Şehir çok güvenli bir şehir olduğu için hangi saat olursa olsun korkmadan her sokakta yürüyebilir ve kaybolabilirsiniz.
Şehirde yollar Ontario gölüne dik ya da paralel ve hepsi birbirlerini dik kesiyor. Bu sayede nereye gittiğinizi çok kolay anlayabiliyor ve şehrin tadını korkmadan çıkarıyorsunuz.
İnsanlar yardımlaşmayı çok seviyor, bir sorunuz olduğunda çekinmeden sorup cevap alabilirsiniz.
ULAŞIM SİSTEMİ
Ulaşım sistemini anlamak oldukça kolay, metro ağı çok geniş ve kullanışlı tasarlanmıştır. Duraklar arası hep 4-5 dakika yürüyüş mesafesinde olduğundan metro yerine otobüs kullanmayı da seçebilirsiniz. Otobüsler ve tramvaylar metro istasyonları arasında gidip geldiğinden, yanlış bir otobüse bindiğinizde zamanınız varsa hiç sorun yaşamıyorsunuz.
Şehir içinde tramvaylar var. Otobüsler de sıklıkla görülüyor ve çok düzenli işliyorlar. Ancak metro her yerde. İnsanlar işlerinden çıkıyorlar ve binaların altındaki metro istasyonundan, hiç dışarı çıkmadan evlerine ulaşabiliyorlar. Tabii her binanın altında yok, ama çok yaygın. Metrolar yeni değil, ama eğer NY ile kıyaslarsanız çok yeni ve temiz.
Ayrıca binaların altında niçin metro istasyonu olduğundan da bahsetmek istiyorum. Malum kışın Toronto’da hava oldukça soğuk. Böyle soğuk günlerde insanlar çok fazla dışarıya çıkmak zorunda kalmasınlar diye, resmen yer altı şehirleri kurulmuş. Mesela bulunduğunuz otelin altındaki geçitte bir yer altı alışveriş merkezi, devamında bir otopark, bir metro istasyonuna ve en sonunda da hiç yeryüzüne çıkmadan, şehir merkezindeki meşhur Eaton Center’a ulaşmanız mümkün olabilir.
YEMEK
Kanada tüm dünya mutfakları açısından inanılmaz zengin ve Türkiye’deki yabancı mutfaklara kıyasla çok daha uygun fiyatlı bir ülke. Yani Kanada’nın yemek kültürü bir harika. Her kültürün, her ülkenin mutfağını görmek mümkün. Örneğin mutlaka Japon restoranına gitmelisiniz. “Tepenyaki” yani Japon Ocak başı gibi bir şey, Türk ağız tadına ne kadar yakın ve ne kadar harika olduğunu göreceksiniz.
Sadece Japon değil, Hint ve diğer Asya mutfakları, hatta özlerseniz Türk yemeklerinin bile tadına bakabilirsiniz. Ya da bize yakın olan doğu mutfağının. Yani seçenekler sınırsız, sadece deneyin.
GENEL
Toronto şehri, New York’a benzeyen bir şehir. Sadece NY’dan daha sakin, daha az insanın olduğu, daha nefes alınabilir ve çok daha güvenilir. Kanada suç oranının en düşük olduğu ülkelerden biri olduğu için Toronto gibi büyük bir metropolde bile gönül rahatlığı ile dolaşabilirsiniz.
Dev alışveriş merkezlerinin, plazaların girişinde bile güvenlik görevlisi, X-Ray cihazları yok.
TORONTO GEZİLECEK YERLER
Yonge Street üzerinde, güneye doğru, Harbourfront’a kadar yürüyün. Bu yol üzerinde şehrin en canlı ve önemli bölgelerini göreceksiniz ve genel bir şehir turunu yürüyerek tamamlamış olacaksınız. Bu yol üzerinde alışveriş için Dundas meydanında bir durup, ardından şehrin gökdelenlerle dolu finansal bölgesindeki hareketliliği görebilirsiniz.
Resimlerde çok ihtişamlı görülen binalar arasında öylece geçip gidebilmek ilginç bir duygudur. Yonge Street’in sonunda Harbourfront yönünü gösteren okları izleyerek Ontario Gölü’nün kıyısına ulaşıp, Harbourfrant Centre’daki sanatsal aktivitelere katılabilir, ya da sadece gölü izleyebilirsiniz.
Şehrin her yerinde karşınıza çıkabilecek Tim Hortons dükkanlarından pek çok Torontolunun yaptığı gibi sabah kahvenizi alabilirsiniz. Kanada’nın milli kahvecisine dönüşen Tim Hortons dükkanlarında kahvaltılık ya da atıştırmalık pek çok gıda da var. “Mapple Dip donutları” nı ve akçaağaç şuruplu ekmekten yapılan sandviçleri mutlaka deneyin. Unutmadan, Kanada İngilizcesi sözcüklerine dahi giren “Double Double” sözü, iki krema ve iki şeker anlamına gelir.
Toronto, dünyadaki küreselleşmenin bir sonucu olarak pek çok farklı milletten insanın bulunduğu tam bir kozmopolit şehir. Çin, Kore, İtalya, Portekiz, Polonya ve Yunan mahalleleri kopuk tarzları ile Kanada’da her kültürün karıştığını kanıtlıyor.
Poutine
Kanada’nın Fransızca konuşulan Quebec Eyaletinden tüm ülkeye yapılan Poutine, üzerine peynir eritilmiş ve gravy sosu dökülmüş patates kızartmasından başka bir şey değil, ancak tahmin ettiğinizden çok daha farklı bir lezzet. Bunu fast food restoranları yerine temiz görünen bir sokak satısından almanızı öneririm.
Hediyelik eşya mağazaları
Genelde zincir ve oldukça pahalı ama size Toronto’yu hatırlatacak, sevdiklerinizin içini ısıtacak küçük şeyler almadan da dönmek olmaz. Bu yüzden alışverişinizi Union Station’dan sizi CN Tower, Rogers Centre ve Ripley’s Aquarium gibi önemli mekanlara götürecek olan Skywalk tünelinde ilerlerken solunuzda kalan Goddar’s Souvenir Express hediyelik eşya dükkanından uygun fiyatlarla yapabileceğinizi vurgulamak isterim. Bu dükkan genç bir bayan tarafından işletiliyor.
Niagara Şelaleleri, Toronto şehrine 2 saat uzaklıktadır. Niagara şelalelerinin bulunduğu kasaba çok keyifli ve zaman harcanarak gezilmesi gereken bir yer.
Kanada Victoria; Kanada ülkesinin, Pasifik Okyanusu kıyısında, İngiliz Kolumbiyası eyaletinin başkentidir. Burası tipik bir İngiliz kentidir. Tek farkı: Kanada sınırları içinde yer almasıdır. Ayrıca: kentin kurulu bulunduğu bölgenin, oldukça ılıman iklimi ve sunduğu rahat yaşam tarzı, birçok emekliyi kente çekmiş ve kentin oldukça önemli bir turizm merkezi olmasını sağlamıştır.
Şehir, başka bir zamana ve başka bir dünyaya ait gibi durur. Belki de, bütün Kuzey Amerika kentleri içinde, en soylu olanıdır.
Şehri daha iyi anlamanız için: şehir hakkında yapılan yorumlardan söz etmek istiyorum. Bir bar komedyeni: yaşlıların, buraya rağbet etmesinin sebebi olarak “Victoria, Tanrı’nın bekleme odasıdır. Dünyada, sokak lambaları olan tek mezarlık burasıdır” der. Kanadalı bir ekonomist ve mizahçı olan Stephen Leacock: “Victoria’da, insanlar, sabahları, gazetelerdeki günlük ölüm ilanlarını okumak için uyanırlar. Listede, kendi isimlerini bulamayanlar, tekrar sırt üstü düşer ve uykuya dalarlar.”
Vancouver adasının, güneydoğu ucundaki korunaklı bölgede: her yanı çiçekler sarmış gibidir. Alışveriş merkezlerinin bulunduğu caddelerin, sokak lambalarının asılı olduğu sepetlerde: sardunyalar, evlerin bahçelerinde ortancalar ve güller, parklarda fundalıklar ve seralarda egzotik çiçekler. Evet, her yan çiçek ve yeşillik.
Şubat ayında
Kanada’nın geri kalan bölgelerindeki insanlar, hala odun ateşine ve kalorifer radyatörlerine yaklaşarak ısınmaya çalışırken, Victoria’daki insanlar: park ve bahçelerdeki çiçekleriyle meşgul oluyorlar. Ancak: ilginç bir özellikleri daha varmış. Victorialılar, her gün çiçeklerini sayıyorlarmış.
Şehirdeki çiçekleri tek tek sayıyorlar ve sayı her defasında 5 milyonu aşıyormuş. Victoria’nın yumuşak iklimi: çiçekleri sulamak için yeterli yağmuru sağlıyormuş. Güneş ise: yılda, ortalama 2183 saat, bu şehirde parlak ışıklarını saçıyormuş. Bunun sonucunda: bu şehirde, her şeyin parladığı söylenir.
Kentte: zengin bir emekli topluluğu var. Liman ise: çalışma hayatından ziyade, eğlence hayatına hizmet ediyor. Liman: yolcu gemileri, feribotlar ve deniz uçaklarıyla dolup taşıyor.
Parlamento Binası: şehrin saygın geçmişini ve İngiliz Kolumbiyasının yasama başkenti olduğunu hatırlatıyor. Ancak: bu saygın duruş, yine de, beş çayı törenlerinin yapılmasını engellememiş. İngiltere’nin mitlerine bir saygı duruşu olarak kabul edilen bu alışkanlık, hala sürüyormuş.
GEZİ PLANI
Evet, Victoria şehri, yürüyerek gezilebilecek kadar küçük bir yer. Ama arzu ederseniz: faytona veya Londra’da olduğu gibi: iki katlı, kırmızı otobüslere de binebilirsiniz. Victoria şehrinin: insanda uyandırdığı oyuncak kent izlenimi: en çok Parlamento Binasında, dikkatinizi çekecek.
PARLEMENTO BİNASI
1897 yılında inşa edilmiş. Gerçekten de, İngiltere anılarını canlı tutmak isteyen, oyuncu bir düşüncenin ürünü. Tepesindeki büyük merkez kubbede : kaptan George Vancouver’in yaldızlı heykeli bulunuyor. Kemerli giriş, küçük kubbeli kuleler: yine İngiltere’deki birçok benzeri yapıyı andırıyor. Geceleri ise, ışıklandırılıyor ve tam bir peri masalı yapısını andırıyor.
İçine girebilirsiniz. Muazzam bir salonu var. Burası da: İngiltere’deki Avam Kamarasına benziyor. Büyük kubbenin altındaki: rotonda’da: ressam George Southwell tarafından yapılmış ve İngiliz Kolumbiya’sının 4 erdemliliğini belirten duvar resimleri asılı. Bu erdemler: cesaret, girişimcilik ruhu, emek ve adalettir.
Parlementoda, Kraliçe Victorianın da bronz bir heykeli bulunuyor. Buraya: İngiliz Kolumbiyası’nın adını vermiş. Meydanda, her yıl Eylül ortalarında, Britanya Savaşının anısına düzenlenen törenin odak noktası olan bir: “anıt mezar” var.
Parlamentonun doğusunda: Provincial Museum var.
PROVİNCİAL MUSEUM
İngiliz Kolumbiya’sının fauna ve florası ile yerli sanatına ayrılmış. Yaklaşık 55.000 adet fosil örneği bulunuyor. Koleksiyonda: kaplumbağalar ve dinozor kemikleri, ayak izleri, 50 milyon yıllık bitki ve böcek fosilleri, kuş kemikleri, bizon kemikleri var. Ayrıca: bir kısım madenlerin temsilcileri olan kaya ve mineral türleri de bulunuyor. Kaya ve mineral koleksiyonları, çoğunlukla eğitim programları için kullanılıyor.
Müzenin önünde, 62 çanı ile, Netherlands Carillon Tower bulunuyor. Ülkenin, en uzun çan kulesi. Hollanda kökenli Kanadalılar hediye etmişler. İsmi de oradan geliyor zaten.
En doğuda, bir park var.
THUNDER BİRD PARK
Şehir merkezindeki bu parkta: büyük evler ve totemler: 60 yıldır turistler tarafından ziyaret ediliyor. Şehrin, en önemli yerli oyma koleksiyonu burada. Buradaki figürlerin çoğunda görülen, gök gürültüsü kuşu (Thunder bird): gözlerinin ışığı şimşeğe, kanat çırpışları gök gürültüsüne dönüşen, mitolojik bir yaratıktır.
Buradaki heykel atölyelerinde: pek çok yerliyi, bu eski sanatı modern aletler kullanarak sürdürürken izleyebileceksiniz. Parktaki tahta oymaların çoğu: 19.yüzyılın ilk yarısından kalmadır. Fakat, havanın kötü etkilerinden korunmaları amacıyla, yeri değiştirilmiş ve restore edilmişlerdir. Ücretsiz bu parkı gezin, totem direkleri ilginizi çekecektir.
Dallas Road ve Douglas Street’in köşesi: Kanada otoyolunun başlangıç noktasıdır. 7800 km. lik bu yol, Newfoundland’da biter.
BEACON HİLL PARK
1882 yılından günümüze kadar uzanmaktadır. Çiçeklerle sarılı sedir ve meşe korularının, tepeden aşağı inerek, Pasifik’e kavuştuğu bir yer. Victoria’nın en güzel yeşilliklerini, burada görebilirsiniz.
Dünyada var olduğu düşünülen totemlerin en uzunu buradadır. Uzunluk: 38 metredir. Şef Mungo Martin tarafından oyulmuş bu totem direğini mutlaka görmelisiniz.
Beacon Hill’in kuzey ucunda: Crystal Garden Serası var.
CRYSTAL GARDEN
1925 yılında kurulmuş. Burada tuzlu su havuzu ve çay salonu var. Tavan: cam. Buradaki üst terasta: tropikal bitkiler, egzotik kuşlar ve sürüngenler var. Bu hayvanlar: palmiyeli salonda verilen danslı çay partilerinde, insanlardan uzakta tutuluyorlarmış.
Daha kuzeyde: bir otel var.
EMPRESS HOTEL
1908 yılında hizmete açılmış. Kanada-Pasifik Demiryolları tarafından inşa edilmiş. Büyüleyici bir konumu var. Her gün, öğleden sonra, üç ayrı oturumda, çay partileri düzenleniyor. Bu partiler ile ünlü bir yer.
Otel: Kanada-Pasifik Demiryolunun, son durağına gelen yolcuların, feribotla karşıya geçtiklerinde konaklayabilmeleri için, 1905 yılında inşa edilmiş. Eski gar otellerinin tipik bir örneği.
ROYAL LONDON WAX MUSEUM
İç limanın yanında: Kanada-Pasifik Demiryollarının buharlı gemi terminalinde bulunuyor. Burada: Kraliçe Victoria’nın, balmumu bir heykeli bulunuyor. Kuzey Amerika’nın ilk balmumu müzesi sergisi. 1969 yılında kurulmuş.
Ayrıca: tarih öncesi eserler ve yerli sergilerine de ev sahipliği yapıyor.
İÇ LİMAN
Yatların ve deniz uçaklarının arasında dolaşıp, vakit geçirebilirsiniz. Hoş bir yer. Limandaki: Pasific Undersea Gardens: deniz seviyesinin altından izleyebileceğiniz, doğal bir akvaryum. Burada: enfes tropik örneklerin yanı sıra, devasa bir ahtapot da var.
MARİTİME MUSEUM
1954 yılında kurulmuştur. Burada: balina avcılarının kullandıkları gemiler, buharlı gemiler ve eskiden Hudson Körfezinde kullanılan, kürekli tekneler gibi, denizcilik malzemeleri sergileniyor.
Evet, burası: Bastion Square’deki eski mahkeme binasında bulunuyor. Sergilenen objelerin ilgi odağı: orijinal “Tilikum” dur. İçi oyulmuş kütükten yapılan, 3 yelkenli, 13. m. lik bu tekne, 1901 yılında, Kaptan J.C.Voss’un: 3 yıl süren, çılgın dünya turuna çıktığı teknedir.
Victoria şehrinden başlayan yolculuk: Avustralya, Yeni Zelanda, Brezilya, Ümit Burnu ve Azor Adaları yolu ile, İngiltere’de, bir sahil kasabası olan Margate’de son bulmuş.
Şehrin kuzeyine doğru, araba ile 22 km. gittiğinizde: bir masal dünyasına varırsınız.
BUTCHART GARDENS
Burası, tam bir çiçekli masal dünyasıdır. Robert Pim Butchart: Portland çimentosu üretiminden büyük bir servet elde ettiğinde, tamamen boş büyük bir alan halindeki, bir kireçtaşı ocağı ile karşılaşır. Karısı, bu alanı, bir bahçeye dönüştürmesini ister.
Sonuçta ise: büyüleyici çeşmeleri, gülleri, ağaçları ve çiçekleriyle, hayranlık uyandıran bu bahçeler ortaya çıkmış.
Simetrik hayat ağaçları, jentiyanlar, taşkıran çiçekleri ve iberyalarıyla Sunken Garden var. Bol çiçekli güllere sahip olan ve en güzel zamanı Temmuz ayı olan: Rose Garden var.
Kanada Vancouver ; Evet, Vancouver şehri denilince: sıcak kanlı insanlar hemen akla geliyor. Hiç tanımadığınız kişiler, size s elam verip, halinizi hatırınızı sorarlar. Trafik yoğun da olsa, her araba durur ve yayanın geçmesini bekler. Dünyanın en yaşanabilir şehirlerinden biri. Yaşam standartları anketinde, dünya üçüncüsü. (2005 yılı için) 2004 yılında ise, Amerika kıtasının en iyi şehri seçilmiş.
Gelelim, şehrin genel konumuna ve şehir hakkında genel bilgilere. Evet, şehir, ülkenin en batısında, Pasifik Okyanusu kıyısında, İngiliz Kolumbiyası eyaletinin bir kentidir. Buraya ne amaçla gidersiniz bilmiyorum, ama gezmek için giderseniz, buyurun size burayı rahatça gezebilmeniz için, bir tur programı.
Ülkemize çok uzak olması nedeniyle, buraya pek gezmek için giden olmayabilir, ancak, burada güzel üniversiteler var. Sanırım: bu üniversitelerde eğitim görmek için gidenler olacaktır.
Şehrin kurulduğu koyu çevreleyen yüksek ve yemyeşil dağlar gerçekten muhteşem. Kanada’nın diğer önemli şehirlerinden: daha yavaş ve ancak daha sağlam şekilde büyüyor. Buradaki insanların: huzurlu bir hayatları var.
Şehir: Burrard Yarımadasının üzerinde kurulu.
Hem düz, hem de engebeli bir alana sahip.
Kanada Vancouver; Kent: 1860 yıllarında: buraya gelen öncü oduncuların eğlence ihtiyaçlarını karşılayan: “Gassy Jack” isimli salona atfen; “Gastown” olarak da biliniyor. Ancak daha sonraki süreçte: 1886 yılında, Kanada-Pasifik Demiryolunun, batı kıyısındaki son istasyon olan buraya, ilk Avrupalı denizci olan “George Vancouver” gelmiş ve şehir, bu isimle anılmaya başlanmış.
19’nci yüzyılda bir yangın, şehrin büyük bölümünü yok etmiş. Yine de: Simon Fraser ve İngiliz Kolumbiyası Üniversitelerinin arka planlarındaki dağlar; Okyanusla iç içe geçmiş manzaranın muhteşemliğini ortaya koymaya yetiyor.
Evet, Vancouver şehri: konum olarak, diğer kentler benzemiyor. Burrand Koyu’na açılan, geniş “English Bay” çevresinde kurulmuş.
Büyük Liman
dağlık bir burundaki, Stanley Park ile şehir merkezini birbirinden ayırıyor. Bu manzaranın bütününü görmek için, tek bir noktadan bakmak yeterli gelmiyor. Liman: dünya ölçülerinde, önemli büyüklükte.
Ayrıca: şehir, Kuzey Amerika’daki, üçüncü büyük film üretim merkezi.
Teleferik ile: Grouse Dağına çıkmalısınız. Kent bu dağın eteklerine kurulmuş.
Kentin ve limanın güzelliğini güneyden görebilmek için: Lions Gate Köprüsü üzerinden “First Narrows”u geçtikte sonra, Capilano Road’ı kullanacaksınız. Günbatımında burada olursanız, şehrin bir kez de ışıklarının yanmaya başladığındaki manzarasını görebilirsiniz.
Bu dağ: aynı zamanda: kayakçıların favorisidir. Dönüş yolunda, vahşi doğanın esintilerini hissetmek isterseniz: Capilano Canyon’un sularının 80 metre üzerine kurulmuş olan asma köprüden yürüyebilirsiniz.
Evet, bu arada
Şehir merkezindeki: 40 katlı, Harbour Centre çıkabilirsiniz. Buranın en üst katındaki gözlem terasına veya dilerseniz restorana gidebilirsiniz. Havanın açık olduğu bir günde: uzun menzilli dürbünlerle, Amerikan sınırının ötesindeki, Baker Dağı’nı görebilmek mümkün.
Bu arada: 2010 yılında, Kış Olimpiyat Oyunları, bu şehirde düzenlenmiştir.
Kanada ülke sınırları içinde, bu bölgenin en büyük özelliği: iklimi. Vancouver iklimi: Kanada standartlarına göre, genellikle ılıman iklim olarak sınıflandırılıyor. Yaz ayları, genellikle kurak, Temmuz ve Ağustos ise kuru geçer. Buna karşılık, yılın geri kalanında ve özellikle Ekim ve Mart ayları arasında yağışlıdır.
Kent
Diğer Kuzey Amerika kentlerine göre, nüfus yoğunluğu fazla bir yerdir. Şehirde: İngiliz, İskoç ve İrlandalı etnik guruplar yerleşik durumdadırlar. Ayrıca; büyük miktarda, Alman’da yaşıyor. 1914 yılındaki Birinci Dünya Savaşı sırasında ise, çok miktarda Çinli kente yerleşmiş.
ŞEHİR MERKEZİ GEZİ PLANI
Bu büyük şehirde, gezebilmek için, mutlaka bir arabaya ihtiyaç duyacaksınız. Ancak: yine de, şehir merkezinde trafik sorunu var. Arabanızı bir yere park edin ve yürüyün.
Batı yakası yarımadasından: Stanley Park’a gidebilmek için: 2 ana cadde var. Bunlar: Georgia ve Robson. Georgia Street: parktan geçerek, Lions Gate Köprüsüne kadar devam ediyor.
Şehir merkezindeki gezinizin başlangıç noktası: Robson Square
ROBSON SQUARE
Kanada Vancouver; Burada: Courthouse (Adliye Sarayı) var. Burası: modern Kuzey Amerika’nın en güzel mimari eserlerinden biri olarak ön plana çıkıyor. Arthur Erickson’un eseri. Vancouver mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyor.
7 katlı bina, yatay olarak planlanmış. Ancak, çevresindeki gökdelenlerin ortasında bile, hemen göze çarpıyor. Yapı da: katlar: pırıl pırıl cam koridorlarla birbirine bağlanmış.
Ofisleri, mahkeme salonları ve hatta dükkanları, restoranları, küçük bir sineması ve buz pateni sahası var. Son derece modern bir kompleks. Bahçelerindeki fıskiyeli havuzlar, çiçekli küçük çalılar, güller, Japon Akçaağaçları, portakal ağaçları ve minyatür çam ormanı var.
Salonların yüksekliği: 42 metre. Cam tavanın yüksekliği ise: 35 metre. Bir çelik, uzay kafesine benzeyen yapı, yaklaşık 50 dönüm araziyi kapsıyor. Doğal klima sağlamak amacıyla, üç basamaklı şelale yapılmış.
Burada: ayrıca: “Vancouver Art Gallery” bulunuyor. Burası: Ericson tarafından restore edilen, tam bir Neo-Klasik tapınak olan, eski mahkeme binası. Bu galerinin en güzel sanat eserleri: Kanadalı ressam Emily Carr ait olan koleksiyon. Bu ressam: 1871-1945 yılları arasında yaşamış. Yörede: Çatlak Millie adıyla anılıyor.
Victoria şehrinde: evcil maymununu, bebek arabası ile gezdiren bir bayan. Yıllarca; yerliler arasında resim yapması ve Fransız Post-Empresyonistlerle çalışması sonucu: güçlü peyzajlar ortaya çıkarmış. Koyu renklerle, totem temaları yapmış. Kuzgun (1928) ve ağaçların totem direkleri göründüğü Orman, İngiliz Kolumbiyası (1932) resimleri, özellikle görülmeye değer.
Burada: bir de gökdelen var. British Columbia. 208 metre yüksekliği ile, şehrin en yüksek binası. Ayrıca: University of British Colombia’nın şehir merkezindeki uydu kampüsü; burada bulunuyor.
ROBSON STREET
Robson Street’in: Burrard ve Bute caddeleri arasında kalan bölümünde: birçok lokanta bulunuyor. Bu lokantalar, günümüzde: Alman tarzını yitirmiş, Vietnam, Japon, İskandinav, İtalyan ve Fransız mutfağından yemekler sunuyorlar. Ama burası özellikle moda mağazaları ile ünlü. En pahalı ve lüks mağazalar burada bulunuyor.
Bu cadde, tam bir seyir caddesi gibi. Çok egzotik, nadir arabalar ve motosikletleri burada görebilirsiniz.
Caddenin yakınında: BC Place Stadium var.
GRANVİLLE MALL
Kanada Vancouver; Square’nin doğusunda bulunuyor. Bir alışveriş bölgesi. Yaya alışveriş bölgesi. Yani: trafiğe kapalı. Burası: aynı zamanda, popüler bir eğlence merkezi. Dans kulüpleri, restoranlar, oteller ve neon ışıkları ile mağazalar, gecenin geç saatlerine kadar açık.
Burası, sizi, sahildeki Harbour Center’e yönlendirecek. Granville Street’in aşağısındaki, Burrand Koyu ile Kuzey Vancouver arasını 12 dakikada giden, halkın işlerine gidip gelirken sürekli kullandıkları “Seabus” a binebilirsiniz. Şehrin ve limanın “su seviyesinden manzarası” ve ilaveten “Canada Place”i yakından görebilirsiniz.
CANADA PLACE
Kanada Vancouver: Limana doğru çıkıntı yapan biçimi, bir transatlantiğe benzeyen bu bina, beyaz yelkenleriyle 19.yüzyıl başlarındaki limanları anımsatıyor. Bir çatı ile, beş büyük yelken ve bir cruise gemi gibi görünüyor.
Yapı: Expo 86 fuarına da ev sahipliği yapmış ve bu nedenle yapım yılı: 1986. Günümüzde içinde: kongre merkezleri, restoranlar, dünya standartlarında bir otel var. IMAX filmlerini, bu binada izleyebilirsiniz.
Evet, eğer Hasting Street üzerindeki bezgin hayattan memnun kalmadıysanız, doğuya dönün ve Pender Street boyunca, parlak renkleriyle uzanan Chitatown’u ziyaret edin.
CHİNA TOWN
Kuzey Amerika’nın ikinci en büyük Chinatown’u. Kanada-Pasifik Demiryollarında çalışmak üzere gelen Çinli göçmenlerin torunları burada yaşıyor. Popüler turistik alan.
Tezgah ve dükkanlarda: Hong Hong, Tayvan ve Çin’den getirilen: saten ve ipek giysi, bambu ve seramik eşyaları yanı sıra meyve, sebze ve balık satılıyor. Ayrıca: çeşitli baharatlar yanında ren geyiği boynuzu gibi geleneksel ilaçlar da satılıyor.
Bu bölge: vitrinlerini ızgarada pişmiş domuz ve kümes hayvanları etlerinin süslediği birçok lokanta ve ilgi çekici cadde dekorasyonu ile sizi cezp edecektir. Buraya mutlaka gidin, ilginizi çekecektir.
Evet: bu bölgede gezinizi tamamladıktan sonra: liman ve demiryolu bölgesine, kırmızı tuğla döşeli kaldırım taşlarıyla, yeniden canlandırılmış, Gastown bölgesine doğru gezinize devam edebilirsiniz.
GASTOWN
Kanada Vancouver: Burası: Vancouver şehrinin başlangıç yıllarından kalma bir yer. Burada: hediyelik eşya dükkanları, barlar ve restoranlar, butikler var. Sokaklarında göz alıcı bir sevimlilik hakim. Son derece ticari olmasına rağmen, şirinlik unutulmamış.
Water Street’in batı ucunda: dünyanın ilk ve tek buharlı saati bulunuyor. Bu anıtsal saat: saat başlarını, düdük sesi ile haber veriyor. Yani: çan sesi yok. Bu saati mutlaka görün, ilginç.
Maple Street üzerinde: Gassy Jack’in bir heykeli var. Bu şahıs: bir gemi kaptanı ve asıl adı: John Deighton. Bir viski fıçısının üzerinde tasvir edilmiş. Bunun nedeni: 1867 yılında, kasabayı işgal etmeleri için, odunculara içki sunmuş olmasıdır.
Kalabalıktan kaçmak için, deniz kıyısına doğru yürürseniz: karşınıza, Campbell Avenue Dokları çıkacaktır.
CAMPBELL AVENUE DOKLARI
Kanada Vancouver; Burada, okyanustan dönem balıkçıların teknelerini boşaltmalarını izleyin.
Daha sonra, gezinize: Hasting Street’ten, Burnaby Dağı’na ve Simon Fraser Üniversitesinin çarpıcı kampüsüne doğru devam edebilirsiniz.
SİMON FRASER ÜNİVERCİTY
Kanada’nın en kapsamlı üç üniversitesinden biridir. 8 fakültesinde, 100 lisans ve 45 lisansüstü eğitim programı uygulanmaktadır. Akademinin avlusunda, öğrencilerin sunduğu, çeşitli etkinlikleri görebilirsiniz.
Binanın: kırılmaz camdan yapılmış çatısından: merdivenlere ve teraslara yansıyan ışık-gölge oyunları dikkatinizi çekecektir.
Kampus alanındaki konutlar: öğrencilerin birinci ve ikinci yıl ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmıştır. Kuleler: 727 tekli konuta sahiptir. Bu tekli konutlar: kendi buzdolabı, yüksek hızlı internet bağlantısı, mobilyalı ve yemek odası bulunan mekanlardır.
Evet: şehir merkezine dönüş yolunuzda: B. C. Lions oyuncularının maçlarını yaptığı, oval kubbeli, büyük futbol stadyumu: B.C. Place’i göreceksiniz.
STANLEY PARK
Kuzey Amerika’nın, en güzel şehir parklarından birisi. English Bay bölgesine hakim bir yarımada üzerinde bulunuyor. Muhteşem bir ormanı var. Bu ormanda: Duglas göknarı, sedir ve ladin ağaçları kaplı. Park: bir zamanlar; devlet tarafından: Kraliyet Donanmasının: gemi direği ve seren kerestesi temin etmek için kullanılmış.
Parkın: güney girişinin yakınında: Lord Stanley’in; bronz bir heykeli bulunuyor. Bu şahıs: yüzyılın başında, buranın park olarak kullanılmaya başlandığındaki, Kanada Genel Valisi.
Georgia Street’in doğusuna doğru dönüp, 9 km. ilerleyince: yürüyüş yapabileceğiniz ya da bisiklete binebileceğiniz: Sea Wall Promenade ulaşacaksınız. Bu arada: bisiklete binmek isterseniz, park girişinde bisiklet kiralayabilirsiniz.
Brockton Oval’ın
oyun sahasında: bir kriket maçı görebilirsiniz. Yakınlarda bulunan: Haida ve Kwakiult totem direkleri, bölgedeki kültürün etkileşimin izleri. Brockton Point’e geri dönerken; akşam, saat 21.00 gibi top atışı sesleri duyacaksınız. Bunların anlamı: balıkçılar için, balık yasağının başlamasıdır.
Evet, buradan batıya dönüp denize doğru ilerleyin. Mayolu kız adını taşıyan bronz bir heykel göreceksiniz.
Prospect Point’de mola verdiğinizde, Japon, Çin veya Rus bandıralı, petrol tankerlerinin ve tahıl taşıyan kargo gemilerinin geçişlerini izleyebilirsiniz. Buraya: Kaptan Vancouver ile Squamish kabilesi üyelerinin karşılaştığı yeri belirten bir totem direği dikili.
Aquarium ayrı bir güzellik.
Burada: gösteri yunusları ve beyaz balinalar var. Ayrıca: yılan balıkları ve kutup ayıları. Akvaryumun altındaki hayvanat bahçesinde ise: ayılar ve maymunlar var.
Evet, devam ederek Beaver Gölüne ulaşıyoruz. Burada: su sistemini perişan eden kunduzlar gönderildikten sonra, su kenarında yürüyüş ve piknik yapılabilecek yerler oluşturulmuş.
Yarımadanın batı kıyısı boyunda: parkın kumlu plajları var.
ENGLİSH BAY
Şehir merkezinden uzaklaşmayı düşünürseniz, Point Grey bölgesinin güzel plajlarında, hoş vakit geçirebilirsiniz.
Buranın plajı: en popüler güneşlenme, yüzme ve gün batımı izleme yeri. Yaz sezonu boyunca, oldukça kalabalık.
Wreck plajı: çıplaklar için ayrılmış.
UNİVERCİTY OF BRİTİSH COLUMBİA
2008 yılı Akademik sıralamasında, dünyanın en iyi 35. üniversitesi, Kanada’nın ise en iyi 2. üniversitesi seçilmiş. Kütüphanesi: Kanada’nın en büyük ikinci araştırma kütüphanesi.
Burası: Kuzey Amerika’nın en güzel kampüslerinden biridir. Arkasında: harika bir deniz ve dağ manzarası, önünde ise: Sedgwick Kütüphanesi ve Faculty Club’un gül bahçesi bulunuyor. İki tane kampüsü var. Bunlar: Vancoure ve Kelowna kampüsleri.
MUSEUM OF ANTHROPOLOGY
Üniversitenin gururu: Museum of Anthropology: Point Grey’de, Marine Drive üzerinde bulunuyor. Bu yapı: çatısı cam ve Arthur Ericson tarafından, 1972 yılında, yerlilerin kazık ve kirişlerle inşa ettikleri uzun evlere bir saygı duruşu olarak: cam ve beton kirişlerle tasarlanmış.
Çimenler üzerinde: Haida yerlilerine ait “totem direkleri” ve “sedir ağacından yapılmış iki Haida evi” var. Bunlar: asırlar öncesinin yapı tekniğine ve biçimlerine bağlı kalınarak, 1930’lu yıllarda inşa edilmişler.
Müzede: diğer Pasifik uygarlıklarına ait kalıntıların yanı sıra, Kwakiutl, Salish, Tlingit ve Tsimshian gibi, deniz kıyısı kabilelerinin kültür hazineleri sergileniyor. Pasifik sularına tek uygun ağaç olan “sedir ağacından yapılma kanolar”, doğunun ormanlık alanlarında yaşayan yerlilerin Ontario ve Quebec nehirlerinde kullanılmak üzere, daha hafif olan kayın ve huş ağacından yaptıkları kanolardan farklı.
Burada sergilenen heykeller:
Evlerde, direk ve çapraz kiriş olarak kullanılıyormuş. Ev sahibinin gücünü ve saygınlığını gösteren heykel, çatı kirişi olarak kullanılıyormuş. Haidalı sanatkarlar tarafından, siyah-yumuşak argilit taşlardan üretilmiş küçük figürler: özellikle, 19.yüzyılda Avrupa’dan gelen turistlerin “karikatürize edilmiş” tasvirleri.
Burada: banyo küveti büyüklüğünde, ağaçtan oyulmuş şölen kapları göreceksiniz. Bu kaplar: konukların ağırlandığı, büyük potlaç törenlerinde, kabilelerin misafirperverlikte ne kadar cömert olduklarını gösteriyor. Koleksiyonun büyük bölümü: altın, gümüş ve bakır mücevherlerden, ahşap masklardan ve tören çıngıraklarından oluşuyor.
Bunların pek çoğu: 6. ve 7. galerilerde sergileniyor. Burada, garip bir sergileme yöntemi uygulanıyor. Sanki: burayı müzenin deposu gibi algılayabilirsiniz. Ancak, hayır, bu değişik bir sergileme yöntemi. Müzedeki binlerce objeyi, sürekli olarak sergileyebilmek amacıyla geliştirilen bir yenilik. İzleyici, dünyadaki çeşitli kültürlere ait, değişik eserleri karşılaştırıp, ilkel yaratıcılığın zenginliği arasında farklılıkları görebiliyor.
Müzenin hemen güneyinde: Japon klasik bahçe düzenleme sanatının en güzel örneği olan “Nitobe Memorial Gardens” var. Fenerle aydınlatılmış taş yoldan: kemerli köprüye ulaşılıyor. Köprüden geçince: kendinizi, akağaçların ve açelyaların çevrelediği, geleneksel bir çay evinde bulacaksınız.
Hemen yakınındaki Asian Centre’de: Çin, Japonya, Hindistan, Kore ve Endonezya’ya ait, sanat eserleri, fotoğraflar ve kostümler sergileniyor.
Point Grey Road’dan: şehre dönerken, Jericho plajında: Old Hastings Mill Store ziyaret edebilirsiniz.
OLD HASTİNGS MİLL STORE
Burası, 1886 Gastonwn yangınından kurtulan, tek orijinal yapı olmasıyla öne çıkıyor. Kasabanın, bugün ayakta kalan en eski yapısı. Bina: postane ve toptancı hali olarak kullanılmış. 1930’larda, şehir merkezinde, bulunduğu yerden buraya taşınmış ve restore edilmiş. İçinde: yüzyıl başı eşyaları sergileniyor. Bir müzeye dönüştürülmüş.
Burrard Köprüsü çevresindeki: Vanier Park’ta: 2 küçük müze ve MacMillian Rasathanesi var. Centennial Museum: yerel tarih ve antropoloji konularında uzmanlaşmış. Maritime Museum ise: Pasifik Limanının tarihine ait. Saint-Roch gemisi; bu müzenin en önemli parçası.
Bu gemi: Kanada Kraliyet Atlı Polisinin gurur kaynağı. Bölgedeki Alman U Botlarını avlamak için, Panama Kanalı ve Kuzey Buz Denizi üzerinden, Kuzey Amerika kıtası çevresinde dolaştırılmış.
Evet: English Bay’ın False Creek’e doğru daraldığı bölgeler, Vancouverlıların, zevke düşkün insanlar olduğunu gösteriyor. Eskiden: ambarlar, bıçkıhaneler, fabrikalar ve demiryollarının bulunduğu bu çorak alan, günümüzde, şık yerleşim alanlarıyla zenginleştirilmiş.
Granville Köprüsünün altında kalan: Granville Island keyifli bir yer.
GRANVILLE ISLAND
Burası: denizin doldurulmasıyla elde edilmiş. Üçgen şeklinde bir yarımada. Marketleri, kafeleri, galerileri, butikleri ve tiyatrolarıyla, keyifli bir yer. Burası, aynı zamanda bir oyuncak mağazası cenneti. Aynı zamanda: yangın musluklarının çevresindeki su-oyun alanları ve tonlarca lastik tekerlekle, çocukların oyun için en gözde mekanlarının başında.
False Creek: bahçeli ve teraslı evlerden oluşan bir mahalle. Koyun doğu ucunda bulunan ve devasa bir kubbe altındaki: Expo Centre; günümüzde sergi ve sinema salonu olarak kullanılıyormuş.