Rize

Rize
Rize

ULAŞIM

Türkiye’nin her yerinden, Rize’ye kara yolu bağlantısı vardır. Ancak: demir yolu ve hava yolu yok. Kara yolundan: Trabzon-Rize arası uzaklık: 76 km. Rize-Erzurum arası uzaklık: 251 km. Rize-Artvin arası uzaklık: 109 km. dir. Artvin üzerinden, Sarp sınır kapısına bağlanır.

Rize

TARİHİ

Rize’nin ismi hakkındaki söylentiler şunlardır: Yunancada “Rhisas” kelimesi: pirinç anlamına gelir. Bu kelime, Rumcada “Rıza” olarak şekil değiştirip kullanılır. Dağ eteği anlamına gelir. Bu arada: Osmanlıcada, Rize, ufak kırıntı, döküntü anlamına gelir.

Son olarak ise: Erzincan’ın, Sakalar dönemindeki ismi “Eriza” dır. Bu kelimenin başındaki sesli “e” harfinin düşmesi ile, bu kelimenin adaş şehir olarak “Rize” için kullanıldığı düşünülmektedir.

Rize il ve çevresindeki ilk egemen kavimlerin, Asya kökenli oldukları düşünülmektedir. Sakaların, MÖ. 626 yılında Medler tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bunların göç kolları: Rize-Batum arasında kalan bölgeye yerleşirler.

Buraya yerleşen göç kolu: Kalaç adlı bir Türk boyudur. Batum-Rize arasında, güneyden Karadeniz’e esen sıcak rüzgarlar, günümüzde bile, “Kalaş yeli” olarak anılır.

MÖ. 670 yıllarında: Ege kıyılarında yaşayan Miletoslu denizciler: bu kıyılarda, Pazar yeri adı verilen ticari nitelikte liman şehirleri kurarlar. Takip eden dönemde: MÖ.323 yılında, Büyük İskender ve daha sonra onun ölümü üzerine: bölgede, Pontus, Koppodkida ve Bithynia gibi krallıklarının egemenlikleri görülür.

Ancak: Trabzon, Rize gibi bir takım büyük şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan, bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler.

Rize; MÖ. 180 yılında, Pontos kralı Farnakes tarafından işgal edilir. MS. 10-395 yılları arasında Roma ve 395 yılından sonra ise Bizans hakimiyeti görülür.

19.yüzyıldan sonra ise, bölgeye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferinin takiben, Selçuklular, Doğu Karadeniz bölgesinde, Bizans hakimiyetine son verirler.

Böylece, Rize de, Selçukluların hakimiyetine girer. 1204 yılında ise, bölgede kurulan: Trabzon Pontos İmparatorluğu, Rize’yi de hakimiyet sınırları içine alır.

1470 yılında, Ali Paşa ismindeki komutan tarafından, Rize ve çevresi, Türk egemenliği altına alınır. Bu dönemde, Rize ve çevresine, yoğun miktarda Çepniler yerleşir. Günümüzde, Rize ve çevresinde, yalnızca Türkçe konuşulmasının sebebinin, bu yoğun Çepni yerleşimi olduğu bilinmektedir.

19.yüzyıldan itibaren gelişen tarihi süreçte: Rize bölgesinde, Tuzcuoğullarının isyanları görülüyor. Ancak, 1834 yılında, bu insanlar, Rumeli bölgesine gönderilmiş ve isyanlar sona erdirilmiş.

I. Dünya Savaşında: 9 Mart 1916 tarihinde, Rize, Rusların işgaline uğrar. 2 Mart 1918 tarihinde ise, işgal sona erer.

Rize, 1924 yılında, vilayet olur. 17 Eylül 1924 tarihinde, Atatürk, Rize’yi ziyaret eder. Ziyaretinde misafir olarak kaldığı ev, günümüzde “Atatürk Müzesi” olarak halkı ziyaretine açılmıştır.

Rize

GENEL

Rize toprakları, genel olarak: dağlık ve engebelidir. Kıyı şeridi dardır ve çok sayıda akarsu tarafından kesilmektedir. Kıyı düzlüğünün hemen arkasında ise, yükselti birdenbire 150-200 metreyi bulur. Arazi, giderek daralan akarsu vadileri tarafından, derin bir şekilde yarılır.

Bölgede iklim; yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlıdır. Denizsel iklimin karakteristik özellikleri etkendir. Türkiye’nin en çok yağış alan ilidir. Yağışlar her mevsime, dengeli olarak dağılmıştır. Bu nedenle: Rize’de kurak mevsim yoktur.

Kurak ay da yoktur. Evet, Rize’de kar yağışı da görülür. Toplam yağışın bir kısmının kar şeklinde düşmesi, akarsu rejimlerini etkiler. İlkbaharla birlikte, eriyen kar suları, akarsuların kabarmasına neden olur.

Yılın 150 günü kapalı, 163 günü ise bulutlu geçer.

Bol yağış alan ve dengeli bir ısı rejimi olan şehirde, sık ve gür bir bitki örtüsü görülür. Kıyıdan, 750 metre yükseltiye kadar, geniş yapraklı kıyı ormanları görülür. 800-1400 metre yüksekliklerde ise, karışık orman kuşağı görülür.

Rize’nin Türkiye’nin akarsu yoğunluğu en fazla olan il olduğunu söylemek mümkün. İlin akarsuları: kısa boylu, yatay eğimli ve hızlı akışlıdır. İl sınırları içinde: uzunluğu 5 km. den fazla olan, 23 akarsu bulunur. Mart ayından itibaren, karların erimeye başlaması ile, akarsular birdenbire kabarmaya başlar ve Haziran ayında en yüksek seviyeye ulaşırlar.

Ekonomik yönden, şehrin durumu değerlendirildiğinde, şehrin tamamen bir çay kenti olduğu görülür. İl ekonomisi ve ticaretine en büyük etki: çay bitkisi ve çay tarımından gelir. İl genelinde, yaklaşık 170 çay işletmesi olduğu görülür. Bunların bir kısmı Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlıdır.

Bu fabrikalarda çalışan, yaklaşık 150.000 kişi bulunması, çay tarımının bölgedeki önemini ortaya koyar. Zaten sonuç olarak da, ülkemizdeki çay üretiminin, üçte ikisinin Rize’de yapılıyor olması, çay’ın önemini ortaya koyan diğer bir etken. Çayın burada bu derece öne çıkmasının en büyük sebebi ise: iklimin ılık oluşu ve bol yağış bulunması. Bu şartlar, çay üretimi için, çok elverişlidir.

Ekonomik faaliyetlerde, çay dışında: arıcılık öne çıkıyor. İlin birçok bölgesinde arıcılık yapılıyor. Özellikle: İkizdere ilçesindeki, Anzer Yaylasında küçük bir alanda yetiştirilen dünyaca ünlü: Anzer Balı, öne çıkıyor.

Bu bölge: dünyada başka hiç bir yerde bulunmayan bir bitki örtüsüne sahip. Yaklaşık: 450-500 değişik türde kır çiçeği bulunan bölgede; özellikle 80-90 bitki türü, yalnızca burada yetişmesi ile değer kazanıyor. Böylece, bu bölgeden elde edilen bal: birçok hastalık için de iyileştirici özellik taşıyor.

İlin, diğer bir ekonomik faaliyeti ise: balıkçılık. Rize kıyıları, bol ve kaliteli balık potansiyeline sahip. Kıyılarda: hamsi, kefal, istavrit, palamut, barbunya, kalkan, zargana gibi kıymetli balıklar bulunuyor.

İlin en büyük özelliklerinden biri de; Artvin üzerinden sarp sınır kapısı bağlantısıdır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için: Rize-Batum, Rize-Tiflis arasında otobüs seferleri yapılıyor.

 

YEŞİL ÇAY

Çay: siyah, olong, yeşil ve beyaz olmak üzere, 4 kategoriye ayrılıyor. Bunların hepsi: camelia sinensis adlı bir bitkinin yaprağından elde ediliyor. Aralarındaki fark: üretim aşamasındaki fermantasyon.

Yeşil çay: hiç fermente edilmemektedir. Çayın tazesidir ve insan vücuduna siyah çaydan daha yararlıdır. Anti kanserojen etkisi vardır. E, C vitaminleri bulundurur. Özellikle: bayanlarda, yumurtalık kanseri riskini, % 60 oranında azaltır. Kolesterolü düşürür, yüksek tansiyonu engeller. Hücre yenileyicidir, dolaşımı düzenler. Evet, bir yığın faydası var. Siyah çaydan daha yararlı olması özellikle bilmenizi istediğim bir husus.

Yeşil çay üretiminde: Çin başı çekiyor. Onu: Japonya, Endonezya, Hindistan, Sri Lanka takip ediyor. Biraz önce söz ettiğim yararları nedeniyle, dünya üzerinde yeşil çay tüketimi, siyah çay tüketimine nazaran, hızla artıyor.

Tüm bunların yanında, hassas bir durum daha var. Çay bitkisinde: bakteriyel ve mantar hastalıklarına sebep olan, 160 civarında böcek çeşidi varmış. Bunlarla mücadele etmek için elbette, çoğu çay tarımı yapılan yerde, kimyasal ilaçlama yapılıyor.

Bu durum sonucunda: ilaç kalıntısı, çay yaprağının üstünde kalıyor. Bu durumda: gerek siyah ve gerekse yeşil çaydan, insan vücuduna bir çok zararlı maddenin geçtiği söyleniyor. Şimdi burada, ülkemizde yapılan çay tarımı öne çıkıyor.

Çünkü: ekolojik şartlar nedeniyle, Türk çaylarında, kimyasal mücadele ilaçları kullanılmıyormuş. Ülkemizde üretimi yapılan yeşil ve siyah çaylarda, kimyasal ilaç kalıntısı bulunmuyor.

Evet, yine yeşil çay üretimine dönmek istiyorum. Yeşil çay üretimi için, çok kaliteli olan yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Bu yüzden, yaprağın toplanması büyük önem taşıyor. Nitelikli yeşil çay: körpe ve genç çay yapraklarından yapılıyor. Ülkemizde, yeşil çay üretiminde: Çin metodu kullanılıyor.

RİZE ÜNİVERSİTESİ

Rize Üniversitesi, 2006 tarihinde kurulmuştur. Üniversite bünyesinde: Fen-Edebiyat, Su Ürünleri, İlahiyat, Eğitim Fakülteleri ile Fındıklı Meslek Yüksek okulu, Tıp Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ardeşen Meslek Yüksek Okulu, Pazar Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Meslek Yüksek okulu ve Fen, Sosyal ve Sağlık Bilimleri Enstitülerinden oluşmaktadır.

Mevcut durumu ile, Fen ve Sosyal Bilimler ağırlıklı bir üniversite konumundadır. 1 Aralık 2011 tarihinde, YÖK tarafından alınan bir karar ile, üniversitenin isminin değiştirildiğini duydum! Üniversitenin ismi: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi olmuş.

 

KEMENÇE

Rize’de en çok kullanılan çalgı aletleri: kemençe ve tulum. Kemençe: eski bir Türk sazı olarak söyleniyor. Ama; Selçuklu Türkleri ile birlikte kullanılan Horasan kemençelerinin: Karadeniz kemençeleri tipinde, ancak tahta gövdeli olmadıkları biliniyor. Yani: arada bir farklılık var.

Evet, kemençenin genel özellikleri şunlar: boyu: 50-60 cm. Baş, boyun ve gövde kısmından oluşuyor. Baş: 9 cm. boyun: 10 cm. ve gövde, 44 cm. dir. Kemençede, 3 tel var. Zil denilen en incesi, çeliktendir. Diğerlerinin ikincisine, sağır, üçüncüsüne ise bom teli denir ve bağırsaktan yapılır.

Kemençe: kurutulmuş erik veya dut ağacından yapılır. Camdan kapak haznesi hazırlanır

 

TULUM

Tulum, keçi yavrusunun derisinden yapılıyor. Deri bütün olarak çıkarıldıktan sonra, hasır denen ilaçlama ve kurutma işlemine tabi tutuluyor. Delik kısımları, tıpalanıp bağlanıyor. Tulumun çalgı kısmına: nav denir. Burası: şimşir veya dut ağacından yapılıyor. İçine ses getirecek kamış dalından hazırlanmış eşit sesli, iki adet düdük yerleştiriliyor. Tuluma doldurularak hava sıkıştırılan nav kısmının ses çıkarması sağlanıyor.

Evet, tulum, Kafkasya’dan Türkiye’ye gelmiş. Dağ köylerinde ve yayla sakinleri tarafından kullanılan bir çalgı türü. Tulumla oynanan oyunlar, daha çok Rize’nin Hemşin bölgesinde gelişmiş. 20 veya daha fazla kişinin oynadığı oyunlarda, oyunu idare eden bir kişi var. Onun vereceği komutlar ile oyun oynanıyor.

 

ATMACA TUTKUSU

Evet, bölge insanı yani Rizeliler, atmacaya aşırı bağımlı ve tutkun. Bu yüzden: atmaca, birçok türkülere ve manilere konu olmuş. Bölge insanını böylesine etkileyen bu sevginin nedeni, aslında pek anlaşılır gibi değil.

Çünkü: atmaca barındırmak ve bunların avladıkları bıldırcınlar için harcanan efor: gerçekten yapılan masrafın karşılığı değil. Ama, yine de: insanlar, Ağustos ayı geldiğinde, çalıştıkları yerden izin alırlar ve dağlarda: günlerce, yarı aç yarı tok bu kuşun peşinde gezerler.

Avcılık için, insana alıştırılmaları ve eğitilmeleri  daha kolay olduğundan: tutuldukları yılın yavruları, yani bir yaşını doldurmamış olanlar, genellikle tercih edilirler. İyi huylu atmacalar saklanıp, bir sonraki sezonda avda kullanılır.

KARAYEMİŞ

Vatanı: Anadolu’dur. 1546 yılında, bir Fransız tarafından, Trabzon kirazı olarak adlandırılır. 1600 yılından itibaren, tüm Avrupa park ve bahçelerinde süs bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.

Ülkemizde: Rize, Trabzon, Maçka, Giresun, Sinop, Ayancık gibi bölgelerde doğal olarak yetişir. Gövde ve dalları: kış soğuklarına dayanıklıdır. Kiraz iriliğinde olan meyveler: şekil olarak da genellikle kiraza benzerler.

Meyveler: tatlı, buruk ve acı arasında değişen yeme özelliklerine sahiptir. Meyveler üzerinde yapılan çalışmalarda: karayemişte, mineral maddelerin ve antioksidan maddelerin bol miktarda, buna karşın bakır ve çinko gibi ağır ve zararlı metallerin ise, çok düşük miktarlarda bulunduğu tespit edilmiştir.

Bu özellikleri nedeniyle: bazı ilaçlara tat ve koku verici olarak kullanılır. Pasta, kek ve özellikle hoşaf ve kompostolarda, koku ve tat kazandırmak için ilave edilir. Pekmez, reçel ve tuzlaması yapılır. Sindirimi kolaydır, meyveleri kolayca yenebilir. Tokluk hissi verir, bu yüzden diyetlerde kullanılır. Bronşite iyi gelir.

Demir eksikliğini giderir. Dişleri korur. İdrar söktürür. Kalp çarpıntısını giderir. Kan şekerini düşürür. Kasların düzenli çalışmasını sağlar. Kemik yapısını geliştirir. Sakinleştiricidir, taş düşürür, uyku verir.

Ancak: yaprakları, çiçek açma döneminde zehirlidir. Baş dönmesi, kusma ve karın ağrısı yapabilir.

 

NE YENİR

Rize mutfağı denilince, akla, hemen: mısır ekmeği gelir. Daha sonra ise: Laz böreği, Kocakarı Gerdanı, Karadeniz Kavurması, Hamsili Pilav, Hamsili-Pazılı Pilav, Karalahana Diple, Hamsi Salamura, Hamsi Ekşilisi, Fasulye Diple,

Ha bir de, kuymak var. Unutmayın.

 

NE SATIN ALINIR

Rize’de yöreye özgü el sanatları satın alabilirsiniz. Bunlar arasında: iskemle, kaşık, kepçe, beşik, sandık gibi günlük gereksinimleri karşılayan parçalar bulmak mümkün. Beşiklerin yapımı: turistik eşya olması nedeniyle, halen sürdürülüyor.

Beşikler: kızıl çamdan yapılıyor, ahşaptan boncuk keserek süsleniyor. Üniteler canlı renklerle boyanarak, satışa sunuluyor.

İskemleler: dört ayağını, üstte birbirine bağlayarak bir oturma ünitesi oluşturulmuş. Sarmaşık, mısır kapçığı ve mısır fidesinden elde edilen ipliklerle yapılıyor.

Ancak, günümüzde giderek sentetik elyaflar kullanılır olmuş. Balık sırtı ve hasır örgü çeşitleri ile, sarı ve yeşil renklerde hazırlanıyor. Günümüzde, turistik ve küçük boyutlarda yapılarak satışa sunuluyor.

Dokumalar: Rize dokumaları, bir veya birden fazla renkli olarak yapılıyor. İpliklerine göre de çeşitlere ayrılıyorlar. Özellikle: kendir ipi, kenevir ipi ve pamuklu iple dokunanlar var. Özellikle: Dolay peştamal öne çıkıyor. Bunlar: bele dolanarak kullanılıyor.

Dokunurken: yatay, takarken dikey çizgi desenli bir dokuma türü. Bunların renkleri: genellikle: siyah ve karşısında mor, yeşil, pembe, mavi ve krem olarak görülüyor.

Rize

GEZİLECEK YERLER:

Rize Atatürk Müzesi

ATATÜRK MÜZESİ (MATARACI MEHMET EFENDİ EVİ)

Müftü mahallesinde, 127 Sokaktadır. Kuzeyinde, büyük bir bahçesi var. 20.yüzyıl başlarında yapılmış. 3 katlı. İkinci katta: Atatürk’ün kaldığı oda bulunuyor. Ev daha sonra restore edilerek, müzeye çevrilmiş ve 27.12.1985 yılında ziyarete açılmış.

Zemin katta: il merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları var. Birinci katta ise: ahşap oymalı mimari parçalar, dokuma araç-gereçleri ve Etnoğrafik eserler sergileniyor. İkinci katta: kuzeydoğudaki odada: Ulu önder Atatürk: 17 Eylül 1924 tarihinde şehri ziyaret ettiği sırada misafir edilmiştir.

Bu odada: Atatürk zamanından kalan eşyalar, Atatürk’e ait giysiler, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’e ait fotoğraflar bulunuyor. Yani toplam: 52 arkeolojik eser, 1014 Etnoğrafik eser, 594 sikke, 17 mühür baskısı, 3 arşiv vesikası ve 17 el yazması olmak üzere, toplam: 1695 eser sergileniyor.

Rize Şehitler Çeşmesi

ŞEHİTLER ÇEŞMESİ

İl merkezinde, İslampaşa Mahallesinde, eski Güneysu yolu üzerindedir. Şehrin savunmasında şehit olan askerlerin gömüldükleri yerde, 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde tası vardır.

Ruslar: işgal sırasında, buradan yol geçirmek istemişler. Bu yüzden, şehitlerin mezarları buradan kaldırılmış. Bu nakil işlemi yapılırken, şehit askerlerin üzerinden çıkarılan madeni paralarla, halk bu çeşmeyi yaptırmış. Çeşme üzerindeki Latin harfli kitabe metni, ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.

İSKENDER CAFER PAŞA CAMİSİ

İslam Paşa Mahallesinde, geniş bir hazire içinde: İslam Paşa veya Kurşunlu Camisi olarak da isimlendirilmektedir. 1570 yılında, İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Cami: taş duvarlı ve kubbe ile örtülü bir harim kısmından oluşmaktadır. Caminin duvarları, moloz taşlarla örülmüştür. Harimin kuzeybatı köşesinden minareye çıkılmaktadır.

Kare planlı harime, kuzey cephedeki kapıdan girilir. Her cephedeki iki pencere aydınlanmayı sağlar. Bu pencereler, düz lentoludur. Ayrıca, sekizgen kubbe kasnağı üzerinde yuvarlak kemerle pencereleri vardır. Kubbe, dıştan kurşun kaplıdır.

Taş mihrap, sadedir. Camiye göre oldukça büyük olan ahşap minber yenidir. Eskiden ahşap olan mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Caminin içindeki kalem işi süslemeler de yenidir.

1970’li yıllara kadar, son cemaat mahalli, 2 katlıydı ve kiremit kaplıydı. Üst katı: Kur’an kursu, müftülük ve lojman olarak kullanılmıştır. Bu kısım yıkılınca, son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce, tek katlı, ahşap olarak yenilenmiştir. Bu arada, 1989 yılında taş minare de yenilenmiştir. Eski minarenin demir korkuluklu şerefesi, taşa dönüştürülürken, külah üzerindeki dendan dizisi yeni minarede de tekrarlanmıştır.

BÜYÜK GÜLBAHAR SULTAN CAMİİ

Gülbahar mahallesindedir. Bütünüyle dikdörtgen olan cami, son cemaat mahalli ve harim kısmından meydana gelen kırma çatılı bir yapıdır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir.

Son cemaat mahalli bir su basman üzerinde oturur. İki kattı, taş ve ahşap olarak inşa edilmiştir. Doğu tarafında imam odası, batısında bir odunluk ile üst kata çıkan merdiven bulunmaktadır. Üst kat bağdadi olarak inşa edilmiş, kurs yeri olarak kullanılmaktadır. Son cemaat mahallinden çıkılan minare batıdadır.

Harim kısmının duvarları düzgün yontu olarak mahalli siyah taştan yapılmıştır. Son  cemaat mahalliyle birlikte, dört omuz bir çatıya sahiptir. Üzeri kiremit kaplıdır. Kare planlı harim kısmına son cemaat mahallinden ve batıdaki kapıdan girilir. Girişin üzerinde, iki sütunla taşınan ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Tavan, ahşap olup ortada bağdadi bir kubbeye sahiptir.

Rize Eski Rize Evleri

ESKİ RİZE EVLERİ

Şehir merkezinde, çok az sayıdaki bir kısım ev, koruma altına alınmış. Rize evlerinin yapımında: geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmış. Bu evler: yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli ve kiremitle kaplı çatılara sahiptir.

Evler, genellikle iki yada üç katlıdır. Zemin katta: ahır, kiler gibi yerler var. Birinci katta: mabeyin odası, sofa ve diğer odalar var. Buradaki ocakta, yemek pişirilirmiş. Odalar geleneksel olarak tasarlanmış ve bazıları ahşap süslenmiş.

Rize il merkezinde: gezip görebileceğiniz evler: Tuzcuoğulları evi, Fındıklı köyü girişindeki Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi ve yine Fındıklı’da, Hurşit Bey Evi.

TUZCUOĞULLARI EVİ

Rize’nin en eski evlerinden biridir. Denizden 60 metre yükseklikte, manzaraya sahip bir yerde kurulmuştur. Üç katlı olup, bölgenin mabeynli denilen evlerinden birisidir. Esas cephe, doğuya yöneliktir.

Zemin kat ve arka kısımlar taş duvarlı, diğer cephelerde dolma göz duvarlar kullanılmıştır. İç kısımlar, ahşap yığma olarak inşa edilmiştir. Geniş saçaklı kırma çatı alaturka kiremit kaplıdır.

Zemin katın girişi cephenin ortasındadır. Geniş bir taşlık ve kilerler vardır. Buradan bir merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Birinci katın esas girişi, güneydedir. Burada, bir aralıktan mabeyin ve diğer mekanlara geçilmekte, üst kata çıkılmaktadır.

Plan simetriktir. Mabeyin, aşhane, esas hayat etrafına, yatak odaları yerleştirilmiştir. Hayattan ikinci kat odalarına da çıkan iki ayrı merdiven bulunmaktadır. Hela kuzeyde dışarıya taşırılmıştır. Banyo ise güney doğudadır.

İkinci katta mabeyin ve merdiven boşluklarının etrafında sekiz oda, hela ve banyo bulunmaktadır. Odaların sedirleri ve yüklükleri pencere korkulukları kısmen orijinaldir. Birinci kat odalarında tepe pencereleri vardır.

Evin kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. 18’nci yüzyılın başlarında yaptırılmış olmalıdır.

Rize Kalesi

RİZE KALESİ

Şehir merkezinin güneybatısındadır. 2 bölümden oluşuyor: iç kale ve aşağı kale. Ancak: aşağı kalede yoğun yerleşim var, bu yüzden bu bölüm yok olmuş. Batı tarafında, bazı sur parçaları ve kuleler günümüze ulaşmış.

Kalenin net olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Ancak: ilk olarak Cenevizliler döneminde kullanıldığı sanılıyor. Daha sonra, aşağı kale surlarının bir kısmının, Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) döneminde yapılan Trabzon kalesi surlarına benzediği için, bu dönemde yapıldığı söylenebilir.

İç kale ise: İmparator Iustianus (527-565) zamanında yapılmış. Daha sonraki dönemlerde ise, Aşağı kalenin surları yapılmış ve kale büyütülmüş. Daha sonra ise, Osmanlılar döneminde yapılan onarımlar var.

İç kale: deniz seviyesinden 150 metre yüksekliktedir. Doğal bir yükselti üzerine yapılmış. Girişi: doğu yönünde. Bu kapıdan girildiğinde, küçük bir avlu var ve daha sonra ikinci bir kapıdan asıl kaleye giriliyor. İç kaleyi çevreleyen duvarlar: kesme taştan yapılmış,

Kısmen de moloz taş kullanılmış. Kireç harç ile sağlamlaştırılmış. Duvar kalınlıkları, yer yer: 1.5 metreyi buluyor. Burada ayrıca, 5 tane kule var. Bunlar, yarım daire planlı kuleler. Ayrıca, doğuda, kayalara oyulmuş bir de kuyu görülüyor.

Evet, Rize kalesi harap bir durumda iken, 1990 yıllarında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Bu onarım sırasında, yol ve mazgallar yenilenmiş. Kapı iç alanı, 7 metre aşağıdadır. Bu kısım, büyük bir ihtimalle daha sonra yapılmıştır.

Bu kısımda, kapının sağında şehre uzun yıllar Belediye Başkanlığı yapmış Ekrem Orhon’un (1909-1983) mezarı bulunmaktadır.

Aşağı Kale: Zamanında, İç kaleden kuzeydoğuya ve kuzeybatıya yanlara açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Günümüzde, yalnızca batı surlarının bir bölümü ve bazı kuleler görülmektedir.

Kale surları: düzgün yontu taşlı, bazı kısımları içten takviye kemerlerine sahiptir. Bu kemerler, tuğla örgülüdür. Batı surları üzerinde, önceki yıllarda bulunduğu tespit edilen 9 kule ve 2 kapı hakkında bilinenler ise şunlardır: kuleler, dikdörtgen veya yuvarlak planlı olup, 2 katlıydılar.

Günümüze ulaşan kalıntılardan, üst örtülerinin tuğla  tonozlara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Doğu surlarından hiçbir iz kalmamıştır. Büyük ihtimalle, ilk yapıldığında, surlar, vadinin doğu yamaçlarından geçerek, Kale Camisini de içerisine alıyordu. Tuzcuoğlu Evinin batı yakınında yapılan bir kazıda, sur izlerine rastlanmıştır.

Rize Kalesi

İç kale gerçekten güzel bir görünüm sunuyor. İçi yemyeşil. Mutlaka zaman ayırıp çıkmanızı öneririm.

Rize Bozuk Kale

BOZUK KALE

İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Gündoğdu köyünde, aynı adla anılan bir derenin kenarındadır. Denizden 30 metre yükseklikte, küçük bir gözetleme kulesidir. Daha çok, küçük bir Ortaçağ kalesini andırıyor.

Kale moloz taş duvarlıdır. Duvar işçiliğinde, kireç harç kullanılmıştır. Duvarları, yaklaşık 1 metre kalınlığında olan bu kalenin düzgün bir planı var. Yaklaşık olarak: 56 x 15 metre ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdır.

Rize Zil Kale

ZİL KALE

İlçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Fırtına Deresinin batı yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde kurulduğu kaya kütlesi: denizden 750 metre ve dere yatağından ise, 100 metre yüksekliktedir.

Kale: 3 bölümden oluşuyor: dış surlar, orta surlar ve iç kale. Dış kalenin kapısına; kuzeybatı yönündeki bir patika yol ile ulaşılıyor.

Kuzeydeki kapının: taşları sökülmüş. Buradan: bir teras ile, orta surlar bölümüne çıkılıyor. Burada, ikinci bir kapı var, bu kapıdan kalenin merkezine giriliyor.

Orta kale içinde, önemli yapılar var. Bunlar: muhafız binası, şapel ve baş kule. Duvarlarındaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden, kulenin 4 katlı olduğu anlaşılıyor. İçinde: ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak bulunuyor.

Duvarlar üzerinde ise, mazgal delikleri var. Kulenin üstü: bir teras şeklindedir. Duvarlar içinde, dikey boru yuvaları uzanıyor. Bunlar, belki de kapanmış su sarnıçlarının su akıtma boruları imiş.

Rize Ayder Yaylası

AYDER YAYLASI

Ayder yaylası: doğal kaynakları ve termal olanakları ile, son 35 yılın en popüler Doğu Karadeniz yaylalarından biridir.

Yayla: 1200-1300 metre yüksekliktedir. Yaklaşık: 44 hektarlık bir alanda kurulmuştur. Bu alanda: 3 mahalle şeklinde yerleşim var. Bunlar: Aşağı Ambarlık, Orta Ambarlık ve Yukarı Ambarlık.

Yayla: Çamlıhemşin ilçesine, 17 km. lik bir asfalt ile bağlanıyor. Yaz döneminde: sabit nüfus, yaklaşık: 1500 kişiye kadar ulaşıyor. Ancak: günübirlik ziyaretçiler ile, bu rakam, yaklaşık 3-4 bin kişiye ve hatta bazen 5-6 bin kişiye kadar ulaşıyor.

Bölgedeki konutlar: toplam, 216 civarında ve ahşap, taş-ahşap ve taş malzeme kullanılarak yapılmış. Bunların yanında: 100 civarında konaklama tesisi var. Oteller: briket ve betonarme, tek yada çok katlı olarak yapılmış.

Ancak: elbetteki, bu görüntü, yani briket ve betonarme yapılar, yayla karakteri ile uyuşmuyor. Görsel ve fiziki kalite bozuluyor. Evet: Ayder Yaylası, her yönü ile turizmin hizmetine girmiş bir belde. Çünkü: burada rahatlıkla konaklayabilirsiniz.

Belediyeye ait 29 konaklama tesisi var. Bunların dışındaki otel ve pansiyonlar ile birlikte, toplam yatak kapasitesi: 1000 kişi civarında. Burası: yalnızca turistik amaçlı geziler değil, aynı zamanda burada bulunan kaplıcalarda, tedavi amaçlı olarak kullanılması ile öne çıkıyor.

 

Samsun

Samsun

Türkiye’nin en gelişmiş, on ilinden biri. Türkiye’nin 7.büyük ilidir. Sahili, yolları ve Üniversitesi, şehre bambaşka bir güzellik katıyor.

2008 yılında kabul edilen bir kanunla: Samsun Büyükşehir Belediyesi merkez ilçeleri olarak: Atakum, İlkadım, Canik ve Tekkeköy ilçeleri kurulmuştur.

Samsun

ULAŞIM

Samsun’da: Samsun Çarşamba hava alanı var ve bu alandan, her gün, THY ve özel hava yolu şirketlerinin uçakları ile, birçok kente hava yolu ulaşımı sağlanıyor. Bu hava alanının kent merkezine uzaklığı: 19 km.

Bunun dışında: demiryolu, denizyolu ve elbette karayolu bağlantısı var. Sonuçta, Samsun, Karadeniz bölgesinin en önemli ulaşım ağını oluşturuyor.

Belli başlı merkezlere uzaklık şöyle: Samsun-Ankara arası uzaklık: 419 km. Samsun-Bursa arası uzaklık: 748 km. Samsun-Erzurum arası uzaklık: 560 km. Samsun-İstanbul arası uzaklık: 737 km. Samsun-İzmir arası uzaklık: 998 km. Samsun-Kayseri arası uzaklık: 452 km. Samsun-Konya arası uzaklık: 643 km. Samsun-Trabzon arası uzaklık: 333km.

Samsun Tarih

TARİH

Samsun tarihi süreci incelendiğinde: günümüzdeki şehir merkezi ve Kızılırmak vadisi, Kavak, Tekkeköy, Çarşamba ovası, çok eski tarihlerden buyana, insanlar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.

Tekkeköy’de bulunan sığınaklarda: bölgedeki ilk insanların yaşadıkları tespit edilmiştir. Merkez Dündar Tepe, Kavak Kalenderoğlu ve Bafra İkiztepe de: sürekli olarak, yaşamın sürdürüldüğü ve iskan faaliyetlerinin bulunduğu, yapılan arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkmıştır.

İl sınırları içinde: devlet kurarak yaşayan ilk topluluk ise: Gaşkalar. (MÖ.5000-3500) Daha sonra: Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Miletliler bölgede görülmüştür.

Özellikle: Lidyalılar  döneminde: bölgede: Enete isimli bir site kurulduğu görülür. Miletliler ise, daha sonraki süreçte, Ege’den gelerek Enete bölgesine yerleşmişler ve buraya “Amisus” veya “Amisos” ismini vermişlerdir.

Bölge: takip eden süreçte, Perslerin eline geçer. Daha sonra ise, Büyük İskender. Ama, Büyük İskender’in ölümü ile, Amisos bölgesinde, Pers kökenli, Kont krallığı kurulur. (MÖ.255-63).

Amisos, kont krallığının başkenti olur. Daha sonra: Romalılar bölgeyi ele geçirir. Ama: Roma imparatorluğunun ikiye ayrılması ile, bölgede Bizans hakimiyeti başlar.

1185 yılında, Anadolu Selçukluları bölgeyi ele geçirirler. Amisos ismi ise, değiştirilerek “Samsun” olarak kullanılmaya başlanır. Haçlı seferleri sonunda, Trabzon’da kurulan, Trabzon Pontus İmparatorluğu, Samsun’u da gele geçirir.

Bu aradaki dönemde, Cenevizliler, 100 yıl kadar, Karadeniz’deki ticareti, Samsundan yönetirler. Bu dönemde: şehir iki bölümden oluşur. Müslüman Türklerin yaşadığı yer; Müslüman Samsun ve buraya 3 km. uzaklıktaki Ceneviz ticaret sitesine ise: Gavur Samsun denir.

1389 yılında, Yıldırım Beyazıt, Samsun’u Osmanlı topraklarına katar.

Tarihi süreç içinde, takip eden dönemde, Samsun tarihinin en büyük olayı meydana gelir. 9.Ordu Müfettişi olarak, Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 tarihinde, Samsun’a çıkar ve ulusal kurtuluş hareketi başlar.

Samsun

GENEL

Samsun: Karadeniz sahil şeridi bölgesinde, Yeşilırmak ve Kızılırmak nehirlerinin Karadeniz’e döküldükleri deltalar arasındadır. Bu delta alanı: yurdumuzun tarımsal potansiyeli en yüksek bölgelerini oluşturan: Bafra ve Çarşamba ovalarını bulundurur.

Samsun: genellikle, ılıman bir iklime sahiptir. Ancak, sahil şeridi ve iç kesimlerde, iki farklı iklim görülür. Sahil şeridinde: yazlar sıcak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. İç kesimlerde ise: dağların yükseklikleri, iklimi de etkiler.

Kışlar soğuk , yağmur ve kar yağışlı, yazlar ise serin geçer. Burada size ilginç bir not iletmek istiyorum. Samsun, gerçekten iklim özellikleri bakımından, benzersizdir. Aynı gün içinde, havanın birkaç değiştiği görülebilir.

Bazı dönemlerde, kış ortasında yazdan kalma günler yaşanabilir. Sahil şeridinde, karla kaplı gün sayısı: yıl içinde, 2-3 günü geçmez. İç kesimlerde ise, kar yağışı o kadar yoğundur ki, çoğu kez ulaşımı bile olumsuz etkilediği görülür.

İl’in ekonomik alt yapısını: sanayi, hayvancılık ve turizm oluşturur. Öne çıkan tarımsal ürünler: buğday, tütün, mısır, ayçiçeği, şeker pancarı, fındık, çeltik ve sebzedir. İstihdam gücünün: büyük çoğunluğu tarım sektöründe çalışmaktadır.

Turizm olarak düşünüldüğünde ise: ekonomik yapılaşmada her ne kadar turizmin önemi nispeten az ise de: il merkezinde ve çevre yerleşim yerlerinde, gezip görülmeye değer tarihi ve turistik tesisler bulunuyor. Yaz aylarında özellikle deniz turizmi öne çıkıyor ve kış aylarında ise av turizmi değerlendiriliyor.

SAMSUN ULUSLAR ARASI HALK DANSLARI FESTİVALİ

Milli Fuar bünyesinde, her yıl Temmuz ayının ikinci yarısında, iki hafta süreli olarak yapılıyor. İlk düzenlendiği tarih: 1986. Çeşitli ülkelerden (25 ülke) ve yurtiçinden davet edilen halk oyunları ekipleri katılıyor. Festival süresince: gün içinde, Samsun’un değişik mahallelerinde: gösteriler, akşamları ise Doğu Park Amfi Tiyatro ile belirlenen diğer yerlerde, ücretsiz halk gösterileri  düzenleniyor. Son gün ise, final düzenlenerek, dereceye giren ülkelere hediyeler veriliyor. Güzel bir organizasyon.

19 MAYIS GENÇLİK KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ

Her yıl: 16-19 Mayıs tarihleri arasında düzenleniyor.

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ

1975 yılında kurulmuştur. Merkez yerleşke: Samsun merkezdedir. Üniversite: Tıp, Mühendislik, Diş Hekimliği, Fen-Edebiyat, Ziraat, İlahiyat, Eğitim, İktisadi ve İdari Bilimler, Veteriner ve Hukuk Fakülteleri olmak üzere, toplam 10 fakülte ve 1 konservatuvardan oluşuyor.

AMAZONLAR

Amazonlar: efsanevi kadın savaşçılar olarak biliniyorlar. Bunlar: Thermedon Çayı yakınlarında kurdukları: Themiskyra kentinde yaşamışlardır. Daha iyi ok atabilmek için, bir göğüslerini kestikleri, çeşitli kaynaklarda yazılı olan ve birçok efsanevi hikayede isimleri geçen bu savaşçılar için, her yıl Terme ilçesinde, festival düzenleniyor.

NE YENİR

Samsun’da, balık yemeği düşünürseniz: mevsimine göre: hamsi, barbunya, istavrit, kefal, mezgit, çinekop, palamut ve kalkan balığı yiyebilirsiniz. Diğer yemek cinslerinde ise: yoğun olarak: yer pancarı, mısır, kara lahana ve hamsi katılarak yapılan yemekler öne çıkıyor. Tüm bunların yanında: “Karadeniz” adıyla bilinen “Samsun Pidesi” buranın ve özellikle: Bafra ve Terme ilçelerinin en büyük damak tadı yiyeceği.

Bir de: Ladik ve Kavak ilçelerinde: kaz ile yapılan ve yoko (tirit) ismi verilen bir yemek çok meşhur.

Sonuç olarak: Samsun’da mutlaka “tirit” yemelisiniz. Bir de: özellikle Pazar günleri kahvaltılarına konu olmuş olan dünyaca ünlü “Samsun pidesi” yemelisiniz.

NE SATIN ALINIR

Samsun el sanatları denilince akla şunlar gelir: halı, kilim, bez dokumacılığı, taş işçiliği, oya, kunduracılık, bakır işlemeciliği, hasır dokumacılığı, zembil örücülüğü, çorap, kuşak dokumacılığı, ağaç oymacılığı. Günümüzde, bazı köylerde, üretim yapılmaktadır.

Bunun dışında: Samsun’da, bu yöreye has, çok çok orijinal bir şey satın almak pek mümkün değil.

GEZİLECEK YERLER

ATATÜRK ANITI

Samsun il merkezinde, Hükümet Konağı yanındaki şehir parkı içindedir.

Samsun ilinin simgesidir. Dünya’da ikinci konumdadır. Şaha kalkmış at üzerinde, asker giysileriyle, Büyük Önder Atatürk canlandırılmıştır.

Avusturyalı heykeltıraş: Heinz Kreppel tarafından: 1928-1931 yılları arasında yapılmıştır. Bu sanatçının diğer eserleri: İstanbul Sarayburnu Atatürk Heykeli, Ankara Atatürk Heykeli, Afyonkarahisar Zafer Anıtı, Ankara Sümerbank içindeki Oturan Atatürk Anıtı.

Kaidesinin dört bir tarafında: ulusal kurtuluş mücadelesini vurgulayan figürler bulunmaktadır. İlginç bir not: atın kuyruğu yere değmese imiş: Heykel, Guines Rekorlar kitabına girecekmiş. Gerçekten heybetli ve mutlaka görülmesi gereken bir heykel.

Samsun İlk Adım Anıtı

İLK ADIM ANITI

Atatürk Bulvarı üzerinde bulunuyor. Heykeltıraş Hakkı Atamalı tarafından, 1981-1982 yılları arasında yapılmıştır. Atamızın doğumunun 100.yılı anısına yapılmıştır.

Taş blok kaide üzerindeki İlk adım anıtı, dayanışmayı simgelemektedir. Burada, resmi üniforması ile Atatürk ve diğer askeri şahıslar görülüyor. Ayrıca, anıtın iki ucunda da gençliği simgeleyen heykeller var. Anıtın üzerinde ise: “ 1919 senesi, Mayıs’ının 19’ncu günü Samsun’a çıktım. Gazi M. Kemal” yazılı. Üçlü figürü: elinde çelenk tutan genç kız ve güvercin bulunan heykel tamamlıyor.

Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi

SAMSUN ARKEOLOJİ-ETNOĞRAFYA MÜZESİ

Fuar alanında: 19 Mayıs 1981 günü ziyarete açılmıştır. Müze binası: orta salon ve iki yan salondan oluşuyor. Orta salonda: Amisos kentinde ortaya çıkarılan mozaikler sergileniyor.

Buradaki en göz alıcı eser olan mozaik taban üzerinde: çeşitli mitolojik sahneler simetrik olarak işlenmiş.

Bu mozaik: Roma İmparatoru Alexander Severus (MS.222-235) zamanında yaptırılmış ve MS.5.yüzyıl sonlarında, Bizans döneminde tamir edilmiştir.

Mozaik üzerinde: merkezde: Akhilleus ve Thetis’in katıldığı Troya savaşı ile ilgili bir sahne, bu sahnenin dört köşesine yerleştirilmiş panellerde, mevsimleri simgeleyen portreler ve mevsimlerin arasındaki dikdörtgen panellerde Nereidlerv’e deniz yaratıkları tasvir edilmiştir.

Bu figürlü sahnelerden ayrı olarak, dikdörtgen bir panel de kurban kesme sahnesi işlenmiştir. Söz konusu mozaiğin kalan kısımları, çeşitli geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiştir.

Yine orta salonda: Amisos kentinde ortaya çıkarılan mezar odasında yapılan kazıda ele geçirilen, Amisos hazinesi sergileniyor. Bir erkek, bir kadın ve bir kız çocuğuna ait olan altın takılar (taç, bilezikler, kolyeler, gerdanlıklar, küpeler, düğmeler, elbise süsleri, yüzük vs.) müzenin en göz alıcı eserleridir.

Helenistik döneme ait bu eserler, zamanın sanat ve işçiliğini, tüm ihtişamı ile gözlerinizin önüne seriyor.

Orta salonun sağ tarafındaki salonda: Samsun ve çevresinde bulunan eski  dönemlere ait eserler, kronolojik sıraya göre sıralanmış.

Bunlar: bronz, kemik, taş ve pişmiş toprak eserlerdir. Bronzdan her iki yüzü kabartmalı mızrak ucu, İkiztepe halkının maden sanatında ne kadar ileri bir seviyede olduğunu gösteren örneklerden biridir.

Ayrıca: İkiztepe de bulunan, ilk Tunç Çağına ait: ameliyatlı kafatasları da müzenin dikkat çeken eserlerinin başındadır. Bu salonda sergilenen: bronzdan çıplak atlet heykeli (MÖ.5.yüzyıla ait orijinalinin, MS.1.yüzyıla özgü kopyasıdır) müzenin en gözde eserlerinden biridir.

Diğer yan salonda: Samsun yöresinden Müzeye intikal etmiş, Etnoğrafik eserler var. Bunlar: bindallılar, peşkirler, cepkenler, para ve saat keseleri, el yazması Kur-anlar, süs eşyaları, silahlar, mutfak eşyaları, halı, kilim gibi eşyalar var.

Müzenin bahçesinde: Klasik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergileniyor. Bunlardan: pithoslar, lahitler, steller, miltaşları, çeşitli mimari parçalar ve kabartmalar var.

Samsun Gazi Müzesi

GAZİ MÜZESİ

Kale mahallesinde, Mecidiye caddesi üzerinde bulunuyor. Bina: 2 katlı. Atatürk, Samsun’a ilk geldiği zaman: Mantika Palas olarak bilinen, bu binada kalmış.

Daha sonra, Samsun’a gelişinde, 20 Eylül 1924 tarihinde, eşi Latife hanım ile, Atatürk, yine bu binada kalmıştır.

Bina; 1902 yılında Jean Ionnis Mantika tarafından kurulan bir otel. Atatürk geldiğinde kapalı imiş, ancak onun kalabilmesi için açılmış ve içi eşyalarla donatılmış.

Otel: 1926 tarihinde, Samsun halkı tarafından Atatürk’e hediye edilir. 1938 yılında Atatürk ölünce, bina kız kardeşlerine devredildi.

Ancak: Samsun Belediyesi tarafından müze yapılmak üzere istimlak edildi. Müze, 1997 yılında, Belediye tarafından, Kültür Bakanlığına devredildi.

Burada: Atatürk’e ait eserler ile, 19 Mayıs 1919 tarihinde, Samsun’a geldiğinde yanında bulunan 18 arkadaşının, balmumu heykelleri var.

Müze: 2006 yılında restore edilerek yeniden düzenlenmiş. Müze yanında: binada, konser salonu ve Atatürk ile ilgili kitapların derlendiği özel bir kütüphane de bulunmaktadır. Müzeyi gezdiğinizde, Mantaki Palas otelinden geriye kalan herhangi bir şey göremeyeceksiniz.

Samsun Bandırma Vapuru
Samsun Bandırma Vapuru
Samsun Bandırma Vapuru
Samsun Bandırma Vapuru

 

Samsun Bandırma Vapuru

BANDIRMA GEMİ MÜZESİ

19 Mayıs 1919 tarihinde, Atatürk’ün Samsun’a geldiği, Bandırma Vapurunun, özgün ölçülerine uyularak yapılan örneği: 2000-2001 yılları arasında, Müze olarak kullanılmak üzere, Taşkınlar Tersanesi tarafından yaptırılarak, Doğu Park sahiline yerleştirilmiştir.

Geminin içine: 13 bal mumu heykel yerleştirilmiş. Gemi kaptanı, gemi serdümeni, çarkçı, vinçci gibi çalışanlar canlandırılmıştır. Bunlar: her türlü hava şartlarına dayanabilme özelliğine sahiptir.

Gemi üzerinde: Atatürk’e ait çalışma odası olarak düzenlenen tefriş salonu, tamamen yenilenmiştir. Atatürk ve çalışma arkadaşlarının bal mumu heykelleri: Heykeltıraş Adil Çelik tarafından yapılmış. Salon içinde göreceğiniz malzemeler (masa, harita, saat, telefon, koltuklar) : antikalardır.

Ambar olarak kullanılan yer, konferans salonu olarak tefriş edilmiştir. Burası, aynı zamanda müze ve sergi salonudur.

Salonda: Atatürk resimleri, Atatürk’ün Lagant marka beylik tabancası, Savarona ve Dolmabahçe için diktirdiği kıyafetleri ve Samsun’a çıktıktan sonra, İstanbul’a yazdığı el yazmalarından birkaç örnek ve değişik antika eşyalar bulunuyor.

Bandırma vapuru, ilginizi çekebilir. Vapura tırmanmak biraz zor olsa da, mutlaka vapura girmenizi, içini gezmenizi öneririm. Özellikle: Atatürk ve arkadaşlarının bal mumu heykelleri ve Atatürk’ün yattığı yatak ilginizi çekecektir.

Tabii vapurun ilkel şartlarında yaşanan sıkıntılar da gözlerinizin önüne gelecek, bu ülkenin kurtarıcılarının ne şartlarda bu ülkeyi kurtaracak faaliyetlerde bulunduklarını anlayacaksınız.

2017.07.22-1.Samsun.4.İlk adım anıtı.6b
Samsun İlk Adım Anıtı
Samsun İlk Adım Anıtı

 

KURTULUŞ YOLU

Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ilk ayak bastığı yerdir. Tütün iskelesi olarak bilinen bu yerden, Mıntıka Palas oteline kadar uzanan yol: Protokol yolu haline getirilmiştir. Tütün iskelesi, Osmanlı-Rus savaşı sırasında ilk olarak bombalanmış, daha sonra I. Dünya savaşında yine bombalanmıştır.

Böylece büyük gemiler buraya yanaşamazlar. Bu yüzden: Bandırma vapuru, biraz açığa demir atar. 19 Mayıs sabahı saat: 08 civarında, üç kayıkçı, Atatürk ve 18 arkadaşını karaya çıkarır. Bir karşılama töreni düzenlenir, Sinop’tan buraya gelirken, Valiye bir telgraf çekilir, sabah saat 08 civarında burada olacakları belirtilir.

Atatürk 9’ncu Ordu Müfettişi olarak buraya ilk adımı atar. 6 gün Samsun’da kalır, ilk görevi Samsun Valisini görevden almak olmuştur. Çünkü kendisine verilen “bu bölgede Gayri Müslümlere yapılan zulmü göster, rapor et” şeklinde üstü kapalı bir emir söz konusudur.

Ancak Atatürk buraya geldiğinde, hiç de durumun böyle olmadığını, Gayri Müslümlere yapılan ayrıcalıklar olduğunu, onları ezmenin söz konusu olmadığını ve Vali’nin bu faaliyetlerde başı çektiğini, Gayri Müslüm çetelerine müdahale edilmediğini öğrenir ve Vali’yi görevden alır. Buradan Havza’ya geçer.

Evet: burada düzenlenen yol: 45 metre genişliğinde ve 400 metre uzunluğundadır. Buranın hemen sol yanında Hayvanat Bahçesi vardır. Guruplar buraya gittiklerinde, burada topluca fotoğraf çektirmek gelenek haline gelmiştir.

Diğer yanda ise bir zamanların “Rus Pazarı” günümüzde “Yabancılar Pazarı” olarak faaliyet sürdürüyor ama elbette pek bir özelliği kalmamış, yani zaman ayırmak bile bence gereksizdir.

Samsun İlk Adım Anıtı

Burada bir de “Samsun Belediyesi” tarafından yaptırılan “Samsun” yazısı bulunmaktadır. Samsun ziyaretinin anısı için burada fotoğraf çektirenleri görebilirsiniz.

Samsunda yaşayan ve Samsuna gelen insanlara: Atatürk’ün ilk karaya ayak bastığı yeri göstermesi açısından, bu düzenleme gayet güzel olmuş.

AMİSOS TEPESİ

Amisos kenti: günümüzde, Samsun’un 3 km. batısında, Toraman Tepe  ve doğu yamaçlarındadır. Antik dönem yazarlarına göre: MÖ.6.yüzyılda kurulduğu ve MS.12.yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.

Ancak: Amisos’un bulunduğu Toraman Tepe: 1954-1956 yılları arasında, buraya kurulması planlanan Amerikan Radar Tesisi için düzleştirilmiş. Bu sırada, elbette ki birçok kalıntı yok edilmiş.

Bölge: günümüzde, askeri yasak bölge kapsamına alınmış ve ziyarete açık değil. Şu anda, burada: Roma dönemine ait, bir döşeme mozaiği, çeşitli sütun başlıkları ve sarnıç bulunuyor.

Buluntulara göre: Toraman Tepenin sırtında kurulan “Yukarı Kent”, büyük bir alanı kapsıyordu. Kentin: batı ve güneyindeki yamaçlarda: nekropolis (mezarlık) vardı.

Yukarı kent: yönetici, asker, tüccar, din adamları, toprak sahipleri gibi varlıklı kişilerin yaşadığı yerdi. Burada bulunan: mozaik, fresko ve heykeller, bu görüşü doğruluyor.

Liman yakınındaki “Aşağı Kent”: burada, ticari depolar, limanda çalışan denizciler, köleler ve diğer çalışanlar yaşıyordu. Malları Anadolu’nun içlerine götüren arabalar ve katırların ahırları, görevlilerin barınakları burada bulunuyordu.

BÜYÜK CAMİ

Samsun ilinin en büyük camisidir. İl merkezinde, Fuar alanının karşısındadır.

Ulu cami, Hamidiye Camisi olarak da bilinir. 1884 yılında, Batumlu Hacı Ali tarafından yaptırılmıştır. Bu şahıs: Batum’dan Çarşambaya göç etmiş bir tüccardır.

Osmanlı arşiv kayıtlarında: bu caminin inşasına, 120 kuruşluk yardım yaptığı kayıt edilmiştir.

Daha sonraki dönemlerde ise, Sultan Abdülaziz’in annesi tarafından: onarım yaptırılmıştır. Her ne kadar bu konuda kayıtlar bulunsa da, Sultan Abdüzaziz’in annesi olan Pertevniyal Valide Sultan, bu tarihten önce, yani 5 Şubat 1883 tarihinde, cami yapılmadan önce ölmüştür.

Bu nedenle: Valide Camisi olarak da isimlendirilmektedir. Cami: büyük bir avlu içinde bulunuyor. Kesme taştan yapılmış çifte minaresi var.

Minareler, tek şerefeli. Yapıda: sarıya yakın renkte kesme taş kullanılmış. Kare planlı caminin üzeri, tromplu merkezi bir kubbe ile örtülmüş. Kubbe, sekizgen bir kasnak üzerine oturmuş ve dıştan basık görünümdedir.

Yuvarlak bir niş şeklindeki mihrabı, mermerden yapılmış. Ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden birisini yansıtan minber üzerinde: madalyonlar ve yıldız motifleri var. Kubbe içi ve duvarlar: bitkisel ve geometrik kalem işleriyle süslenmiş.

İSA BABA (ESE BABA) CAMİSİ

Cedit Mahallesindedir. 15. yüzyılda yapılan yapı; günümüze kadar orijinal halini koruyarak gelmiştir. Bu yüzden görülmeye değer bir yapı. Ancak kitabesi olmadığından, kim tarafından ve ne zaman yapıldığı net olarak bilinmiyor.

1895 yılında, aslına uygun olarak onarılmıştır. 1975-1976 yılları arasındaki  dönemde ise: cami ve türbeye dönüştürülmüştür. Cami: kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür.

İbadet mekanı: altlı üstlü yuvarlak kemerli ve uzun pencereler ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minberi: geç dönemde yapılmış ve orijinal özelliğini yitirmiştir. Minaresi: kare kaide üzerinde yuvarlak, yivli gövdeli ve tek şerefelidir. Yanında ise, İsa Baba’nın türbesi bulunmaktadır.

Burası hakkında söylenen başka bir söylenti daha var. Eskiden, Hıristiyan denizcilerin kıyılardaki uğrak yerlerine: küçük kiliseler yapılırmış. Toraman Tepenin güney doğusunda, St. Theodora için yapılmış bir kilise kalıntısı varmış.

Adı geçen bu yapı, daha sonra Müslüman denizciler tarafından, Mescit olarak kullanılmış. Günümüzde: Cedid Mahallesi sınırları içinde bulunan bu yapı: İsa Mescidi olmalıdır diye düşünenler var. Özgün biçimi ile, günümüze ulaşmamıştır. Peki İsa Baba kimdir? Onun hakkında pek ayrıntılı bilgi yok.

Anadolu’nun fethi sırasında, şehit olduğu düşünülüyor. Söylentilere göre: İsa Baba: 39 arkadaşı ile birlikte, Samsun’da savaşırken, denizden top mermileri atılırmış. Ama İsa Baba, ellerini havaya kaldırıp, dua edince top mermileri, havada yön değiştirerek fırlatıldıkları gemilere geri döner ve onları batırırmış.

Ancak, beklenmeyen bir top mermisi, İsa Baba ve yanında bulunan 39 arkadaşının bulunduğu yere isabet etmiş ve hepsi ölmüş. Türbenin hemen arkasında, İsa Baba ve arkadaşlarına ait olduğu söylenen 39 mezar var.

Bu nedenle: Türbeye, Kırklar Türbesi de deniliyor. On yıldır türbenin bekçiliğini yapan Sebahattin Or: burada dua edenlerin, türbenin içinden yükselen iki pelit ağacından sürekli yaprak kopardıklarını belirtiyor.

Samsun İtalyan Katolik Kilisesi

İTALYAN KATOLİK KİLİSESİ

Ulugazi Mahallesindedir. Orijinal adı: Mater Dolorosa. 1846 yılında yapılmıştır. İki katlı ve kagir yapılıdır.

Karadeniz kıyısı boyunca: Kapusen rahipleri tarafından yapılan ve geriye kalan iki kiliseden biridir. Diğeri: Trabzon’dadır.

Hizmete açıktır, cemaatleri arasında bir de çoban varmış. Karadeniz’e gelen Hıristiyan hacılar, turistler ve ticaret için şehre uğrayan, buraya uğramaktadır. Kilisede: bir rahip görev yapıyor.

Samsun Taşhan

TAŞHAN

Sivil Osmanlı mimarisinin: Samsun’da bulunan tek ve güzel örneklerinden biridir. Zamanında: binek hayvanlarının barındığı ve sahiplerinin gecelediği bir tarzda inşa edilmiştir. Çevresinde de, kervanları ağırlayacak tarzda, ibadethane ve ticarethaneler yapılmıştır.

17.yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. 2 katlıdır. Pazar Mahallesinde, Buğday Pazarı İskele caddesi üzerindedir. Yapının dış duvarları: tuğla hatıllı moloz taştır.

Caddeye bakan yüzde: kemerli girişli bir sıra hücre (dükkan) var. Orta avlunun dört tarafı, tonozlu hücrelerle çevrili. İkinci katta: revaklar ve revak içlerinde hücreler var. Revak sütunları dört köşe olup kemerlidir.

Günümüzde: hoş bir görüntü yok. Taşhan’ın çevresi saçma sapan yapılarla donatılmış ve Taşhan’ı görmek çok zor. Taşhan’ın odaları da kiraya verilmiş ve eski gazete toptancıları ile naylon eşya satıcıları buraları işgal etmiş.

Yani: hanın, kıymeti bilinmiyor. Odalar çok ucuz olduğundan, dükkanlar depo olarak kullanılıyor. Yani: tam bir rezillik.

Ama, yinede  burayı gidip görün ve buraya giden insan sayısı arttıkça, sanırım buraya sahip çıkan insan sayısı da artacak ve yetkililer, bu mezbeleliğe son verecek önlemleri almak zorunda kalacaklardır.

BEDESTEN

Bedesten ismi: Farsçadan gelmektedir. Anlamı ise: değerli, kıymetli kumaşlar, mücevherler ve buna benzer eşyaların satılmasına mahsus, üstü kapalı çarşıların bütününe verilen addır.

Osmanlıda, kumaş, mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım ve satımının yapıldığı, eşit büyüklükteki kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olan bu tür yapılara, 13. yüzyıl başlarında rastlanılmaktadır.

Osmanlı dönemi yapısıdır. Günümüzde: Bitpazarı olarak kullanılmaktadır. Burada: antika ve eski eşyalar satılıyor.

Süleyman Paşa Arastası olarak da biliniyor. Kale Mahallesinde, halen şehrin ticari merkezi konumundaki kuyumcular mevkiinde, Ziya Gökalp Caddesi üzerindedir. Klasik bedesten yapılarına uymuyor.

Uzunca bir sokağın sağ ve soluna, karşılıklı dizilmiş dükkanlar ve aralardaki kapılardan oluşmaktadır. Mimari tarzı ile, arasta tanımına uymaktadır. Doğu-Batı doğrultusunda uzanan, dikdörtgen bir alana oturan yapı: 92 x 15 metre boyutlarındadır.

Ortada: genişliği 4.40 metre genişliğinde, üzeri açık sokak, bunun iki yanında karşılıklı dizilmiş dükkanlar var. Sokağın üstünün ilk yapıldığında, kapalı olduğu biliniyor. Günümüzde: güney kolunda 19 ve diğerinde ise 21 dükkan var.

Yapının inşa kitabesi yoktur. Günümüze sağlam olarak ulaşan, iki kapısı üzerinde bulunan kitabeliklerin içleri boştur. Arşiv belgelerine göre: buranın, Hazinedarzade Süleyman Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir.

Yapılış tarihi ise, tahminen: 1807-1818 yılları arasıdır. Ancak: buranın, 1785 yılından önce yaptırıldığı ve Süleyman Paşa tarafından satın alınarak vakfedilmiş olabileceği de düşünülmektedir.

Samsun Eski Belediye Binası

ESKİ BELEDİYE BİNASI

İl merkezinde, Hançerli Mahallesindedir. 1913-1914 yılları arasında yaptırılmıştır. Nalbant han istimlak edilerek, onun yerine burası yapılmıştır. Binanın yapım işi: İtalyan Rici’ye verilmiştir. Bina: 26 Aralık 1913 tarihinde bitirilerek, resmi açılışı yapılmıştır.

Binanın dış yüzü: Ünye taşı ile kaplanmıştır. Yontma ve süsleme sanatının güzel örnekleri burada görülüyor. 3.katın balkonunun kıyısında: güzel bir kitabesi var. Eski yazı ile yazılmış.

Samsun Tekkeköy Mağaraları

TEKKEKÖY MAĞARALARI

Samsun’un 15 km. doğusundadır. Burada, mağara yerleşimi var. Önceleri: denizin mağaralar bölgesine kadar, daha sonra denizin alüvyonlarla dolması nedeniyle, ilçenin kıyıdan 4 km. uzakta kaldığı tahmin edilmektedir.  Evet, buralar, çok önceki dönemlere ait bir yerleşimin izleri bunlar.

Adeta bir Açıkhava müzesi gibi. Bölgenin en kolay ulaşılabilen, geniş ağızlı mağaralarıdır. Mağaralara ulaşım: kayalara oyulmuş basamak tipi merdivenlerle sağlanmıştır. Ana mağara: kalenin batısından başlayıp, güney tepelere kadar uzanan yol üzerinde, biri uzun, diğeri kısa iki adet araç yolu bulunmaktadır.

Bu mağaralarda yaşamış insanlar: madeni tanımamışlar. Bütün aletleri: taş, ağaç ve kemikten yapılmış. Geçimlerini: avcılık ve toplayıcılıkla sağlamışlar. Taştan yontmak suretiyle yaptıkları el baltaları, mızrak uçları, kesiciler, kazıyıcılar gibi çeşitli aletler kullanmışlar. Bu aletler: Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.

Çınarcık ve Fındıcak vadilerinin birleştiği yerde ve her iki vadiye hakim durumda bulunan kaya kitlesi “Delikli Kaya” adıyla bilinmektedir. Bu kaya kitlesinden çıkan basamaklar, teknik ve biçim yönünden incelenmiş ve Delikli Kaya’nın bir Frig kalesi olduğu anlaşılmıştır.

Günümüzde: maalesef, ulaşım için yol açılırken: ana kaya kırılmış, mağara kalenin sağı, solu ve önünden yol geçirilmiş. Ayrıca, kale burçlarına dalarak, ana kaya oyulmuş ve su sarnıcının üzerinden yol geçirilmiş. Yani: tam bir rezillik. Neyse ki, 1977 yılında, mağara sahası Sit alanı olarak ilan edilmiş.

Samsun Dündar Tepe

DÜNDAR TEPE

Kılıçdede Mahallesindedir. Öksürük Tepe olarak da bilinir. Çünkü: tepede gömülü olan pir’in: öksüren çocukları tedavi etmesinden gelmektedir. Dündar tepe ismi ise, Dündarlar Yatağı olmasından ötürü verilmiştir.

İl merkezine, 3 km. uzaklıkta, Mert ırmağı boyunda bir höyüktür. Yüksekliği, yaklaşık: 15  metredir.

1940-1941 yıllarında, burada yapılan kazılarda, üç ayrı kültür ortaya çıkarılmıştır. Hepsinde: teknik ve biçim yönünden birbirinin aynı: elle yapılmış çanak-çömleklere rastlanmıştır. Renkleri: gri, siyah ve kırmızıdır.

Kaba geometrik süslü olanları da vardır. Bunlar: Alişar ve Alacahöyük çanak çömleklerine çok benzemektedirler. Halkın: tarım ve hayvancılıkla geçindiği anlaşılmaktadır. İkinci kültürde ise, çanak çömlekler, yine elle yapılmış ve perdahlanmıştır. Hemen hepsinde, kulp vardır. Madenden yapılmış eşya ve savaş araçları çoktur.

Ayrıca: domuz  dişlerinden ve geyik boynuzlarından yapılan aletlere de rastlanmıştır. En önemli buluntular: pişmiş toraktan yapılmış olan idollerdir. Üçüncü kültür: Hitit çağına ait olup, kaim bir yangın tabakası üzerine kurulmuştur.

Bir Hitit evinde bulunan damga mühür, bu yapının, MÖ.1500-1200 yılları arasında yapıldığını belirtmektedir. Çanak çömlekler, çarkla yapılmıştır. Renkleri: kırmızı, kahverengi, gri ve beyazdır.

Burada bulunan çaydanlıklar: Alişan, Alacahöyük ve Boğazköy’dekilere benzer. Bu Hitit şehri, MÖ.1200 yılında, bir yangınla yok olmuştur. Üçüncü yapı katında: çoğu boya astarlı, çarkla yapılmış ve iyi fırınlanmış seramik buluntuları, pişmiş toprak mühürler, hayvan heykelcikleri, kemik iğneler ele geçirilmiştir.

Arkeolojik Sit alanıdır. Burada bulunan eserler: Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Höyük ise: yine, tarihi eserlere sahip olmama gibi genel bir huyumuz nedeniyle, günümüzde tam ortasından Samsun-Sivas demiryolu geçmekte, höyüğün çevresi ise, çeşitli yapılarla çevrilmiş, işgal edilmiş durumdadır.

TOPTEPE TÜMÜLÜSLERİ

Hasköy’dedir. Belediye evleri mahallesinden, Samsun-Çarşamba karayolunun üstünde bulunur. Biri büyük, diğeri küçük iki tepe var. Bunlarda, arkeolojik Sit alanıdır.

AKALAN KALESİ

Samsun’un 18 km. güneybatısındadır. Çatmaoluk ve Kulacadağ köyleri arasında bulunmaktadır. Kuruluş yıllarının, demir çağına kadar gittiği  düşünülmektedir. Alman arkeolog Markidi’nin yaptığı kazılarda: burada, Frigler’in Karadeniz’e indikleri görülmüştür.

Samsun Atakum Adnan Menderes Bulvarı

ATAKUM-ADNAN MENDERES BULVARI

Atakum Beldesi: 4.8 km. lik sahil şeridine sahiptir. Burası şehrin en pahalı evlerinin olduğu yerdir, güzel bir plajı bulunuyor. Ayrıca, burada: dinlenme ve gezi yolları, bisiklet yolu, özel plajlar, kafeler, restoranlar, plaj voleybolu alanları, anfi tiyatro, özel spor alanları, aquaparklar, oteller, pansiyonlar, kamp alanları var. Samsun’da bulunduğunuz sürede, burayı mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

Özellikle, sahil şeridinin yani Adnan Menderes Bulvarının revizyondan geçirilerek, halka kazandırılması, yazın tüm Samsun halkının buraya akın etmesine neden olmuş.

Samsun Meşe Kültür Parkı

MEŞE KÜLTÜR PARKI

Canik Belediyesi tarafından işletiliyor. Burada: mesire alanları, aynı anda, 1500 kişinin faydalanabileceği restoran, açık ve kapalı düğün salonları, yürüyüş yolları ve Samsun’a özgü el sanatlarının satışlarının yapıldığı stantları ile, eşi ve benzeri olmayan bir yer konumunda.

PLAJLAR VE KAMP YERLERİ

Samsun ilinde: plaj ve kamp yerleri olarak: Karayolları Tesisleri, DSİ Tesisleri, Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Tesisleri, Köy Hizmetleri Müdürlüğü Tesisleri, Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü Tesisleri, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü Tesisleri, Kızılay Dinlenme Kampı var.

Bunların dışında, şehrin başlıca plajları: Mert Plajı, Fener Plajı, Bandırma Plajı, Atakum ve Atakent Plajları, Yakakent, Alaçam, Bafra ve Terme sahillerinde bulunuyor.

Bu plajların tamamına yakını, doğal kumsallardan oluşuyor.

Samsun Fuarı

SAMSUN FUARI

İlk kez, 1963 yılında açılmıştır. Ulusal ve yöresel kültürel ve toplumsal değerler sergileniyor. Dinlenme ve eğlence tesisleriyle, yöre halkına hizmet veriliyor.

Artvin Arhavi

Artvin Arhavi

Karadeniz kıyısında, şirin bir ilçe.

Artvin Arhavi

ULAŞIM

Arhavi-Hopa arası uzaklık: 11 km. Batısındaki Fındıklı ile arasındaki uzaklık ise, 15 km. İl merkezi, Artvin’e uzaklık ise: 86 km. Rize il merkezine uzaklık ise: 100 km.

Karadeniz sahil otoyolu üzerinde bulunuyor.

Artvin Arhavi

TARİHİ

Yörede: MÖ.831 yılından itibaren, Urartu egemenliği görülür. MÖ.200-150 yılları arasında: Roma imparatorluğu, yöreyi, Armanya krallığı adı altında kendisine bağlar. Bu durum: MS.532 yılına kadar sürer.

Bu dönemde: Doğu Romalılar bölgede egemen olmasına rağmen, Türkmen İlbeyleri de, etkinliklerini sürdürmüşlerdir.

625-630 yılları arasında: Hazar Türklerinin egemenlikleri görülür. 1050 yılından sonra ise, yörede Selçuklu ve Osmanlı egemenlikleri görülür.

1471 yılında, Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’daki Pontus İmparatorluğunu ortadan kaldırınca, bu topraklar, Osmanlı devletine kalır. 1915 yılında, Ruslar bölgeyi işgal ederler.

Ancak, Çarlık Rusya’sının iç işlerinin karışması nedeniyle, Rus kuvvetleri, 1918 yılında bölgeden çekilirler. 12 Mart 1918 tarihinde, Arhavi kurtulur.

İlçe, 1954 yılında, ilçe statüsü kazanmıştır.

İsim öyküsü: Arhavi ismi: Arkabi isminden türemiş ve günümüze Arhavi olarak gelmiştir.

Artvin Arhavi

GENEL

İlçe, Kamilet ve Derecik olmak üzere, iki vadi üzerinde kurulmuştur.

İlçenin arazi yapısı: genel olarak dağlıktır. İlçe merkezi: köylerin aksine, genel olarak düz bir araziye sahiptir. Bu düz arazide: iskan ve tarıma elverişlidir.

İlçede: irili-ufaklı çok sayıda buzul gölü var. Bunlar: Nogadid, Sarıgöl, Alacagöl, Büyük Agara ve Küçük Agara gölleridir.

İlçede iklim: yazları ılık, kışları serin geçen bir iklim yapısı hakimdir. Her mevsimde bol yağış görülür ve bunun sonucunda nem oranı yüksektir. Bu iklim şartları sonucu: tarımda, çay, fındık, mısır ve turunçgil yetiştiriciliği öne çıkar. İlçede: 1 kamu ve 2 özel sektöre ait çay fabrikası bulunur. Bu fabrikalar, yöre halkının istihdamının  sağlanmasında önemli katkı sağlarlar.

Burası: Artvin ilinin diğer ilçelerine göre, daha az göç veren bir yerleşim birimidir.

İlçe ekonomisi: çay ve fındık tarımı üzerine kurulmuştur.

Ayrıca: yoğun olarak, kivi üretimi yapılmaktadır. Yıllık ortalama: 50 ton kivi üretimi yapılıyor. Son olarak: ilçe, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından: “Kafkas arı “ ırkı yetiştiriciliği açısından, izole bölge kapsamına alınmıştır. Sanayi tesisi olarak ise, ARSAN Silah Fabrikası bulunuyor.

Turizm olarak değerlendirildiğinde: yörenin sahillerinde, denizin çok temiz olmasına rağmen, düzenli plaj ve turizm sezonu bulunmaması, havaların çok yağışlı olması, turizmi engelleyen en büyük etkenler. Ayrıca: eski eser ve ören yeri olan kültür değerlerinin ulaşım sorunu çözülememiş, bu da yörenin turizmini olumsuz etkileyen en büyük etken.

Artvin Arhavi Atmaca Avcılığı

Atmaca Avcılığı

Arhavi yöresinde büyük önem taşır. İlçe genelinde yapılır. Ağustos ayında başlayarak, Ekim ayı sonuna kadar süren atmaca avında: yakalanan ve evcilleştirilen atmacalar, bıldırcın avında kullanılır ve av mevsimi bitince, tekrar doğaya bırakılırlar.

ARHAVİ KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ

Arhavi yöresine gidecekseniz, gidiş tarihinizi festival tarihine denk getirmenizde yarar var. Çünkü: burada, Ağustos ayının ikinci yarısı başında, güzel bir festival düzenleniyor. Bu festivalde: ünlü sanatçılar konserler veriyor, yerli ve birçok yabancı halk oyunları topluluğu; gösteriler sergiliyorlar.

Bunların dışında, sportif etkinlikler var. Bunlar: yamaç paraşütü, rafting-cross, su sporları, atletizm, bisiklet, plaj voleybolu, basketbol, futbol, tenis ve masa tenisi. Ayrıca: yöreye özgü yarışmalar düzenleniyor.

Bunlar ise: dik hızarda tahta biçme, aykırı hızarda odun kesme, dibekte mısır ayıklama, fındık ayıklama, çay toplama, en iyi hamsili ekmek ve lazböreği yapma, halat çekme, bilek güreşi ve amatör ses yarışmaları.

Yazının başında da  söylediğim gibi, güzel etkinlikler var, mutlaka ilginizi çekecektir

ARTVİN FOKLÖR

İlin yüksek bölümlerindeki köylerde oynanan bir oyun var, çok meşhur bu oyunun adı: Tirilido Nanida. Bu oyunun bir de hikayesi bulunuyor. Şöyle: Eski günlerde, Arhavi’li bir genç, çalışmak için Batum şehrine gider.

Orada: Borçkalılar ile tanışır ve çok samimi olurlar. Birlikte gezerler, birlikte eğlenirler. Cilvelo oyununu çok sever ve her fırsatta bu oyunu oynar ve iyice öğrenir. Sonunda, bir gün Arhavi’ye döner. Memleketinde, eş-dost düğünlerinde, eğlencelerde bu oyunu oynar.

Ancak, oyun biraz değişmiştir. Aklında kaldığınca, müzik ve oyunu çevresindeki kişilere öğretmeye başlar. Ama, biraz önce de söylediğim gibi, oyun ve müzik, değişerek yörenin tüm eğlencelerinin başlıca oyunu haline gelir.

Yani: Arhavi yöresinde oynanan bu oyunun aslında, Borçka yöresinin Cilvelo oyunu olduğunu da savunanlar çoğunluktadır. Evet, bu oyun maalesef günümüzde unutulmaya yüz tutmuş ve çok az kişi tarafından bilinip oynanıyor. Kadın ve erkek birlikte oynanan oyunun, değişik sözleri de bulunuyor.

Artvin Arhavi Ne Yenir

NE YENİR

Yörede: hamsinin yeri bir başka. Hamsi her alana girmiş. Hamsi tavasının yanında, hamsili ekmek, hamsi kuşu, hamsi köftesi, sebzeli hamsi, hamsi çorbası, hamsi buğulaması gibi. Bunun dışında birçok yemekte de, hamsi, temel madde olarak kullanılıyor.

Artvin Arhavi Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

Arhavi’den, yine birçok çay fabrikası bulunması nedeniyle, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik çay alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Artvin Arhavi Özgürlük Anıtı

ÖZGÜRLÜK ANITI

Atatürk ve Gençlik Parkı içindedir. Anıtta iki tane figür var, bunlar kolunda atmaca tutan Karadeniz uşağı ve zeytin dalı tutan Karadeniz kızıdır. Atmacanın bağımsız olarak kolda oturtulmasıyla dostluk ve güven teması işlenmiştir. Vahşi kuşun bile sevgi ile nasıl uysallaştığı anlatılmaya çalışılmıştır.

Erkek ile el ele tutuşmuş Laz kadınının zorluklara karşı eşiyle birlikteliğini ve bu beraberliğin en temel göstergesi olan sevgi ve sadakat duygusu anlatılmıştır. Karadeniz kızı, çay yapraklarından oluşan demeti, zeytin dalı misali sol eliyle yukarıda tutmasıyla barışı, sevgiyi ve aynı zamanda da yöre ekonomisini temsil ettiği anlatılmaktadır.

Artvin Arhavi Ciha Dağı ve Kalesi

CİHA DAĞI VE KALESİ 

Ciha dağının silüeti: Arhavi ilçesinin logosu olarak kullanılıyor. Ancak: herhangi bir onarım veya restorasyon görmemesi nedeniyle, bugün harap durumda. Özellikle: Ciha dağı; 1970 li yıllarda Milli Park’a dönüştürülmek istenmiş, ancak tasarı yürümemiş.

Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmesi de, Cenevizliler zamanından kaldığı sanılıyor. Arhavi’nin hemen üstünde, bir heykel gibi duruyor. Ancak: kalenin çevresi, geçilemeyecek şekilde orman ağaçlarıyla kaplanmış. Ana kaya üzerinde bulunan kalenin, günümüze yalnızca sur kalıntıları kalabilmiş. Doğaseverler, buraya yürüyüş  düzenliyorlar.

ORTACALAR MERKEZ CAMİSİ

Kapının üzerinde bulunan kitabesine göre: 1757 yılında yapıldığı görülmektedir. 1908 yılında ise, ahşap tavan ile birlikte, ahşap minberi yapılmıştır. 1955 yılında, minaresi eklenmiştir. Kısmen onarım geçiren cami, ibadete açıktır.

Artvin Arhavi Ortacalar Çifte Kemer Köprüsü

ORTACALAR ÇİFTE KEMER KÖPRÜSÜ

Ortacalar, bucak merkezine 25 km. kala, Arılı-Küçükköy yol ayrımındadır. Buraya giderken takip edeceğiniz yol boyunca, maalesef eşsiz orman güzelliklerini baltalayan taş ocakları ile çirkinleştirilmiş. Tam yeşillikleri görmeye alıştığınızda, birden bire ortam değişiyor.

Evet, köprüye ulaştığınızda: birbirine dik gelecek şekilde planlanan, iki köprüden meydana gelmektedir. Her ikisi de, tek gözlü ve yolunun eğimli olduğu  taş köprüler gurubuna girmektedir. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, tahminen 250 yıllık olduğu düşünülmektedir. Osmanlılar tarafından yapıldığı biliniyor. Göze hitap eden, harika bir estetiği olan taş köprü, görülmeye değer tarihi eser.

Karayolları tarafından onarılmış ve günümüze sağlam olarak gelmiştir. Ama onarımda kullanılan taşlar, hemen sırıtıyor, keşke biraz daha aslına uygun onarım yapılabilseymiş. Buram buram tarih kokan köprü, adeta üzerinden gelip geçenlere tarih dersi okutur gibi.

METRUK KİLİSE

Bu kilise yapısı: Cumhuriyet döneminde sinema olarak kullanılmış. İsmi: iyi sinema. Ama daha sonra yanmış. Yanan bu iyi sinema, yani Rum kilisesi daha sonra kullanılmamış.

Artvin Arhavi Mençuna Şelalesi

MENÇUNA ŞELALESİ

Önce, çifte köprüye 15 km. lik asfalt bir yolla gidiliyor ve sonra 3 km. stabilize bir yol ile kamilet vadisine gidiliyor. Bu yol: Kamilet vadisinin muhteşem görüntüsü eşliğinde, yaklaşık iki saatlik bir yürüyüş sonunda, Mençuna şelalesine tırmanmak üzere, tahta köprüden vadinin öbür yanına geçiliyor.

Sonra, yokuş bir dağ yolu ve tadına doyum olmayan bir yürüyüşten sonra, şelaleye varılıyor. Yani, yaklaşık 3.5 saatlik bir yürüyüş gerekiyor.

Karadeniz yöresinin en yüksek ve su yönünden en büyük şelalesidir. Yüksekliği: ortalama 100 metre. Şelalenin düştüğü yerde: göl var. Bu gölde yüzmek mümkün. Suda: kırmızı benekli alabalık yetişiyor.