Hallstat: Avusturya’nın bir bölgesi olan Yukarı Avusturya’da Salzkammergut’ta bir köydür.
Hallstat bahar ve yaz aylarında hiç kuşkusuz ziyaretçilerine çok şey sunuyordur. Ama biz özellikle karlar altında, kış manzarasını yaşamak için, Ocak ayını tercih ettik. Şansımız vardı ki, iki günlük gezimizi çok yoğun ve kalın bir kar örtüsü ile pırıl pırıl bir güneş altında tamamladık. Ancak güneşli hava deyince gün boyunca parlayan güneş akla gelmesin. (Ocak ayı için)
Hallstat’ta güneşin öğleden hemen sonra battığını söylemekte fayda var.
Köyün kenarına kurulu göl, çepeçevre öyle yüksek, öyle dik dağlarla çevrili ki, güneş kendisini şöyle bir gösterip öğleden sonra yine dağların arasında kaybolup gidiyor.
Hallstat’a: Viyana’dan trenle geldik. Wien Hauptbahnoff’tan bindiğimiz Salzburg treni, Linz’den geçerek Attnang-Pucheim istasyonuna geldi. Bu ana hatta çalışan trenler railjet olarak isimlendirdikleri hızlı giden trenlerden.
Uzun istasyon aralarında 200 km/saat hız yapabiliyor. Attnang-Puchheim istasyonunda aktarma yaparak Obertraun trenine bindik. Bu, hız yönünden standart bir tren, ancak hızlı trenlerin, sağında ve solunda manzarayı kapatan toprak setler arasında yol alması sebebiyle zayıf bir dış görünüm vermelerine karşın, aktarma noktasından sonra Traunkirchen, Ebensee, Bad Ischl’den geçen ikinci tren yolculuğumuz seyre değer kış manzaraları eşliğinde, Traun nehri kıyılarını izleyerek tamamlandı.
Yaklaşık 3.5 saat sonra ulaştığımız Hallstatt tren istasyonu, aslında tren yolu kenarına kondurulmuş bir barakadan ibaret. Trenden inilen bu noktada istasyon barakasından başka hiçbir şey yok. Burada trendeki tüm çekik gözlü yolcularla birlikte iniliyor.
Hep birlikte az ileride göl kenarındaki iskele olduğu belli olsun diye usulün bir kapı kondurulmuş “iskeleye” doğru beyaz bir patikadan yürünüyor. (çevre yoğun bir kar örtüsüyle kaplı olduğu için zemini göremedik, muhtemelen düzgün döşenmiş temiz bir yürüme yoludur)
Seferleri trenin geliş ve gidiş saatlerine göre ayarlanmış bir tekneye, yine Asyalı gezginler doluşuyor. (bilet kişi başı tek yön 2.5 Euro. Gidiş dönüş veya birden fazla kişi indirimi yok. Bunu 1 kişi 2.5 Euro, 2 kişi 5 Euro, gidiş dönüş 5 Euro şeklinde yazılı levhalarla başarılı bir şekilde anlatmışlar)
Köy hemen gölün karşısında. Buraya Uzakdoğulu turistlerin göstermiş olduğu ilgi gerçekten inanılmaz. Uzaklarda, Avrupa’da tanındığından daha fazla tanınıyor olmalı ki ziyaretçilerin tamamına yakını o bölgelerden.
Köyde sezon Nisan-Kasım ve Kasım-Nisan olarak ikiye ayrılmış. Kış sezonunda tuz madenleri ve feniküler kapalı. Bunun yanı sıra işletmelerin de bir kısmının kışın kapalı olduğu, yine gölde tekne gezintilerinin yapılmadığı anlaşılıyor. Ancak köyün kış manzarası, karlar altındaki görünümü muhteşem. Birisi iskelenin hemen yanındaki Luteryan kilisesi diğeri biraz yukarıda Maria am Berk Katolik Kilisesi olmak üzere merkezde iki kilisesi var.
Katolik kilisesinin bahçesindeki küçük bakımlı mezarlık etkileyici. Bahçeden köyün görünümü de harika. Mimarisi ile ilgi çeken üçüncü kilise Obertraun yönünde köyün çıkışında yer alan Kalvarienberk kilisesidir. Sahilde, evlerin önünde uzanan yola (Seestrasse) paralel, dağa yaslanan evlerin arkasında, biraz yukarıda, sahil yoluna paralel uzanan daracık sokakta yürümek gerçekten insanı bu zamandan koparıp farklı bir boyutu yaşatıyor.
Ara sokakları fazla değil aslında, zira köy öyle dar bir alana kurulmuş ki, kuzey yönünde doğru, kayalıklar izin vermediği için, ancak sahile birer sıra ev yapılabilmiş, alan yokluğundan ev yapacak yer kalmadığı noktada da köy bitmiş. Hala o hali ile durduğu, yüz yıl önceki fotoğraflarına bakılınca anlaşılıyor. Bizim için şaşırtıcı olan, bina ya da yol yapılacak alan kalmayınca sahile toprak dolgu yapılmamış veya beton kazıklar çakılarak sahil yolunun “duble” hale getirilmemiş olmasıdır.
Köyün güneyindeki Lahn iskelesinin hemen arkasındaki otobüs durağından k alkan otobüs ile (tur otobüsleri de burada duruyor) 8 km ilerideki Dachstein tesislerinin teleferik çıkış noktasına ulaşılıyor. (otobüs 1 kişi tek yön 2.10 Euro). Teleferik için fiyatlar son derece çeşitli, belirli saat dilimi için, belirli saatlerden önce, belirli saatlerden sonra, birkaç kerelik, günlük, 2 günlük, haftalık vs biletler var.
Biz saat limiti olmadan gidiş dönüş yapabileceğimiz bir bilet aldık. Kayak malzemeleri aşağıdaki bu tesisten kiralanıyor. Yukarıda böyle bir imkan yok. Buradan yukarıya önce Eishöhle, devamında kabir değiştirerek Krippenstein istasyonuna çıkılıyor. Buradaki tesiste yuvarlak yapısı sebebiyle geniş bir manzaraya hakim güzel bir kafe restoran da var. (Uludağ’dan ucuz)
Bir sonraki istasyonu teleferik değiştirerek devam etmek de mümkün ama biz yukarıya vardığımızda şiddetini arttıran fırtına sebebiyle bu üçüncü kademe kapatılmıştı. Biraz beklediysek de hava koşullarında bir değişiklik olmadığından, hattın devamında seferler açılmadı. Tesise yaklaşık yarım saat yürüme mesafesinde olduğu söylenen “Five Fingers” isimli bir seyir terası Hallstatt köyünü ve gölünü de içine alan çok geniz bir manzaraya hakimmiş. Fırtına sebebiyle o mesafeyi yürüyemedik.
Ama tesise daha yakın bir noktada Welterbespirale isimli diğer bir seyir terasından aşağıyı seyredebildik. Five Fingers seyir terası, geceleri köyden bakıldığında, gökyüzündeki bir yıldızmış gibi görünecek şekilde ışıklandırılıyor. Mevsim sebebiyle gezdiğimiz süre boyunca sıfır dereceyi göremedik desek yanlış olmaz.
Hep eksi derecelerde dolaştık. Köyde fazla sayıda olmasa da oturup ısınacak, bir şeyler yenilip içilecek yeterli sayıda restoran ve kafe bulunuyor. Nezih atmosferi ile dikkat çeken, çok sayıda tarihi ünlü şahsiyetin kalmış olduğu (İmparator Franz Josef, İmparatoriçe Sisi, yazar Agatha Christie, oyuncu Marlene Dietrich tanınmış ziyaretçiler arasındaymış) Seehotel Grüner Baum’un göle bakan geniş pencereli kafe-restoranı özellikle belirtmeye değer.
Brauhaus isimli restoran da sıcak ortamıyla akşam yemeği için önerilebilir.
Lahn iskelesi karşısında büyük bir marketi de var ama biz hafta sonu gittiğimizden kapalıydı.
İskelenin yanındaki Luteryen kilisesinin karşısında “köyün bakkalı” da diyebileceğimiz küçük market acil ihtiyaçlar için yeterli olabileceği gibi, geceye kadar açık olması ve birkaç masasıyla kafe hizmeti de vermesiyle işlevsel bir mekan olarak anılmayı hak ediyor.
Tekne seferleri genel olarak tren seferlerine ayarlanmış ise de son sefer her durumda 18.15’te. Bu seferlerin bağlantı sağladığı tren de, tarifeye bakılacak olursa son tren seferi.
Gelişimizde olduğu gibi çok sayıda Uzakdoğulu gezginle birlikte, karanlığın içinde birden bire belirip, ıssızlığın ortasında kısa süreliğine duran trene binerken, doğa bilimci ve kaşif Alexander von Humbolt’un Hallstat için söylediği “dünyanın en güzel göl köyü” ( …. The loveliest lake village in the World) sözünü tüm kalbimizle onaylayarak iki günlük gezimizi tamamladık.
Hititliler döneminden bu yana, madenleriyle ön plana çıkan şehir: daha sonraki dönemlerde, yine bu özelliğini korumuş ve Fatih Sultan Mehmet tarafından “Gümüşhane” olarak isimlendirilmiştir. Bu şehirde, tarih yaygın. Özellikle: bir zamanlar, burada yoğun bulunan Hıristiyan toplumu nedeniyle, manastır ve kiliseler var.
Sırf bunlar mı? Hayır, yörede yaklaşık 50 civarında kale bulunduğu söyleniyor. Ben, bir kez bu güzel ilimiz ve çevresinde bulundum. Sizler de, mutlaka buraya zaman ayırmalısınız, gezilecek-görülecek güzel yerler var. Özellikle: Zigana ismi, burada öne çıkıyor.
ULAŞIM
Gümüşhane; ulaşım olarak nispeten pek sıkıntılı konumda değil.
Gümüşhane-Trabzon arasındaki uzaklık: 100 km. Gümüşhane-Erzincan arasındaki uzaklık: 131 km. Gümüşhane-Bayburt arasındaki uzaklık: 78 km. Gümüşhane-Erzurum arasındaki uzaklık: 202 km. Gümüşhane-Ankara arasındaki uzaklık: 773 km.
Hava alanı yok. Ancak, Trabzon hava alanı kullanılabilir.
TARİHİ
Buradaki ilk yerleşim, Roma ve Bizans dönemlerinde kurulmuştur. Bu yerleşim yerinin ismi ise: Argyropolis yani gümüş kent demektir. Yani: bölge, madenleriyle öne çıkmıştır. Burası, günümüzde: Harşit ırmağıyla birleşen Musalla deresinin yamaçlarında ve il merkezinden 4 km. uzaklıktadır.
Biraz önce söylediğim gibi, Argyropolis olarak anılan kent ismi, Zaha-Zanka-Canka-Eskişehir olarak da çeşitli dönemlerde kullanılmıştır.
1058 yılında, bölgede ilk kez Türkler görülür. Bu tarihte, Tuğrul Bey komutasındaki akıncılar, Gümüşhane yöresini ele geçirirler.
13’ncü yüzyılın ikinci yarısında ise, bu kez, Anadolu’daki Moğol akınlarına, Gümüşhane yöresinde, Çepni Türkleri karşı koyarlar. 1243 yılında, İlhanlılar, Selçukluları yenerek, yöreyi ele geçirirler.
1461 yılında , Fatih Sultan Mehmet, Trabzon üzerine yürürken, bu bölgeyi de fetheder. 1467 yılından sonra, bölgede, Akkoyunluların etkinliği görülür.
1647 yılında, bölgeyi ziyaret eden Evliya Çelebi: burada yoğun olarak gümüş madeninin bulunduğunu ve yaklaşık 75 civarından ocaktan gümüş madeni çıkarıldığını yazar. Ayrıca, şehir içindeki darphane de, gümüş akçelerin basıldığını belirtir.
Gümüş madeni ocakları: IV. Murat zamanında, en yoğun dönemini yaşar.
19’ncu yüzyıla gelindiğinde, şehir, Trabzon sancağına bağlıdır. Ancak, yine aynı dönemde, madenlerin yeterince işletilememesi nedeniyle, yöreden, dışarıya göç başlar. Bunun sonucunda şehir nüfusu azalır ve şehir harap olmaya başlar.
Özellikle: 1829 ve 1877 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşları ve bunların sonucunda, bölgedeki Rus işgali, şehrin hepten boşalmasına sebep olur. Ruslar: 16 Temmuz 1916 tarihinde, Gümüşhane’yi işgal ederler. Ancak, ihtilal çıkması üzerine, 18 Aralık 1917 tarihinde, bölgeden ayrılırlar.
GENEL
Gümüşhane, Doğu Karadeniz bölgesindedir. Deniz seviyesinden yüksekliği: 1210 metredir.
Şehir içinden: Harşit çayı geçmektedir.
Arazinin: % 60 dağlık, % 29 platolar ve % 11 ovalardan oluşmaktadır. İl merkezi, tamamen dağlarla çevrilmiştir.
Yörede: karasal iklim egemendir. Buna göre: yazlar sıcak, kışlar ise soğuk geçer. Ancak: Doğu Anadolu’nun şiddetli soğukları, burada görülmez. Çünkü: çevredeki dağlar, bunu engeller.
GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ
Gümüşhane il merkezinde bulunan üniversitenin bünyesinde: Mühendislik Fakültesi, İktisadi-İdari Bilimler Fakültesi, İletişim Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi bulunmaktadır. Ayrıca: Sağlık Meslek Yüksek okulu, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ve Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu bulunuyor.
GUDU
Gümüşhane yöresinde: hem bir yemek ismi ve hem de bu yemeğin pişirildiği kaba adını veren bir güveç türünün ismidir. Özellikle: ramazan ayında, İl genelindeki her evde, mutlaka gudu yapılır. Misafirler, gudu ile ağırlanır. Bunlar: merkeze bağlı “dölek” köyünde üretilmektedirler. Sizler de, ilginizi çekerse, gudu satın alabilirsiniz.
ZİGANA DAĞI
Zigana dağı üzerinde bulunan Zigana Turizm Merkezine : Gümüşhane-Trabzon kara yolunun 50’nci km. deki Zigana tüneli geçildikten sonra, yaklaşık 4 km. lik stabilize bir yol ile ulaşılmaktadır. Buranın deniz seviyesinden yüksekliği: 2030 metredir.
Bölgede: 800 metre teleski ve kayak tesisleri bulunmaktadır. Ayrıca: otel, lokanta, kır kahvesi, restoran, bakkal, kasap ve manav faaliyet göstermektedir.
Burada: yaz aylarında: çim kayağı ve piknik yapılıyor. Kış aylarında ise: kayak turizmi yoğunlaşıyor.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Gümüşhane denilince akla ilk gelen: taze dut, toz şeker, süt, un, bal, ceviziçi, fındık ve fıstık içi ile yapılan: pestil var. Bunun dışında: ıspanak ve pazının yoğun olarak bulunduğu: Lemis ve Borani düşünülebilir.
Son olarak: fındık veya ceviz içinin şekere batırılmasıyla yapılan “köme” denemelisiniz. Evet: Gümüşhane ve yöresine yolunuz düşerse, özellikle tatmanızı önereceğim yöresel lezzetler: kuymak, siron, sini burma..
NE SATIN ALINIR
Gümüşhane yöresinden alabileceğiniz başlıca hediyelik: dut pekmezi ve pestil. Evet, Gümüşhane ve bu yöreden alabileceğiniz harika bir lezzet: pestil ve köme. Bu arada: 2 yıl bayatlamayan Gümüşhane ekmeği de satın alabilirsiniz. Ayrıca: organik yayla balı düşünebilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
CANCA KALESİ
İl merkezinde, kuzeydoğuda, il merkezine 4 km. uzaklıktaki Bağlarbaşı mahallesindedir.
1530 yılında; yuvarlak planda ve moloz taşlarla yapılmıştır.
Kaleye ulaşım mümkün, yani daha çok bir gözetleme kulesi gibi yapılan buraya çıkabilirsiniz. Kule içinde: bir su sarnıcı görülüyor. Duvarlarının yüksekliği ise, 12 metre.
KANBERLİ KÖPRÜSÜ
İl merkezi, Canca mahallesindedir.
Harşit çayı üzerindeki köprü, tek gözlüdür ve yontma taşlardan yapılmıştır. Osmanlı döneminde yapıldığı sanılıyor, ama kitabesi yok.
GÜMÜŞHANE KÖPRÜSÜ
İl merkezinde, Harşit Çayı üzerindedir. İki gözlüdür. Yontma taştan yapılmış köprünün kitabesinde, yapılış yılı olarak: 1575 ve yaptıran olarak ise, Halifi ismi geçmektedir. Yapılış tarihi olarak: Osmanlı dönemi ve III. Sultan Murat zamanı düşünülmektedir. Köprü, halen bölgedeki iki caddeyi birbirine bağlamaktadır.
DALDABAN ÇEŞMESİ
İl merkezinde, Daldaban mahallesinde, Sadullah Efendi camisinin yanındadır.
Çeşme, I. Dünya Savaşı sırasında: 1915-1917 yılları arasında yapılmıştır. Yapılış amacı: “Cihad-ı Ekber” ilan edilmesi. Yani: 1914 yılında, fetva yayınlanarak, bütün Müslümanların cihada davet edilmesi anısına yapılmıştır.
Günümüzde, muslukların suyu akmaktadır.
SARIÇİÇEK KÖY ODALARI
İl merkezine bağlı, Sarıçiçek köyündedir. Sarıçiçek ismi: yörede yetişen papatyalardan esinlenerek almıştır.
Köye ulaşmak için: Gümüşhane-Erzurum kara yolunun, 20’nci km. de yoldan sapılır ve Tohumoğlu mevkiinden, Yağmurdere yoluna ulaşılır. Köyün, il merkezine toplam uzaklığı: 46 km. dir.
Köyde: taraçalar üzerine kurulmuş 60 ev var ve bunlar çarpıcı bir güzellik sunmaktadır. Ancak, bunlardan, 1873 yılında Hacı Ömer Ağa tarafından yaptırılmış iki tanesinin odalarının içinde, sanat açısından, ilgi çeken ve öne çıkan, süslemeler görülmeye değerdir. Misafir ağırlamak için yaptırılan bu evler: kesme taştan ve kare planlı olarak inşa edilmiştir.
Ahşap bölümleri ise, ahşap ustaları tarafından, mükemmel bir işçilik ile yapılmıştır. Bu ahşap bölümlerin: Arhavi ve Çaykara yöresinden getirilen ahşap ustalarına yaptırıldığı söylenmektedir. Evlerden, birincisinin cephesinde: ikişer pencere var. İkinci evin ise, sadece bir cephesi var ve bu cephede, dört penceresi bulunuyor. Her iki evin de girişinde: sofa ve sofadan sonra, tek bir oda girişi bulunuyor.
İşte bu odaların içi, ahşap süslemelerle bezenmiş. Bu süslemelerde: bitkisel ve geometrik motifler kullanılmış. Tavan da ahşap işlemeli olup, ortasında kabartma göbek bulunuyor. Ahşap işlemelerin, çivisiz olarak birbirine monte edilmiş olması önem kazanıyor.
İMERA-OLUCAK MANASTIRI
İl merkezine, 18 km. uzaklıktaki, Olucak köyündedir. Yerleşim yerinde, günümüze en sağlam olarak ulaşabilmiş yapılardandır.
Kitabesine göre, 1350 yılında yapıldığı belirlenen manastır yapısı: kubbeli yapısı ile dikkati çekmektedir. Dış girişler üzerinde: sivri kemerli bir alınlık var. Bu alınlıkta: kök boya ile yapılmış, mavi haç motifleri dikkati çekiyor.
Fresko tekniğiyle yapılmış resimler ise, büyük oranda silinmiş. Silinen bu resimlerde, dini figürler bulunduğu sanılıyor. Yapının üst örtüsü yok, çökmüş. Manastırın hemen yanında, bir de çeşme bulunuyor. Manastır yapısının ilk yapıldığında, üç katlı ve taş duvarlı bir yapı olduğu anlaşılıyor.
Manastırı gezmeye gittiğinizde, defineciler tarafından delik-deşik edildiğini göreceksiniz.
KONAS-KEÇİ KALESİ
İl merkezine bağlı, kale bucağındadır. İl merkezine, yaklaşık 20 km. uzaklıktadır. Gümüşhane-Bayburt kara yolunun sağında bulunmaktadır. Kovans geçidine hakim bir konumda ve haşmetli bir görünüşe sahiptir.
Kale: sarp bir kayalık üzerinde yapılmış olup, halk arasında: Kokanes ve Koans diye isimlendirilmektedir. Kalenin ismine ilk kez; Bizanslı tarihçi Kiepert’in haritalarında rastlanmaktadır. Denizden yüksekliği: 1560 metredir.
Kalenin iki giriş kapısı var. Bunlardan biri batı, diğeri doğu yönündedir. Batı girişinin hemen yanında, 15 metre uzunluğa kadar ulaşan, doğal bir kaya sığınak var. Kalenin duvarları: 10-15 metre yüksekliktedir.
Yapının içine girildiğinde: özellikle iki yapı önem kazanıyor. Çünkü: bu yapılarda hiç pencere yok. Yani, büyük ihtimalle, o dönemlerde zindan olarak kullanılmıştır. Konas kalesi, 2005 yılında restore edilmiştir.
ESENYURT-KOV KALESİ
Gümüşhane-Erzincan kara yolu üzerinde, 21’nci km. deki Esenyurt köyü içindedir. Köyden sonra kaleye ulaşmak için 6 km. lik stabilize bir yol geçmek gerekiyor. Kim tarafından ve hangi yıllarda yapıldığı hakkında, bilgiler yok. Selçuklu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.
Kaleye ulaşmak için, Esenyurt köyünden sonra, 6 km. lik stabilize bir yolu aşmanız gerek. Ama, 130 metre yükseklikteki bir kaya bloku üzerine kurulu kale: deniz seviyesinden 1700 metre yüksekteki konumu ile, muhteşem bir görüntü sunuyor.
Kale yapısı: moloz taş ve harç kullanılarak yapılmıştır. Kare planlıdır. Dış duvarları, 1.5 metre kalınlık ile önem kazanmaktadır. İç kale duvarları ise, 1 metreye yakın kalınlıktadır. Kale birimleri, ana kaya ile bütünleştirilmiştir.
HAGİOS GEORGİOS MANASTIRI
İl merkezine bağlı, Hutura köyündedir.
Köy yolundaki bir tepe üzerinde bulunan manastır: 14’ncü yüzyılda, Alexios Komnenos tarafından yaptırılmıştır. 1509 ve 1624 yılında ise, onarım yapıldığı, yazıtlarından anlaşılmaktadır. Ama, bu yazıtlarda söz edilen onarımlardan en dikkati çekeni, Sultan II. Abdülhamit döneminde yapılmış olanıdır.
Yapı: haç planlıdır. Üzerinde kubbe ile örtülüdür. Batı bölümünde, ana giriş kapısı var. Genel süsleme-bezeme olarak: üzüm, palmiye, ejder motifleri kullanılmıştır. Pencere yukarılarında ise, İsa ve St. Georgios simgeleri görülmektedir. Bu kilisenin bulunduğu yerin karşısındaki yamaçta bulunan kilise ise, 1832 yılında, Serapheim tarafından yapılmıştır.
PAVREZİ ŞAPELİ
İl merkezinde, Mescitli (Beş kilise) köyü yakınlarındaki Pavrezi bölgesindedir.
Kitabesine göre: 1405 yılında yapılmıştır.
Bu küçük yapı: iç duvarlarını süsleyen freskleriyle öne çıkmaktadır. Bu duvar resimlerinde: İncil’den alınan dini olaylara ait tasvirler ve kilisenin öne çıkan dini kişileri resmedilmiştir. Bu resimler, Bizans resim sanatının en güzel örnekleri olmasıyla öne çıkıyor. Resimler, kırmızı renkli kareler içine alınmıştır.
TOHUMOĞLU KÖPRÜSÜ
Gümüşhane-Erzurum kara yolu üzerinde, Tohumoğlu kesimindeki bu köprü, Selçuklu dönemi yapısıdır. 1575 yılında, Halebi tarafından yapıldığı hakkında üzerinde kitabesi bulunmaktadır.
MERYEM ANA KÖPRÜSÜ
Büyük Çit vadisinde, Çit deresi üzerindedir. Meryem Ana Manastırına ulaşım için yapılmıştır.
Dere üzerinde iki tane köprü var. Bunlardan bir tanesi günümüzde de kullanılmaktadır. Köprünün yan duvarları, moloz taşlarla örülmüştür. Günümüzde sağlam durumdadır ve kullanılmaktadır.
ZİGANA YAYLASI VE KIŞ SPORLARI MERKEZİ
Burası: Gümüşhane-Trabzon kara yolunun 50’nci km.de, ülkemizin en uzun tüneli olan Zigana Tünelinin, 3 km. yakınlarındadır. İl merkezine, 40 km. uzaklıktadır. Trabzon hava alanına olan uzaklığı ise: 55 km. dir. Yol asfalttır.
Yayla bölgesi, tamamen ormanlarla kaplıdır. Deniz seviyesinden yükseklik; 2030 metredir. Tamamen Alpin çayırlarıyla kaplı bölgede: kışın kayak sezonu, Aralık-Nisan ayları arasında sürmektedir. Bu dönemde, kar kalındığı, 100-150 cm. arasına ulaşmaktadır. Kayak alanlarında: bir adet baby-lift ve bir adet teleski var. Kayak pistinin uzunluğu: 600 metre, kapasitesi, saatte: 800 kişidir. Pistin genişliği: 100-200 metre arasında değişmektedir. Ortalama meyil ise: % 20’dir. Zigana yaylasında, yazın ise: çim kayağı yapılabilmektedir.
Bölgede konaklamak için, 50 yataklı bir tesis var. Ayrıca: özellikle yaz aylarında hizmet veren: lokanta, et lokantası, bakkal, kasap, manav gibi tesisler de bulunuyor.
SANTA HARABELERİ
İl merkezine bağlı, 80 km. uzaklıktaki, Dumanlı köyündedir. Tarihi süreçte: Santa madenci kasabası olarak bilinmektedir. 1500-1800 yılları arasında, önemli bir madenci yerleşimi olan bölge, 1923 yılındaki nüfus mübadelesi sonucu boşaltılmıştır. Fethiye ilçesindeki Kaya köyü bilenler, burası aynen oraya benzer.
Burası: 17’nci yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte: dini, ticari ve kültürel önem taşıyan bir yerleşim yeridir. Rumlar tarafından kurulmuştur. Bu yerleşim yerinde: 7 mahalle ve 300’den fazla yapı bulunmaktadır.
Her mahalle, taştan imal edilmiş, tek katlı konutlar şeklindedir. Ayrıca: iki kilise ve her sokak başında çeşme bulunmaktadır. Dumanlı köy merkezinde: Terzili mahallesinde: Terzili kilise, Cinganlı kilisesi, Piştovli mahallesinde, Piştovli kilisesi, Zurnacili mahallesinde ise, Zurnacili-1 kilisesi bulunmaktadır.
Aslında, yaşamın devam ettiği dönemlerde bölgede 13 kilise bulunmasına rağmen, hazine arayıcıları ve doğanın tahribatı sonucu, bunlardan sadece yukarıda sözünü ettiğim, beş tanesi günümüze ulaşabilmiştir. 300 civarında olduğundan söz ettiğim yapılar ise: bilinçsiz kullanım ve doğa koşulları sonucu, özgünlüklerini kaybederek günümüze ulaşmıştır.
Bunların büyük çoğunluğu: eğimli araziye uygun olarak inşa edilmişlerdir. Merkez mahalle olan, Piştofludaki binaların tamamı ya da alt katları: iş yeri, mağaza, demirci, terzi, kunduracı, kuyumcu, yiyecek satış yeri, kahvehane, yani ticari ve sosyal amaçlarla kullanılmışlardır. Fethiye’deki, Kaya köy bölgesini görenler, buradaki yerleşim de benzer özellikler taşıyor.