Gerede, Kayıkiraz köyü, evet, anne memleketim, birkaç kez gittim ve bu güzel, şirin ilçeyi doya doya gezdim.
Özellikle; Esertepe’den, şehrin görüntüsü ve de gece ışıklandırılmış olarak görüntüsünün muhteşemliğini anlatamam, buradan, yakınlardan geçerseniz, mutlaka zaman ayırın ve bu şirin beldemizi görün. Son olarak Nisan 2023 tarihinde gittim, gezi yorumlarım aşağıdadır.
ULAŞIM
Gerede: D-100 kara yolu üzerindedir ve bu yüzden buraya ulaşım gayet kolaydır. Aynı zamanda: Ankara-İstanbul otobanı da Gerede yakınlarından geçer. Gerede-Ankara arası uzaklık: 137 km. Gerede-Bolu arası uzaklık: 52 km. Gerede-İstanbul arası uzaklık: 300 km. Gerede-Zonguldak arası uzaklık: 140 km. Gerede-Karabük arası uzaklık: 90 km. Gerede-Abant arası uzaklık: 81 km. Gerede-Yedigöller arası uzaklık; 75 km. Gerede-Kartalkaya arası uzaklık: 65 km.
TARİH
Bölgenin ilk yerleşimcilerinin; Btinyalılar olduğu biliniyor. Daha sonra ise: Frigyalılar, Likyalılar, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılar.
Bölge, ortaçağda, Türklerin eline geçmeden önce, şehir merkezinin keçi kalesi diye bilinen yerde, Bizans hakimiyetinde bir yerleşim olduğu biliniyor.
Türklerin eline geçtikten sonra ise, 1197 yılından itibaren, burada Oğuz Türkleri iskan edilmiş. Günümüzde: Kayı ön adlı köyler, hala varlıklarını sürdürüyor. (Kayı, Kayıkiraz, Kayısopron, Salur, Afşar, Körseli)
Yıldırım Beyazıt: Kastamonu’ya ilerlerken, 1395 yılında, Gerede’yi Osmanlı topraklarına katar. Aynı dönemde, Gerede’ye: bir cami, bir hamam ve iki medrese yaptırılır. 1692 yılında, Gerede, Bolu sancağına bağlıdır.
Ünlü tarihçi, İbn-i Batuta, Seyahatnamesinde, Gerede hakkında şunları yazar: “ Burası, bir yayla eteğinde güzel ve büyük bir şehirdir. Çarşı ve caddeleri geniştir. Dünyanın en soğuk yerlerinden biridir. Ayrı ayrı mahallelere bölünmüş olup, her mahalle halkı kendi aralarında yaşar, öteki mahallerle bir yakınlık kurmaya çalışmaz.”
Evliya Çelebi ise, Seyahatnamesinde, şunları yazar.” Gerede, Bolu sancağına bağlıdır. 9 mahallesi vardır. Çarşı içindeki cami güzledir. 3 tekke, 1 hamam, 3 han, 200 dükkan, 7 kahvehanesi vardır. Halkı, genellikle softa ve talebedir. Soğuğu pek çoktur. Erzurum’un soğuğundan bile üstündür. Halkı, Türk taifesidir.
1810 yılında, buradan geçen, yabancı bir seyyah, Morier ise, şunları yazar: “ Gerede, büyük bir şehirdir. Girişinde, fazla miktarda deri fabrikası (tabakhane) görülüyor. Dükkanlar ve pazarlar iyi görünüşlü Türklerle doludur.”
Gerede, 1923 yılında, Bolu’nun kazalarından biri olarak gündeme gelir.
Evet: belki dikkat ettiniz, Gerede’nin tarihini uzun tutmaya çalıştım. Bunun nedeni: annemin Geredeli olması, Kayıkiraz köyünden, ama biraz önce söylediğim gibi, Kayıkiraz köyü, Oğuz Türklerinden günümüze uzanan bir köy olarak öne çıkıyor. Ben de, kişisel olarak, annemin Kayıkiraz köyünden olması nedeniyle gurur duyuyorum, çünkü gerçek Oğuz Türklerinin ilk yerleşimlerinden biri.
Bir de dikkat ettiyseniz, tüm seyyahlar bölgenin en büyük özelliği olarak, soğuktan söz etmişler. Evet, Gerede gerçekten çok soğuk bir yer. Bu soğuk, kar, buz, günümüzde de devam ediyor.
GENEL
Gerede: ortalama, 1300 metre yükseklikte, dalgalı bir arazide kurulmuştur. Sert iklimli, bol yağışlı bir ova şeklindedir. Kuzeydeki dağlık alanın 1600-1800 metre yüksekliklerinde: Gerede yaylaları var.
Gerede denince, deprem akla geliyor. İlk çağda, burada bulunan Btinya şehri depremde yok olmuş. Ayrıca: 1944 yılında da, burada büyük bir deprem olmuş.
Gerede denince diğer akla gelen ise: soğuk. Evet: kar-kış ve soğuk, buranın en büyük özelliklerinin başında geliyor. İklim soğuk, hava soğuk ama insanlar sıcak.
GEREDE DEPREMİ
1 Şubat 1944 tarihinde, Gerede ve çevresinde, 7.4 şiddetinde, büyük bir deprem oldu. Halk arasında bu depreme, “goca hareket” denilir. Bu deprem sonucu: 3959 kişi ölmüş, 1182 kişi yaralanmış ve 9422 bina yıkılmış.
Deprem sırasında: ilçenin 4 km. güneyinde, Ilıca yolu üzerinde, yolu kesen bir çatlak oluşmuş. Burada: kara, batıya doğru 3 metre itilmiş.
DERİ ÜRETİMİ-DERİCİLİK-TABAKHANE-DERİ
Gerede denilince akla dericilik gelir. Burası, adeta bir dericiler şehri gibi. Burada: 120 civarında deri üretim firması yani diğer adı ile tabakhane var. Bunlardan ayrı, 150 civarında da, kemer yapan ve kimyasal ürün satışı yapan firma var.
Yani, ülkemizin deri üretiminin yüzde 40’ı burada yapılıyor. Günlük deri üretim kapasitesi: 300-350 ton. Bölgedeki dericilerin büyük bir kısmı, bavul ticareti yolu ile deri ihraç ediyor. Rusya, Ukrayna ve Bulgaristan, bölgenin deri sattığı başlıca ülkeler. Burada üretilen derilerden yapılan ayakkabılar: İtalya, ABD ve Almanya’ya ihraç ediliyor.
KEMERCİLİK
Gerede’de, 150 civarında kemer atölyesi var. Yurt içine ve yurt dışına muhteşem güzellikteki kemerler pazarlanıyor.
BAKIRCILIK
Günümüzde, az sayıda işletme tarafından yaşatılıyor. Bakırcılar çarşısında: esnaflar tarafından üretilen bakır ibrikler, göğümler, sini, kazan gibi eşyalar satışa sunuluyor. Hediyelik olarak tercih edebilirsiniz. Bence, bakırcılar çarşısına uğramalısınız.
GEREDE PANAYIRI (MAHYASİ)
Gerede panayırı, Osmanlı imparatorluğunun ilk panayırıdır. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunan ilçede; geçmiş dönemlerde çok sayıda büyükbaş hayvan alınıp satılırmış.
Bu yüzden, eski adı katır panayırıdır. Ancak, zamanla diğer ihtiyaçlarda alınır-satılır olmuş. Yarışlar, eğlenceler düzenlenir, ziyaretler verilir olmuş. Ancak, katır panayırı ismi, kaba görüldüğünden, zamanla “kaz panayırı” olarak değiştirilmiş.
Evet, Gerede panayırı, eskilerin deyimi ile mahyası; bilenler tarafından mutlaka zamanı takip edilip, gidilen bir yer. Özellikle, yalnızca Geredeliler değil, yakın çevre yerleşim yerlerinden de, panayıra mutlaka giden insanlar var. 3 gün süren bu panayırda: ilçe merkezinde, panayır için ayrılan bölgede: tamamen organik yani yerel ürünler satılıyor.
Özellikle: üreticiden doğrudan satış yapıldığı için, fiyatları da uygun. Yerel halk için, bir eğlence, bir değişiklik olarak değerlendirilen panayır, çevreden günübirlik gelenler için ise, bir alışveriş, doğal ürünlerin satın alınabileceği büyücek bir pazar yeri olarak görülüyor. Evet, bu pazar yerinin en meşhur ürünü ise, kaz. Özellikle: pişmiş kaz veya kesilip temizlenmiş kaz alıp, kendiniz de pişirebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Gerede’de: özellikle deri ürünlerin satıldığı yerleri ziyaret edip, deri ürünler satın alabilirsiniz. Kemer olabilir, tabaklanmış deri olabilir. Bu tabaklanmış deri ile: kendinize uygun yelek, mont vs. diktirebilirsiniz.
NE YENİR
Gerede denilince, elbette birçok yemek çeşidi akla gelebilir. Ama, benim sizler için özellikle önereceğim yemek: kızarmış kaz. Evet: Gerede’de, mutlaka kızarmış kaz yemelisiniz.
Ama bunu bulamasanız: yine buraya has, kapalı pide tadabilirsiniz. Son bir not, buraya yolunuz düşerse “Şakşak helvası” denemelisiniz.
GEZİLECEK YERLER
ASAR KALESİ
Gerede’nin 20 km. doğusunda. Bir kayalık tepe üzerinde kurulu. Çevredeki arazi üzerinde, bol miktarda, Bizans seramikleri bulunmuş. Dolayısı ile, kalenin Bizans döneminde yapıldığı düşünülüyor. Yine de, kesin olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor.
Efsanelere göre: kalenin bulunduğu tepe ile, hemen doğusunda bulunan tepe arasında: Ulusu Deresi altından, bir geçit bağlantısı varmış. Halk: doğudaki tepede yaşıyormuş, ama bir düşman tehlikesi durumunda, dere altındaki geçitlerden geçerek, Asar Kaleye çıkıyorlarmış.
KEÇİ KALESİ
Gerede’nin 5 km. kuzeyindedir. Hakim bir tepe üzerindedir. Btinyalılar zamanından kalmadır.
1995 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir. Tarihi İpekyolu üzerinde bir konaklama yeri olan Gerede’nin geçmişinde önemli bir yeri olan kale, halen varlığını devam ettirmektedir. Bir ortaçağ yapısı olan Keçi Kalesi, tahminen MS.7’nci yüzyıl ile 13’ncü yüzyıl arasındaki bir dönemden kalmadır.
Efsanelere göre: şehre saldırı olduğunda, halk: mal ve hayvanlarla beraber kaleye sığınıyor ve kendilerini savunuyorlarmış. Yine böyle bir durumda: kale düşman tarafından kuşatılır ancak kaleye saldırmakta başarılı olamazlar. Gündüzleri saldırılarına devam ederler.
Derken, kalede yiyecek sıkıntısı başlar. Bir gece: kalede yaşayan halk ayaklanır, kaledeki tüm keçilerin boynuzlarında, mum yakarak, kalenin dışına salarlar. Bir anda, büyük bir ordunun üzerlerine geldiğini sanan düşman, oradan kaçıp dağılır. Geredeliler ise, keçiler sayesinde düşmandan kurtulmuş ve kalenin ismi bu olaydan gelmiştir.
KİLİSELİ TÜCCAR HANI
İlçe merkezinde. Kitirler mahallesinde, Bizanslılardan kalma bir han. Han, 2 katlı ve bazı bölümleri ahşap. 1800 yılında yapılmıştır.
Güneyinde, oldukça büyük bir kapıdan giriliyor, hanın ortasında üstü açık, büyükçe bir avlusu var. Binanın alt katında: hayvan barınağı ve dinlenme odaları, iki ahşap merdivenlerle çıkılan üst katında da, konaklama odaları var.
Tarihi ipek yolu üzerinde, tüccar ve kervansarayların konaklama yeri olan handa, bir odanın doğu cephesindeki pencerelerden birinin kilit taşında bulunan “haç”, buranın bir zamanlar, kilise olarak kullanıldığı fikrini vermektedir.
ÇALAR SAAT VE KULESİ
Kitirler Mahallesindedir. 1882 yılında Ahmet Usta tarafından yaptırılmıştır. Ahşap, kare planlı bir kule şeklindedir. Cumhuriyet devrinde onarım görmüştür. Ancak, saat şu an çalışmamaktadır.
ESENTEPE ARKUT DAĞI KAYAK MERKEZİ
İlçenin 5 km. kuzeyinde, 1300 metre yüksekliktedir. Çam ormanlarıyla kaplıdır. Ulaşımı son derece kolaydır. İlçe merkezine sadece 5 dakika uzaklıktadır.
Burada: kış sporları ve kayak imkanlarına sahip bir otel var. Bölgede sürekli esen rüzgar nedeniyle “Esentepe” ismi kullanılan bu yörenin ismi, Atatürk tarafından verilmiş.
Arkut dağındaki pistlerde kayak yapılabiliyor. Kayak meraklıları deneyebilir. Burada uluslararası kayak federasyonu tarafından onaylanmış 1.5 ve 5 kilometrelik iki tane pist var.
Arkut dağı olarak bilinen bölgede bulunan bu pistlerde, yaz sezonunda da çim kayağı yapılabiliyor. 1.5 km lik pis, kayağı yeni öğrenen ve az bilenler için idealdir. 5 km. uzunluğundaki kayaklı koşu ve mukavemet pistinde, kış mevsiminde uluslararası kayak ve yaz mevsiminde dağ bisikleti yarışları düzenlenmektedir.
ESENTEPE MESİRE YERİ
Gerede’nin 1.5 km. kuzeyinde, 1300 metre yüksekliktedir. Tüm ilçeye hakim manzarası ile öne çıkar. Burada: muhteşem ağaçlar var, bastığınız her yer yemyeşil çim. Yazın: piknik, gezi, kros, çim kayağı, kışın ise: kayak yapmak mümkün.
Buranın düzenlemesi mükemmel, buraya yolunuz düşerse veya buranın yakınlarından geçerseniz, merkeze çok yakın bu mekana mutlaka uğrayın, yanınızda malzeme olmasa bile, tahta masalara oturup semaver çayından içmenizi öneririm.
YILDIRIM BEYAZID CAMİSİ
Şehir merkezindedir. 1395 yılında, Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. 1944 yılındaki büyük depremde yıkılmış, ancak daha sonra yeniden inşa edilmiştir. Ama, bugünkü görünümü, elbette orijinal halinden uzaklaşmıştır.
Özellikle, son 10 yılda, komşumuz Bulgaristan ve başkent Sofya: büyük bir değişim geçirmiştir. Ancak, bu değişim yeterince tanıtılamadığından, henüz bekledikleri turist akınını sağlayamadılar. Ama, unutmamak gerekir ki, şehir merkezinde, 300 civarında, bar-restoran-disko gibi eğlence merkezleri bulunmaktadır.
Yakın zaman önce, Avrupa Birliğine katılmış olmasına rağmen, halen, tam olarak fiyatların yüksek olmadığı ve özellikle Avrupa Birliğinin diğer şehirleri düzeyinin çok altında bulunduğunu unutmamak gerekir ve bu yüzden, gelecek yakın dönemde, Sofya şehrini ziyaret etmenizi öneririm, çünkü gün gelecek, buraya talep arttıkça, fiyatlar yükselmeye başlayacaktır.
Giriş için son bir not: özellikle merkezdeki Vitosa, tarihi dokusu ile muhteşem bir yerdir. Bunun yanında: sabah geç açılan ve akşam erken kapanan dükkanlar, sokaklarda gezinen ve pek güven vermeyen tipler, yoğun hırsızlık olayları, çeşitli yerlerdeki servis kalitesizliği, işte Sofya budur.
ULAŞIM
Sofya şehri, Plovdin şehrinin 134 km. kuzeyindedir. Ayrıca, Burgaz şehrine 340 km. ve Varna şehrine 380 km. uzaklıktadır.
Sofya havaalanı (SOF); şehir merkezinin 10 km. doğusundadır. Havaalanında 2 terminal bulunmaktadır. Ancak, bu terminaller arasında yürümek mümkün değildir ve her 30 dakikada bir, beyaz renkli servis otobüsleri bulunmaktadır.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım da ilk tercih edebileceğiniz ulaşım cinsi otobüstür. Sofya havaalanına hizmet veren, 2 otobüs çalışmaktadır. Bu otobüsler ile, şehir merkezine yapacağınız yolculuk, yaklaşık 30 dakika sürer.
Havaalanında, ayrıca bir çok Duty-free satış mağazası bulunmaktadır. Bunlarda, özellikle, Bulgar şarapları ve alkollü içkileri, hediyelik eşyalar bulup satın alabilirsiniz.
Havaalanında uçaktan indikten sonra, dışarıya yöneldiğinizde, çevrenizde çok sayıda taksici göreceksiniz. Bunlara kesinlikle uymayın, yoksa 5 Euro’luk bir seyahat, size 30 Euro’ya mal olabilir.
Havaalanı terminal binasından çıktıktan sonra, sağa dönün ve hemen orada, taksi durağı var, buradan düzgün bir taksiye binmeyi tercih edin. Yani, Havaalanından şehir merkezine ulaşımın taksi bedeli, 5-6 Euro’yu geçmemesi gerekir.
TARİHİ
Bölgede yerleşik ilk toplumun: Kelt kabilesine ait, Serdica denilen bir toplum olduğu bilinmektedir. Böylelikle, yörenin bilinen ilk ismi “Serdica” dır.
(Burada ilginç bir husustan söz etmek istiyorum, bazı şirketlerin tur programlarında: bu şehirden söz ederken Serdica değil “Sendika” olarak söz edilmekte ve tur gezginleri, rehberlerden kendilerini Sendika şehrine neden götürmediklerini sordukları duyulmuştur. Halbuki, Sendika diye bir şehir yok, Sofya şehrinin eski ismi, Sendika değil, Serdica’dır.)
Evet, tarihi sürece devam edelim. MÖ.4’ncü yüzyılda ise, bölge, Makedonyalı Philip ve oğlu Büyük İskender tarafından ele geçirilir. MÖ.29 yılında ise, bu kez, Romalılar görülür.
MS.100 yılında, bölgede, Romalılar tarafından: koruyucu duvarlar, genişletilmiş kuleler, hamam, bazilika, amfi tiyatro, büyük bir Forum, büyük bir Tiyatro binasının yapıldığı görülür. Ancak, İstanbul’un hemen dibinde, Roma döneminde, buranın pek fazla büyümesi mümkün olmaz, ayrıca bir kara şehri olması da büyüme ve gelişmeyi engeller.
447 yılına gelindiğinde, şehirde, Hunların işgali görülür.
809 yılında, şehir, I. Bulgar İmparatorluğunun başkenti olur. 1018 yılında ise, bu kez Bizans egemenliği görülür.
12 ile 14’ncü yüzyıllar arasında, şehir: ticaret ve sanatın geliştiği bir yer haline gelir. 19’ncu yüzyılın sonuna kadar “Sredets” olarak şehir anılır ve bilinir.
1382 yılında, bu kez, Osmanlılar yöredeki egemenliği ele geçirirler. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları sonucunda, bölgede, Bulgaristan Prensliği kurulur. Yani, Bulgarlar, bağımsızlıklarını kazanmada, Rusların büyük etkisi olduğunu düşünürler. Hatta, Rus çarı Alexandre Levski’nin onuruna, şehirde büyük bir katedral yaparlar.
1879 yılında, Osmanlılara karşı yapılan çatışmalar sonucunda egemenliğini kazanan Bulgar devletinin başkenti olarak seçilmiştir.
Bulgaristan Prensliği, 1908 yılında, Bulgaristan Krallığı olur. Şehrin Sredets olan ismi, Sofia olarak değiştirilir.
Dünya Savaşı sırasında, şehir, müttefik uçakları tarafından bombalanır. 1944 yılında, işgalin bir sonucu olarak, şehir, Sovyet Kızıl Ordusu tarafından işgal edilir ve Alman Naziler ile ittifak eden Bulgaristan hükümeti devrilir.
1946 yılında, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti kurulur. Ülkenin diğer yerlerinden göç nedeniyle, şehrin nüfusu hızla genişler. Bu arada, komşularımız, Osmanlı dönemini büyük bir hararetle anarlar ama öte yandan, yakın geçmişte, soydaşlarımıza yaptıkları kötü uygulamalar da tarih sayfalarına girer.
Bir zamanlar, ülkede yaşayan binlerce soydaşımız, büyük zorluklar ve baskı altında yaşamaya mecbur bırakılmış ve çoğunluğu, uzun yıllar yaşadıkları toprakları terk ederek, ülkemize sığınmışlardır ve bu durum da, Bulgaristan tarihinde, oldukça büyük bir kara leke olarak yer almıştır.
GENEL
Şehir: antik çağlardan bu yana: Karadeniz ve Ege denizi ile, Adriyatik denizi ve Orta Avrupa arasında bir geçiş noktası olmuştur. Özellikle, ülkemiz dışındaki gurbetçilerimiz için, ülkeye geliş ve gidişte önemli bir uğrak yeri olmuştur.
Şehir, coğrafi konum olarak: Balkanların kuzeyindedir. 1200 km. kare genişliğindeki Sofya vadisinin çevresi, Vitoşa dağları ile çevrilidir. Ortalama yükseklik: 550 metredir. Nüfus ise, 1.260 bin kişidir. Bu nüfus oranının, yaklaşık % 9.6’sını, Müslüman Türkler oluşturmaktadır.
Ancak, şehirde yaşayan insanların en büyük eksikliklerinin başında, İngilizce bilmemeleri geliyor, yani anlaşmak muhteşem zor, çünkü İngilizce bilen insan sayısı, çok az.
Ülkenin: başlıca üniversiteleri ve kültür kurumları, şehirde yoğunlaşmıştır. Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen, yıllık on bin Euro dolaylarındaki kişi başı gelirleriyle, Avrupa Birliğinin yoksul üyeleri arasındadır. Çok fazla dış güç vardır.
AB pasaportuyla Romanya ve Bulgaristan’a özel bir statü tanınmıştır. Avrupa Birliğinin büyük üyelerinde iş buldukları takdirde, izinleri vardır, onun dışında sınırlı bir dolaşım hakkına sahiptirler, ayrıca turist olarak istedikleri yerlere gidebilirler.
Şehrin iklimi: genellikle karasal nemli iklim egemendir. Kışlar çok soğuk ve yazlar sıcak geçer. Yani, genellikle ülkenin diğer şehirlerine göre, daha soğuktur.
Çünkü, bulunduğu vadinin denizden yüksekliği fazladır. Genellikle, yaz aylarında, sık sık fırtınalar çıkar. En sıcak aylar: Haziran-Temmuz-Ağustos ve en soğuk aylar ise: Aralık ve Ocak aylarıdır. En yoğun yağış, Haziran ayında görülür.
PARA BİRİMİ
Bulgar para birimi “Leva” dır. Bunun diğer para birimlerine dönüşümü:
1 Euro = 1.95 Levadır.
1 Amerikan doları = 1.49 Levadır.
1 TL’nin kaç Leva olduğu hakkında bir yorum yapmak istemiyorum, malum Euro bu satırları yazdığım dönemde sürekli yükseliyor, Leva durumunu Euro ile karşılaştırmanızı öneririm.
Evet, dönüşüm oranları bunlar. Ama, son ve çok önemli bir öneri: şehirde alışveriş mekanlarında, ne dolar, ne Euro ve birçok yerde kredi kartı geçmiyor.
Kesinlikle Leva istiyorlar. Şehir gezisinde bir genel tuvalete girmek istediğimde görevli kadın 0.5 Leva istedi, yanımda Leva yok, sana 0.5 Euro vereyim dedim, kadın Euro’yu tanımıyordu,
Avrupa Birliği üyesi bir ülkedeki bu durumu çok garipsedim, ama sizler zor durumda kalmak istemiyorsanız, yanınızda mutlaka az da olsa Leva bulundurun.
Çünkü geçerliliği olan bir para birimi değil, harcamadığınız Levalar cebinizde hatıra olarak kalır, yani az az para bozdurun.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM
Şehir içindeki ulaşım: 1 metro hattı, 9 troleybüs (elektrikli otobüs) hattı, 16 tramvay hattı, 93 otobüs hattı ve 50 çok hızlı hareket eden minibüs hattı ile sağlanmaktadır.
Bu araçların 1 kişilik biniş bileti ücreti: 0.5 Euro’dur. Yani, 1 Levadır ve yolculuk ücretinin yerel para birimi olarak ödenmesi gerekir. Günlük kartlar 4 Leva ve 5 günlük kartlar ise 15 levadır. Bu kartlar ve biletler, gazete satış yerlerinden, toplu taşıma duraklarından satın alınabilir.
Ancak, unutmayın ki, şehirdeki toplu taşıma sistemi: saat: 01.00 ile, 05.00 arasında çalışmaz. Bu saatler arasında, taksiye binmek zorundasınız.
Özellikle, taksi sürücülerine dikkat etmenizi öneririm. Çünkü, genellikle fazla ücret tahsil etmeye çalışırlar. Çünkü, genellikle taksimetreleri leva üzerine programlıdır ve bunun Euro dönüşümünde, kesinlikle hile yapıyorlar.
Yani, bence taksi tercih ettiğinizde, gideceğiniz yeri söyleyin ve önceden pazarlık yapın. Aynı zamanda, resmi lisanslı bir taksi seçmeye kesinlikle dikkat edin. Bu tür taksilerin üstünde “Taksi” işareti bulunur ve sarı olur. Şehir içindeki taksi ile yapacağınız bir yolculuğun üst sınırı, 10 Leva olabilir.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Bulgaristan ülkesinde özellikle et ve et ürünleri, et yemekleri çok ucuz, bu yüzden et yemekleri tercih edilebilir. Restoranlarda, garsonlara bahşiş vermek isterseniz, bu mümkün, yani bahşiş alıyorlar, böyle bir alışkanlıkları var.
Size gelen faturanın, yaklaşık % 15-20’lik bölümü kadar, garsona bahşiş verebilirsiniz. Yemek yiyecek yer derseniz, bu kesinlikle zor değildir. Özellikle: Vitoshka Bulvarı alanında, 20 civarında restoran bulunmaktadır.
Ayrıca, yine bu şehirde, dünyaca ünlü fast-foot restoranlar zincirinin üyeleri olan yerler de bulunmaktadır.
Pod Lipite
Bu restoran, geleneksel lezzetlerden tatmak isteyenler için idealdir. Yani, burada Bulgar yemeklerini deneyebilirsiniz.
Tambuktu
Burası, balık ürünlerinin öne çıktığı bir yerdir. Ayrıca, bu restoranın çevresinin birçok gece kulübü ile çevrili olması, güzel bir akşam yemeğinden sonra, bu kulüplere ulaşmanızı sağlar.
Zeytin
Şehrin tam merkezindedir. Özellikle: kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri için idealdir.
Spagett
TZUM alışveriş merkezinin hemen arkasındadır. Güzel yemekleri var.
NE SATIN ALINIR
Alışveriş için, yukarıda belirttiğim gibi, yanınızda mutlaka Leva bulundurun. Turlar şehir merkezinde genellikle Banya camisi önünde durur, mola verir ve görevli, size caminin hemen arkasında kırmızı çatılı ve aynalı bir bina var, bunun altında bir market var, buradan her türlü ucuz alışveriş (özellikle çikolata, viski gibi) yapabilirsiniz der.
Ancak: burada Euro, dolar ve kredi kartının geçmediğini söylemez, alışveriş yaparsınız kasaya varınca, aldıklarınızı bir kenara bırakır, hızlı ve sinirli bir şekilde marketi terk edersiniz.
Evet, size uyarı
sakın yanınızda Leva olmadan gitmeyin, Leva nerde bozdurulur, hemen buraya 20 metre uzakta, ana cadde üzerinde, trafik ışıklarının hemen yanında bir para bozdurma ofisi bulunuyor. Bence kasada alışverişinizin kaç leva yaptığını öğrenin ve para değişim ofisine gidip leva alın, sonra gelip alışverişi tamamlayın.
Sözünü ettiğim markette fiyatlar oldukça ucuz. (Örnek: çikolata paketleri 1.5 Euro, şaraplar 2.5 Euro civarındadır.
Mağaza ve dükkanlar: Pazartesi-Cumartesi günleri arasında, saat: 09.00 ile 18.30 arasında veya bir kısmı 19.00 a kadar açıktır. Bazı dükkanların, Pazar günleri de açıldığı görülür.
Peki ne satın alabilirsiniz?
Bu şehri ziyaret ettiğinizde, buraya has hediyelik bir şeyler düşünürseniz alabilecekleriniz arasında bulunanlar: Rus bebekleri, takılar, seramik, ahşap ürünler, işlemeli masa örtüleri ve danteller olabilir.
Bunların yanında: Bulgar şarapları, meyveli Brendi içecekleri, mastika satın alabilirsiniz.
Alışveriş mekanlarına geçmeden önce son bir not: Bulgaristan ülkesinde, % 20 oranında, KDV vergisi uygulanmaktadır. Bu uygulanan vergi oranı, yanınızda fatura bulundurmak ve beyan etmeniz durumunda, hava alanında, pasaport kontrolü yanında, Avrupa Birliğine üye olmayan ülke vatandaşlarına, yani bizlere iade edilmektedir. Biraz zorluk çıkarıyorlar ama kesinlikle hakkınızı aramanızı öneririm.
Sofia Mall
Alışveriş yanında, kafeteryalarda kahve içmek ve sinema izlemek mümkündür.
Pretty Things
Burada, orijinal ve el yapımı hediyelik eşyalar bulup satın alabilirsiniz.
Antika Pazarı
Alexander Nevsky bölgesinde, kapalı bir dar geçitte, günlük antika pazarı kurulmaktadır. Burada: tablolar, gramafonlar, hançerler, Rus askeri kaskları, komünist döneme ait hatıra eşyalar, eski keman, gümüş takılar, dini simge resimler ve süsler gibi birçok obje bulup satın alabilirsiniz.
Hatta, kilisenin arka tarafındaki bölümde: kadınlar tarafından geleneksel kumaş ve halı satılmaktadır. Fiyatlar genellikle, sizi yabancı gördüklerinde uçar ama kesinlikle pazarlık yapmanızı öneririm.
GECE HAYATI-EĞLENCE
Şehirde, gece hayatı ve eğlence düşünürseniz, büyük barlar ve kafelerin, Vitosha Bulvarının her iki yanında sıralandığını bilmeniz gerekir. Sheraton otelinin arkasındaki sokaklarda da çok şık ve lüks bar-kulüpler bulunmaktadır.
Yine de, burada unutmayın ki, çok sayıda: kumarhane yani casino, sex shop ve striptiz kulübü görebilirsiniz, yani normal bir gece kulübü bulamazsınız.
Jack Piano Bar
Rakovski caddesindedir. Birçok ünlü Bulgar yıldız, eğlenmek için burayı tercih ederler.
Tabu Clup
Burası, beş yıldız kategorisinde bir kulüptür. Yalnız gittiğinizde, burada size eşlik eden birini mutlaka bulacaksınız. Şehrin en prestijli bölgesinde, şehrin tam merkezindedir.
Fetiş Clup
Burası, özel bir yer yani bir anlamda “striptz kulübü” dür. Şehir merkezinde; Vilosha bulvarındadır.
Angels Bar
Burası da, Sheraton Sofia, Hotel Balkan içinde bulunan, erotik bir bardır. Her gece canlı müzik bulunur.
TURİZM
Şehir, Bulgaristan ülkesinin en çok ziyaret edilen yerlerinin başında gelmektedir. Şehirdeki sayısız eseri gezmek için yürümek yeterlidir, yani yürüyerek gezebilirsiniz.
Ancak, sokaklarda gezerken, size bir önerim var: sürücülere dikkat edin, Avrupa’nın birçok diğer şehrinde olduğu gibi, yayalara karşı pek hassas değiller, yani, trafik şartlarını sürekli kontrol edin ve tedbirli olun.
GEZİLECEK YERLER
Evet, Sofya şehrinin tanıtımından sonra, bu şehirde nereler gezilir. Aslında şehirde gezilecek çok sayıda yer var. Ancak turların klasik ve hızlı programı, şehirdeki gezilecek yerlerin sadece onda birini gezmenize yetecek kadardır.
Ben burada şehri özel olarak gezen, tur dışında gezen gezginler için ayrıntılı bir gezi programı hazırladım, Sizler, programda yazan yerleri inceleyip, beğendiğiniz yerleri, bir Sofya şehir haritasında işaretleyerek gezebilirsiniz.
Şehre girişte, bir köprüden geçiliyor. Sağ tarafı bir iç kale olarak düşünün, sur içi olarak sağ taraf halen bütün kamu binaları, yönetim binaları, anıtsal yapıları barındırıyor. Eskiden surların içine açılan kapılar, bazı nesnelerle süslüymüş, bu nesnelere günümüzde de rastlanılıyor.
Nitekim, şehir içinde, kartallı köprü ve aslanlı köprü denen ilginç yerler var. Aslanların oturduğu yerler, bir zamanlar kapıymış. Tünelden, şehir girişindeki tünelden çıkınca aslanlı kapı görülüyor.
Hemen onun dibinde bir kanal var, bu kanal da bir zamanlar şehir savunmasında hendek olarak kullanılıyormuş.
Bu yoldan devam ettiğinizde şehir merkezine ulaşılıyor. Burada: yani şehrin idari merkezinde, yolun sonunda 2’nci dünya savaşı anıtı görülüyor. Sağ yanda, çok büyük bir yapı var, tam karşıda Bulgaristan Parlamento binası görülüyor, üstünde Bulgar bayrağı dalgalanıyor.
Yine burada, Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanmasında büyük rolü olan Rus Çarı Alexandre Nevski’ye adanmış büyük katedral görülüyor. Bunun tam karşısında, çizgili bir yapı var, burası Piskoposluk Sarayı olarak kullanılıyor. Sonra, şehrin ana arteline dönülüyor.
Sol tarafta şehrin büyük kütüphanesi, sağ tarafta kral rezidansı var, ancak burada özellikle yerdeki sarı taşlara dikkat edin. Burası şehrin “Altın yolu” olarak bilinen yoldur. Sofya şehrinin en lüks yoludur.
Şehirde katedral ve kilise gezerken dikkat edin. Din adamları ziyaretçileri pek sevmezler. Özellikle: şapka, kısa pantolon ve kolsuz kıyafetlerle dini yapılara sokmazlar. Asla fotoğraf çekilmesine izin vermezler, fotoğraf çekimiz ücretlidir, para vermeden fotoğraf çekmeye kalkarsanız, resme el koyarlar.
Burada, hemen sağ tarafta, gül kurusu renkli bir bina göreceksiniz. Bir zamanlar burada Ataşelik yapan genç subay Mustafa Kemal (İstanbul’dan, burada katılacağı bir balo için yeniçeri kıyafeti ister) bir baloya katılır.
Yine, sağ tarafta, belirgin soğan başlığı görülen Rus kilisesi görülür. Sarı renkli, bina kral rezidansının ikincisidir. Burada, sanatsal etkinlikler ve sergiler düzenleniyor.
Sol yanda: merkez bankası ve bakanlık binaları bulunuyor. Sağ ve solda bulunan paralel ikiz binalar bakanlık binalarıdır ve bunlar kısmen özelleştirilmiştir. İçlerinde restoranlar bulunuyor.
OBORİSHTE
Burası, şehrin tam merkezindedir.
Burada genel olarak: Rönesans dönemi yapıları ve kemerli ve sarı kaldırımlar görülür. Özellikle: Bulgaristan devletinin birçok bakanlık binaları ve elçilikler bu semtte bulunmaktadır. Ayrıca, yine bir kısım yüksek öğretim kurumu, buradadır. Bunun dışında, yine burada bulunanlar şunlardır:
VASİL LEVSKİ ANITI
Şehirdeki en büyük ve lüks otel olan İntercontinental otelin önündeki meydandadır. Bulgaristan Prensliği kurulduktan sonra, başkentte inşa edilen ilk anıttır ve 1895 yılında açılmıştır.
Anıt: gri Balkan granitinden yapılmıştır. 13 metre yüksekliktedir. Anıtın bir kısım parçası ise, bronzdur.
TSURKVA SVETA SOFYA-ST. SOFİA KİLİSESİ
Şehirdeki, en eski Ortodoks kilisesidir. 527-565 yılları arasında, Bizans imparatoru Justinyen zamanında yapılmıştır. 14’ncü yüzyılda ise, kilisenin adı, şehre verilmiştir.
Osmanlı döneminde, kiliseye minare eklenerek, cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. 19’ncu yüzyıldaki deprem sırasında, minare yıkılmış ve bina terk edilmiştir.
1878 yılından sonra ise, Bulgar devleti kurulunca, yeniden restore edilmiş ve kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kilise yapısının hemen dışında, Bulgaristan için ölen askerlerin anısına yapılan Meçhul Asker Anıtının, sürekli yanan alevi görülür.
PAMETNİK NA NEZNAYNİYA VOİN-MEÇHUL ASKER ANITI
Hemen, Ayasofya kilisesinin yanındadır.
Anıt: vatanlarının savunmasında ölen Bulgar askerler için yapılmıştır. Anıtın mimarı: Nikola Nikolov’dur ve 1981 yılında açılmıştır.
Meçhul asker anıtının bulunduğu alanda: sonsuz bir alev, sürekli yanmaktadır. Ayrıca: Rus-Osmanlı savaşlarının yapıldığı yerler olan Stara Zagora ve Shipka geçitlerinden getirilen çim alanlar bulunmaktadır.
Bir de, Andrey Nikolov isimli, meşhur heykeltıraş tarafından yapılan ve Bulgaristan’ın ulusal sembolü olarak kabul edilen “Aslan heykeli” bulunmaktadır.
Ulusal törenler burada yapılmakta, ülkeyi ziyaret eden yabancı devlet adamları, burayı da ziyaret etmektedirler.
ULUSAL OPERA VE BALE BİNASI
Bulgar opera derneği, 1908 yılında kurulmuştur. 1909 yılında ise, ilk opera sahnelenmiştir. Ulusal opera ve bale binası: 1921 yılında açılmış, 1944 yılında, Dünya savaşı sırasında bombalanınca hasar görmüş ve 1947-1953 yılları arasında yeniden yapılmıştır.
1914 yılında, Bulgar Milli Savunma Bakanlığı tarafından kurulmuştur. Müzede, 5000 m. Kare kapalı alan ve 40 bin m. Kare açık alan bulunmaktadır.
ST ALEXANDER NEVSKY KATEDRALİ
Şehir merkezinde, aynı adı taşıyan bir meydanda bulunmaktadır. Dünyanın en büyük Ortodoks katedrallerinden birisidir. Balkanlar yarımadasında, Belgrat şehrinde bulunan “St Sava Katedralinden sonra, ikinci en büyük katedraldir. Tepesinde, bakır ve altın kubbeleri olan, bir Neo-Bizans katedrali büyüklüğünde kilisedir. Altın kubbeler ve diğer altın bölümler, günümüzde pirinçtir.
Ayrıca, Sofya şehrinin sembolü ve en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden birisidir. İsminin kökeni: bir Rus Prensi olan “Alexander Nevsky” den gelmektedir. Bu prens: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına katılmış ve elde edilen başarı sonucu, Bulgaristan bağımsızlığına kavuşmuştur. Yani bir anlamda, Osmanlı esaretinden kurtuluşlarının anısına, bu katedral yaptırılmıştır.
Yapının inşaatına, 1882 yılında başlanılmış ve büyük bölümü, 1904 ile 1912 yılları arasında inşa edilmiştir. 3000 m. Karelik bir alanı kapsamaktadır. İçinde aynı anda 10 bin kişi ibadet edebilmektedir.
Görkemli dış cephe işçiliği: İtalyan mermer, oniks taşı, kaymaktaşı kullanılarak yapılmıştır. İç bölümde ise, Bulgar ve Rus sanatçılar tarafından yapılan: fresk ve tahta oymacılığı işçiliği görülür. Binanın uzunluğu: 73.5 metre ve genişliği: 51 metredir.
Kilisenin yüksekliği ise, kaldırımdan itibaren: 50.52 metredir.
Kubbe: 46.27 metre yükseklikte ve 28 metre çapındadır. Ana kubbenin yanında, apsis üzerinde düz ve yarım kubbeler görülmektedir.
Yapının çan kulesi: 45 metre yüksekliktedir. İçinde: 12 çan bulunmaktadır ve bunların ağırlığı: 12 tondur. En hafif çan: 10 kg ağırlıktadır. Güzel bir günde, çanların sesinin, 30 km. uzaklıktan duyulduğu söyleniyor.
Evet, şehrin simgesi de olan bu katedral yapısı: 1924 yılında, Kültür anıtı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Katedral içinde bir de müze bulunmaktadır. Bu müzede, Avrupa düzeyinde, en büyük Ortodoks simgelerinin toplanıp sergilendiği söyleniyor.
Yazının diğer bölümlerinde belirttiğim gibi, buraya girmek mümkün, ancak çoğu zaman kapıda görevli var, kafanızda şapka olmasın, kısa şort ve bayanlar için kolları açıkta bırakan kıyafetlerle sokmuyorlar.
İçeride fotoğraf çekimine pek sıcak bakmıyorlar, özellikle cep telefonu ile birkaç fotoğraf çekmek mümkün oluyor ama sanırım fotoğraf makinası ile sıkıntı olur.
Yanının içinde, tam ortada bir küçük kürsü üstünde sanırım kutsal kitapları ve bir ikona var, insanlar tek tek sıraya giriyorlar, bu ikona önünde geldiklerinde tapınıyorlar, ara sıra papazlar ellerinde duman tüten bir nesne ile insanları tütsülüyorlar.
İçeride, mistik bir müzik, tütsünün garip kokusu, kenarda para karşılığı satılan ve yakılan adak mumları. Katedrale giriş ücretsiz.
SREDETS
Buranın kendine özgü mimarisi vardır. Burada bulunan yapılar:
Knyaz-Borisova Gradina
Şehrin, en eski ve en ünlü parkıdır. Park: 1884 yılında yapılmaya başlanmıştır ve dönemin Bulgar Çar’ı, Boris’in ismini almıştır.
Parkı ismi: sosyalist rejim sırasında değiştirilmiş ve “Özgürlük Parkı” olarak kullanılmış ve 1989 yılından sonra ise, yeniden eski isim kullanılmaya başlanmıştır.
Evet, başlangıçta, akasya ağaçları dikilmiş ve oluşturulan suni göl kıyıları çiçeklerle şekillendirilmiştir. Park alanı, devam eden yıllarda: sürekli olarak büyümüştür.
1986 yılına gelindiğinde ise, park alanı, Bulgar park ve bahçe sanatının bir anıtı olarak ilan edilmiştir.
Park alanında, yine başkaca bir yapı daha var.
Borisova Granida Tv kulesi-Old Tv kulesi
1959 yılında yapılan ve ülkenin ilk kulesi olan yapı, 105 metre yüksekliktedir. Kulenin mimarı: Podponev’dir. 14 katlı ve 3 platformu bulunmaktadır. Deniz seviyesinden, 600 metre yüksekliktedir.
1985 yılında, Vitosha dağı televizyon kulesi devreye girince, burası, eski televizyon kulesi olarak, tarihi bir yapı olarak koruma altına alınmıştır.
Vasil Levski Ulusal Stadyumu
Stadyum ismini, Bulgar ulusal kahramanı Vasil Levksi’den almıştır. Stadyum, resmi olarak 1953 yılında açılmış, ancak 1966 ve 2002 yıllarında yeniden inşa edilmiştir.
Stadyum, futbol maçları yanında, müzik şovlarına ve konserlerine de ev sahipliği yapmaktadır.
VAZRAZHDANE
Burada: şehirdeki ticari şirketler, sanayi üretim tesisleri, bankalar bulunmaktadır. Yani, şehrin ekonomik merkezi burasıdır.
MARİE LOİSE BULVARI
Şehrin merkezi bulvarıdır. Bulvar üzerinde ve yakınlarında, çok sayıda görülecek yer bulunmaktadır.
TSENTRALNİ HALİ-CENTRAL SOFİA MARKET HALL-SOFYA PAZAR MEYDANI
Şehir merkezinde, kapalı bir Pazar yeridir. Marie Louise Bulvarı üzerindedir. 1911 yılında açılmıştır. Ama, burada yapılan arkeolojik kazılar, Roma döneminde de, burada bir Pazar yeri bulunduğunu ortaya koymaktadır.
2000 yılında, burada büyük bir restorasyon çalışması yapılmıştır.
Günümüzde, 3 katlı bu Pazar yerinde:; 1000 civarında çalışan, gıda tezgahları ve mağazalar görebilirsiniz. Bunlarda: giyim, aksesuar ve mücevherat satılıyor ve ayrıca, fast-foot büfeleri bulunuyor.
Zemin katlarda: sebze, meyve, peynir, zeytin, et, şarap, alkollü içkiler, ekmek, hamur işleri satılmaktadır. Üst katlarda ise, geniş bir oturma alanı ile fast-foot yerleri bulunmaktadır.
TZUM
Burası, şehir merkezindeki bir mağaza merkezidir ve ilk olarak, 1957 yılında kentin bu ana bulvarı üzerinde açılmıştır. Yapının mimarı: Kosta Nikolov’dur. 20 bin metre karelik bir alana kurulmuştur.
7 katlıdır. 1986 yılına gelindiğinde, burada büyük bir restorasyon çalışması yapılmıştır. 1989 yılına kadar, yapıda bulunan mağazaların mülkiyeti devlette iken, daha sonra kişilere satılmıştır. Ancak, bu dönemin devamında, mağazalarda satılan ürünlerin fiyatları yükselmiştir.
Günümüzde, burada, dünyaca ünlü birçok firmanın ürünlerini bulmak mümkündür. Alışveriş meraklıları, burayı ziyaret etmelidirler.
TRURKVA SVETA NEDELYA-ST NEDELYA KİLİSESİ
Şehir merkezindeki bir Ortodoks kilisesidir. Aslında, bu kilise yapısı, yüzyıllar boyunca birçok kez yıkıma uğramış ve her seferinde yeniden yapılmıştır.
İlk kuruluşu, Ortaçağ dönemine kadar gitmektedir. Yani: 10’ncu yüzyılda ilk olarak kurulduğu düşünülmektedir. Hatta: 1578 yılında, şehri ziyaret eden bir Alman gezgin tarafından, bu ilk kilisenin kalıntıları olan taş temeller ve ahşap yapı bulunmuştur.
Günümüzdeki yapının mimarı: Vasilyov Tsolov dur. Eski bina: 1856 yılında, daha büyük ve görkemli bir katedral yapmak üzere yıkılmıştır. Bugünkü kilise yapısının uzunluğu: 35 metre ve genişliği 19 metredir. 1867 yılında ibadete açılmıştır.
Çan kulesi: 1879 yılında, Dondukov tarafından yapılmıştır. 1898 yılında ise, yeni kubbeler eklenmiştir. Kilise, son şeklini: 2002 yılında almıştır.
Burada yaşanan bir olay var. 1925 yılında, Çar III. Boris ve yakınlarının katıldığı büyük bir cenaze töreni sırasında, komünist isyancılar tarafından bomba patlatılmış ve 123 kişi ölmüştür. Tabii, aynı zamanda, kilise yapısı da büyük zarar görmüştür.
Burayı ziyaret ettiğinizde, özellikle Pazar günlerinde düğün töreni görebilirsiniz.
THURKVA SVETA NİKOLAİ-ST NİCHOLAS RUS KİLİSESİ
1912 yılında, Rus işçiler tarafından inşa edilmiş ve St. Nicholas’a adanmış bir kilisedir. Çatısı, yeşil fayanslarla kaplıdır. Ayrıca, 5 tane altın kaplama soğan kubbesi bulunmaktadır. Bu kubbeler yakın zamanda Moskova Patrikhanesi tarafından yenilenmiştir.
Kilisenin içinde: 1950 yılında ölen, eski Piskopos Serafin mezarı bulunmaktadır. Sofyalılar, bu mezarın hemen sağında duran bir kutu içine, elle yazılmış dileklerini içeren mesajlar atmaktadırlar.
Yani, bir tür dilek yeridir. Bu dileklerini attıktan sonra dua ederler ve dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.
KODİ SEYFULLAH EFENDİ CAMİİ-BANYA BASHİ CAMİİ
Yaklaşık 500 yıl şehirde hüküm süren Osmanlının yaptığı, 70 civarındaki camiden, günümüze gelebilen tek camidir.
1576 yılında, şehir Osmanlıların kontrolünde iken ünlü Mimar Sinan tarafından tasarlanmış ve yapılmıştır. Caminin ismi, hamam kelimesinin kökeninden türetilmiştir. Caminin kubbe çapı: 15 metredir.
Caminin en büyük özelliği: doğal termal kaplıcalar üzerinde inşa edilmiş olmasıdır. Hatta, cami duvarları yakınlarındaki deliklerden, yükselen buharları görmek mümkündür.
Evet, Osmanlı bu şehirde, yaklaşık 500 yıl boyunca hüküm sürmüş ve bu yüzyıllarca egemenlik sırasında yapılan yüzlerce eserden, günümüze sadece bir-iki eser kalmıştır ki, bu cami bunlardan biridir. Camiyi ziyaret mümkün ama kılık-kıyafetinizin uygun olması gerekiyor.
TERMAL BANYOLAR
Caminin tam karşısında, 1911-1913 yılları arasında yapılan, Sofya Termal Banyoları bulunuyor. Hamam, iç bölümü ziyarete kapalı olmasına rağmen, dış bölümü ile de ilgi çekmektedir. Dış bölümde, süslü mozaik kubbeler bulunmaktadır.
Özellikle, Sofyalılar, burada bulunan çeşmelerden: kış aylarında, ılık ve lezzetli maden suyu içmek için sıraya girerler ve yanlarında getirdikleri şişelere su doldururlar. İlginizi çeker ve zamanınız varsa, siz de deneyebilirsiniz.
Buranın hikayesine gelince: bir Osmanlı beyinin kızı hastalanır (tüberküloz), buraya kızı için bir hamam yaptırır. Buradan akan suyun şifalı olduğuna inananlar bu suyu içerler.
NATSİONALEN DVORETS NA KULTURATA-ULUSAL KÜLTÜR SARAYI
NDK olarak kısaltılmış ismi bilinmektedir. Şehir merkezinde, çok fonksiyonlu: kongre, konferans ve sergi merkezi özellikleri olan bir yerdir. 8 katlıdır. 123 bin m. Karelik bir alana yapılmıştır. 13 salonu bulunmaktadır.
Yapının yapımında, 10 bin top çelik kullanılmıştır.
Evet: 1981 yılında hizmete açılmıştır. 2005 yılında, bu yapı: Kongre Merkezleri Örgütü tarafından, dünyanın en iyi kongre merkezi olarak ilan edilmiştir. Kongre merkezi: sergiler, gösteriler, konferanslar, konserler gibi etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
ASLANLI KÖPRÜ
Vladaya nehri üzerindedir. 1889-1891 yılları arasında, Çek mimar Vaclav Prosek tarafından yapılmıştır.
Köprünün ismi: 4 adet bronz aslan heykelinden gelmektedir. Zaten, köprünün en tanınan özelliği, bu aslan heykelleridir. Bulgar para birimi olan “Leva” üzerinde, banknotlardan birinde, bu aslan heykeli tasvir edilmiştir.
Köprünün tüm metal elemanları: Avusturya da üretilmiştir. Elektrikle ışıklandırması, 1900’lü yılların başında gerçekleştirilmiştir.
MLADOST
Burada, çok sayıda ulusal ve uluslar arası şirketler, büyük mağazalar bulunmaktadır.
BUSİNESS PARK SOFİA
Bölgenin güney ucundadır. Burada, özellikle sosyalist dönemde inşa edilmiş birçok bina yanında, 2004 yılından sonra inşa edilmiş, endüstriyel işletmeler, apartman blokları ve yeni binalar görülmektedir.
Yani, burası daha çok konut ve ticari alanların yoğunlaştığı bir yerdir. Park alanında, yaklaşık 10 bin kişi çalışıyor ve buradaki ofisler ve merkezler, yine günde 10 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Yani, burada muhteşem bir hareketlilik var.
VİTOSHA
Vitosha dağı eteklerindedir. Burada, özellikle lüks arazi ve villalar görülür. Burası, şehir merkezinin 8 km. güneyindedir. Şehrin en pahalı semtlerinden birisi olarak kabul edilir.
Çünkü, varlıklı iş adamları, hükümet yetkilileri ve sosyal ve politik yaşamın diğer birçok ünlüsü, burada yaşamaktadırlar.
Bulgaristan ülkesinin en büyük müzesidir. 1973 yılında kurulmuştur. 2000 yılında ise, bugünkü yerine taşınmıştır.
Tatillerde kapalıdır. Giriş ücretlidir.
Günümüzde, bu müzenin koleksiyonlarında, arkeolojik özellik taşıyan, 650 bin objenin bulunduğu söyleniyor. Bunların, yüzde 10’luk bölümü sergilenmektedir.
Müze yapısı içinde: kütüphane, hediyelik eşya satış yeri, büfe, vestiyer gibi yerler de bulunmaktadır.
.
ROTONDA SVETİ GEORGİ-ST GEORGE ROTUNDA-THE CHURCH OF ST GEORGE
Kilise yapısı: Serdica bölgesinde, antik kent kalıntıları arasındadır. Yani, Sheraton Balkan Otelin avlusundadır.
Erken Hıristiyanlık döneminin en eski yapısı olarak bilinmektedir. Bir Roma tapınağıdır.
Kırmızı tuğladan, 4’ncü yüzyılda, Romalılar tarafından yapıldığı düşünülmektedir.
Yapının freskleri, 12 ile 14’ncü yüzyıllar arasındaki döneme aittir. Özellikle: 2 metre yükseklikteki taç kubbenin üzerinde, 22 peygamberin freskleri, ilgi çekmektedir.
Ancak: Osmanlı döneminde, üzerleri kapatılan freskler, 20’nci yüzyılda ortaya çıkarılmıştır. Bu yapının hemen doğusunda, sekizgen şekilli bir Roma kamu binası ve döşeli cadde temelleri ortaya çıkarılmıştır ve görülmektedir.
ZHENSKİ PAZAR-KADINLAR PAZARI
Musala bulvarındadır.
Şehrin en büyük ve en işlek Pazar yeridir. Burada: meyve, sebze, peynir, salam, kurutulmuş meyve, fındık, ev yapımı helva ve diğer tatlılar bulup, tadabilir ve satın alabilirsiniz.
Burada, ayrıca, sahte giysi tasarımları da satılıyor. Başlangıçta yalnızca kadınlar bulunan Pazar yeri, daha sonra hem erkekler ve hem de kadınlar tarafından kendi ürünlerinin satışı için kullanılmaya başlanmıştır.
Pazar yerinde, birkaç kafe ve pastane de bulunuyor. Buraya yolunuz düşerse, kesinlikle çantalarınıza, cüzdanlarınıza dikkat etmenizi öneririm.
NAZİONALEN ARCHEOLOGİCHESKİ MUSEİ-ULUSAL ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ VE MÜZESİ
Ulitsa Saborna bölgesindedir.
1892 yılında kurulmuştur. Müze: Osmanlı camisi olan “Büyük cami” içinde bulunmaktadır. Caminin sarmaşık kaplı görüntüsü ilgi çekmektedir.
Caminin duvarları: taş bloklar ve tuğladan yapılmıştır. Yıllar içinde, müzeyi genişletmek için, Bulgarlar tarafından ek binalar yapılmıştır.
Merkez salonda: Prehistorya dönemine ait hazinelerin bulunduğu alan görülür. Diğer 5 salonda ise, yine geçici sergiler düzenlenmektedir.
TOPRAK VE İNSAN ULUSAL MÜZESİ
Burası, 1986 yılında kurulmuştur ve müzede sergilenen 20 bin civarındaki obje içinde: dev kristaller, endüstriyel mineraller, Bulgaristan hammadde kaynakları, mücevher ve diğer bir kısım mineraller sergilenmektedir.
Yani bir anlamda, toprak altı objeler, burada sergilenmektedir. Değişik bir müze.
DOĞAL TARİH MÜZESİ
Çar Osvoboditel Bulvarı üzerindedir. 1889 yılında kurulmuş, 1907 yılında ziyarete açılmıştır. Bu müzede: hayvanlar alemine odaklı sergiler düzenlenmektedir.
Bunlar arasında, 1 milyon üzerinde özellikle fosiller ve kuşlar, böcekler, balıklar, bitkiler ve mineral örnekleri görülmektedir.
Merkez hal arkasında, şehir merkezindedir. Avrupa’nın en büyük Sinegogların’dan birisidir. Avusturyalı mimar Grunanger tarafından tasarlanan yapı: Naziler tarafından yok edilmiştir.
Ancak, daha sonra yeniden inşa edilmiştir. Binanın geniş kubbesinin altındaki merkez bölümü, 2250 kg. ağırlığındaki bir avize ile aydınlatılmaktadır.
Dış duvarları: bitkisel ve geometrik motiflerle süslüdür. Günümüzde, burada 50-60 kişi aynı anda ibadet edebilmektedir.
Ancak bu Sinegog yapısını gezmek isterseniz, bence hiç denemeyin, çünkü çoğu kere kapalıdır, açık olduğunda ise ziyaretçi kabul etmiyorlar.
VİTOSHA DAĞI VE LUYULİN DAĞ KAPLICASI
Sofya şehri, Vitoşa ve Luyulin dağları ile çevrilidir.
Vitoşa dağı, 2290 metre yüksekliğiyle, Alp disiplini özelliklerini taşır. Her ne kadar yüksek olsa da, dağın zirvesinde, büyük bir düzlük bulunmaktadır.
Şehir merkezine, yalnızca 10 km. uzaklıktaki bu komplekste, mükemmel kayak pistleri bulunmaktadır ve 1930’lu yıllarda, burası, Milli Park alanı olarak ilan edilmiştir.
Yani, Bulgaristan ülkesinin en ünlü kayak merkezi, bu dağın yamaçlarında kurulmuştur. Burada, Avrupa’nın en uzun teleferiği (6800 metre uzunluğundadır) bulunmaktadır.
Bu teleferik ile, kayak tesislerine yapılan yolculuk, yaklaşık yarım saat sürmektedir. Yani, kayak tesislerinin zaten en büyük özelliği: şehir merkezine çok yakın olmasıdır.
Teleferik tercih etmeseniz de, buraya, Belediye araçlarıyla, kısa sürede ulaşım mümkündür.
Gelelim buradaki “Aleko” kayak tesislerinin özelliklerine: buranın elbette en büyük özelliği, yılın büyük bölümünde, burada kar bulunmasıdır.
Yani, kayak yapmanın mümkün olmasıdır. Dolayısı ile, burada, her türlü pist bulunmaktadır ki, çocuklar için ayrı, büyükler için ve hatta daha ileri düzey kayakçılar için ayrı pistler bulunmaktadır.
Ayrıca, burada çok sayıda kayak okulu bulunması, kayak bilmeyenlerin de burayı tercih etmelerine neden olmaktadır.
Şehre yakın olması yanında, kayak tesislerinde, ziyaretçilerin dinlenmesi veya gecelemesi için dağ evleri bulunmaktadır.
Bu dağ evlerinden en öne çıkanı ise, Rezen tepesinde bulunan “Aleko” dur. Aleko dağ evi, Çemi tepesine çıkılırken, genellikle ara durak görevi görür.
Bunun yanında, Vitoşa dağında, her mevsim turistlere hizmet vermekte olan, çeşitli oteller de görülmektedir.
Özellikle, 1350 metre yükseklikteki, Kopitoto oteli, Sofya şehrinin muhteşem panoramik manzarasının da görülebilmesi nedeniyle, olağanüstü güzelliktedir. Otelde, bu panoramik manzara dışında, her türlü konfor bulunmaktadır.
Bölgedeki bir diğer kayak merkezi ise “Pamporovo” dur. Burası, denizden 1655 metre yüksekliktedir ve özellikle son yıllarda, gerek Avrupa’dan ve gerekse ülkemizden birçok kayak meraklısını çekmektedir.
Bölgede sürekli kar bulunması (yıllık, genellikle 160-170 gün civarında kar bulunur), kar kalındığının genellikle 1.5 metrenin üzerinde bulunması, Aralık ayı başından, Nisan ayı ortalarına kadar kayak sezonunun sürmesi, buranın en büyük ve önem kazanan özellikleridir.
BOYANA KİLİSESİ
Şehir merkezine, 8 km. uzaklıktadır. Bulgaristan ülkesinin en değerli hazinelerinden birisidir.
Burası, UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. 2 katlı kilisenin, doğu kanadı orijinaldir ve 10 veya 11’nci yüzyılda inşa edilmiştir.
1259 yılında ise, kilisenin dünyaca ünlü freskleri yapılmıştır. Bunlar: Doğu Avrupa ortaçağ sanatının en güzel örnekleri olarak kabul edilmektedirler.
Bu fresklerde: 240 insan görüntüsü ve 89 ilahi sahne görüntüsü görülmektedir.
Kilise yapısında, 2006-2008 yılları arasında büyük restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Bu restorasyonlarda, fresklerde bozulmanın önlenmesi için, ısı yayan ışıklandırmadan kaçınılmış ve ziyaretçilerin, içeride yalnızca 10 dakika kalmalarına izin verilmektedir. Fresklerin bozulmasının önlenmesi için büyük uğraş veriyorlar.
İçerideki ısının 17-18 derece civarında sürekli olarak bulunmasını sağlayan iklimlendirme sistemi yapmışlar
Değerli okurlarım: en son bu bölgeye yani Maşukiye-Sapanca-Taraklı’dan oluşan tura Ağustos 2019 tarihinde gittim. Öncelikle bilmelisiniz ki: bu söylediğim tur kesinlikle bir gün içinde yetişmiyor ve özellikle Taraklı, sadece 15-20 dakikalık bir ziyaretten ibaret kalıyor. Yani: bu turu satın alırken, büyük bir yorgunluk ve bazı yerlerin pas geçilmesini kabul etmek durumundasınız.
Bölgeyi anlatmadan önce, önemle belirtmek istediğim bir husus var. Sakın ola: hafta sonu yani Cumartesi ve Pazar günü veya tatil günlerinde buraya gitmeyin. Çünkü inanılmaz bir kalabalık, arabalar, tıkanan trafik, insan seli, inanın giderseniz pişman olursunuz.
Hiçbir düzen yok, temizlik yok, her yer para ama nasıl para, fahiş fiyatlar, araç plakalarına 34, 54 sanırsınız bütün İstanbul buraya akın etmiş, peki sonra ne olmuş, tam bir rezillik, hani bir çok internet sitesinde yazılı ya: Maşukiye, kuş sesleri, cennet hayır, burada kuş sesi duyamazsınız, ama bolca araba sesi ve satıcı sesleri, ATV denen üç-dört tekerlekli motor gürültüsü duyabilirsiniz.
Tabii ben bunları yazınca, bir kısım ziyaretçinin hafta sonu gitmeyeceğini ve sakin olacağını düşünebilirsiniz, ama bu bölgede Araplar (artık turist mi yoksa daimi ikamet eder mi desem bilmiyorum) da çok, yani bence, mutlaka buraları gidip göreyim derseniz: mutlaka hafta içi bir günü tercih edin, en azından hafta sonu yoğunluğunun beşte biri kadar yoğunluk oluyormuş, ben maalesef hafta sonu gittim ve bir kez daha buraya asla gitmem.
Ama yine en başta belirtmek isterim ki, bu yazı sizlere biraz karamsar gelebilir, ama unutmamak gerekir ki, ben gördüklerim ve yaşadıklarımı yazdım, tercih sizin.
Evet: şimdi Maşukiye nedir, burada neler var, insanlar burayı neden tercih eder, bu konuda sizlere bilgi vermek istiyorum.
Öncelikle biraz tarihi geçmiş ve buranın isminden, isminin anlamından başlayalım.
Maşukiye köyü
1865 yılında, Kafkasya’dan buraya göç etmiş Çerkez boyları tarafından kurulur. Bunlar arasında bulunan Murat Bey isimli bir şahsın, köyün kurucusu olduğu söylenir. Osmanlı-Rus harbi sırasında da Batum’dan göçüp gelenler buraya yerleştirilir.
Daha sonraki yıllarda ise, Karadeniz ve Romanya yöresinden göçüp gelenler, yine buraya yerleşirler. Böylece: Çerkezler, Abazalar, Gürcüler, Muhacirler ve mübadele sonucu Yunanistan’dan gelenler, bölgede çok farklı kültürlere sahip bir toplum oluşmasına neden olmuşlardır.
Maşukiye’nin tarihinde ilkler var. Cumhuriyet döneminin ilk kadın belediye başkanı (Leyla Atakan, İzmit Belediye Başkanı) buradan çıkmıştır. Yine, Cumhuriyet döneminin ilk kadın subayı, Maşukiyelidir. Bunların bir anıtını, Maşukiye mahallesi muhtarlığının önünde görebilirsiniz.
Tarihe, devam edelim. Osmanlı döneminde, yukarı da da belirttiğim gibi, burada pek çok Çerkez yaşarmış. Harem için, aşık olunacak kadar güzel kızlar, buradan seçilirmiş.
Bu nedenle buraya “Maşuk köy” ismi verilmiş. Zaman la da “Maşukiye” ismini almış. Yani: “Maşukiye” ismi: aşık anlamına gelen Maşuk kelimesinden gelir. Aşık olan erkeklere “Aşık” ve aşık olan kızlara ise “Maşuk” denirmiş.
Yöre halkının deyişine göre “Buraya gelen aşık olur” imiş. (Elbette günümüzde böyle bir şey yok, buraya gelen sadece sinir olur demek daha uygun)
Yine, buralarda söylenenlere göre “Maşukiye, yıllarca Balayı yeri olarak tercih edilmiştir”. Ama söyledim ya, günümüzde kalabalık ve gürültüden, sanırım balayı için burayı tercih eden yoktur.
Ulaşım
Maşukiye-İstanbul arasındaki uzaklık 120 km ve Maşukiye-İzmit arasındaki uzaklık ise 20 km. dir. İstanbul’dan yola çıkanlar için: Çamlıca gişelerinden, otoyola giriş yapın, İzmit-Adapazarı yolu ile devam ettiğinizde, yaklaşık 1 saat sonra İzmit-Doğu-İzmit-Yalova-Bursa çıkışına geleceksiniz.
Otoyol gişelerinden sağa dönerek, D-100 karayolundan, Adapazarı yönüne çıkın. 500 metre sonra, Kartepe-Sapanca kavşağından sağa dönülerek, Kartepe-Maşukiye yoluna gireceksiniz. 10 km daha ilerledikten sonra, Maşukiye’ye varılmaktadır.
Maşukiye merkezden, Kartepe yönünde biraz ilerledikten sonra, Kartepe yolu üzerindeki “Alabalık vadisine” ulaşılmaktadır.
GENEL
Yukarıda da söz ettiğim gibi: günümüzde burası kalabalık Araplardan geçilmiyor. İşin ilginci buranın esnafı da Arapları tercih ediyor, sırf para uğruna, çünkü Araplar daha rahat para harcıyorlar, malum buraya gelen Araplar, Arapların belli bir gelir seviyesi üstünde olan kesimi.
İlçe sınırları içinden D-100 devlet karayolu ve TEM otobanı geçer. Marmara Bölgesinin: Uludağ’dan sonra en çok ziyaretçi çeken, kış turizm merkezidir. Ancak “Kartepe” sadece kışın güzel, çünkü burada bulunan ağaçlar, büyük yapraklı olduklarından kar yağdığında üzerleri karla kaplanıyor ve tamamen bembeyaz bir görüntü ortaya çıkıyor.
Ayrıca yine kışın buraya çok fazla miktarda kar yağması nedeniyle, kar kalınlığının yer yer 3.5 metreye kadar çıktığı söyleniyor. Ama yazın Kartepe anlamsız bir yer, tamamen çorak bir arazi yapısı görülüyor, yani burası kışın güzeldir.
Maşukiye’nin denizden yüksekliği 111 metredir. Köy ve yakın çevresinde 50’den fazla restoran bulunduğu söyleniyor. Özellikle et-mangal ve alabalık tesisleri yoğundur.
Ne satın alınır
İnternet sitelerinde birçok yerde yazılı olduğunu görünce: burayı ziyaretimde ekşi mayalı köy ekmeği almak istedim, ama bulmak ne mümkün, sadece bir fırında bulabildik, o da sayılı, yani tur da bulunan ve isteyen herkese yetmeyecek şekilde, 8-10 tane ekmek vardı.
Mersu alabalık tesislerinden alabalık satın almayı umduk, ama kalabalıktan bu tesislerin yerini bile bulmak mümkün olmadı. Bir de “Çerkez peyniri” denilmiş, hani burası Çerkezlerin diyarı ya, Çerkez peyniri alalım dedik, bulmak ne mümkün, bir yerde vardı ama tadı rezaletti.
Öte yandan, bir satıcı, yaz döneminde satın almayı düşünenlerin yolda bozulur diye peynir satın almadıklarını söyledi, kışın bu peyniri satıyorlarmış.
Pazar günleri, merkez meydanda kurulan pazarda pek çok sebze ve meyve satıldığı söyleniyor, ne mümkün, Pazar günü gittim, Pazar filan yoktu.
Ne yenir
Tabii Maşukiye, dereler, şelaleler denince akla hemen alabalık geliyor. Hatta: bazı restoranlarda alabalıklar akvaryumlar için de canlı bulunduruluyor. Ayrıca: yine bu yörede, yörenin ormanlık olması nedeniyle mantar öneriliyor, ama önünüze geldiğinde göreceğiniz gibi, bu mantarlar kültür mantarı.
Sonuç olarak: olur da buralarda bir şeyler yemek isterseniz: kiremitte alabalık, köfte veya tavuk tercih edebilirsiniz. Yanında salata ve meşrubat, ardından çay vardır.
Önerim: kesinlikle alabalık ve tavuk tercih etmeyin, köfte tercih edebilirsiniz, kiremitte kaşarlı mantar, şansınız varsa, restoran ücretsiz ikram eder, yoksa bunu da deneyebilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
KAR TEPESİ
İzmit körfezi ve Sapanca gölüne bakan dağın zirvesindedir. Kayak tutkunları için, muhteşem güzel bir ortamdır.
Buraya gitmek için: önce Maşuriye’ye ulaşmanız ve sonrasında 17 km.lik bir yol daha gitmeniz gerekiyor. Ama, orman içinde yapacağınız bu yolculuk, muhteşem güzel ve keyifli. İstanbul’a 1 saatlik uzaklıkta (115 km) bulunması, büyük imkan. Ayrıca: Kocaeli şehrinin su ihtiyacı, buradan karşılanıyormuş.
Kartepe’nin Avluburnu mahallesi sakinliğini karlarla birleştirdiğinde ortaya etkileyici bir manzara çıkıyor.
Yine Kartepe’ye bağlı Eşme ise doğa ile iç içe zaman geçirmek isteyenler için en doğru adrestir.
Aralık ayı sonlarında: burada kayak sezonu açılıyor. Kayak sezonu dışında ise: tenis kortları, voleybol sahaları, 2 çim futbol sahası ile de, spor turizmine çok uygun bir yer. Futbol kulüplerinin bazıları, burada kamp çalışmaları yapıyorlar.
Bölgede: 12 ay hizmet veren, gayet lüks bir otel var. Bu konaklama tesisinde: her türlü imkanlar, ziyaretçilerine sunuluyor.
Evet, gelelim kayak merkezine. Kayak merkezi, özel bir firmaya, 49 yıllığına kiraya verilmiş ve özel sektör tarafından işletiliyor. Merkezde, son derece konforlu bir otel tesisi, ziyaretçilerin her türlü ihtiyacının giderilmesini sağlayacak yapıda düzenlenmiştir.
Zirve: denizden 1650 metre yüksekliktedir. Kasım ayı ortalarında başlayan kar yağışı, Nisan sonuna kadar devam ediyor ve bu dönemde, bölgedeki kar kalınlığı: 2-3 metre civarında oluşuyor.
Kayak Tesisi: 4 tane mekanik kayak tesisi var. Pist alanı: 42 km. 14 pist bulunuyor. Kayağa yeni başlayanlar için kolay pistler olduğu gibi, usta kayakçılar için de, uygun pistler bulunuyor.
Evet, Kartepe: ister yaz sıcağında şehrin gürültüsünden kaçmak için burayı tercih edebilir, isterseniz kış sezonunda kayak yapmak için gidebilirsiniz.
MAŞUKİYE
Maşukiye’ye kendi arabanız ile giderseniz, büyük bir park yeri sıkıntısı yaşamanız kesin. Ama bir şekilde arabanızı bir yerlere park ederseniz, merkez meydana gidebilirsiniz.
Hatta: önce merkez meydanın ilerisinde, yolu takip ederek Kartepe seyir terasına gidin ve rezilliği görün. Muhteşem bir manzara, ama yapılaşma nedeniyle sağı-solu kapanmış, sadece 3-4 metrelik bir boşluktan, muhteşem Sapanca göl manzarasını izlemeye çalışın.
Hatta, burada bulunan kapalı mekanların yani kafelerin ve restoranların, ziyaretçiler gurup halinde geldiğinde kim ne içti kim ne yedi diye gayet sıkı denetim yaptıklarını gözledim, hatta bir şey içip yemeyen birkaç kişiyi, guruptan olmalarına rağmen tesis dışına çıkardıkları yani kovduklarını gördüm ve onlar utanması gerekirken ben utandım.
Siz bu tesislere girmeyin, 3-4 metrelik boşluktan aşağıyı yani Sapanca gölü manzarasını izleyin ve buradan ayrılın.
Sonra: yokuştan aşağıya, merkez meydana gelin. Burada: muhteşem güzellikteki şelalenin bulunduğu yere girmek için giriş ücreti olarak 15 TL istendiğini görün ve şaşırın kalın.
Maşukiye’nin birçok yerinde olduğu gibi (bu kadar papağan nerden bulunmuş anlamadım) papağanlı kişilerin papağanla resim çektirmeniz için sizden para talep etmesini savuşturun.
Oldukça büyük boyutlu papağanları omuz, baş, kol koyuyorlar pat diye fotoğraf, ama bu tuzağa genel olarak Araplar düşüyor, zaten papağan fotoğrafçıları sizin yanınıza gelmiyor, doğrudan hedef Araplar.
Genellikle Karadeniz yöresinde derelerin üzerinde yapılan “Zipline” uygulaması burada da var. Altlı üstlü iki çelik halat çekilmiş ve insanlar bunların üzerindeki oturma yerlerine oturarak bir diğer yöne doğru hızla kayıyorlar ve ardından geri dönüyorlar, neyse ki bu halatların altına koruyucu file çekmek akıllara gelmiş, ücret 25 TL. ilgisini çeken deneyebilir.
Bir arkadaşımız, neden buradaki dükkan ve tesis sahiplerinin sürekli Arapça konuştuklarını, bunların Suriyeli veya Iraklımı olduklarını sordu, hayır, oldukça iyi Arapça konuşan bu kişiler, ülkemiz vatandaşlarıdır.
Sonra: yine burada bolca ATV denen, üç tekerlekli ve çeşitli versiyonları bulunan motorlar var. Bunlarla arazide gezi yapılıyor. 30 ve 45 dakikalık turlar yapılıyor. Kullananların birçoğunun kaskı yok, ayrıca motor sesi ve motorların egzozlarından çıkan gaz, tam bir hava kirliliği rezaleti yaşanıyor, sonra da bazı internet sitelerinde olduğu gibi “kuş sesleri” ve “bol oksijen” hayal. ATV motor sesleri yanında, arabası ile buraya gelen binlerce kişinin, trafik kilitlendiğinde yarattıkları korna sesi gürültüsü, insanlar sıkıntıdan, trafik biraz sıkıştı mı çılgınlar gibi korna çalıyorlar, ARKADAŞLAR BURADA KUŞ KALMAMIŞ Kİ sesi olsun.
Bu üç ve dört tekerlekli motorların biniş ücreti, 100-200 TL. arasında değişiyor, tabii yine bunların başlıca müşterileri Araplar.
Yine merkez meydanda: alışveriş yapmak için birkaç dükkan var, ben burada bir dükkandan şimşir tahta kaşık aldım, 3 tanesi 10 TL.
Malum şimşir özelliği olan bir ağaç türü, dayanıklı ve bakteri tutmaz, el oyma, tam bir el emeği, mutfaklarda işe yarar. Son gittiğimde, fiyatlar uçmuş, şimşir kaşıkların fiyatları tanesi 15-20 TL. olmuş.
Evet: tüm bunları görüp yaşadıktan sonra: bir daha buraya gelmeme kararı vererek, buradan ayrılıyorum.
Bu arada: Maşukiye’de zamanız varsa ve hafta içi bir gün giderseniz, görmenizi önereceğim bir kaç yer hakkında bilgi vermek istiyorum.
Aygır deresi
Kartepe zirvesinden gelip, Maşukiye’ye doğru akar. 15 km uzunluğundadır. Dere kıyısında bulunan patika, yürüyüş yoludur.
Kısa ve orta uzunluktaki yürüyüş parkurları bulunur. Yürüyüş yolu bitince, karşınıza bir küçük şelale çıkar. Ayrıca Aygır deresi kıyısında, birçok restoran bulunuyor.
Alabalık Vadisi
Maşukiye-Kartepe yolundadır. Vadinin içinde, Yazıcılar deresi akar. Derenin akış yönünde ilerlerseniz, derenin oluşturduğu çağlayanları görebilirsiniz. Vadinin her iki yanında, alabalık restoranları bulunuyor.
Soğuksu Piknik Alanı
Bahçecik beldesindedir. Buradan bütün körfez izlenebilir. Burada ağaçlar altında piknik yapılıyor. Ayrıca, buraya ismini veren su içildiğinde “mide rahatsızlıklarına” iyi geldiği söyleniyor. Su: deniz seviyesinden metrelerce yükseklikte, fundalıktan çıkmaktadır.