Trabzon

Trabzon

Trabzon denince akla hemen ilk gelenler: hamsi, kemençe, fıkra ve elbetteeeeee Trabzonspor. Bunlar: gerçekten buranın kültürünün temel parçaları. Bu muhteşem güzel, benim ülkemizdeki en beğendiğim şehirlerin başında gelen yöre, gezilmesi, görülmesi gereken bir yer. Mutlaka gidin, görün, gezin beğeneceksiniz.

Son zamanlarda Trabzon’da en çok dikkati çeken husus: müthiş bir kentsel dönüşümdür. Neredeyse şehir baştan başa yeniden imar edilmektedir. Ziyaretiniz de, zaten bunu mutlaka hissedeceksiniz, her yer de inşaatlar yükseliyor.

ULAŞIM

Trabzon-Samsun arası uzaklık: 330 km. Trabzon-Ordu arası uzaklık: 175 km. Trabzon-Giresun arası uzaklık: 125 km. Trabzon-Rize arası uzaklık: 71 km. Trabzon-Artvin arası uzaklık: 230 km. Trabzon-İstanbul arası uzaklık: 1070 km. Trabzon-Ankara arası uzaklık: 752 km. Trabzon-İzmir arası uzaklık: 1345 km. Trabzon-Erzurum arası uzaklık: 302 km. Trabzon-Gümüşhane arası uzaklık: 110 km. Trabzon-Antalya arası uzaklık: 1295 km. Trabzon-Bursa arası uzaklık: 1090 km. Trabzon-Şanlıurfa arası uzaklık: 800 km. Trabzon şehirler arası yolcu terminalinin, şehir merkezine uzaklığı: 2 km. dir.

Otobüs terminalinden, şehir merkezine ulaşım: taksi ve dolmuşlar ile yapılmaktadır.

Trabzon’a deniz yolu ile de gitmek mümkündür. Limanın kent merkezine uzaklığı: 1 km. dir. Trabzon limanı, Doğu Karadeniz bölgesinin en büyük limanıdır.

Trabzon hava limanı: ülkemizin ve bölgenin en büyük uluslar arası hava alanıdır. Şehir merkezine, 6 km. uzaklıktadır. Şehir merkezi ile ulaşım: taksi ve dolmuşlar ile yapılmaktadır.

Trabzon

TARİHİ

İl merkezinde, Tabakhane ve Zağnos dereleri arasında kalan bölüm düzgün değil. Burası: bir masa gibidir.

Bu bölümde: kentin bilinen en eski yerleşim kalıntıları bulunmuş. Bu nedenle: Trabzon isminin buradan geldiği düşünülüyor. Yani: eski Yunancada, “masa” veya “trapez” biçimi karşılığı olarak “Trapezos” kelimesi kullanılıyor. Kıbrıs’da yerliler masaya “trapez” derler. Trapez kelimesi: masa şeklinde yerleşim yeri, masa şehri gibi anlamlar taşır.

Trabzon isminin de, biraz önce söylediğim gibi, ilk kurulduğu yerin; bu biçime benzemesi nedeniyle, bu kelimeden geldiği düşünülüyor. Şehri kuranlar, limana geldiklerinde masa şeklindeki taşlar veya günümüzdeki Boztepe’nin üstündeki düzlük masaya benzetildiğinden şehre bu isim verilmiştir.

Bu kelimeye (Trapezos) ilk kez: MÖ.4. yüzyılda geçen bir olayın anlatıldığı ve Kesnophon tarafından kaleme alınan bir kaynakta (Anabasis isimli) rastlanıyor. Yani: Trabzon isminin, yaklaşık 2700 yıllık bir geçmişi olduğu söyleniyor.

Evet; ismin kaynağından sonra, bölgeye ilk yerleşimciler hakkında bilgi vermek istiyorum. İyon kökenli Miletoslular, Ege denizi kıyılarından yola çıkarak, MÖ.7’nci yüzyılda, Karadeniz’e gelmişler ve deniz kıyısında koloniler kurmuşlar.

Trabzon’da, Sinop gibi bölgenin en büyük kolonilerinden biri olarak öne çıkmış. Ancak: yapılan araştırmalarda, bu kolonicilerden önce; bu bölgede; Kolkhlar, Driller, Makronlar gibi yerli kavimlerin yaşadıkları tespit edilmiş.

Nasıl? MÖ. 400 yıllarında, Trabzon’u ziyaret eden, Sokrates’in öğrencisi Zenefon’un günlüklerinde bu halkların ismi geçiyor, ama maalesef günümüze bunlar hakkında herhangi bir bilgi, kalıntı ulaşmamış.

Evet, bu dönemde: Orta Asya’dan ve Orta Doğu’dan gelen ticaret yolları, Trabzon bölgesinde denize ulaşıyordu. Bu yüzden: Trabzon ticari ve stratejik öneme sahipti. Bu durum: Ege kıyılarında yaşayan insanlar tarafından da biliniyordu.

Meşhur Arganotlar’ın “Altın Post” bulmak için yaptıkları efsanevi sefer de, bunu göstermektedir. Bazı söylentilere göre: madencilik sanatı, bu bölgede oturan kavimler tarafından bulunmuştur.

Aynı dönemde: yani kolonicilerin bölgeye geldikleri tarihlerde: Kafkasya’dan gelen Kimmerler ve onların ardından İskitler de, bölgeye akınlar yapmışlar. MÖ.6. yüzyılda ise, Perslerin egemenliği görülüyor. Bu dönemde: burada, Pont Kapadokyası adı verilen satraplık kurulmuş.

MÖ. 334 yılında, Makedon kralı Büyük İskender, tüm Anadolu’da olduğu gibi, bu bölgedeki Pers egemenliğine de son verir. Ancak: İskender’in ani ölümü üzerine, ortaya çıkan karışıklıklarda, burada; Pont Satrabı II. Ariantes’in oğlu Mithridates, yerli halkın de desteğini alarak: Karadeniz Pontus Devletini kurar.

Bu devletin merkezi Amasya’dır ve Trabzon, MÖ.280 yılına kadar, bu devletin egemenlik alanı sınırları içinde kalır.

MÖ.1’nci yüzyılda, Romalı’lar Anadolu’yu işgal ederler. Roma imparatoru Ponpeius tarafından; Kelkit vadisindeki çatışmada, Pontus kralı V. Mithridates yenilir ve Pontus krallığı sona erer. Bölgede: MÖ. 66 yılından itibaren, Roma hakimiyeti görülür.

Ünlü Roma İmparatoru Hadrian döneminde (117-138): tüm imparatorluk topraklarında olduğu gibi, Trabzon’da da önemli imar faaliyetleri görülür. Birçok dini ve askeri binalar ve su kemerleri yapılır.

Hatta: yapay bir liman inşaatı bile söz konusu olur. Ancak, imparator Hadrian’dan sonra, Trabzon yöresinin parlak dönemi biter. Roma döneminde: burada basılan sikkelerde, her ne kadar ön yüzünde Roma imparatorlarının büstleri olmasına rağmen, arkasında Pontus krallığı döneminden beri süregelen mitolojik tasvirler ve Grekçe yazılar kullanılmıştır.

Ama biraz önce de söylediğim gibi, parlak dönemin bitmesi ile, sikke basma yetkisi de elden alınmış.

395 yılında, Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca: Trabzon, Bizans sınırları içinde kalır. Bizans imparatoru Justinianus, Trabzon’da kent surlarını restore ettirir. 1204 yılında: Bizans imparatorluğu, IV. Haçlı Seferini yapan Latinlerin eline geçince, Bizans imparatoru I. Andronikos Komnenos’un torunları İstanbul’dan kaçarak, Trabzon’a gelirler ve Trabzon’da, 1204 yılında, bağımsız “Komnenos” krallığını kurarlar.

Krallık: 1238-1265 yılları arasında, en parlak dönemlerini yaşarlar. Bu dönemde: Gümüşhane’deki gümüş madenlerinin etkisiyle, ekonomik olarak güçlenen Manuel I’in sikkeleri üzerinde “en mutlu” unvanı yazar.

1461 yılında: Fatih Sultan Mehmet öncülüğündeki Osmanlı kuvvetleri, Trabzon’u ele geçirir ve Komnenos krallığına son verir. Osmanlı döneminde: Trabzon, bir eyalet ve sancak olarak; şehzadeler tarafından yönetilir. Kanuni Sultan Süleyman, burada doğar.

1840 yılında, Trabzon ile Marsilya şehri arasında, direkt gemi seferleri yapılıyordu. Aynı dönemde: Trabzon’da: Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan başkonsoloslukları bulunuyordu. 1867 yılında, Trabzon’da büyük bir yangın çıkar.

Kent, daha sonra yeniden düzenlenir. 1868 yılında vilayet olur. I. Dünya Savaşı sırasında, Ruslar, 1916 yılında, Trabzon’a saldırırlar. Trabzonlu yerel milis güçler, bu saldırı sırasında, birçok çatışmaya girerler. Ancak, düşmanın Trabzon’a girmesine engel olamazlar.

Ruslar, 14 Nisan 1916 tarihinde, Trabzon’u işgal ederler. 1917 yılında, Rusya da, Bolşevik ihtilali olması, Rus ordusunda panik oluşmasına neden olur ve Ruslar, Trabzon’dan çekilirler. 24 Şubat 1918 tarihinde, Trabzon geri alınır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında: Trabzon’da: opera, tiyatro binaları vardı. Sinemalarda sessiz filmler ve Kurtuluş Savaşı belgeselleri gösteriliyordu. Ana meydandaki restoranlarda: piyano resitalleri veriliyordu. Yani: şehrin kültürel yapısı ve büyüklüğünü ifade etmek adına, bunları yazıyorum.

Ulu Önder Atatürk: Cumhuriyet döneminde, üç kez, Trabzon’a gelir. İlk geldiği tarih olan, 15 Eylül tarihi, Trabzonlularca “Atatürk Günü” olarak kabul edilir.

Trabzon

GENEL

Şehir merkezi: denizden tatlı bir meyille yükselen, parçalı bir kıyı üzerinde kurulmuştur. Şehrin kurulduğu alan: Değirmendere’den, Fatih Mahallesine kadar uzanıyor iken, günümüzde: bugün, ilaveten, Çimenli ve Beşirli Mahallelerini de kapsamaktadır.

Trabzon ilinin yeryüzü şekillerine bakıldığında: kıyı çizgisi boyunca, Doğu-Batı doğrultusunda uzanan dağlık alanlar var. Bunlar arasında: mevcut akarsuların oluşturduğu vadiler ve deltalar bulunuyor. Yörenin nemli iklimi nedeniyle, akarsuların havzalarının akışı hızlı ve oldukça fazladır. Bu yüzden: yük taşınmasına uygun değildir.

İklim değerlendirildiğinde: yağışlar kıyıla yakın yerlerde yağmur, yüksek kesimlerde ise genellikle kar şeklinde düşer. Bahar mevsimleri: bol yağmurlar ile dikkati çeker.

Trabzon, yer altı kaynakları, madenler bakımından oldukça zengindir. Bölgedeki kaynaklar, 17. yüzyıldan günümüze kadar, yerli ve yabancı şirketler tarafından işletilmektedir.

Şehrin ekonomisi: tütün, mısır, fındık ve çay tarımına dayanmaktadır. Ülkemizdeki tütün üretiminin, % 20 si Trabzon’dan karşılanmaktadır. Ayrıca: elbette balıkçılık yapılıyor. Ülkemizin balık üretiminin % 20”si Trabzon’dan elde edilir. Keten dokumalar, kuyumculuk, bakırcılık gibi geleneksel el sanatları da hala canlılığını korumaktadır.

Trabzon bölgesinde müzik: mahalli özellikler taşımaktadır. Geleneksel çalgılar: şimşir, kaval, kemençe, davul-zurna ve tulum. Ayrıca: kadın ve erkekler tarafından topluca oynanan geleneksel dans olan “horon” yaygındır.

Bunun dışında, bölgede Türkmenler saz çalar ve saz eşliğinde çeşitli oyunlar oynarlar. Özellikle: kolbastı oyunu, 1930 yılında, Trabzon’un Faroz mahallesinde başlamıştır. Farozlu balıkçıların kendi aralarında oynadıkları bir oyundur. Ama, günümüzde, tüm ülke çapında yaygınlaşmıştır.

TRABZONSPOR

Trabzon denir de “Trabzonspor” akla gelmez mi? Elbette gelir. Trabzon yöresinde gezerken, bir taksinin arka camında Trabzonspor takım posterini gördüm, ancak ilginç olan bu posterin ters asılması idi, yani futbolcular baş aşağı duruyordu, nedeni merak ettim ve öğrendiğinde: o ve aynı düşüncede olan bazı taraftarların “takımda oynayan futbolcuların aklı başlarına gelene kadar posteri ters asmaya karar verdiklerini” öğrendim.

Peki ya Trabzonspor’un renklerinin anlamı nedir? Mavi: denizi temsil eder. Bordo ise: Hamsi balığını temsil eder deniliyor. Trabzon gezisinde, şehrin hemen çıkışında, yeni yapılan muhteşem Stadyumunu da görebilirsiniz, özellikle uzaktan mimari açıdan gayet güzel görünüyor.

Trabzon Hasır Bilezikler-Telkari

TRABZON İŞİ TAKI VE DOKUMA SANATI

HASIR BİLEZİKLER

Hasır bilezikler: altın yada gümüş ince tellerden yapılır. Hasır bilezik: 31-32 mikron inceliğindeki altın yada gümüş tellerin: ilmek ilmek örülmesiyle yapılır. Tamamen el emeği, göz nuru olan bu sanat, Trabzonlu genç kızlar ve kadınlar tarafından dokunmaktadır. Örme gümüş ve altın “tespih püskülleri” de Trabzon’a has örneklerdir.

KAZAZ SANATI (KAZAZİYE İŞİ)

İpek veya naylon tel üzerine, burularak sarılan, çok ince, altın ve gümüş teller ile yapılan, yöresel bir el sanatıdır. Altın ve gümüş tellerin sarılması sırasında: içte kalan ipek yada naylon iplik, kıvrık tutularak, sarma işlemi yapılır. Sonuçta, bitmiş bir telin kalınlığı: 03-05 mm. kalınlığa ulaşır.

Bu ürünler: kolye, küpe, bilezik, tespih ve tespih püskülleridir. I. Dünya Savaşı yıllarında, Trabzon’da, 50’nin üzerinde kazaz dükkanı varken, günümüzde, bu sanat, sınırlı sayıda sanatkar tarafından yürütülüyor.

TELKARİ İŞLEMECİLİĞİ

Tel işi anlamına gelir. Trabzon işi telkariler: likör ve kahve takımı, çay tepsisi, takunya ve ev ve mutfak eşyaları.

HEYBE

İşte, alışverişte, pazarda: erzak ve ihtiyaç maddelerini koymaya yarar, geniş bantlar arasında, ince çizgiler  taşıyan bir dokumadır. Ağız kısımları, kendi ipiyle büzülür.

KEŞAN

Tahta el tezgahlarında dokunur. Yöre kadınları: başlarına, peştemallere ise bellerine bağlarlar. Her yörenin, birbirinden farklı desenli peştemalleri vardır. Kök boyadan yapılan Keşan ve peştemaller, el dokuması çarşaf ve kumaşlar: hem günlük yaşamda hem de dekoratif amaçlı olarak kullanılır.

KUŞAK

Kalın yün iplikten yapılır. Genellikle bölgede yaşayan kadınlar, bellerine dolarlar.

ÇORAP

Boyanmış ya da boyanmamış yünden örülür. Boyanmamış yünler: beyaz ve kahverengi doğal renklerdir. Trabzon yapımı çoraplar: erkek çorapları, kadın çorapları ve çocuk çorapları olarak örülürler.

Çorap süsleri: genellikle üçgen motifli, Trabzon örneği özelliğini taşırlar. Nazara karşı önlem olarak kullanılırlar. Evet, sanırım en çok bu özellikleri, turistlerin ilgisini çekiyor.

Trabzon

NE YENİR

Yörede: bölge mutfağının temel besin maddeleri olarak: karalahana, mısır ve hamsi kullanılmaktadır. Kış aylarında avlanan hamsi: oldukça lezzetli. Yöre mutfağının adeta bir sembolü. Bu üç ürünün; her türlü yemeği yapılmaktadır. Ama, özellik arz edenler şunlardır:

Kuymak: mısır unundan yapılır.

Haçapur:

Hamsili ekmek,

Lamelsi ekmak,

Karalahana’dan yapılan: çorba ve sarma.

Tatlı olarak: kabak tatlısı, kabak pilavı,

Hamsi balığından yapılan: buğulama, hoholli hamsi, hamsili ekmek, kaygana,

Fasulyeden yapılan: turşu kavurma,

Mısır’dan: korkot (mısır çorbası)

Trabzon pidesi: kıymalı ve peynirlisi yapılan ünlü Trabzon pidesi, özellikle kış aylarında, hafta sonu kahvaltıların vazgeçilmez yiyecekleri arasındadır.

Trabzon ekmeği: Taş fırındı pişirilir. İl genelinde, ilçelerde de üretilir. Uzun süre taze kalışı ve büyüklüğü ile ünlüdür.

Bu yörede: yukarıda yazdığım yemekleri deneyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Trabzon’da: maden ve ağaç işlerine  dayalı el sanatları, yüzyıllardır sürdürülmektedir. Bu el sanatlarının başında: bakırdan yapılan kap-kacak yapımı önde gelmektedir. Yerel zevklerle şekillendirilen mutfak aletleri: yüzyıllardır yapılagelmektedir.

Ayrıca: gümüşün işlenmesiyle yapılan: gümüş işi hasır bilezik, telkari denilen ve gümüşten yapılan, çeşitli süs eşyaları, oldukça ilgi çekmektedir. Bunun dışında: renkli dokuma kilimler, peştamal, sırt ve omuz çantaları, yün çoraplar, yük taşıma ipleri; buradan satın alabileceğiniz objeler.

Evet, özellikle: ekonomik şartlarınıza göre: buraya has, gümüş objeler gerçekten, özellikle bayanlar için çekici.

Nereden alışveriş yapabilirsiniz? Daracık Arnavut kaldırımları olan, tek katlı arasta biçimli ve koridoru andıran sokakları olan: Kemeraltı. Buradan: tüm Trabzon halkı da alışveriş yapmaktadır. Ayrıca: kunduracılar caddesi ve uzun sokak da, gözde alışveriş merkezlerinden.

Bu alışveriş mekanlarında: yukarıda sözünü ettiğim ve özellikle: el tezgahlarında dokunan: Keşan, peştamal, kuşak ve yöresel elbiseler satın alabilirsiniz. Ama: yine yukarıda söylediğim gibi: Trabzon’a has “Trabzon işi” olarak ünlenen “hasır bilezik ve telkari usulü ile yapılan gümüş ve altın işlemeler” gerçekten görüntü olarak muhteşem. Altıncılar ve gümüşçüler çarşılarını, mutlaka gezmelisiniz.

Trabzon Yayla Turizmi

YAYLA TURİZMİ

İl merkezine bağlı, iki yayla kent inşa edilmiş ve özel sektöre kiralanarak, turizmin hizmetine sunulmuş. Bu yaylalar: Hıdırnebi ve Kayabaşı yaylaları. Bir diğer yayla kentinin ise yapımı devam ediyormuş. Bu da: Savandoz mevkiindeki Hakça Yaylası. Bu yaylalarda: çok sayıda turistik tesis bulunuyor.

1966 yılında ise: Üniversite, bugünkü merkez kampüsüne taşınmıştır. Günümüzde: Karadeniz Teknik Üniversitesi bünyesinde: 14 fakülte, 1 konservatuvar, 3 yüksekokul, 7 meslek yüksek okul ve 3 enstitü bulunmaktadır. Bu kurumlarda: 1800 akademik kadro ve yaklaşık 40.000 öğrenci, eğitim görmektedir.

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

Üniversite: 1955 yılında kurulmuş. İstanbul ve Ankara illeri dışında kurulan, ilk üniversitedir. Kuruluşundan, yaklaşık 8 yıl sonra: 1963 yılında, Rektörlük ve Fakülte kadroları verilerek, Temel Bilimler, İnşaat-Mimarlık, Makine-Elektrik ve Orman Fakülteleri kurulmuştur.

GEZİLECEK YERLER

2017.07.21-3.Trabzon.3.Atatürk köşkü.2a
Trabzon Atatürk Köşkü
2017.07.21-3.Trabzon.3.Atatürk köşkü.5a
Trabzon Atatürk Köşkü

ATATÜRK KÖŞKÜ

Giriş ücreti, sivil 5 TL ve öğrenci 2 TL dir. Ziyaret saatleri: 08.00-19.00 arasındadır. Müze kart geçersizdir.

Trabzon ilinin Soğuksu semtindeki bu yapı, yazlık konut olarak 1890 yılında Osmanlı vatandaşı Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmıştır. Kendisi çok zengindir, arazileri vardır ve özellikle bankerdir, gemileri vardır, armatörlük, taşımacılık yapar. Trabzon şehrindeki en zengin ailelerden biridir. Rum kökenlidir. 1890 yılında bir yazlık konut yaptırmak ister.

Temmuz ve Ağustos ayları burada “çürük ayı” olarak bilinir. Nem çok fazladır, nem çok fazla olunca sahil kenarında durulmaz. Denizden 300-400 metre yükseğe çıkınca yani köşkün bulunduğu yerde nem yoktur.

Kabayanidis: yurt dışında buna benzer birçok küçük köşk görür ve o gördüklerinin daha büyüğünü buraya yaptırmaya karar verir. Köşkün bütün parçaları yurt dışından gemilerle gelir ve burada yani Soğuksu’da birleştirilir.

Özellikle, köşkün dış cephesinin taş işçiliği çok güzeldir. Bahçesi çam ağaçlarıyla çevrilidir. İç cephede tuğla kullanılmış, merdivenler ahşap ve korkuluklu olarak yapılmıştır. Su ve ısı tesisatı ise, zamanın ileri teknolojisiyle döşenmiştir.

Avrupa mimarisinin izlerini taşıyan köşk 4 katlı ve kagirdir. En küçük ayrıntı düşünülür. Örneğin: kapıların çarpmasını engelleyecek sistem geliştirilmiştir.

Köşk; 1924 yılına kadar bu aile tarafından kullanılmıştır. Ancak, 1924 yılındaki mübadelede, burada yaşayan aile burayı terk eden ve köşk, hazineye kalır.

Atatürk: 15 Eylül 1924 tarihinde, Atatürk, Trabzon şehrine yaptığı ilk ziyaretinde burayı gezmiş ve çok beğenmiştir.

İkinci kere, Trabzon şehrine geldiğinde ise, burada kendisi şerefine bir akşam yemeği organize edilir. Köşk çok hoşuna gider. Bunun üzerine, Trabzon İl Daimi Encümeni, 18.05.1931 tarih ve 361 sayılı kararıyla, Trabzonluların bir hediyesi olarak köşk, Atatürk adına temlik ettirilmiştir.

Atatürk: 10-12 Haziran 1937 tarihinde, Trabzon şehrine yaptığı son ziyarette, burada 3 gün, 2 gece kalır ve bu sırada: mal varlığını hazineye bağışlama kararını alır, vasiyetini burada yazar.

2017.07.21-3.Trabzon.3.Atatürk köşkü.20b
Trabzon Atatürk Köşkü

Köşkün gezilmesi

Köşk: çok güzel bir bahçe içinde bulunuyor. Bahçede, özellikle Atatürk’ün bir büstü dikkat çekiyor. Bahçe ve köşkün katlarından ise, Trabzon şehrinin güzel bir manzarası izleniyor.

Ancak, eskiden sahilden köşk görülürken, günümüzde önde bulunan ağaçlar nedeniyle, köşk sahilden görülmüyor. Güzel bir yapı: Trabzon ilini ziyaret edenlere, bu güzel ve ilginç, Atatürk’ün anıları dolu yapıyı mutlaka gezmelerini öneriyorum.

Köşk: bodrum katı ile birlikte 4 katlıdır.

Köşkün iki girişi vardır. Ön taraftaki giriş, özel davetler olduğunda misafirler geldiğinde kullanılır. Arka taraftaki kapı ise gündelik kullanım kapısıdır. Yapıya, orta katından yani giriş katından girilir. En üst kata kadar çıkılabilir. Köşkte küçük tip mobilyalar kullanılmıştır ki, bunlar o dönemin özelliğini yansıtmaktadır.

Giriş katında: hemen yan tarafta; vestiyer, ayakkabılık, asa ve şemsiye konulan yerler vardır. Giriş katında: oturma, dinlenme, yemek ve misafir odaları vardır. Ayrıca yine giriş katında: Atatürk’ün 1924 yılında, buradaki yemekte yaptığı konuşmanın yazılı metni asılıdır. Salonun ortasında bilardo masası bulunur.

Hemen girişte, sağdaki odada yerde bir halı görülüyor. Bu halı: İran Şahı tarafından, Atatürk’e hediye edilmiştir. Bu konu ile ilgili bir anı vardır. Atatürk, İran şahına, bu halı karşılığında iki bidon turşu gönderir.

İran şahı: “Ben sana çok değerli bir halı gönderdin, sen bana turşu gönderdin”  diye sitem edince, Atatürk “Sen halıyı bana devlet hazinesinden gönderdin, ben turşuların parasını kendi cebimden ödeyerek sana gönderdim” der.

Varenda, kış bahçesi olarak kullanılır. Her odanın yer karosu, İtalya’dan getirilmiştir ve farklıdır. Yemek odasında, servis yapılan kapı dikkat çeker. Kapılar sürgülü kapıdır, servis yapıldıktan sonra sürgülü kapı kapatılır ve böylece hiç kimse içeriyi göremez.

Burada dikkati çeken bir diğer husus: kalorifer peteğinin ortasında bir fırın bulunmasıdır ve burası, kuzine gibi kullanılır, yemeklerin sıcak kalması sağlanır.

Pencerelerde çift pencere sistemi vardır. Camların arasında yukarıdan aşağıya çekilen kepenek sistemi bulunur. Yukarıda ise ahşap pancur sistemi bulunur. Sahilden bakınca: pencere ve kapılar aynı şekilde, içeride saklanmış gibi görülür. Kapıların arkasında pimler bulunur, kapı çarpınca bu pimler kilitlenir.

Aşağıda kalorifer kazanları vardır. Sıcak su buharı: duvarlar içinde, birçok noktadan geçerek yukarı çıkar ve böylece binanın ısınması sağlanır.

Birinci katta: çalışma odası, büyük yatak odası, bekleme odası ve toplantı odası vardır. Yatak odasında, lavabo ve banyo bölümlerine içten geçilir. Yani, bir anlamda, o yıllarda “ebeveyn banyosu” yapılmıştır.

Bu katta bulunan odalar arasındaki salon duvarında, Atatürk’ün bizzat kendi kurşun kalemi ile işaretlediği, Türkiye haritası bulunur. 1934 yılı yapımı bu harita çok detaylıdır. 1937 yılında Dersim isyanında, bu harita Atatürk tarafından kullanılmıştır. Haritanın üstünde, Atatürk’ün kendi el yazısı ile yazdığı notlar görülür.

İkinci katta: salon ve salona açılan iki oda bulunur. Bu odalardan birinde, Atatürk vasiyetinin bir kısmını yazmıştır. Ancak vasiyetinde bu köşkü belirtmemiştir. O yüzden, ölünce köşk, kız kardeşi Makbule hanıma kalır. Makbule hanıma intikal eden köşk: 06.04.1943 tarihinde Trabzon Belediyesi tarafından satın alınarak “Atatürk Müzesi” olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.2b
Trabzon Ayasofya Müzesi

AYASOFYA MÜZESİ

Trabzon  şehir merkezinin 2 km batısındadır. Giriş ücretsizdir, yapı halen cami olarak ibadete açıktır. Ancak gezilmesi mümkündür.

Yapılışı

1204 yılında, İstanbul Latin Haçlı ordusu tarafından işgal ve talan edilince: Komnenos sülalesi Karadeniz üzerinden kaçarak buraya gelir. Onlara teyzeleri Gürcü kraliçesi yardım eder ve Trabzon şehrinde Pontus Rum Devletini kurarlar. Rum denilen kişiler, aslında Romalıdır. Burada: o devleti kurunca ellerindeki en değerli yer “Sümela Manastırı” dır. İstanbul’daki hayatlarını özlerler, orada bir Ayasofya vardır. Burada ise sadece kale içinde, küçük iki kilise vardır.

1238 yılında Komnenos Kralı I. Manuel Komnenos (1238-1263), büyük bir kilise inşa ettirmek ister. Ancak maddi durumları elvermez, ticaret yollarına önem verirler. Selçuklularla yakın ilişkiler kurarlar, kız verirler, akrabalık ilişkileriyle birlikte, ticaret hacmi de artar.

Farklı ticaret yolları geliştirmeye çalışırlar. Zilkale yapılarak yolun güvenliği sağlanır ve bu şekilde ticareti arttırırlar, paralar kazanmaya başlarlar ve kazandıklarını imara harcarlar. Ayasofya kilisesinin yapılışı, maddi sıkıntılar nedeniyle yaklaşık 30 yıl sürer.

“Aya”  kutsal ve “Sofya” ise hikmet, bilgelik demektir. Bir sürü Ayasofya vardır, en meşhuru ise İstanbul şehrindedir, sonra İznik ve sonrasında Trabzon şehrindeki Ayasofya gelir. Burası bir Ortodoks kilisesidir. “Orto” doğru ve “doks” ise yol demektir. “Doğru yol” doğru şeyi kabul eden demektir. Ortodokslar, bu kiliseye girerken, dünyanın sonu gelecek “iyiler cennete, kötüler cehenneme” gidecek derler.

Önemi

Bölgenin, son Bizans dönemi yapılarından en önemlisidir. Taş süslemeleri ve freskleri çok zengindir. Özellikle: batı cephesindeki mukarnas nişler, sütun başlıkları ve kuzey cephesindeki geometrik kompozisyonlu madalyon, Selçuklu taş işlemeciliğinin çok güzel örneklerindendir. Özellikleri nedeniyle, yüzyıllardır şehri ziyaret eden seyyah ve araştırmacıların ilgisini çeker.

Mimarisi

Yan tarafında çan kulesiyle beraber 3 mimari usulle inşa edilmiştir, Romalılarda yunan kapalı haç planı vardır, o planla inşa edilmiştir. Roma, Gürcü, soğan kubbesi Gürcü üslubu, taş işçiliği de Selçuklu, Türkler de bunun inşasında yardımcı olmuşlardır.

Yapı: çok iyi bir taş işçiliğine sahiptir. Taş süsleme ve fresk bakımından oldukça zengindir. Yüksek bir merkezi kubbe bulunur. Narteks denilen giriş holündeki bina: 3 neflidir. Nartaksin üstünde şapel vardır. Yapının kuzey, batı ve güney kısımlarında, üç revaklı girişler vardır.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.12c
Trabzon Ayasofya Müzesi

Freskler ve Resimler

Kilisenin içindeki çok zengin figürlerde: Adem ve Havva’nın cennetten kovulmaları, tahta oturmuş Meryem, Hz İsa’nın göğe yükselişi, doğumu, mucizeleri, son akşam yemeği ve cennete inişi, vaftiz, İncil yazarlarının sembolleri gibi tasvirler vardır. İsa’nın vaftiz töreni, vaftizci Yahya ve hemen yan tarafında, körün gözlerinin açılması mucizesi resmedilmiştir. “Kana düğün sahnesi” görülür.

Herkes düğüne gelir, hiç şarap kalmaz, Hz İsa elini gezdirdiğinde, bütün küplerde bulunan sular şaraba dönüşür. Felçli adamı iyileştirir, resimde felçli adamın sırtında yatağı görülür. Şeytan çıkarma sahnesi görülüyor, resimdeki kişinin ağzına baktığınızda kötülüğün ağzından çıktığı görülür.

Yakarış sahnesinde: insanların günahlarını affetmesi için Meryem, Hz İsa’ya dua etmektedir. Ayrıca: tek başlı kartal, hayali yaratıklar, geometrik bitkisel süslemeler ve kuş figürleri bulunur.

Gemi resimleri

Yapının dış tarafında: duvarda gemi resimleri göreceksiniz. Buraya gelen gemiciler, geceyi burada geçirirler, Karadeniz’in azgın sularından kendilerini korumak için, gemilerinin resimlerini buraya duvara kazırlarmış. Bu kült uzun zaman devam etmiştir. Hatta İslam döneminde de devam etmiştir.

Hatta: Çanakkale Asos-Behramkale’de bulunan caminin duvarlarında da gemi resimleri, Arapça ve Osmanlıca yazılar vardır. Buradaki yazılar tek bir dilde yazılmamıştır. Gemilerin armaları görülür, armalar Ceneviz, Venedik, Selçuklu armalarıdır, yani burada birçok gemi arması görülür, hatta Gürcü gemileri, Yahudi gemileri armaları bile görülür.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.40b
Trabzon Ayasofya Müzesi Kral Kapısı
2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.41b
Trabzon Ayasofya Müzesi Kral Kapısı

Kral kapısı

Kilisenin arka bölümünde, ağacın hemen yanındadır.

Kilisenin 3 kapısı vardır. Burada görülen Kral kapısı alışkanlığı, zaman içinde Osmanlı’ya da geçer. İstanbul’da camilerde Sultan mahfilleri vardır. Bunların amacı güvenlik sağlanmasıdır. Biraz gösteriş ve şaşa vardır ama en önemli işlevleri: güvenliğin sağlanmasıdır. Bu yüzden, Osmanlı’da Sultanlar için ayrı kapılar yapılmıştır.

Buraya gelince: Kral kapısı, gayet şaşalı ve gösterişli inşa edilmiştir. Ancak burada daha da farklı bir şey karşımıza çıkar. Hıristiyanlık’da eski ve yeni ahitler vardır. Eski ahit “Tevrat” ve yeni ahit ise “İncil” dir.

İncil, Tevrat’ın devamı şeklindedir ve Tevrat’tan alıntılar bulunur. Bu alıntılardan bir tanesi “Dünyanın yaratılışı” dır. Buna göre: Tanrı dünyayı 6 günde yarattı ve 7’nci gün, yani Cumartesi günü dinlenmeye çekildi. Bu yüzden, Yahudiler Cumartesi günleri çalışmazlar, günahtır. Pazar günü ise, Hıristiyanlarda kutsaldır.

Pazar günü, birinci gündür, çünkü tanrı dünyayı yaratmaya Pazar günü başlamıştır. Bu yüzden, Pazar birinci gün, Cumartesi son gündür. Bütün her yerde Pazar birinci gün olarak kabul edilir. Evet, Tanrı dünyayı yarattı, Adem’i bahçesine koydu, bu bahçenin sınırları Fırat-Dicli-Pişoncon nehirleridir. (Pişoncon nehrinin nerede olduğu bilinmemektedir.)

Bu durum Tevrat’ta net olarak geçer. Adem; cennetteki hayvanları sayarken bütün hayvanların çift olduğunu görür, cennette bir çok iş vardır ve kendisine bir eş ister.

Tanrı: ona uykuyu verir ve sağ kürek kemiğinden Havva’yı yaratır.

Şimdi: Kral kapısının hemen üstündeki taş tasvirlere bakınız. En sağda, en başta kabartma şeklinde Havva’nın yaratılışı görülüyor. Aslında, bizde de yani Müslümanlıkta da Havva’nın Adem’in sağ kürek kemiğinden yaratıldığı anlatılır. Bu hikaye: İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da aynı geçer.

Tasvirlere bakmaya devam ediyoruz. Cennetten kovulmaya neden olan yasak meyvenin yenilmesi ve şeytan tarafından kandırılma, burada sarmal şekilde yılan görülür, yılan: Havva’ya cennetten kovulmaya neden olan yasak meyveyi yemesini söyler ve yasak meyveyi Havva’ya uzatır.

Havva yasak meyveyi yer ve Adem’e uzatır ve her ikisi de yasak meyveyi yerler. Ardından utanırlar, cennette 3 gün boyunca saklanırlar ve sonunda Cebrail, onlara cennetten kovulduklarını tebliğ eder. Tebliğden sonra, tekrar cennete girmek isterler. Çünkü: ölümsüzlük meyvesi cennettedir.

Yine kapının üstündeki tasvirlere bakıyoruz. Sütunun tam üstünde, Cebrail, cennetin kapısında bekleyen bir melek olarak tasvir edilmiştir.

Tekrar cennete girmek istediklerinde: Tanrı “sen kadın toprağa ihanet ettin, doğum yaparak çoğalacaksın ve  doğum yaparken acılar çekeceksin, senin cezan budur. Sen Adem: toprağa ihanet ettin, emek vermeden toprak ta sana ekmek vermeyecektir. Sen yılan: toprağa ihanet ettin, toprakta yaşayacaksın ve toprak yiyerek hayatını sürdüreceksin” der.

Adem: çiftçiliğe başlar, çocukları ikiz olur, büyük erkek ile küçük kız evlenir, bu şekilde bir eşleşme söz konusudur. Habil ve Kabil hikayesi, ilk cinayet Tevrat’ta geçer. Habil: küçük ikizinin kızıyla evlenecektir, bu şekilde olması gereklidir. Kabil: kendi ikiz kardeşinin kızı ile evlenmek ister, isyan eder, Adem “Her kez Tanrı’ya adaklarını sunsun, kimin ki kabul olur ise, onun dileği olacaktır” der. Habil: hayvancılıkla uğraşmaktadır, adak olarak en güzel kuzusunu getirir.

Kabil ise tarımla uğraşmaktadır, adak olarak en çürük meyveleri getirir. Bu bir yakma törenidir. Habil’in adak kuzusu yanar ve yükselir. Fakat: Kabil’in çürük meyveleri yanmaz ve yükselmez. Kabil buna dayanamaz ve yerden aldığı bir taş parçasını kafasına vurarak abisi Habil’i öldürür. (Yine tasvirlere bakıyoruz. Öldürme sahnesi, en sondaki kemerin bittiği nokta, Habil’in öldürülme sahnesidir, yani tarihteki ilk cinayet, orada betimlenmiştir.)

Evet, en sağdan en sola doğru bir film şeridi gibi uzayan tasvirler, bu anlattıklarımı açıklamaktadır.

Bu tasvirlerin üstünde, mitolojik alıntılar görülür. Bunlar: kanatlı at ve aslan figürüdür. Bunlar mitolojik canlılardır. Yukarıda: sağ tarafa bakan bir kartal görülür, kartal onların simgesidir. İki tarafa bakan güvercin ise Hıristiyanlık simgesidir.

Burada daha da ilginç bir simge görülüyor. Pencerenin sağ tarafından “ay-yıldız” görülüyor. Ama yıldız çok köşelidir, Selçuklu döneminde yapılmıştır, Türklüğün simgesidir.

Kule

Kule: kilisenin hemen yanı başında yükselir. 1427 yılında yapılmıştır. Şapel olarak kullanılan kulenin birinci katı yıkılmış, çatı tonozları düşmüş ve üzerindeki resimler tahrip olmuştur. Bununla birlikte, şapelin duvarları üzerindeki tasvirler, günümüze iyi şekilde ulaşmıştır. Kulenin güneyinde bir merdivenle çıkılan apsis bölümü vardır.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.30a
Trabzon Ayasofya Müzesi

Camiye dönüşüm

1461 yılında, Trabzon şehri Fatih Sultan Mehmet tarafından alınınca, burası da camiye çevrilir. Ancak, Müslümanlıkta tasvirler günah olduğundan, yani resim yasak olduğunda resimlerin bulunduğu üst bölüme tente çekilir. (Kubbenin üstündeki tente, üst bölümdeki resimlerin görülmesini engeller, yan taraftan bu resimleri uzaktan görmem mümkündür) 1868 yılında harap durumda olan cami: Bursalı Rıza Efendinin gayretleriyle onarılır.

I. Dünya savaşı yıllarında yapı depo ve hastane olarak kullanılır. 1964 yılında ise Vakıflar Müdürlüğü tarafından restore edilerek ziyarete açılır.

TRABZON MÜZESİ

Burası: 1900’lü yılların başında: Banker Kostaki Teophylaktos isimli bir rum tarafından yaptırılmış. Zeytinlik caddesi üzerinde. Mimarının kim olduğu bilinmiyor. Ancak: yapıda kullanılan malzemelerin çoğunluğunun İtalya’dan getirilmiş olması, mimarının da İtalyan olabileceğini düşündürüyor.

Yapının sahibi: Kostaki, 1917 yılında iflas edince, diğer tüm mal varlığı ile birlikte, bu yapıya da haciz konmuş ve konak: Nemlioğlu ailesi tarafından satın alınmış.

Yapı: Milli Mücadele yıllarında, karargah olarak kullanılmış. 1924 yılında, Atatürk, Trabzon’a ilk kez gelişinde, eşi Latife Hanım ile birlikte, bu yapıda konaklamış.

Yapı: 1937 yılında, Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiş ve bir süre, 50.Yıl Kız Lisesi olarak kullanılmış. Ancak: daha sonra, 1987 yılında, Kültür Bakanlığına tahsis edilmiş ve 13 yıl süren restorasyon sonucu, 2001 yılında müze olarak hizmete açılmış.

Konağın: bodrum kat hariç, tüm kat duvarları: tamamen kalem işi ile bezenmiştir. Bu katlarda: kronolojik sıraya göre düzenlenen arkeolojik eser seksiyonları: 4 mekandan oluşur.

Giriş salonu: MS.2’nci yüzyıla tarihlenen Roma dönemine ait, normal insan boyutunda, bronz Hermes heykeli var. Heykel: müzenin en önemli eserleri arasında. Bu bölümde ayrıca, bir kazıda çıkarılan mermer tapınak buluntuları, Roma dönemi mermer mimari parçalar ve Osmanlı dönemi mermer mimari parçalar bulunuyor. Bunun dışında, arkeolojik eserler seksiyonunda bulunanlar:

1.Bölüm: Asur dönemi, silindir mühür.

2.Bölüm: Roma ve Helenistik dönemlere ait: bronz, pişmiş toprak ve cam eserler ve sikkeler.

3.Bölüm: Bizans dönemi sikkeleri, ikonalar ve Osmanlı dönemi objeleri var.

Bu katta, ayrıca, ziyaretçi bekleme salonu ve kafeterya olarak düzenlenen bir salon da bulunuyor.

Birinci Kat: Giriş katına göre, daha sade. Etnoğrafik eserler burada sergileniyor. İslami eserler, silahlar, yazma eserler, dokumalar, takılar, giysiler var.

Asma Kat: Trabzon Müzeler Müdürlüğü olarak düzenlenmiş. İdari kat olarak ayrılmış.

Bahçe düzenlemesi: konağın hemen girişinde, Tyke (Şehirlerin kurucu tanrıçası) heykeli var. Bahçedeki diğer süslemeler ise: doğu köşesinde, ortasında alttaki daha geniş iki kenarlı dilimli çanakları bulunan şadırvanlı havuz bulunuyor. Ayrıca: çam, palmiye ağaçları ve çeşitli çiçekler var.

ST.ANNA/ KÜÇÜK AYVASIL KİLİSESİ

Trabzon’da, şehir içinde, Çarşı mahallesinde, Maraş caddesi Hartama sokak üzerindedir.

Kilise, 1923 yılına kadar, faal olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, Belediyenin ambarı olarak kullanılmıştır. Bina: 1999 yılında Trabzon Valiliği tarafından önerilmiş. Günümüzde ise, herhangi bir şekilde kullanılmıyor.

Trabzon’un, günümüze kadar ulaşmış, ayakta kalan en eski kilisesidir. Narteksi yoktur. Nefler, içten ve dıştan yuvarlak planlıdır. 7. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor. 9. yüzyılda, onarım görmüş.

Aslında, küçük boyutlu bir kilise. İç duvarlarındaki fresklerinin büyük bölümü tahrip edilmiş. Güneyindeki giriş kapısının üzerinde: bir Bizans kabartması ve bir kitabe var. Bu kitabenin, Roma döneminde, I. Basil dönemine (884-885) ait olduğu sanılıyor ve onarım yapıldığını yazıyor.

Zeminin altında, bir mezar odası var. Batı duvarı dışında kalan izler, yapının bir zamanlar, başka bir yapıya bağlı olduğunu göstermektedir. Yapıda: fresk kalıntıları var ama çok bozulmuş durumda.

Trabzon Santa Maria Kilisesi

SANTA MARİA KİLİSESİ

1845 yılında, Rus Çarı I. Nikolas’ın emri üzerine, 8 bin kişilik, İtalyan rahipler gurubu, Rusya’dan kovulurlar ve Trabzon’a varırlar. Trabzon’da, Fransız konsolosunun katkıları ile, bir dernek kurarlar. 1952 yılından, 1854 yılına kadar, bu manastırı ve ana binayı inşa ederler. Karadeniz manzarasına sahip olan bina: tamamen taştan inşa edilir. Bütün kapı ve pencerelerinin dışa bakan cepheleri, oyma taştan çerçevelerle süslenir.

28 Şubat 1855 yılında, Kırım Savaşı sırasında, Sultan Abdülmecid, Trabzon’u ziyarete gelen Hıristiyanların kullanabilmesi için; bir kilise yapılmasına izin verir. 4 Ekim 1869 yılında, kilisenin inşası için ilk taş konur. İnşaatın yapımına: Trabzon’da yaşayan tüm Hıristiyanlar katılır. Sonuçta: kilise, 2 Şubat 1874 tarihinde hizmete açılır.

Kilise: günümüzde, ziyarete açıktır. Karadeniz’e gelen hacılar, turistler ve ticaret için şehre gelen Hıristiyanlar burayı kullanmaktadırlar. Geçen yakın zamanda, belki hatırlayanlar olabilir, buranın rahibi vuruldu. Burada en dikkati çeken husus şu. Bu kilise: Vatikan tarafından yaptırılmıştır, yani Katoliklere ait. Ancak, bu bölgede yaşayan yoğun Rum nüfus, kendileri Ortodoks oldukları için, bu kilisenin yapımını engellemeye çalışmışlardır.

Trabzon St Eugeneus Kilisesi-Yeni Cuma Camisi

ST.EUGENEUS KİLİSESİ. YENİ CUMA CAMİSİ

Trabzon şehrinde, Cuma mahallesindedir.

Bizans döneminde, Trabzon şehrinin korucusu azizi olduğuna inanılan; St Eugenios’a atfen yapılmış.

Yapılış tarihi olarak: 13. veya 14.yüzyıl düşünülüyor. Ama, ne zaman yapıldığı net olarak bilinmiyor.

Yapının, bugün narteksi bulunmuyor. Merkezi kubbe: doğuda haç biçimli iki ayağa, batıda yuvarlak iki Dorik sütuna pandantifler yardımıyla oturur. Yan neflerin üzeri, tonozlarla örtülmüştür. Bu yapıda da fresk izleri ve zemin mozaiklerinin kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca, orta apsisin dışında kartal ve güvercin kabartmalarına yer verilmiş.

Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrilen yapıya: kuzey giriş kısmı ile minare ilave edilmiştir. Büyük apsisten bir giriş daha açılmıştır. Taştan yapılan mihrap, barok karakterlidir. Minberi ahşaptan yapılmış olup, sade bırakılmıştır. Mahfilde, iyi bir ahşap işçilik görülür. Bu ilavelerden başka, caminin içinde çok değerli kalem işi süslemeler var. Kullanılan diğer kısımlardaki yazı ve nakışlar yenilenmiş.

ÇARŞI CAMİSİ

Kemer altı semtinde, Çarşı mahallesinde, Bedesten karşısındadır.

Cami: 1839 yılında, Trabzon Valisi, Osman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Caminin kurulduğu saha eğimli olduğu için, kuzey cephesinin son cemaat yerinin altına dükkanlar yerleştirilmiştir. Şehrin en büyük camisidir. Ancak, günümüzde daha büyük camiler yapılmış.

Muntazam  taş işçiliği hemen göze çarpıyor. Örtüsü: tamamen kurşunla kaplanmış. Kapı ve pencerelerinde, barok süslemeli bordürler görülüyor.

Trabzon Kalesi

TRABZON KALESİ

Evet, şehirde bugün mevcut bulunan surlar: Roma döneminde, MS.5’nci yüzyıla tarihleniyor. Kale: 3 bölüme ayrılıyor. Bunlar: Yukarı Hisar, İçkale ve Aşağı hisar. Yukarı hisar ile Orta hisar: Kuzgun Dere ile İmaret deresi arasındaki yüksek kaya kitlesi üzerine kurulmuş. Bu bölüm, kalenin en eski bölümü. Ancak: kaba olarak, bir yamuğa benziyor.

Bu yamak şekli nedeniyle: şehrin isminin “Trapez-Trabezus” isminden türediği bilinmektedir. Hatırlarsanız, tarih bölümünde bu konuyu anlatmıştım.

Yukarı Hisar: İç kaleyi koruyan ve Akrapol ile, bu kısmın en eski ve şehrin içinde kapalı bir sitedir. İlk yapıldığı tarih, MÖ. 2000 yıllarına kadar gitmektedir.

Doruğunda: imparator ve imparatoriçenin ikametgahları, bunların çevresinde prensler ve diğer soyluların binaları bulunur idi. Bu binalardan başka: kale muhafızlığı, katip ve hizmetçiler sınıfının bulunduğu yapılar yer almakta idi.

Orta Hisar: Yukarı hisar ve iç kalenin devamı olan bu kısım: yamuksu şeklindedir. İç kaleden, bu kısma, iki kapı ile geçilmektedir. Bu bölümde: Ortahisar camii, eski Hükümet konağı, Zağnos köprüsü, kule ve çifte hamamlar, Amasya camisi, Şirin Hatun camisi, Musa Paşa camisi var. Kule hamamı, çifte hamamı, Amasya camisi, günümüzde yıkık durumdadır. Bu kısımdaki surlar: Trabzon imparatoru Alexsioz II, zamanında yukarı hisardan aşağı hisara kadar yaptırılmıştır.

Aşağı Hisar: Bu kale, batıdan Zagnos burcunun yanı başından başlayıp denize kadar inen surlardan meydana gelmiştir. Bu kısım surların Sotka kapısı adı verilen iki kapısı var. Günümüzde “kale kapısı” ismi verilen mevkide, suru delinerek taşıtların geçmesine elverişli duruma getirilen kısmı, daha yüksek duvarlardan meydana gelmiştir.

Aşağı hisarın çevrelemiş olduğu bölgede, St. Andrea kilisesi, Molla Siyah Camii, Hoca Halil Camii, Pazarkapı Camii, Kundupoğlu ve Yarımbıyıkoğlu Evleri, Sekiz direkli hamam, Tophane hamamı, Hacı Arif hamamı, İskenderpaşa Çeşmesi gibi tarihi eserler var.

Trabzon Kalesi Cephanelik

CEPHANELİK

Burası: Fatih Kulesi veya İrene Kulesi olarak da biliniyor. Ancak; yapılışına ait herhangi bir kitabe yok. Kulenin: imparatoriçe Irene (1340-1341) tarafından yaptırıldığı söyleniyor. Trabzon aristokratları, burada toplantı yapıyorlarmış.

Kapısı üzerinde, Sultan II. Abdülhamit tuğrası ve kitabesi var. Buna göre: cephaneliğin bugünkü yapısı, 1887 yılında yaptırılmış. Çünkü: Yıldız Sarayı Albümünde fotoğrafı var.

Burası: yaklaşık 25 metre yüksekliğinde ve 40 metre çapında, iç içe iki bölümden oluşuyor. İç bölüm:4 ve dış bölüm ise: 3 katlı.

1916-1918 Rus işgali sırasında, mühimmat deposu olarak kullanılmış ve 9 Temmuz 1919 tarihinde, bir patlama ile, hasar görmüş. Günümüzde: özel sektör tarafından, aslına uygun olarak restore edilme çalışmaları sürdürülüyor.

Trabzon Gülbahar Hatun Camisi ve Türbesi

GÜLBAHAR HATUN CAMİSİ VE TÜRBESİ

Şehir merkezinde, Atapark’ın güneyinde bulunuyor. Yavuz Sultan Selim zamanında, annesi Gülbahar Hatun adına, 1514 yılında yaptırılmış. Zamanla: çevresinde oluşturulan: medrese, imaret, mektep, türbe ile birlikte bir külliye oluşturulmuş. Ancak: günümüze, yalnızca türbe kalmış. Diğerleri yok.

Cami: tek kubbeli, kesme taşlardan yapılmış. Kuzey cephesinde ana giriş kapısı var. Cümle kapısı, sivri kemerli ve basık kemerlidir. Bu kapının üzerinde: 1883-1884 yıllarında yapılan onarıma ait, bir kitabe var. Minarenin şerefesi: üç sıra ve iri bademli ve sarkmalıdır. Korkuluk altı ise, köşe kabartmalıdır.

Trabzon Boztepe Mesire Yeri

BOZTEPE MESİRE YERİ

Şehir merkezine 2 km. uzaklıkta ve 250 metre yüksekliktedir. Çam ağaçları ile çevrili bir tepedir. Burada: her türlü yeme-içme tesisi bulunmaktadır.

Trabzon 100 Yıl Parkı

100.YIL PARKI

Trabzon-Rize kara yolu üzerindedir. Şehir merkezine 3 km. uzaklıktadır. Deniz kıyısında, Trabzon Belediyesi tarafından işletilen güzel bir piknik yeri.

TRABZON KIYILARI-PLAJLARI

Trabzon: yaklaşık 115 km. lik kıyı şeridine sahip. Güneşli günlerin azlığı ve bol yağışlı iklim nedeniyle, deniz turizmi istenilen ölçüde gelişmemiş durumda.

Ayrıca: son yıllarda yapımı devam eden Sarp-Samsun kara yolu nedeniyle, Karadeniz kıyı bandının önemli bir kısmına, dolgu yapılıyor. Bu dolgu çalışmaları, kıyılardaki doğal alanları olumsuz etkilemiş. Böylece de, deniz turizmi olumsuz yönde etkilenmiş.

Beşikdüzü Pirinçlik Plajı, Çarşıbaşı Halk Plajı var. Bunlar merkezdeki plajlar. Bunların dışında: Trabzonspor Tesislerinin hemen yanında bir marina yapılmış, burası yüksek kapasitede yat barındıracak büyüklükte.

Trabzon Kızlar Manastırı (Panagia Theosepastos)

KIZLAR MANASTIRI (PANAGİA THEOSKEPASTOS)

Trabzon’da, Boztepe’ye çıkan yol üzerindedir. Belediye tarafından onarılarak ziyarete açılmış. Boztepe’nin yamacında, şehre hakim bir noktada kurulmuş olup, iki teras üzerindeki kayalar işlenerek inşa edilmiş.

Çatısı kayalardan oluştuğu için: manastır adı “Tanrının örttüğü” olarak ortaya çıkmıştır. Manastır kompleksinin çevresi, yüksek koruma duvarları ile çevrilidir.

14.yüzyılda, III. Alexios döneminde, Boztepe’nin güney yamaçlarındaki bir kaya kilise çevresinde yapılmıştır. Daha sonraki dönemde, 19’ncu yüzyılda genişletilmiş ve bugünkü şeklini almıştır.

İlk olarak, güneyde, içinde kutsal su bulunan kaya kilisesi ve onun girişindeki şapel ve birkaç hücreden ibarettir. Kaya kilisenin içinde: kitabeler ve Alexios III. karısı Theodora ve annesi Eirene’nin portreleri var.

Theoskepastos kelimesi: yukarıda sözünü ettiğim gibi; “Tanrı tarafından örtülmüş ve korunmuş” anlamına gelir. Geniş kütlesi ile ayakta kalarak günümüze kadar ulaşmış olması, buranın önemini ortaya koyuyor. Ayrıca: Aleksios’un oğulları: Anrokinos ve Manuel, burada gömülü.

Günümüzde: burada: Anakaya kilisesi, çan kulesi, öğrenci yurtları, misafir odaları, mezar şapeli, çilehane ve kutsal su gibi yerler var. Zaten, 1923 yılına kadar fiilen kullanılmış olan manastır, daha sonra terk edilmiş. Kent merkezinde kalan tek manastır özelliği taşıyan yapıyı görmenizi öneriyorum.

Trabzon Peristere Manastırı (Kuştul Manastırı)

PERİSTERA MANASTIRI (KUŞTUL MANASTIRI)

Trabzon-Maçka kara yolunun 22. km. de, Şahinkaya yol ayrımından 14. km. daha gidildikten sonra ulaşılıyor.

Sümela manastırına benzeyen bu manastır, sanki Sümela’nın küçüğü. 300 metrelik dik bir kaya kütlesinin üzerine kurulmuş. Kale gibi, vadiye hakim bir tepede kurulmuş. 752 yılında kurulduğu tahmin edilen manastır: 1230 yılında yağma edilmiş ve terk edilmiş. Ancak: 1393 yılında tekrar kurulmuş ve 15.yüzyıl başlarında, eski önemini kazanmış.

Ancak: 1906 yılında, burada büyük bir yangın çıkıyor ve sonra her ne kadar onarım da yapılsa, Karadeniz bölgesinin önemli bir kartal yuvalarından biri olan manastır, terk ediliyor.

Manastıra: batı cephesindeki bir merdivenle çıkılıyor. Büyük kilise: açık hollü ve galeri İtalyan stilinde yapılmış bir bina olarak öne çıkıyor. Manastır: defineciler tarafından, maalesef aşırı miktarda tahrip edilmiş. Günümüzde: büyük kilise yıkılmış durumda. Eskiden: bir merdivenle alt avluya bağlanıyormuş.

Ordu Ünye

Ordu Ünye

Karadeniz bölgesinin en modern ilçelerinden biri olarak öne çıkıyor.

Ordu Ünye

ULAŞIM

Çarşamba uluslar arası hava alanının, Ünye’ye uzaklığı: 40 km. dir. Ünye’nin il merkezi Samsun’a uzaklığı ise: 89 km. dir. Ünye’nin Ordu il merkezine uzaklığı ise: 76 km. dir.

İç Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan en kısa yol da: Ünye-Niksar Kara yoludur. Bu yolun diğer adı: Tarihi İpek yoludur.

Ordu Ünye

TARİHİ

Ünye ve çevresinde yaşadığı öğrenilen ilk topluluk: Kaşkalar. Bunlar: MÖ.2000 yıllarından itibaren tarih sahnesine çıkarlar ve günümüzdeki Sinop ve Perşembe arasında kalan bölgede yerleşirler. Zaman zaman, komşuları Hititlerle büyük mücadele içine girerler. Ama: bu iki komşu devletin ömrü, MÖ. 9’ncu yüzyılda sona erer ve bu tarihten itibaren, bölgede İskitler egemenlik kurarlar.

MÖ. 8’nci yüzyıldan itibaren ise, Ege denizi kıyılarındaki kolonilerden gelenler, Karadeniz kıyılarında ve bu arada Ünye de de koloniler kurarlar. Yani: Ünye’nin kuruluşu olarak, MÖ. 750 tarihleri söylenebilir.

Bu dönemde: Ünye ve çevresinde Khalibler isimli bir kavim yaşamakta olup, bunlar demircilikle uğraşmışlardır. Bu demir madenleri; son dönemlere kadar, işletilmeye devam edilmiştir. Tarihi süreç içinde, bölgede: Persler ve İskender hakimiyetinin ardından; Karadeniz kıyılarında kurulan Pontus devletinin egemenliği görülür. Ancak: Pontus devletini kuranlar:

Yunanlı değildir. Bunlar: bir önceki Pers imparatorluğunun asilleridir. Devlet gelenekleri: Persler ile aynıdır. Onlar gibi: Ahuramazda (Hürmüz) adındaki tanrıya taparlar. Ancak: her zaman olduğu gibi, Yunanlılar yine tarih sahnesinde kendi görüşlerini yayma konusundaki ustalıklarını göstererek, Pontus Devletinin kökeninin Yunan olduğu konusunda, dünyayı ikna etmeyi başarmışlardır.

Bu arada: Pontus Devletinin, zamanla, özellikle Makedonyalı prenseslerle evlenme ve Helen kültürüne meyletmeleri nedeniyle, eski özelliklerini ve güçlerini kaybettikleri de bir gerçek olarak tarih sahnesinde görülmektedir.

MÖ. 1’nci yüzyılda: bölgede hakimiyeti ele geçirmek için, Roma ve Pontusluların mücadeleleri görülür. MÖ.71 yılında, Kelkit vadisinde yapılan savaşta, Pontuslar, Romalılara yenilir. MÖ. 63 yılında Pontus devleti yıkılınca, Romalılar, bölgede hakimiyeti ele geçirirler.

Abbasiler: Türk komutanı Ahmet İbn İnanç et-Türki komutasında, 893 yılında, bölgeyi ele geçirirler. 1080 yılında ise, Ünye dahil, bütün Karadeniz sahilleri, büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlanır.

Ünye’nin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli rol oynamış olan Danışmentlilerdir.

1346 yılında: Ünye, Hacı Emir Bey tarafından ele geçirilir. 1398 yılında: Sultan Yıldırım Beyazıt; Canik üzerine bir sefer düzenler ve Kubadoğlu Beyliğine ait Samsun şehrini alır.

Bunun üzerine; bütün Canik bölgesi emirlikleri, Osmanlı devletine tabii olmayı kabul ederler. Böylece: Ünye de Osmanlılara bağlanmış olur. Osmanlılar zamanında: Ünye çevresinde, uzun ve huzurlu bir dönem başlar.

1914 yılında, Ünye ve civarında, çok sayıda can ve mal kaybına neden olan seller olur. Aynı yıl, Osmanlı imparatorluğu, I. Dünya savaşına girer. Bu dönemde, Ruslar Harşit Irmağına kadar olan bölgeyi işgal ederler. Bunun üzerine, işgal edilen bölgelerde, yeni ve büyük bir Müslüman ahali göçü başlar.

Aynı sıralarda, Ruslarla işbirliği yapan Ermeniler, çeşitli yerlerde ve bu arada Canik bölgesinde isyan hareketlerine başlarlar. Savaşta, Ünye işgale uğramaz ama büyük kıtlık, göç ve sefalet çekilir. 1916 yılında, denizden Rus gemileri tarafından bombalanır.

Ordu Ünye

GENEL

İlçede: tipik Karadeniz iklimi görülür. Ancak, arkadan geçen dağ yükseltilerinin azalması nedeniyle, diğer bölgelere nazaran daha az yağış alır.

İlçenin ekonomisinin can damarını: fındık oluşturur. İlçede, yerleşimlerini büyük kısmını: fındık bahçeleri kaplar. Özellikle: Temmuz ve Ağustos aylarında, fındık hasadı nedeniyle, ilçe merkezindeki insanların büyük bölümü, köylere gider ve ilçe merkezi boşalır. Bunun dışında: son yıllarda, iklimin elverişli olması nedeniyle, burada, kivi üretimi artmaktadır.

 

NE YENİR

İlçede, başta hamsi olmak üzere, Doğu Karadeniz’e has, balık yemeklerinin tamamı yapılır. Ayrıca: birçok sebze ve otun yanı sıra, meyvelerin de yemekleri yapılır. Fasulyeden hamsiye, karalahanadan bibere, biber yaprağından kiraza, her şey tuzlanarak kışa saklanır.

Sahil kesiminde, balık yemekleri belirgin olarak ön plana çıkar. Özellikle: biraz öncede söylediğim gibi, hamsinin çeşit çeşit yemeği yapılır. İç kesimlerde ise, balık yerine et yemekleri, hamur işi ve sebze yemekleri öne çıkar.

Ünye’de: size önereceğim başlıca yiyecek çeşitleri: öncelikle hamsi. Eğer balık sevmeseniz: etli karalahana  dolması, Çerkez tavuğu, ısırgan çorbası, pide. Mısır unu; ekmek yanında, tatlı yapımında da kullanılır. Burma baklava, kabak tatlısı ve çalmaç denilen muhallebiyi deneyebilirsiniz.

Ordu Ünye

NE SATIN ALINIR

Öncelikle: sepet, sele ve hey olarak adlandırılan: ağaç örme işleri burada yaygın olarak yapılan el işlerinin başında geliyor.

Halen, ilçede faaliyetini sürdüren birkaç atölyede üretilen: su testileri, çiçek saksıları, güveç kapları ve süs eşyaları da ilginizi çekebilir.

Ordu Ünye

GEZİLECEK YERLER

Ordu Ünye Kalesi

ÜNYE KALESİ:

Ünye-Niksar kara yolu üzerinde, kale köyü sınırları içinde, ilçe merkezine 9 km. uzaklıktadır. Ünye’den şehir içi dolmuşlar ile veya taksi ile ulaşılabiliyor. Yolun solunda 200 metre yükseklikte bir tepenin üzerine kurulmuştur. Jeologların söylediklerine göre: kale, eski devirlerde yanardağ iken, faaliyetini tamamlamış ve yanardağın krateri üzerine inşa edilmiştir.

Kalenin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Muhtemelen MÖ.200-250 yılları arasında yapıldığı  düşünülmektedir.  Pers kökenli Pontus kralı II. Mitridates, kaleyi bu krater üzerine yaptıran ilk kişi olarak bilinir.

Tarihin çeşitli dönemlerinde, kale, çeşitli uygarlıklar tarafından kullanılmıştır. Bu dönemlerde çeşitli eklentiler ve ilaveler yapılmıştır. Kaledeki kaya mezarları: 6.yüzyılda yapılır. Ayrıca: dehlizler, kuyular, mağaralar, kral mezarları, eski sur kalıntıları, uzun tüneller bulunmaktadır.

Duvar ve sur kalıntıları: kısmen Yunan ve Roma kısmen de Osmanlı mimarisi izlenimi vermektedir. Kaleyi en son kullanan Osmanlılar da bir takım eklemeler yapmışlardır.

Zirveye yakın bölümlerde: tüneller ve dehlizler var. Güney cephesinde, duvarlarda, 3 metre genişliğinde bir kaya mezar var. Mezarın üçgen alınlığında, her üç noktasında da Bizans’ı simgeleyen kartal figürleri bulunuyor.

Evet, kale gerçekten görülmesi gereken bir yer.  Çevresinde: yöresel yemeklerin yapıldığı kır lokantaları da bulunuyor.

Ordu Ünye Yunus Emre Türbesi

YUNUS EMRE TÜRBESİ

Büyük tasavvuf şairi Yunus Emre’nin mezarı: Ünye’dedir. Mezar: ilçe merkezine 2 km. uzaklıktaki, Kiraztepe mevkiindedir. Türbeye ulaşım: merkezden Çınar dibinden dolmuş ve taksilerle sağlanmaktadır.

Türbenin bulunduğu tepe, Ünye’ye kuş bakışı bakıyor. Türbenin bulunduğu bölgede yapılan araştırmalarda: birçok Selçuklu sanatı ile yazılmış mezar taşları bulunarak sandukanın içine konulmuştur. Ayrıca eski mezarın baş ve ayak uçlarında, Selçuklu tarzı mezar taşı bulunmuş, ancak taş yöredeki insanlar tarafından çimento ve sıva ile onarıldığı için üzerindeki yazılar okunamamıştır.

Ancak: daha önce, bu taşın üzerinde: “Ali İbni Emre” yazısının okunduğu söylenmektedir. Taştaki yazıların, Türkçe tercümesi “Ali oğlu Yunustur”. Ali ise, Yunus’un babasının adıdır.

Türkiye’nin 13 yerinde, Yunus Emre’nin türbesi ve mezarı olduğu iddia edilen yerler var. Ama bunlardan gerçekten en öne çıkanı: Ünye’deki mezardır.

Mezarın üzerine; 1998 yılında Ünye Belediyesi tarafından türbe yaptırılmıştır. Çünkü: Ünyeliler, Yunus Emre’yi çok sevmektedirler. Zamanla, burası bir ziyaret yeri haline gelmiştir. Türbe çevresinde herhangi bir yiyecek, içecek imkanı bulunmuyor.

AYA NİKOLA

Ünye’nin kuzeybatısında, şehir çıkışında bulunan küçük bir yarımada üzerindedir. Çevre duvarlarının günümüze ulaşan kalıntılarından, buranın bir kilise olduğu anlaşılmıştır.

Son yıllarda yapılan araştırmalarda, Hıristiyan aleminde “Noel Baba” olarak bilinen “Aya Nicholas (Aziz Nikola)”nın burada yaşadığı sanılmaktadır. Bu araştırmalarda elde edilen sonuçlara göre: Aya Nikola: Oğuz boylarından bir Türk ailenin çocuğudur.

Sarı Saltuk olan adı, 6 yaşında iken, ailesinin Hıristiyan olması sonucu Nicholas olarak değiştirilmiştir. Nikola, büyüdüğünde, Yarımadadaki bu kilisede rahiplik yapmış, denizcilikle uğraşmıştır.

Evet: Ayanikola, 1800’lü yıllarda Hıristiyan halkın yaşadığı küçük bir balıkçı köyü idi. Bu kilisede, o yıllarda yapılmış ve 1930’lardan sonra tamamen yıkılmıştır.

Hıristiyanlar için kutsal sayılan bu kiliseye, hastalar iyileştirilmek üzere götürülmüş, yeni evlenen çiftlerin mutlu olabilmeleri için burada evlenme törenleri düzenlenmiştir. Ayrıca: denizciler sefere çıkmadan önce, denizcilerin hamisi sayılan Aya Nikola’ya geldikleri ve dua ettikleri biliniyor.

Ordu Ünye Eski Evler

ESKİ ÜNYE EVLERİ

Tipik Karadeniz mimarisinin en güzel örneklerindendir. Şehir merkezinde bulunan evlerden, yaklaşık 80 tanesi, günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Mimari özellikleri ve süslemeleriyle ilgi çeken evlerden, bir kısmı, son dönemde restore edilmiştir.

Bunların dışındakilerin bir kısmı ise yıkık dökük olmasına rağmen, bazılarının içinde halen oturulmaktadır. Arzu ederseniz, oturanlardan izin alarak, bu tarihi evleri de gezebilirsiniz. Bu evlerin yoğun olarak bulunduğu Çarşı hamamının arkasına, yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Bu bölgedeki gezinizde, küçük bir mola vermek isterseniz; Yunus Emre parkında, kendinize, yöreye has “Tereyağlı Ünye Pidesi” ziyafeti çekmenizi, özellikle öneririm.

Ordu Ünye Kadılar Yokuşu

KADILAR YOKUŞU

Osmanlı imparatorluğu döneminde, Ünye’den çok sayıda: ünlü kadı (hakim) yetişmiştir. Kadılık: Ünye’de babadan oğula sürmüştür. Zamanın kadıları ve kendilerinden sonra gelenler, bu yokuşta konak yaptırmışlar, oturmuşlar ve burası bir kadılar mahallesi haline gelmiştir.

Bugün, bu konaklardan birçoğu günümüze ulaşmıştır. Orijinal taş döşemeli yolu, taş işçiliğinin en güzel örneklerinin işlendiği giriş kapıları ve eski Ünye evleri ile, bir müze sokak gibidir.

Şehir merkezinden, kıyıya dik olarak iner. Cumhuriyet meydanına bağlanır. İlçede, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Çünkü: tarihi Ünye evlerinin en güzelleri buradadır.

Ordu Ünye Kilise

KİLİSE

Orta yılmazlar Mahallesindedir. Ayakta kalan tek kilisedir. Yürüyerek ulaşmak mümkündür. Yalı mevkiindeki kesme taştan yapılan binanın çatısı kiremit örtülüdür. Süsleme ve resim bulunmayan sade bir yapıdır.

Yapının mimari biçimi nedeniyle, 17.yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. 1920’li yıllardaki mübadelede Rumların Ünye’yi terk etmeleri ile kapanan kilise, 1960’lı yılların başına kadar Ünye’ye elektrik sağlayan elektrik santralı olarak kullanılmıştır.

Ünye Belediyesi tarafından, 1994 yılında restore edilmiştir, içinin orijinal mimarisi bozulmuştur. Bugün düğün salonu olarak kullanılmaktadır.

Ordu Ünye Bakırcılar Arastası

BAKIRCILAR ARASTASI

İlçenin merkezindedir, yürüyerek ulaşabilirsiniz. Yüzyıllar boyunca, hem Ünye’nin hem de yörenin en önemli alışveriş merkezlerinden biri olarak öne çıkıyor. Burada hala çekiç seslerini duyabilir, otantik eşyaları ve birer küçük müze gibi duran dükkanları gezebilir ve geçmişe bir yolculuk yapabilirsiniz.

1960’lı yıllara kadar: bu sokak içinde sıra ile bakırcı dükkanları vardı. Bakırcı esnafı, ellerinde çekiçlerle, bakırlara hayat verir ve yöre halkı için: çeşitli kullanım araçları, tencereler, tavalar, kazanlar, yemek kapları imal ederek satarlardı. Ayrıca: kalay işleri de yapılırdı. Bakırcılık: Ünye’de o zamanlar çok gelişmiş bir iş kolu idi.

Bugün ise, ustaların çocukları ve torunları, az sayıdaki dükkanlarında, ev ve mutfak eşyaları ve bunların yanında süs eşyaları, aksesuarlar ve turizme dönük ürünler üretmekteler. Bakırcılar çarşısında gezindikten sonra, çevredeki otantik kahvehanelerde, çay içerek yorgunluğunuzu atabilirsiniz.

Ordu Ünye Saray ve Saray Surları

SARAY  VE SARAY SURLARI

Evet, burada çok güzel bir saray bulunuyormuş. Ancak: 1860 yılında, fırtınalı bir gecede, mutfağında ve ahırlarında çıkan bir yangın sonucu yanmış. Söylentilere göre: İstanbul’daki sultanlar kıskanmış ve bu yüzden saray yaktırılmış.

Bu resim: o dönemlerde sarayda misafir edilen bir Fransız ressam tarafından çizilmiş olup, bugün Paris Güzel Sanatlar Akademisinin giriş salonunun duvarında bulunmaktadır. Evet, bu saray: 19. yüzyılda, deniz kenarında, Sancak Beyi Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Ordu Ünye Saray Surları

Cumhuriyet Meydanında, anıt çınar ağacının önünden, kuzeye giden yolun yanında görülecek surlar: bir saraya aittir. Surlar: 10 metre yüksekliğinde olup, 20-30 metrelik bir kısmı ayakta sağlam kalabilmiştir.

Ordu Ünye Anıt Ağaçlar

ANIT AĞAÇLAR

Cumhuriyet meydanında bulunan tarihi çınar ağacının, yaklaşık 500 yaşında olduğu hesaplanmıştır. Fatih Sultan Mehmet Caddesindeki çınar ağacının da, aynı yaşta, olduğu tahmin edilmektedir. Çınarın çevresi: 9 metre, çapı: 2.5 metre ve boyu: 30 metredir. Çınarın gövdesinden biri, 1950 yılında isabet eden bir yıldırım sonucu parçalanmış ve yanmış.

Fatih Sultan Mehmet Caddesindeki çınar ağacı: Fatih Sultan Mehmet’in, Trabzon fethinden dönerken, Ünye’de konakladığı sırada diktiği söylenmektedir. Trabzon’dan yelkenlilerle Ünye’ye çıkan Fatih Sultan Mehmet, buradan Ünye-Niksar yolu ile İstanbul’a ulaşmıştır.

Ünye’de, çınarın olduğu yere çadırını kuran Fatih, vezirine dönerek “Lala, burada hiç ağaç yoktur, tez çadırımın önüne bir fidan dikile, bir daha buradan geçmek nasip olursa, dibinde dinleniriz” demiştir. İşte, bugün Ünye’nin ortasındaki anıt çınar ağacı, böyle dikilmiştir.

Ordu Ünye Saray Camisi

SARAY CAMİSİ

Ünye’de, orijinal olarak, günümüze ulaşan tek camidir. 1710 yılında yapılmıştır. Zaman zaman onarım görse de, büyük ölçüde orijinalliğini korumuştur. Şehir merkezinde, çınar ağacının yanındadır, yürüyerek ulaşılabilir.

Ordu Ünye Çamlık

ÇAMLIK

İlçenin kuzeybatısındadır. İlçe merkezinden yürüyerek ulaşabilirsiniz. Cumhuriyet Meydanından başlayarak, Yunus Emre parkını takip ederek, Yalı kahvesinde, Ünye koyunun muhteşem manzarasının önünden, Yüzyıl parkını geçerek çamlığa ulaşabilirsiniz. Toplam uzaklık: 1 km. kadar. Ayrıca: buraya, ilçe merkezinde çınar dibinden dolmuş ve belediye otobüsleri de kalkıyor.

Denize bakan bir yamaç üzerindedir. Deniz ile sahil kara yolu arasındadır. Bütün Karadeniz boyunca, benzeri olmayan ender bir yerdir. Ön tarafı alabildiğine masmavi deniz, arkada ise çam ağaçları, sağında Fener kayalıkları ve solunda tertemiz kumlu koyları ile, bir tabiat harikasıdır. İçinde: çocuk parkı ve barbeküler ve taş masalar var.

Vatandaşların çok tercih ettikleri bir piknik alanı. Hatta: çevre ilçelerden bile çok sayıda gelen bulunur. Burada ayrıca bir motel ve restoran bulunuyor. Motel: 50 yatak kapasiteli ve Belediye tarafından işletilmektedir.

Çamlık bölgesinde: güneşin, koyların ve Ayanikola adasının üstünden batışının seyrine doyum olmaz.

Ordu Ünye Çakır Tepe

ÇAKIR TEPE

İlçe sınırları içindedir. İlçe merkezinden, dolmuşlarla, özel araçlarla veya yürüyerek, Ünye’nin otantik sokaklarından geçerek gidebilirsiniz. Kentin ve denizin kuş bakışı seyredilebileceği bir tepe üzerinde kurulmuştur.

Yaz akşamlarında,  doyumsuz manzarayı seyretmek için, tercih edilebilecek güzel bir yer. Burası: Ünye’nin bir balkonu gibidir. Yüzünüzü Ünye’ye döndüğünüzde: aşağıda şehir bütün muhteşemliği ile ayaklarınızın altında kalıyor. Deniz ise, masmavi bir halı gibi duruyor.

Burada özellikle pide yapan tesisler var. Ünye’ye gelip de burada pide yemeden ayrılmak, büyük bir eksiklik.

Ayrıca: küçük bir hayvanat bahçesi, çay bahçeleri ve ağaçtan yapılmış, iki adet otantik kafe var. Buranın diğer bir adı da “Sami Soysal Parkıdır. Önceki Belediye Başkanlarından Sami Soysal, burayı düzenleyerek Ünyelilere armağan etmiş.

Ordu Ünye Asarkaya Milli Parkı

ASARKAYA MİLLİ PARKI

İlçenin güneydoğusundadır. Şehir merkezine, 5 km. uzaklıktadır. Sahil kara yolundan, ayrılan stabilize bir yolla ulaşılır. Kente ve denize hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.

Denizden: 385 metre yüksekliktedir. Yabanı hayat yönünden de, zengin bir yerdir. Ağaçlar arasında dolaşırken, karşınıza aniden bir geyik ve kara çıkabiliyor. Piknik ve tabiatla baş başa olmak için ideal bir yer.

YAZ KONAĞI MAĞARASI

İlçeye, 3 km. uzaklıkta, Yaz konağı yolu üzerindedir. 2003 yılında keşfedilmiştir. 200 metre uzunluğunda ve 3 ayrı galeriden oluşmaktadır. Sarkıt ve dikitler ve benzerlerine az rastlanır kubbeli odalar bulunmaktadır.

Kireç taşından oluşmuştur.

Şu an için turizme açık değildir. Ziyarete açılması düşünülen kısım: yaklaşık 250 metredir. Bu kısmın yüksekliği: 10 metredir ve 20 metre yükseklikteki bir üst merkezden dökülen bir suyun aktığı görkemli bir boşluk ile son bulur. Buradan sonraki bölüme, ziyaretçilerin girişi uygun bulunmamaktadır.

Ordu Ünye Koylar ve Kumsallar

PLAJLAR

Karadeniz bölgesinin en geniş ve en temiz doğal plajları: Ünye kıyılarındadır. Uzunkum, Kavaklar ve İnciraltı Plajları, bunların bazılarıdır. Özellikle, çamlık kıyılarına gidenler, ilginç kaya şekillerini görebilirler. Karadeniz’in dalgalarının uzun yıllardır sabırla ve ustalıkla çizdiği, garip şekiller vererek figürler oluşturduğu bu kayalıklar, gerçekten ilginizi çekebilir.

Ordu Ünye Uzun Kum

UZUN KUM

Karadeniz’in en uzun plajlarından biridir.

Ordu hakkındaki gezi yazım için Ordu

Trabzon Of

Trabzon Of

Trabzon’da, kahvede oturan ve yeni tanışan iki adam sohbet etmektedirler. Biri, diğerine nerelisin diye sorar. Diğeri:  Ofliyim elhamdülillah” der. Diğeri, yani soruyu soran şahıs merakla ve şaşkınlıkla: “Nereye bağlı bu Of?” der.

Hemen arkasından, Of’lu: “Yukarıya, tirek Allah’a bağlıyuk” der. Hemen arkasından ekler: Amerika bile Of’a bağli.

İnanmıyorsan, Amerikan dolarunun arkasındaki yazıya bak” Evet, Karadenizlinin kıvrak zekasından çıkan espriler, Of’ta kendini fazlaca gösteriyor. Türkiye’de, başka hiçbir yerde, iki harften oluşan bir yer ismi yok.

ULAŞIM

İlçe, İl merkezi olan Trabzon’un 50 km. doğusundadır. Bu yol, araçla 45 dakika kadar sürüyor. Doğusunda Rize ili bulunmaktadır.

TARİHİ

İlçenin tarihine bakıldığında, antik çağda, Mitoslu denizciler tarafından kurulduğu ve MÖ. 312 yılında, Pontus krallığı sınırları içine girene kadar, bağımsızlığını koruduğu öğrenilmiştir.

1461 yılında ise, Fatih Sultan Mehmet tarafından, bölgenin diğer yerleşimlerinin olduğu gibi, burası da, Osmanlı egemenliğine alınmıştır. Daha sonra ise, Sulaklı ve Baltacı derelerinin kıyı kesimlerine, ilk Müslüman-Türk aileler yerleşmiştir.

1916 yılında, bölgede Rus işgali görülüyor. Ancak, Of halkı, Ruslara esir düşmekten se, muhacirlik tercih ederler. Ordu, Samsun, Amasya, Çorum, Ankara, Bolu ve Adapazarı gibi şehirlere yerleşirler. 1918 yılında işgal sona erdirilir.

İlçenin adının kaynağı: Koman Türklerinden “Vatanı hiddetli bir şekilde korumak” anlamına gelen “Ofşin” kelimesinin zamanla, değişime uğrayarak, “Of” olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Ayrıca: Özbek Türklerinin dilinde, Op kelimesi “Silah” anlamına gelmektedir. Zamanla, halk arasında bu kelime, “Of” olarak günümüze ulaşmıştır.

Trabzon Of

GENEL

İlçenin denizden yüksekliği: 10 metredir. Buranın en büyük akarsuyu olan “Solaklı” ırmağı: taşıyarak kıyıya biriktirdiği alüvyonların üzerinde, düz ve fazla geniş olmayan alan üzerinde ilçe kurulmuş.

Bunun sonucunda: yağışların bölgede bol olması, zaman zaman doğal afetlerin yani taşkınların olmasına neden oluyor.

Ayrıca, en ilginç olan: akarsuyun denizle bağlantısında gerekli düzenlemeler yapılmadığından, büyük fırtınalı havalarda, kabaran deniz sahil yoluna zarar veriyormuş.

Trabzon’a bağlı bir ilçe olmasına rağmen: geçmişten günümüze devam eden kültürel ve sosyal yapısı ve halkı sayesinde, Of, başlı başına konuşulan ve bilinen bir yerleşim yeri olmuş. Bir Oflu asla Trabzonluyum demezmiş.

Trabzon’u küçümsediğinden değil, Of’u yeterli gördüğünden dolayı kendini Trabzon’dan soyutlarmış. Zaten: dünya üzerine yayılmış Ofluların, Trabzon toplam nüfusundan fazla olduğuna inanıyorlar.

Çaykara ve Of ilçesinin bağlantısını sağlayan kara yolu, Of ilçesini ikiye ayırıyor.

İklim olarak: bölge, her mevsim yağışlı, yazları serin, kışları ılık geçiyor. Yağışlar, sürekli görülüyor.

İlçenin ekonomisi: tarıma ve işlenmiş çay sanayine dayalı. Çay-Kur ve özel sektör çay fabrikalarında, önemli sayılabilecek istihdam olanakları yaratılmış. Bu arada, özellikle, Doğu Karadeniz’e has “karamiş” meyvesi, tadı ve dalındaki görüntüsü ile öne çıkıyor.

NE YENİR

İlçeye özgü önerebileceğim tatlar şunlar: Kuymak, mıhlama, mısır ekmeği, süzme yoğurt, yayık ayranı, kara lahana.

NE SATIN ALINIR

Bölgeden: çay satın alabilirsiniz.

Trabzon Of

GEZİLECEK YERLER

UZUNGÖL

İlçeye 45 km. uzaklıktaki Uzungöl, yörede yaşayan insanların da en çok tercih ettikleri yerlerden biri.

Trabzon Uzungöl hakkındaki yazım için Uzungöl

OF KALESİ

Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılıyor.

COŞ LİTROBA SUYU

İlçenin güneyinde, 5 km. uzaklıkta, Ballıca köyünün, 3.5 km. kuzeyindedir. Su: kaynak suyudur. Özellikle: bayanlar burayı ziyaret ederler ve ziyaret sırasında, üstlerindeki elbiselerden kopardıkları: iplik, yama gibi şeyleri, bu suyun çevresinde bulunan ağaçlara bağlıyorlar.

Bu davranışın özünde: evlilerin çocuğunun olması, evlenemeyen genç kızların evlenmeyi dilemesi. Her yıl 22 Haziran günü, Litroba günü düzenleniyor ve yöre insanları, burada piknik yapıyorlar.