Uzun yıllar, bu ülkede yaşayan insanların hafızalarında: “Karamanlıyım” diyen birine “Konya-Karaman mı ?” diye, klasik soru yöneltilmiştir.
Ancak, Karaman, 1989 yılından bu yana, bir il. Ama, havası bisküvi kokan bir il. Özellikle, organize sanayi bölgesinde, mutlaka bu bisküvi kokusunu hissedeceksiniz.
Dümdüz bir arazide bulunan, gayet modern bir il. Burada, bulunduğum iki gün içinde, en güzel anı: Hatuniye Medresesinde yediğim muhteşem yemek ve harika ortamdı.
Siz de: Karaman şehrine giderseniz, Hatuniye Medresesine uğramayı sakın ihmal etmeyin.
ULAŞIM
Kara yolları otobüs terminali: kent merkezine, yaklaşık 3 km. uzaklıktadır. Terminalden, kent merkezine: birçok araç bulunmaktadır.
Karaman-Konya arasındaki uzaklık: 105 km. Karaman-Ankara arasındaki uzaklık: 364 km. Karaman-İstanbul arasındaki uzaklık: 771 km. Karaman-Antalya arasındaki uzaklık: 518 km. Karaman-İzmir arasındaki uzaklık: 656 km. MÖ. 8000’li yıllardan günümüze kadar iskan edilen Karaman ve çevresi: yer altı şehirleri, mağaraları, dini inanç merkezleri ile tarihe ışık tutmaktadır.
TARİHİ
MÖ. 8000’li yıllardan günümüze kadar iskan edilen Karaman ve çevresi: yer altı şehirleri, mağaraları, dini inanç merkezleri ile tarihe ışık tutmaktadır.
Karamanlılar: Oğuz Türklerinin Avşar boyunun mensuplarıdırlar. Ancak, Anadolu’ya ne zaman geldikleri net olarak bilinmemektedir. Ancak: Karaman ve Menteşoğullarının, kalabalık bir toplum halinde, Tuğrul Bey ile birlikte, Anadolu’ya geldikleri ve Tuğrul Bey’in geri dönmesinden sonra, burada kalarak, bölgeye yerleştikleri biliniyor.
Özellikle: Anadolu Selçuklu Sultanı, I. Alaeddin Keykubat tarafından, 1228 yılında, “Karemeddin” denilen “Ermenek” taraflarındaki, önceki dönemde Ermeni yerleşim yeri olan bir yere yerleştirilirler.
Anadolu Türkmen Beyliklerinin en önemlisi, en büyüğü ve en kudretlisidir. Karaman Türkmen Beyliği: 1250 yılından, 1487 yılına kadar, yaklaşık 237 yıl boyunca, yörede egemenliğini ve varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde: Anadolu’da bir çok yörede varlıklarını hissettirmişler ve üzerinde etkinlik kurdukları topraklarda, yaklaşık 2 milyon civarında insan yaşamıştır.
Karamanoğulları Beyliği yıkıldıktan sonra, Karamanlılar, Osmanlı imparatorluğunun çeşitli bölgelerine yerleştirilerek, asimile edilirler. Hatta: Atatürk’ün annesinin dahi, bir kısım yazılı kaynakta, Karaman’dan Rumeli’ye göçmüş bir ailenin ferdi olduğu söylenir.
Evet, Osmanlılar yörede egemenliği ele geçirince “Larende” yani “Karaman” şehri: Konya şehrine bağlı bir ilçe merkezi olur. Ancak, eski güzel günler geride kalmış, Osmanlılar döneminde, bölge mütevazi bir yerleşim yeri olarak durumunu muhafaza etmiştir.
Çünkü: Fatih Sultan Mehmet, bu yöreyi ele geçirince, burada yaşayanları, bir daha böyle güçlü bir devlet kurmasınlar diye, Ege ve Rumeli yörelerine sürgün eder. Yerlerine ise, bu yörelerde yaşayan Rumları getirir.
Ancak, sonuçta, bu yörede; Karamanlı Rumlar denen “Türkçe konuşan bir Rum toplumu” ortaya çıkar. Ancak, Cumhuriyetin ilanından sonraki tehcir döneminde, bunlar da bölgeden ayrılırlar. Hatta ve hatta, Yunanistan siyasetinin önde gelen isimlerinden “Konstantin Karamanlis” in atalarının, buradan göç ettiği hakkında bir rivayet bulunmaktadır.
Evet: biraz önce sözünü ettiğim gibi, şehrin “Larende” olan isminin, önceki dönemlerde, yani 18.yüzyıl öncesinde, Karaman olduğu bilinmektedir.
1964 yılında, şehirde büyük bir yangın çıkar ve 3 gün süren bu yangın sonucunda, yanan 254 dükkanın sahibi, iflas etmesi nedeniyle, Almanya’ya gitmiştir.
Karaman: 1989 yılında, ülkemizin 70’nci ili olmuştur.
GENEL
Karaman: İç Anadolu bölgesinin güneyindedir. Toprakların büyük bölümü: Konya kapalı havzasının güneyindedir. Toros dağları ise, İl topraklarının güneyini çevrelemektedir. Yöredeki kraterlerin en büyüğü olan “Karadağ” bölgededir. Sönmüş bir yanardağ konisi olan Karadağ yüzeyinde, lavlar yüzey şekillerini oluşturmuştur.
İl topraklarının küçük bir kısmı yani % 22’si ormanlıktır. Bunun dışında kalan bölümler ise, makiliktir. Ormanların büyük kısmı, zaman içinde tahrip edilmiştir.
Bölgede: karasal iklim hakimdir. Buna göre, yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve kar yağışlı geçer.
İl’in ekonomik faaliyetleri: tarımsal ağırlıklıdır. Bunun dışında, hayvancılık ve turizm de sürdürülmektedir. Yetiştirilen tarımsal ürünler olarak: buğday, arpa, şeker pancarı, nohut, patates başta gelir. Özellikle: bulgur başta olmak üzere, Karaman ili, Anadolu’nun tahıl deposudur.
Eğitime önem verilen bir şehir olarak öne çıkıyor. 2009 yılı, ÖSS şampiyonu olan şehirdir. Özellikle: en kalabalık bölgelerinde bile, dersliklerinde en fazla 35 öğrenci bulunması ve okulların büyük bölümünde, tam gün eğitim verilmesi, sanırım bunda ki en büyük etken. Eğitim dedim de, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi buradadır.
Şehirde öne çıkanlar: Hatuniye Medresesi, Yerköprü Şelalesi, Karaman koyunu, Türkiye’nin bisküvi üretim merkezi olması ve Karaman elmasıdır. Bu konularda: aşağıda ayrıntılı olarak bilgi vereceğim.
KARAMAN DEVLETİ-TÜRK DİLİ-TÜRK DİL BAYRAMI
Karamanlıca dili: Karamanlı Türkçesi olarak bilinir. Türkçenin 12 ağzından biridir. Bu dili kullananlar: Türkleşmiş Rumlar ve Hıristiyanlığı benimsemiş Türklerdir.
Karaman: Karamanoğlu Beyliği döneminde başkent ilan edilince, kurulan devletin resmi dili olarak “Türkçe” seçilmiş ve tarih sahnesinde bir ilk olarak yerini almıştır.
Karamanoğlu Mehmet Bey; 15 Mayıs 1277 tarihinde bir ferman yayınlayarak: “Bugünden sonra, hiç kimse, sarayla, divanda, meclislerde ve seyranda, Türk dilinden başka dil kullanmaya” demiştir. Bu fermanın aslı, günümüzde yok. Ancak, böyle bir ferman olduğu: “İbn-i Bibi”nin bir yazılı eserinden öğrenilmektedir.
KARAMANIN KOYUNU, SONRA ÇIKAR OYUNU
- Karamanoğlu Beyi’nin bir sözü var: “ Biz yıl değil, yel üzerine yemin ettik”
- Karamanoğulları ve Osmanlılar: savaşa tutuşurlar ve bu savaş, yıllarca sürer. O devrin arabulucuları toplanır ve “bu kardeş kavgasını bitirelim” diye kurultay toplarlar. Karamanbey’i ve Osmanlı beyi: Konya’ya çağırılırlar. Her iki taraf dinlenir, sözler tatlıya bağlanır, her iki bey de, bir daha savaş yapmamaları için yemin ettirilirler. Karaman Beyi, yemin ederken, elini kalbinin üstüne götürür ve “bu can burada kaldıkça, Osmanlıyı kardeş bilip, kılıç çekmeyeceğim” diye yemin eder. Fakat: kurultaydan çıktıklarında, Karaman Beyi, kaftanının altından bir kuş çıkarır ve salıverir, ardından da, şunu söyler: “işte can çıktı, söz bitti” der.
- Selçuklu ordusu, 1243 yılında, Kösedağ savaşında bozguna uğradıktan sonra geri çekilir. Bunun üzerine, Moğol ordusu, Anadolu’yu işgal etmeye başlar. Moğollar, Müslüman olmadıkları için, Müslüman Türklere eziyet etmektedirler. Konya’yı işgal ettikten sonra, Karaman üzerine yürürler.
Bunun üzerine, Karamanoğulları telaşa düşer.
Putperest Moğolları yenmek için çare ararlar. Neticede, bir çare bulunur. Moğollara baskın yapmayı planlarlar.
Moğol ordusu, Konya üzerinden Karadağ’a ilerlerken: ormanlarla kaplı olan Karadağ’da, Karaman askerleri koyun postuna bürünürler ve koyun sürüsü arasına karışırlar.
Sürü ile birlikte Moğol ordusuna yaklaşan Karamanoğlu askerleri, gece olduğunda, üstlerindeki koyun postlarını atarak, Moğol ordusuna saldırırlar ve orman içinde gizlenen Karamanoğlu asıl ordusu ile birleşerek, tüm Moğol ordusunu, ağır bir yenilgiye uğratırlar.
Bu saldırıdan kurtulan Moğol askerleri, çevrede, bu deyimi “Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu” yayarlar.
ATATÜRK’ÜN BABA TARAFI
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ve babası ise Ali Rıza Efendidir. Baba tarafından dedesi: Kızıl Hafız Ahmet Efendidir. Anne tarafından dedesi: Sofuzade Feyzullah Efendidir.
Kardeşleri ise: Fatma, Ömer, Ahmet, Makbule ve Naciye. Evet, Atatürk’ün baba tarafı: Karaman’dan gelerek, Manastır Vilayetinin Debre-i Bala Sancağına bağlı, Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir.
Aile, sonradan Selanik’e göç eder. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Ahmet’in taşıdığı “kızıl” lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan “Kocacık”ın da gösterdiği gibi, Atatürk’ün baba tarafından soyu, Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli roller oynayan “Kızıl-Oğuz” veya Kocacık Yörükleri, Türkmenlerinden gelmektedir.
MEVLANA’NIN ANNESİ
Mevlana’nın annesi Mümine Hatun ve babası ise Bahaeddin Velet.
Büyük Türk Mutasavvıfı Mevlana Celaleddin: Gevher Hatun ile, 1225 yılında, Karaman’da evlenmiş ve Oğlu Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi, Karaman’da doğmuştur.
Ağabeyi Muhammet Alaeddin, Karaman’da vefat etmiştir.
YUNUS EMRE
Hayatı ve şahsiyeti hakkında az bilgi bulunmaktadır. Ancak, 13.yüzyıl ortaları ile 14.yüzyıl başlarında, Anadolu’da yaşamış bir şair olduğu bilinmektedir. Uzun süre, Hacı Bektaş-ı Veli dergahında çile doldurmuş ve dergaha hizmet etmiştir.
Ancak; yaşadığı yıllar: Anadolu Türklüğünün, Moğol akınları, yağmalar, iç çekişmeler ve kavgalar, siyasi otoritenin zayıflığı, kıtlık ve kuraklıkla geçmiştir. Şiirlerinde: tasavvuf yolunu seçmiş, iyi bir öğrenim görmüştür.
Anadolu kentlerini dolaşmış, Azerbaycan ve Şam’a gitmiş, Mevlana ile görüşmüştür. Şiirlerinde: sadece halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkilemiştir. Şiirlerinde: sevgiyi temel almıştır. Dizelerinde: insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah ile ilişkilerini işlemiş, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, ilahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele almıştır.
Doğduğu yer konusundaki tartışmalar: Eskişehir-Mihalıçcık ilçesine bağlı Sarıköy ve Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ancak, mezarı olduğu iddia edilen birçok mezar ve türbe vardır.
Bunlar: Eskişehir-Mihalıçcık ilçesine bağlı Sarıköy, Karaman, Bursa, Aksaray-Ortaköy ilçesi, Ünye, Kula, Erzurum, Isparta-Gönen, Afyon-Sandıklı, Sivas, Tokat-Niksar. Ancak: yapılan araştırmalarda: Yunus Emre’nin mezarının: Eskişehir-Mihalıçcık ve Karaman’da bulunması ihtimallerinin yüksekliği ortaya çıkmıştır.
Zaten, ünlü gezgin Evliya Çelebi de: Yunus Emre’nin Karamanlı olduğunu ve mezarının burada bulunduğunu belirtmektedir.
BİSKÜVİ
Karaman, Türkiye’nin bisküvi üretim merkezidir. Şehirdeki ilk fabrika: 1962 yılında açılmıştır. İlk açıldığında: kara tavalarda, bisküvi pişirmekle başlanan üretim; günümüzde, binlerce çalışan ve her türlü teknolojik gelişmenin üretime yansıtılmasıyla sürdürülmektedir. Ülkemizdeki, sayılı büyük bisküvi fabrikalarındandır.
Buranın satış mağazasından: bisküvi, gofret gibi ürünleri, uygun fiyattan satın alabilirsiniz.
BULGUR
Bulgurculuk: yörede, ilk kez: 1935 yılında başlamıştır. İlk başladığında: açık havadaki kazanlarda kaynatılarak, kaputlar üzerinde kurutulan bulgurculuk, günümüzde, teknolojik imkanlar kullanılarak yürütülmekte ve bulgur üretimi konusunda: Türkiye sathında, önemli bir konumda bulunmaktadır.
DOĞAN KUŞU FİGÜRÜ
Doğan kuşu olarak bilinen figür: Karamanoğulları Beyliğinden kalma bazı paralar üzerinde görülmektedir. Doğan kuşları: kanat açmış, başı sağ tarafa bakar şekilde resmedilmiştir. Ayrıca, üzerinde: 6,7 ve 9 nokta bulunmaktadır.
Karamanoğulları devleti, bu bölgede kurulan, 8’nci devlettir.
Doğan kuşu simgesi: Hatuniye Medresesi kapısında da, kanatlarını açmış olarak işlenmiştir. Bu da, büyük ihtimalle: Karamanoğulları’nın simgesinin “Doğan kuşu” olduğunun ifadesidir.
KARAMAN KOYUNU
Hani, mutlaka duymuşsunuzdur “Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu” diye, bir özdeyiş vardır. Bunu incelemek gerek diye düşündüm. Karaman aslında, koyunu ile ünlü bir yöre.
Koyunları: dudaklarının geniş olması nedeniyle, her şartta otlayabilmesiyle ünlüdür. Yani: açlığa, kuraklığa ve kötü hava şartlarına dayanıklıdır.
Aynı zamanda: yünleri ve sütleri çok verimli. Fiziksel özellik olarak ise: kuyruklarının büyük olmasıyla tanınırlar. Kuyrukları: 5-6 kg. civarında gelir.
KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ
1992 tarihinde, Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kurularak oluşturulmuştur. 2006 yılında ise: Edebiyat Fakültesi ve Fen Fakültesi ilave edilmiştir. Ancak, bu iki fakülte, halen eğitime başlamamıştır. Halen faaliyetini sürdüren okullar: Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek okulu, Kazımkarabekir Meslek Yüksek okulu, Sağlık Yüksek okulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek okulu.
TURİZM
Karaman, insanlık tarihinde bilinen ilk yerleşim yerleri olan: Pınarbaşı ve Canhasan yörelerini bünyesinde barındırıyor.
Ayrıca: Hıristiyanlığın, Anadolu topraklarında ilk yayıldığı yerlerden olan ve St. Paulos’un da bir süre yaşadığı: Derbe şehrinin, yeri net olarak bilinmese de, büyük ihtimalle burada bulunduğu tahmin ediliyor.
Ayrıca: Taşkale Tahıl Ambarları, Manazan Mağaraları ve İncusu Mağarası da, yörenin eski kültürel geçmişinin en büyük izlerini barındırıyor.
NE YENİR. NE İÇİLİR
Karaman yöresinde, yiyebileceğiniz yöresel tatlar, bir hayli fazla. Bunlar: calla, etli ekmek, arabaşı, batırık, küncülü helva, üzüm helvası, guymak ve cevizli bandırma. Bunlardan: hangisini bulabilirseniz, mutlaka tadın. Ama özellikle, calla’yı öneriyorum. Bu arada: Karaman yöresinde, elma da çok meşhur.
NE SATIN ALINIR
Karaman merkezinde, bulgur ve un satın alabilirsiniz. Taşkale kasabası bölgesine giderseniz: buradan halı, seccade, yolluk veya halı minder satın almalısınız. Ben: küçük bir halıdan yapılmış minder satın aldım. Muhteşem güzel.
GEZİLECEK YERLER
KARAMAN MÜZESİ
Günümüzde kullanılan müze binası, 1980 yılında tamamlanarak, ziyarete açılmıştır. Hatuniye Medresesi arkasındadır. Bina:2 katlıdır.
1.KAT: Burada, idari bölüm, müze sanat galerisi ve arkeolojik-Etnografik-sikke eserlerinin sergilendiği sergi salonu var. Sergi salonunda: vitrinler içinde: Canhasan höyüğü kazısının buluntuları sergileniyor.
Bunlar: çanak-çömlekler, insan ve hayvan figürleri, taştan baltalar, bazalttan öğütme taşları, obsidiyenden aletler, kemik aletler, yüzücü aletler, iğneler ve bızlar. Bunların dışında, diğer vitrinlerde:
Roma dönemine ait: pişmiş topraktan yapılmış hayvan ve insan figürleri, kandiller, tabaklar ve hayvan biçimli törensel içki kapları var. İnsan figürleri içindeki: terra kota kadın heykelciği: Bayır köyünde bulunmuştur.
Bu heykelcikle betimlenen kadının: bu bölgeye yaptığı bir gezi sırasında, Orta Toros dağlarında ölen, Kraliçe Faustina Junior’a ait olduğu önem kazanıyor.
Salonun ortasında: Kazımkarabekir ilçesinde bulunmuş ve Sağlık Tanrısı Asklepios’un taştan bir heykeli ve Taşkale Kasabası yakınlarındaki Manazan Mağaralarında bulunmuş, tüme yakın, genç bir bayan cesedi (mumyası) sergileniyor.
Sikke Koleksiyonu: 4 vitrinde sergilenen sikkeler, devirlerine göre sıralanmışlar. Yunan ve Venedik sikkeleri, Roma ve Bizans sikkeleri, Beylikler dönemine ait sikkeler ve Karamanoğulları, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait sikkeler. Sikkeler: altın, gümüş ve bronzdan yapılmış olup biraz önce söylediğim gibi, dönemlerine göre, kronolojik olarak sergileniyorlar.
Etnoğrafik Sergi Salonu: Buradada, Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı dönemlerine ait: çini mozaik, sır altı ve sır üstü çiniler, alçı kabartmalar ve Çanakkale-Kütahya çinileri sergileniyor.
Alt Kat
Burada: geniş kapsamlı sergi salonu, arkeolojik-etnoğrafik eser depoları, müze kitaplığı, fotoğrafhane, arşiv ve laboratuvar bulunuyor.
Müze çevresinde
Yeşil alan üzerinde, Roma dönemine ait mezar stelleri, Bizans ve Türk-İslam dönemlerine ait taş eserler sergileniyor.
Müzede, özellikle görmenizi önereceğim eserler: Canhasan Höyüğünden bulunan eserler ve sikke koleksiyonudur.
HATUNİYE MEDRESESİ
İl merkezinde, Hastane caddesi üzerindedir.
Burası: Osmanlı Sultanı Murat Hüdavendigar’ın kızı, Karamanoğlu Alaeddin Bey’in karısı Nefise Sultan tarafından, 1382 yılında yaptırmıştır. Mimarı: Numan Bin Hoca Ahmet’tir.
Yapı: kapalı avlulu, tek eyvanlıdır. Avlunun sağında ve solunda: öğrenci hücreleri ve revakları bulunmaktadır. Avlunun ortasında ise, havuz bulunmaktadır. Avlunun üzeri, günümüzde açıktır. Son derece güzel bir işçiliği bulunmaktadır.
Giriş kapısı: beyaz mermerden yapılmış, üzeri geometrik bezemeli yazı ve bitkisel dekorlarla hareketlendirilmiştir.
Cumhuriyetin ilanına kadar kullanılan medresede, Macar hoca isimli bir zat tarafından ders verildiğinden, yerel halk arasında, burası “Macar Mektebi” olarak da bilinmektedir.
Evet, bu muhteşem sanat eseri yapı: günümüzde “Lokanta” olarak kullanılıyor. Biraz önce sözünü ettiğim, avlunun kenarındaki öğrenci hücrelerinde oturarak, muhteşem damak tadı lezzetli yemekler yiyebilir, aynı zamanda, tarihi atmosferi yaşayabilirsiniz ki, mutlaka zaman ayırın ve gidin.
KARAMAN KALESİ
İl merkezinde, Hisar Mahallesinde, bir höyük üzerinde kurulmuştur. Dış, orta ve iç kale olarak, üç bölüme ayrılır. Ancak, günümüzde, dış kale tamamen kaybolmuştur. Orta kale surlarının bazı bölümleri ve iç kale surları, günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir.
Kalenin yapılış tarihi ve kimler tarafından yapıldığı net olarak bilinmiyor. Ancak, 11 ve 12. yüzyıllarda yapıldığı tahmin ediliyor. Selçuklular ve Karamanoğulları döneminde, önemli bir konuma sahip olarak kullanılmıştır. 13.yüzyılda İlhanlılar ve 1468 yılından sonra ise, Osmanlılar tarafından kullanılmış ve onarım görmüştür.
İç kale: tek kapılı, 9 burçludur. Burçların çoğu, ahşap direklerle bölünerek, iki kat haline getirilmiştir.
Evet, Karaman kalesi, ülkemizin en gösterişli ve ayakta kalarak, günümüze ulaşmış kalelerinin başında gelmektedir. Karaman kalesine çıkın ve muhteşem Karaman şehri manzarasını mutlaka izleyin.
AKTEKKE CAMİSİ
İl merkezinde: İmaret Mahallesindedir. Karamanoğulları döneminde yapılmıştır. Tek kubbeli ve yüksek minarelidir. Yapılış tarihi: 1371 yılıdır. Giriş kapısında: mermer kemerin üzerinde işlenmiş, bir Mevlevi sikkesi görülmektedir.
Cami içinde: sol tarafta ayrılmış bölümde: Mevlana’nın annesi ve yakınlarına ait, 21 adet, taştan yapılmış, sandukalı mezarlar görülüyor. Yani: Mevlana’nın annesi Mümine Hatun’un mezarı, bu caminin içindedir.
YUNUS EMRE CAMİSİ
İl merkezindedir. Karamanoğuları döneminde yapılmıştır. Caminin kim tarafından ve hangi tarihte yaptırıldığı bilinmiyor. Ancak, 1994 yılında yapılan onarım çalışmalarında, cami aslına uygun olarak onarımdan geçirilmiştir.
Caminin hemen yanında: Yunus Emre Türbesi var. Bu türbe yapısı: kesme taştan yapılmış, üstün tonoz kubbelidir. Yunus Emre’nin mezarının bulunduğu yer konusunda, Anadolu’nun birçok yerinde farklı mezarlar bulunmaktadır. Ancak, özellikle, Evliya Çelebinin yazılarında, Yunus Emre’nin mezarının burada bulunduğunu yazması, buranın gerçekçiliğinin kanıtlanmasında önemli bir faktör olarak öne çıkıyor.
İMARET CAMİ
İl merkezindedir. Karamanoğlu Beylerinden, II. İbrahim Bey tarafından, 1433 yılında yaptırılmıştır. Burası, isminden de anlaşılacağı üzere: bir “Aşevi” olarak yaptırılmıştır. Yapı: merkezi kubbeli, iki katlı ve yüksek minareli ve içinde odalar bulunan bir camidir.
İmarete ait, ahşap 2 kapı kanadı: Karaman ahşap süsleme sanatının, güzel bir örneğidir, mutlaka görün. Ayrıca, bu kapı üzerinde, güzel bir yazı var. İlginizi çekecektir “Kapı açıktır, giriniz, malı mubahtır yiyiniz” Bu kapıların orijinalleri: İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde korunmaktadır.
Caminin hemen yanında: İbrahim Bey’in türbesi bulunmaktadır.
TAŞKALE KASABASI
Taşkale Kasabası, Tahıl Ambarları, Manazan Mağarası ve İncesi Mağarası ve Gürlük Mesire yeri hakkında, yine bu sitede: “Taşkale” adı altında, ayrıntılı olarak anlattım. Lütfen, Karaman bölgesi ziyaretinizden önce, o yazıyı da, mutlaka inceleyin ve hatta yanınızda bulundurun. Çünkü: Taşkale Kasabası, Karaman yöresinde mutlaka ve mutlaka görmeniz gereken bir yer.
Taşkale hakkındaki ayrıntılı tanıtım yazım için
DERBE
Derbe kenti: Hıristiyanların kutsal kitabı olan İncil’de, 3 yerde geçmektedir. Çünkü: burada, MS. 41 yılında, Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Pavlos ve Barnabas tarafından yapıldığı söylenen kilisenin, Hıristiyanlığın ilk kilisesi olduğu söyleniyor.
Çünkü, Efes yöresindeki Meryem Ana Kilisesi, MS.50 yılında yani Derbe şehri kilisesinden 13 yıl sonra yapılmıştır. Her ne kadar, günümüzde bu kilisenin yeri net olarak bilinmese de, bu topraklar üzerindeki bir yerlerde bulunduğu kesindir.
Hıristiyanlar, Derbe şehrini ziyaret ederek, hacı olmaktadırlar. Ancak, şehrin yeri kesin ve net olarak belli olduğunda, bu ziyaretlerin artacağı ve bölgenin turizm etkinliğinin yükseleceği düşünülmektedir.
Evet, gelelim, şehrin hikayesine. Antik döneme ait bir kent merkezidir. Bu şehir hakkındaki ilk yazılı bilgiler: ünlü Romalı yazar Cicero’nun eserlerinde görülüyor. Buna göre: Derbe şehri: Cicero’nun dostu olan, ünlü tiran Antipatros’un hakimiyet kurduğu bölgenin idari merkezi bir şehirdir.
Ancak, MÖ.25 yılında, yöredeki hakimiyet: Amyntas tarafından ele geçirilir. Ancak: devam eden süreçte, Amyntas’da öldürülür ve bunun üzerine, Roma İmparatoru Augustus: tüm yöresel krallıklara son verir ve Anadolu’da, yeni bir “Eyalet” sistemi oluşturur. Bu dönemde, bölge, Kapadokia bölgesine bağlanır.
Yani: gerek Cicero ve gerekse ünlü coğrafya bilgini Strabon’un yazdıklarına göre: Derbe kentinin: İsauria ve Kappadokia bölgeleri arasında ve büyük ihtimalle: Güney Lykaonia ve Laranda (Karaman) arasında bir yerlerde olması gerekmektedir. Veya, en azından buralarda bir yerde aranması gerekmektedir.
Evet, tarihi sürece devam edelim. MS.41-54 yılları arasında, Roma İmparatoru Claudius döneminde, bölgede, hızlı bir Hıristiyanlaşma görülür. Çünkü: Hıristiyanlığın ilk misyonerlerinden Tarsuslu Apostel Paulus, bu yeni dinin yayılımı için bölgede geziler yapmaktadır.
Hatta, bu yaptığı gezilerde tuttuğu günlükler, günümüze kadar korunarak gelmiştir. St. Paulus: Derbe şehrini ilk ziyaretini: Barnabas ile birlikte yapmış ve şehirde, halk tarafından yakın ilgi ve konukseverlikle karşılaşmıştır.
Takip eden süreçte, Derbe şehri hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. MS.138-161 yılları arasında ise, Roma imparatoru Antonius Pius döneminden kalma ve Derbe şehrinden söz eden bir yazıt: günümüzdeki Ekinözü köyünün yakınlarındaki “Kerti Höyük”te bulunmuştur.
Bu yazıt: kalker taşından, 105 cm. yükseklikte, 69 cm. genişlikte, 68 cm. kalınlıkta ve 16 satırlık bir heykel kaidesidir. Yazıtta: Eyalet Valisi Sexius Cornelius Dexter’in heykelinin, Derbe halkı tarafından dikilerek, kendisinin onurlandırıldığı belirtilmektedir.
Şehir hakkındaki bir diğer yazıt ise: 1958 yılında yine Sudurağı köyünde bulunmuş ve bu Yunanca yazıtta da: “Tanrının sevgili kulu, Derbe Piskoposu Michael” den söz edilmekte ve böylece şehrin varlığı, iyice kanıtlanmaktadır.
MS.452 yılında, Anadolu’daki kuraklık ve kıtlık ile, 542 yılında Mısır’dan çıkıp, tüm Anadolu’yu etkileyen veba salgını, Derbe şehrinde yaşayanları da olumsuz etkiler. Ayrıca, 7’nci yüzyıldan itibaren, yörede, Arap saldırıları görülür ve şehir birkaç kez Araplar tarafından yağmalanır.
Bu saldırılar sonucu, önemini iyice yitiren Derbe şehri; 11. yüzyılda, bölgenin Türkler tarafından ele geçirilmesini takiben, tamamen küçülür ve bir köy olarak karşımıza çıkar. Ancak: bu dönemde ortaya çıkan ve “Dervi” olarak isimlendirilen köy; antik dönemdeki “Derbe” şehrimidir, değilmidir, bu durum kesin olarak bilinmiyor.
Evet, Derbe kenti: antik dönemde, Apostel Paulus tarafından, misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğü ilk kent olarak öne çıkıyor. Yani: Hıristiyan dininin doğuşu ve yayılışında, oldukça önem taşıyor.
Yani: her ne kadar, günümüzde “Derbe” şehrinin yeri bilinmiyor olsa da, Derbe şehrinin bu yörede, bir yerlerde bulunduğunu bilmek, ileride ki gerekli arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkabileceğinin en büyük kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.
Yine de, yörede, bugün “Derbe” şehrinin, çok net olarak, İl merkezine, 23 km. uzaklıktaki, Ekinözü köyünde bulunduğuna inanılıyor. Burası, halk arasında “Kerti Höyüğü” olarak biliniyor.
DEREKÖY KİLİSE (FİSANDON) CAMİSİ
İl merkezine 7 km. uzaklıkta, Dereköy (Fisandon) köyündedir. Bir kaya kütlesinin içine yapılmıştır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak, büyük ihtimalle, 9-10.yüzyıllarda yapıldığı sanılıyor.
Yapı: Yunan Haçı biçiminde olmasına rağmen, üst yapısı, klasik yapım dışında, tamamen değişik bir uygulama kullanılarak yapılmıştır. Yapımda: sadece taş kullanılmakla birlikte, dış yüzeylere pencereler açılmış, kemerlerle hareket yaratılmıştır. Evet, yapı: tüm bu özellikleriyle, Bizans dönemi mimarisinin tüm özelliklerini yansıtan, önemli bir sanat eseridir.
CAN HASAN HÖYÜKLERİ
İl merkezinin 15 km. doğusunda, Canhasan (Alacan) köyündedir. Burada: 3 tane, birbirine yakın höyük var. Bu höyüklerden: I. ve III. numaralı olanlarında, 1961-1970 yılları arasında, bilimsel kazılar yapılmıştır.
En önemli husus: bu höyüklerde tespit edilen insan yaşamının: günümüze kadar tespit edilenlerin en eskisi olduğu sanılıyor. Yani, ilk insan, burada yaşamış.
I.Numaralı Höyük
Çapı: 400 metredir. Bu höyükte yapılan kazılarda: 7 yerleşim katı tespit edilmiştir. Bunlardan: 7-4 arası katlar: Geç Neolitik dönem, yani: MÖ.6000 yıllarına kadar inmektedir. 3-1 arası katlar: Kalkolik döneme yani, MÖ.5500-3000 yıllarına kadar inmektedir.
Buradaki yerleşimciler, kerpiç kullanarak, dikdörtgen ve kare şeklinde odalar yapmışlar ve buralarda yaşamışlardır. Yapılarda: ağaç desteği ve payanda duvarları kullanılmıştır. Her evin, kendisine ait duvarları vardır.
Duvar ve tabanlar, çamur sıva ile sıvanmıştır. Evler, 2 katlıdır. Alt katta, depolama ve üst katta ise, günlük yaşam sürdürülmüştür. Burada: 3-1 katlarda: bakır madeni ve bol miktarda seramik bulunmuştur.
Bunun dışında bulunanlar ise: kıymetli taşlardan gerdanlık, midye kabuğundan kolyeler, kemikten yapılmış bilezik ve süs eşyalarıdır.
Burada yaşayan insanların, özellikle Mersin bölgesiyle ilişkileri tespit edilmiştir. Ekonomileri ise, tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Höyük: MÖ.4300 yılında terk edilmiş ve uzun bir süre boş kaldıktan sonra, Roma ve Bizans dönemlerinde yeniden yerleşime açılmıştır.
III.Numaralı Höyük
Çapı: 100 metredir. MÖ.6500 yılına tarihlenmektedir. Buradaki evler: dikdörtgen planlı ve taş temeli olmayan, kerpiç duvarlarla örülmüştür. Yapımda: ağaç destekler kullanılmış, duvar ve tabanlar: çamur sıva ile kaplanmıştır. Sert zemin üzerine: çakıl taşları kuvvetle bastırılarak, çeşitli dekorlar kullanılmıştır.
Höyükteki yerleşimde yaşayanlar: bazı büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar ile yabani hayvanları, besin olarak tüketmişlerdir. Ayrıca: ekmek buğdayı, arpa, mercimek, ceviz kalıntılarının bulunması, burada yaşayanlar tarafından, ziraata dayalı bir yaşam tarzının varlığını ortaya koymaktadır.
Bunların yanında: höyükte: obsidiyenden yapılmış aletler, bizler, saplı bıçaklar, çok sayıda kemik aletler, büyük kaşıklar, iğne ve spatulalar, boru şeklinde ve kemikten yapılmış kolyeler bulunmuştur.
DEĞLE
İl merkezinin 35 km. kuzeyinde, Karadağ’ın tepeleri üzerindedir. Burada: 3 ve 4. yüzyıllarda, Bizanslılardan kalma, 6 kilise kalıntısı ve kitabeler bulunmaktadır.
Bu şehir de, yöreyi ziyaret eden Aziz Paulus’un uğrak yerlerinden biridir. Karadağ’ın tepelerine ve eteklerine yayılmış olan yapılarda, erken Hıristiyanlık dönemi mimari eserleri ve yerli sanat özelliklerinin karışımı görülmektedir.
Ayrıca: Karadağ üzerinde bulunan ve Hititlerden kaldığı bilinen hiyeroglif yazıt ve sunaklardan, buranın, Hititler zamanında da, kutsal alan olarak kullanıldığını ifade etmektedir.
BİNBİR KİLİSE (MADEN ŞEHRİ)
İl merkezinin 50 km. kuzeyinde, Karadağ eteklerindedir. Ulaşım sıkıntısı yoktur. Halen bölgede, görebileceğiniz birkaç kilise kalıntısı var.
Köye girişte, sağdaki ilk yapı: Büyük kilisedir. Büyük Kilise yani “Mahalaç Kilisesi”: düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Giriş yeri ve 9 kemerli sol kanadı, günümüze ulaşmıştır. Kuzeyinde, büyük bir sarnıç var.
Kuzeyde, Çanlı kilise var. Ancak, yıkıntı halinde. Kentin tam ortasında ise, mezarlık bulunuyor. Evet, burası, yani “Maden Şehri”, Sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.