseri’de boyatılıyor. Dokunan halılar “ince çiçek buğdaylı, üzümlü, dönmeli, kirpikli” adları verilen geleneksel motifleri taşıyor. Gördes düğümü ile dokunan Bünyan halılarının çözgüsü, pamuk ipliğinden yapılıyor.
TUZLA (PALAS) GÖLÜ
Tuzla gölü: İç Anadolu’da, insanlığın olumsuz etkilerinden kısmen kurtulmayı başaran, tek tuzlu göldür. Göl: Kayseri’nin 40 km. kuzeydoğusunda bulunan, Palas Ovasının bir parçasıdır.
Çöküntü ovası karakterindeki Palas Ovası, kendisini çevreleyen: Kırkkız ve Işıl Tepesi, Göztepe ve Elmalı Dağı gibi önemli yükseltiler nedeniyle, kapalı havza olma özelliğindedir.
Gölün çevresinde: sazlıklar, ıslak çayırlar, tuzcul bitki bozkırları, mera ve tarım arazileri bulunur. Yaz aylarına yağışların azalması ve buharlaşma nedeniyle, göl alanı daralır ve suyun içindeki tuz; göl kenarında çökelir. Suyun çekildiği alanlarda: 10-15 cm. kalınlığında, tuz tabakası oluşur.
Göl: 1993 yılında, I. Derece Sit alanı olarak ilan edilmiştir. Tuzla Gölü, aynı zamanda, Türkiye’nin “Ramsar” alanları listesindedir. Çünkü: geniş ve farklı eko sistemlerin bir arada bulunmasıyla, Göl, zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırıyor.
Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi ve İUCN kırmızı listesine göre: nesli tehlike altında olan türler arasında bulunan: toy, büyük cılıbıt, akça cılıbıt, angıt, mahmuzlu kızkuşu, küçük kerkenez gibi kuş türlerinden bazıları, bölgede göç döneminde görülmekte, bazıları ise bölgede ürerler.
KARATAY HANI
Eski Kayseri-Malatya yolu üzerinde, 40’ncı kilometrede, Bünyan ilçesinin Karadayı köyündedir. Kayseri’ye olan uzaklığı: 65 km. dir.
1219-36 yılları arasında, Selçuklu veziri Celaleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır. Karadayı köyü olarak adlandırılan ve eski adı “Zamantı” olan köydedir.
Kervansaray: Selçuklu dönemi özelliklerini gösterir. Yazlık ve kışlık olmak üzere: 2 kısımdan oluşur.
Kışlık (kapalı) Kısım: Sultan I. Alaeddin Keykubat zamanında (1219-1236) , avlu kısmı ise Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılmıştır. Kervansaraylarda, kışlık kısmın yanı sıra; avluya açılan kapalı odalar, mescit ve hamam bulunur.
Hanın giriş kapıları: mescidi, çörtenleri ve avluya açılan eyvan üzerindeki süslemeleri görülmeye değerdir.
Anıtsal giriş kapısının üzerinde, çok değişik denebilecek, stilize harflerden oluşan bir yazıt vardır. Bu yazıtta, kervansarayın Keyhüsrev zamanında yaptırıldığı anlatılmaktadır. Kapalı bölümün yazıtında ise, II. Keykubat anıldığına göre, inşaat uzun sürmüş olmalıdır. Başka bir yorum da Celaleddin Karatay Keyhüsrev’e söz verdiği için, adını yazdırdığıdır.
Bu yapının, bir sultan hanı olduğunu düşünülebilir. Yapının, 18 kulesi ile ağırlığını hissettirmesi, buna gerekçe gösterilebilir.
Giriş kapısı üstündeki, süslemelerin geç dönemin özelliklerine uygun bir yoğunlukta, karmaşıklık düzeyinde olduğu görülebilir. Giriş kapısından girdikten sonra, dev bir beşik tonozdan geçilerek, avluya girilir.
Bu tonozun, solunda mutfak ve sonradan türbe haline getirilmiş bir bölüm, sağında ise mescit vardır. Tonozun yukarı bölümünde, solda 12 hayvanlı bir friz bulunmaktadır.
Burada, alt kısımda, ahşap bölme ile kapatılmış türbe vardır. Üzerinde, büyük bir olasılıkla Osmanlı geç dönemlerinden kalma bir levha durmaktadır. Bu levhada: “ Herkes, bir eşeğe binmiş, dörtnala ahrete gidiyor “ anlamına gelen, bu yazının, kimin anısına konduğu ve ne zaman yazıldığı belli değildir.
Asıl giriş kapısını geçtikten sonra, avluya çıkılır ve tam karşıda, kapalı bölüm kapısı vardır. Kapalı bölüm, tipik bir ortaçağ kervansarayının bozulmamış halini görmek isteyenler için, ideal bir örnektir.
Avlunun sağında odalar, solunda ise 7 bölümlü bir eyvan bulunur. Kervansarayların zaman zaman kale olarak kullanıldığı iddiasını yadsıyanlar için, Karatay Han, iyi bir örnektir. Burada olsa olsa korunma amaçlı, yüksek duvarlar vardır. Gerek doğal, gerek geometrik bezeme açısından, çok zengin olan bu kervansaray, gerçek bir kültür hazinesidir.
Kayseri Yahyalı, Turizm olarak “Aladağlar Milli Parkı “ ile öne çıkıyor. Kayseri, Adana, Niğde il sınırlarının kesiştiği noktalarda ilan edilmiş olan milli park alanının; yüzde 60 kadarı Kayseri İli sınırlarına giriyor. Bu bölgede ise: doğa harikası “Kapuzlu Şelaleleri, Hacer Ormanı, Yedigöller” bulunuyor.
HACER ORMANI
Yahyalı ilçesine, yaklaşık 80 km. uzaklıkta bulunan Hacer Ormanları, 18 bin hektar alanı kaplamakta ve Yahyalı Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı ormanlardır. Türkiye’nin en önemli post ormanı olması özelliğini taşıyor.
Çevresi çok dik yamaçlardan oluşuyor. Ormanda halen yaban hayatı sürüyor ve helikopter pisti var. Çok dik ve genç buzul kayalıklarının arasında oluşan, basamaklı katlarda yaban keçileri yaşıyor.
Orta Toroslar üzerinde bulunan Demirkazık dağının güney ve doğuya uzanan kolları üzerinde yer alan bu ormanlar, Zamantı Irmağı istikametinde uzanan 600-2000 metre rakımlarında, sürekli kar mıntıkası halindedir.
Hacer ormanında bulunan 4 su kaynağından en önemlisi, orman merkezinde bulunan ve çevresi kamp alanı olarak da değerlendirilen, Soğuk pınardır. 2750 hektarlık bir alana sahip, Hacer ormanı florasını: göknar, meşe, sedir, ardıç, gürgen, titrek kavak ve karaçam oluşturuyor.
Ormanda bir çok mağarada bulunuyor. Bunlardan en önemlisi: halen Ulupınar köylüleri tarafından “doğal soğuk hava deposu” olarak kullanılan bir mağara var. Buna: toprak taş mağarası deniyor.
ZAMANTI VADİSİ
Zamantı ırmağının taşındığı vadi, Yahyalı ilçe hudutları içinde 50 km. uzunluğa ulaşıyor. Vadi içinde bulunan Yeşilköy köyü ile Büyükçakır köyleri arası “rafting” için çok uygun. Zamantı ırmağının üzerinde: 4,5 ve 6 derecede zorluk taşıyan parkurlar bulunuyor.
YEDİ GÖLLER
Toros Aladağlar Milli Parkının, Hacer ormanı ve Kapuzbaşı takım şelaleleriyle birlikte, en önemli bölümüdür. Yedigöller adı ile bilinen mevkide, irili-ufaklı yedi adet göl bulunmaktadır. Yedigöller’e, Ulupınar köyü, Hacer ormanından 6-7 saat süren bir yürüyüşten sonra ulaşmak mümkün.
Yahyalı’ya 70 km. uzaklıkta bulunan bu göllerin en büyüğü, Direk gölüdür. 3150 metre rakımda bulunan göllerin derinliği bilinmemekle birlikte, bu göller kar ve buzul suları ile beslenmektedirler.
Yedi göllerden yaklaşık 10 km. doğuda bulunan Soğukpınar ise, 1700 metre rakıma sahiptir. Buradaki ormanlık alan ise 687 hektar civarındadır. Fiziki coğrafyası nedeniyle, Türkiye’nin en önemli doğa yürüyüşü alanlarından biridir.
Temmuz ayının ilk haftasında: göl sayısı 80’e ulaşır. Karlar eriyip, azaldıkça, sonbaharda, ikinci ilkbaharın çiçekleri açıyor. Sonra karlar erir ve Aladağlar, Karadağlar oluyor. Göllerin tamamı: kar ve buzul suları ile besleniyor.
KAPUZKAYA ŞELALESİ
Evet; Kapuzbaşı şelaleleri, 500 metrekarelik bir alan içinde, 7 tane şelaleden oluşan ve doğa çatlağından, kayalar arasından fışkıran ve 30 ile 76 metre yükseklikten, dökülen, debisi çok büyük ve yaz-kış aylarında sürekli akan kaynak şelaleleridir. Bunu tek bir şelale olarak algılamayın. Toplam 7 şelale var ve hepsi farklı yüksekliklerden dökülüyorlar.
Kapuzkaya şelaleleri: Soğukpınar’dan 18 km. uzaklıktadır. Yahyalı ilçesinin, Küçükçakır köyünün, kuzeyinde bulunan Ensenin Tepesinde bulunuyor. Kayseri’ye toplam; 165 km. uzaklık var. Yol: yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk sonucu gidiliyor.
Şelalelerin bulunduğu yer; Yahyalı’ya, 55-65 km. uzaklıkta olup, ulaşım iki yoldan sağlanıyor.
Yollardan birisi Yahyalı-Dikme-Çamlıca-Ulupınar-Kapuzbaşı güzergahıdır. Bu yol: 65 km. dir. Diğeri ise, Yahyalı-Dikme-Delialiuşağı-Yeşilköy-Balcıçakırı-Kapuzbaşı güzergahıdır. Bu yol ise; 55 km. dir. Her iki yol da, pek düzgün değil.
Sonuçta: stabilize, toprak, dar ve virajlı. Yaklaşık bu mesafe de. 2 saat yolculuk gerektiriyor. Büyük bölümü orman içinde geçen bir yolculuk. Denizden: 2000 metre yüksekte olan buraya, mutlaka yazın gitmelisiniz, kış şartlarında ulaşım çok ama çok zor.
Kapuzkaya Şelaleleri, irtifa akışı itibarıyla, Niagara’dan (55 m), Finlandiya’da bulunan İmatra’dan (25 m.), Erzurum’daki Tortum’dan (50 m.), Antalya’da bulunan Düden’den (25 m.) ve Manavgat’tan (5 m.) daha büyüktür.
Bu ölçüleri ile: dünyanın en yüksek ikinci şelalesi durumundadır. Aktığı yerin rakımı: 700 metredir. Debinin çok yüksek olması nedeniyle: su zerrecikleri çok geniş bir alana yayılıyor ve bu durum, özellikle yaz aylarında, güzel bir serinlik duygusu yaratıyor.
Evet: burada iki tane şelale var. Bunlar: 10 metre ve 20 metre dökülüyorlar. Yine bu şelalelerin bulunduğu tepenin: doğu ve güney yamaçlarında, irili-ufaklı büyük gürültü ile akan şelaleler var.
Bunlar: Suarası deresine dökülüyorlar. Oradan da: Zamantı ırmağına karışıyorlar. Yörede: toplam 7 tane şelale var. Bunlardan: 5 tanesi büyük, 2 tanesi ise küçük. Yükseklikleri ise: 30 ile 76 metre arasında. Bunların hepsi: dereyi besliyorlar.
Doğudaki 3 şelale, “Takım şelale” adını alırlar ve yükseklikleriyle tanınırlar.
ELİF ŞELALESİ
Yayvan ve dağınık olup, çevresi mesire yeridir. Çıkış ve bir arada bulunma özellikleri itibarıyla, toplam debisi yaz aylarında, saniyede 28 bin litreye kadar ulaşır. Deniz seviyesinden 700 metre yüksekliktedir.
Çağlayan sularının sesi ve süt beyazı rengi ile vahşi doğanın en görkemli görüntüsünü ve karşı koyulmaz gücünü ortaya koymaktadır. Şelale sularının boşaldığı vadi tabanında, ancak çok temiz sularda yaşayan kırmızı fosfor benekli şelalelere özgü alabalıklar yaşamaktadır.
YEŞİLKÖY ŞELALELERİ
Yeşilköy köyüne, 3 km. uzaklıktadır. Zamantı ırmağının, iki yakasında akmakta olup, Antalya-Düden şelalesine benzer niteliktedir. Zamantı ırmağının üstünü kapatan tabii bir köprünün baş kısmında bulunan şelalelerin, büyüğü 20 metre ve küçüğü 10 metre yüksekliğindedir.
Günün belirli saatlerinde, dönüşümlü olarak çekilen ve geri gelen sularıyla, halk arasında bir takım söylentilerin doğmasına neden olmuştur. Yeşilköy şelalesinin döküldüğü yer ile bu yerin biraz yukarısında, doğal olarak oluşmuş, 2 adet yer köprüsü var. Bu yerlerde, zamantı ırmağı kaybolup, tekrar ortaya çıkıyor. Oldukça ilginç.
Evet: gerçekten görkemli bir görüntü sunan şelaleler, mutlaka görülmeye değer. Zamanınız varsa, mutlaka bu güzellikleri görün. Dediğim gibi, 700 metre yükseklikten (bu yükseklik, şelalenin yüksekliği değil, şelalenin döküldüğü yerin rakımı, yani denizden yüksekliği )aşağı doğru akıyorlar, dünyada ikinci, bu tür bir şelale başka yerde göremezsiniz.