Ordu Perşembe: Çok uzun bir mazisi olan Perşembe, ne yazık ki, tarihi dokusu düşünüldüğünde, pek zengin değil. Çünkü: günümüze kalan pek az eser ve mekan var.
ULAŞIM
Perşembe ordu arası yaklaşık 10 dakikadır. Perşembe-Ordu il merkezi arasındaki uzaklık: 13 km. dir. İlçenin Samsun hava alanına uzaklığı: 140 km. dir. Trabzon hava alanına uzaklığı ise: 190 km. dir. Günümüzde: Perşembe, Bolaman Devlet Kara yolu güzergahından, Bolaman’a bağlanmıştır. Bu yolun üzerinde: 5 adet tünel bulunmaktadır. Bunların toplam uzunluğu: 27 km. dir. Bu yol üzerinde bulunan: Nefise Akçelik Tüneli: 3780 metre uzunluk ile, Türkiye’nin en uzun kara yolu tünelidir.
TARİHİ
İlçe, uzun süre, Roma ve Bizans hakimiyetinde kalmıştır. 1461 yılında ise, Fatih Sultan Mehmet: Trabzon Pontus İmparatorluğunu ortadan kaldırınca, Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Eski adı: Vona.
1945 yılında, ilçe olmuştur.
GENEL
Perşembe, Ordu-Samsun kara yolu üzerinde, tabii bir koy durumundadır. Bir sahil yerleşimidir. Aslında: bu bölgedeki ilk yerleşim yeri olan Vona kasabası: önce Perşembe pazarına taşınmış, daha sonra bu günkü yerini almıştır.
İlçe: Kordon tepe denilen, küçük fakat oldukça dik bir tepenin eteğinde kurulmuştur.
Perşembe limanı: Doğu Karadeniz’in ikinci büyük ve tabii limanı durumundadır.
İlçede, tipik Karadeniz iklimi hakimdir. Yılın bütün aylarında, yağış vardır. Kış ayları: normal yağışlı ve ılımandır. Yaz aylarında hava sıcaklığı: 25-30 derece arasında değişmektedir.
En fazla olan bitki örtüsü: fındıktır.
İlçede: Ordu Üniversitesine bağlı: Fen-Edebiyat Fakültesi var. Fakültenin: Sosyal Bilimler alanında 2 ve Fen bilimleri alanında 2 olmak üzere, toplam 4 bölümü var. 2004-2005 Eğitim-Öğretim yılında, ikinci mezunlar verilmiş. Halen öğrenci sayısı: 520 civarında.
Sakin Şehir
Perşembe, ülkemizdeki sakin şehirlerden bir tanesidir. Sakin şehir: içerideki gürültü desibeli ve nüfusun orantılanmasıyla ölçülür. 2015 yılında, dünyanın en sakin şehri: Artvin ilinin Şavşat ilçesi seçilmiştir. Buranın sakin şehir seçilmesinin sebebine gelince: 2006 yılında Karadeniz sahil yolunun bağlantısı olan Türkiye’nin en uzun tüneli yapılınca, trafik tamamen oraya kayar ve buraya sadece işi olanlar ve burayı bilenler gelirler. Trafik olmayınca, yol da tıkanmaz, gelip giden az olunca sakin şehir başvurusu yapılır ve bu başvuru kabul edilir.
NE YENİR
Perşembe’ye yaklaşırken, sol tarafta, denizle yol arasında Vonalı Celal in yeri var, sakın uğramadan geçmeyin. Hamsi yemeklerinin en iyi yapıldığı yerlerden biri.
Denizin dibinde, bir yar üzerinde kurulmuş. Püfür püfür esiyor. Balıklar harika, sonra meze gibi Karadeniz yemekleri de getiriyorlar. Restoran, denizden 50-60 metre yüksekte olduğu için, martılar neredeyse hemen yanında uçuyorlar.
Hatta tabakla işiniz bittiğinde, kalanları denize doğru fırlattığınızda, martılar, havada kapıyorlar.
Bu arada: buradan turşu da alabilirsiniz. Çok muhteşem bir tadı var.
Evet, sonuç olarak, bu bölgede mutlaka ve mutlaka hamsi ile yapılan çeşitli lezzetleri tadabilirsiniz.
PERŞEMBE VE BALIK
Perşembe kıyılarında: çoğu, su altı deniz otu çayırlarından beslenen dikenli kalkan ve diğer birçok çeşit balık bulunuyor. Açık sularda ise, yunuslar var. Ayrıca: Karadeniz’i dolaşan ve yavaş daire biçiminde göç yolu izleyen: palamut bulunur. Hamsi sürüleri: Temmuz-Ağustos aylarında Odesa Körfezinde yumurtluyor, saat yönünün tersine olan göçlerine başlıyorlar ve Ağustos-Eylül dönemlerinde, günde 20 km. yol giderek, süreler halinde, Romanya ve Bulgaristan açıklarından geçerek, Anadolu kıyılarına ulaşıyorlar. Kasım ayı başında, hamsi sürüleri daha da irileşerek, Perşembe sularına giriyorlar.
Ancak günümüzde, Perşembe’de balık denilince, balık çiftlikleri akla gelir. Burayı ziyaret ederseniz, deniz üstünde çok sayıda balık çiftlikleri görebilirsiniz. İç Anadolu bölgesine ve özellikle Ankara şehrine, balık, buradan gönderilir. Öte yandan, Perşembe ilçesinin en büyük sorunu da balık çiftlikleridir. Attıkları yemler, akıntıyla birlikte şehir merkezine gelir, özellikle koku berbattır, balık çiftliklerinin karaya bu kadar yakın olmasının sebebi, denizin hemen derinleşmesidir. Kışın rüzgar ters estiğinde, Perşembe merkezinde pis kokudan durulmaz.
NE SATIN ALINIR
Bu bölgeden: fındık, fındık ürünleri ve fındık yağı satın alabilirsiniz. Ayrıca: yeni yeni üretilmeye başlanan kivi de çok yaygın olarak üretiliyor.
GEZİLECEK YERLER
PLAJLAR
Perşembe’nin kıyı boyu: 40 km. dir. Efirli den başlayıp, Belicesu da biter. Bu kıyılar: çok özellikler gösterir. Koyları, su altı mağaraları, kıyı boyunda yükselen ilginç kaya oluşumları, kumsalları, doğal manzaraları, bu kıyıları muhteşem güzel hale getirmiş. Bu kıyılarda öne çıkan yerler şunlar:
BELLİCESU
İlçenin en batısındadır. Kıyı: çok güzel, bu kıyıya yukarıdan bakmanın keyfine doyum olmuyor. Kumsalı küçük olmasına rağmen, yanında kamp yapılabilir. Yeme-içme yeri ve kır kahvesi var.
MEDRESEÖNÜ
Bir tatil beldesi. Kıyıları, çok ilginçtir. Burada: bir otel ve lokanta var. Ayrıca: “uzun saçlının yeri” olarak isimlendirilen bir yer var. Buraya, mutlaka uğramalısınız. Burada bir yorgunluk çayı içmelisiniz.
BÜYÜK AĞIZ
İlçenin 21 km. batısındadır. Burası, eski bir yerleşim yeridir. Güzel bir manzarası var. Ancak: yeterli tesis yok.
ÇAM BURNU
Burada bir fener var. Çam burnu feneri: 1880 yılında, Fransızlar tarafından, Osmanlı devletine olan borçlarına karşılık yaptırılmış ve buraya yerleştirilmiş. Denizden yüksekliği: 39 metredir. Çakar sistemli, elektrik akülü bir fenerdir. 1880 yılından bu yana: fener, Koç ailesi tarafından işletilmektedir.
AKTAŞ PLAJI
İlçe merkezine 1 km. uzaklıktadır. Fakültenin hemen alt tarafında bulunan plaj, küçük ama yaz aylarında ve özellikle de hafta sonlarında oldukça hareketli ve canlıdır. Burada: her yıl 20 Mayıs günü: “Aktaş Şenlikleri” düzenleniyor. Buraya: binlerce Ordulu ve Perşembe li katılıyorlar. Motorlarla, binlerce insan, Acısu ya kadar giderler.
HOYNAT ADASI VE KALESİ
İlçenin en önemli tarihi yerlerinden biridir. Ramazan köyü sınırları içindedir. Hoynat tünelinin hemen yanındadır. Tarihi: bayağı eskilere kadar gidiyor. Eski gemiciler: burayı, bir çeşit: depo ve sığınak olarak kullanmışlar. Üzerinde: hala küçük sur kalıntıları var.
Tünelin bulunduğu burun: Orta Karadeniz yöresinin en güzel yeri. Ada: martı ve karabatak kuşlarının üzerinde, bolca bulunduğu bir kuş cennetini andırıyor. Çünkü, bu adada nesli tükenmekte olan, yaklaşık 90 çift tepeli karabatak tespit edilmiştir. Yurdumuzda bu tür kuşların yuva yaptığı tek yer, burasıdır.
ÇAKA KUMSALI
Hoynat adası yakınındadır. Ekolojik kirlilikten uzak kaldığı için, temizliği ile öne çıkmaktadır. Kumsalın uzunluğu: 1300 metredir. Kumu ince ve beyazdır. Deniz suyu, tertemizdir.
KURTULUŞ KALESİ
İlçe merkezine, 20 km. uzaklıktadır. Kurtuluş köyündedir. Romalılar tarafından yapımına başlanmış, Bizanslılar tarafından tamamlanmıştır. Fatih Sultan Mehmet zamanında, onarım görmüş olup, günümüze, yalnızca temel taşları kalmıştır.
MEDRESEÖNÜ, EFİRLİ CAMİSİ
Medreseönü, Efirli Mahallesindedir. Sahile: 5 km. uzaklıktadır. Bu tarihi cami tamamen ahşaptan yapılmıştır. 150 yıllık bir geçmişi olduğu düşünülmektedir. Hiç restorasyon görmemiştir. Bu yüzden, mimari özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir. Minaresi, tek şerefelidir. Mihrap ve iç kapısı orijinaldir.
Caminin hemen yanında; DSİ binasının hemen yanı başında mezarlık var. Mezarlıkta: birbirinden farklı ve estetik mezar taşları ve kitabeler bulunuyor. Bu mezarlıkta: Sultan II. Mahmut’tan korkarak, bu bölgeye gelmiş olan yeniçeri askerlerinin mezarları ve Esseydin Hacım İbrahim Ağa gibi önemli şahsiyetlerin mezarları da bulunuyor. İlginizi çekerse, gezebilirsiniz.
EFİRLİ PLAJI
Uzun yıllardır, önemli bir tatil yeridir. Kamuya ait tatil kamp yerleri bulunmaktadır. Ayrıca: yaz aylarında: müzik, eğlence ve yeme-içme mekanları, buraya ayrı bir hareketlilik ve canlılık kazandırır. Bölgenin önemli bir cazibe alanıdır.
KURŞUNÇAL ORMANLARI VE ŞELALESİ
İlçenin Selimiye köyü sınırları içindedir. İlçe merkezine: 25 km. uzaklıktadır. Çok büyük bir alanı kapsayan ormanların içinde, kurşunçal şelalesi bulunmaktadır. Şelalelin toplam yüksekliği: 100 metredir. Şelalenin bir kısmı yatay durumda ilerliyor. Eğer tamamı dikey ve suyu da bol olsa, daha muhteşem bir şelale ortaya çıkacakmış.
Orman turizmi için başlı-başına bir potansiyeldir. Kamp, treaking ve diğer doğa sporları yapılabilir. Burada: ayrıca, alabalık üretim tesisi var.
ŞENYURT ŞELALESI
İlçe merkezine 3 km uzaklıkta, Şenyurt köyü sınırları içinde bulunmakta olup yaklaşık 6 metre yükseklikten 15 metre karelik gölete düşmektedir. Şelalenin hemen yanında köy halkı tarafından Ilıca diye isimlendirilen ve şifalı olduğuna inanılan su kaynağı akmaktadır.
YASON BURNU
Sitede, aynı isim altında, ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Oradan yararlanabilirsiniz.
Karadeniz bölgesinin tek adası, yine burada. Mavi ve yeşilin iç içe buluştuğu bu güzel kentimizi mutlaka görmelisiniz.
Kesinlikle inanamayacaksınız, kiraz, Giresun bölgesinden çıkarak, tüm dünyaya yayılmış.
Ama yine de günümüzde Giresun’da kiraz bulmak biraz güç, çünkü, fındık ağaçları, kiraz ağaçlarının yerini almıştır.
ULAŞIM
Giresun’a ulaşmak için, iki yol var. Birinci yol: sahil kesiminden geçen yol. Ancak, artan trafik nedeniyle, bu yol ihtiyaca yeteri kadar cevap vermemektedir. Diğer yol ise: İç Anadolu ile irtibatlı, Giresun-Şebinkarahisar yoludur. İlin, belli başlı merkezlere uzaklıkları şöyledir.
Giresun-Ankara arası uzaklık: 612 km. Giresun-İstanbul arası uzaklık: 931 km. Giresun-İzmir arası uzaklık: 1191 km. Giresun-Rize arası uzaklık: 215 km. Giresun-Trabzon arası uzaklık: 137 km. Giresun-Samsun arası uzaklık: 196 km. Giresun-Ordu arası uzaklık: 44 km. Giresun-Bursa arası uzaklık: 942 km.
Giresun ilinde, hava ve demir yolu ulaşımı bulunmamaktadır. Öte yandan: son yıllarda denize dolgu yapılarak inşa edilmiş “Or-Gir” Hava alanı da yöreye ulaşımda önemli bir etkinlik göstermiştir.
TARİH
Giresun yöresinde: Kimmerler, İskitler ve Medler görülür.
Bu yörede, efsanelere konu olan, Amazon denilen kadın savaşçıların: Kimmerlerin kadın gurubu olduğu veya İskitlerden geldikleri de söylenmektedir. Bir kısım tarih yazarına göre: Amazonlar; cesur ve savaşçı kadınlardı ve Terme yakınlarında bağımsız bir devlet kurarak, Farnia’ya (Poti) kadar, Karadeniz sahillerine egemen olmuşlardı.
MÖ 6’ncı yüzyılda, Hititler, Giresun yöresine: “Azzi” ülkesi diyorlardı. Eski Yunan kaynaklarında ise, bu bölgeye: Pontus adı verilmektedir.
Yine aynı tarihi süreç içinde: MÖ 670 yıllarında, yeni koloniler-sömürgeler kurmak için Ege kıyılarından Karadeniz yöresine gelen Miletoslular: Sinop’tan Trabzon şehrine kadar uzanan bölgede, önemli ticaret merkezlerine sahip, 90 kent kurarlar.
Bunlardan biri olan “Kerasus” isimli kentin, bugünkü “Giresun” olduğu düşünülmektedir. Kerasus bir meyve ismidir, sömürgeciler bu meyveyi yani günümüzdeki ismiyle kirazı buradan götürürler ve o meyvenin çıktığı bu yöreye “Kerasus” ismi verilir.
Önemli olan husus: bu tarihlerde henüz İstanbul, Londra ve Paris gibi şehirlerin henüz kurulmamış olmasıdır. Yani, buradaki şehirler o kadar eskidir. Evet, bunlar bölgeyi 200 yıl kadar sömürürler.
Ardından, MÖ.546-332 yılları arasında, Pers imparatorluğu döneminde, Pers İmparatoru Dareios tarafından, bölge ele geçirilir. Büyük İskender, MÖ. 333 yılında Pers imparatorluğunu yıkınca, bölgede, Kapadokya krallığı doğar ve Giresun, Kapadokya Krallığı toprakları içinde kalır.
MÖ.301-66 yılları arasında: Pontoslular döneminde, bölgede, Pontos hakimiyeti görülür. Pontos kralı Farnakes, burayı 3 defa kuşatır ve 3’ncü seferde burayı ele geçirir. Ancak, bu kadar uğraşmasına kızar, şehri yağmalar, yakıp yıkar ve doğal limanın olduğu yerde yeni bir şehir kurar ve ismini, kendi isminden alarak “Fernake” verir.
Devam eden tarihi süreç içinde: kent, en parlak dönemini, Roma Senatosunu güç durumlara düşüren, IV. Mithridates döneminde yaşar. Bu dönem boyunca şehrin ismi “Fernake” olarak bilinir.
Bu dönemde, burada kurulan devletin sınırları, Yunanistan’a kadar genişler. Bunun üzerine, Roma yönetimi tedirgin olur ve General Lucullus yönetiminde, Anadolu’ya, bir ordu gönderilir. Bu ordu, Pontos krallığının topraklarını ele geçirir. (MÖ.76) Şehrin ismi yeniden “Kerasus” olur.
General Lucullus, Roma’ya dönerken: batının henüz tanımadığı, ancak bu yörede çok yaygın olarak kiraz fidanlarından bir bölüm, yanında götürür. Ancak: generalin geri dönmesi; Pontos krallığı tarafından, kaybedilen toprakların yeniden geri alınması sonucunu doğurur. Bunun üzerine: Roma, yeni bir general gönderir. General Ponpeius; Anadolu’yu tamamen Roma’ya bağlar.
395 yılında: Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesiyle: Giresun, Bizans imparatorluğunun sınırları içinde kalır. 1204 yılında, İstanbul, Latinler tarafından ele geçirilir. Trabzon’a kaçan Bizans İmparatoru Alesios Kommenos; yeni bir imparatorluk kurar. Giresun’da, bu yeni imparatorluğunun hakimiyeti altına girer.
1398 yılında, Giresun, Osmanlı devleti sınırlarına alınır. Bu dönemdeki ismi: Çepni vilayeti olarak geçer.
1923 yılında, Cumhuriyetin ilanı ile, Giresun il merkezi olur.
GENEL
Ordu şehrinden çıktıktan sonra Melet ırmağı, Ordu ve Giresun şehirleri arasındaki sınırı oluşturur. Aslında, Melet ırmağı geçildikten sonra, yörenin iklim, coğrafya, her şeyi değişir.
Türkiye yüz ölçümünün, yaklaşık % 1’ini oluşturuyor. İl merkezinin, denizden yüksekliği: 10 metre. İl merkezi, coğrafi konum olarak: Aksu ve Baltama vadilerinin arasında, denize doğru uzanan bir yarımada üzerinden kurulmuştur.
Bu yarımadanın doğusunda ve 2 km. açığında, Doğu Karadeniz bölgesinin tek adası olan: Giresun Adası bulunuyor. Giresun adası, Karadeniz bölgesinin en büyük adasıdır. Zaten Karadeniz bölgesinde çok fazla ada yoktur. Diğer adalar, buradan daha küçüktür.
Yani, Ordu şehir merkezinden ayrı olarak, Giresun şehir merkezi, dağ ile deniz arasına sıkışıp kalmıştır.
İl’in ormanlık kıyı bölgeleri: bugün çoğunlukla fındık bahçeleri oluşturulmuştur. Böylece: Karadeniz kıyılarının, birinci fındık yükleme limanıdır. Ancak liman özelliği: fındık ve orman ürünleri dışında, özellikle yolcu ulaşımında deniz yolundan çok, kıyı boyunca devam eden kara yolları kullanıldığı için, limanın işlevselliği giderek azalmıştır.
İl topraklarının, üçte biri: orman örtüsü ile kaplıdır. Ormanlar: deniz kıyısından başlayarak; 1900 metreye kadar yükselir.
Karadeniz kıyılarında: ılık ve yağışlı bir iklim var. Yağışlar pek boldur. Kurak mevsime rastlanmaz. Ancak, kıyıda görülen bu iklim şartları: dağlık kesimlerde ve Kelkit Havzasında değişir. Dağların, denize bakan yamaçları daha yağışlıdır. Kışlar daha sert, kar örtüsü daha uzun süre kalıcı ve yazları, daha serindir.
Bölgede yerleşim: dağınık ev sistemindedir. Arazi dağlık olduğu için, vatandaş sahip olduğu birkaç dekarlık düz araziye: mısır tarlası yapmıştır. Üst kısmına ise, ev yapmıştır. Bu şekilde: evler ve mahalleler arasında, uzak mesafeler oluşmuş ve insan ilişkileri zayıflamıştır. Bu durum, özellikle, ilçelerde yaşayan insanların konuştukları dil lehçeleri arasında farklılıklar oluşmasına sebep olmuştur.
Fındık
Giresun fındığı: dünya pazarlarında özellikle aranmakta ve tercih edilmektedir. Çünkü: parlak kabuklu, yağ oranı yüksek, tombul bir fındık türüdür. Kıyıdan başlayarak, 1000 metre yüksekliklere kadar, fındık bahçeleri yayılmış ve üretim yapılmaktadır. Evet, fındığın bu özelliğine istinaden, FİSKOBİRLİK Genel Müdürlüğü, Giresun ilindedir.
Kiraz
Kiraz’ın ana yurdu Giresun’dur. Bu nedenle: ismini de, Yunanca “kiraz” anlamına gelen “Kerasus” veya “Keresea” kelimelerinden almıştır. MÖ.74 yılında, Romalı General Lucullus, Doğu Karadeniz bölgesine yaptığı sefer sırasında gördüğü ve yanında götürdüğü fidanlar sayesinde, kiraz tüm dünyaya yayılmıştır.
Ancak, kiraz, son yıllarda önemini kaybetmiş ve yerini fındığa bırakmıştır.
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
2006 yılında kurulmuştur. Üniversite bünyesindeki fakülteler: Tıp, Eğitim, Fen-Edebiyat İktisadi ve İdari Bilimler, Sağlık Bilimleri, Güzel Sanatlar ve İletişim Fakülteleri bulunmaktadır.
Üniversitenin: sosyal tesislerinin, yerleşkelerinin, yurtlarının durumu hakkında da bilgi vermek isterdim ama, maalesef Giresun Üniversitesinin sitesinde, yani bu konuda bilgi bulunmasının zorunlu olduğu sitede, bu konularda tek bir satır yazı bile yok. Sanırım Üniversite, kendi sitesini öylesine bir anlayışla yapmışlar.
AKSU ŞENLİKLERİ
Giresun-Trabzon sahil yolu üzerinde ve kent merkezine, yaklaşık 4 km. uzaklıkta bulunan Aksu Deresi Ağzı: mesire yeri olarak kullanılıyor. İnsanlar: gezmek, eğlenmek ve dinlenmek amacı ile, buraya sık sık gidiyorlar.
Her yıl: 20-23 Mayıs tarihleri arasında ise, yine burada “Aksu Şenlikleri” düzenleniyor. Bu şenliklerde, Mayıs Yedisi geleneği yaşatılmaya çalışılıyor. (Hıdırellez)
DENİZ TURİZMİ
Kentin batısındaki plajlar: doğu kesimindekilere göre, daha sığ ve daha kumluktur. Kent merkezine, yaklaşık 5 km. uzaklıktaki: Arif Kumaş, Giresun, Belediye, Emniyet, Tabya ve Jandarma Plajları: Giresun’un başlıca plajları olarak öne çıkıyor.
Bunun dışında: yaz aylarında, Giresun Adası ile Giresun Limanı arasında, belli zamanlarda, “Mavi Tur” adı altında, tekne gezileri düzenlenmektedir. Giresun’da zamanınız varsa, bu mavi tura mutlaka katılın.
NE YENİR
Giresun yemeklerinde, ana malzeme olarak: karalahana, ısırgan, pezik, madımak, galdirik, mantar, sakarca, çileklik, mendek, merulcan, marul, maydanoz kullanılır. Bu malzemeler ile yapılan başlıca yemekler ise şunlardır: karalahana çorbası, karalahana sarması, ısırgan yemeği, hamsi böreği, fasulye turşusu.
Evet, Giresun denilince akla hemen, dünyanın en lezzetli fındığı gelir. Burada: buraya has fındığı mutlaka tadın, hatta, kendiniz ve yakınlarınız için, bir miktar satın alarak, yanınızda götürmenizi öneririm. Bunun yanında: Giresun’da mutlaka yine buraya has “pide” tadın. Hamsi böreği ve karalahana yemekleri, tadılması gereken diğer tatlar.
NE SATIN ALINIR
Giresun’da oldukça eski tarihe dayanan bakırcılık, bugünde varlığını sürdürüyor. Bu bir geleneksel el sanatıdır. Dövme bakırcılık yanında, bakır işlemeciliği de yapılıyor. Genellikle: semaver, tepsi, biblo, duvar tabağı, şekerlik ve vazo gibi, anı ve süs eşyaları üretiliyor.
Bunlardan satın alabilirsiniz. Bunların yanında: Giresun’da günümüzde: el halıcılığı ve oya işlemeciliği de, varlığını sürdüren ve turistik özellikleri olan el sanatları arasındadır.
Özellikle: Giresun işi bakır ibrik ve güğümler öne çıkıyor. Konik yapılı ibriklerin gövdesi, dövme bakırdandır. Tutacak ve kopacak bölümleri de pirinçten yapılarak, gövdeye eklenmiştir. Ama, günümüzde bu sanatı yapan usta sayısı çok azalmıştır.
Tabii sonuç olarak, bu el sanatı örneklerini nereden alacağınızı soracaksınız. Bunları: Peştamal ve Kazancılar çarşılarında bulabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
GİRESUN KALESİ
Alanya ilçesini görenleriniz mutlaka vardır. Orada: tam şehrin ortasında bir kayalık yükselmekte ve bu kayalığın üstünde bir kale bulunmakta. İşte, Giresun kalesi de, buna benzer, yarım adanın en yüksek yerinde, bir taç gibi yerini almış. Tek farkı, Alanya kalesinden daha yüksek olması. Ama, büyük benzerlik var.
Evet, kale; yarımadanın en yüksek yerindedir. Kaleye ulaşmak için: 500 metrelik bir yol geçilmesi gerekiyor. Evet, kale bir hayli eski. MÖ 2’nci yüzyılda, Pontus kralı I. Farnakes tarafından yaptırılmış.
İki bölümden oluşuyor. Tepe üzerinde bulunan iç kalede: saray kalıntısı var. Kaleden: Giresun şehri bir tablo gibi gözüküyor. Deniz bir tarafta, fındık bahçeleri ve küçük ama sevimli Giresun, diğer taraftadır.
Günümüzde: burada, sur ve saray kalıntıları görmek mümkün. Ayrıca: kalenin çeşitli yerlerine oyulmuş: taş mağaralar ve tapınak kalıntıları görebilirsiniz. Büyük kaba taşlarla örülmüş surların bir bölümü: Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Tepenin batısındaki kayalarda: küçük bir at kabartması bulunuyor.
Buranın: Ayios İlyos’un mezarı olduğu düşünülüyor. Daha aşağıdaki bir kayalık bölümde görülen Bizans yazısında ise, burada küçük bir kilisenin bulunduğu yazılı. Kalenin kuzeyinde: çok büyük mağara sığınakları bulunuyor.
Kale içinde bir mezar daha göreceksiniz. Bu mezar: Gazi Osman Ağa (Topal Osman Ağa) nındır. Topal Osman, Balkan savaşına katılmış, bir şarapnel parçasıyla yaralanmış ve topallamaya başlamıştır. Ardından Çanakkale savaşına katılmış ve orada Mustafa Kemal ile tanışmıştır. Tanışmalarıyla birlikte Mustafa Kemal’e büyük bir hayranlıkla bağlanmıştır.
Zaten, Çanakkale savaşından Anadolu’ya kendi yerlerine dönenler, Mustafa Kemal’i ve başarılarını anlatır dururlardı. Topal Osman: Anadolu işgal edilmeye başlanınca, milis güçleriyle birlikte Trabzon’u işgal eden Ruslara karşı savaşan gönüllü 47’nci Alay Komutanıdır. (Gönüllü 42’nci Alay Komutanı Avni Bey, Tirebolu’da yerleşiktir)
Topal Osman’ın gönüllü alayı, Ruslar gittikten sonra, yerel Rum çetecilerle savaşır. Atatürk, 1919 yılında Samsun’a ayak bastığında aslında kendisine verilen görev, bu yerel milis güçlerini dağıtmaktır.
Ancak Havza’da Topal Osman ile görüşür ve Topal Osman, bütün güçleriyle arkasında olduğunu söyler. Zaten özellikle Sakarya Savaşında, en fazla şehit veren illerin başında Giresun ve Ordu gelir. Afyon Karahisar İscehisar’da “Giresunlular Şehitliği” vardır. Topal Osman, Kurtuluş savaşından sonra Cumhurbaşkanı Muhafız Alay Komutanı olur. Giresun Belediye Başkanlığı yapar.
Ancak ismi bir milletvekilinin öldürülmesine karışır, kaçar, yargılanır ve idam cezasına çarptırılır. Ankara’da bir bağ evinde ölü bulunduğu söylenir, bazı kaynaklar ise çarpışmada öldürüldüğünü iddia ederler. Ardından, Ulus heykelinin tam karşısında, TBMM önünde, ibret olsun diye 3 gün darağacında sallandırılır.
Atatürk, o sırada yurt gezisinden döner ve bu duruma çok üzülür, cenazeyi Giresun’a gönderir ve kalede yaptırılan mezara gömülür. Evet, buralara yolunuz düşerse, Gazi Topal Osman Ağa’nın mezarını mutlaka ziyaret edin.
Bunun dışında: kalede: tarihi kalıntılar ve asırlık çınar ağaçları var. Ağaçların altında piknik yapmak için masalar, şömineler bulunuyor. Ayrıca: lokanta, çay bahçeleri ve büfelerde hizmet veriyor. Turistlerin ilk uğrak yerlerinden biri. Kaleden aşağıya baktığınızda: kalenin eteklerinde ve doğusunda Zeytinlik Mahallesi var.
Eski konak ve evlerden oluşan mahalle koruma altına alınmış. Sit alanı. Kaleden güneşin batışını da izlemek, muhteşem bir keyif. Gece ise, ışıklandırılan şehir, kaleden yine bambaşka görünüyor. Hani derler ya, anlatmak tan öte, yaşamak gerekir.
KUFA KUYUSU
Kalenin eteğinde ve yeni açılan yolun hemen kenarındadır. Kale yolundan çıkarken, sağ tarafta, pek de göze batmayan bir yerde.
Pontus imparatorluğu döneminden kaldığı sanılmaktadır. Kalenin su ihtiyacının karşılanması için kullanılmıştır. Aynı zamanda, bir ziyaretgah olarak da kullanılmıştır. Söylentilere göre: bu kuyunun suyu, testilerle krallara gönderilirmiş ve onların türlü sıkıntılarına çare olurmuş.
Kuyunun ağız kısmı: 2 metre yükseklikte ve 80 cm. genişliktedir. Kesme taşlardan yapılmıştır. Kesme taşlardan sonra, kuyu genişlemekte ve 7-8 metre derinliğe kadar inmektedir.
KALE CAMİSİ
Kale mahallesindedir. Mimari değeri yüksek bir yapıdır. İki yazıtı bulunmaktadır. Giriş kapısı üstündeki, 1830 tarihli yazıtta: buradaki ilk cami yapısının, Dizdarzade Emetullah Hanım tarafından yaptırıldığı yazılıdır. İkinci yazıtta ise, 1912 tarihi görülmekte ve cami yapısının: Sarı Mahmut Zade Mustafa Efendi tarafından yeniden inşa ettirildiği belirtilmektedir.
Yapı: kesme taştan yapılmış, Neo-klasik dönem özellikleri taşımaktadır. Kare kaide üzerine, merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarlarında: hafif sivri kemerli ikişer pencere, ikinci sırada da üçlü gurup halinde, alçı pencereler ile, ibadet mekanı aydınlatılmıştır.
Giriş kapısı: mermer yuvarlak kemerlidir. Üzerinde: dışa çıkıntılı kitabe yeri var. Kapının her iki yanında, yuvarlak kemerli, demir şebekeli birer pencere bulunuyor.
Caminin yanındaki minaresi: kare kaide üzerine, silmeli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Yanındaki çeşme de: 1927 yılında buraya yapılmıştır.
GİRESUN ADASI (ARETİAS)
Karadeniz bölgesinde, iskan edilebilir tek adadır. Kıyıdan, 1 mil açıkta bulunmaktadır. Söylentilere göre: Ada, kentin güney doğusunda bulunan ve görüntüsü kartal gagasını andıran, Gedik kayadan kopan bir parçanın denize yerleşmesiyle oluşmuştur.
Adada, tarih ve doğa iç içedir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre, bir zamanlar ada surlarla çevriliymiş. Surların yapımındaki inşaat işçiliği: Giresun kalesindeki işçilik ile aynı tekniktedir. Dolayısı ile, adanın surlarının da, Pontus imparatorluğu döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
Adada bulunan ve günümüze kadar gelen tarihi kalıntılar şunlardır: 2 büyük şarap fıçısı, 1 mabet harabesi, tapınak yeri, ayakta kalan bir kısım sur ve gözetleme kulesi.
Doğu ucunda bulunan “Hazma Taşı”: antik çağdan kalma bir dikit olarak göze çarpar. Bu taş: çağlar boyunca, yöre insanları için, mistik bir güç kaynağı olarak kabul edilmiştir.
Ada: mitolojide geçen “Altın Post” peşindeki Argonautların yaşadıkları maceralara da konu olur. Arganautlar: Altın postu ararken, Aretias adasına gelirler. Altın postun, burada saklı olduğuna inanmaktadırlar.
Ancak: adada, onları ejderha yapılı kuşlar karşılar. Kuşlar: tüylerini ok gibi fırlatarak saldırıya geçerler. Arganautların bir kısmı ölür. Sonunda: kuşları öldürürler ve altın postu aramaya koyulurlar. Ancak, bulamazlar ve adayı lanetleyerek, buradan ayrılırlar.
1984 yılında: Kaptan Tim Severin yönetimindeki, 12 kişilik bir araştırma ekibi: bu efsanevi yolculuğu yeniden canlandırmak için, Argo gemisinin aynısını, hiç çivi kullanmadan yaparlar ve yalnızca kürek çekerek, Giresun adasına kadar gelirler. Bu televizyon belgeseli, BBC televizyonu tarafından yayınlanınca, tüm dünya tarafından, Giresun adası tanınmış olur.
Evet, Giresun adası, günümüzde terk edilmiş durumdadır. Ancak: ada üzerinde, Bizanslılara ait bir tapınak ve daha tam olarak keşfedilmemiş bir kısım bina kalıntıları bulunmaktadır. Her MAYIS ayında, kadınlar adaya gelerek, dinsel ayinler düzenlemektedirler.
Son olarak, adada günümüze kadar sürdürülen bir gelenekten söz etmek istiyorum. Bu gelenek: soyun sürdürülmesi geleneği. Soyun sürdürülmesi inancı ile: ada çevresinde dolaşmak bir gelenek olarak, günümüze kadar ulaşmış ve halen sürdürülüyor. Bu tur: Hamza taşının bulunduğu yerden başlıyor ve adanın çevresi dolaşılarak, yine aynı yerde bitiyor.
Turun amacı, biraz önce söylediğim gibi: soyun sürdürülmesi. Bunun yanında: belaların denize atılması ve toprağın bereketlendirilmesi. Her yıl, Mayıs ayının 20 günü yapılan bu festival: günümüzde uluslar arası boyutlara ulaşmış. Festivalin halk oyunları bölümünde: Giresun yöresinin halk oyunlarının, yurt içinde ve yurt dışında tanıtımı amaçlanıyor.
GOGARA KİLİSESİ-ARKEOLOJİ MÜZESİ
Sahilde, Gogara mevkiindedir. Bu kilisenin, 16. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Ortodoks mezhebinin kilisesidir ve 1923 yılına kadar kilise olarak kullanılmıştır. 1923 ile 1948 yılları arasında boş kalmış, 1948 ile 19678 yılları arasında ise cezaevi olarak kullanılmıştır. 1967-1982 yılları arasında yine boş kalmıştır. 1982 yılında ise restore edilmiş ve 1988 yılından sonra müze olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yapı: kesme taşlardan yapılmış olup, kubbesi ve tipik kilise mimarisiyle, ilgi çeker. Dıştan dikdörtgen, içten bazilika plan ile kubbeli haç planının birleştiği, karma plan şeklindedir. Kuzeyinde: bodrum üzerinde, üç katlı tarihi bir bina daha vardır. Burası da, papaz evi olarak biliniyor.
1993 yılında, burası da orijinaline uygun olarak restore edilmiş ve müzenin idari binası olarak hizmete açılmıştır. Müze yapısı içinde: Eski Tunç Çağı, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait antik eserler, taş kabartmalar, eski tarihlerde kullanılan silah, giysi ve para örnekleri sergilenmektedir.
KATOLİK KİLİSESİ. ÇOCUK KÜTÜPHANESİ
Çınarlar mahallesindedir. Aslen Fransız Katolik kilisesidir ve 1800’lü yılların sonlarında inşa edilmiştir. 1967 yılından sonra ise, çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yapı: dikdörtgen planlı, ana cephesi üçgen alınlıdır. Köşelerde, taştan yivli köşe kolonları bulunmaktadır. Girişin üzeri: dört köşeli sütunla taşınan, yuvarlak kemerli, kırma çatılı bir sundurma ile örtülüdür. İç ve dıştan, çok güzel görünen binada, 2001-2002 yıllara arasında, restorasyon yapılmıştır. Bu restorasyonda ise, gerek bina ve gerekse çevre düzenlemesi yapılmıştır.
ZEYTİNLİK MAHALLESİ
Kalenin güneydoğusundadır. Burası: kentsel Sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır. Kentin geçmiş mimari dokusunu yansıtan bir mahalledir. Bazı evlerin restorasyonu yapılmış ve bir kısmında ise iyileştirme çalışmaları yapılmıştır.
Günümüzde burada: 4 tanesi anıtsal, 43 tanesi sivil mimarlık örneği olarak tescillenmiş, toplam 47 esere ilaveten, 35 adet yeni eser daha tespit edilerek, bunların tescil ve koruma altına alınması sağlanmış. Eski evlere meraklı olan tatilciler tarafından, mahalle gezilebilir, mutlaka büyük keyif alacakları yapılar var.
KAYA KİLİSE
İl merkezinde, Askerlik Şubesinin arkasında, eski Lonca yolu üzerindedir. İsmi tespit edilememiştir. Kitabesi de yok. Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllardan kalma, bir kaya tapınağı olduğu düşünülmektedir. Burada: gizli ayinler yapılmıştır. Panaia ve Surp Sarkiz adlarıyla da bilinen ve yapıldığında üç katlı olduğu düşünülen tapınak, geçmiş dönemlerde şifahane olarak da kullanılmıştır.
Çünkü: kilisenin yanındaki ve kilise ile bağlantılı yapılar: bir bakıma hastane görevini de üstlenmiş. Bu hastaneye çevre yerleşim yerlerinden, hastalar gelmekte imiş.
Bayağı büyük bir kilise, bu büyüklükte kaya oyularak yapılmış olması, aslında önemini ortaya koyuyor ama yine de, turistik anlamda pek öne çıkarılamamış.
KÜMBET YAYLASI
İl merkezine, yaklaşık 60 km. uzaklıktadır. Giresun’un en popüler yaylalarındandır. Buraya ulaşmak için: Giresun-Dereli-Şebinkarahisar yolu üzerinden gitmek gerekiyor. Dereli den sonra, Güdül-Yüceköy üzerinden gidildiğinde, 60 km. lik asfalt yol ile ulaşılır. Şebinkarahisar yolundan gidilirse, İkisu-Uzundere üzerinden de ulaşmak mümkün.
Yaylada: elektrik, su, telefon, bakkal, kasap, fırın, manav, kır kahvesi ve sağlık ocağı var. Çevrede: gür ormanlar, geniş çayırlar bulunuyor.
Yaylaya: günübirlik gelenler için: restoranlar bulunuyor. Kümbet Yayla Şenlikleri: yayla bölgesinin önemli mesire yeri olan: Aymaç Mevkiinde kutlanıyor. Çünkü, burası: doğal güzellikler bakımından zengin çevre manzarasına hakim bir tepe.
Şenlikler: genellikle Temmuz ayının ikinci yarısında düzenleniyor. Şenliklerde: oyunlar oynanır, yarışmalar düzenlenir ve hayvansal ürünler pazarlanır. Bu şenliklerin en ünlüsü: Temmuz ayının ikinci cumartesi-Pazar günlerine rastlayan Kümbet Yayla Şenlikleridir.
Karadeniz bölgesinin en modern ilçelerinden biri olarak öne çıkıyor.
ULAŞIM
Çarşamba uluslar arası hava alanının, Ünye’ye uzaklığı: 40 km. dir. Ünye’nin il merkezi Samsun’a uzaklığı ise: 89 km. dir. Ünye’nin Ordu il merkezine uzaklığı ise: 76 km. dir.
İç Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan en kısa yol da: Ünye-Niksar Kara yoludur. Bu yolun diğer adı: Tarihi İpek yoludur.
TARİHİ
Ünye ve çevresinde yaşadığı öğrenilen ilk topluluk: Kaşkalar. Bunlar: MÖ.2000 yıllarından itibaren tarih sahnesine çıkarlar ve günümüzdeki Sinop ve Perşembe arasında kalan bölgede yerleşirler. Zaman zaman, komşuları Hititlerle büyük mücadele içine girerler. Ama: bu iki komşu devletin ömrü, MÖ. 9’ncu yüzyılda sona erer ve bu tarihten itibaren, bölgede İskitler egemenlik kurarlar.
MÖ. 8’nci yüzyıldan itibaren ise, Ege denizi kıyılarındaki kolonilerden gelenler, Karadeniz kıyılarında ve bu arada Ünye de de koloniler kurarlar. Yani: Ünye’nin kuruluşu olarak, MÖ. 750 tarihleri söylenebilir.
Bu dönemde: Ünye ve çevresinde Khalibler isimli bir kavim yaşamakta olup, bunlar demircilikle uğraşmışlardır. Bu demir madenleri; son dönemlere kadar, işletilmeye devam edilmiştir. Tarihi süreç içinde, bölgede: Persler ve İskender hakimiyetinin ardından; Karadeniz kıyılarında kurulan Pontus devletinin egemenliği görülür. Ancak: Pontus devletini kuranlar:
Yunanlı değildir. Bunlar: bir önceki Pers imparatorluğunun asilleridir. Devlet gelenekleri: Persler ile aynıdır. Onlar gibi: Ahuramazda (Hürmüz) adındaki tanrıya taparlar. Ancak: her zaman olduğu gibi, Yunanlılar yine tarih sahnesinde kendi görüşlerini yayma konusundaki ustalıklarını göstererek, Pontus Devletinin kökeninin Yunan olduğu konusunda, dünyayı ikna etmeyi başarmışlardır.
Bu arada: Pontus Devletinin, zamanla, özellikle Makedonyalı prenseslerle evlenme ve Helen kültürüne meyletmeleri nedeniyle, eski özelliklerini ve güçlerini kaybettikleri de bir gerçek olarak tarih sahnesinde görülmektedir.
MÖ. 1’nci yüzyılda: bölgede hakimiyeti ele geçirmek için, Roma ve Pontusluların mücadeleleri görülür. MÖ.71 yılında, Kelkit vadisinde yapılan savaşta, Pontuslar, Romalılara yenilir. MÖ. 63 yılında Pontus devleti yıkılınca, Romalılar, bölgede hakimiyeti ele geçirirler.
Abbasiler: Türk komutanı Ahmet İbn İnanç et-Türki komutasında, 893 yılında, bölgeyi ele geçirirler. 1080 yılında ise, Ünye dahil, bütün Karadeniz sahilleri, büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlanır.
Ünye’nin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli rol oynamış olan Danışmentlilerdir.
1346 yılında: Ünye, Hacı Emir Bey tarafından ele geçirilir. 1398 yılında: Sultan Yıldırım Beyazıt; Canik üzerine bir sefer düzenler ve Kubadoğlu Beyliğine ait Samsun şehrini alır.
Bunun üzerine; bütün Canik bölgesi emirlikleri, Osmanlı devletine tabii olmayı kabul ederler. Böylece: Ünye de Osmanlılara bağlanmış olur. Osmanlılar zamanında: Ünye çevresinde, uzun ve huzurlu bir dönem başlar.
1914 yılında, Ünye ve civarında, çok sayıda can ve mal kaybına neden olan seller olur. Aynı yıl, Osmanlı imparatorluğu, I. Dünya savaşına girer. Bu dönemde, Ruslar Harşit Irmağına kadar olan bölgeyi işgal ederler. Bunun üzerine, işgal edilen bölgelerde, yeni ve büyük bir Müslüman ahali göçü başlar.
Aynı sıralarda, Ruslarla işbirliği yapan Ermeniler, çeşitli yerlerde ve bu arada Canik bölgesinde isyan hareketlerine başlarlar. Savaşta, Ünye işgale uğramaz ama büyük kıtlık, göç ve sefalet çekilir. 1916 yılında, denizden Rus gemileri tarafından bombalanır.
GENEL
İlçede: tipik Karadeniz iklimi görülür. Ancak, arkadan geçen dağ yükseltilerinin azalması nedeniyle, diğer bölgelere nazaran daha az yağış alır.
İlçenin ekonomisinin can damarını: fındık oluşturur. İlçede, yerleşimlerini büyük kısmını: fındık bahçeleri kaplar. Özellikle: Temmuz ve Ağustos aylarında, fındık hasadı nedeniyle, ilçe merkezindeki insanların büyük bölümü, köylere gider ve ilçe merkezi boşalır. Bunun dışında: son yıllarda, iklimin elverişli olması nedeniyle, burada, kivi üretimi artmaktadır.
NE YENİR
İlçede, başta hamsi olmak üzere, Doğu Karadeniz’e has, balık yemeklerinin tamamı yapılır. Ayrıca: birçok sebze ve otun yanı sıra, meyvelerin de yemekleri yapılır. Fasulyeden hamsiye, karalahanadan bibere, biber yaprağından kiraza, her şey tuzlanarak kışa saklanır.
Sahil kesiminde, balık yemekleri belirgin olarak ön plana çıkar. Özellikle: biraz öncede söylediğim gibi, hamsinin çeşit çeşit yemeği yapılır. İç kesimlerde ise, balık yerine et yemekleri, hamur işi ve sebze yemekleri öne çıkar.
Ünye’de: size önereceğim başlıca yiyecek çeşitleri: öncelikle hamsi. Eğer balık sevmeseniz: etli karalahana dolması, Çerkez tavuğu, ısırgan çorbası, pide. Mısır unu; ekmek yanında, tatlı yapımında da kullanılır. Burma baklava, kabak tatlısı ve çalmaç denilen muhallebiyi deneyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Öncelikle: sepet, sele ve hey olarak adlandırılan: ağaç örme işleri burada yaygın olarak yapılan el işlerinin başında geliyor.
Halen, ilçede faaliyetini sürdüren birkaç atölyede üretilen: su testileri, çiçek saksıları, güveç kapları ve süs eşyaları da ilginizi çekebilir.
GEZİLECEK YERLER
ÜNYE KALESİ:
Ünye-Niksar kara yolu üzerinde, kale köyü sınırları içinde, ilçe merkezine 9 km. uzaklıktadır. Ünye’den şehir içi dolmuşlar ile veya taksi ile ulaşılabiliyor. Yolun solunda 200 metre yükseklikte bir tepenin üzerine kurulmuştur. Jeologların söylediklerine göre: kale, eski devirlerde yanardağ iken, faaliyetini tamamlamış ve yanardağın krateri üzerine inşa edilmiştir.
Kalenin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Muhtemelen MÖ.200-250 yılları arasında yapıldığı düşünülmektedir. Pers kökenli Pontus kralı II. Mitridates, kaleyi bu krater üzerine yaptıran ilk kişi olarak bilinir.
Tarihin çeşitli dönemlerinde, kale, çeşitli uygarlıklar tarafından kullanılmıştır. Bu dönemlerde çeşitli eklentiler ve ilaveler yapılmıştır. Kaledeki kaya mezarları: 6.yüzyılda yapılır. Ayrıca: dehlizler, kuyular, mağaralar, kral mezarları, eski sur kalıntıları, uzun tüneller bulunmaktadır.
Duvar ve sur kalıntıları: kısmen Yunan ve Roma kısmen de Osmanlı mimarisi izlenimi vermektedir. Kaleyi en son kullanan Osmanlılar da bir takım eklemeler yapmışlardır.
Zirveye yakın bölümlerde: tüneller ve dehlizler var. Güney cephesinde, duvarlarda, 3 metre genişliğinde bir kaya mezar var. Mezarın üçgen alınlığında, her üç noktasında da Bizans’ı simgeleyen kartal figürleri bulunuyor.
Evet, kale gerçekten görülmesi gereken bir yer. Çevresinde: yöresel yemeklerin yapıldığı kır lokantaları da bulunuyor.
YUNUS EMRE TÜRBESİ
Büyük tasavvuf şairi Yunus Emre’nin mezarı: Ünye’dedir. Mezar: ilçe merkezine 2 km. uzaklıktaki, Kiraztepe mevkiindedir. Türbeye ulaşım: merkezden Çınar dibinden dolmuş ve taksilerle sağlanmaktadır.
Türbenin bulunduğu tepe, Ünye’ye kuş bakışı bakıyor. Türbenin bulunduğu bölgede yapılan araştırmalarda: birçok Selçuklu sanatı ile yazılmış mezar taşları bulunarak sandukanın içine konulmuştur. Ayrıca eski mezarın baş ve ayak uçlarında, Selçuklu tarzı mezar taşı bulunmuş, ancak taş yöredeki insanlar tarafından çimento ve sıva ile onarıldığı için üzerindeki yazılar okunamamıştır.
Ancak: daha önce, bu taşın üzerinde: “Ali İbni Emre” yazısının okunduğu söylenmektedir. Taştaki yazıların, Türkçe tercümesi “Ali oğlu Yunustur”. Ali ise, Yunus’un babasının adıdır.
Türkiye’nin 13 yerinde, Yunus Emre’nin türbesi ve mezarı olduğu iddia edilen yerler var. Ama bunlardan gerçekten en öne çıkanı: Ünye’deki mezardır.
Mezarın üzerine; 1998 yılında Ünye Belediyesi tarafından türbe yaptırılmıştır. Çünkü: Ünyeliler, Yunus Emre’yi çok sevmektedirler. Zamanla, burası bir ziyaret yeri haline gelmiştir. Türbe çevresinde herhangi bir yiyecek, içecek imkanı bulunmuyor.
AYA NİKOLA
Ünye’nin kuzeybatısında, şehir çıkışında bulunan küçük bir yarımada üzerindedir. Çevre duvarlarının günümüze ulaşan kalıntılarından, buranın bir kilise olduğu anlaşılmıştır.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda, Hıristiyan aleminde “Noel Baba” olarak bilinen “Aya Nicholas (Aziz Nikola)”nın burada yaşadığı sanılmaktadır. Bu araştırmalarda elde edilen sonuçlara göre: Aya Nikola: Oğuz boylarından bir Türk ailenin çocuğudur.
Sarı Saltuk olan adı, 6 yaşında iken, ailesinin Hıristiyan olması sonucu Nicholas olarak değiştirilmiştir. Nikola, büyüdüğünde, Yarımadadaki bu kilisede rahiplik yapmış, denizcilikle uğraşmıştır.
Evet: Ayanikola, 1800’lü yıllarda Hıristiyan halkın yaşadığı küçük bir balıkçı köyü idi. Bu kilisede, o yıllarda yapılmış ve 1930’lardan sonra tamamen yıkılmıştır.
Hıristiyanlar için kutsal sayılan bu kiliseye, hastalar iyileştirilmek üzere götürülmüş, yeni evlenen çiftlerin mutlu olabilmeleri için burada evlenme törenleri düzenlenmiştir. Ayrıca: denizciler sefere çıkmadan önce, denizcilerin hamisi sayılan Aya Nikola’ya geldikleri ve dua ettikleri biliniyor.
ESKİ ÜNYE EVLERİ
Tipik Karadeniz mimarisinin en güzel örneklerindendir. Şehir merkezinde bulunan evlerden, yaklaşık 80 tanesi, günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Mimari özellikleri ve süslemeleriyle ilgi çeken evlerden, bir kısmı, son dönemde restore edilmiştir.
Bunların dışındakilerin bir kısmı ise yıkık dökük olmasına rağmen, bazılarının içinde halen oturulmaktadır. Arzu ederseniz, oturanlardan izin alarak, bu tarihi evleri de gezebilirsiniz. Bu evlerin yoğun olarak bulunduğu Çarşı hamamının arkasına, yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Bu bölgedeki gezinizde, küçük bir mola vermek isterseniz; Yunus Emre parkında, kendinize, yöreye has “Tereyağlı Ünye Pidesi” ziyafeti çekmenizi, özellikle öneririm.
KADILAR YOKUŞU
Osmanlı imparatorluğu döneminde, Ünye’den çok sayıda: ünlü kadı (hakim) yetişmiştir. Kadılık: Ünye’de babadan oğula sürmüştür. Zamanın kadıları ve kendilerinden sonra gelenler, bu yokuşta konak yaptırmışlar, oturmuşlar ve burası bir kadılar mahallesi haline gelmiştir.
Bugün, bu konaklardan birçoğu günümüze ulaşmıştır. Orijinal taş döşemeli yolu, taş işçiliğinin en güzel örneklerinin işlendiği giriş kapıları ve eski Ünye evleri ile, bir müze sokak gibidir.
Şehir merkezinden, kıyıya dik olarak iner. Cumhuriyet meydanına bağlanır. İlçede, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Çünkü: tarihi Ünye evlerinin en güzelleri buradadır.
KİLİSE
Orta yılmazlar Mahallesindedir. Ayakta kalan tek kilisedir. Yürüyerek ulaşmak mümkündür. Yalı mevkiindeki kesme taştan yapılan binanın çatısı kiremit örtülüdür. Süsleme ve resim bulunmayan sade bir yapıdır.
Yapının mimari biçimi nedeniyle, 17.yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. 1920’li yıllardaki mübadelede Rumların Ünye’yi terk etmeleri ile kapanan kilise, 1960’lı yılların başına kadar Ünye’ye elektrik sağlayan elektrik santralı olarak kullanılmıştır.
Ünye Belediyesi tarafından, 1994 yılında restore edilmiştir, içinin orijinal mimarisi bozulmuştur. Bugün düğün salonu olarak kullanılmaktadır.
BAKIRCILAR ARASTASI
İlçenin merkezindedir, yürüyerek ulaşabilirsiniz. Yüzyıllar boyunca, hem Ünye’nin hem de yörenin en önemli alışveriş merkezlerinden biri olarak öne çıkıyor. Burada hala çekiç seslerini duyabilir, otantik eşyaları ve birer küçük müze gibi duran dükkanları gezebilir ve geçmişe bir yolculuk yapabilirsiniz.
1960’lı yıllara kadar: bu sokak içinde sıra ile bakırcı dükkanları vardı. Bakırcı esnafı, ellerinde çekiçlerle, bakırlara hayat verir ve yöre halkı için: çeşitli kullanım araçları, tencereler, tavalar, kazanlar, yemek kapları imal ederek satarlardı. Ayrıca: kalay işleri de yapılırdı. Bakırcılık: Ünye’de o zamanlar çok gelişmiş bir iş kolu idi.
Bugün ise, ustaların çocukları ve torunları, az sayıdaki dükkanlarında, ev ve mutfak eşyaları ve bunların yanında süs eşyaları, aksesuarlar ve turizme dönük ürünler üretmekteler. Bakırcılar çarşısında gezindikten sonra, çevredeki otantik kahvehanelerde, çay içerek yorgunluğunuzu atabilirsiniz.
SARAY VE SARAY SURLARI
Evet, burada çok güzel bir saray bulunuyormuş. Ancak: 1860 yılında, fırtınalı bir gecede, mutfağında ve ahırlarında çıkan bir yangın sonucu yanmış. Söylentilere göre: İstanbul’daki sultanlar kıskanmış ve bu yüzden saray yaktırılmış.
Bu resim: o dönemlerde sarayda misafir edilen bir Fransız ressam tarafından çizilmiş olup, bugün Paris Güzel Sanatlar Akademisinin giriş salonunun duvarında bulunmaktadır. Evet, bu saray: 19. yüzyılda, deniz kenarında, Sancak Beyi Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Cumhuriyet Meydanında, anıt çınar ağacının önünden, kuzeye giden yolun yanında görülecek surlar: bir saraya aittir. Surlar: 10 metre yüksekliğinde olup, 20-30 metrelik bir kısmı ayakta sağlam kalabilmiştir.
ANIT AĞAÇLAR
Cumhuriyet meydanında bulunan tarihi çınar ağacının, yaklaşık 500 yaşında olduğu hesaplanmıştır. Fatih Sultan Mehmet Caddesindeki çınar ağacının da, aynı yaşta, olduğu tahmin edilmektedir. Çınarın çevresi: 9 metre, çapı: 2.5 metre ve boyu: 30 metredir. Çınarın gövdesinden biri, 1950 yılında isabet eden bir yıldırım sonucu parçalanmış ve yanmış.
Fatih Sultan Mehmet Caddesindeki çınar ağacı: Fatih Sultan Mehmet’in, Trabzon fethinden dönerken, Ünye’de konakladığı sırada diktiği söylenmektedir. Trabzon’dan yelkenlilerle Ünye’ye çıkan Fatih Sultan Mehmet, buradan Ünye-Niksar yolu ile İstanbul’a ulaşmıştır.
Ünye’de, çınarın olduğu yere çadırını kuran Fatih, vezirine dönerek “Lala, burada hiç ağaç yoktur, tez çadırımın önüne bir fidan dikile, bir daha buradan geçmek nasip olursa, dibinde dinleniriz” demiştir. İşte, bugün Ünye’nin ortasındaki anıt çınar ağacı, böyle dikilmiştir.
SARAY CAMİSİ
Ünye’de, orijinal olarak, günümüze ulaşan tek camidir. 1710 yılında yapılmıştır. Zaman zaman onarım görse de, büyük ölçüde orijinalliğini korumuştur. Şehir merkezinde, çınar ağacının yanındadır, yürüyerek ulaşılabilir.
ÇAMLIK
İlçenin kuzeybatısındadır. İlçe merkezinden yürüyerek ulaşabilirsiniz. Cumhuriyet Meydanından başlayarak, Yunus Emre parkını takip ederek, Yalı kahvesinde, Ünye koyunun muhteşem manzarasının önünden, Yüzyıl parkını geçerek çamlığa ulaşabilirsiniz. Toplam uzaklık: 1 km. kadar. Ayrıca: buraya, ilçe merkezinde çınar dibinden dolmuş ve belediye otobüsleri de kalkıyor.
Denize bakan bir yamaç üzerindedir. Deniz ile sahil kara yolu arasındadır. Bütün Karadeniz boyunca, benzeri olmayan ender bir yerdir. Ön tarafı alabildiğine masmavi deniz, arkada ise çam ağaçları, sağında Fener kayalıkları ve solunda tertemiz kumlu koyları ile, bir tabiat harikasıdır. İçinde: çocuk parkı ve barbeküler ve taş masalar var.
Vatandaşların çok tercih ettikleri bir piknik alanı. Hatta: çevre ilçelerden bile çok sayıda gelen bulunur. Burada ayrıca bir motel ve restoran bulunuyor. Motel: 50 yatak kapasiteli ve Belediye tarafından işletilmektedir.
Çamlık bölgesinde: güneşin, koyların ve Ayanikola adasının üstünden batışının seyrine doyum olmaz.
ÇAKIR TEPE
İlçe sınırları içindedir. İlçe merkezinden, dolmuşlarla, özel araçlarla veya yürüyerek, Ünye’nin otantik sokaklarından geçerek gidebilirsiniz. Kentin ve denizin kuş bakışı seyredilebileceği bir tepe üzerinde kurulmuştur.
Yaz akşamlarında, doyumsuz manzarayı seyretmek için, tercih edilebilecek güzel bir yer. Burası: Ünye’nin bir balkonu gibidir. Yüzünüzü Ünye’ye döndüğünüzde: aşağıda şehir bütün muhteşemliği ile ayaklarınızın altında kalıyor. Deniz ise, masmavi bir halı gibi duruyor.
Burada özellikle pide yapan tesisler var. Ünye’ye gelip de burada pide yemeden ayrılmak, büyük bir eksiklik.
Ayrıca: küçük bir hayvanat bahçesi, çay bahçeleri ve ağaçtan yapılmış, iki adet otantik kafe var. Buranın diğer bir adı da “Sami Soysal Parkıdır. Önceki Belediye Başkanlarından Sami Soysal, burayı düzenleyerek Ünyelilere armağan etmiş.
ASARKAYA MİLLİ PARKI
İlçenin güneydoğusundadır. Şehir merkezine, 5 km. uzaklıktadır. Sahil kara yolundan, ayrılan stabilize bir yolla ulaşılır. Kente ve denize hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.
Denizden: 385 metre yüksekliktedir. Yabanı hayat yönünden de, zengin bir yerdir. Ağaçlar arasında dolaşırken, karşınıza aniden bir geyik ve kara çıkabiliyor. Piknik ve tabiatla baş başa olmak için ideal bir yer.
YAZ KONAĞI MAĞARASI
İlçeye, 3 km. uzaklıkta, Yaz konağı yolu üzerindedir. 2003 yılında keşfedilmiştir. 200 metre uzunluğunda ve 3 ayrı galeriden oluşmaktadır. Sarkıt ve dikitler ve benzerlerine az rastlanır kubbeli odalar bulunmaktadır.
Kireç taşından oluşmuştur.
Şu an için turizme açık değildir. Ziyarete açılması düşünülen kısım: yaklaşık 250 metredir. Bu kısmın yüksekliği: 10 metredir ve 20 metre yükseklikteki bir üst merkezden dökülen bir suyun aktığı görkemli bir boşluk ile son bulur. Buradan sonraki bölüme, ziyaretçilerin girişi uygun bulunmamaktadır.
PLAJLAR
Karadeniz bölgesinin en geniş ve en temiz doğal plajları: Ünye kıyılarındadır. Uzunkum, Kavaklar ve İnciraltı Plajları, bunların bazılarıdır. Özellikle, çamlık kıyılarına gidenler, ilginç kaya şekillerini görebilirler. Karadeniz’in dalgalarının uzun yıllardır sabırla ve ustalıkla çizdiği, garip şekiller vererek figürler oluşturduğu bu kayalıklar, gerçekten ilginizi çekebilir.