Arhavi-Hopa arası uzaklık: 11 km. Batısındaki Fındıklı ile arasındaki uzaklık ise, 15 km. İl merkezi, Artvin’e uzaklık ise: 86 km. Rize il merkezine uzaklık ise: 100 km.
Karadeniz sahil otoyolu üzerinde bulunuyor.
TARİHİ
Yörede: MÖ.831 yılından itibaren, Urartu egemenliği görülür. MÖ.200-150 yılları arasında: Roma imparatorluğu, yöreyi, Armanya krallığı adı altında kendisine bağlar. Bu durum: MS.532 yılına kadar sürer.
Bu dönemde: Doğu Romalılar bölgede egemen olmasına rağmen, Türkmen İlbeyleri de, etkinliklerini sürdürmüşlerdir.
625-630 yılları arasında: Hazar Türklerinin egemenlikleri görülür. 1050 yılından sonra ise, yörede Selçuklu ve Osmanlı egemenlikleri görülür.
1471 yılında, Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’daki Pontus İmparatorluğunu ortadan kaldırınca, bu topraklar, Osmanlı devletine kalır. 1915 yılında, Ruslar bölgeyi işgal ederler.
Ancak, Çarlık Rusya’sının iç işlerinin karışması nedeniyle, Rus kuvvetleri, 1918 yılında bölgeden çekilirler. 12 Mart 1918 tarihinde, Arhavi kurtulur.
İlçe, 1954 yılında, ilçe statüsü kazanmıştır.
İsim öyküsü: Arhavi ismi: Arkabi isminden türemiş ve günümüze Arhavi olarak gelmiştir.
GENEL
İlçe, Kamilet ve Derecik olmak üzere, iki vadi üzerinde kurulmuştur.
İlçenin arazi yapısı: genel olarak dağlıktır. İlçe merkezi: köylerin aksine, genel olarak düz bir araziye sahiptir. Bu düz arazide: iskan ve tarıma elverişlidir.
İlçede: irili-ufaklı çok sayıda buzul gölü var. Bunlar: Nogadid, Sarıgöl, Alacagöl, Büyük Agara ve Küçük Agara gölleridir.
İlçede iklim: yazları ılık, kışları serin geçen bir iklim yapısı hakimdir. Her mevsimde bol yağış görülür ve bunun sonucunda nem oranı yüksektir. Bu iklim şartları sonucu: tarımda, çay, fındık, mısır ve turunçgil yetiştiriciliği öne çıkar. İlçede: 1 kamu ve 2 özel sektöre ait çay fabrikası bulunur. Bu fabrikalar, yöre halkının istihdamının sağlanmasında önemli katkı sağlarlar.
Burası: Artvin ilinin diğer ilçelerine göre, daha az göç veren bir yerleşim birimidir.
İlçe ekonomisi: çay ve fındık tarımı üzerine kurulmuştur.
Ayrıca: yoğun olarak, kivi üretimi yapılmaktadır. Yıllık ortalama: 50 ton kivi üretimi yapılıyor. Son olarak: ilçe, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından: “Kafkas arı “ ırkı yetiştiriciliği açısından, izole bölge kapsamına alınmıştır. Sanayi tesisi olarak ise, ARSAN Silah Fabrikası bulunuyor.
Turizm olarak değerlendirildiğinde: yörenin sahillerinde, denizin çok temiz olmasına rağmen, düzenli plaj ve turizm sezonu bulunmaması, havaların çok yağışlı olması, turizmi engelleyen en büyük etkenler. Ayrıca: eski eser ve ören yeri olan kültür değerlerinin ulaşım sorunu çözülememiş, bu da yörenin turizmini olumsuz etkileyen en büyük etken.
Atmaca Avcılığı
Arhavi yöresinde büyük önem taşır. İlçe genelinde yapılır. Ağustos ayında başlayarak, Ekim ayı sonuna kadar süren atmaca avında: yakalanan ve evcilleştirilen atmacalar, bıldırcın avında kullanılır ve av mevsimi bitince, tekrar doğaya bırakılırlar.
ARHAVİ KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
Arhavi yöresine gidecekseniz, gidiş tarihinizi festival tarihine denk getirmenizde yarar var. Çünkü: burada, Ağustos ayının ikinci yarısı başında, güzel bir festival düzenleniyor. Bu festivalde: ünlü sanatçılar konserler veriyor, yerli ve birçok yabancı halk oyunları topluluğu; gösteriler sergiliyorlar.
Bunların dışında, sportif etkinlikler var. Bunlar: yamaç paraşütü, rafting-cross, su sporları, atletizm, bisiklet, plaj voleybolu, basketbol, futbol, tenis ve masa tenisi. Ayrıca: yöreye özgü yarışmalar düzenleniyor.
Bunlar ise: dik hızarda tahta biçme, aykırı hızarda odun kesme, dibekte mısır ayıklama, fındık ayıklama, çay toplama, en iyi hamsili ekmek ve lazböreği yapma, halat çekme, bilek güreşi ve amatör ses yarışmaları.
Yazının başında da söylediğim gibi, güzel etkinlikler var, mutlaka ilginizi çekecektir
ARTVİN FOKLÖR
İlin yüksek bölümlerindeki köylerde oynanan bir oyun var, çok meşhur bu oyunun adı: Tirilido Nanida. Bu oyunun bir de hikayesi bulunuyor. Şöyle: Eski günlerde, Arhavi’li bir genç, çalışmak için Batum şehrine gider.
Orada: Borçkalılar ile tanışır ve çok samimi olurlar. Birlikte gezerler, birlikte eğlenirler. Cilvelo oyununu çok sever ve her fırsatta bu oyunu oynar ve iyice öğrenir. Sonunda, bir gün Arhavi’ye döner. Memleketinde, eş-dost düğünlerinde, eğlencelerde bu oyunu oynar.
Ancak, oyun biraz değişmiştir. Aklında kaldığınca, müzik ve oyunu çevresindeki kişilere öğretmeye başlar. Ama, biraz önce de söylediğim gibi, oyun ve müzik, değişerek yörenin tüm eğlencelerinin başlıca oyunu haline gelir.
Yani: Arhavi yöresinde oynanan bu oyunun aslında, Borçka yöresinin Cilvelo oyunu olduğunu da savunanlar çoğunluktadır. Evet, bu oyun maalesef günümüzde unutulmaya yüz tutmuş ve çok az kişi tarafından bilinip oynanıyor. Kadın ve erkek birlikte oynanan oyunun, değişik sözleri de bulunuyor.
NE YENİR
Yörede: hamsinin yeri bir başka. Hamsi her alana girmiş. Hamsi tavasının yanında, hamsili ekmek, hamsi kuşu, hamsi köftesi, sebzeli hamsi, hamsi çorbası, hamsi buğulaması gibi. Bunun dışında birçok yemekte de, hamsi, temel madde olarak kullanılıyor.
NE SATIN ALINIR
Arhavi’den, yine birçok çay fabrikası bulunması nedeniyle, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik çay alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
ÖZGÜRLÜK ANITI
Atatürk ve Gençlik Parkı içindedir. Anıtta iki tane figür var, bunlar kolunda atmaca tutan Karadeniz uşağı ve zeytin dalı tutan Karadeniz kızıdır. Atmacanın bağımsız olarak kolda oturtulmasıyla dostluk ve güven teması işlenmiştir. Vahşi kuşun bile sevgi ile nasıl uysallaştığı anlatılmaya çalışılmıştır.
Erkek ile el ele tutuşmuş Laz kadınının zorluklara karşı eşiyle birlikteliğini ve bu beraberliğin en temel göstergesi olan sevgi ve sadakat duygusu anlatılmıştır. Karadeniz kızı, çay yapraklarından oluşan demeti, zeytin dalı misali sol eliyle yukarıda tutmasıyla barışı, sevgiyi ve aynı zamanda da yöre ekonomisini temsil ettiği anlatılmaktadır.
CİHA DAĞI VE KALESİ
Ciha dağının silüeti: Arhavi ilçesinin logosu olarak kullanılıyor. Ancak: herhangi bir onarım veya restorasyon görmemesi nedeniyle, bugün harap durumda. Özellikle: Ciha dağı; 1970 li yıllarda Milli Park’a dönüştürülmek istenmiş, ancak tasarı yürümemiş.
Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmesi de, Cenevizliler zamanından kaldığı sanılıyor. Arhavi’nin hemen üstünde, bir heykel gibi duruyor. Ancak: kalenin çevresi, geçilemeyecek şekilde orman ağaçlarıyla kaplanmış. Ana kaya üzerinde bulunan kalenin, günümüze yalnızca sur kalıntıları kalabilmiş. Doğaseverler, buraya yürüyüş düzenliyorlar.
ORTACALAR MERKEZ CAMİSİ
Kapının üzerinde bulunan kitabesine göre: 1757 yılında yapıldığı görülmektedir. 1908 yılında ise, ahşap tavan ile birlikte, ahşap minberi yapılmıştır. 1955 yılında, minaresi eklenmiştir. Kısmen onarım geçiren cami, ibadete açıktır.
ORTACALAR ÇİFTE KEMER KÖPRÜSÜ
Ortacalar, bucak merkezine 25 km. kala, Arılı-Küçükköy yol ayrımındadır. Buraya giderken takip edeceğiniz yol boyunca, maalesef eşsiz orman güzelliklerini baltalayan taş ocakları ile çirkinleştirilmiş. Tam yeşillikleri görmeye alıştığınızda, birden bire ortam değişiyor.
Evet, köprüye ulaştığınızda: birbirine dik gelecek şekilde planlanan, iki köprüden meydana gelmektedir. Her ikisi de, tek gözlü ve yolunun eğimli olduğu taş köprüler gurubuna girmektedir. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, tahminen 250 yıllık olduğu düşünülmektedir. Osmanlılar tarafından yapıldığı biliniyor. Göze hitap eden, harika bir estetiği olan taş köprü, görülmeye değer tarihi eser.
Karayolları tarafından onarılmış ve günümüze sağlam olarak gelmiştir. Ama onarımda kullanılan taşlar, hemen sırıtıyor, keşke biraz daha aslına uygun onarım yapılabilseymiş. Buram buram tarih kokan köprü, adeta üzerinden gelip geçenlere tarih dersi okutur gibi.
METRUK KİLİSE
Bu kilise yapısı: Cumhuriyet döneminde sinema olarak kullanılmış. İsmi: iyi sinema. Ama daha sonra yanmış. Yanan bu iyi sinema, yani Rum kilisesi daha sonra kullanılmamış.
MENÇUNA ŞELALESİ
Önce, çifte köprüye 15 km. lik asfalt bir yolla gidiliyor ve sonra 3 km. stabilize bir yol ile kamilet vadisine gidiliyor. Bu yol: Kamilet vadisinin muhteşem görüntüsü eşliğinde, yaklaşık iki saatlik bir yürüyüş sonunda, Mençuna şelalesine tırmanmak üzere, tahta köprüden vadinin öbür yanına geçiliyor.
Sonra, yokuş bir dağ yolu ve tadına doyum olmayan bir yürüyüşten sonra, şelaleye varılıyor. Yani, yaklaşık 3.5 saatlik bir yürüyüş gerekiyor.
Karadeniz yöresinin en yüksek ve su yönünden en büyük şelalesidir. Yüksekliği: ortalama 100 metre. Şelalenin düştüğü yerde: göl var. Bu gölde yüzmek mümkün. Suda: kırmızı benekli alabalık yetişiyor.
Karadeniz bölgesinin tek adası, yine burada. Mavi ve yeşilin iç içe buluştuğu bu güzel kentimizi mutlaka görmelisiniz.
Kesinlikle inanamayacaksınız, kiraz, Giresun bölgesinden çıkarak, tüm dünyaya yayılmış.
Ama yine de günümüzde Giresun’da kiraz bulmak biraz güç, çünkü, fındık ağaçları, kiraz ağaçlarının yerini almıştır.
ULAŞIM
Giresun’a ulaşmak için, iki yol var. Birinci yol: sahil kesiminden geçen yol. Ancak, artan trafik nedeniyle, bu yol ihtiyaca yeteri kadar cevap vermemektedir. Diğer yol ise: İç Anadolu ile irtibatlı, Giresun-Şebinkarahisar yoludur. İlin, belli başlı merkezlere uzaklıkları şöyledir.
Giresun-Ankara arası uzaklık: 612 km. Giresun-İstanbul arası uzaklık: 931 km. Giresun-İzmir arası uzaklık: 1191 km. Giresun-Rize arası uzaklık: 215 km. Giresun-Trabzon arası uzaklık: 137 km. Giresun-Samsun arası uzaklık: 196 km. Giresun-Ordu arası uzaklık: 44 km. Giresun-Bursa arası uzaklık: 942 km.
Giresun ilinde, hava ve demir yolu ulaşımı bulunmamaktadır. Öte yandan: son yıllarda denize dolgu yapılarak inşa edilmiş “Or-Gir” Hava alanı da yöreye ulaşımda önemli bir etkinlik göstermiştir.
TARİH
Giresun yöresinde: Kimmerler, İskitler ve Medler görülür.
Bu yörede, efsanelere konu olan, Amazon denilen kadın savaşçıların: Kimmerlerin kadın gurubu olduğu veya İskitlerden geldikleri de söylenmektedir. Bir kısım tarih yazarına göre: Amazonlar; cesur ve savaşçı kadınlardı ve Terme yakınlarında bağımsız bir devlet kurarak, Farnia’ya (Poti) kadar, Karadeniz sahillerine egemen olmuşlardı.
MÖ 6’ncı yüzyılda, Hititler, Giresun yöresine: “Azzi” ülkesi diyorlardı. Eski Yunan kaynaklarında ise, bu bölgeye: Pontus adı verilmektedir.
Yine aynı tarihi süreç içinde: MÖ 670 yıllarında, yeni koloniler-sömürgeler kurmak için Ege kıyılarından Karadeniz yöresine gelen Miletoslular: Sinop’tan Trabzon şehrine kadar uzanan bölgede, önemli ticaret merkezlerine sahip, 90 kent kurarlar.
Bunlardan biri olan “Kerasus” isimli kentin, bugünkü “Giresun” olduğu düşünülmektedir. Kerasus bir meyve ismidir, sömürgeciler bu meyveyi yani günümüzdeki ismiyle kirazı buradan götürürler ve o meyvenin çıktığı bu yöreye “Kerasus” ismi verilir.
Önemli olan husus: bu tarihlerde henüz İstanbul, Londra ve Paris gibi şehirlerin henüz kurulmamış olmasıdır. Yani, buradaki şehirler o kadar eskidir. Evet, bunlar bölgeyi 200 yıl kadar sömürürler.
Ardından, MÖ.546-332 yılları arasında, Pers imparatorluğu döneminde, Pers İmparatoru Dareios tarafından, bölge ele geçirilir. Büyük İskender, MÖ. 333 yılında Pers imparatorluğunu yıkınca, bölgede, Kapadokya krallığı doğar ve Giresun, Kapadokya Krallığı toprakları içinde kalır.
MÖ.301-66 yılları arasında: Pontoslular döneminde, bölgede, Pontos hakimiyeti görülür. Pontos kralı Farnakes, burayı 3 defa kuşatır ve 3’ncü seferde burayı ele geçirir. Ancak, bu kadar uğraşmasına kızar, şehri yağmalar, yakıp yıkar ve doğal limanın olduğu yerde yeni bir şehir kurar ve ismini, kendi isminden alarak “Fernake” verir.
Devam eden tarihi süreç içinde: kent, en parlak dönemini, Roma Senatosunu güç durumlara düşüren, IV. Mithridates döneminde yaşar. Bu dönem boyunca şehrin ismi “Fernake” olarak bilinir.
Bu dönemde, burada kurulan devletin sınırları, Yunanistan’a kadar genişler. Bunun üzerine, Roma yönetimi tedirgin olur ve General Lucullus yönetiminde, Anadolu’ya, bir ordu gönderilir. Bu ordu, Pontos krallığının topraklarını ele geçirir. (MÖ.76) Şehrin ismi yeniden “Kerasus” olur.
General Lucullus, Roma’ya dönerken: batının henüz tanımadığı, ancak bu yörede çok yaygın olarak kiraz fidanlarından bir bölüm, yanında götürür. Ancak: generalin geri dönmesi; Pontos krallığı tarafından, kaybedilen toprakların yeniden geri alınması sonucunu doğurur. Bunun üzerine: Roma, yeni bir general gönderir. General Ponpeius; Anadolu’yu tamamen Roma’ya bağlar.
395 yılında: Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesiyle: Giresun, Bizans imparatorluğunun sınırları içinde kalır. 1204 yılında, İstanbul, Latinler tarafından ele geçirilir. Trabzon’a kaçan Bizans İmparatoru Alesios Kommenos; yeni bir imparatorluk kurar. Giresun’da, bu yeni imparatorluğunun hakimiyeti altına girer.
1398 yılında, Giresun, Osmanlı devleti sınırlarına alınır. Bu dönemdeki ismi: Çepni vilayeti olarak geçer.
1923 yılında, Cumhuriyetin ilanı ile, Giresun il merkezi olur.
GENEL
Ordu şehrinden çıktıktan sonra Melet ırmağı, Ordu ve Giresun şehirleri arasındaki sınırı oluşturur. Aslında, Melet ırmağı geçildikten sonra, yörenin iklim, coğrafya, her şeyi değişir.
Türkiye yüz ölçümünün, yaklaşık % 1’ini oluşturuyor. İl merkezinin, denizden yüksekliği: 10 metre. İl merkezi, coğrafi konum olarak: Aksu ve Baltama vadilerinin arasında, denize doğru uzanan bir yarımada üzerinden kurulmuştur.
Bu yarımadanın doğusunda ve 2 km. açığında, Doğu Karadeniz bölgesinin tek adası olan: Giresun Adası bulunuyor. Giresun adası, Karadeniz bölgesinin en büyük adasıdır. Zaten Karadeniz bölgesinde çok fazla ada yoktur. Diğer adalar, buradan daha küçüktür.
Yani, Ordu şehir merkezinden ayrı olarak, Giresun şehir merkezi, dağ ile deniz arasına sıkışıp kalmıştır.
İl’in ormanlık kıyı bölgeleri: bugün çoğunlukla fındık bahçeleri oluşturulmuştur. Böylece: Karadeniz kıyılarının, birinci fındık yükleme limanıdır. Ancak liman özelliği: fındık ve orman ürünleri dışında, özellikle yolcu ulaşımında deniz yolundan çok, kıyı boyunca devam eden kara yolları kullanıldığı için, limanın işlevselliği giderek azalmıştır.
İl topraklarının, üçte biri: orman örtüsü ile kaplıdır. Ormanlar: deniz kıyısından başlayarak; 1900 metreye kadar yükselir.
Karadeniz kıyılarında: ılık ve yağışlı bir iklim var. Yağışlar pek boldur. Kurak mevsime rastlanmaz. Ancak, kıyıda görülen bu iklim şartları: dağlık kesimlerde ve Kelkit Havzasında değişir. Dağların, denize bakan yamaçları daha yağışlıdır. Kışlar daha sert, kar örtüsü daha uzun süre kalıcı ve yazları, daha serindir.
Bölgede yerleşim: dağınık ev sistemindedir. Arazi dağlık olduğu için, vatandaş sahip olduğu birkaç dekarlık düz araziye: mısır tarlası yapmıştır. Üst kısmına ise, ev yapmıştır. Bu şekilde: evler ve mahalleler arasında, uzak mesafeler oluşmuş ve insan ilişkileri zayıflamıştır. Bu durum, özellikle, ilçelerde yaşayan insanların konuştukları dil lehçeleri arasında farklılıklar oluşmasına sebep olmuştur.
Fındık
Giresun fındığı: dünya pazarlarında özellikle aranmakta ve tercih edilmektedir. Çünkü: parlak kabuklu, yağ oranı yüksek, tombul bir fındık türüdür. Kıyıdan başlayarak, 1000 metre yüksekliklere kadar, fındık bahçeleri yayılmış ve üretim yapılmaktadır. Evet, fındığın bu özelliğine istinaden, FİSKOBİRLİK Genel Müdürlüğü, Giresun ilindedir.
Kiraz
Kiraz’ın ana yurdu Giresun’dur. Bu nedenle: ismini de, Yunanca “kiraz” anlamına gelen “Kerasus” veya “Keresea” kelimelerinden almıştır. MÖ.74 yılında, Romalı General Lucullus, Doğu Karadeniz bölgesine yaptığı sefer sırasında gördüğü ve yanında götürdüğü fidanlar sayesinde, kiraz tüm dünyaya yayılmıştır.
Ancak, kiraz, son yıllarda önemini kaybetmiş ve yerini fındığa bırakmıştır.
GİRESUN ÜNİVERSİTESİ
2006 yılında kurulmuştur. Üniversite bünyesindeki fakülteler: Tıp, Eğitim, Fen-Edebiyat İktisadi ve İdari Bilimler, Sağlık Bilimleri, Güzel Sanatlar ve İletişim Fakülteleri bulunmaktadır.
Üniversitenin: sosyal tesislerinin, yerleşkelerinin, yurtlarının durumu hakkında da bilgi vermek isterdim ama, maalesef Giresun Üniversitesinin sitesinde, yani bu konuda bilgi bulunmasının zorunlu olduğu sitede, bu konularda tek bir satır yazı bile yok. Sanırım Üniversite, kendi sitesini öylesine bir anlayışla yapmışlar.
AKSU ŞENLİKLERİ
Giresun-Trabzon sahil yolu üzerinde ve kent merkezine, yaklaşık 4 km. uzaklıkta bulunan Aksu Deresi Ağzı: mesire yeri olarak kullanılıyor. İnsanlar: gezmek, eğlenmek ve dinlenmek amacı ile, buraya sık sık gidiyorlar.
Her yıl: 20-23 Mayıs tarihleri arasında ise, yine burada “Aksu Şenlikleri” düzenleniyor. Bu şenliklerde, Mayıs Yedisi geleneği yaşatılmaya çalışılıyor. (Hıdırellez)
DENİZ TURİZMİ
Kentin batısındaki plajlar: doğu kesimindekilere göre, daha sığ ve daha kumluktur. Kent merkezine, yaklaşık 5 km. uzaklıktaki: Arif Kumaş, Giresun, Belediye, Emniyet, Tabya ve Jandarma Plajları: Giresun’un başlıca plajları olarak öne çıkıyor.
Bunun dışında: yaz aylarında, Giresun Adası ile Giresun Limanı arasında, belli zamanlarda, “Mavi Tur” adı altında, tekne gezileri düzenlenmektedir. Giresun’da zamanınız varsa, bu mavi tura mutlaka katılın.
NE YENİR
Giresun yemeklerinde, ana malzeme olarak: karalahana, ısırgan, pezik, madımak, galdirik, mantar, sakarca, çileklik, mendek, merulcan, marul, maydanoz kullanılır. Bu malzemeler ile yapılan başlıca yemekler ise şunlardır: karalahana çorbası, karalahana sarması, ısırgan yemeği, hamsi böreği, fasulye turşusu.
Evet, Giresun denilince akla hemen, dünyanın en lezzetli fındığı gelir. Burada: buraya has fındığı mutlaka tadın, hatta, kendiniz ve yakınlarınız için, bir miktar satın alarak, yanınızda götürmenizi öneririm. Bunun yanında: Giresun’da mutlaka yine buraya has “pide” tadın. Hamsi böreği ve karalahana yemekleri, tadılması gereken diğer tatlar.
NE SATIN ALINIR
Giresun’da oldukça eski tarihe dayanan bakırcılık, bugünde varlığını sürdürüyor. Bu bir geleneksel el sanatıdır. Dövme bakırcılık yanında, bakır işlemeciliği de yapılıyor. Genellikle: semaver, tepsi, biblo, duvar tabağı, şekerlik ve vazo gibi, anı ve süs eşyaları üretiliyor.
Bunlardan satın alabilirsiniz. Bunların yanında: Giresun’da günümüzde: el halıcılığı ve oya işlemeciliği de, varlığını sürdüren ve turistik özellikleri olan el sanatları arasındadır.
Özellikle: Giresun işi bakır ibrik ve güğümler öne çıkıyor. Konik yapılı ibriklerin gövdesi, dövme bakırdandır. Tutacak ve kopacak bölümleri de pirinçten yapılarak, gövdeye eklenmiştir. Ama, günümüzde bu sanatı yapan usta sayısı çok azalmıştır.
Tabii sonuç olarak, bu el sanatı örneklerini nereden alacağınızı soracaksınız. Bunları: Peştamal ve Kazancılar çarşılarında bulabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
GİRESUN KALESİ
Alanya ilçesini görenleriniz mutlaka vardır. Orada: tam şehrin ortasında bir kayalık yükselmekte ve bu kayalığın üstünde bir kale bulunmakta. İşte, Giresun kalesi de, buna benzer, yarım adanın en yüksek yerinde, bir taç gibi yerini almış. Tek farkı, Alanya kalesinden daha yüksek olması. Ama, büyük benzerlik var.
Evet, kale; yarımadanın en yüksek yerindedir. Kaleye ulaşmak için: 500 metrelik bir yol geçilmesi gerekiyor. Evet, kale bir hayli eski. MÖ 2’nci yüzyılda, Pontus kralı I. Farnakes tarafından yaptırılmış.
İki bölümden oluşuyor. Tepe üzerinde bulunan iç kalede: saray kalıntısı var. Kaleden: Giresun şehri bir tablo gibi gözüküyor. Deniz bir tarafta, fındık bahçeleri ve küçük ama sevimli Giresun, diğer taraftadır.
Günümüzde: burada, sur ve saray kalıntıları görmek mümkün. Ayrıca: kalenin çeşitli yerlerine oyulmuş: taş mağaralar ve tapınak kalıntıları görebilirsiniz. Büyük kaba taşlarla örülmüş surların bir bölümü: Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Tepenin batısındaki kayalarda: küçük bir at kabartması bulunuyor.
Buranın: Ayios İlyos’un mezarı olduğu düşünülüyor. Daha aşağıdaki bir kayalık bölümde görülen Bizans yazısında ise, burada küçük bir kilisenin bulunduğu yazılı. Kalenin kuzeyinde: çok büyük mağara sığınakları bulunuyor.
Kale içinde bir mezar daha göreceksiniz. Bu mezar: Gazi Osman Ağa (Topal Osman Ağa) nındır. Topal Osman, Balkan savaşına katılmış, bir şarapnel parçasıyla yaralanmış ve topallamaya başlamıştır. Ardından Çanakkale savaşına katılmış ve orada Mustafa Kemal ile tanışmıştır. Tanışmalarıyla birlikte Mustafa Kemal’e büyük bir hayranlıkla bağlanmıştır.
Zaten, Çanakkale savaşından Anadolu’ya kendi yerlerine dönenler, Mustafa Kemal’i ve başarılarını anlatır dururlardı. Topal Osman: Anadolu işgal edilmeye başlanınca, milis güçleriyle birlikte Trabzon’u işgal eden Ruslara karşı savaşan gönüllü 47’nci Alay Komutanıdır. (Gönüllü 42’nci Alay Komutanı Avni Bey, Tirebolu’da yerleşiktir)
Topal Osman’ın gönüllü alayı, Ruslar gittikten sonra, yerel Rum çetecilerle savaşır. Atatürk, 1919 yılında Samsun’a ayak bastığında aslında kendisine verilen görev, bu yerel milis güçlerini dağıtmaktır.
Ancak Havza’da Topal Osman ile görüşür ve Topal Osman, bütün güçleriyle arkasında olduğunu söyler. Zaten özellikle Sakarya Savaşında, en fazla şehit veren illerin başında Giresun ve Ordu gelir. Afyon Karahisar İscehisar’da “Giresunlular Şehitliği” vardır. Topal Osman, Kurtuluş savaşından sonra Cumhurbaşkanı Muhafız Alay Komutanı olur. Giresun Belediye Başkanlığı yapar.
Ancak ismi bir milletvekilinin öldürülmesine karışır, kaçar, yargılanır ve idam cezasına çarptırılır. Ankara’da bir bağ evinde ölü bulunduğu söylenir, bazı kaynaklar ise çarpışmada öldürüldüğünü iddia ederler. Ardından, Ulus heykelinin tam karşısında, TBMM önünde, ibret olsun diye 3 gün darağacında sallandırılır.
Atatürk, o sırada yurt gezisinden döner ve bu duruma çok üzülür, cenazeyi Giresun’a gönderir ve kalede yaptırılan mezara gömülür. Evet, buralara yolunuz düşerse, Gazi Topal Osman Ağa’nın mezarını mutlaka ziyaret edin.
Bunun dışında: kalede: tarihi kalıntılar ve asırlık çınar ağaçları var. Ağaçların altında piknik yapmak için masalar, şömineler bulunuyor. Ayrıca: lokanta, çay bahçeleri ve büfelerde hizmet veriyor. Turistlerin ilk uğrak yerlerinden biri. Kaleden aşağıya baktığınızda: kalenin eteklerinde ve doğusunda Zeytinlik Mahallesi var.
Eski konak ve evlerden oluşan mahalle koruma altına alınmış. Sit alanı. Kaleden güneşin batışını da izlemek, muhteşem bir keyif. Gece ise, ışıklandırılan şehir, kaleden yine bambaşka görünüyor. Hani derler ya, anlatmak tan öte, yaşamak gerekir.
KUFA KUYUSU
Kalenin eteğinde ve yeni açılan yolun hemen kenarındadır. Kale yolundan çıkarken, sağ tarafta, pek de göze batmayan bir yerde.
Pontus imparatorluğu döneminden kaldığı sanılmaktadır. Kalenin su ihtiyacının karşılanması için kullanılmıştır. Aynı zamanda, bir ziyaretgah olarak da kullanılmıştır. Söylentilere göre: bu kuyunun suyu, testilerle krallara gönderilirmiş ve onların türlü sıkıntılarına çare olurmuş.
Kuyunun ağız kısmı: 2 metre yükseklikte ve 80 cm. genişliktedir. Kesme taşlardan yapılmıştır. Kesme taşlardan sonra, kuyu genişlemekte ve 7-8 metre derinliğe kadar inmektedir.
KALE CAMİSİ
Kale mahallesindedir. Mimari değeri yüksek bir yapıdır. İki yazıtı bulunmaktadır. Giriş kapısı üstündeki, 1830 tarihli yazıtta: buradaki ilk cami yapısının, Dizdarzade Emetullah Hanım tarafından yaptırıldığı yazılıdır. İkinci yazıtta ise, 1912 tarihi görülmekte ve cami yapısının: Sarı Mahmut Zade Mustafa Efendi tarafından yeniden inşa ettirildiği belirtilmektedir.
Yapı: kesme taştan yapılmış, Neo-klasik dönem özellikleri taşımaktadır. Kare kaide üzerine, merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarlarında: hafif sivri kemerli ikişer pencere, ikinci sırada da üçlü gurup halinde, alçı pencereler ile, ibadet mekanı aydınlatılmıştır.
Giriş kapısı: mermer yuvarlak kemerlidir. Üzerinde: dışa çıkıntılı kitabe yeri var. Kapının her iki yanında, yuvarlak kemerli, demir şebekeli birer pencere bulunuyor.
Caminin yanındaki minaresi: kare kaide üzerine, silmeli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Yanındaki çeşme de: 1927 yılında buraya yapılmıştır.
GİRESUN ADASI (ARETİAS)
Karadeniz bölgesinde, iskan edilebilir tek adadır. Kıyıdan, 1 mil açıkta bulunmaktadır. Söylentilere göre: Ada, kentin güney doğusunda bulunan ve görüntüsü kartal gagasını andıran, Gedik kayadan kopan bir parçanın denize yerleşmesiyle oluşmuştur.
Adada, tarih ve doğa iç içedir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre, bir zamanlar ada surlarla çevriliymiş. Surların yapımındaki inşaat işçiliği: Giresun kalesindeki işçilik ile aynı tekniktedir. Dolayısı ile, adanın surlarının da, Pontus imparatorluğu döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
Adada bulunan ve günümüze kadar gelen tarihi kalıntılar şunlardır: 2 büyük şarap fıçısı, 1 mabet harabesi, tapınak yeri, ayakta kalan bir kısım sur ve gözetleme kulesi.
Doğu ucunda bulunan “Hazma Taşı”: antik çağdan kalma bir dikit olarak göze çarpar. Bu taş: çağlar boyunca, yöre insanları için, mistik bir güç kaynağı olarak kabul edilmiştir.
Ada: mitolojide geçen “Altın Post” peşindeki Argonautların yaşadıkları maceralara da konu olur. Arganautlar: Altın postu ararken, Aretias adasına gelirler. Altın postun, burada saklı olduğuna inanmaktadırlar.
Ancak: adada, onları ejderha yapılı kuşlar karşılar. Kuşlar: tüylerini ok gibi fırlatarak saldırıya geçerler. Arganautların bir kısmı ölür. Sonunda: kuşları öldürürler ve altın postu aramaya koyulurlar. Ancak, bulamazlar ve adayı lanetleyerek, buradan ayrılırlar.
1984 yılında: Kaptan Tim Severin yönetimindeki, 12 kişilik bir araştırma ekibi: bu efsanevi yolculuğu yeniden canlandırmak için, Argo gemisinin aynısını, hiç çivi kullanmadan yaparlar ve yalnızca kürek çekerek, Giresun adasına kadar gelirler. Bu televizyon belgeseli, BBC televizyonu tarafından yayınlanınca, tüm dünya tarafından, Giresun adası tanınmış olur.
Evet, Giresun adası, günümüzde terk edilmiş durumdadır. Ancak: ada üzerinde, Bizanslılara ait bir tapınak ve daha tam olarak keşfedilmemiş bir kısım bina kalıntıları bulunmaktadır. Her MAYIS ayında, kadınlar adaya gelerek, dinsel ayinler düzenlemektedirler.
Son olarak, adada günümüze kadar sürdürülen bir gelenekten söz etmek istiyorum. Bu gelenek: soyun sürdürülmesi geleneği. Soyun sürdürülmesi inancı ile: ada çevresinde dolaşmak bir gelenek olarak, günümüze kadar ulaşmış ve halen sürdürülüyor. Bu tur: Hamza taşının bulunduğu yerden başlıyor ve adanın çevresi dolaşılarak, yine aynı yerde bitiyor.
Turun amacı, biraz önce söylediğim gibi: soyun sürdürülmesi. Bunun yanında: belaların denize atılması ve toprağın bereketlendirilmesi. Her yıl, Mayıs ayının 20 günü yapılan bu festival: günümüzde uluslar arası boyutlara ulaşmış. Festivalin halk oyunları bölümünde: Giresun yöresinin halk oyunlarının, yurt içinde ve yurt dışında tanıtımı amaçlanıyor.
GOGARA KİLİSESİ-ARKEOLOJİ MÜZESİ
Sahilde, Gogara mevkiindedir. Bu kilisenin, 16. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Ortodoks mezhebinin kilisesidir ve 1923 yılına kadar kilise olarak kullanılmıştır. 1923 ile 1948 yılları arasında boş kalmış, 1948 ile 19678 yılları arasında ise cezaevi olarak kullanılmıştır. 1967-1982 yılları arasında yine boş kalmıştır. 1982 yılında ise restore edilmiş ve 1988 yılından sonra müze olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yapı: kesme taşlardan yapılmış olup, kubbesi ve tipik kilise mimarisiyle, ilgi çeker. Dıştan dikdörtgen, içten bazilika plan ile kubbeli haç planının birleştiği, karma plan şeklindedir. Kuzeyinde: bodrum üzerinde, üç katlı tarihi bir bina daha vardır. Burası da, papaz evi olarak biliniyor.
1993 yılında, burası da orijinaline uygun olarak restore edilmiş ve müzenin idari binası olarak hizmete açılmıştır. Müze yapısı içinde: Eski Tunç Çağı, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait antik eserler, taş kabartmalar, eski tarihlerde kullanılan silah, giysi ve para örnekleri sergilenmektedir.
KATOLİK KİLİSESİ. ÇOCUK KÜTÜPHANESİ
Çınarlar mahallesindedir. Aslen Fransız Katolik kilisesidir ve 1800’lü yılların sonlarında inşa edilmiştir. 1967 yılından sonra ise, çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yapı: dikdörtgen planlı, ana cephesi üçgen alınlıdır. Köşelerde, taştan yivli köşe kolonları bulunmaktadır. Girişin üzeri: dört köşeli sütunla taşınan, yuvarlak kemerli, kırma çatılı bir sundurma ile örtülüdür. İç ve dıştan, çok güzel görünen binada, 2001-2002 yıllara arasında, restorasyon yapılmıştır. Bu restorasyonda ise, gerek bina ve gerekse çevre düzenlemesi yapılmıştır.
ZEYTİNLİK MAHALLESİ
Kalenin güneydoğusundadır. Burası: kentsel Sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır. Kentin geçmiş mimari dokusunu yansıtan bir mahalledir. Bazı evlerin restorasyonu yapılmış ve bir kısmında ise iyileştirme çalışmaları yapılmıştır.
Günümüzde burada: 4 tanesi anıtsal, 43 tanesi sivil mimarlık örneği olarak tescillenmiş, toplam 47 esere ilaveten, 35 adet yeni eser daha tespit edilerek, bunların tescil ve koruma altına alınması sağlanmış. Eski evlere meraklı olan tatilciler tarafından, mahalle gezilebilir, mutlaka büyük keyif alacakları yapılar var.
KAYA KİLİSE
İl merkezinde, Askerlik Şubesinin arkasında, eski Lonca yolu üzerindedir. İsmi tespit edilememiştir. Kitabesi de yok. Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllardan kalma, bir kaya tapınağı olduğu düşünülmektedir. Burada: gizli ayinler yapılmıştır. Panaia ve Surp Sarkiz adlarıyla da bilinen ve yapıldığında üç katlı olduğu düşünülen tapınak, geçmiş dönemlerde şifahane olarak da kullanılmıştır.
Çünkü: kilisenin yanındaki ve kilise ile bağlantılı yapılar: bir bakıma hastane görevini de üstlenmiş. Bu hastaneye çevre yerleşim yerlerinden, hastalar gelmekte imiş.
Bayağı büyük bir kilise, bu büyüklükte kaya oyularak yapılmış olması, aslında önemini ortaya koyuyor ama yine de, turistik anlamda pek öne çıkarılamamış.
KÜMBET YAYLASI
İl merkezine, yaklaşık 60 km. uzaklıktadır. Giresun’un en popüler yaylalarındandır. Buraya ulaşmak için: Giresun-Dereli-Şebinkarahisar yolu üzerinden gitmek gerekiyor. Dereli den sonra, Güdül-Yüceköy üzerinden gidildiğinde, 60 km. lik asfalt yol ile ulaşılır. Şebinkarahisar yolundan gidilirse, İkisu-Uzundere üzerinden de ulaşmak mümkün.
Yaylada: elektrik, su, telefon, bakkal, kasap, fırın, manav, kır kahvesi ve sağlık ocağı var. Çevrede: gür ormanlar, geniş çayırlar bulunuyor.
Yaylaya: günübirlik gelenler için: restoranlar bulunuyor. Kümbet Yayla Şenlikleri: yayla bölgesinin önemli mesire yeri olan: Aymaç Mevkiinde kutlanıyor. Çünkü, burası: doğal güzellikler bakımından zengin çevre manzarasına hakim bir tepe.
Şenlikler: genellikle Temmuz ayının ikinci yarısında düzenleniyor. Şenliklerde: oyunlar oynanır, yarışmalar düzenlenir ve hayvansal ürünler pazarlanır. Bu şenliklerin en ünlüsü: Temmuz ayının ikinci cumartesi-Pazar günlerine rastlayan Kümbet Yayla Şenlikleridir.
Hopa’da cennet veresiye değil peşindir. Evet, bu sözler burayı anlatmak için kısa ve öz. Sarp sınır kapısına, çok yakın bir sahil ilçesi. Karadeniz sahil yolunda son ilçe.
ULAŞIM
Hopa: Sarp sınır kapısına: 18 km. uzaklıktadır. İl merkezi olan Artvin’e uzaklık ise, 68 km. dir. Hopa-Rize arası uzaklık: 98 km. Hopa-Arhavi arası uzaklık: 9 km. Hopa-Borçka arası uzaklık: 35 km.
Burada hava ulaşımı yok. Ancak: Gürcistan’ın Batum ilinden, vizesiz olarak İstanbul’a uçuşlar gerçekleşiyor.
TARİHİ
Hopa, 1490-1512 yılları arasında, Yavuz Sultan Selim’in Trabzon valiliği sırasında, Osmanlı devleti topraklarına katılmıştır.
İlçe, 1915 yılında Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra ise, 31 Mart 1917 tarihli Brest-Litovsk Andlaşması ile, milli sınırlarımız içine dahil edilmiştir. İlçe: 1936 yılına kadar Rize iline bağlı iken, bu tarihten sonraki dönemde, Artvin iline bağlanmıştır.
Hopa’nın isim öyküsüne gelince: Hopa’nın ismi: Yavuz Sultan Selim tarafından verilmiştir. Selim; Trabzon valisi iken, Batum sancağını ele geçirmek üzere düzenlediği seferde: Hopa’nın ardında bulunan dağlarda konaklar.
Bu dağlardan: sahil şeridinde bulunan bugünkü Hopa şehrine baktığında: bu şehre “Hop” ismini koyar.
Hop kelimesi, Acemcede “güzel” anlamına gelmektedir. Sonraki süreçte, Hop ismi, Hopa olarak kullanılagelmiştir.
GENEL
Hopa: Trabzon-Rize-Artvin-Ardahan-Kars-Erzurum ve Gürcistan Cumhuriyetini birbirine bağlayan, uluslar arası kara yolu üzerinde bulunması nedeniyle, önemli bir konumdadır. Deniz seviyesinden, 10 metre yüksekliktedir. En yüksek noktası ise, 1513 metre ile Yavuz Sultan Selim tepesidir.
Özellikle: Karadeniz bölgesinin dağınık yerleşim özelliklerini taşır. İklim hemen hemen her mevsim yağışlıdır. Sürekli yağışlar nedeniyle, ilçenin büyük bölümü, ormanlarla kaplıdır. Bu oran: % 66’dır. Yörede “galaş” adı verilen bir rüzgar eser ki, nemi götürür ilçenin havasını değiştirir.
İlçenin ekonomisi yakın zamana kadar tarıma dayalı idi. Özellikle: kıyıdan, 400-600 metre yüksekliğe kadar olan yerlerde: fındık ve çay bahçeleri bulunmaktadır. Ancak: Hopa Limanının hizmete girmesi, Sarp Sınır Kapısının açılması, uluslar arası taşımacılık, turizm gibi çeşitli alanlardaki ticari faaliyetlerin artması: konaklama ve iş yeri sayılarında ciddi artışlar ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İlçede, balıkçılıkta, en yaygın ekonomik faaliyetlerden biridir. Balıkçılıkta faaliyet gösteren, yaklaşık 300 e yakın ruhsatlı üreticinin, 120 balıkçı teknesi bulunmaktadır. Ayrıca: ilçede 1 çay fabrikası, Karadeniz Bakır İşletmeleri, 1 termik santral ve liman işletmesi bulunuyor.
Hopa Kültür ve Sanat Festivali
Her yıl, Temmuz ayının ilk haftasında: Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı organizatörlüğünde yapılır. Festival etkinlikleri kapsamında: çeşitli sanatsal, sportif ve kültürel etkinlikler düzenlenir.
Hopa Limanı
Sarp Sınır kapısına, 15 km. uzaklıkta olması, buranın önemini ortaya çıkarıyor. Bu limanda: yükleme, boşaltma, iç ticaret ithalat, transit ticaret, antrepoculuk gibi tüm deniz hizmetleri yürütülmektedir. Liman yap-işlet yöntemi ile yaptırılmış olup, halen özel sektör tarafından işletilmektedir.
Sarp Sınır Kapısı
1988 tarihinde açılmıştır. Başta Gürcistan olmak üzere, bağımsız devletler topluluğu ülkeleriyle, sosyal ve ekonomik ilişkilerin önemli bir gelişimi sağlanmıştır.
Hopa Gümrükler Başmüdürlüğü ve bağlantı gümrük müdürlüklerinde: gelen-giden yolcu, otomobil, otobüs, Tır ve gemi sayılarında, sürekli artış olmaktadır.
Hopa’nın en büyük özelliklerinden birisi de: insanlarının eğitime düşkün olması. Halkın okur-yazarlık oranı, % 98 ile, ülkemizin birçok yöresinden daha yüksek.
Turizm: Sarp sınır kapısının açılması ile, bölgenin turizm potansiyeli inanılmaz ölçülerde artmıştır. Bunun sonucu olarak: ilçede, modern tesisler çoğalmıştır.
KAFKAS FİLM GÜNLERİ
Kopmuş plajında yapılıyor ama havanın durumuna göre, Liman Tesislerinde düzenleniyor. Aslında, ilçede film günleri festivali düzenlenmesine karar verilmiş, ancak bir sinema salonu yok.
Bunun üzerine: Liman işletmelerindeki bir depo: sinema salonu olarak düzenlenmiş ve festival burada yapılıyor. Festival: Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından destekleniyor. Etkinlikte: Türkiye, Azerbeycan, Ermenistan, Rusya ve Gürcistan’dan filimler gösteriliyor.
NE YENİR
Hopa denilince aklıma ilk gelenler: Laz böreği ve hamsi. Özellikle: hamsili pilavı denemenizi öneririm. Bunun yanında: yine buraya has bir yemek: Kvane. Taneli fasulye, ceviz, acı biber, sarımsak ve nar ekşisinden yapılıyor. Son olarak: lahanadan yapılan, Harhaşi önerebilirim. Lahana yemeklerini severseniz, bunu de deneyebilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Hopa’dan: çay, bal ve ceviz satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
HOPA LİMANI
1997 yılında özelleştirilmiş ve Park Denizcilik isimli bir firmaya tahsis edilmiş. Bu firma tarafından: yükleme, boşaltma, terminal, depolama, kılavuzluk, kurtarma ve likit dolum tesisleri işletiliyor.
Konum olarak: Karadeniz’in dünyaya açılan kapısı durumunda. Hopa ilçesinde zamanınız olursa, limanda dolaşabilirsiniz.
SARP SINIR KAPISI
Burası: Sovyetler Birliği ile imzalanan anlaşma gereğince, 1988 yılında açılmıştır. Burada: uluslar arası tüm gümrük işlemleri yapılmaktadır.
Bunun sonucu olarak: özellikle Hopa ilçesinde: nakliyecilik ve konaklama sektörü, olumlu yönde etkilenmiştir. Bunun yanında: sınır ticareti, ithalat ve ihracat sürekli artmış ve artmaktadır.
Bunun yanında bazı sanayi kolları da gelişmiştir. Örneğin: yaklaşık 100 kadar küçük ve orta ölçekli, oto tamirine yönelik sanayi işletmesi açılmıştır.
Hopa’dan yola çıktığınızda: Karadeniz Sahil Yolunun başlangıç noktası olan Sarp sınır kapısına ulaşmanız mümkün. Muhtelif tüneller var.
Hatta, en son tünele girmeden önce, tünelin giriş bölümünün üstünde “Dikkat Gümrük Kapısı” yazıyor.
Bu tüneli geçince, karşınıza hemen, sınır kapısı çıkıyor. Solda bir otopark var. Aracınızı oraya bırakıp, yaya olarak sınırı geçmeniz mümkün.
Nüfus cüzdanını göstererek sınırdan günübirlik geçiş yapabiliyorsunuz.
Bu arada
Sınır kapısına varmadan önce, yine bir yerleşim yeri: Kemalpaşa var. Sınıra: 10 km. uzaklıkta. 3500 kişi nüfuslu bir belde.
Kemalpaşa bölgesini, özellikle Gürcüler hareketlendiriyor. Yol kenarında yapılan bavul ticaretine, günde ortalama 4.000 ve pazarların kurulduğu günlerde ise (Salı ve Cuma günleri) ortalama 12.000 Gürcü vatandaşı katılıyor.
Ayrıca: Türkiye’nin dört bir tarafından, bavul ticaretinden pay kapmak için, Kemalpaşa’da dükkan açan firmalar var. Özellikle: tekstil firmaları bunlar. Kemalpaşa’da bütün markalar var. Tekstil üzerine, 200 ün üzerinde yeni mağaza açılmış.
Geceleyin Kemalpaşa’ya gelen Gürcüler, saat: 23.00 den sonra, sabah saatlerine kadar alışveriş yapıyorlar. En çok; hazır giyim ve ev tekstiline ilgi gösteren Gürcüler, hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak ve hem de satmak için aldıkları ürünleri, minibüslere doldurarak, sınır kapısına götürüyorlar.
Gürcistan gümrüğünde: bir kişinin 300 dolarlık mal geçirmesine izin verilmesi nedeniyle, daha çok mal almak için Gürcülerin aile üyelerini de yanlarında getirdikleri görülüyor. Buradan aldıkları malların çoğunu: Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’a götürerek satıyorlar.
Sınır kapısı ilginç. Rüşvet söylentileri var. Ama: çoğu kez, elinizi-kolunuzu sallayarak, sınırın karşısına geçmeniz de mümkün. Hatta: belki, yanınızda bulunan çantanızı bile kontrol etmeyeceklerdir.
Kapının
Gürcistan tarafındaki sınır köyü adı: Sarpi. Aslında, bu köy, ikiye bölünmüş. Bir kısmı, bizim tarafta, diğer kısmı onların tarafında. Sınırın öbür yanında karşınıza ilk çıkan şey: bir şeyler içebileceğiniz: kafemsi yerler.
Batum’a giden dolmuşlar da buradan hareket ediyor. Ayrıca: Doğu Karadeniz bölgesinin en güzel plajları; en güzel deniz, sınırı hemen geçince karşımıza çıkıyor.
Halk: sere serpe plajlardan denize giriyor. Sınır kapısının bizim tarafını düşünürseniz: çöp.
Dikkati çekecek en büyük obje ise: bizim tarafta kalan, sahildeki cami.
Sınırdan geçmeyi kafanıza koyarsanız: Hopa’dan, yanınıza bir miktar döviz alın. Aslına bakarsanız, sınırda, dolar satın alabileceğiniz yerler de var. Ancak; özellikle, Batum şehrinde, TL. bozdurmanız pek kolay değil.
Batum’a gittiğinizde: dolar para birimini, buranın yerel para birimi olan “lari” ye rahatlıkla çevirebilirsiniz.
Yanılmıyorsam: 1 dolar, 1.8 lari’ye eşit.
Evet: Karadeniz Sahil gezinizde, son durak olarak mutlaka Batum şehrini de ilave etmelisiniz.