Nevşehir Kapadokya

Nevşehir Kapadokya

 

KAPADOKYA ADI

Nevşehir Kapadokya; Bölgenin adı ile ilgili birçok varsayım bulunmasına rağmen, bunlardan en çok kabul göreni; Kapadokya kelimesinin Pers dilindeki “Katpatuka” kelimesinden türetildiğidir.

Bu kelimenin Pers dilindeki anlamı ise:  güzel koşan atlar ülkesi, iyi koşan cins atlar ülkesidir. Burada yetiştirilen atların; sonraki zamanlarda Roma Arenalarında kullanıldığından söz edilir.

Atlar ile birlikte, burada yetiştirilen katırların önemi de; bölge ve yakın çevrede yaygındır. Hatta; katırların ününün, Babil’e kadar yayıldığı söylenir.

KAPADOKYANIN OLUŞUMU

Nevşehir Kapadokya;

Günümüzden, 25 milyon yıl önce; Kuzeydeki Anadolu Platosunun sıkıştırması sonucu; bölgedeki aktif birer volkan olan yanardağlar faaliyete geçer. Erciyes, Melendiz, Hasan Dağı ve Göllü Dağı; bölgeye, önce kül ve sonra lav püskürtür.

Bu püskürtmeler sonucu ortaya çıkan yanardağ külleri; büyük bir alana yayılır. Toprak; sarı, kırmızı ve beyaz renge bürünür. Toprağın üzerinde, üst üste biriken küller; yağmur sularıyla sertleşir ve “tüf” adı verilen, sarı renkli kayaya dönüşür.

Bu tüf tabakası; bölgedeki toz ve diğer volkanik malzemelerden de etkilenerek kalınlaşır; Platodaki göller ve akarsular üzerinde, yer yer kalınlık 100-150 m.ye kadar yükselir. Ayrıca; sertlik yapılarında farklılıklarda oluşur.

Yanardağlar, küllerden sonra balçık gibi lavlar da püskürtür. Böylece; üst üste yığılmış kül tabakalarının üstü, sert bazalttan oluşan, ince bir lav tabakası ile örtülür. Dağların soğuyup sönmesinden sonra; uzun süreli yağmurlar başlar.

Ani sıcaklık değişiklikleri, bu lav tabakalarını çatlatır ve yer yer parçalar. Yağmur suları, bölgedeki bitki örtüsünün az olması nedeniyle, bu çatlaklardan sızar ve alt bölümdeki yumuşak ve geçirimsiz tüf tabakasını aşındırır.

Bu aşındırmalar sonucunda; sert bazalt kaya tabakasından, şapkaları bulunan koniler ortaya çıkar. Yıllar süren bu erozyona; rüzgar ve eriyen kar suları da karışınca, vadi yamaçları ve halkın ” peri bacaları ” olarak isimlendirdiği kaya şekilleri ortaya çıkar.

Paşabağ civarında bulunan şapkalı peri bacaları, konik gövdelidir ve tepe kısımlarında, bir kaya bloku bulunur. Şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla, daha dayanıklıdır.

Zaten; şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak, peri bacaları uzun ve kısa ömürlü olabilirler. Ayrıca; şapkadaki kaya, zayıf tüfün erozyonunu geciktirerek peri bacalarının yüksekliğini kontrol eder.

Genelde; peri bacalarının çapları; 1 ile 15 m. arasında değişir. Bölgede, en yoğun bulundukları yer ise; Avanos-Uçhisar ve Ürgüp üçgeni arasında kalan vadilerdir. Ürgüp, Derbent ve Uçhisar gibi yüksek noktalarda, peri bacalarının boyu nispeten küçüktür.

Vadilerden aşağıya doğru inince ise yükseklik artar, bunun sebebi ise erozyondur. Uçhisar’a göre, daha aşağıda kalan Göreme’nin Zemi Deresi adlı bölümünde ise, çok büyük peri bacaları görülebilir.

Bölgede; peri bacaları dışında; vadi yamaçlarında, yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar görülebilir. Bunlar, bölgeye ayrı bir özellik ve güzellik katarlar. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi ise, yanardağlardan püskürtülen lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır.

Evet; peri bacalarının nasıl oluştuğu hakkında sanırım kısa ve öz bilgi sahibi oldunuz. Peri bacaları doğal yollardan oluştuktan sonra, zamanla insan emeği devreye girer. Kayalara; kiliseler ve muhteşem yeraltı şehirleri oyulur ve böylece büyük bir uygarlık yaratılır.

PERİ BACALARININ OLUŞUMU HAKKINDAKİ ÖYKÜ

Nevşehir Kapadokya;

Peri bacalarının oluşumuna ait; jeolojik ve bilimsel veriler yanında; halk arasında anlatılan türlü efsaneler de söz konusudur.

Ben sizlere yörede yaygın olan efsanelerden, iki tanesini anlatacağım.

Nevşehir Kapadokya;

Kapadokya’da bir köy. Köylüler harman yerinde ekin kaldırmaktadırlar. Tozu-dumana katarak bir ordu gelir. Köylülerin; ekinlerine ve hayvanlarına el koyarlar ve yine geldikleri gibi tozu-dumana katarak geri giderler.

Bunların yaptıkları kötülükten çok etkilenen bir köylü kadın; ” Ekmeğimize, aşımıza el koydunuz. Allah sizi taş etsin ” diye bağırır. Yaşlı kadının duası kabul olur ve o askerlerin hepsi taş olurlar. Günümüzde ise, bunların peri bacaları silüetine büründükleri rivayet edilir. O yüzden yöre halkı; peri bacalarına ” gavurun askerleri ” der.

İkinci öykü, biraz daha uzun.

Bir zamanlar; bu bölgede, büyük ve korkunç devler yaşarlar. İnsanlar, bu devlerden çok korkarlar ve onları kızdırmamak için, ülkenin yüksek dağlarına çıkarak sunaklara hediye bırakırlar ve kurban keserler.

Günlerden bir gün, periler ülkesinin padişahının yolu, bu ülkeye düşer. Peri Padişahı, bu zavallı insan ırkının çaresizliğinden çok etkilenir ve onlara yardım etmeye karar verir. Emrindeki tüm perileri çağırır ve onlara ” Ey kardeşlerim, insan kardeşleriniz çok zor durumdalar.

Onlara yardım etmek istiyorum. Şu karşıdaki dağların zirvelerinde yaşayan zalim devleri durduralım. Bu insanların çilesine son verelim. Eyer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürürsek, devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler ” der.

Bunun üzerine; binlerce peri, ellerinde, kar ve buz taneleriyle, devlerin yaşadığı dağın doruğunda toplanır. Ellerindeki kar ve buz tanelerini, dağın tepesinde fokurdayan ateşe atarlar. Günlerce uğraştıktan sonra ateşi söndürmeyi başarırlar. Bunun üzerine, devler korkar ve yerin derinliklerine kaçıp saklanırlar.

İnsan ırkı, perilerin bu zaferini büyük sevinçle karşılar. Günler-geceler boyunca şenlikler düzenleyip, zaferi kutlarlar.

O günden sonra, insanlar ve periler arasında çok sıkı dostluk oluşur. Bu dostluk uzun yıllar sürer. İnsanlar, kayalara oydukları mağaralarda yaşarken, periler de sivri kayaların üzerindeki küçük odalarda yaşarlar.

Bu mutlu ortamda, iki genç yaşamaktadır. Bunlar; insanların padişahının oğlu Revan ve Periler padişahının kızı Gülperi.

Bir zaman sonra, Revan, atalarının daha önce çektikleri acıların intikamını almak için, devlerin yer altında saklandıkları dünyaya inmeye karar verir. Yeraltı ülkesine giderken, yolda açılan kapılardan rahatça geçer, yalnız son kapıya geldiğinde, içeriye girmesiyle birlikte, büyük bir kaya parçası yuvarlanarak, kapının ağzını kapatır.

Revan, o an, zalim devlerin tuzağına düştüğünü düşünür, ama artık çok geçtir. Bulunduğu yerden çıkamaz, böylece günler gelip geçer.

O sırada, yer üstünde, Gülperi, rüyasında yakışıklı bir genç görür. Bu genç, çaresiz ve korkmuş bir şekilde, ona, kendisini kurtarması için yalvarır.

Gülperi; dayanamaz, rüyasını dadısına anlatır. Dadı ise, rüyayı şöyle yorumlar ” Güzel kızım, gördüğün rüya gerçektir. Böyle bir delikanlı var ve o şu anda zalim devlerin ülkesinde hapis. Bu yüzden de, senden, kendisini kurtarmanı istemiş ”

Gülperi, dadısının bu yorumu üzerine, hemen harekete geçer, emrindeki muhafızlarla birlikte karanlık yeraltı ülkesine gider. Revan gibi bütün kapıları hızla geçer. Son kapının önüne geldiklerinde ise, kapının ağzının büyük bir kaya parçası ile kapalı olduğunu görür.

Muhafızlar, kayayı yerinden kaldırarak kapıyı açarlar. Gülperi odadan içeriye girince, rüyasına giren genci, bir köşede baygın, yatarken bulur. Onu alır ve yeryüzüne çıkarak, en yüksek kayanın üzerinde kurulu olan periler padişahının sarayına getirerek tedavi etmeye başlar.

Revan; kendisine gelip karşısında Gülperiyi görünce, ona aşık olur. Zamanla evlenmeye karar verirler ve babalarını ikna etmek için ayrılırlar.

Ancak; o güne kadar birlikte yaşayan insanlar ve periler, birbirlerinden kız alıp vermemişlerdir. Bu yüzden; insanların padişahını meclisinde uzun tartışmalar yapılır.

Sonuçta ise; insan ırkının muhafazası için, insanların periler ile asla birlikte olamayacaklarına karar verilir. Çünkü; insanlar ölümlü, periler ölümsüzdür. Revanın ise periler tarafından büyülendiğine ve Gülperiye aşık ettirildiğine inanırlar.

Buna dayanarak, perileri ülkelerinden kovarlar. Revanı bir odaya hapsederler ve perilerle savaş hazırlıklarına başlarlar.

İnsanların, kendileriyle savaş yapmak için hazırlandıklarını duyan periler ise, bu durumu kendi padişahlarına iletirler. Periler padişahı, buna çok üzülür. Hemen halkını toplar ve onlara “Bizler, onları korkunç devlerin zulmünden kurtardık. Ama insanlar zayıf yaratıklar.

Yaptığımız iyiliği çabuk unuttular. Çok geçmeden hatalarını anlarlar. Şimdi, onlarla savaşırsak, çok büyük kayıplar verirler. Büyük acılar yaşanır. En iyisi, biz şimdilik savaşmayalım ve onlar hatalarını anlayana kadar da buralardan uzaklaşalım ” der.

Bütün periler, yaşadıkları odalardan, gökyüzüne doğru havalanırlar. Peri padişahı, periler oradan uzaklaşınca, yer altındaki devlerin yine yer üstüne çıkacaklarını düşünür. Halkını toplayıp ” hemen şekil değiştirin, güvercine dönüşün ” der.

Bütün periler, hep birlikte birer güvercine dönüşür. Böylece, insanlar onları görse de tanıyamayacaklardır. Güvercinlere dönüşen periler; tekrar, sivri kayalıkların ucundaki odalarına dönerler ve oralarda yaşamaya devam ederler. Böylelikle, insanları korumaya devam etmiş olurlar.

İşte böyle, peri bacalarına ait, iki öykü. Bunlar; halk arasında yaygın öyküler, her ne kadar peri bacalarının oluşumunda, bölgenin coğrafi yapısının büyük önemi olsa da, öykülerin yeri de farklı değil mi?

TARİHİ SÜREÇ

Nevşehir Kapadokya;

MÖ.550 yıllarında, Lidyalılar yenilince, Anadolu Pers egemenliğine girer. Persler ise; MÖ.322 yılında başlayan döneme kadar, Anadolu’yu yönetirler. Büyük İskender’in Persleri yenilgiye uğratmasından sonra, bölgeye Seleukos hanedanlığı egemen olur ve bağımsız Kapadokya Krallığı kurulur.

Bu dönemde; ülkeyi Eusebıa (Kayseri) şehrinden yöneten krallar; bölgenin dilini ve kalkınmasını geliştirirler. MS.17 yılında, Romalılar tarafından Kapadokya Krallığına son verilir ve burası bir Roma eyaleti haline gelir. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler, bölgede ortaya çıkar.

KAPADOKYA’DA HIRİSTİYANLIK

Nevşehir Kapadokya;

Roma hakimiyeti egemen olunca, bölgede, özellikle Kayseri, parlak bir şehir olarak göz kamaştırır. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler ortaya çıkar.

Ortodoksluğun en önemli azizlerinden olan Aziz Vasıleos; 330 yılında, Kayseri’de doğmuştur. Vasileos; manastırların ve keşişlerin yaşamını düzenleyen kuralları koyan ilk din adamıdır. Tüm keşişleri, Ortodoksluğa kazandırmak için harekete geçer ve bunun için eğitim birliğinin sağlanması gerektiğini düşünür.

Günümüzde, bölgede görülen pek çok manastır, bu düşüncenin ürünüdür ve keşişlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerin yakınlarına kurulmuşlardır. Manastır ve keşiş yaşamına ait ilk temel ilkeleri o koymuştur. Kapadokya’daki münzevi yaşamın temel mantığını, keşişlerin halkla birlikte yaşamasını ve kölelik ve de ayrıcalıklı herhangi başkaca bir sınıfın bulunmamasını kural haline getirmiştir.

İsa, başka yerlerdeki resimlerinde imparator giysileri içinde gösterilmesine rağmen, Kapadokya kiliselerinde insan olarak betimlenmiştir. Çünkü; erken Hıristiyanlık; hem yoksullar ve hem de yoksulluk için doğmuş bir dine benziyor.

Kapadokya’daki kiliseler, her türlü safsatanın dışında ve basit yapılar. Ayrıca; çocuklar ve yaşlılar için manastır kurulması fikrini düşünüp uygulayan da Vasıleos. Kurulan bu manastırlara, onun adına izafeten Vasılyada ismi verilmiş. Dünyanın, belki de, bilinen en eski bakım yurdu ve vakfı, Kayseri’de kurulmuş.

Vasıleos, Hıristiyanlık hiyerarşisi içinde önemli bir yer tutar. Bu nedenle; onun resmi, tüm Ortodoks dünyasında ve Kapadokya’da mevcut kiliselerin ana ve yan apsislerine çizilmiş. Tüm bunlar nedeniyle, hem Kayseri ve hem de Vasıleos, Ortodokslar için önemli unsurlar.

İsa’nın havarilerinden Pavlos, Ankara’ya giderken Kapadokya’ya uğrar. Kayıtlardaki bu durum, bölgenin dinsel önemini yükseltir.

MS.2’nci yüzyılda yaşamış olan, Kayseri Piskoposu Aleksandros, bölgenin yetiştirdiği önemli din adamlarından biridir.

Bölgede; MS. 4’ncü yüzyıl ve daha sonralarında ise; Kapadokya’nın babaları olarak adlandırılan insanların dönemi başlar. Bu dönemde; Roma İmparatoru 3’ncü Leon, imparatorluk sınırları içinde, ikonları yasaklar.

Bunun üzerine, ikon yanlısı, birçok kişi, kaçarak bölgeye sığınır ve bölgenin önemi doruk noktasına çıkar. İkonoksalm hareketi olarak isimlendirilen ve 726 ile 843 yılları arasını kapsayan bu dönem, 100 yıldan fazla sürer ve Kapadokya manastırları oldukça gelişir.

MS.11 ve 12’nci yüzyıllarda, Kapadokya Selçukluların egemenliği altına girer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı dönemlerinde, bölgede sorun görülmez. Son Hıristiyanlar ise, 1924-1926 yılları arasında yapılan mübadele sonucu, Kapadokya’yı terk ederler.

KAPADOKYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Yörenin en önemli özelliği: Erciyes Dağı ve Hasan Dağı tüflerindeki aşınmalar sonucu oluşan olağanüstü kaya şekilleri ve bu kayalar içine oyulmuş mekanlardır. Bu mekanlarda; kışın ılık, yazın ise serin olan iç iklim koşulları, her mevsim yaşanabilen alanlar yaratması bakımından önemlidir.

Bölge; üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımı ile ünlüdür.

Bölge; 1985 yılında, doğal ve kültürel özellikleri nedeniyle, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınır.

TAŞ İŞÇİLİĞİ

Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı, ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan, çok rahat işlenebilir. Ancak, hava ile temas ettikten sonra sertleşir ve dayanıklı bir yapıya bürünür.

Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı, yöreye has olan taş işçiliği gelişmiş ve mimari bir gelenek haline gelmiştir. Gezinizde, bol miktarda bu taş işçiliğinin örneklerini görmeniz mümkün olacak. Hediyelik olarak tercih edebileceğiniz cins ve miktarda almayı ihmal etmemenizi öneriyorum.

GÜVERCİNLİKLER

Yöredeki güvercinlikler, 18’nci yüzyılın sonlarında ve 19’ncu yüzyılın başlarında yapılmış. Yüzeyleri; yöresel sanatçılar tarafından, zengin bezemeler ve kitabelerle süslenmiş. Özellikle; Uçhisar kasabasındaki güvercinlikler görülmeye değer.

KİLİSELER

Bölgedeki kiliselerin içinde, fresk adı verilen duvar resimleri çok ünlü. Kiliselerde, iki tür resim var. Bunlardan birincisi; doğrudan duvarın üstüne yapılmış ve kırmızı renkli boya kullanılmış resimler. İkincisi ise, kaya duvarın üzerine, alçı-kum ve saman karışımı ile bir sıva yapılmış ve bu sıva üzerine, konularını İncil’den almış ve Hz. İsa’nın hayatını anlatan hikayeler resmedilmiş.

YÖRESEL YEMEKLER

Yöresel yemeklerden en ünlüleri: düğü (ince bulgur) çorbası, sütlü çorba, ağpakla (kuru fasulye), nohutlu yahni, kayısı dolması, gendime, dıvıl ayva dolması ve dolazdır.

Nevşehir Kapadokya

BALON UÇUŞ TURLARI

Sıcak hava balonları ile yapılan turlar; hava sıcaklığının 28 derecenin üzerinde olduğunda ve aşırı rüzgarlı hava koşullarında yapılmıyor. Uçuşlar; meteorolojik koşulların uygun olduğu günün, sabahı erken saatlerde yapılıyor.

Sabah saat 05.00 civarı, yolcular otellerinden alınıyor ve kalkış alanına geliniyor. Kısa süreli hazırlıklardan sonra, gün doğumuna yakın uçuşlar başlıyor. Uçuşlar, yaklaşık 1 saat civarında. Yerden 1000 feet yüksekliğe kadar çıkılıyor.

Uçuş süresi sonunda ise, uçuş hatırası olarak yolculara birer uçuş sertifikası veriliyor. Tüm balon uçuş macerası, yaklaşık 3 saat sürmekte. Saat 08.00 civarında, yolcular yeniden otellerine geri bırakılmaktalar. Yükseklik korkusu olmayanların denemelerini tavsiye ediyorum.

Nevşehir Avanos hakkındaki gezi yazım için  Avanos

Nevşehir Ürgüp

Nevşehir Ürgüp

Nevşehir’in 20 km. doğusundadır.

TARİHİ SÜREÇ

Bölge; Bizans döneminde, Osiana-Hagios ve Selçuklular döneminde, Başhisar ve Osmanlılar döneminde Burgut Kalesi ve Cumhuriyet döneminde ise Ürgüp olarak isimlendirilmiştir. Bizans döneminde bir dini merkez olan Ürgüp; köy, kasaba ve vadilerdeki kaya kiliseleri ve manastırları ile tamamen bir Hıristiyan piskoposluk merkezi idi. 1515 yılında ise, Osmanlı egemenliği bölgede hakim olur.

GENEL

Nevşehir Ürgüp;

Kapadokya bölgesinin, en önemli merkezlerinden biridir. Turistlerin yoğun olarak ziyaret ettikleri bölge; otel, pansiyon ve kaya otelleri ve şarap imalathaneleri, pub, disko, bar ve restoranları ile tamamen turizme yönelik hizmet verilmektedir. Ayrıca; halı ve diğer hediyelik eşyaların satıldığı çok sayıda dükkan görmek de mümkün.

Ürgüp’ü turizm açısından benzersiz hale getiren özellikleri: doğal güzellikleri, kültürel mirası, dini geçmişi ve Etnoğrafik özellikleri bir arada bulundurması.

İlçe merkezinde; Osmanlı döneminde inşa edilmiş olan Kılıçaslan Türbesi, Temenni Tepesi ve kaya oyma oluşumları ihtiva eden kadı kalesi görülebilir. Yakın zamanlara kadar yerleşimin bulunduğu ve günümüzde boş bulunan, Temenni Tepedeki kaya mekanlara yürüyerek çıkabilirsiniz.
Ürgüp; çevre gezileri için, kalma yerleri ve restoranları ile, bölgeye gelen turistler için uygun mekanlar oluşturmuş. Burayı; bu şekilde değerlendirebilirsiniz.
Çevresinde ise; özellikle Üzengi Deresi bölgesindeki güvercinlikler, sanki kapsamlı ve geniş bir külliyeye benziyor. Koca bir kayalık kütle, içten oyulmuş ve iç bağlantıları olan bir mekana dönüştürülmüş.

Nevşehir Avanos

Nevşehir Göreme

Nevşehir Kapadokya

Nevşehir Avanos

 

Nevşehir Avanos

Nevşehir ilinin 18 km. kuzeyindedir.

GENEL

Antik devirdeki adı: Venessa’dır. Bu kasabanın altı, in denilen yeraltı şehirleriyle kaplanmıştır. Yeni evler, bunların üzerine inşa edilmiş. Bu eski şehrin uzantıları, tepelerde bir yerde açığa çıkıyormuş. Yani; Avanos’tan yer altından birkaç kilometre yürüyüp, dağın yamacında, tekrar yer üstüne dönmenin mümkün olduğu söyleniyor.

Kurtuluş Savaşında, asker kaçakları, buralarda barınmış. Kervanları soymuşlar. Cumhuriyet Hükümeti, çeteleri önleyebilmek için, yeraltı dehlizlerini kapattırmak zorunda kalmış.

Kışın; gerçekten soğuk iklimi olan bir yer. Kızılırmak’a paralel uzanan cadde, İlçenin merkezi. Bu cadde üzerinde: her üç dükkandan biri çömlekçi. Avanos’un en önemli özelliğidir çömlekçilik.

Bu bölgede, kil toprağının yapısı, Avanos’u, özellikle bu tür işlerin merkezi konumuna getirmiş. Dükkanlardan kimisi yalnızca sergi ve satış yapar, kimisi de küçük bir atölyede üretim yapar. Genelde, yeraltı şehirlerine açılan odalarda kurulu bu atölyelerde, isteyen turistler için, çömlek yapımı da gösterilir ve hatta bizzat kendilerine yaptırılır.

Kapadokya’ya özgü; tarihi taş konaklar var. Bunlar, bugün, otel ve pansiyon olarak hizmet vermekte. Özellikle; geçen yıllarda, televizyonda izlenen ” Asmalı Konak ” dizisinin ve sinema filminin burada çekilmiş olması, buraya olan ilgili arttırmış idi.

Bu konakların bulunduğu cadde ve sokaklarda gezebilir ve hatta ata binerek de küçük bir gezinti yapabilirsiniz.
Bölgede, çömlek işi kapkacaklar, deri işleri, halıcılık, süs eşyaları, bakır ve oniks taşından yapılmış süslemeler önem taşıyor ve hediyelik-hatıra eşya olarak alınabilir. Özellikle: civarda bulunan zengin oniks taş yatakları sayesinde, oniks taşı işlemesi oldukça gelişmiş ve yaygın.

Çömlekçilik

ÇÖMLEKCİLİK

Nevşehir Avanos: Avanos’ta, Hititlilerden beri, çarkla, çanak-çömlek yapıldığı tahmin edilmekte. Bu el sanatı, kavimden kavime, babadan oğula geçerek günümüze kadar ulaşmış. Avanos’un dağlarından ve Kızılırmak’ın eski yataklarından, yumuşak ve yağlı kil toprakları elenir ve iyice yoğurularak çamur haline getirilir.

Çark adı verilen ve ayakla döndürülen tezgah üzerindeki çamurun maharetle şekillendirilmesiyle istenilen çanak yapılmış olur. İşlik denilen atölyelerde üretilen çanaklar, önce güneşte ve daha sonra ise gölgede kurutulduktan sonra, saman ve talaşla yakılan fırınlarda, 800 dereceden başlayıp 1200 dereceye varan sıcaklıklarda, özenle pişirilir.

BAĞCILIK

İlçe’de ki önemli uğraşlardan birisi de, bağcılıktır. Elde edilen üzüm, sofralık olarak kullanılabildiği gibi, mağaralardaki doğal depolarda şarap üretiminde de kullanılır. Özellikle, bölgede üretilen el yapımı şaraplar, rağbet görmektedir. Bunları; tadarak satın almak mümkün.

Nevşehir Avanos

GEZİLECEK YERLER

PAŞABAĞ

Nevşehir Avanos: Avanos’un güney çıkışında, yoldan 1 km. içeridedir. Küçük vadide, iki ve üç başlık taşıyan birleşik peri bacaları görülür. Bu bölge, aslında, peri bacalarının oluşumunun izlenebileceği, küçük bir müze gibidir. Bu bölgedeki, peri bacalarının bazıları oluşum halinde, bazıları oluşumunu tamamlamış ve bazıları ise olgunlaşıp bozulmaya başlamıştır.

Vadinin ortasında görülebilen, üç başlı peri bacasının özelliği var. Şöyle ki; keşiş Simeon’un aziz rütbesine ulaştığı ve çok saygı kazandığı inziva hücresi burada. Dar bir baca vasıtasıyla ulaşılabilen bu hücrenin girişini, haçlar süsler.

Burada resim yok. Bir sunak, taş oturma ve yatma yerleri, sedirler, derin su çanağı ve ocak ile içeriye ışık girmesini sağlayan pencere aralıkları vardır. Bu durum, etkileyici bir görüntü sunuyor. Keşişlerin başını koyduğu yastığa bakıp şaşırmamak elde değil.

Ama diğer keşişhanelere bakıldığında ise, burasının bu haliyle bile konforlu olduğu söylenebilir.
Günümüzde, demir kapılı bölüm Simeon Şapeli, üst bölüm ise Simeon Hücresi olarak görülebilir. Suriyeli olan bu keşiş, çileci bir aziz idi.

Bugün, çevresinde üzüm bağları, kayısı ağaçları bulunan bu kaya oluşumu, geçmiş zamanda da, aynı güzelliklerin içindeydi. Bu bölgedeki keşiş topluluğu, kendilerini halktan ayırmamış, halkla birlikte üretim yapan bir toplum olarak bulunmuştur.

Bu durum; Kapadokyalı keşişlerin, diğer bölge keşişlerinden olan farkını gösterir. Onlar, tümüyle münzevi bir yaşam sürdürmek yerine, üretime katılmaktan yana idiler.
Simeon Şapeline girdiğinizde: resimlerin çok yıprandığı görülebilir. Resim yasağının kalkmasından sonra, buranın bezendiği anlaşılıyor.

ZELVE

Güneyde, Avanos’tan 3 km. uzakta. Gezmekten çok zevk alacağınız yerlerden biri. Tırmanmaya elverişli bir vadi var. Kapadokya peri bacalarının en yoğun olduğu yer. Vadideki peri bacaları, sivri uçlu ve geniş gövdeli.

Burası, özellikle; 9 ve 13’ncü yüzyıllarda, Hıristiyanların önemli yerleşim ve dini merkezlerinden biri olmuş. Aynı zamanda, rahiplere ilk dini seminerler burada verilmiş. İlk yerleşim; vadinin duvarlarına oyulmuş evlerde oluşmuş. 1924 yılındaki mübadeleden sonra, buraya Türk’ler yerleştirilmiş. 1952 yılında ise, bölge tamamen boşaltılmış.

ÇAVUŞIN

Avanos’tan Göreme’ye giderken, 2 km. sonra soldadır. Çok eski yerleşim yeridir. Kaya içine oyulmuş bir köydür.

Bölgenin en önemli ve eski mekanlarından olan burada; Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından peygamber olarak kabul edilen, Vaftizci Yahya (Yahya Peygamber) kilisesi var. Hz. İsa’nın MS.27 yılı civarında, Şeria Nehri kıyısında, vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildiğine inanılıyor.

Kilisenin yapımının; 964-965 yılları arasında olduğu tahmin edilmekte. Kapadokya’da pek görülmeyen geniş avlusu, son yıllarda, kayaların kopması sonucu yer yer yıkılmış.
Resim yönünden, zamanında, ağır tahribata uğramış. Apsise cepheden bakınca: sağ duvarda çok yıpranmış da olsa, ” Solome’nin dansı ” tasviri görülebilir.

Burada: ” Hirodes’in , Hirodias’ın kızı Solome’nin, Yahya’nın öldürülmesi isteğini yerine getirdiği ” anlatılır. Bir de, apsisin tam karşısındaki kapının sağ bölümünde, ” elinde bıçağı ile oğlunu kurban eden İbrahim ” sahnesi seçilebilir. Bu çok yıpranmış resim, Kapadokya bölgesindeki nadir örneklerden biridir.

İç duvarlardaki resimlere gelince; doğu duvarında: tonozda müjde, ziyaret, Mısır’a kaçış, Yusuf’un ikinci rüyası, havarilerin tanrı yoluyla görevlendirilmesi, batı duvarında: doğum, son yemek, ihanet, vaftiz, kuzey duvarında: İsa plarus önünde, İsa çarmıhta, İsa’nın ölümü, güney duvarında: Kudüs’e giriş, kör adamın iyileştirilmesi, İsa’nın çarmıhtan indirilmesi konularında tasvirlere ait resimler görülebilir.

Bu kilisenin duvarlarında, çevrimli öykülemeye en güzel örnek olan resimler var. En solda; müjde, onun yanında Elizabet’i selamlama, en sağda ise su.

Evet, vaftizci Yahya kilisesi, gerçekten güzel, görülmeye değer.

Nevşehir Kozaklı hakkındaki gezi yazım için  Kozaklı