Rize Çayeli

Rize Çayeli

“Çayelinden öteye, gidelim yali yali, sırtındaki sepetun ben olayım hamali” sanırım bu türküyü çoğunuz hatırlıyorsunuzdur. Bir caddesi olan, küçük bir yerleşim yeri.

ULAŞIM

İlçe, il merkezi olan Rize’nin, 19 km. batısındadır.

TARİH

İlçenin tarihi geçmişi incelendiğinde, bu bölgede ilk yerleşik toplumun, MÖ.700 yıllarında, Miletoslular olduğu görülmektedir. Daha sonra ise: Roma, Bizans, Pontus egemenlikleri ve 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından bölgede yaratılan Osmanlı egemenliği görülür.

I. Dünya Savaşı sırasında: Rus işgali var. 1918 tarihinde ise, işgal biter. 1944 yılında, Çaybaşı adı ile, bölge, ilçe olur. Daha sonraki süreçte ise, isim Çayeli olarak değişir ve günümüze kadar ulaşır.

GENEL

İlçe, dar kışı şeridi ve hemen arkasında yükselen, denize paralel sıradağlar ile, tipik bir Doğu Karadeniz kıyı ilçesidir.

Ekonomi: temelde çay üretimine dayanıyor. Çay üretimi olmadan önce ise, mısır üretimi yapılıyormuş. Ancak: nüfusun büyük bölümü: elverişli tek alan olan dar kıyı kesimine yerleştiği için, çay ekimi de bu dar kıyı kesiminde yoğunlaşmıştır. Ülkemizin çay ekim alanlarının üçte ikisi Rize ilinde ve bunun da, % 18’lik bölümü, Çayeli ilçesindedir.

Bir zamanlar, dünyanın en kaliteli çayı bu bölgede elde edilirmiş. Ancak, daha çok çay elde etmek için, suni gübreler kullanılmaya başlanınca, çayın kalitesi de düşmüş.

Burada: çayın üzerine sürekli kar ve yağmur yağması nedeniyle, çayları, haşerelere karşı ilaçlamaya gerek kalmıyormuş, bu durum da çayın kalitesini arttıran en büyük etkenlerden biri.

Sonuçta: ilçede sanayi, ağırlıklı olarak çay sanayine dayandırılmış. Bu kapsamda: Çay-Kur’a ait 5 ve özel sektöre ait ise, 12 çay fabrikası var. Eskiden, çay işlenirken, fabrikaların on kilometre çapına kadar olan alanda, çevreye çay kokusu yayılırmış. Artık, o çay kokusu da yok olmuş.

NE YENİR

Çayeli denilince, elbette hemen akla, yine bu yöreye özgü: hamsi ile yapılmış yiyecekler geliyor. Ancak: buranın bir farklılığı var. Çayı ile ünlü Çayeli’nde, çay markalaşamamış. Ama: Çayelili Hüsrev; kuru fasulye ile markalaşmayı başarmış ve ünü yurt dışına kadar yayılmış.

1958 yılında, sokakta işe başlayan Fahri Hüsrev: bugüne kadar, fasulyenin sırrını kimseyle paylaşmamış. Temizliği ile, titizliği ve lezzetiyle herkesin beğenisini kazanmış.

Biraz önce söylediğim gibi, 1958 yılında, Çayeli’nde sokakta, mangal üzerinde köfte-ekmek yaparak başlayan süreç; günümüzde, Ankara ve İstanbul’da açılan şubeler ile pekiştirilmiş.

Fahri Hüsrev’in fasulyesini zaman içerisinde tatmayan kalmaz. Evet, bugün: Çayeli-Pazar yolu üzerinde, Hüsrev’in yeri var.

Bugün oraya gittiğinizde, duvarlarda, Türkiye’nin birçok tanınmış simasıyla orada çekilmiş fotoğrafları göreceksiniz. Hatta: burayı ziyaret eden ünlülerin imza attıkları, bir şeref defteri bile açılmış. Evet, mevzu ne yenir idi.

Çayeli’nde: sahil boyunca yiyeceğiniz hamsi yemeklerinden ayrı, buraya has, Hüsrev lokantasında kuru fasulye yemenizi şiddetle öneriyorum.

NE SATIN ALINIR

Çayeli’nde: çay fabrikalarından, kendiniz veya yakınlarınız için hediyelik çay alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

AĞARAN ŞELALESİ

İlçe merkezinden içeriye, yeşillikler arasında gidilen 12 km. lik bir yol ile buraya ulaşmak mümkün. Yol üzerinde: bir çay toplama merkezi de var. Çuval çuval çaylar, kantar başında görebilirsiniz.

Buradaki yayla evlerinin tümünde, yük teleferiği bulunuyor. Eve gidecek eşyaları, bu halat üzerinde gidebilen tahta sandığa yükleyip, el işareti ile yukarıya çekilmesini sağlıyorlar. Evet, biz ağaran şelalesine gelelim.

İsmini: yüksek, dik ve yalçın bir kayadan köpürerek, köpük köpük akmasından almış. Akan, sanki köpükler. Evet, şelale bir göle dökülüyor. Gölde taştan taşa atlayarak, 50 metre gidebiliyorsunuz ve böylece, şelalenin tam altına erişiyorsunuz.

Şelale, gerçek bir tabiat harikasıdır.

ZELEKİ KALESİ

İlçenin 2 km. doğusundadır. Artvin-Rize kara yolundaki tünelin üstündedir. 12.yüzyılda, Bizans döneminde inşa edildiği düşünülüyor. Günümüzde harap durumdadır.

CAFERPAŞA CAMİSİ

İlçe girişinde, Cafer Paşa Mahallesindedir. Denize hakim bir teras üzerindedir. Eski bir mezarlığın yanındadır.

Rize Fatihi Cafer Paşa tarafından, 1467 yılında yaptırılmıştır. Cami: basit planlı ve çatışı kiremit ile örtülüdür. Girişinde, mermer kitabesi bulunmaktadır.

Kitabesinden öğrenildiğine göre: 1845 ve 1908 yıllarında onarılmıştır. Bu arada: kuzey tarafına da, yeni bölümler eklenmiştir. Günümüzde, bu bölümler: Kur’an kursu olarak kullanılıyor.

İbadet mekanı: yanlardan üçer, mihrap yönünde de ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Yanındaki minaresi taş kaide üzerine, yuvarlak yivli gövdeli ve tek şerefelidir.

ORMANCIK CAMİ

Mahmutlu ve Geyik Mahalleleri arasındadır. Bölgenin geleneksel ahşap yığma duvarlı, kırma çatılı camilerinden birisidir. 1826 yılında yapılmıştır.

Caminin Başköy’den buraya taşındığı bilinmektedir. Küçük boyutlu ve ahşap yığma camiler, seranderler gibi, rahatlıkla taşınabilmektedir.

Caminin bir zemin katı  bulunmaktadır. Burası, eskiden medrese-mektep olarak kullanılmıştır. Tek bir hacimden oluşan medrese taş duvarlıdır ve eski bir ocağa sahiptir. Doğu cephesi yenilenmiş ve geniş pencereler açılmıştır.

Esas cami: giriş bölümü ve harim kısmından meydana gelmektedir. Giriş bölümündeki sedirlerde oturulmaktadır. Bu bölümün üzerindeki mahfil ve saçağı dört ahşap sütun taşımaktadır. Bu mahfile iç mahfilden bir kapı ile girilir.

Caminin ahşap oyma olarak oya gibi süslendiğini görebilirsiniz. Ahşap süslemeler, kapı, minber, mihrap ve mahfil üzerinde yoğunlaşmıştır. Kemerli kapının kanadı ve geniş çerçevesi üzerinde, kıvrım dallı uzayıp giden yapraklı bir ağaç ve dalların ucunda laleler yer almaktadır.

Aynı kıvrım dal kompozisyonu tek bir ağaçtan oyulmuş mihrap nişinin kenarındaki bordür üzerinde de yer alır. Nişin kavsarası ve köşelikleri geometrik olarak çizgi bezemelidir. Mihrabın dış çerçevesi üzerinde, geç devirlerde yapılmış, boyalı bir bordür bulunmaktadır.

Minber de, ahşap oyma bakımından bir sanat eseridir. Doğu yüz, eşkenar dörtgenlere bölünmüş ve iç kısımları geometrik rozetlerle doldurulmuştur. Minberin ahşap parmaklıklı korkuluğu altında yine kıvrım dal motifli bir bordür bulunmaktadır.

Minberin ortasında bir kitabe bulunuyor. Mahfil köşkü ve diğer korkulukları bütünüyle çekme parmaklık ve ajur tekniğiyle işlenmiştir. İç yüzey geniş bir bordür halinde geometrik ve bitkisel bezemelerle süslenmiştir. Bu bordür mahfil hizasında mihrabın üzerinden geçerek camiyi çepeçevre dolaşır. Köşkün ön yüzü, tıpkı bir kilim gibi eşkenar dörtgenlerle doldurulmuştur.

Caminin şimdiki yerine, taşınarak geldiği bilinmektedir. Ancak, kesin yapılış tarihini ortaya koyan bir kitabe yoktur. Mahfil köşkünden aşağı sarkan lambrikenlerin sağdaki üzerinde 1242 tarihi okunmaktadır.

Belki de cami bu tarihte yani 1826 yılında, şimdiki yerine taşınmıştır. Süsleme özelliklerini, bölgedeki diğer camilerle karşılaştırırsam, camiyi biraz daha erken bir tarihe, yani 18’nci yüzyılın sonlarına tarihlemek mümkündür.

KAPTANPAŞA YEŞİLTEPE KÖYÜ KÖPRÜSÜ

Burası iki ayağı da kayaya oturtulmuş, tek gözlü, taş köprüdür. Yapılış tarihi bilinmemektedir. Muhtemelen, 18 veya 19’ncu yüzyıla tarihlenmektedir. Bu köprü ile ilgili bir efsane anlatılmaktadır.

Belki ilginizi çeker. “Köprüyü yaptıran şahsı çekemeyenler, şöyle bir söylenti yayarlar. Köprüden taş alıp dereye atan çocuksuz kadın hamile kalır. Bunu duyan çocuksuz kadınlar, köprünün korkuluğundan kopardıkları taşları dereye atarlar. Bu yüzden zamanla köprünün korkuluğundan eser kalmaz. Böyle olunca da köprünün üstünden kimse geçmez”

Gerçekten de, bugün kullanılmayan köprünün korkuluğu yoktur.

KAPTANPAŞA BUZLUPINAR KÖYÜ KÖPRÜSÜ

Doğu Karadeniz yöresinde örnekleri görülen, ahşap köprülerdendir. Her iki ayak tarafından birbirinin üzerine bindirilerek uzatılan konsollar üzerine tabliye ağaçları yerleştirilmiştir. Köprü gövdesinin yağmurdan etkilenmemesi için de üzerine, yine ahşap semer bir çatı yapılmıştır.

Tarihlendirme için, 19’ncu yüzyıl düşünülmektedir. Benzeri teknikle yapılmış bir köprü: Trabzon-Of ilçesinde, Bölümlü köprüsüdür. Benzer ahşap köprülere Yugoslavya’da da rastlanmaktadır.

KUSPA TURİZM MERKEZİ

İlçe merkezinden, yaklaşık 7 km. uzaklıktadır. Kupsa: deniz manzaralı, oldukça geniş ve düz bir alana sahiptir.

Burası turizm merkezi olarak ilan edildikten sonra, burada  sürekli yeni yatırımlar gündeme gelerek, yapılaşma çalışmaları sürdürülüyor.

MUSA DAĞI VE MELİPOS TEPELERİ

Buralar, ilçe merkezine 6 km. uzaklıktadır. Mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

POKUT, SAL, HAZİNDAĞ YAYLALARI

İlçenin güneyinde: Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu vadiler arasında, bu yaylalar bulunmaktadır. Yaylaların bulunduğu bu mevkiinin yüksekliği: 1750-2000 metrelere kadar ulaşmaktadır.

Bu yaylalar: doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için ideal ortam sergilemektedir. Bunun yanında, yaylalarda: zengin biyolojik çeşitlilikler ve emsalsiz bir sivil mimari yapılar bulunmaktadır. Bu üç sıra yaylanın en yakını, ilke merkezine, 15 km. uzaklıkta bulunan, saklı güzellikleriyle, Pokut yaylasıdır.

Rize Fındıklı

Rize Fındıklı

Fındıklı, il merkezi olan Rize’nin 60 km. doğusundadır. Sahil ilçesidir. 13 km. kıyı şeridi vardır. Doğusunda Arhavi ve batısında ise Ardeşen ilçeleri bulunmaktadır. Fındıklı-Arhavi arası uzaklık: 15 km. ve Fındıklı-Ardeşen arası uzaklık ise; 16 km. dir.

Rize Fındıklı

TARİHİ

Şubat 1916 tarihinde, ilçe Rus işgaline uğrar. Yöre insanı ise, bu sırada “muhacirlik” adı verilen, göç hareketine katılır. Yaklaşık, 2 yıl boyunca Rus işgali altında kalan ilçe, 11 Mart 1918 tarihinde işgalden kurtarılır.

1947 yılında, İlçe, bucak olmaktan çıkarılıp, ilçe haline getirilir. Buranın ilçe olmasında, Mareşal Fevzi Çakmak’ın, ilçeye yaptığı ziyaretin etkili olduğu anlatılıyor.

Fındıklı ilçesinin önceki ismi: Viçe. Viçe: 1933 tarihinde, Çoruh adı ile Rize iline bağlanmıştır. Ancak, 1936 tarihinde, Rize’den ayrılmıştır. Viçe, Fındıklı: o tarihlerde bucak durumunda bulunduğu için: Artvin’e bağlı idi. 1947 tarihinde ise, çıkarılan bir kanun ile, Viçe, bucak olmaktan çıkarılıp, ilçe haline getirildi. 1953 yılında, Artvin ilinden alınıp, Rize iline bağlandı. Fındıklı’nın ilçe olmasında: Mareşal Fevzi Çakmak’ın, ilçeye yaptığı ziyaretin etkili olduğu söylenir.

Rize Fındıklı

GENEL

İlçe topraklarını: Sümer, Arılı ve Çağlayan derelerinin çevresindeki vadiler oluşturuyor. Bu dereler boyunca, otlaklar ve yaylalar var. Kaçkar eteklerine doğru ilerledikçe, yükselen tabiatta, daimi kar sınırı ile karşılaşılıyor.

Evet, bu yörede, diğer çoğu yerde olduğu gibi: yılın yarısı yağışlı geçiyor. Yılın yarısında, hava kapalı, 4 aylık sürede ise çok bulutlu geçiyor. Açık gün sayısı ortalaması, yalnızca 20 gün.

İlçe nüfusunun büyük bölümü, sahil ve sahile yakın yerleşim birimlerinde yaşıyor. En uzak köy, şehir merkezinden 17 km. güneyde. Diğer birçok köyün merkeze uzaklığı ise, 5 ile 7 km. arasında. Bu nedenle: kent kültürü, sosyal hayattaki gelişmeler, ilçede çabuk kabul görmüş.

Yöre halkının başlıca geçim kaynakları: çay ve fındık olmak üzere, kısmen narenciye, meyvecilik, su ürünleri, arıcılık ve hayvancılık. Çay işletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı 1 çay fabrikası ve ilaveten, özel sektöre ait 3 çay fabrikası var.

 

NE YENİR

Fındıklı yöresinde, mutlaka tatmanızı önereceğim yemekler şunlar: karalahana sarması, lahana kavurması, lahana diblesi, harhaşi (dudeyi), lahana çorbası, lahana turşusu.

Rize Fındıklı

NERELER GEZİLİR

Rize Fındıklı Merkez Camii

MERKEZ CAMİSİ

Burada, ilk caminin, 18.yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Çünkü: minber kapısı üzerinde, 1874 tarihi yazılıdır.

Cami: 2 katlıdır. Moloz taştan yapılmış ve dikdörtgen planlıdır. Üzeri: ahşap kırma çatı ile örtülmüştür. İbadet mekanına: kuzey ve batı cephesindeki kapılardan giriliyor. Tavanı: dört ahşap ayak taşımaktadır.

Bu ayakların üzerindeki bağdadi ahşap bir kubbe var. Mihrap: 1961 yılında, taştan yapılmış. Herhangi bir özelliği bulunmuyor. Ahşap minber: barok üslupta bezemelerle süslenmiş. Yanındaki minaresi: taş kaide üzerine, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.

Alt kat: revaklı bir giriş ve takiben iki odadan oluşuyor. Üst kat ise, kurs olarak kullanılıyor. Cami, 20.yüzyıl başlarında onarım görmüş ve bugünkü görünümünü almıştır. Yani: ilk yapılışının üzerinden, birkaç evre geçirmiştir.

ÇAĞLAYAN MUSTAFA HACALOĞLU EVİ

Köyün girişinde, 5-6 geleneksel ev ve seranderin oluşturduğu mahallenin batısındadır. Bölgenin en eski ve hayatlı ev tipinin en iyi örneklerinden birisidir. Yapı malzemesi: zemin katta taş, üstte ise ahşap kullanılmıştır. İki katlıdır. Zemin kat ahır, esas yaşama katında aşhane, odalar ve ambarlar bulunmaktadır.

Bu evin içindeki süslemeli kısımlar kaldırılmış, kuzey cephesi de tuğla olarak yenilenmiştir. 1850 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır.

HURŞİT BEY EVİ

Şehrin, en iyi korunmuş evlerindendir. 1849 yılında Mehmet Usta tarafından yapılmıştır. İki katlı, hayatlı tipte bir evdir. Zemin kat ahır, birinci kat esas yaşam alanıdır. Zemin kat yontu taş, birinci kat dolma göz duvarlara sahiptir. Eve, doğudaki geniş taş basamaklı merdivenli kapı ile girilir, hela kapının sağında dışarıya taşırılmıştır.

Evin esas planı, mabeyne bağlı bir iç hayat ve etrafındaki odalardan oluşmaktadır. Odaların kapı kanatları, yüklükleri, tavanları ahşap süsleme bakımından zengindir. Taş ocakların alınlıkları yaşmakları üzerinde bitkisel süslemeler ve kitabeler görülmektedir.

Evin süslemeli odası, batıdaki baş odadır. Burada, yan duvarları üzerinde, bazı büyük kent yapıları (İstanbul) cami, saray, gemi, tren, top arabası gibi tasvirler yer almaktadır. Evin muhtelif yerlerinde yazılar vardır. Bunların bazıları beyitleri kapsamaktadır.

Rize Fındıklı Meyveli Köyü Camii

MEYVELİ KÖYÜ CAMİSİ

İlçe merkezinde, Orta mahallededir. 2 katlıdır. Ahşap, yığma camilerdendir. 1871 yılında, Mustafa Alişan tarafından yaptırılmıştır. Zemin kat: medrese bölümüdür, ancak medresenin iç kısımları yıkılmıştır. Yalnızca: ocak bölümleri, günümüze kalmıştır. Caminin cephesine, yeni bir kısım eklenmiş, son cemaat yeri, kısmen bozulmuştur.

Süsleme olarak: minber aynalığı, mahfil köşkü ve korkulukları oldukça zengindir. Minber üzerinde: geometrik, korkuluklar üzerinde ise halat örgü ve yatay palmet dizilerinden oluşan süslemeler var.

Rize Fındıklı Çağlayan Köprüsü

ÇAĞLAYAN KÖPRÜSÜ

Köyün merkezinden geçen, Abu Deresi üzerinde kurulmuş, taş bir köprüdür. Yapılış tarihi bilinmiyor. Tek bir kemer gözünden oluşur. Köprü: son yıllarda kullanılmamaktadır ve bunun sonucunda, korkulukları yıkılmıştır.

Rize

Rize
Rize

ULAŞIM

Türkiye’nin her yerinden, Rize’ye kara yolu bağlantısı vardır. Ancak: demir yolu ve hava yolu yok. Kara yolundan: Trabzon-Rize arası uzaklık: 76 km. Rize-Erzurum arası uzaklık: 251 km. Rize-Artvin arası uzaklık: 109 km. dir. Artvin üzerinden, Sarp sınır kapısına bağlanır.

Rize

TARİHİ

Rize’nin ismi hakkındaki söylentiler şunlardır: Yunancada “Rhisas” kelimesi: pirinç anlamına gelir. Bu kelime, Rumcada “Rıza” olarak şekil değiştirip kullanılır. Dağ eteği anlamına gelir. Bu arada: Osmanlıcada, Rize, ufak kırıntı, döküntü anlamına gelir.

Son olarak ise: Erzincan’ın, Sakalar dönemindeki ismi “Eriza” dır. Bu kelimenin başındaki sesli “e” harfinin düşmesi ile, bu kelimenin adaş şehir olarak “Rize” için kullanıldığı düşünülmektedir.

Rize il ve çevresindeki ilk egemen kavimlerin, Asya kökenli oldukları düşünülmektedir. Sakaların, MÖ. 626 yılında Medler tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bunların göç kolları: Rize-Batum arasında kalan bölgeye yerleşirler.

Buraya yerleşen göç kolu: Kalaç adlı bir Türk boyudur. Batum-Rize arasında, güneyden Karadeniz’e esen sıcak rüzgarlar, günümüzde bile, “Kalaş yeli” olarak anılır.

MÖ. 670 yıllarında: Ege kıyılarında yaşayan Miletoslu denizciler: bu kıyılarda, Pazar yeri adı verilen ticari nitelikte liman şehirleri kurarlar. Takip eden dönemde: MÖ.323 yılında, Büyük İskender ve daha sonra onun ölümü üzerine: bölgede, Pontus, Koppodkida ve Bithynia gibi krallıklarının egemenlikleri görülür.

Ancak: Trabzon, Rize gibi bir takım büyük şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan, bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler.

Rize; MÖ. 180 yılında, Pontos kralı Farnakes tarafından işgal edilir. MS. 10-395 yılları arasında Roma ve 395 yılından sonra ise Bizans hakimiyeti görülür.

19.yüzyıldan sonra ise, bölgeye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferinin takiben, Selçuklular, Doğu Karadeniz bölgesinde, Bizans hakimiyetine son verirler.

Böylece, Rize de, Selçukluların hakimiyetine girer. 1204 yılında ise, bölgede kurulan: Trabzon Pontos İmparatorluğu, Rize’yi de hakimiyet sınırları içine alır.

1470 yılında, Ali Paşa ismindeki komutan tarafından, Rize ve çevresi, Türk egemenliği altına alınır. Bu dönemde, Rize ve çevresine, yoğun miktarda Çepniler yerleşir. Günümüzde, Rize ve çevresinde, yalnızca Türkçe konuşulmasının sebebinin, bu yoğun Çepni yerleşimi olduğu bilinmektedir.

19.yüzyıldan itibaren gelişen tarihi süreçte: Rize bölgesinde, Tuzcuoğullarının isyanları görülüyor. Ancak, 1834 yılında, bu insanlar, Rumeli bölgesine gönderilmiş ve isyanlar sona erdirilmiş.

I. Dünya Savaşında: 9 Mart 1916 tarihinde, Rize, Rusların işgaline uğrar. 2 Mart 1918 tarihinde ise, işgal sona erer.

Rize, 1924 yılında, vilayet olur. 17 Eylül 1924 tarihinde, Atatürk, Rize’yi ziyaret eder. Ziyaretinde misafir olarak kaldığı ev, günümüzde “Atatürk Müzesi” olarak halkı ziyaretine açılmıştır.

Rize

GENEL

Rize toprakları, genel olarak: dağlık ve engebelidir. Kıyı şeridi dardır ve çok sayıda akarsu tarafından kesilmektedir. Kıyı düzlüğünün hemen arkasında ise, yükselti birdenbire 150-200 metreyi bulur. Arazi, giderek daralan akarsu vadileri tarafından, derin bir şekilde yarılır.

Bölgede iklim; yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlıdır. Denizsel iklimin karakteristik özellikleri etkendir. Türkiye’nin en çok yağış alan ilidir. Yağışlar her mevsime, dengeli olarak dağılmıştır. Bu nedenle: Rize’de kurak mevsim yoktur.

Kurak ay da yoktur. Evet, Rize’de kar yağışı da görülür. Toplam yağışın bir kısmının kar şeklinde düşmesi, akarsu rejimlerini etkiler. İlkbaharla birlikte, eriyen kar suları, akarsuların kabarmasına neden olur.

Yılın 150 günü kapalı, 163 günü ise bulutlu geçer.

Bol yağış alan ve dengeli bir ısı rejimi olan şehirde, sık ve gür bir bitki örtüsü görülür. Kıyıdan, 750 metre yükseltiye kadar, geniş yapraklı kıyı ormanları görülür. 800-1400 metre yüksekliklerde ise, karışık orman kuşağı görülür.

Rize’nin Türkiye’nin akarsu yoğunluğu en fazla olan il olduğunu söylemek mümkün. İlin akarsuları: kısa boylu, yatay eğimli ve hızlı akışlıdır. İl sınırları içinde: uzunluğu 5 km. den fazla olan, 23 akarsu bulunur. Mart ayından itibaren, karların erimeye başlaması ile, akarsular birdenbire kabarmaya başlar ve Haziran ayında en yüksek seviyeye ulaşırlar.

Ekonomik yönden, şehrin durumu değerlendirildiğinde, şehrin tamamen bir çay kenti olduğu görülür. İl ekonomisi ve ticaretine en büyük etki: çay bitkisi ve çay tarımından gelir. İl genelinde, yaklaşık 170 çay işletmesi olduğu görülür. Bunların bir kısmı Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlıdır.

Bu fabrikalarda çalışan, yaklaşık 150.000 kişi bulunması, çay tarımının bölgedeki önemini ortaya koyar. Zaten sonuç olarak da, ülkemizdeki çay üretiminin, üçte ikisinin Rize’de yapılıyor olması, çay’ın önemini ortaya koyan diğer bir etken. Çayın burada bu derece öne çıkmasının en büyük sebebi ise: iklimin ılık oluşu ve bol yağış bulunması. Bu şartlar, çay üretimi için, çok elverişlidir.

Ekonomik faaliyetlerde, çay dışında: arıcılık öne çıkıyor. İlin birçok bölgesinde arıcılık yapılıyor. Özellikle: İkizdere ilçesindeki, Anzer Yaylasında küçük bir alanda yetiştirilen dünyaca ünlü: Anzer Balı, öne çıkıyor.

Bu bölge: dünyada başka hiç bir yerde bulunmayan bir bitki örtüsüne sahip. Yaklaşık: 450-500 değişik türde kır çiçeği bulunan bölgede; özellikle 80-90 bitki türü, yalnızca burada yetişmesi ile değer kazanıyor. Böylece, bu bölgeden elde edilen bal: birçok hastalık için de iyileştirici özellik taşıyor.

İlin, diğer bir ekonomik faaliyeti ise: balıkçılık. Rize kıyıları, bol ve kaliteli balık potansiyeline sahip. Kıyılarda: hamsi, kefal, istavrit, palamut, barbunya, kalkan, zargana gibi kıymetli balıklar bulunuyor.

İlin en büyük özelliklerinden biri de; Artvin üzerinden sarp sınır kapısı bağlantısıdır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için: Rize-Batum, Rize-Tiflis arasında otobüs seferleri yapılıyor.

 

YEŞİL ÇAY

Çay: siyah, olong, yeşil ve beyaz olmak üzere, 4 kategoriye ayrılıyor. Bunların hepsi: camelia sinensis adlı bir bitkinin yaprağından elde ediliyor. Aralarındaki fark: üretim aşamasındaki fermantasyon.

Yeşil çay: hiç fermente edilmemektedir. Çayın tazesidir ve insan vücuduna siyah çaydan daha yararlıdır. Anti kanserojen etkisi vardır. E, C vitaminleri bulundurur. Özellikle: bayanlarda, yumurtalık kanseri riskini, % 60 oranında azaltır. Kolesterolü düşürür, yüksek tansiyonu engeller. Hücre yenileyicidir, dolaşımı düzenler. Evet, bir yığın faydası var. Siyah çaydan daha yararlı olması özellikle bilmenizi istediğim bir husus.

Yeşil çay üretiminde: Çin başı çekiyor. Onu: Japonya, Endonezya, Hindistan, Sri Lanka takip ediyor. Biraz önce söz ettiğim yararları nedeniyle, dünya üzerinde yeşil çay tüketimi, siyah çay tüketimine nazaran, hızla artıyor.

Tüm bunların yanında, hassas bir durum daha var. Çay bitkisinde: bakteriyel ve mantar hastalıklarına sebep olan, 160 civarında böcek çeşidi varmış. Bunlarla mücadele etmek için elbette, çoğu çay tarımı yapılan yerde, kimyasal ilaçlama yapılıyor.

Bu durum sonucunda: ilaç kalıntısı, çay yaprağının üstünde kalıyor. Bu durumda: gerek siyah ve gerekse yeşil çaydan, insan vücuduna bir çok zararlı maddenin geçtiği söyleniyor. Şimdi burada, ülkemizde yapılan çay tarımı öne çıkıyor.

Çünkü: ekolojik şartlar nedeniyle, Türk çaylarında, kimyasal mücadele ilaçları kullanılmıyormuş. Ülkemizde üretimi yapılan yeşil ve siyah çaylarda, kimyasal ilaç kalıntısı bulunmuyor.

Evet, yine yeşil çay üretimine dönmek istiyorum. Yeşil çay üretimi için, çok kaliteli olan yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Bu yüzden, yaprağın toplanması büyük önem taşıyor. Nitelikli yeşil çay: körpe ve genç çay yapraklarından yapılıyor. Ülkemizde, yeşil çay üretiminde: Çin metodu kullanılıyor.

RİZE ÜNİVERSİTESİ

Rize Üniversitesi, 2006 tarihinde kurulmuştur. Üniversite bünyesinde: Fen-Edebiyat, Su Ürünleri, İlahiyat, Eğitim Fakülteleri ile Fındıklı Meslek Yüksek okulu, Tıp Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ardeşen Meslek Yüksek Okulu, Pazar Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Meslek Yüksek okulu ve Fen, Sosyal ve Sağlık Bilimleri Enstitülerinden oluşmaktadır.

Mevcut durumu ile, Fen ve Sosyal Bilimler ağırlıklı bir üniversite konumundadır. 1 Aralık 2011 tarihinde, YÖK tarafından alınan bir karar ile, üniversitenin isminin değiştirildiğini duydum! Üniversitenin ismi: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi olmuş.

 

KEMENÇE

Rize’de en çok kullanılan çalgı aletleri: kemençe ve tulum. Kemençe: eski bir Türk sazı olarak söyleniyor. Ama; Selçuklu Türkleri ile birlikte kullanılan Horasan kemençelerinin: Karadeniz kemençeleri tipinde, ancak tahta gövdeli olmadıkları biliniyor. Yani: arada bir farklılık var.

Evet, kemençenin genel özellikleri şunlar: boyu: 50-60 cm. Baş, boyun ve gövde kısmından oluşuyor. Baş: 9 cm. boyun: 10 cm. ve gövde, 44 cm. dir. Kemençede, 3 tel var. Zil denilen en incesi, çeliktendir. Diğerlerinin ikincisine, sağır, üçüncüsüne ise bom teli denir ve bağırsaktan yapılır.

Kemençe: kurutulmuş erik veya dut ağacından yapılır. Camdan kapak haznesi hazırlanır

 

TULUM

Tulum, keçi yavrusunun derisinden yapılıyor. Deri bütün olarak çıkarıldıktan sonra, hasır denen ilaçlama ve kurutma işlemine tabi tutuluyor. Delik kısımları, tıpalanıp bağlanıyor. Tulumun çalgı kısmına: nav denir. Burası: şimşir veya dut ağacından yapılıyor. İçine ses getirecek kamış dalından hazırlanmış eşit sesli, iki adet düdük yerleştiriliyor. Tuluma doldurularak hava sıkıştırılan nav kısmının ses çıkarması sağlanıyor.

Evet, tulum, Kafkasya’dan Türkiye’ye gelmiş. Dağ köylerinde ve yayla sakinleri tarafından kullanılan bir çalgı türü. Tulumla oynanan oyunlar, daha çok Rize’nin Hemşin bölgesinde gelişmiş. 20 veya daha fazla kişinin oynadığı oyunlarda, oyunu idare eden bir kişi var. Onun vereceği komutlar ile oyun oynanıyor.

 

ATMACA TUTKUSU

Evet, bölge insanı yani Rizeliler, atmacaya aşırı bağımlı ve tutkun. Bu yüzden: atmaca, birçok türkülere ve manilere konu olmuş. Bölge insanını böylesine etkileyen bu sevginin nedeni, aslında pek anlaşılır gibi değil.

Çünkü: atmaca barındırmak ve bunların avladıkları bıldırcınlar için harcanan efor: gerçekten yapılan masrafın karşılığı değil. Ama, yine de: insanlar, Ağustos ayı geldiğinde, çalıştıkları yerden izin alırlar ve dağlarda: günlerce, yarı aç yarı tok bu kuşun peşinde gezerler.

Avcılık için, insana alıştırılmaları ve eğitilmeleri  daha kolay olduğundan: tutuldukları yılın yavruları, yani bir yaşını doldurmamış olanlar, genellikle tercih edilirler. İyi huylu atmacalar saklanıp, bir sonraki sezonda avda kullanılır.

KARAYEMİŞ

Vatanı: Anadolu’dur. 1546 yılında, bir Fransız tarafından, Trabzon kirazı olarak adlandırılır. 1600 yılından itibaren, tüm Avrupa park ve bahçelerinde süs bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.

Ülkemizde: Rize, Trabzon, Maçka, Giresun, Sinop, Ayancık gibi bölgelerde doğal olarak yetişir. Gövde ve dalları: kış soğuklarına dayanıklıdır. Kiraz iriliğinde olan meyveler: şekil olarak da genellikle kiraza benzerler.

Meyveler: tatlı, buruk ve acı arasında değişen yeme özelliklerine sahiptir. Meyveler üzerinde yapılan çalışmalarda: karayemişte, mineral maddelerin ve antioksidan maddelerin bol miktarda, buna karşın bakır ve çinko gibi ağır ve zararlı metallerin ise, çok düşük miktarlarda bulunduğu tespit edilmiştir.

Bu özellikleri nedeniyle: bazı ilaçlara tat ve koku verici olarak kullanılır. Pasta, kek ve özellikle hoşaf ve kompostolarda, koku ve tat kazandırmak için ilave edilir. Pekmez, reçel ve tuzlaması yapılır. Sindirimi kolaydır, meyveleri kolayca yenebilir. Tokluk hissi verir, bu yüzden diyetlerde kullanılır. Bronşite iyi gelir.

Demir eksikliğini giderir. Dişleri korur. İdrar söktürür. Kalp çarpıntısını giderir. Kan şekerini düşürür. Kasların düzenli çalışmasını sağlar. Kemik yapısını geliştirir. Sakinleştiricidir, taş düşürür, uyku verir.

Ancak: yaprakları, çiçek açma döneminde zehirlidir. Baş dönmesi, kusma ve karın ağrısı yapabilir.

 

NE YENİR

Rize mutfağı denilince, akla, hemen: mısır ekmeği gelir. Daha sonra ise: Laz böreği, Kocakarı Gerdanı, Karadeniz Kavurması, Hamsili Pilav, Hamsili-Pazılı Pilav, Karalahana Diple, Hamsi Salamura, Hamsi Ekşilisi, Fasulye Diple,

Ha bir de, kuymak var. Unutmayın.

 

NE SATIN ALINIR

Rize’de yöreye özgü el sanatları satın alabilirsiniz. Bunlar arasında: iskemle, kaşık, kepçe, beşik, sandık gibi günlük gereksinimleri karşılayan parçalar bulmak mümkün. Beşiklerin yapımı: turistik eşya olması nedeniyle, halen sürdürülüyor.

Beşikler: kızıl çamdan yapılıyor, ahşaptan boncuk keserek süsleniyor. Üniteler canlı renklerle boyanarak, satışa sunuluyor.

İskemleler: dört ayağını, üstte birbirine bağlayarak bir oturma ünitesi oluşturulmuş. Sarmaşık, mısır kapçığı ve mısır fidesinden elde edilen ipliklerle yapılıyor.

Ancak, günümüzde giderek sentetik elyaflar kullanılır olmuş. Balık sırtı ve hasır örgü çeşitleri ile, sarı ve yeşil renklerde hazırlanıyor. Günümüzde, turistik ve küçük boyutlarda yapılarak satışa sunuluyor.

Dokumalar: Rize dokumaları, bir veya birden fazla renkli olarak yapılıyor. İpliklerine göre de çeşitlere ayrılıyorlar. Özellikle: kendir ipi, kenevir ipi ve pamuklu iple dokunanlar var. Özellikle: Dolay peştamal öne çıkıyor. Bunlar: bele dolanarak kullanılıyor.

Dokunurken: yatay, takarken dikey çizgi desenli bir dokuma türü. Bunların renkleri: genellikle: siyah ve karşısında mor, yeşil, pembe, mavi ve krem olarak görülüyor.

Rize

GEZİLECEK YERLER:

Rize Atatürk Müzesi

ATATÜRK MÜZESİ (MATARACI MEHMET EFENDİ EVİ)

Müftü mahallesinde, 127 Sokaktadır. Kuzeyinde, büyük bir bahçesi var. 20.yüzyıl başlarında yapılmış. 3 katlı. İkinci katta: Atatürk’ün kaldığı oda bulunuyor. Ev daha sonra restore edilerek, müzeye çevrilmiş ve 27.12.1985 yılında ziyarete açılmış.

Zemin katta: il merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları var. Birinci katta ise: ahşap oymalı mimari parçalar, dokuma araç-gereçleri ve Etnoğrafik eserler sergileniyor. İkinci katta: kuzeydoğudaki odada: Ulu önder Atatürk: 17 Eylül 1924 tarihinde şehri ziyaret ettiği sırada misafir edilmiştir.

Bu odada: Atatürk zamanından kalan eşyalar, Atatürk’e ait giysiler, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’e ait fotoğraflar bulunuyor. Yani toplam: 52 arkeolojik eser, 1014 Etnoğrafik eser, 594 sikke, 17 mühür baskısı, 3 arşiv vesikası ve 17 el yazması olmak üzere, toplam: 1695 eser sergileniyor.

Rize Şehitler Çeşmesi

ŞEHİTLER ÇEŞMESİ

İl merkezinde, İslampaşa Mahallesinde, eski Güneysu yolu üzerindedir. Şehrin savunmasında şehit olan askerlerin gömüldükleri yerde, 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde tası vardır.

Ruslar: işgal sırasında, buradan yol geçirmek istemişler. Bu yüzden, şehitlerin mezarları buradan kaldırılmış. Bu nakil işlemi yapılırken, şehit askerlerin üzerinden çıkarılan madeni paralarla, halk bu çeşmeyi yaptırmış. Çeşme üzerindeki Latin harfli kitabe metni, ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.

İSKENDER CAFER PAŞA CAMİSİ

İslam Paşa Mahallesinde, geniş bir hazire içinde: İslam Paşa veya Kurşunlu Camisi olarak da isimlendirilmektedir. 1570 yılında, İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Cami: taş duvarlı ve kubbe ile örtülü bir harim kısmından oluşmaktadır. Caminin duvarları, moloz taşlarla örülmüştür. Harimin kuzeybatı köşesinden minareye çıkılmaktadır.

Kare planlı harime, kuzey cephedeki kapıdan girilir. Her cephedeki iki pencere aydınlanmayı sağlar. Bu pencereler, düz lentoludur. Ayrıca, sekizgen kubbe kasnağı üzerinde yuvarlak kemerle pencereleri vardır. Kubbe, dıştan kurşun kaplıdır.

Taş mihrap, sadedir. Camiye göre oldukça büyük olan ahşap minber yenidir. Eskiden ahşap olan mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Caminin içindeki kalem işi süslemeler de yenidir.

1970’li yıllara kadar, son cemaat mahalli, 2 katlıydı ve kiremit kaplıydı. Üst katı: Kur’an kursu, müftülük ve lojman olarak kullanılmıştır. Bu kısım yıkılınca, son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce, tek katlı, ahşap olarak yenilenmiştir. Bu arada, 1989 yılında taş minare de yenilenmiştir. Eski minarenin demir korkuluklu şerefesi, taşa dönüştürülürken, külah üzerindeki dendan dizisi yeni minarede de tekrarlanmıştır.

BÜYÜK GÜLBAHAR SULTAN CAMİİ

Gülbahar mahallesindedir. Bütünüyle dikdörtgen olan cami, son cemaat mahalli ve harim kısmından meydana gelen kırma çatılı bir yapıdır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir.

Son cemaat mahalli bir su basman üzerinde oturur. İki kattı, taş ve ahşap olarak inşa edilmiştir. Doğu tarafında imam odası, batısında bir odunluk ile üst kata çıkan merdiven bulunmaktadır. Üst kat bağdadi olarak inşa edilmiş, kurs yeri olarak kullanılmaktadır. Son cemaat mahallinden çıkılan minare batıdadır.

Harim kısmının duvarları düzgün yontu olarak mahalli siyah taştan yapılmıştır. Son  cemaat mahalliyle birlikte, dört omuz bir çatıya sahiptir. Üzeri kiremit kaplıdır. Kare planlı harim kısmına son cemaat mahallinden ve batıdaki kapıdan girilir. Girişin üzerinde, iki sütunla taşınan ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Tavan, ahşap olup ortada bağdadi bir kubbeye sahiptir.

Rize Eski Rize Evleri

ESKİ RİZE EVLERİ

Şehir merkezinde, çok az sayıdaki bir kısım ev, koruma altına alınmış. Rize evlerinin yapımında: geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmış. Bu evler: yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli ve kiremitle kaplı çatılara sahiptir.

Evler, genellikle iki yada üç katlıdır. Zemin katta: ahır, kiler gibi yerler var. Birinci katta: mabeyin odası, sofa ve diğer odalar var. Buradaki ocakta, yemek pişirilirmiş. Odalar geleneksel olarak tasarlanmış ve bazıları ahşap süslenmiş.

Rize il merkezinde: gezip görebileceğiniz evler: Tuzcuoğulları evi, Fındıklı köyü girişindeki Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi ve yine Fındıklı’da, Hurşit Bey Evi.

TUZCUOĞULLARI EVİ

Rize’nin en eski evlerinden biridir. Denizden 60 metre yükseklikte, manzaraya sahip bir yerde kurulmuştur. Üç katlı olup, bölgenin mabeynli denilen evlerinden birisidir. Esas cephe, doğuya yöneliktir.

Zemin kat ve arka kısımlar taş duvarlı, diğer cephelerde dolma göz duvarlar kullanılmıştır. İç kısımlar, ahşap yığma olarak inşa edilmiştir. Geniş saçaklı kırma çatı alaturka kiremit kaplıdır.

Zemin katın girişi cephenin ortasındadır. Geniş bir taşlık ve kilerler vardır. Buradan bir merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Birinci katın esas girişi, güneydedir. Burada, bir aralıktan mabeyin ve diğer mekanlara geçilmekte, üst kata çıkılmaktadır.

Plan simetriktir. Mabeyin, aşhane, esas hayat etrafına, yatak odaları yerleştirilmiştir. Hayattan ikinci kat odalarına da çıkan iki ayrı merdiven bulunmaktadır. Hela kuzeyde dışarıya taşırılmıştır. Banyo ise güney doğudadır.

İkinci katta mabeyin ve merdiven boşluklarının etrafında sekiz oda, hela ve banyo bulunmaktadır. Odaların sedirleri ve yüklükleri pencere korkulukları kısmen orijinaldir. Birinci kat odalarında tepe pencereleri vardır.

Evin kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. 18’nci yüzyılın başlarında yaptırılmış olmalıdır.

Rize Kalesi

RİZE KALESİ

Şehir merkezinin güneybatısındadır. 2 bölümden oluşuyor: iç kale ve aşağı kale. Ancak: aşağı kalede yoğun yerleşim var, bu yüzden bu bölüm yok olmuş. Batı tarafında, bazı sur parçaları ve kuleler günümüze ulaşmış.

Kalenin net olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Ancak: ilk olarak Cenevizliler döneminde kullanıldığı sanılıyor. Daha sonra, aşağı kale surlarının bir kısmının, Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) döneminde yapılan Trabzon kalesi surlarına benzediği için, bu dönemde yapıldığı söylenebilir.

İç kale ise: İmparator Iustianus (527-565) zamanında yapılmış. Daha sonraki dönemlerde ise, Aşağı kalenin surları yapılmış ve kale büyütülmüş. Daha sonra ise, Osmanlılar döneminde yapılan onarımlar var.

İç kale: deniz seviyesinden 150 metre yüksekliktedir. Doğal bir yükselti üzerine yapılmış. Girişi: doğu yönünde. Bu kapıdan girildiğinde, küçük bir avlu var ve daha sonra ikinci bir kapıdan asıl kaleye giriliyor. İç kaleyi çevreleyen duvarlar: kesme taştan yapılmış,

Kısmen de moloz taş kullanılmış. Kireç harç ile sağlamlaştırılmış. Duvar kalınlıkları, yer yer: 1.5 metreyi buluyor. Burada ayrıca, 5 tane kule var. Bunlar, yarım daire planlı kuleler. Ayrıca, doğuda, kayalara oyulmuş bir de kuyu görülüyor.

Evet, Rize kalesi harap bir durumda iken, 1990 yıllarında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Bu onarım sırasında, yol ve mazgallar yenilenmiş. Kapı iç alanı, 7 metre aşağıdadır. Bu kısım, büyük bir ihtimalle daha sonra yapılmıştır.

Bu kısımda, kapının sağında şehre uzun yıllar Belediye Başkanlığı yapmış Ekrem Orhon’un (1909-1983) mezarı bulunmaktadır.

Aşağı Kale: Zamanında, İç kaleden kuzeydoğuya ve kuzeybatıya yanlara açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Günümüzde, yalnızca batı surlarının bir bölümü ve bazı kuleler görülmektedir.

Kale surları: düzgün yontu taşlı, bazı kısımları içten takviye kemerlerine sahiptir. Bu kemerler, tuğla örgülüdür. Batı surları üzerinde, önceki yıllarda bulunduğu tespit edilen 9 kule ve 2 kapı hakkında bilinenler ise şunlardır: kuleler, dikdörtgen veya yuvarlak planlı olup, 2 katlıydılar.

Günümüze ulaşan kalıntılardan, üst örtülerinin tuğla  tonozlara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Doğu surlarından hiçbir iz kalmamıştır. Büyük ihtimalle, ilk yapıldığında, surlar, vadinin doğu yamaçlarından geçerek, Kale Camisini de içerisine alıyordu. Tuzcuoğlu Evinin batı yakınında yapılan bir kazıda, sur izlerine rastlanmıştır.

Rize Kalesi

İç kale gerçekten güzel bir görünüm sunuyor. İçi yemyeşil. Mutlaka zaman ayırıp çıkmanızı öneririm.

Rize Bozuk Kale

BOZUK KALE

İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Gündoğdu köyünde, aynı adla anılan bir derenin kenarındadır. Denizden 30 metre yükseklikte, küçük bir gözetleme kulesidir. Daha çok, küçük bir Ortaçağ kalesini andırıyor.

Kale moloz taş duvarlıdır. Duvar işçiliğinde, kireç harç kullanılmıştır. Duvarları, yaklaşık 1 metre kalınlığında olan bu kalenin düzgün bir planı var. Yaklaşık olarak: 56 x 15 metre ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdır.

Rize Zil Kale

ZİL KALE

İlçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Fırtına Deresinin batı yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde kurulduğu kaya kütlesi: denizden 750 metre ve dere yatağından ise, 100 metre yüksekliktedir.

Kale: 3 bölümden oluşuyor: dış surlar, orta surlar ve iç kale. Dış kalenin kapısına; kuzeybatı yönündeki bir patika yol ile ulaşılıyor.

Kuzeydeki kapının: taşları sökülmüş. Buradan: bir teras ile, orta surlar bölümüne çıkılıyor. Burada, ikinci bir kapı var, bu kapıdan kalenin merkezine giriliyor.

Orta kale içinde, önemli yapılar var. Bunlar: muhafız binası, şapel ve baş kule. Duvarlarındaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden, kulenin 4 katlı olduğu anlaşılıyor. İçinde: ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak bulunuyor.

Duvarlar üzerinde ise, mazgal delikleri var. Kulenin üstü: bir teras şeklindedir. Duvarlar içinde, dikey boru yuvaları uzanıyor. Bunlar, belki de kapanmış su sarnıçlarının su akıtma boruları imiş.

Rize Ayder Yaylası

AYDER YAYLASI

Ayder yaylası: doğal kaynakları ve termal olanakları ile, son 35 yılın en popüler Doğu Karadeniz yaylalarından biridir.

Yayla: 1200-1300 metre yüksekliktedir. Yaklaşık: 44 hektarlık bir alanda kurulmuştur. Bu alanda: 3 mahalle şeklinde yerleşim var. Bunlar: Aşağı Ambarlık, Orta Ambarlık ve Yukarı Ambarlık.

Yayla: Çamlıhemşin ilçesine, 17 km. lik bir asfalt ile bağlanıyor. Yaz döneminde: sabit nüfus, yaklaşık: 1500 kişiye kadar ulaşıyor. Ancak: günübirlik ziyaretçiler ile, bu rakam, yaklaşık 3-4 bin kişiye ve hatta bazen 5-6 bin kişiye kadar ulaşıyor.

Bölgedeki konutlar: toplam, 216 civarında ve ahşap, taş-ahşap ve taş malzeme kullanılarak yapılmış. Bunların yanında: 100 civarında konaklama tesisi var. Oteller: briket ve betonarme, tek yada çok katlı olarak yapılmış.

Ancak: elbetteki, bu görüntü, yani briket ve betonarme yapılar, yayla karakteri ile uyuşmuyor. Görsel ve fiziki kalite bozuluyor. Evet: Ayder Yaylası, her yönü ile turizmin hizmetine girmiş bir belde. Çünkü: burada rahatlıkla konaklayabilirsiniz.

Belediyeye ait 29 konaklama tesisi var. Bunların dışındaki otel ve pansiyonlar ile birlikte, toplam yatak kapasitesi: 1000 kişi civarında. Burası: yalnızca turistik amaçlı geziler değil, aynı zamanda burada bulunan kaplıcalarda, tedavi amaçlı olarak kullanılması ile öne çıkıyor.