Adana Pozantı

 

Adana Pozantı


Pozantı denilince: Adana ve bu yöreden devamla, doğu bölgelerine gidilirken, bir sürü ağır tonajlı aracın (kamyon, tır) yolu bir sıkıntı haline soktuğu ve aynı anda: şeker pınarı kaynak suyunun çıktığı yer ve lokantanın görüldüğü, bu lokantada, yenilen harika yiyeceklerinin damak tadı bıraktığı ve sonra, yine o çileli yola devam edildiği aklıma geliyor.

 

ULAŞIM

Pozantı’nın il merkezine uzaklığı 112 km dir. Ulaşım otoyol ve ilçeden geçen D-750 kara yolu ile sağlanır. Ancak kış aylarında, bu yolda geçici süreli kapanmalar yaşanmaktadır. Pozantı ilçesinde 1912 yılından bu yana demir yolu hattı bulunmaktadır. Her gün demir yolu ile Adana, Ankara, Niğde, Kayseri ve Konya’ya seferler yapılmaktadır.

TARİH

Tarih boyunca, Pozantı’ya çeşitli isimler verilmiştir.

Klasik devirde Tiana (Tuvana) olarak isimlendirilen ve Tarsus yolu üzerinde bulunduğu bildirilen ve bugünkü Pozantı olduğundan şüphe edilmeyen “Podandos” un, Hitit dönemine ait Paduvanda ile olan isim benzerliği dikkat çeker.

Pozantı’nın ilk çağlarda ismi “Pendonsis” dir. Araplar “El Bedendum” ve Türkler ise “Bozantı” ismini vermişlerdir. İlçenin eski kuruluş yeri, günümüzdeki Anahşa kalesinin çevresidir. Gülek boğazı yolu.

Birçok milletin konup göçtüğü Pendonsis şehri kalıntıları üzerine kurulmuştur, tarih boyunca coğrafi konumundan dolayı önemli bir konak yeri olmuştur. Bizans imparatorluğu döneminden sonra bölgede Abbasiler görülür. Abbasi döneminde Halife Harun Reşit zamanında, bu bölgede çok sayıda Türk aşiret ve boyu yerleşir.

1015 yılından itibaren, Anadolu’ya başlayan Türk akınları, buralara kadar uzanır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra, Türk Toprağı olur. Haçlı seferleri sırasında yeniden Bizanslıların eline geçen Pozantı, Yavuz Sultan Selim tarafından 1571 yılında Osmanlı topraklarına katılır.

Pozantı’nın tarihinde benim çok etkilendiğim bir olay var. Osmanlı ordusu, Mısırlı isyancı Mehmet Ali Paşa’nın ordusuyla yapılan çatışmalarda bozguna uğrar ve Pozantı vadisinden yürüyerek veya at sırtında, perişan bir halde geçer ve Pozantı’daki hastaneye ulaşırlar. Yaralı Türk askerleri, Pozantı hastanesindeki Ermeni asıllı doktorlar tarafından zehirlenerek veya yanlış tedavi sonucu hayatını kaybeder daha doğrusu öldürülürler ve yüzlerce askerin mezar yerleri halen bilinmemektedir.

Mondros ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra, Pozantı’da Fransızlar tarafından işgal edilir. 25 Mayıs 1920 tarihinde Pozantı işgalden kurtarılır. 5 Ağustos 1920 Pozantı kongresinden sonra, Adana il merkezi, Adana’nın kurtuluş tarihi olan 5 Ocak 1922 tarihine kadar, Pozantı’ya taşınmıştır.

Pozantı’nın Atatürk ile ilgili bir anısı: “Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş savaşında, birkaç gün yörede kalmış ve bir eve misafir olmuştur. Kullandığı kahve fincanı ve dolmakalemi, ev sahiplerinde bulunmaktadır.”

1954 yılında Pozantı ilçe olmuştur.

Adana Pozantı

GENEL

Pozantı yüksek Toros dağlarında, bu dağların en kolay geçit veren yeri olan Gülek Boğazı yolunda ve Çakıt vadisinin ortasında kurulmuştur.

İlçe merkezi Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’yu İç Anadolu ve Avrupa’ya bağlayan kara ve demir yolu hattı üzerinde önemli bir geçit durumundadır.

İlçenin en önemli ekonomik faaliyetleri: E-90 kara yolu üzerinde bulunan lokanta işletmeciliği ve küçük sanayi işletmeciliğidir. Özellikle: E-90 kara yolu kenarında, Çamardı yolu kavşağında, “Hayat Su” şişeleme fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikada üretilen şişelenmiş su: ülkemizin birçok yerine dağıtılmaktadır. Buranın en büyük özelliklerinden biri de: burada bulunan piknik yeridir. (Şekerpınarı piknik yeri ve lokantası)

1914-1917 yılları arasında demir yolunun buraya gelmesiyle Pozantı daimi yerleşim yeri haline gelmiştir.

Ancak, ilçe genelinin dağlık ve bir kısmının orman içi köy olması nedeniyle, tarım ve ziraat alanları azdır. Geçim kaynağı: hayvancılık, arıcılık, orman işçiliği, nakliyecilik ve özellikle ilçe merkezinde E-90 kara yolu üzerinde bulunan lokanta işletmeciliği ve küçük sanayi işletmeciliğidir.

İlçenin özelliği nedeniyle: yaylacılık cazip hale gelmiştir. Tekir ve Bürücek yaylalarından sonra: Alpu, Fındıklı, Kamışlı, Hamidiye, Aşçıbekirli, Dağdibi, Gökbez, E.Konacık, Y.Konacık köylerinde, yayla cazibesi arttırılmıştır.

Yaz aylarında, ilçe sınırları içinde yaylacılığın etkisiyle nüfus on katına kadar çıkmaktadır. Adana ve Mersin gibi, yazın çok sıcak ve yakın olan bölgelerden sıcaktan kaçış nedeniyle, yaylacılık önem kazanmıştır.

Bu yüzden lüks siteler oluşturulmuştur. Yaz aylarında özellikle de hafta sonlarında ilçenin nüfus yapısı farklılaşmaktadır. Umarım, yeni yapılacak lüks siteler nedeniyle orman varlığı daha da tahrip edilmez.

Pozantı denilince, burada yaz turizminden çok, kar ve kayak turizmi akla geliyor. Akdeniz ikliminde yaşayan Adana insanı, özellikle hafta sonları, günübirlik gezilerle, ilçeyi ziyarete geliyorlar.

Kar yağışı alan alanlar, bölge insanının ilgisini çekiyor. Ulaşım kolaylığı nedeniyle, başta Adana kent merkezi olmak üzere, kentte oturanların günübirlik kar görmek amacıyla, buraya toplu veya kişisel geziler düzenleniyor. Ancak, ihtiyaçları gidermeye uygun tesisleri bulmak zordur.

Adana Pozantı Meslek Yüksek Okulu

POZANTI MESLEK YÜKSEK OKULU

Çukurova Üniversitesine bağlı Pozantı Meslek Yüksekokulu 2009 yılında kurulmuştur. Yeni binasında 2017-2018 döneminde hizmet vermeye başlamıştır. Okul bünyesinde, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü ve bu bölüme bağlı Bahçe Tarımı ve Organik Tarım programları vardır. Ayrıca Turizm ve Otel İşletmeciliği ile Muhasebe ve Vergi bölümü de bulunur.

Adana Pozantı

GEZİLECEK YERLER

Tarihi Akköprü ve Anahşa kalesi ve Toros Tünelleri, İbrahim Paşa Tabyaları ile birlikte Pozantı’nın en önemli turistik varlıkları yaylalarıdır.

Adana Pozantı Cemal Paşa

 

CEMAL PAŞA CAMİİ VE ÇEŞMESİ

Pozantı çarşı merkezinde ve Tarihi Merkez Camisi olarak bilinen ancak asıl adı Ahmet Cemal Paşa camisi ve caminin şadırvan bölümünde bir çeşme vardır. Bunlar ilçe merkezindeki tek tarihi eserdir.

Caminin yapım tarihi net olarak bilinmemektedir. Ancak kitabesinden anlaşıldığına göre, 1914-1917 yılları arasında tamir ve onarım çalışması yapılmıştır. Caminin Osmanlı devletinin son döneminde İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup, üç paşadan biri olan Kolordu Komutanı Ahmet Cemal Paşa’nın talimatı ve destekleriyle restore edilmiştir.

Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşına girdiği sırada, Enver Paşa’nın emriyle Suriye’de güvenliği sağlamak ve Mısır’ı İngiliz istilasından kurtarmak için, Suriye’de Dördüncü Ordu Komutanlığına tayin edilerek görevlendirilen Ahmet Cemal Paşa, Pozantı’dan geçerken ilçede yer alan tek caminin yıkık ve virane olduğunu görür, caminin tamir ve onarımı için talimat verir.

Caminin yapımı sırasında, caminin yan tarafına bir de sebil çeşme yapılmasını sağlar.

Ahmet Cemal Paşa, 1917 yılında Suriye’deki görevini bitirip İstanbul’a dönerken yine Pozantı’ya uğrar ve caminin onarımının tamamlanmasını bizzat denetler, caminin iç mefruşatını bizzat kendi bütçesinden karşılamış ve caminin yeni halinden çok memnun olduğunu ifade etmiştir. 

Caminin kitabesinin Celi-Sülüs hattıyla gayet sanatlı bir şekilde yazılmasından anlaşıldığına göre, ya Adana’da ya da İstanbul’da yazdırıldığı tahmin edilmektedir. Çünkü o dönemde Pozantı’da böyle bir hattat bulunması pek mümkün değildir. 1916-1917 yıllarında tamir ve bakımı tamamlanan camiye, Ahmet Cemal Paşa adı verilmiştir.

Pozantılılar tarafından Merkez Camii olarak bilinen camiye, Cumhuriyet döneminde belli aralıklarla yapılan bakımlarda caminin orijinal yapısı maalesef korunamamıştır. Caminin yan duvarında, mermer kitabede yer alan ve Osmanlı Türkçesi kullanılarak güzel bir Celi-Sülüs hattıyla yazılan şiir, aslında caminin de yapım onarım aşamasını anlatan kısa bir tarihçe denilebilir. Merkez camii çeşmesinin üzerinde de Osmanlıca yazılmış bir beyit bulunmaktadır.

Bu çeşmenin de yapım tarihi bilinmemekle birlikte tamir ve onarımı camiyle aynı zamanda yapılmıştır. Hem cami, hem de sebil üzerindeki kitabede yazılı olan tarih 1916-1917 yıllarıdır. Orijinal yapı, zaman içinde onarım görmüş, bazı dini günlerde artan cemaat sayısını karşılamadığı için, üstüne bir kat daha eklenerek yükseltilmiş, üstü kubbelerle örtülmüştür. Caminin orijinal kitabesi kaldırılarak muhafaza altına alınmış, yerine Türkçesi asılmıştır.

Son bir not: Cemal Paşa, Osmanlının savaş hezimetinin ardından yurt dışına kaçtı ve gıyabında 5 Temmuz 1919 günü idama mahkum edildi, 21 Temmuz 1922 günü ise Gürcistan Tiflis’te Ermeniler tarafından öldürüldü. Vasiyeti üzerine Erzurum’da bulunan Karskapı şehitliğinde gömülüdür.

Adana Pozantı Akköprü (Şekerpınar Köprüsü)

   

AKKÖPRÜ (ŞEKERPINAR KÖPRÜSÜ)

Köprü, hemen yakınında bulunan Şekerpınar’dan dolayı, Şekerpınarı köprüsü olarak da bilinir. Şekerpınarı kaynağı ve şeker pınarı turistik lokantası, karayolunun dinlenme yeri olarak kullanılır.

Adana-Niğde il sınırlarını oluşturur. Çiftehan-Pozantı demir yolu, köprünün hemen doğusundan geçer. Köprü civarı, sarp dağlarla çevrilidir. Bir ortaçağ dönemi yapısıdır. Ancak yapılış tarihi net olarak bilinmez. Çünkü kitabesi yoktur. Roma, Bizans, İslam ve Selçuklu döneminde kullanıldığı tahmin edilmektedir. 

9’ncu yüzyılda Halife Memun, Bizansa karşı yaptığı seferde bu köprüyü kullanmıştır ve yazılı kaynaklarda belirtilmiştir. Buna göre, köprünün bu tarihten önce yani 833 yılından önce yapılmış olması gerekir. Köprü, 14’ncü yüzyılda, Karamanoğulları Beyliği zamanında bir gümrük noktası olarak kullanılmıştır. 

Yine, 14’ncü yüzyılda, Koca Mehmet Paşa zamanında onarılmıştır. 19’ncu yüzyılda ise, köprünün Mısırlı İbrahim Paşa tarafından onarıldığı kayıtlardadır. Köprünün yakın çevresinde bulunan yaklaşık 100 yıllık iki adet demir yolu köprüsü ve iki adet tünel bölgede arkeolojik sit potansiyeli oluşturmaktadır.

Adana Pozantı Akköprü (Şekerpınar Köprüsü)

Teknik özellikleri

Köprü kagir ve tek gözlüdür. Sarımtırak renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Her iki kıyıdan, orta kemere doğru yükselen meyilli bir şekli vardır. Boyu 83 metre, genişliği 5.70 metredir ve kemer açıklığı ise 10.35 metredir. 

Evet, köprünün günümüze kadar sağlam olarak gelebilmesinin en büyük sebebi, zaman içinde yapılan onarımlardır. Ancak, Ekim 1991 tarihindeki taşkın felaketinde köprü oldukça fazla hasar görmüş ve büyük kısmı yıkılmıştır. Yıllarca öylece yıkık olarak kalan köprü, 2001 yılında onarılmış ve günümüzdeki şeklini almıştır.

Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar

 

ŞEKERPINAR

Şekerpınarı, Adana il merkezine 100 km uzaklıktadır. Bu mesafe araba ile yaklaşık 1 saat civarında sürer.

Şekerpınarı mesire alanı, tarihi Akköprü ile birlikte Doğal Sit alanı ilan edilerek koruma altına alındı. Burası, Toros dağlarının içinden gelen harika suyu ile tanınıyor. Dağın içinden kocaman bir nehir çıkıyor ve Seyhan nehrinin kollarından biri olan Çakıt’ın büyük bölümünü oluşturuyor. 

Tanınmış bir su markası, burada şişeleniyor. Aynı zamanda Pozantı ve Akçetekir’in suyu buradan sağlanıyor. Ayrıca, burası dinlenme tesisleri ve özellikle güzel et lokantaları ile tanınıyor. Piknik de yapılabiliyor. Piknik masaları, taş barbeküler, oturma bankları ve çınar ağaçlarıyla çevrili alan özellikle sıcak yaz günlerinde, serin havada piknik yapmak isteyenler tarafından dolduruluyor.

Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar

 

Evet;  Adana’ya giderken, buraya mutlaka uğrayın. Burada: dağın yamacından çıkan şekerpınarı kaynağını görebilirsiniz. Büyük havuzlar var, mangal ve gerçekten çok lezzetli olan et (kilo ile satın alabilirsiniz) pişirmeniz mümkün. Ayrıca: buradan almanızı önereceğim bir şey daha var. Evet: bal alın. Gerçek anlamda, hakiki bal bulmanız mümkün.

Adana Pozantı İbrahim Paşa Tabyası

 

İBRAHİM PAŞA TABYASI

Toros dağları üstünde, Tekir boğazına hakim bir tepe üzerindedir. Tarsus-Pozantı istikametinde otobanda ilerlerken, Tekir yaylası mevkiine gelmeden, yolun solundaki yüksek bir tepe üzerinde görülmektedir.

Oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmayı başarmış Osmanlı dönemi yapısıdır. Bu bölgede 5 tabya bir arada bulunmaktadır. Bunlar: Yer Tabyaları, Armutlu Tabya ve Ak Tabya (Beyaz, Küçük Tabya) dır.

Tabya, Osmanlı döneminde 1830’lu yıllarda Osmanlı devletine isyan ederek Çukurova bölgesini ele geçiren Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından; yol güvenliğini sağlamak için yaptırılmıştır.

Kızıl Tabya, Büyük veya Fenerli Tabya olarak da isimlendirilir. Bu tabyalardan çıkarılan birkaç top, Gülek Kasabasına nakledilmiştir.

Bunlardan Kızıl Tabya ve Ak Tabya karşılıklı iki yüksek tepede yapılmıştır ve birbirlerini görürler. Ancak günümüzde her iki tabya da uzaktan görünmüyor, çünkü tamamen ağaçlarla kaplanmıştır.

Özellikle Elmalı Boğazının girişinde, hakim bir noktada bulunan Kızıl Tabya, muhteşem görünür. Bunun dışında, yeraltı tabyaları dışarıdan bakıldığında görülmez, çok büyük emek verilerek yapılmışlardır. Tabyalar, mermilere dayanacak şekilde üzerleri taş ve toprakla örtülmüş, gözetleme ve havalandırma pencereleri yapılmıştır.

Kızıl Tabya: üç katlıdır. Alt katlarda havalandırma açıklıkları vardır. Üst katta, ince uzun mazgal pencereleri görülür. Bütün odalar, birbirleriyle bağlantılı değildir. Genelde, kapıdan içeriye girildiğinde, solda iç içe geçen 2 oda ve diğer tarafta ayrı bir oda şeklinde mekanlar sıralanır.

Doğu ve batı yarım daire, burç şeklinde düzenlenen tabyanın, batı cephesi temel seviyesine kadar yıkılmış, ancak doğu cephesi sağlamdır. Oval planlı olarak yapılmıştır. Duvar örgüsünde yöresel taş malzeme kullanılmıştır. Duvarların iç ve dış yüzeyleri, küçük dörtgen düzgün kesme taş ile örülmüştür. Duvar araları moloz taşlarla doldurulmuştur. 

Tabyanın girişi kuzeydedir. Tabyanın iç kısmında, tonozlu mekanlar bulunur. Tabyanın su sarnıcı ve diğer bölümlerinden bir kısmı, günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Tabyanın üst kısmında: tabyayı çepeçevre saran, iç kısımları tuğla örülü, basık kemerli mazgal delikleri bulunur.

İbrahim Paşa Tabyası, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun, 1986 tarihli kararı ile, korunması gereken, taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz aslında oldukça bakımsız olmasına rağmen, yıllara meydan okuyarak günümüze sağlam olarak gelebilmiş ilginç bir yapı göreceksiniz.

Adana Pozantı Anıt Ağaçlar

      

ANIT AĞAÇLAR

Çetinlik dağı ormanlık arazide Hamidiye köyünde Sedir ağacı vardır. 635 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ağacın gövde çapı 175 cm, tepe çapı 8 metre ve boyu 35 metredir. Toros sediri olarak bilinir.

Bürücek yaylasında Ceviz ağacı vardır. 380 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ağacın gövde çapı 146 cm, tepe çapı 17 metre ve boyu 32 metredir. Ağaçlar Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Adana Pozantı Anahşa Kalesi

 

ANAHŞA KALESİ

Pozantı-Ankara D-750 kara yolunun batısındadır. Eski Konacık’ın 4 km doğusundadır. Tekir yaylasından öteye, Pozantı’ya bir vadi boyunca giderken, sol tarafta bir dağın yamacında kartal yuvası gibi yüksekçe bir yerde görülür. Buraya ulaşmak oldukça zordur. Çünkü 1800 metre yükseklikte, vadiye hakim bir savunma kalesi olarak yapılmıştır. Geniş bir tepe üzerindedir.

Araplar bu kaleye “Hüsnüs-Sekabile” derdi. Gülek boğazı girişindeki kalenin, İskitler zamanında yapıldığı tahmin ediliyor. Güney bölümü sarp ve kayalıktır. Kuzeyde iki burun vardır. İç kısmında ise tonozlu yapılar ve su sarnıçları görülür. Üst kısmında ve özellikle doğu ve batıda mazgal delikleri vardır. Kaleye ana giriş kuzeydendir.

Ünlü gezgin Evliya Çelebi, 1671 yılında burayı görmüş ve “kalenin mamur bir bölge olduğunu” yazmıştır. Kale, yüzyıllar boyunca yakınından geçen kervan yolunun kontrol noktasıydı. Kalede görevli askerlerden, babadan oğula görev yapanlar “kale ağası” olarak adlandırılırdı. Günümüzde de aynı yörede ve Adana şehir merkezinde, soyadı “Kaleağası” olanlar, Annahşa kalesinde görev yapan askerlerin torunlarıdır.

ELMALI BOĞAZ MEVKİİ

Elmalı boğaz mevkii, Adana il merkezine 80 km. Tarsus’a 50 km. Niğde’ye 100 km uzaklıktadır. Pozantı ilçe merkezine ise, TEM Otoyolundan 12 km uzaklıktadır.

Tesisin denizden yüksekliği 1850 metredir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından kayak merkezi kurulması planlanmış ve 1994 yılında inşaatına başlanmış ancak günümüzde atıl durumdadır. Öngörülen bu proje bitirilirse, burası bölgenin kayak merkezi olarak önem kazanacaktır.

Adana Pozantı Akçatekir Yaylası

AKÇATEKİR YAYLASI

Adana-Ankara E-5 karayolunun 107’nci kilometresinde, yolun her iki yanında uzanır. Adana il merkezine en yakın yayladır.

Pozantı ilçe merkezine 7 km uzaklıktadır. Yaylada yaklaşık 20 bin hane bulunur. Normalde yaylanın nüfusu 3000 kişi iken, yaz aylarında yayla sezonunu açılmasıyla buradaki nüfus 150 binlere kadar çıkar. Yani, yaz mevsiminde burası kalabalık bir şehre dönüşür.

Akçatekir yaylasında 6 mahalle vardır. Bunlar arasında ilk ve en eski sayfiye yaylacılığının yapıldığı alan Bürücek yaylasıdır.

Yaylanın alt ve üst yapı bakımından oldukça zayıf olduğu ve yazlık yaylacı nüfusunu karşılayamadığı açıkça görülür. Ancak bu kadar çok yaylacının ihtiyaçlarını karşılamak için, birçok iş alanı gelişmiştir. Yayla sınırları içinde, toplam 350 iş yeri bulunur. Akçatekir yaylasında 49 cami ve çok sayıda süper market vardır. 

Bürücek ve Üçoluk’da doğal güzellikler yanında tarihi değerler de vardır. Bürecek yaylası, tarihi çok eskilere dayanan bir sayfiye yaylasıdır ve Adanalı yerliler tarafından yoğun tercih edilir. Tarihi açıdan, İbrahim Paşa tabyası da buradadır ve günümüzde ayakta durmaktadır.

Evet, sayfiye dışında burayı günübirlik te ziyaret edebilirsiniz. Çünkü: Tekir yaylası: çam, ardıç ve meyve bahçeleriyle doludur. Yayla mimarisine uygun ahşap yapılar bulunur. Yaylanın kuzey ve güneyinde, yaylaya 2 km uzaklıkta Osmanlı tabyaları ve Orman İşletme Müdürlüğü tarafından koruma altına alınarak üretilen Yaban Keçileri Üretim İstasyonu vardır.

Adana Pozantı Fındıklı Yaylası

FINDIKLI YAYLASI

Pozantı-Çamardı yolu üzerinde, Alpu’dan sonra ikinci mahalle ve yayla yerleşimidir. Burası yol üzerinde geçmişte Fındık geçidi olarak da anılan bir geçit olarak bilinir. Günümüzde ormanlar içinde doğal görünümü ve temiz havasıyla Adanalıların yayla olarak tercih ettikleri bir mahalle yerleşimidir. Yaylanın ana ekonomik kaynağı meyvecilik, tarım ve bağcılıktır. Ancak yayla yerleşmesi mahallelilerin üzüm bağlarını bozarak Adanalılara sattığı alan olduğundan bağcılık ortadan kalkmak üzeredir.

Günümüzde kayıtlarda köy olarak geçen yerleşimde, alt yapı bakımından önemli eksikler vardır. Köyün resmi kayıtlarda nüfusu 350-400 kişi olmasına rağmen yazlık nüfusu 4000 kişidir. Gün geçtikçe talep artan yaylada, yaylacı evleri son yıllarda oldukça fazla yapılmakta ve lüks dubleks evler ortaya çıkmaktadır. 

Yaylanın en büyük cezp edici yanı, doğal güzellikleri ve mikro klima özelliğinden dolayı orman örtüsünün zenginliğidir. Köyün imkanları dahilinde bazı tesisler ve işyerleri bulunur. Ancak, sağlık, elektrik, su ve Pazar yeri gibi ana gereksinimler yoktur.

ARMUTOĞLU YAYLASI

Pozantı-Ankara yol ayrımından doğuya doğru dönülerek, 13 km lik çam ve köknar ormanı içinden geçen yolla buraya ulaşılır. Yayla tamamen bakir durumdadır. Sedir, köknar, ardıç ağaçları, kır çiçekleri hep iç içedir. Sarımsak dağının eteğinde bulunması nedeniyle, yaban hayatı bakımından da çok zengindir. Buz gibi suları olan bol su kaynakları görülür. Yaylada yapı yoktur. Bu yüzden kamp yapacakların çadır ve temel ihtiyaçlarını beraberlerinde getirmeleri gerekir.

Adana Pozantı Aşar Yaylası

    

AŞAR YAYLASI

Pozantı-Çamardı kara yolunun 14’ncü kilometresinden dönülerek ulaşılır. Yolun son 1.5 km lik bölümü stabilizedir. Yaylada, ahşap ve taşlardan yapılan yayla evleri, çam, köknar ve sedir ağaçları vardır.

Adana Pozantı Belemedik Vadisi

 

BELEMEDİK VADİSİ

Belemedik köyündedir. Adana merkezden trenle gidebilirsiniz veya Pozantı’dan kara yolu ile ulaşmak mümkündür. İlçe merkezine 9 km uzaklıktadır. İl merkezine olan uzaklık ise 117 km dir. Çakıt suyu kıyısında kurulmuştur.

Adana Pozantı Belemedik Vadisi

 

Belemedik köyünde Çınar ağacı vardır. 200 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Anıt ağaç olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Adana Pozantı Belemedik Vadisi

1904-1914 yılları arasında, Alman İmparatoru ve Sultan II. Abdülhamit arasında imzalanan Hicaz-Bağdat demiryolu yapım aşamasında açılacak 12 Toros tüneli için o dönem şantiye merkezi olarak burası seçilmiştir. Halen burada tarihi dokusunu yitirmeyen Almanlardan kalan taş yapılar bulunmaktadır. Bunlarla ilgili yöre insanının anlattığı bazı gerçeklerden söz etmek istiyorum.

Bu inşaatlarda yani tünel ve köprü inşaatlarında her gün bir kişi ölürmüş, Çamalan’da Alman mezarlığı varmış, sonra Almanlar buradan gitmek istememişler. Atatürk demir ki “Tamam, gitmezlerse gitmesinler, siz gidin oralara yerleşin” Bunun üzerine yöre insanı buralara gelip yerleşmiş, ancak o dönemde buralar çok modern imiş, Adana il merkezinde elektrik yokken, burada elektrik varmış. Almanlar gittikten sonra burası çok kalabalık ve hareketli olmuş. Burası uzun süre buranın pazarıymış, civarda kimin ne ihtiyacı varsa buraya gelirmiş.

Varda köprüsü ve Kapıkaya kanyonunu görmeye giderseniz, buraya da uğrayın. Burası fotoğrafçılar tarafından yoğun ziyaret ediliyor. Vadinin ortasından akarsu akıyor. Vadinin rakımı 600 metredir ve en büyük özelliği, kış öncesinde sonbaharda yaprakların renklerinin yeşilden sarıya, bordo ve kırmızıya dönmesidir. O yüzden bu doğa harikasına, özellikle sonbaharda gitmelisiniz.

Tren yolu, sararmış ağaçlar, oldukça güzel bir atmosferi vardır. Adana-Ankara tren yolunda Belemedik de istasyon bulunuyor.

Kamp yapmak mümkündür. Yer yer piknik yapacak yerler de bulunuyor. Belemek tren istasyonuna kadar geldiğinizde, az ileride tarihi anıt ağaç ve Alman evleri görülüyor. Bu evler, Almanlar Varda köprüsünü yaparken inşa edilmiş ve burada kalmışlar. Ayrıca bir de Alman mezarlığı bulunuyor.

Vadide 20 km uzunluğunda bir yürüyüş parkuru vardır. Bu parkurda trekking yapabilirsiniz.

Son bir not, burada yani Belemedik Tabiat Parkında, Doğa ve Fotoğraf Yarışması düzenleniyor. İlk yarışma 2015 yılında yapılmıştır. “Sonbaharda Belemedik bir başka güzel, fotoğraf makineni kapta gel” sloganıyla düzenlenen fotoğraf yarışmasına, isteyen fotoğraf severler katılabiliyor. Yarışmaya katılmayı düşünenler, Pozantı Belediyesinin sosyal medya hesaplarını takip edebilirler.

GÜLEK BOĞAZI

Gülek boğazının denizden yüksekliği 1050 metre olup, Orta Toroslardaki Bolkar dağlarının doğusuna düşer. Gülek boğazından geçen yolun uzunluğu 350 km dir ve büyük orduların geçişleri dahi rahatça sağlanabilir.

Kilikya geçitlerinden Gülek boğazı, tarihin her döneminde her açıdan hayati önem gösterir. Büyük orduların geçebileceği yapısı daima etkili bir faktör olmuştur. Antik dönem yazarı Heredot: Anadolu’nun batısından başlayarak Susa ve Persopolis’e kadar uzanan tarihi ticaret yolu Kral yolu güzergahının, Kilikya’dan gelen yollarla desteklendiğini belirtir.

MÖ 401 yılında, Pers satrabı Kyros ordusunu ve MÖ 333 yılında Büyük İskender ordusunu buradan geçirmiştir. Ayrıca Büyük İskender, Asya seferi için lojistik desteği de bu geçitten sağlamıştır.

Gülek boğazı; İskender’in kendi isimleriyle bilinen Akdeniz’deki liman kentleri ile diğer önemli limanların Anadolu’nun iç bölgeleri ve Yunanistan ile Makedonya arasındaki bağlantıyı sağlayan geçittir.

MS 3’ncü yüzyıl başlarında Roma’nın Parth seferi sırasında, orduların Fırat boylarından geçişini kolaylaştırmak için, İmparator Augustus Caracalla tarafından dağlar delinerek Gülek boğazındaki yol genişletilmiş ve bu durum bazı yazıtlarla belgelenmiştir.

Antik dönemde Kilikya kapıları (Pylai Kilikiai) diye bilinen bugünkü Gülek Boğazı civarındaki bölgelerde yapılan incelemelerde:

Bu boğazdan geçen otobanın hemen yanında, bir kayaya oyulmuş kaide üzerindeki İmparator Caracalla dönemine ait Kilikya-Kappadokya sınır yazıtı, 19’ncu yüzyıl başından beri bilinmektedir.

Bu yazıttan, Caracalla’nın bu getiçi genişlettirdiğini öğrenilir. Bugün karayollarının yaptığı bir duvar sayesinde, bölgenin tarihi ve coğrafyası için önemli olan bu yazılı belge, toprakla örtülüp yok olmaktan kurtulmuştur.

Gülek boğazında Caracalla dönemine tarihlenen bir yazıt daha bulunmuştur. Kaybolmuş olan bu yazıtta da Caracalla’nın yolu genişlettiğinden söz edilmektedir.

Kilikya Kapıları adıyla, binlerce yıldır tanınan bu geçitte ve civarında bulunan yazıtlar sayesinde, Caracalla’nın Parth seferine çıktığı 214 yılından bu sefer sırasında Harran’da öldürüldüğü 217 yılına kadar geçen dönemde, Tuna sınırlarındaki Roma lejyonlarını Suriye sınırına aktarırken buradan rahat geçebilsinler diye, stratejik önemi büyük olan bu geçitte zaman zaman genişletme ve yol onarma faaliyetlerinde bulunduğu belgelenmektedir.

Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Bursa Uludağ

Bursa Uludağ


Bursa Uludağ: Özellikle: kış aylarına girdiğimiz şu günlerde, Uludağ gerek kayak meraklıları ve gerekse bu güzel doğal ortamı görmek isteyen insanlarla dolup taşıyor.

Her ne kadar günümüzde, ülkemizde birçok kayak merkezi açılmışsa da, Uludağ bu konuda ilk olması nedeniyle, öne çıkıyor.

ULAŞIM

Bursa’nın 36 km. güneyinde bulunuyor. Havaalanına: 60 dakika uzaklıktadır. Uludağ yolu: şehir merkezinden, Milli Parkın girişine kadar, 22 km. Milli Park ile Oteller Bölgesi arası ise: 12 km. dir. Kış aylarında, günün her saatinde, Bursa kent merkezinden (Tophane Eski Garajlar) minibüs bulmak mümkündür.

Bu minibüsler ile, kayak merkezine, 1.5 saatte ulaşmanız mümkün. Özel aracınız ile gidecekseniz: Bursa’dan en uygun yol: Çekirge üzerinden gidilen yoldur. Kış aylarında, arabada zincir, takoz ve çekme halatı bulundurmanız şart. Yol üzerinde, zincir alınacak ya da kiralanacak yerler de bulunuyor.

Uludağ ya da Olimpos Dağı, Bursa ili sınırları içinde, 2543 metre yüksekliği ile, Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi olan dağ. Eski bir yanardağ olan Uludağ, Marmara Bölgesinin en yüksek dağıdır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Uludağ’ın uzunluğu: 40 km. dir.

Genişliği ise: 15-20 km. dir. Bursa’ya bakan yamaçları: kademeli, güneye Orhaneli’ne bakan tarafları ise, düz ve daha diktir. En yüksek noktası: Uludağtepe’dir.(2543 metre) Dağın kuzey tarafında: Sarıalan, Kirazlı, Kadı, Sobra yaylaları bulunuyor.

TARİHİ

Uludağ’da, 3’ncü yüzyıldan sonra, keşişlerin yaşadığı ilk manastırlar kurulmaya başlanır. Manastırlar, 8’nci yüzyılda sayıca en üst seviyeye çıkmıştır.

Uludağ’da Nilüfer Çayı ile Delikçay arasındaki vadi ve tepelerde, 28 manastır kurulmuştur. Orhan Gazi, Bursa’yı uzun bir kuşatmadan sonra teslim almış ve dağdaki keşişlerin yaşadığı manastırların bir kısmı terk edilirken, bazılarının yerlerine Doğulu Baba, Geyikli Baba, Abdal Murat gibi Müslüman dervişlerin inziva yerleri olmuştur.

Bursa’nın fethinden sonra, Türkler, dağa “Keşiş Dağı” ismini vermişlerdir.

16’ncı yüzyılda, Bursa’ya gelen Alman seyyah Reinhold Lubenau Uludağ’ın Türklerin eline geçtikten sonra, keşişlerin yalnızca gündüzleri ibadet için dağa çıktıkları ve manastırların harç kullanılmadan taş duvarlarla yapıldığını belirtir.

“Olimpos Mysios” veya “Keşiş Dağı”, 1925 yılında, Bursa Vilayeti Coğrafya Cemiyetinin girişimleri ve Osman Şevki Bey’in önerisi ile, “Uludağ” adını almıştır.

Bursa Uludağ

 

KAYAK-KAR TURİZMİ

Uludağ’da kayak dışında: snowboard, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktivitelerine de imkan tanımaktadır. 8 telesiyej ve 7 telesiki hizmet vermektedir.

Dağdaki pistlerin toplam uzunluğu: 25 km. yi bulur. 13 farklı pist var. Kayak alanı: 1750-2543 metre yükseklikler arasındadır. Alp ve Kuzey Disiplini ile, Tur Kayağı ve Helikopterli Kayak uygulamalarına elverişlidir.

Kayak mevsimi: Aralık-Nisan arasındadır. Suni karlama yapılarak bu süre uzatılabilmektedir. Normal kış koşullarında, kar yüksekliği 3 metreyi geçebilmektedir. Mevsim başında tozlu kar, sonunda ise ıslak kar özelliği gösterir.

Uludağ Kayak Merkezi: I ve II. Gelişim Bölgeleri olmak üzere, iki bölgeye ayrılmıştır. 2005 yılı itibarı ile, I. Gelişim Bölgesi yatırımlarını tamamlamış durumdadır. Şu anda faaliyette olan 17 tesis vardır.

12 tesis kamu kuruluşlarına, 15 tesis özel sektöre ait, toplam 27 konaklama tesisinde, 3000 üzerinde yatak kapasitesi bulunmaktadır. Kamu tesislerinden bir tanesi de: Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olan tesistir.

Oteller bölgesinde, sol yanda kalan tesis: gerek mimarisi ve gerekse arka bölümünde bulunan kayak pisti, telesiyeji ile, kayak meraklıları için her türlü olanakların yaratıldığı bir tesis görünümündedir.

Bursa Uludağ

 

ULUDAĞ MİLLİ PARKI

Uludağ milli parkı, 1961 yılında Milli Park olarak ilan edildi. Milli Parka ulaşım: karayolu, teleferik ve telesiyejle yapılabiliyor.

Dağın kuzey ve güney yamaçlarında, çok sayıda patika ile vadiler ve tepeler arasında ulaşım mümkündür. 1963 yılından 1972 yılına kadar, Uludağ Milli Parkı Orman Bölge Şefliği olarak, 1500 metre yükseklikteki Kirazlıyayla’dan idare edildi.

Bu dönemde tamamlanan projeler arasında: Kirazlıyayla yönetim merkezinin geliştirilmesi, Sarıalan yolunun açılması, Birinci Oteller Bölgesinin geliştirilmesi, Karabelen Milli Park giriş alanının düzenlenmesi, onlarca çeşme inşaatı, Sarıalan kamp alanının inşası ve Çobankaya kamp alanlarının düzenlenmesidir.

O dönemde Etibank’ın işlettiği Wolfram madenine elektrik getirilmesi, maden yolunun park standartlarına uygun olarak açılması, kayak alanlarının düzenlenip geliştirilmesi ve Yeşiltarla’daki geyik üretme alanının geliştirilmesi ve kamp alanlarında yol işaretleri ve tabelalarının belli bir milli park standardına göre üretilmesi de dikkate değer çalışmalardır.

1972 yılında bölge şefliği, Milli Park Orman İşletme Müdürlüğü haline getirilmiştir. Bakanlar Kurulu, 13 Şubat 2006 tarihinde almış olduğu bir kararla, toplam 1600 hektar sahayı, Milli Park alanı dışına çıkarmıştır.

Bu karar ile, Kültür ve Turizm Bakanlığı Uludağ Milli Parkın büyük bir doğa harikası olan kısmını savunmasız bırakmıştır.

Bursa Uludağ

 

TURİZM

1933 yılında, Uludağ’a bir otel, bir de muntazam şose yol yapılmıştır. Böylece: bu tarihten sonra, Uludağ kış kayak sporları için bir merkez haline gelmiştir.

Düzenli otobüs seferlerinin başlaması da, buraya ilgiyi olan ilgiyi daha da arttırmıştır. Sonradan asfaltla kaplanan bu yol, Uludağ’ın Kadıyayla hariç bütün yerleşim birimlerini doğrudan Bursa’ya bağlar.

Uludağ modern dağ tesisleri, 1963 yılında açılan Türkiye’nin ilk teleferiği, dördüncü büyük kent olan Bursa’nın hemen yanında olması ile dağ ve kış turizminin merkezi olmuştur. Uludağ, Türkiye’nin en büyük kayak merkezidir.

Yol durumunun uygunluğu, uzun kış mevsiminde (Ekim-Nisan ayları arasında) kar bulunması, eşsiz manzarası buraya turist çekmektedir. Dağın doruk noktasından açık havada: İstanbul, Marmara denizi ve civar yakın yerlerin görünmesi, buraya ayrı bir özellik vermektedir.

Ayrıca teleferiğin son istasyonu olan Sarıalan’da ve Sarıalan’dan telesiyeje ulaşılan Çobankaya’da Kızılay Derneğinin her yaz düzenlediği yaz kampları bulunmaktadır. Kirazlıyayla’da kurulu bulunan Sanatoryum, hastalara terapi ve tedavi olanağı sağlamaktadır. Uludağ’da, 15 adet özel ve kamuya ait 12 resmi konaklama tesisi vardır. Bunlara ait pek çok telesiyej ve telesiki hattı bulunmaktadır.

Evet, Uludağ’ın iklimi, yüksek dağ özelliğindedir. Yükseklere çıkıldıkça kar yağışı ve miktarı fazlalaşır. Yüksekliğe bağlı olarak da ısı azalır. Dağın doruk noktasındaki karlar, yaz-kış erimez. Bazı yerlerde kar kalınlığı 2 metrenin üzerine çıkar. Uludağ’dan kaynaklanan derin vadiler içindeki pek çok dere, Nilüfer Çayı ile Göksu’ya ulaşır.

Bursa Uludağ

 

İNKAYA

Doğa harikası, herkesin görmesini öneriyorum. Resmen yaşayan efsane. İnsan yanına gidince: onca tarihin tanığı ile karşılaşmanın heyecanını yaşıyor. İnkaya çınarı: Türkiye’nin en yaşlı çınarı olarak bilinen doğa harikası bir ağaçtır. Bursa’nın anıt ağaçları arasında en çok tanınmışıdır.

Uludağ yolunda, Osmanlı Devletinin ilk köylerinden olan İnkaya Köyünde bulunuyor. 35 metre boyunda, 9.2 metre çevresi bulunmaktadır. Her bir dalı: 3-4 metre kalınlığında bir ağaç büyüklüğündedir. Dakikalarca yürüseniz, yine onun gölgesinde kalıyorsunuz.

600 yaşındadır. Altında: çay bahçesi, et lokantası, market, hediyelik eşya dükkanları var. Çınar: köyde yaşayan ve çınarı ziyarete gelenlere hizmet sunarak kazanç elde eden, 85 ailenin geçim kapısı olmuştur.

TELEFERİK

Heykelden kalkan araçlarla, teleferiğe ulaşmak mümkündür. Tesislerin yapımına, 1955 yılında başlanmıştır. 1963 yılında ise tamamlanmış ve işletmeye açılmıştır. Türkiye’deki ilk teleferik. Bursa şehrinin sembollerinden biri olmuş. Teleferik, Bursa’nın teleferik semtinden.

20 dakikada bir kalkar. 30 kişilik kabinler ile önce, 1235 metre yükseklikteki “Kadıyayla” ya gelinir, oradan kabin değiştirilir ve 1621 metre yükseklikteki “Sarıalan” a giden kabinlere binilir. Yolculuk: her iki kademe arasında, yaklaşık 8’er dakika sürer.

Teleferiğin ilk durağı olan Kadıyayla’da: yalnızca durak binası ve hediyelik eşya dükkanı var. Sarıalan’da kır gazinosu, hediyelik eşya satış dükkanları, piknik alanları, et-mangal lokantaları, bungalovlar, çadır alanları gibi tesisler bulunuyor.

Daha ileri gitmek isteyenler: Sarıalan’dan minübüse binerek 7 km. uzaklıktaki Oteller Bölgesine gidebilirler. Yazın 1750 metre yükseklikteki Çobankaya’ya gitmek için telesiyeje binmek de mümkündür.

Teleferik hattının uzunluğu: 4817 metredir. Yalnızca: piknik ve doğa yürüyüşü gibi amaçlarla Uludağ’a gidenler teleferiği kullanabilirler. Kayak için gidenlerin karayolu ile ulaşımı tercih etmesi gerekir. Çünkü: teleferik içine kayak takımları alınmamaktadır.

Hattın Oteller Bölgesine kadar uzatılması için, 2006 yılında başlanan çalışmalar sürdürülmektedir. Oteller Bölgesine 22 dakikada ulaşım mümkün olacak, hattın uzunluğu 8.5 km. çıkacak ve Bursa, dünyanın en uzun teleferik hattına sahip olacaktır.

Teleferik ilginç bir ulaşım aracı. Yükseklik fobisi olanların binmemesi gerek. Gerçekten güzel bir manzara izlemek mümkün, ama söylediğim gibi, yükseklikten etkilenebilirsiniz.

Bursa şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazıma ulaşmak için.

 

Gümüşhane

gümüşhane.1
Gümüşhane

Hititliler döneminden bu yana, madenleriyle ön plana çıkan şehir: daha sonraki dönemlerde, yine bu özelliğini korumuş ve Fatih Sultan Mehmet tarafından “Gümüşhane” olarak isimlendirilmiştir. Bu şehirde, tarih yaygın. Özellikle: bir zamanlar, burada yoğun bulunan Hıristiyan toplumu  nedeniyle, manastır ve kiliseler var.

Sırf bunlar mı? Hayır, yörede yaklaşık 50 civarında kale bulunduğu söyleniyor. Ben, bir kez bu güzel ilimiz ve çevresinde bulundum. Sizler de, mutlaka buraya zaman ayırmalısınız, gezilecek-görülecek güzel yerler var. Özellikle: Zigana ismi, burada öne çıkıyor.

Gümüşhane

ULAŞIM

Gümüşhane;  ulaşım olarak nispeten pek sıkıntılı konumda değil.

Gümüşhane-Trabzon arasındaki uzaklık: 100 km. Gümüşhane-Erzincan arasındaki uzaklık: 131 km. Gümüşhane-Bayburt arasındaki uzaklık: 78 km. Gümüşhane-Erzurum arasındaki uzaklık: 202 km. Gümüşhane-Ankara arasındaki uzaklık: 773 km.

Hava alanı yok. Ancak, Trabzon hava alanı kullanılabilir.

Gümüşhane

TARİHİ

Buradaki ilk yerleşim, Roma ve Bizans dönemlerinde kurulmuştur. Bu yerleşim yerinin ismi ise: Argyropolis yani gümüş kent demektir. Yani: bölge, madenleriyle öne çıkmıştır. Burası, günümüzde: Harşit ırmağıyla birleşen Musalla deresinin yamaçlarında ve il merkezinden 4 km. uzaklıktadır.

Biraz önce söylediğim gibi, Argyropolis olarak anılan kent ismi, Zaha-Zanka-Canka-Eskişehir olarak da çeşitli dönemlerde kullanılmıştır.

1058 yılında, bölgede ilk kez Türkler görülür. Bu tarihte, Tuğrul Bey komutasındaki akıncılar, Gümüşhane yöresini ele geçirirler.

13’ncü yüzyılın ikinci yarısında ise, bu kez, Anadolu’daki Moğol akınlarına, Gümüşhane yöresinde, Çepni Türkleri karşı koyarlar. 1243 yılında, İlhanlılar, Selçukluları yenerek, yöreyi ele geçirirler.

1461 yılında , Fatih Sultan Mehmet, Trabzon üzerine yürürken, bu bölgeyi de fetheder. 1467 yılından sonra, bölgede, Akkoyunluların etkinliği görülür.

1647 yılında, bölgeyi ziyaret eden Evliya Çelebi: burada yoğun olarak gümüş madeninin bulunduğunu ve yaklaşık 75 civarından ocaktan gümüş madeni çıkarıldığını yazar. Ayrıca, şehir içindeki darphane de, gümüş akçelerin basıldığını belirtir.

Gümüş madeni ocakları: IV. Murat zamanında, en yoğun dönemini yaşar.

19’ncu yüzyıla gelindiğinde, şehir, Trabzon sancağına bağlıdır. Ancak, yine aynı dönemde, madenlerin yeterince işletilememesi nedeniyle, yöreden,  dışarıya göç başlar. Bunun  sonucunda şehir nüfusu azalır ve şehir harap olmaya başlar.

Özellikle: 1829 ve 1877 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşları ve bunların sonucunda, bölgedeki Rus işgali, şehrin hepten boşalmasına sebep olur. Ruslar: 16 Temmuz 1916 tarihinde, Gümüşhane’yi işgal ederler. Ancak, ihtilal çıkması üzerine, 18 Aralık 1917 tarihinde, bölgeden ayrılırlar.

GENEL

Gümüşhane, Doğu Karadeniz bölgesindedir. Deniz seviyesinden yüksekliği: 1210 metredir.

Şehir içinden: Harşit çayı geçmektedir.

Arazinin: % 60 dağlık, % 29 platolar ve % 11 ovalardan oluşmaktadır. İl merkezi, tamamen dağlarla çevrilmiştir.

Yörede: karasal iklim egemendir. Buna göre: yazlar sıcak, kışlar ise soğuk geçer. Ancak: Doğu Anadolu’nun şiddetli soğukları, burada görülmez. Çünkü: çevredeki dağlar, bunu engeller.

Gümüşhane Üniversitesi

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

Gümüşhane il merkezinde bulunan üniversitenin bünyesinde: Mühendislik Fakültesi, İktisadi-İdari Bilimler Fakültesi, İletişim Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi bulunmaktadır. Ayrıca: Sağlık Meslek Yüksek okulu, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ve Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu bulunuyor.

GUDU

Gümüşhane yöresinde: hem bir yemek ismi ve hem de bu yemeğin pişirildiği kaba adını veren bir güveç türünün ismidir. Özellikle:  ramazan ayında, İl genelindeki her evde, mutlaka gudu yapılır. Misafirler, gudu ile ağırlanır. Bunlar: merkeze bağlı “dölek” köyünde üretilmektedirler. Sizler de, ilginizi çekerse, gudu satın alabilirsiniz.

ZİGANA DAĞI

Zigana dağı üzerinde bulunan Zigana Turizm Merkezine : Gümüşhane-Trabzon kara yolunun 50’nci km. deki Zigana tüneli geçildikten sonra, yaklaşık 4 km. lik stabilize bir yol ile ulaşılmaktadır. Buranın deniz seviyesinden yüksekliği: 2030 metredir.

Bölgede: 800 metre teleski ve kayak tesisleri bulunmaktadır. Ayrıca: otel, lokanta, kır kahvesi, restoran, bakkal, kasap ve manav faaliyet göstermektedir.

Burada: yaz aylarında: çim kayağı ve piknik yapılıyor. Kış aylarında ise: kayak turizmi yoğunlaşıyor.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Gümüşhane denilince akla ilk gelen: taze dut, toz şeker, süt, un, bal, ceviziçi, fındık ve fıstık içi ile yapılan: pestil var. Bunun dışında: ıspanak ve pazının yoğun olarak bulunduğu: Lemis ve Borani düşünülebilir.

Son olarak: fındık veya ceviz içinin şekere batırılmasıyla yapılan “köme” denemelisiniz. Evet: Gümüşhane ve yöresine yolunuz düşerse, özellikle tatmanızı önereceğim yöresel lezzetler: kuymak, siron, sini burma..

NE SATIN ALINIR

Gümüşhane yöresinden alabileceğiniz başlıca hediyelik: dut pekmezi ve pestil. Evet, Gümüşhane ve bu yöreden alabileceğiniz harika bir lezzet: pestil ve köme. Bu arada: 2 yıl bayatlamayan Gümüşhane ekmeği de satın alabilirsiniz. Ayrıca: organik yayla balı düşünebilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

CANCA KALESİ

İl merkezinde, kuzeydoğuda, il merkezine 4 km. uzaklıktaki Bağlarbaşı mahallesindedir.

1530 yılında; yuvarlak planda ve moloz taşlarla yapılmıştır.

Kaleye ulaşım mümkün, yani daha çok bir gözetleme kulesi gibi yapılan buraya çıkabilirsiniz. Kule içinde: bir su sarnıcı görülüyor. Duvarlarının yüksekliği ise, 12 metre.

Gümüşhane Kanberli Köprüsü

KANBERLİ KÖPRÜSÜ

İl merkezi, Canca mahallesindedir.

Harşit çayı üzerindeki köprü, tek gözlüdür ve yontma taşlardan yapılmıştır. Osmanlı döneminde yapıldığı sanılıyor, ama kitabesi yok.

GÜMÜŞHANE KÖPRÜSÜ

İl merkezinde, Harşit Çayı üzerindedir. İki gözlüdür. Yontma  taştan yapılmış köprünün kitabesinde, yapılış yılı olarak: 1575 ve yaptıran olarak ise, Halifi ismi geçmektedir. Yapılış tarihi olarak: Osmanlı dönemi ve III. Sultan Murat zamanı düşünülmektedir. Köprü, halen bölgedeki iki caddeyi birbirine bağlamaktadır.

Gümüşhane Daldaban Çeşmesi

DALDABAN ÇEŞMESİ

İl merkezinde, Daldaban mahallesinde, Sadullah Efendi camisinin yanındadır.

Çeşme, I. Dünya Savaşı sırasında: 1915-1917 yılları arasında yapılmıştır. Yapılış amacı: “Cihad-ı Ekber” ilan edilmesi. Yani: 1914 yılında, fetva yayınlanarak, bütün Müslümanların cihada  davet edilmesi anısına yapılmıştır.

Günümüzde, muslukların suyu akmaktadır.

Gümüşhane Sarıçiçek Köy Odaları

SARIÇİÇEK KÖY ODALARI

İl merkezine bağlı, Sarıçiçek köyündedir. Sarıçiçek ismi: yörede yetişen papatyalardan esinlenerek almıştır.

Köye ulaşmak için: Gümüşhane-Erzurum kara yolunun, 20’nci km. de yoldan sapılır ve Tohumoğlu mevkiinden, Yağmurdere yoluna ulaşılır. Köyün, il merkezine toplam uzaklığı: 46 km. dir.

Köyde: taraçalar üzerine kurulmuş 60 ev var ve bunlar çarpıcı bir güzellik sunmaktadır. Ancak, bunlardan, 1873 yılında Hacı Ömer Ağa tarafından yaptırılmış iki tanesinin odalarının içinde, sanat açısından, ilgi çeken ve öne çıkan, süslemeler görülmeye değerdir. Misafir ağırlamak için yaptırılan bu evler: kesme taştan ve kare planlı olarak inşa edilmiştir.

Ahşap bölümleri ise, ahşap ustaları tarafından, mükemmel bir işçilik ile yapılmıştır. Bu ahşap bölümlerin: Arhavi ve Çaykara yöresinden getirilen ahşap ustalarına yaptırıldığı söylenmektedir. Evlerden, birincisinin cephesinde: ikişer pencere var. İkinci evin ise, sadece bir cephesi var ve bu cephede, dört penceresi bulunuyor. Her iki evin de girişinde: sofa ve sofadan sonra, tek bir oda girişi bulunuyor.

İşte bu odaların içi, ahşap süslemelerle bezenmiş. Bu süslemelerde: bitkisel ve geometrik motifler kullanılmış. Tavan da ahşap işlemeli olup, ortasında kabartma göbek bulunuyor. Ahşap işlemelerin, çivisiz olarak birbirine monte edilmiş olması önem kazanıyor.

İMERA-OLUCAK MANASTIRI

İl merkezine, 18 km. uzaklıktaki, Olucak köyündedir. Yerleşim yerinde, günümüze en sağlam olarak ulaşabilmiş yapılardandır.

Kitabesine göre, 1350 yılında yapıldığı belirlenen manastır yapısı: kubbeli yapısı ile dikkati çekmektedir. Dış girişler üzerinde: sivri kemerli bir alınlık var. Bu alınlıkta: kök boya ile yapılmış, mavi haç motifleri dikkati çekiyor.

Fresko tekniğiyle yapılmış resimler ise, büyük oranda silinmiş. Silinen bu resimlerde, dini figürler bulunduğu sanılıyor. Yapının üst örtüsü yok, çökmüş. Manastırın hemen yanında, bir de çeşme bulunuyor. Manastır yapısının ilk yapıldığında, üç katlı ve taş duvarlı bir yapı olduğu anlaşılıyor.

Manastırı gezmeye gittiğinizde, defineciler tarafından delik-deşik edildiğini göreceksiniz.

Gümüşhane Konas-Keçi Kalesi

KONAS-KEÇİ KALESİ

İl merkezine bağlı, kale bucağındadır. İl merkezine, yaklaşık 20 km. uzaklıktadır. Gümüşhane-Bayburt kara yolunun sağında bulunmaktadır. Kovans geçidine hakim bir konumda ve haşmetli bir görünüşe sahiptir.

Kale: sarp bir kayalık üzerinde yapılmış olup, halk arasında: Kokanes ve Koans diye isimlendirilmektedir. Kalenin ismine ilk kez; Bizanslı tarihçi Kiepert’in haritalarında rastlanmaktadır. Denizden yüksekliği: 1560 metredir.

Kalenin iki giriş kapısı var. Bunlardan biri batı, diğeri doğu yönündedir. Batı girişinin hemen yanında, 15 metre uzunluğa kadar ulaşan, doğal bir kaya sığınak var. Kalenin duvarları: 10-15 metre yüksekliktedir.

Yapının içine girildiğinde: özellikle iki yapı önem kazanıyor. Çünkü: bu yapılarda hiç pencere yok. Yani, büyük ihtimalle, o dönemlerde zindan olarak kullanılmıştır. Konas kalesi, 2005 yılında restore edilmiştir.

ESENYURT-KOV KALESİ

Gümüşhane-Erzincan kara yolu üzerinde, 21’nci km. deki Esenyurt köyü içindedir. Köyden sonra kaleye ulaşmak için 6  km. lik stabilize bir yol geçmek gerekiyor. Kim tarafından ve hangi yıllarda yapıldığı hakkında, bilgiler yok. Selçuklu  döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Kaleye ulaşmak için, Esenyurt köyünden sonra, 6 km. lik stabilize bir yolu aşmanız gerek. Ama, 130 metre yükseklikteki bir kaya bloku üzerine kurulu kale: deniz seviyesinden 1700 metre yüksekteki konumu ile, muhteşem bir görüntü sunuyor.

Kale yapısı: moloz taş ve harç kullanılarak yapılmıştır. Kare planlıdır. Dış duvarları, 1.5 metre kalınlık ile önem kazanmaktadır. İç kale duvarları ise, 1 metreye yakın kalınlıktadır. Kale birimleri, ana kaya ile bütünleştirilmiştir.

Gümüşhane Hagios Georgios Manastırı

HAGİOS GEORGİOS MANASTIRI

İl merkezine bağlı, Hutura köyündedir.

Köy yolundaki bir tepe üzerinde bulunan manastır: 14’ncü yüzyılda, Alexios Komnenos tarafından yaptırılmıştır. 1509 ve 1624 yılında ise, onarım yapıldığı, yazıtlarından anlaşılmaktadır. Ama, bu yazıtlarda söz edilen onarımlardan en dikkati çekeni, Sultan II. Abdülhamit döneminde yapılmış olanıdır.

Yapı: haç planlıdır. Üzerinde kubbe ile örtülüdür. Batı bölümünde, ana giriş kapısı var. Genel süsleme-bezeme olarak: üzüm, palmiye, ejder motifleri kullanılmıştır. Pencere yukarılarında ise, İsa ve St. Georgios simgeleri görülmektedir. Bu kilisenin bulunduğu yerin karşısındaki yamaçta bulunan kilise ise, 1832 yılında, Serapheim tarafından yapılmıştır.

PAVREZİ ŞAPELİ

İl merkezinde, Mescitli (Beş kilise) köyü yakınlarındaki Pavrezi bölgesindedir.

Kitabesine göre: 1405 yılında yapılmıştır.

Bu küçük yapı: iç duvarlarını süsleyen freskleriyle öne çıkmaktadır. Bu duvar resimlerinde: İncil’den alınan dini olaylara ait tasvirler ve kilisenin öne çıkan dini kişileri resmedilmiştir. Bu resimler, Bizans resim sanatının en güzel örnekleri olmasıyla öne çıkıyor. Resimler, kırmızı renkli kareler içine alınmıştır.

Gümüşhane Tohumoğlu Köprüsü

TOHUMOĞLU KÖPRÜSÜ

Gümüşhane-Erzurum kara yolu üzerinde, Tohumoğlu kesimindeki bu köprü, Selçuklu dönemi yapısıdır. 1575 yılında, Halebi tarafından yapıldığı hakkında üzerinde kitabesi bulunmaktadır.

MERYEM ANA KÖPRÜSÜ

Büyük Çit vadisinde, Çit deresi üzerindedir. Meryem Ana Manastırına ulaşım için yapılmıştır.

Dere üzerinde iki tane köprü var. Bunlardan bir tanesi günümüzde de kullanılmaktadır. Köprünün yan duvarları, moloz taşlarla örülmüştür. Günümüzde sağlam durumdadır ve kullanılmaktadır.

Gümüşhane Zigana Yaylası ve Kış Sporları Merkezi

ZİGANA YAYLASI VE KIŞ SPORLARI MERKEZİ

Burası: Gümüşhane-Trabzon kara yolunun 50’nci km.de, ülkemizin en uzun tüneli olan Zigana Tünelinin, 3 km. yakınlarındadır. İl merkezine, 40 km. uzaklıktadır. Trabzon hava alanına olan uzaklığı ise: 55 km. dir. Yol asfalttır.

Yayla bölgesi, tamamen ormanlarla kaplıdır. Deniz seviyesinden yükseklik; 2030 metredir. Tamamen Alpin çayırlarıyla kaplı bölgede: kışın kayak sezonu, Aralık-Nisan ayları arasında sürmektedir. Bu dönemde, kar kalındığı, 100-150 cm. arasına ulaşmaktadır. Kayak alanlarında: bir adet baby-lift ve bir adet teleski var. Kayak pistinin uzunluğu: 600 metre, kapasitesi, saatte: 800 kişidir. Pistin genişliği: 100-200 metre arasında değişmektedir. Ortalama meyil ise: % 20’dir. Zigana yaylasında, yazın ise: çim kayağı yapılabilmektedir.

Bölgede konaklamak için, 50 yataklı bir tesis var. Ayrıca: özellikle yaz aylarında hizmet veren: lokanta, et lokantası, bakkal, kasap, manav gibi tesisler de bulunuyor.

Gümüşhane Santa Harabeleri

SANTA HARABELERİ

İl merkezine bağlı, 80 km. uzaklıktaki, Dumanlı köyündedir. Tarihi süreçte: Santa madenci kasabası olarak bilinmektedir. 1500-1800 yılları arasında, önemli bir madenci yerleşimi olan bölge, 1923 yılındaki nüfus mübadelesi sonucu boşaltılmıştır. Fethiye ilçesindeki Kaya köyü bilenler, burası aynen oraya benzer.

Burası: 17’nci yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte: dini, ticari ve kültürel önem taşıyan bir yerleşim yeridir. Rumlar tarafından kurulmuştur. Bu yerleşim yerinde: 7 mahalle ve 300’den fazla yapı bulunmaktadır.

Her mahalle, taştan imal edilmiş, tek katlı konutlar şeklindedir. Ayrıca: iki kilise ve her sokak başında çeşme bulunmaktadır. Dumanlı köy merkezinde: Terzili mahallesinde: Terzili kilise, Cinganlı kilisesi, Piştovli mahallesinde, Piştovli kilisesi, Zurnacili mahallesinde ise, Zurnacili-1 kilisesi bulunmaktadır.

Aslında, yaşamın devam ettiği dönemlerde bölgede 13 kilise bulunmasına rağmen, hazine arayıcıları ve doğanın tahribatı sonucu, bunlardan sadece yukarıda sözünü ettiğim, beş tanesi günümüze ulaşabilmiştir. 300 civarında olduğundan söz ettiğim yapılar ise: bilinçsiz kullanım ve doğa koşulları sonucu, özgünlüklerini kaybederek günümüze ulaşmıştır.

Bunların büyük çoğunluğu: eğimli araziye uygun olarak inşa edilmişlerdir. Merkez mahalle olan, Piştofludaki binaların tamamı ya da alt katları: iş yeri, mağaza, demirci, terzi, kunduracı, kuyumcu, yiyecek satış yeri, kahvehane, yani ticari ve sosyal amaçlarla kullanılmışlardır. Fethiye’deki, Kaya köy bölgesini görenler, buradaki yerleşim de benzer özellikler taşıyor.