Ardeşen, il merkezi Rize’ye, 48 km. uzaklıktadır. İlçe merkezinden: Rize-Hopa kara yolu geçmektedir. Sarp sınır kapısının açılması nedeniyle: mevcut devlet kara yolu yetersiz.
TARİHİ
Bölgedeki diğer yerleşim yerleri gibi: Ardeşen’de: uzun süre: Roma ve Bizans imparatorluklarının egemenlikleri altında kalmış, daha sonra Trabzon Pontus İmparatorluğu ve 1461 yılında ise, yöredeki diğer yerleşimleri ele geçiren Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
1916 yılında bölgede Rus işgali görülüyor. 1918 yılında ise, işgal biter. 10 Mart tarihi, Kurtuluş Günü olarak kutlanıyor.
Pazar ilçesinin bucak merkezi olan Ardeşen, 1953 yılında, ilçe olmuştur.
İsim öyküsü hakkında anlatılanlar şöyledir: “Yavuz Sultan Selim, Trabzon Sancak Bey’i iken: Osmanlı tahtına sahip çıkmak ister ve Kepa Sancak Beyinin oğlundan yardım ister. Yardım almak üzere, sahil boyunca, bölgeden geçerken, Fırtına Deresinde, ağaç parçaları görür.
Bölge: tamamen boş, bataklık ve çalılıktır. Çevresindekiler: kendisine, bölgede kimsenin yaşamadığını söylerler. Bunun üzerine, Yavuz Sultan Selim: “Bu belde tenha değil, bakın dere yonga taşıyor. Bu yörenin ardı şendir.” Yani: yüksek kesimlerde, yerleşim birimlerinin bulunduğunu ifade eder.
Ardışen kelimesi, günümüze, Ardaşen olarak gelir.
GENEL
Kıyı uzunluğu: 10 km. dir. Sahilden, 50 km. kadar iç kısımlara uzanır. Bölgede: Doğu Karadeniz Dağlarının uzantıları ve tepeleri var. İklim açısından ise: Türkiye’nin en yağışlı, en nemli ve en az güneş gören ilçelerinden biri olarak öne çıkıyor. Özellikle: kıyı kısımları ılık ve bol yağışlıdır. İç kısımlara gittikçe, iklim sertleşir.
İlçenin büyük bölümü: diğer bitkisel üretime imkan vermediği için, tamamına yakını, çaylıklardan oluşmaktadır. Bunun dışında: ikincil tarımsal faaliyetlerden biri de: arıcılık. Yörede: yılda, yaklaşık: 165 ton bal ve 1500 kg. bal mumu üretilmektedir.
Çay tarımının sağladığı refah artışı ve kültürel değişim yaşansa da; özellikle kırsal kesimlerde, geleneksel ve kültürel unsurlar yaşama imkanı bulmuşlardır. Bu unsurlardan: yerel diller, özellikle yaşlı nüfus arasında kullanılmakta, geleneksel kıyafetler de kırsal alanlarda yaygın olarak gözlenebilmektedir.
İlçede: Çaykura ait 2 ve özel sektöre ait 13 adet çay fabrikası var. Bu fabrikalarda: mevsimlik işçiler çalışmakta, bazı atölye ve fabrikaların paketleme bölümlerinde de yıl boyu işçi çalıştırılmaktadır.
Burada da, yakın yöreler gibi: atmaca tutkusu var. Yöre insanları: mevsimi geldiğinde, doğadan atmaca yakalıyorlar ve sezon boyunca, bu atmacaları eğiterek bıldırcın avlıyorlar ve sezon sonunda yakaladıkları atmacayı yine doğaya bırakıyorlar.
Turizm: Ardeşen, coğrafi yapısının da etkisiyle, uygarlıklara yoğun olarak sahne olmadığından: arkeolojik bakımdan zengin değil. Özellikle: Fırtına Deresi havzası: 1998 yılında, Sit alanı olarak ilan edilmiştir. Bu alanın: bir kısmı arkeolojik, bir kısmı doğal.
Ardeşen ilçesi bölgesinde, dikkatinizi çekecek diğer bir özellik: yaklaşık 50 civarında olan su değirmenleridir. Bunlar dışında: Ardeşen yöresinde, turizm açısından, gezip-görmenizi önerebilecek bir yer yok.
ASİLSAN A.Ş.
1991 yılında, burada uzun yıllar yapılagelen gayri resmi silah üretimini, yasal çerçeveye sokmak üzere kurulmuştur. Kuruluşa: İl Özel İdaresi ve TESK ortaktır. Fabrikasın yıllık kapasitesi: 1200 adet olup, tamamen bilgisayar programlı, 80 adet çeşitli cins ve özellikte, hassas, talaşlı imalat tezgahı parkı var. İlk üretim: 1993 yılında yapılmış. 2003 yılında üretimine başlanan: Fırtına silahlarından, 200 adet, MKE teslim edilmiş. Bu fabrikanın en büyük üretimi: Atmaca markalı silahlar ve bunların satışları, MKE kurumunda yapılıyor.
NE YENİR
Tüm Karadeniz kıyısı boyunca, yerleşim yerlerinde olduğu gibi, burada da, hamsi kullanılan yemek çeşitleri oldukça yoğun. Hamsi tava, hamsili içli tava, hamsi köftesi, hamsili pilav, hamsili ekmek, hamsi kuşu, balık pilakisi.
Tüm bunlar içinden, ilginizi çekenleri tadabilirsiniz. Hamsi sevmeseniz, mevsimine göre palamut balığı da, burada yemeği yapılan özel bir tat.
NE SATIN ALINIR
Ardeşen’deki çay fabrikalarından: gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için çay satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
IŞIKLI CAMİSİ
İlçe merkezinde, sahil yolu üzerinde bulunan cami, 1887 yılında yapılmıştır. Yapı: muntazam taş duvarlı; 10.60 x 12.25 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlıdır. Üzeri: kırma çatı ile örtülmüştür. Mihrap taştan olup, önünde küçük bir kubbe bulunuyor. Taş mihrap: sade silmelerle çevrilmiştir. Üzerinde, ayetler yazılıdır.
Ahşap minber, tavan ve mahfil barok üslupla süslenmiş. Minare: kuzeybatı köşededir ve yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Süslemeler bakımından: ahşap minber, tavan ve mahfil önemlidir.
Minberin süslemesi Tunca Camisi minberine benzer. Büyük bir daire içerisinden çıkan C kıvrımları ile barok karakterli diğer motifler, bütün yüzeyi kaplamıştır. Benzer motifler, mahfil korkuluklarında da bulunur. Tavan kenarındaki bordürler üzerinde eşkenar dörtgenler ve şevronlar yer alır.
Kubbe eteğinde stilize kıvrım dal, ay yıldız ve yıldız motifleri yer alır. Kubbe içindeki panolarda kalem işi bitkisel kompozisyonlar mevcuttur.
Son zamanlarda, kuzey cephesine bir son cemaat mahalli ilave edilmiştir.
SESLİKAYA KÖYÜ CAMİ
Köy merkezindedir. 1801 yılında yapılmıştır. Karadeniz yöresinin, en güzel ağaç işçiliği olan camileri arasındadır. Caminin batı cephesinin güneyinde, pencere üzerindeki kitabesine göre: “ Ali usta ile Mustafa ve Osman ustalar tarafından yapılmıştır. Sene: 1801” yazılıdır. Büyük olasılıkla, burada daha önce bulunan cami yıkılarak, yerine bu cami yapılmıştır.
Mihrap taşları oldukça sadedir. Ağaç minberin yan yüzeyleri ile korkulukları: barok üslupta bezemelerle süslenmiştir. Buna benzer bezeme ahşap mahfilde, sütun başlıkları, korkuluklarda görülmektedir. İbadet mekanı, içten örten kubbenin içerisinde, kalem işleri ile bezenmiştir.
Yapı malzemesi olarak: muntazam yontu taş ve ahşap kullanılmıştır. Dikdörtgen planlı olan caminin yakın yıllarda önüne yeni bir kısım ilave edilmiştir. Kuzeydoğudaki minare de bu sırada yapılmıştır. Harime, kuzey cephedeki kapıdan girilir. Girişin üzerinde mahfil bulunur. Harimin aydınlatılması her cephede altta büyük, üsttü küçük düz lentolu ikişer pencere ile sağlanmıştır.
Caminin taş mihrabı sadedir. Esas önemli olan ahşap süslemeli minber, mahfil ve tavandır. Minberin yan yüzleri ve korkulukları barok karakterli kıvrım dallar, S kıvrımları ile doldurulmuştur. Aynalıkta kıvrım dallar arasında stilize laleler bulunur. Aynı bitkisel karakterli süslemeleri ahşap mahfili taşıyan sütun başlarında ve mahfil korkulukları üzerindeki yatay bordürlerde görülür.
Tavan mahfilini taşıyan ayakların, tavana kadar uzatılması ile kare bir şekilde sınırlandırılmıştır. Geniş bir ahşap oymalı eteğe sahiptir. Tavan üzerinde, iki kare şeklin kaydırılarak iç içe yerleştirilmesi ile değişik bir kompozisyon elde edilmiştir. İçteki karenin içerisinde çatı boşluğuna yerleştirilmiş ahşap kubbe bulunmaktadır.
Tavanın eteği, karelerin kenar bordürleri, köşe bentler ve kubbenin iç yüzü, ahşap oyma ve kalem işi süslemelere sahiptir. Motifler yine bitkisel karakterlidir. Kubbenin içinde etek bordürünün üzerinde yan yana dizilmiş stilize hayat ağaçları ve orta kısımda kartuşlar içerisinde “Allah, Muhammed ve dört Halifenin isimleri” yazılıdır.
Ahşap süslemeli giriş kapısının solundaki bir başka kitabede şöyle denilmektedir. “Bu cami, İhya Yaşin Bade Ali Usta ve Refiki Kurtoğlu Osman Usta”. Bu kitabedeki İhya kelimesi, caminin daha önce var olduğunu düşündürmektedir. Muhtemelen, burada var olan küçük boyutlu bir cami yıkılarak, bu ustalar tarafından bugünkü cami inşa edilmiştir.
EKŞİOĞLU CAMİSİ
İlçe merkezinde, Çifte Kavak Mahallesindedir. Onarılıp, yeni ilaveler yapılarak günümüze kadar gelmiştir. İlk cami: Ekşioğlu Hacı Mustafa Efendi tarafından inşa edilmiştir. Bu yapı: 1869 yılında yenilenmiştir. Yenilenen caminin kuzeyine, yakın yıllarda bir kısım ilave edilmiş, kuzeybatıya da minare yapılmıştır.
Caminin eski bölümü: 8.80 x 9.20 m. boyutlarında, dikdörtgen planlıdır. Taş duvarlı ve kırma çatılıdır. Harimin girişi üzerinde, mahfil kısmı bulunmaktadır. Cami, her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minberin sade olduğu cami, giriş kapısı kanatlarında bitkisel motifli süslemelere yer verilmiştir.
Caminin minberi üzerinde, onarım kitabesi bulunmaktadır.
KİLİSE
İlçe merkezinde, 1 km. doğuda, Kavaklı mahallesinde bulunmakta olup, yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Deniz seviyesinden 20 metre yüksekte, ağaçlar ve sarmaşıklar arasında, muhtemelen Trabzon İmparatorluğu zamanından kalmadır. Yapılış tarihi hakkında, yine de kesin bir şey söylenememektedir.
Yapı: düzgün taşlardan yapılmıştır. Uzun süredir terk edildiğinden, duvarlarının bir bölümü yıkılmıştır. Üzerini: ahşap bir çatı örter. Üç apsisli olup, orta apsis beşgen planlıdır ve dışarıya çıkıntılıdır. Beşgen merkezli apsisli kiliseler: Trabzon Pontus İmparatorluğunun genel özelliklerini taşımaktadır.
1 metre kalınlığındaki duvarlara ait, bol miktarda iz bulunmaktadır. Ancak, biraz önce de söylediğim gibi, öylesine harap olmuştur ki, kapı ve pencerelerin yeri dahi, net olarak belirlenememektedir.
Rize Çamlıhemşin hakkındaki gezi yazım için Çamlıhemşin
İlçe, il merkezi Rize’ye 38 km. uzaklıktadır. Rize-Hopa devlet karayolu üzerinde kurulmuştur. Çayeli-Pazar arasında, iki adet tünel bulunmaktadır. Devlet karayolunun Çayeli yönünde ve Melyat mevkiinde: sık sık heyelan olmaktadır. Bu durum: ulaşımı, trafik güvenliğini tehdit etmektedir.
TARİHİ
İlçe, MÖ. 64 yılında, Roma Konsulü Pompeius tarafından “Athena” ismi ile kurulmuş. Athena kelimesi, Latincede: akıl, güzellik ve hikmet anlamında kullanılmaktadır. Neden Athena ismi? Yunanlı tarihçi ve filozof Fılavinus Arrianus (95-175): Pazar ilçesinden şu şekilde söz eder: “Gerçekten Karadeniz’de, bu isme sahip olan bir yer var.
Yunan Tanrıçası Athena’nın tapınağının bulunduğu bu yöre, tapınağın adından dolayı, Athena adını almıştır. Bir de terk edilmiş kale var. Liman, fazla gemi barındırmaz ama onları rüzgardan korur.”
Yerleşim: uzun süre, Roma’ya bağlı olarak kalmıştır. Burası: dağları geçit vermeyen bir özelliğe sahip olduğundan, zamanın istilacılarından kaçan: Grekler, Gürcüler, Mergeller ve Ermeniler için bir sığınak olmuştur.
1054 yılında, Müslümanlık bölgede kabul edilir. 1864 yılında ise, ilçe durumuna getirilmiştir. 1916 yılında Rus işgali görülür. 1918 yılında ise, Rus işgali biter.
1928 yılında, Athena adı “Pazar” olarak değiştirilir. Bu kelime: Pazar yeri anlamında kullanılmıştır.
GENEL
Pazar, bölgenin en eski yerleşim yeridir. Kültürel özellikleri itibarı ile, geleneksel Türk örf ve adetlerini taşımaktadır. İlçe dışında yaşayanların, büyük kısmının yörede, geleneksel konutu bulunmaktadır. Geleneksel konutlar: yörenin doğa ve iklim yapısına uygun olarak şekillendirilmiştir. Serender tipik bir yerleşim yeri örneğidir.
İlçenin arazisi engebelidir. Derin vadilerle yarılmıştır. Yılın her mevsiminde: düzenli yağış alır. Yazları serin geçer, kış aylarında yoğun yağışın olması, nem oranını yükseltir.
İlçenin ekonomik durumu ele alındığında, en önemli geçim kaynağının geçmişte mısır ve hayvancılık iken, günümüzde çay tarımı olduğu görülür. Kivi meyvesi üretimi de gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Çay ile ilgili olarak: Çaykur Genel Müdürlüğüne ait 3 ve özel sektöre ait 4 çay fabrikası bulunmaktadır. İlçede, çay dışında: deri ve kereste sanayi var. Buna bağlı olarak, mobilyacılık ta gelişmiş durumda. El beceresi ve zevkin kaynaşması ile ortaya çıkan birbirinden güzel mobilyalar, dayanıklılıkları ile tanınıyor.
Burada, dünyaca ünlü puro tütünü yetiştiriliyor. Normal tütünden farklı olan ve yaprakları 1 metreye kadar büyüyen puro tütünü: bu ilçede yetişiyor. Bu tütün, buraya has “Pazar Purolarının yapımında da kullanılıyor. Ancak, son yıllardaki “mavi küf” hastalığı nedeniyle, puro tütünü üretimi yok olmuştur.
KADINLAR PAZARI
İlçenin doğusunda akan, Atina deresine paralel kurulan meyve-sebze pazarının girişinde bulunuyor. Kadınlar: her Pazartesi-Perşembe günlerinde: kendi elleriyle hazırladıkları: tereyağı, peynir, minci gibi hayvansal gıdaların yanında, bahçelerinde yetiştirdikleri meyve, sebze, tohum, fide gibi ürünleri satışa sunuyorlar.
Bol yağış alan bölgede, her an yağmurla karşılaşma ihtimaline karşılık, Belediye önlem olarak, onlara üstü kapalı bir yer sağlamış. Gün içinde alışverişe gelenleri güler yüzle karşılayan kadınlar, akşam tekrar köylerine dönüyorlar.
Zaten: Sessizdere, Papatya, Elmalık, Kocaköprü, Yemişli, Kesikköprü köylerinden gelen kadınlar: ellerindeki ürünleri satmanın yanında, memleketlerinden uzakta yaşayan gurbetçiler için, bu Pazar yeri, aynı zamanda bir buluşma noktası işlevi de görüyor.
Evet, Pazar ilçesinde, kadınlar, yörede eski ve yaygın bir gelenek olan “Kadınlar Pazarı” geleneğini günümüzde de sürdürüyorlar. Pazarda: tere yağından, mısır ununa, kabaktan kara yemişe, turşudan pekmeze kadar tanıdık tatları bulabilirsiniz. Satılan ürünler her ne kadar mevsime göre değişiklik gösterse de, özellikle tereyağı ve peynir her mevsim bulunabiliyor.
Sizlerde, Pazar ilçesinde bulunduğunuz sürede, mutlaka kadınlar pazarını ziyaret edin. Hiçbir katkı maddesi kullanılmadan, tamamen doğal yollarla üretilen tatlar görebilirsiniz.
NE YENİR
Yörede: hamsi ve lahananın özel bir yeri var. Çünkü, bütün yemek çeşitleri, bunlar çevresinde yoğunlaşıyor. Burada: mutlaka hamsi ve lahana ile yapılmış yiyecek maddelerinden tadabilirsiniz. Örnek mi?
Bölgede: sepet ve sandalye örücülüğü, günümüzde de sürdürülmektedir. Sepetlerde: el sepeti ve kaşıklık (Gamal) gibi türleri bulunuyor. Meyve sepeti ince, uzun ve koni biçiminde. Gamal ise: daha çok Trabzon’da yaygın olarak kullanılmasına karşın, ilçe insanı tarafından, genellikle kola takılarak taşınıyor. Bunları görüp satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
KIZ KALESİ
İlçe merkezinin batısında, küçük bir yarımada üzerindedir. Kayalık bir zemin üzerinde kurulmuş. Böylece, kara ile bağlantısı kesilmiş. Yazlık olarak düşünülmüştür.
Kalenin duvarları: 7 x 7 metre ölçülerinde. Bu duvarlarda, muhteşem bir taş işçiliği görülüyor. Giriş kapısı: batıda. Güney surları yıkık. Sağlam kalan bir duvarda: mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli, üst kat pencereleri var.
Kız kalesinin kesin olarak kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. 13. ve 14. yüzyıllarda, yapıldığı sanılıyor. Rodos şövalyelerinden birinin, bir prenses için yazlık olarak buraya yaptırdığı rivayet edilmektedir.
Limanın da gözetleme kulesi olduğu düşünülüyor. Osmanlı döneminde, kale onarılarak kullanılmıştır.
CİHAR KALE
Eski ipek yolu üzerinde, Zil kalenin bir sonraki ayağıdır. Sahilden 7 km. içeridedir. Yücehisar köyü sınırları içindedir. Hemşin deresinin doğusundadır.
Yapılış tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmese de, büyük ihtimalle, 13-14.yüzyıllar arasında, Trabzon Pontus İmparatorluğu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.
Ana plan olarak yuvarlaktır. Surların taş işçiliği, pek muntazam değildir. Kapısı: kuzey doğudadır. İki kule ile desteklenmiştir. Ortada: yine daire planlı bir kale bulunmaktadır.
Günümüzde, yoğun orman, çalılarla kaplı kaleyi dahi iyi tanımlamak için küçük bir temizlik ve kazı yapmak gerekir. Cihar kale, belki de Pazar, Zil ve Varoş kaleler ile çağdaştır. Sahilden iç bölgeye kadar Hemşin vadisinin kontrol noktalarından birisi olarak kullanılmıştır.
YÜCEHİSAR CAMİSİ
Yücehisar isimli köyün merkezindedir. Bir medrese ile birlikte, 1799 yılında, Ayşe Hanım tarafından yaptırılmıştır. Yapı: kagirdir.
Camiye kuzey taraftaki medreseden iki kapı ile girilir. Harim doğu-batı yönünde uzanır. Giriş bölümü üzerinde mahfil kısmı bulunur. Mihrap, beş silme ile çevrilmiştir. Alınlık kısmı üzerinde mihrap ayeti yazılıdır. Niş içerisinde ise, yağlı boya ile yapılmış, yarı açık bir perde tasvir edilmiştir.
Caminin kuzeybatısındaki ana giriş kapısının kanatları üzerinde geometrik sekizgen geçmelerden oluşan bir süsleme vardır. Minber aynalığı üzerindeki barok karakterli, merkezde büyük bir daireye bağlanan S ve C kıvrımlarına yer verilmiştir.
Mahfil korkuluklarının iç yüzünde geometrik ve bitkisel süslemeli bir bordür dolaşmaktadır. Caminin ahşap süslemeleri Hemşin-Bilenköy camisi ile yakın bir benzerlik göstermektedir. Medresenin zemin katında taş ocaklar bulunmaktadır. Seki ve sıralar bozulmuştur. Üst katta bulunan iki odanın batı tarafında, inşa kitabesi bulunmaktadır.
KALECİK (SİVRİ KALE) KALESİ
İlçenin, 5 km. batısında, Kalecik deresinin denize ulaştığı yerdedir. Oldukça yüksek bir burun üzerinde kurulmuş. Ancak ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Ama, büyük olasılıkla, 13-14.yüzyıllar arasında, Trabzon Pontus İmparatorluğu zamanında yapıldığı tahmin ediliyor.
Kale: kesme taş ve moloz taş kullanılarak yapılmış. Bu yüzden, planı tam olarak çözülememiş. Ama, ortasında yüksek bir kule var ki, bu kule gözetleme amacıyla kullanılmış.
Trabzon-Rize sahil kara yolunun yapımında, bu kalenin de bir kısmı yıkılmış.
Türkiye’nin her yerinden, Rize’ye kara yolu bağlantısı vardır. Ancak: demir yolu ve hava yolu yok. Kara yolundan: Trabzon-Rize arası uzaklık: 76 km. Rize-Erzurum arası uzaklık: 251 km. Rize-Artvin arası uzaklık: 109 km. dir. Artvin üzerinden, Sarp sınır kapısına bağlanır.
TARİHİ
Rize’nin ismi hakkındaki söylentiler şunlardır: Yunancada “Rhisas” kelimesi: pirinç anlamına gelir. Bu kelime, Rumcada “Rıza” olarak şekil değiştirip kullanılır. Dağ eteği anlamına gelir. Bu arada: Osmanlıcada, Rize, ufak kırıntı, döküntü anlamına gelir.
Son olarak ise: Erzincan’ın, Sakalar dönemindeki ismi “Eriza” dır. Bu kelimenin başındaki sesli “e” harfinin düşmesi ile, bu kelimenin adaş şehir olarak “Rize” için kullanıldığı düşünülmektedir.
Rize il ve çevresindeki ilk egemen kavimlerin, Asya kökenli oldukları düşünülmektedir. Sakaların, MÖ. 626 yılında Medler tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bunların göç kolları: Rize-Batum arasında kalan bölgeye yerleşirler.
Buraya yerleşen göç kolu: Kalaç adlı bir Türk boyudur. Batum-Rize arasında, güneyden Karadeniz’e esen sıcak rüzgarlar, günümüzde bile, “Kalaş yeli” olarak anılır.
MÖ. 670 yıllarında: Ege kıyılarında yaşayan Miletoslu denizciler: bu kıyılarda, Pazar yeri adı verilen ticari nitelikte liman şehirleri kurarlar. Takip eden dönemde: MÖ.323 yılında, Büyük İskender ve daha sonra onun ölümü üzerine: bölgede, Pontus, Koppodkida ve Bithynia gibi krallıklarının egemenlikleri görülür.
Ancak: Trabzon, Rize gibi bir takım büyük şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan, bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler.
Rize; MÖ. 180 yılında, Pontos kralı Farnakes tarafından işgal edilir. MS. 10-395 yılları arasında Roma ve 395 yılından sonra ise Bizans hakimiyeti görülür.
19.yüzyıldan sonra ise, bölgeye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferinin takiben, Selçuklular, Doğu Karadeniz bölgesinde, Bizans hakimiyetine son verirler.
Böylece, Rize de, Selçukluların hakimiyetine girer. 1204 yılında ise, bölgede kurulan: Trabzon Pontos İmparatorluğu, Rize’yi de hakimiyet sınırları içine alır.
1470 yılında, Ali Paşa ismindeki komutan tarafından, Rize ve çevresi, Türk egemenliği altına alınır. Bu dönemde, Rize ve çevresine, yoğun miktarda Çepniler yerleşir. Günümüzde, Rize ve çevresinde, yalnızca Türkçe konuşulmasının sebebinin, bu yoğun Çepni yerleşimi olduğu bilinmektedir.
19.yüzyıldan itibaren gelişen tarihi süreçte: Rize bölgesinde, Tuzcuoğullarının isyanları görülüyor. Ancak, 1834 yılında, bu insanlar, Rumeli bölgesine gönderilmiş ve isyanlar sona erdirilmiş.
I. Dünya Savaşında: 9 Mart 1916 tarihinde, Rize, Rusların işgaline uğrar. 2 Mart 1918 tarihinde ise, işgal sona erer.
Rize, 1924 yılında, vilayet olur. 17 Eylül 1924 tarihinde, Atatürk, Rize’yi ziyaret eder. Ziyaretinde misafir olarak kaldığı ev, günümüzde “Atatürk Müzesi” olarak halkı ziyaretine açılmıştır.
GENEL
Rize toprakları, genel olarak: dağlık ve engebelidir. Kıyı şeridi dardır ve çok sayıda akarsu tarafından kesilmektedir. Kıyı düzlüğünün hemen arkasında ise, yükselti birdenbire 150-200 metreyi bulur. Arazi, giderek daralan akarsu vadileri tarafından, derin bir şekilde yarılır.
Bölgede iklim; yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlıdır. Denizsel iklimin karakteristik özellikleri etkendir. Türkiye’nin en çok yağış alan ilidir. Yağışlar her mevsime, dengeli olarak dağılmıştır. Bu nedenle: Rize’de kurak mevsim yoktur.
Kurak ay da yoktur. Evet, Rize’de kar yağışı da görülür. Toplam yağışın bir kısmının kar şeklinde düşmesi, akarsu rejimlerini etkiler. İlkbaharla birlikte, eriyen kar suları, akarsuların kabarmasına neden olur.
Yılın 150 günü kapalı, 163 günü ise bulutlu geçer.
Bol yağış alan ve dengeli bir ısı rejimi olan şehirde, sık ve gür bir bitki örtüsü görülür. Kıyıdan, 750 metre yükseltiye kadar, geniş yapraklı kıyı ormanları görülür. 800-1400 metre yüksekliklerde ise, karışık orman kuşağı görülür.
Rize’nin Türkiye’nin akarsu yoğunluğu en fazla olan il olduğunu söylemek mümkün. İlin akarsuları: kısa boylu, yatay eğimli ve hızlı akışlıdır. İl sınırları içinde: uzunluğu 5 km. den fazla olan, 23 akarsu bulunur. Mart ayından itibaren, karların erimeye başlaması ile, akarsular birdenbire kabarmaya başlar ve Haziran ayında en yüksek seviyeye ulaşırlar.
Ekonomik yönden, şehrin durumu değerlendirildiğinde, şehrin tamamen bir çay kenti olduğu görülür. İl ekonomisi ve ticaretine en büyük etki: çay bitkisi ve çay tarımından gelir. İl genelinde, yaklaşık 170 çay işletmesi olduğu görülür. Bunların bir kısmı Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlıdır.
Bu fabrikalarda çalışan, yaklaşık 150.000 kişi bulunması, çay tarımının bölgedeki önemini ortaya koyar. Zaten sonuç olarak da, ülkemizdeki çay üretiminin, üçte ikisinin Rize’de yapılıyor olması, çay’ın önemini ortaya koyan diğer bir etken. Çayın burada bu derece öne çıkmasının en büyük sebebi ise: iklimin ılık oluşu ve bol yağış bulunması. Bu şartlar, çay üretimi için, çok elverişlidir.
Ekonomik faaliyetlerde, çay dışında: arıcılık öne çıkıyor. İlin birçok bölgesinde arıcılık yapılıyor. Özellikle: İkizdere ilçesindeki, Anzer Yaylasında küçük bir alanda yetiştirilen dünyaca ünlü: Anzer Balı, öne çıkıyor.
Bu bölge: dünyada başka hiç bir yerde bulunmayan bir bitki örtüsüne sahip. Yaklaşık: 450-500 değişik türde kır çiçeği bulunan bölgede; özellikle 80-90 bitki türü, yalnızca burada yetişmesi ile değer kazanıyor. Böylece, bu bölgeden elde edilen bal: birçok hastalık için de iyileştirici özellik taşıyor.
İlin, diğer bir ekonomik faaliyeti ise: balıkçılık. Rize kıyıları, bol ve kaliteli balık potansiyeline sahip. Kıyılarda: hamsi, kefal, istavrit, palamut, barbunya, kalkan, zargana gibi kıymetli balıklar bulunuyor.
İlin en büyük özelliklerinden biri de; Artvin üzerinden sarp sınır kapısı bağlantısıdır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için: Rize-Batum, Rize-Tiflis arasında otobüs seferleri yapılıyor.
YEŞİL ÇAY
Çay: siyah, olong, yeşil ve beyaz olmak üzere, 4 kategoriye ayrılıyor. Bunların hepsi: camelia sinensis adlı bir bitkinin yaprağından elde ediliyor. Aralarındaki fark: üretim aşamasındaki fermantasyon.
Yeşil çay: hiç fermente edilmemektedir. Çayın tazesidir ve insan vücuduna siyah çaydan daha yararlıdır. Anti kanserojen etkisi vardır. E, C vitaminleri bulundurur. Özellikle: bayanlarda, yumurtalık kanseri riskini, % 60 oranında azaltır. Kolesterolü düşürür, yüksek tansiyonu engeller. Hücre yenileyicidir, dolaşımı düzenler. Evet, bir yığın faydası var. Siyah çaydan daha yararlı olması özellikle bilmenizi istediğim bir husus.
Yeşil çay üretiminde: Çin başı çekiyor. Onu: Japonya, Endonezya, Hindistan, Sri Lanka takip ediyor. Biraz önce söz ettiğim yararları nedeniyle, dünya üzerinde yeşil çay tüketimi, siyah çay tüketimine nazaran, hızla artıyor.
Tüm bunların yanında, hassas bir durum daha var. Çay bitkisinde: bakteriyel ve mantar hastalıklarına sebep olan, 160 civarında böcek çeşidi varmış. Bunlarla mücadele etmek için elbette, çoğu çay tarımı yapılan yerde, kimyasal ilaçlama yapılıyor.
Bu durum sonucunda: ilaç kalıntısı, çay yaprağının üstünde kalıyor. Bu durumda: gerek siyah ve gerekse yeşil çaydan, insan vücuduna bir çok zararlı maddenin geçtiği söyleniyor. Şimdi burada, ülkemizde yapılan çay tarımı öne çıkıyor.
Çünkü: ekolojik şartlar nedeniyle, Türk çaylarında, kimyasal mücadele ilaçları kullanılmıyormuş. Ülkemizde üretimi yapılan yeşil ve siyah çaylarda, kimyasal ilaç kalıntısı bulunmuyor.
Evet, yine yeşil çay üretimine dönmek istiyorum. Yeşil çay üretimi için, çok kaliteli olan yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Bu yüzden, yaprağın toplanması büyük önem taşıyor. Nitelikli yeşil çay: körpe ve genç çay yapraklarından yapılıyor. Ülkemizde, yeşil çay üretiminde: Çin metodu kullanılıyor.
RİZE ÜNİVERSİTESİ
Rize Üniversitesi, 2006 tarihinde kurulmuştur. Üniversite bünyesinde: Fen-Edebiyat, Su Ürünleri, İlahiyat, Eğitim Fakülteleri ile Fındıklı Meslek Yüksek okulu, Tıp Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ardeşen Meslek Yüksek Okulu, Pazar Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Meslek Yüksek okulu ve Fen, Sosyal ve Sağlık Bilimleri Enstitülerinden oluşmaktadır.
Mevcut durumu ile, Fen ve Sosyal Bilimler ağırlıklı bir üniversite konumundadır. 1 Aralık 2011 tarihinde, YÖK tarafından alınan bir karar ile, üniversitenin isminin değiştirildiğini duydum! Üniversitenin ismi: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi olmuş.
KEMENÇE
Rize’de en çok kullanılan çalgı aletleri: kemençe ve tulum. Kemençe: eski bir Türk sazı olarak söyleniyor. Ama; Selçuklu Türkleri ile birlikte kullanılan Horasan kemençelerinin: Karadeniz kemençeleri tipinde, ancak tahta gövdeli olmadıkları biliniyor. Yani: arada bir farklılık var.
Evet, kemençenin genel özellikleri şunlar: boyu: 50-60 cm. Baş, boyun ve gövde kısmından oluşuyor. Baş: 9 cm. boyun: 10 cm. ve gövde, 44 cm. dir. Kemençede, 3 tel var. Zil denilen en incesi, çeliktendir. Diğerlerinin ikincisine, sağır, üçüncüsüne ise bom teli denir ve bağırsaktan yapılır.
Kemençe: kurutulmuş erik veya dut ağacından yapılır. Camdan kapak haznesi hazırlanır
TULUM
Tulum, keçi yavrusunun derisinden yapılıyor. Deri bütün olarak çıkarıldıktan sonra, hasır denen ilaçlama ve kurutma işlemine tabi tutuluyor. Delik kısımları, tıpalanıp bağlanıyor. Tulumun çalgı kısmına: nav denir. Burası: şimşir veya dut ağacından yapılıyor. İçine ses getirecek kamış dalından hazırlanmış eşit sesli, iki adet düdük yerleştiriliyor. Tuluma doldurularak hava sıkıştırılan nav kısmının ses çıkarması sağlanıyor.
Evet, tulum, Kafkasya’dan Türkiye’ye gelmiş. Dağ köylerinde ve yayla sakinleri tarafından kullanılan bir çalgı türü. Tulumla oynanan oyunlar, daha çok Rize’nin Hemşin bölgesinde gelişmiş. 20 veya daha fazla kişinin oynadığı oyunlarda, oyunu idare eden bir kişi var. Onun vereceği komutlar ile oyun oynanıyor.
ATMACA TUTKUSU
Evet, bölge insanı yani Rizeliler, atmacaya aşırı bağımlı ve tutkun. Bu yüzden: atmaca, birçok türkülere ve manilere konu olmuş. Bölge insanını böylesine etkileyen bu sevginin nedeni, aslında pek anlaşılır gibi değil.
Çünkü: atmaca barındırmak ve bunların avladıkları bıldırcınlar için harcanan efor: gerçekten yapılan masrafın karşılığı değil. Ama, yine de: insanlar, Ağustos ayı geldiğinde, çalıştıkları yerden izin alırlar ve dağlarda: günlerce, yarı aç yarı tok bu kuşun peşinde gezerler.
Avcılık için, insana alıştırılmaları ve eğitilmeleri daha kolay olduğundan: tutuldukları yılın yavruları, yani bir yaşını doldurmamış olanlar, genellikle tercih edilirler. İyi huylu atmacalar saklanıp, bir sonraki sezonda avda kullanılır.
KARAYEMİŞ
Vatanı: Anadolu’dur. 1546 yılında, bir Fransız tarafından, Trabzon kirazı olarak adlandırılır. 1600 yılından itibaren, tüm Avrupa park ve bahçelerinde süs bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.
Ülkemizde: Rize, Trabzon, Maçka, Giresun, Sinop, Ayancık gibi bölgelerde doğal olarak yetişir. Gövde ve dalları: kış soğuklarına dayanıklıdır. Kiraz iriliğinde olan meyveler: şekil olarak da genellikle kiraza benzerler.
Meyveler: tatlı, buruk ve acı arasında değişen yeme özelliklerine sahiptir. Meyveler üzerinde yapılan çalışmalarda: karayemişte, mineral maddelerin ve antioksidan maddelerin bol miktarda, buna karşın bakır ve çinko gibi ağır ve zararlı metallerin ise, çok düşük miktarlarda bulunduğu tespit edilmiştir.
Bu özellikleri nedeniyle: bazı ilaçlara tat ve koku verici olarak kullanılır. Pasta, kek ve özellikle hoşaf ve kompostolarda, koku ve tat kazandırmak için ilave edilir. Pekmez, reçel ve tuzlaması yapılır. Sindirimi kolaydır, meyveleri kolayca yenebilir. Tokluk hissi verir, bu yüzden diyetlerde kullanılır. Bronşite iyi gelir.
Demir eksikliğini giderir. Dişleri korur. İdrar söktürür. Kalp çarpıntısını giderir. Kan şekerini düşürür. Kasların düzenli çalışmasını sağlar. Kemik yapısını geliştirir. Sakinleştiricidir, taş düşürür, uyku verir.
Ancak: yaprakları, çiçek açma döneminde zehirlidir. Baş dönmesi, kusma ve karın ağrısı yapabilir.
NE YENİR
Rize mutfağı denilince, akla, hemen: mısır ekmeği gelir. Daha sonra ise: Laz böreği, Kocakarı Gerdanı, Karadeniz Kavurması, Hamsili Pilav, Hamsili-Pazılı Pilav, Karalahana Diple, Hamsi Salamura, Hamsi Ekşilisi, Fasulye Diple,
Ha bir de, kuymak var. Unutmayın.
NE SATIN ALINIR
Rize’de yöreye özgü el sanatları satın alabilirsiniz. Bunlar arasında: iskemle, kaşık, kepçe, beşik, sandık gibi günlük gereksinimleri karşılayan parçalar bulmak mümkün. Beşiklerin yapımı: turistik eşya olması nedeniyle, halen sürdürülüyor.
Beşikler: kızıl çamdan yapılıyor, ahşaptan boncuk keserek süsleniyor. Üniteler canlı renklerle boyanarak, satışa sunuluyor.
İskemleler: dört ayağını, üstte birbirine bağlayarak bir oturma ünitesi oluşturulmuş. Sarmaşık, mısır kapçığı ve mısır fidesinden elde edilen ipliklerle yapılıyor.
Ancak, günümüzde giderek sentetik elyaflar kullanılır olmuş. Balık sırtı ve hasır örgü çeşitleri ile, sarı ve yeşil renklerde hazırlanıyor. Günümüzde, turistik ve küçük boyutlarda yapılarak satışa sunuluyor.
Dokumalar: Rize dokumaları, bir veya birden fazla renkli olarak yapılıyor. İpliklerine göre de çeşitlere ayrılıyorlar. Özellikle: kendir ipi, kenevir ipi ve pamuklu iple dokunanlar var. Özellikle: Dolay peştamal öne çıkıyor. Bunlar: bele dolanarak kullanılıyor.
Dokunurken: yatay, takarken dikey çizgi desenli bir dokuma türü. Bunların renkleri: genellikle: siyah ve karşısında mor, yeşil, pembe, mavi ve krem olarak görülüyor.
GEZİLECEK YERLER:
ATATÜRK MÜZESİ (MATARACI MEHMET EFENDİ EVİ)
Müftü mahallesinde, 127 Sokaktadır. Kuzeyinde, büyük bir bahçesi var. 20.yüzyıl başlarında yapılmış. 3 katlı. İkinci katta: Atatürk’ün kaldığı oda bulunuyor. Ev daha sonra restore edilerek, müzeye çevrilmiş ve 27.12.1985 yılında ziyarete açılmış.
Zemin katta: il merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları var. Birinci katta ise: ahşap oymalı mimari parçalar, dokuma araç-gereçleri ve Etnoğrafik eserler sergileniyor. İkinci katta: kuzeydoğudaki odada: Ulu önder Atatürk: 17 Eylül 1924 tarihinde şehri ziyaret ettiği sırada misafir edilmiştir.
Bu odada: Atatürk zamanından kalan eşyalar, Atatürk’e ait giysiler, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’e ait fotoğraflar bulunuyor. Yani toplam: 52 arkeolojik eser, 1014 Etnoğrafik eser, 594 sikke, 17 mühür baskısı, 3 arşiv vesikası ve 17 el yazması olmak üzere, toplam: 1695 eser sergileniyor.
ŞEHİTLER ÇEŞMESİ
İl merkezinde, İslampaşa Mahallesinde, eski Güneysu yolu üzerindedir. Şehrin savunmasında şehit olan askerlerin gömüldükleri yerde, 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde tası vardır.
Ruslar: işgal sırasında, buradan yol geçirmek istemişler. Bu yüzden, şehitlerin mezarları buradan kaldırılmış. Bu nakil işlemi yapılırken, şehit askerlerin üzerinden çıkarılan madeni paralarla, halk bu çeşmeyi yaptırmış. Çeşme üzerindeki Latin harfli kitabe metni, ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.
İSKENDER CAFER PAŞA CAMİSİ
İslam Paşa Mahallesinde, geniş bir hazire içinde: İslam Paşa veya Kurşunlu Camisi olarak da isimlendirilmektedir. 1570 yılında, İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Cami: taş duvarlı ve kubbe ile örtülü bir harim kısmından oluşmaktadır. Caminin duvarları, moloz taşlarla örülmüştür. Harimin kuzeybatı köşesinden minareye çıkılmaktadır.
Kare planlı harime, kuzey cephedeki kapıdan girilir. Her cephedeki iki pencere aydınlanmayı sağlar. Bu pencereler, düz lentoludur. Ayrıca, sekizgen kubbe kasnağı üzerinde yuvarlak kemerle pencereleri vardır. Kubbe, dıştan kurşun kaplıdır.
Taş mihrap, sadedir. Camiye göre oldukça büyük olan ahşap minber yenidir. Eskiden ahşap olan mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Caminin içindeki kalem işi süslemeler de yenidir.
1970’li yıllara kadar, son cemaat mahalli, 2 katlıydı ve kiremit kaplıydı. Üst katı: Kur’an kursu, müftülük ve lojman olarak kullanılmıştır. Bu kısım yıkılınca, son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce, tek katlı, ahşap olarak yenilenmiştir. Bu arada, 1989 yılında taş minare de yenilenmiştir. Eski minarenin demir korkuluklu şerefesi, taşa dönüştürülürken, külah üzerindeki dendan dizisi yeni minarede de tekrarlanmıştır.
BÜYÜK GÜLBAHAR SULTAN CAMİİ
Gülbahar mahallesindedir. Bütünüyle dikdörtgen olan cami, son cemaat mahalli ve harim kısmından meydana gelen kırma çatılı bir yapıdır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
Son cemaat mahalli bir su basman üzerinde oturur. İki kattı, taş ve ahşap olarak inşa edilmiştir. Doğu tarafında imam odası, batısında bir odunluk ile üst kata çıkan merdiven bulunmaktadır. Üst kat bağdadi olarak inşa edilmiş, kurs yeri olarak kullanılmaktadır. Son cemaat mahallinden çıkılan minare batıdadır.
Harim kısmının duvarları düzgün yontu olarak mahalli siyah taştan yapılmıştır. Son cemaat mahalliyle birlikte, dört omuz bir çatıya sahiptir. Üzeri kiremit kaplıdır. Kare planlı harim kısmına son cemaat mahallinden ve batıdaki kapıdan girilir. Girişin üzerinde, iki sütunla taşınan ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Tavan, ahşap olup ortada bağdadi bir kubbeye sahiptir.
ESKİ RİZE EVLERİ
Şehir merkezinde, çok az sayıdaki bir kısım ev, koruma altına alınmış. Rize evlerinin yapımında: geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmış. Bu evler: yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli ve kiremitle kaplı çatılara sahiptir.
Evler, genellikle iki yada üç katlıdır. Zemin katta: ahır, kiler gibi yerler var. Birinci katta: mabeyin odası, sofa ve diğer odalar var. Buradaki ocakta, yemek pişirilirmiş. Odalar geleneksel olarak tasarlanmış ve bazıları ahşap süslenmiş.
Rize il merkezinde: gezip görebileceğiniz evler: Tuzcuoğulları evi, Fındıklı köyü girişindeki Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi ve yine Fındıklı’da, Hurşit Bey Evi.
TUZCUOĞULLARI EVİ
Rize’nin en eski evlerinden biridir. Denizden 60 metre yükseklikte, manzaraya sahip bir yerde kurulmuştur. Üç katlı olup, bölgenin mabeynli denilen evlerinden birisidir. Esas cephe, doğuya yöneliktir.
Zemin kat ve arka kısımlar taş duvarlı, diğer cephelerde dolma göz duvarlar kullanılmıştır. İç kısımlar, ahşap yığma olarak inşa edilmiştir. Geniş saçaklı kırma çatı alaturka kiremit kaplıdır.
Zemin katın girişi cephenin ortasındadır. Geniş bir taşlık ve kilerler vardır. Buradan bir merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Birinci katın esas girişi, güneydedir. Burada, bir aralıktan mabeyin ve diğer mekanlara geçilmekte, üst kata çıkılmaktadır.
Plan simetriktir. Mabeyin, aşhane, esas hayat etrafına, yatak odaları yerleştirilmiştir. Hayattan ikinci kat odalarına da çıkan iki ayrı merdiven bulunmaktadır. Hela kuzeyde dışarıya taşırılmıştır. Banyo ise güney doğudadır.
İkinci katta mabeyin ve merdiven boşluklarının etrafında sekiz oda, hela ve banyo bulunmaktadır. Odaların sedirleri ve yüklükleri pencere korkulukları kısmen orijinaldir. Birinci kat odalarında tepe pencereleri vardır.
Evin kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. 18’nci yüzyılın başlarında yaptırılmış olmalıdır.
RİZE KALESİ
Şehir merkezinin güneybatısındadır. 2 bölümden oluşuyor: iç kale ve aşağı kale. Ancak: aşağı kalede yoğun yerleşim var, bu yüzden bu bölüm yok olmuş. Batı tarafında, bazı sur parçaları ve kuleler günümüze ulaşmış.
Kalenin net olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Ancak: ilk olarak Cenevizliler döneminde kullanıldığı sanılıyor. Daha sonra, aşağı kale surlarının bir kısmının, Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) döneminde yapılan Trabzon kalesi surlarına benzediği için, bu dönemde yapıldığı söylenebilir.
İç kale ise: İmparator Iustianus (527-565) zamanında yapılmış. Daha sonraki dönemlerde ise, Aşağı kalenin surları yapılmış ve kale büyütülmüş. Daha sonra ise, Osmanlılar döneminde yapılan onarımlar var.
İç kale: deniz seviyesinden 150 metre yüksekliktedir. Doğal bir yükselti üzerine yapılmış. Girişi: doğu yönünde. Bu kapıdan girildiğinde, küçük bir avlu var ve daha sonra ikinci bir kapıdan asıl kaleye giriliyor. İç kaleyi çevreleyen duvarlar: kesme taştan yapılmış,
Kısmen de moloz taş kullanılmış. Kireç harç ile sağlamlaştırılmış. Duvar kalınlıkları, yer yer: 1.5 metreyi buluyor. Burada ayrıca, 5 tane kule var. Bunlar, yarım daire planlı kuleler. Ayrıca, doğuda, kayalara oyulmuş bir de kuyu görülüyor.
Evet, Rize kalesi harap bir durumda iken, 1990 yıllarında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Bu onarım sırasında, yol ve mazgallar yenilenmiş. Kapı iç alanı, 7 metre aşağıdadır. Bu kısım, büyük bir ihtimalle daha sonra yapılmıştır.
Bu kısımda, kapının sağında şehre uzun yıllar Belediye Başkanlığı yapmış Ekrem Orhon’un (1909-1983) mezarı bulunmaktadır.
Aşağı Kale: Zamanında, İç kaleden kuzeydoğuya ve kuzeybatıya yanlara açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Günümüzde, yalnızca batı surlarının bir bölümü ve bazı kuleler görülmektedir.
Kale surları: düzgün yontu taşlı, bazı kısımları içten takviye kemerlerine sahiptir. Bu kemerler, tuğla örgülüdür. Batı surları üzerinde, önceki yıllarda bulunduğu tespit edilen 9 kule ve 2 kapı hakkında bilinenler ise şunlardır: kuleler, dikdörtgen veya yuvarlak planlı olup, 2 katlıydılar.
Günümüze ulaşan kalıntılardan, üst örtülerinin tuğla tonozlara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Doğu surlarından hiçbir iz kalmamıştır. Büyük ihtimalle, ilk yapıldığında, surlar, vadinin doğu yamaçlarından geçerek, Kale Camisini de içerisine alıyordu. Tuzcuoğlu Evinin batı yakınında yapılan bir kazıda, sur izlerine rastlanmıştır.
İç kale gerçekten güzel bir görünüm sunuyor. İçi yemyeşil. Mutlaka zaman ayırıp çıkmanızı öneririm.
BOZUK KALE
İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Gündoğdu köyünde, aynı adla anılan bir derenin kenarındadır. Denizden 30 metre yükseklikte, küçük bir gözetleme kulesidir. Daha çok, küçük bir Ortaçağ kalesini andırıyor.
Kale moloz taş duvarlıdır. Duvar işçiliğinde, kireç harç kullanılmıştır. Duvarları, yaklaşık 1 metre kalınlığında olan bu kalenin düzgün bir planı var. Yaklaşık olarak: 56 x 15 metre ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdır.
ZİL KALE
İlçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Fırtına Deresinin batı yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde kurulduğu kaya kütlesi: denizden 750 metre ve dere yatağından ise, 100 metre yüksekliktedir.
Kale: 3 bölümden oluşuyor: dış surlar, orta surlar ve iç kale. Dış kalenin kapısına; kuzeybatı yönündeki bir patika yol ile ulaşılıyor.
Kuzeydeki kapının: taşları sökülmüş. Buradan: bir teras ile, orta surlar bölümüne çıkılıyor. Burada, ikinci bir kapı var, bu kapıdan kalenin merkezine giriliyor.
Orta kale içinde, önemli yapılar var. Bunlar: muhafız binası, şapel ve baş kule. Duvarlarındaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden, kulenin 4 katlı olduğu anlaşılıyor. İçinde: ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak bulunuyor.
Duvarlar üzerinde ise, mazgal delikleri var. Kulenin üstü: bir teras şeklindedir. Duvarlar içinde, dikey boru yuvaları uzanıyor. Bunlar, belki de kapanmış su sarnıçlarının su akıtma boruları imiş.
AYDER YAYLASI
Ayder yaylası: doğal kaynakları ve termal olanakları ile, son 35 yılın en popüler Doğu Karadeniz yaylalarından biridir.
Yayla: 1200-1300 metre yüksekliktedir. Yaklaşık: 44 hektarlık bir alanda kurulmuştur. Bu alanda: 3 mahalle şeklinde yerleşim var. Bunlar: Aşağı Ambarlık, Orta Ambarlık ve Yukarı Ambarlık.
Yayla: Çamlıhemşin ilçesine, 17 km. lik bir asfalt ile bağlanıyor. Yaz döneminde: sabit nüfus, yaklaşık: 1500 kişiye kadar ulaşıyor. Ancak: günübirlik ziyaretçiler ile, bu rakam, yaklaşık 3-4 bin kişiye ve hatta bazen 5-6 bin kişiye kadar ulaşıyor.
Bölgedeki konutlar: toplam, 216 civarında ve ahşap, taş-ahşap ve taş malzeme kullanılarak yapılmış. Bunların yanında: 100 civarında konaklama tesisi var. Oteller: briket ve betonarme, tek yada çok katlı olarak yapılmış.
Ancak: elbetteki, bu görüntü, yani briket ve betonarme yapılar, yayla karakteri ile uyuşmuyor. Görsel ve fiziki kalite bozuluyor. Evet: Ayder Yaylası, her yönü ile turizmin hizmetine girmiş bir belde. Çünkü: burada rahatlıkla konaklayabilirsiniz.
Belediyeye ait 29 konaklama tesisi var. Bunların dışındaki otel ve pansiyonlar ile birlikte, toplam yatak kapasitesi: 1000 kişi civarında. Burası: yalnızca turistik amaçlı geziler değil, aynı zamanda burada bulunan kaplıcalarda, tedavi amaçlı olarak kullanılması ile öne çıkıyor.