İstanbul’da yaşayanlar için, fazla uzaklarda olmayan bir cennet.
ULAŞIM
İstanbul’a 40 dakika uzaklıktadır. Şile İlçesine bağlı bir köy. Daha doğrusu, Şile ilçesine bağlı, 50 köyden biri. İstanbul’dan kaçmak isteyenler için, fazla yolculuk yapmadan, yakınlardaki bir cennet olarak öne çıkıyor. Özellikle, halen büyük kalabalıklar tarafından bilinmiyor olması avantaj.
Evet, ulaşım nasıl? İstanbul’dan: Ümraniye-Şile yolunu takip eden. Şile’den sonra, Ağva’ya doğru giderken, sahil yolunu kullanarak, karşınıza çıkacak ilk köy; Kabakoz köyüne ulaşabilirsiniz. Köy, Şile’ye 10 km. uzaklıkta.
GENEL
Evet, burada turistik tesisler pek yoğun olarak bulunmuyor ve bu nedenle, buranın ismi pek duyulmamış. Burada, son yıllarda, daha çok yazlık evler yapılmış. Yoğun olarak, buraya, kendi yazlığını yaptıranlar uğruyor.
Kabakoz köyündeki ahşap evleri görebilirsiniz. Çevresi tamamen yeşilliklerle kaplı bu köyün, Akçakese bölümünün önü deniz ve harika bir manzara var. Özellikle denizi tertemiz ve pırıltılı kumsalı var. Koyun, İstanbul’a uzaklığını düşünürseniz: 60 km. Şile ilçe merkezine ise, 17 km. uzaklıktadır.
Köyden itibaren: sahile ayrılan 2 kilometrelik yol, sizi deniz kıyısına getirecektir.
Burada: bir çadır da kurabiliyorsunuz.
KONAKLAMA
Akçakese yöresinde, sahilde bir kamp merkezi var. Burada, 37 oda bulunuyor. Tesis: ağaçlarla bezenmiş, burada: karavan ve bungalov alanları bulunuyor. Kalınacak yerler ise: ağaç evler. Ağaç evlerin bu özellikleri, gerçekten muhteşem. Beton yok, tamamen ahşap. Bu ahşap evlerden, 10 tane var.
NE SATIN ALINIR
Buralardan bir şeyler satın almak isterseniz, tek seçenek: Şile bezinden üretilen giysiler.
NE YENİR
Burada balık bulmanız çok kolay. Mutlaka balık yemeli ve hatta balık satın alarak, evinize getirmelisiniz. Çünkü, burada taze balık bulmanız mümkün.
NE YAPILABİLİR
Sahilde: kum yürüyüşleri yapabilir, tertemiz denize girebilirsiniz. Karavan ile gidebilirsiniz. Veya, burada çadır kurmak da mümkün. Tüm bunların dışında günübirlik gidebilirsiniz. Veya, konaklama bölümünde belirttiğim gibi, burada mevcut tesiste kalabilirsiniz. Bu tesiste kalırsanız, deniz kıyısı ile tesis arasında, tekne ile, sizi götürüp getiriyorlar. Bu yolculuk yaklaşık 5 dakika sürüyor. Tesis ile deniz arasındaki bu çayda, balık tutmak mümkün. Merakınız varsa, balık takımlarınızı da götürmenizi öneririm.
Sonuç olarak: burada sizi henüz keşfedilmemiş olmanın verdiği bir sakinlik ve tabiat güzelliği bekliyor. İstanbul’dan çıkın ve bir gününüzü buraya ayırın. Denize girin, güneşlenin ve çevrede, yemyeşil çevrede gezin. İnanın sonuçta, mutlu olacağınız bir gün geçireceksiniz
Şehir merkezine 45 dakika uzaklıktadır. İstanbul-Kilyos arası uzaklık 32 km. dir. Kilyos-Sarıyer arası 11 km. dir. Özel araçla gidildiğinde, Maslak-Sarıyer istikametini izleyerek, Bahçeköy orman yolundan Kilyos’a ulaşmak mümkündür. Sarıyer’e kadar sahilden gidilebilen yol, özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık oluyor. Ayrıca, Sarıyer’den Kilyos’a minibüs ve belediye otobüs seferleri bulunuyor. Kilyos’a giderken, orman yolu boyunca piknik alanları, kendin pişir-kendin ye kır lokantaları göze çarpıyor.
Kilyos: İstanbul’un yaz sığınakları arasında kumsalları sayesinde ilk sırada yer alır. Botanik açıdan son derece zengin kumulları vardır. Bu kumullar: Karadeniz kıyılarında, bozulmadan kalabilmiş kumul alanlar arasında, en zengin bitki çeşitliliğine sahip, ikincil kumul sistemi olması nedeniyle oldukça önemlidir.
Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından koruma altına alınması için çalışılan Kilyos kumulları: içerdiği nadir kumul bitki örtüsündeki çeşitlilik ve ülke çapında nadir görülen en az 15 çeşit kumul bitkisi taksonuna sahiptir.
Bern Sözleşmesi Ek Liste I’de yer alan iki bitki türünün zengin popülasyonlarının bulunduğu kumullardaki botanik çalışmalarının tarihi, yüzyıllardan beri eskiye dayanıyor. En az dört bitkinin tip örneği buradan toplanmıştır.
Evet, botanik açıdan çok zengin olan kumullarının koruma altına alınması gereken beldenin resmi ismi “Kumköy” dür. Kilyos isminin Rumcada karşılığı ise “Kum” dur. Buradaki yerleşim, eski dönemlerde bir balıkçı köyü olarak başlamıştır.
Kilyos: Polonezköy, Ağva ve Şile gibi İstanbul’da hafta sonu aktiviteleri için en çok tercih edilen beldelerden biridir. Kilyon denildiğinde, akla önce plaj ve deniz gelir. Kilyos plajları: İstanbul’un en büyük ve temiz sahil şeridi olup Kilyos Burnundan Gümüşdere Plajı’na kadar uzanmaktadır.
Ancak deniz çok dalgalı olduğu için boğulma oranları yüksektir. Çünkü bir-iki noktada Dip akıntısı riski vardır. Akıntı riski olan noktalarda, Belediye tarafından uyarı levhaları konulmuştur.
Plajlar, bu akıntıların bulunduğu noktaları kendi alanlarının dışında bırakmışlardır. Yine de yaz aylarında uyarı levhaları olmasına rağmen Dip akıntısı olan yerlerde denize giren insanların sayısı oldukça fazladır.
Kilyos’a genellikle günübirlik denize girmek veya piknik amaçlı geliniyor. Ancak konaklama imkanları da bulunuyor. Yaz aylarında, plaj partileri ve konserlerle, gece boyunca hareketlilik sürüyor.
Bölgede iklim ve kumsalların uygunluğu nedeniyle, rüzgar sörfü gibi spor etkinlikleri düzenleniyor. Ayrıca, Kilyos ardındaki ormanlarla yürüyüş imkanı sağlayan parkurlara da sahiptir.
Kışın sert Karadeniz dalgaları sahili ve kayaları döverken, otelin sıcak lokantasında doğayı seyredebilir, sessiz, sakin yollarda ve hatta plajda uzun yürüyüşler yapabilirsiniz.
Yazın ise: uzun, güzel kumsallı plajı seçerseniz, Kilyos’un içinden kuzeye doğru devam ettiğinizde, küçük ve sakin koyları görebilirsiniz.
Boğaziçi Üniversitesinin Kilyos Kampus Plajında, Kiteboard (Uçurtma) Şampiyonası düzenleniyor. Kiteboard; windsurf benzeri olan ancak windsurfteki yelken yerine kite denen uçurtma-paraşüt benzeri bir ekipmanla rüzgara dayalı olarak yapılan son derece eğlenceli ve adrenalinli bir spor dalıdır.
Aynı zamanda olimpik spor dalları arasına da girmiştir. 2012 yılında ilk defa olmak üzere BURN Kiteboard World Tour: Türkiye’de Kilyos Gümüşdere’deki Burc Beach’de yapılmıştır.
NE YENİR
Kilyos ve çevresinde, taze deniz ürünleri ve mangalda pişen et yemekleri sunan kır lokantaları damak zevkine düşkün olanlar için, yaz-kış açık. Bu şirin, küçük Karadeniz sahil yerleşimi, göz alabildiğine uzanan kumsal plajlarıyla ünlü. Sarıyer içinden veya Belgrad ormanlarından geçen yollar birleşerek Kilyos’a varıyor.
Orman yolu, su kemerleri ve bentlerin civarından geçiyor. Kilyos çarşı içinde: midye tava, tavuk şiş, mantar, balık, sucuk, börek çöp şiş yiyebilirsiniz.
GEZİ
Kilyos: sırasıyla Roma, Bizans ve Ceneviz hakimiyeti altında kalmış, ardından Osmanlı döneminde Leventan nüfusu ile gelişme göstererek kozmopolit bir yerleşim yeri olmuştur. 1960 yılından sonra ise, turizm alanında tanınarak, popüler bir sayfiye yeri haline gelmiştir.
Köye ulaştığınızda ilk göze çarpan tarihi bina “Kale” dir.
Kale
Bir yanı ormanlar ve diğer yanı denize bakan bir yer olarak Kilyos kalesini görmeden buradan ayrılmayın. Tepedeki 15’nci yüzyıl Ceneviz kalesi, Kilyos’un bu kadar popüler olmasının eski tarihlere dayandığının göstergesidir. Askeri saha içinde kalan kale, Sultan II. Mahmut döneminde restore edilmiştir. Kalede antik çağlardan kalma bir sarnıç olduğu bilinmesine rağmen, askeri bölge olduğu için gezmek mümkün değildir.
Yağmur yağdığı zaman sarnıçların dolması için su toplayacak bir sistem kurulmuştur. Taş yapımı kalenin temizliğiyle dikkati çeken, kemerli, korunaklı muhafız bölümleri aynen korunmuştur. II. Dünya savaşında boğazların korunması amacıyla, Almanlar tarafından verilmiş, 19’ncu yüzyıl Krupp kamalı çelik top, kalenin burçlarındadır. Kale içinde 8 ayrı top sergileniyor.
Kale kapısı üzerinde: Sultan II. Mahmut’un tuğrası, her iki yanında iki savaş topu, karşısında kalenin ele geçirilişi şerefine o dönem dikilip günümüze ulaşan anıt çınar ağacı bulunuyor. 26 metre yüksekliğinde, 5.4 metre gövde çevresine sahip çınarın dikim tarihini gösteren tabela 1460 yılını belirtiyor. Üç yüksek noktasındaki su terazileri de kaledeki sarnıçtan su dağıtın sistemin birer parçasıdır.
Köydeki diğer tarihi yapılar: İngilizlerin İstanbul’u işgal ettiklerinde Boğaz girişini kontrol etmek için yaptırdıkları, eski tahlisiye binaları, kayıkhane, iskele, köprü ve çeşmedir. Tahlisiye binaları, halen kıyı koruma tarafından kullanılmaktadır.
Kale kapısından ayrılıp, eski köy evlerini geride bırakarak yürüyün. Tüm Kilyos manzarasına hakim bir tepeye ulaşacaksınız. Köydeki konaklama tesislerinin çoğu buradadır. Deniz tarafından çıkılan merdivenlerle veya araç yolu ile gelinen otellerin tepesi, panoramik manzarasıyla hayranlık uyandırmaktadır. 50 adımda ulaşacağınız çarşı, piknikle ilgili tüm ihtiyaçlarınızı karşıyabileceğiniz bakkal, manav, eczane gibi dükkanlar, emlak ofisleri, butikler, cıvıl cıvıldır.
Yani yerleşik nüfusu kışın 2000 civarında olan Kilyos’a giderken, ihtiyaç duyabileceğiniz şeyleri yanınızda taşımaya gerek yoktur. Jandarma Bölgesi sınırları içinde kalan bölgede, tüm kalabalığa rağmen, huzuru kaçıracak olaylara rastlanmıyor.
Geçmiş günlerinden çok fazla eserin günümüze ulaşmadığı Kilyos, zamanın çarpık yapılaşmasından fazlasıyla nasibini almıştır.
Mavi bayrak taşıyan kumsallara bakan otellerin manzarası karaya oturmuş gemilerin paslı görüntüleri yüzünden biraz bozuluyor.
Kilyos’ta 1955 yılında, Türkiye’nin ilk tatil köyü olan “Turban Tatil Köyü” açılmıştır. Günümüzde, kapalı olan işletmenin sadece plajından yararlanılıyor.
Ovid kulesi
Ovid kulesinin bulunduğu yere Uskumruköy deniliyor.
Kilyos’ta görebileceğiniz bir diğer tarihi eser ise: eski Yunan döneminden kalan, zamanında gözetleme kulesi olarak kullanılan Ovid Kulesidir. Yani bir anlamda, erken uyarı işlevi olan bir Bizans kulesiymiş. Geceleri bu kulede meşaleler yakılırmış. Boğaz’a yaklaşan geniler, bu kulenin ışığını görünce özellikle fırtınalı havalarda çok tehlikeli olan Cyanean Kayalıklarına, yani Kilyos kayalıklarına çarpmamak için önlem alırmış.
Ancak civardaki bazı haydut çeteleri, başka yerlerde ateşler yakıp gemileri kayalara yönlendirir, sonra da kazaya uğrayan gemileri ve kazazedeleri soyarlarmış. Buna göre, kulenin alt katı 6’ncı yüzyıla, üst katı ise 11’nci yüzyıla tarihleniyor. Yani, burada 1500 yıllık bir kule görülüyor. Ovid kulesinin ismi: Romalı bir şair olan Publius Ovidius Naso’dan (MÖ 43-MS.18) geliyor.
Roma yakınlarındaki Sulmona şehrinde doğan Ovidius, Latin dilinin ve Roma’nın en büyük şairlerinden biri kabul edilir. Atina’dan Anadolu’ya çok yer gezip aşk şiirleri yazan Ovidius’un eserleri klasik mitolojinin de en önemli kaynakları arasında sayılmaktadır. Sevmek için çırpınan, en derinindeki özleme seslenen bir yüreğin şiirlerini barındıran “Ars Amatoria” yani “Aşk Sanatı” Ovidius’un baş yapıtlarından biridir. Tıpkı mitolojik kahramanların partnerlerine yazdığı hayali aşk mektuplarından oluşan “Epistulae Heroidum” gibi “Metamorphoses” gibidir.
Ancak meyve veren ağaç Roma’da da taşlanıyor. Ovidius bir gün apar topar tutuklanıp İmparator Augustus tarafından Köstence’ye sürgüne gönderiliyor. İnsanların tek bir kelime bile Latince anlamadığı topraklara, bir şair olarak gidiyor. Onun Tuna nehrinin Karadeniz’e açılan noktasındaki küçük bir şehre sürgün edilmesi, Klasik Antik Çağ’ın en büyük gizemlerinden biridir. Bazıları, şiirlerinde çok eşliliğe özendirici oluşuna yorar bu sürgün durumunu, Kimileri ise bunun bir bahane olduğunu, gerçek nedenin farklı olduğunu öne sürerler.
Şair ise, görülmemesi gereken bir şeye tanık olduğunu ve bundan ötürü İmparatorda önünü alamadığı bir kızgınlığa sebep olduğunu, ifade eder şiirlerinde. Ancak ne gördüğünü açık açık yazmaz. Bir yanlış anlamanın kurbanı olduğunu, aslında hiçbir suçu bulunmadığını düşünür. Latin dünyasının en büyük şairi sürgün yıllarında Augustus’a ve halefi Tiberius’a mektuplar yazarak affını ister. Ancak bu mümkün olmaz ve Ovidius 10 yılını sürgünde geçirdikten sonra yine burada ölür. Ancak Ovidius’un burası ile ne ilişkisi var, kulenin ismi neden Ovidius kulesi, bunu bilen yoktur. Ovidius sürgüne giderken, sadece gemiyle yakınından mı geçti, ya da bu civarda mı konakladı bilinmemektedir.
Köstence’deki zorunlu ikameti sırasında buralara gelme şansı mu buldu, bilinmiyor. Tek bilinen, tarihi kayıtlarda kulenin adının Ovid kulesi olarak geçtiğidir. Ovidius’un sürgünde öldüğü Köstence yakınlarındaki Mika Tepesinde de bir Ovid kulesi bulunuyor. Yine bunun gibi kare planlıdır. Köstenceliler, 1990 yılında Ovidius’un adına, şehirlerinde bir üniversite kurdular. Bizdeki tek izi olan Ovid kulesi ise, mezarlığın yakınındadır ve 90’lı yılların sonunda ciddi bir restorasyon gördüğü bilinmektedir.
Kilyos yukarı mezarlığının yakınlarında, Atlas Çiçeği Sokak’taki kule, bir tesisin parçası olduğu için bir zaman öncesine kadar gezilebiliyordu. Ancak günümüzde o işletme kapalı ve kulenin çevresi de çiftlerle çevrili olduğundan görmek için biraz cambazlık yapmak gerekiyor.
Evet, gezimize devam edelim. Köyün merkezinden geçilerek, uzun sahiline iniliyor.
Pek çok plaj işletmesinin bulunduğu bu uzun kumsalda, deniz oldukça sığ, dalgalı ve havası da genellikle rüzgarlıdır.
PLAJLAR
Kilyos Halk Plajı
Kilyos merkezindedir. Özellikle yaz aylarında, hafta sonları tatilcilerle dolup taşmaktadır. Güzel kumsalı ve çevre tesisleriyle her türlü ihtiyacınızı karşılar. Evet burası kilometrelerle sürmekte ve oldukça geniş bir kumsala sahiptir. Günübirlik deniz ve plaj keyfi için idealdir.
Halk plajında: alt yapı ve temizlik çalışmaları tamamlanarak, tuvalet, soyunma odaları ve duş kabinleri yeni düzenlenmiştir. Ayrıca cankurtaran ve güvenlik hizmeti verilmektedir. Günübirlik giriş fiyatı 15 TL dir.
Baykuş Plajı
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bünyesinde ve Kilyos Gümüşdere köyü tesislerinde faaliyet göstermektedir ve gündüzleri ailece deniz ve plaj keyfi yapmak isteyenler için Kilyos’un en güzel plajlarından biridir.
Plaj kulüpleri-Beach Kulüpler
Merkezden uzaklaştıkça, plaj kulüplerinin daha iyileri bulunmaktadır. Özellikle de Kilyos yakınlarındaki Demirciköy’de girişin ücretli olduğu bu kulüplerde ödediğiniz para hafta sonları, hafta içine göre daha yüksektir. Kulüpler, futbol, basketbol, rüzgar sörfü gibi pek çok aktivite sunmaktadır. Sezon dışında, plaj kulüpler kapalı ama Demirciköydekiler restoranları ile hizmet veriyorlar.
High Beach Kilyos
Burası eski Solar Beachdir. Yaz boyu açık restoranı ve dükkanlarıyla hizmet veriyor. Burası aynı zamanda pop konserleri ve hafta sonu festivallerinin de mekanıdır. Burası 1 kilometrelik eşsiz kumsalı, restoranları, barları, eğlence ve partileriyle tatil köyü rahatlığı yaşatıyor.
Babylon Beach Kilyos
Güzel bir koyda kurulmuştur. Yeşil alanları, yaz-kış açık olan ve kahvaltı menüleriyle balık çeşitleri iddialı mutfağı, plajı ve zengin aktiviteleri vardır.
Burç Beach Kilyos
Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından 2001 yılından beri, Boğaziçi Üniversitesi Kilyos Sarıtepe Kampüsünde faaliyet göstermektedir. 2 kilometrelik güzel kumsalı, 1400 metrekarelik güneşlenme terası, 200 kişi kapasiteli Kafe-bar, balıkçı restoranı ile toplam 2000 kişiye hizmet vermektedir. Burada: kite board, katamaran, wind surf gibi su sporları ve beach volley ve beach soccer yapılabiliyor. 650 arabalık otopark bulunmaktadır.
Uzunca Beach Kilyos
Demirciköy’deki bu mekan, güzel kumsalı ve denizi, lezzetli menüleri ve bol balık çeşitleriyle restoranı, kamping alanı ve aktiviteleriyle hafta sonu deniz ve tatil keyfi için ideal mekandır. Karavan kamping ve doğa yürüyüş imkanı ile ayrıca ilgi çekmektedir.
Türkiye hakkında bir resim akla gelince, ilk on resim arasında, mutlaka “Kız Kulesi” resmi de var. Google’da bunu masa üstü resimlerini dizayn ederken kullanmış. Özellikle: 2010 yılında “Kültür Başkenti” işlevi görecek, güzel İstanbul’u muzun simgelerinden kız kulesi. Gerçekten yine televizyonlarda boy gösteren bir reklamda olduğu gibi, yıllardır orada. Hatta, yüzyıllardır orada.
Evet, kız kulesi, İstanbul boğazının Marmara denizine yakın kısmında. Üsküdar-Salacak açıklarında yer alan, küçücük bir adanın üzerinde inşa edilmiş bir yapı. Aynı zamanda; Üsküdar’ın simgesi olmuş, hatta zarif silüetiyle, İstanbul’un en önemli simgelerinden biri olabilmiş. İstanbul’a gidenlerin, mutlaka ziyaret ettiği, yanına kadar gidemese bile, gerek Salacak sahilindeki çay bahçelerinde oturarak izlediği ve gerekse vapurla yanından geçerken izlediği, muhteşem güzel ve İstanbul ile bütünleşmiş bir yapı. Yani; her gün yüz binlerce insanın, gururla seyrettiği bu güzelliğin geçmişini, ne zaman yapıldığını, kim zamanında yapıldığını, bugünkü kullanımını biraz inceleyelim. Çünkü; İstanbul’a gelip te kız kulesini görmemek olmaz.
Buraya; Salacak’tan sandallarla ulaşabilirsiniz. İstanbul boğazının ağzından ve sahilden, yaklaşık 200 metre uzaklıkta.
İstanbul Kız Kulesi: Kule: 18 metre yüksekliğinde ve 5 katlı. Deniz üzerinde; deniz yüzeyinden pek de fazla yüksek olmayan bir kayalık üzerinde. Yüzeyde: 35-36 metre kenarlı bir düzlük üzerine oturtulmuş. Her bir kenarı: 18-21 metre arasında değişen ölçüleri bulunan küçük bir kale. Evet; kale dedik, bu kale mazgallı, burcunun tepesinde, etrafı balkonlu bir köşk var.
Bu köşkün üstü, dilimli bir kubbe ile örtülü. Ortasında ise bayrak direği var. Kara tarafına bakan kapısının üstünde, iki sütunun taşıdığı revak var. Kapının üzerinde, üçgen bir çerçeve içinde, hattat Mustafa Rakım Efendinin imzasını taşıyan, Sultan II. Mahmut’un bir tuğrasını gösteren madalyon bulunmakta. Tuğranın altında ise, 1248 tarihi yazılı.
TARİHİ SÜREÇ
İstanbul Kız Kulesi: Kız kulesinin, ilk kez, ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak, bu konudaki efsaneler değerlendirildiğinde, kulenin ilk kez Atinalı general Alkibiades tarafından yapıldığı sanılıyor. Daha sonra ise, imparator Aleksios Kommenos (1181-1118) tarafından, buraya yapılan yapı, kaleye çevrilmiş.
Tarihi süreç içindeki gelişmeler ise şöyle sıralanıyor. İmparator Kommenos tarafından; kulenin suyunun getirilmesi için, karadan ve deniz içinden bir hat çekilir. Ayrıca; kara ile kız kulesi arasında bir duvar yaptırılır. Bugün, bu duvarın, sadece temel kalıntılarının izini, denizin durgun günlerinde, deniz altında görebilmek mümkün.
1248 yılında, Sultan II. Mahmut devrinde, kule bugünkü şeklini alır. Sonraki yıllarda onarımlar, buna göre yaptırılır.
1509 tarihinde meydana gelen depremde, kule hasar görür. Ardından, Sultan I. Selim tarafından onartılır.
1719 yılında, fener kısmında yakılan yağ tutuşur, alev alır ve iç katları ahşap olan kule, tamamen yanar. Daha sonraki süreçte, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından, kulenin üstüne cam bir köşk yaptırılır ve kız kulesinin yüksekliği arttırılır. Kubbesi ise, kurşunla kaplatılır.
1830 yılında, bölgede çıkan bir kolera salgınında, kulenin bulunduğu bölüm, bir karantina hastanesi olarak kullanılır.
1944 yılında yapılan restorasyonda, kurşun kaplı kubbe ve kat döşemeleri, betonarmeye çevrilir. Bayrak direği dikilir. Çevresine, büyük kayalar yerleştirilir.
1983 yılında, kule, Denizcilik İşletmeleri Liman İşletmesine bırakılır. Bir ara, siyanür deposu olarak da kullanılır. Ancak, duyarlı çevreler ve çevrecilerin baskısı sonucu, burada depolanan siyanür, başka bir yere götürülür.
2000 yılında ise, restorasyon yapılmak ve belli bir süre işletilmek üzere, büyük bir Holding’e uzun süreli kiralanır. Aslına sadık kalınarak ve 3 milyon dolar harcanarak, onarım ve restorasyon yapılır. Aslında sivil toplum örgütlerinin aslına sadık kalınmadığında ısrarcı oldukları bu çalışmalarda; zemin katta, evvelce bilinmeyen mazgal delikleri ortaya çıkarılır.
Bu mazgalların; Boğaziçi’ne bakanları dik, Sarayburnu’na bakanları ise, cepheye göre 45 derecelik bir açı ile Marmara’ya baktıkları görülmektedir. Bunun sebebi ise, hem top atışlarını kolaylaştırmak ve hem de daha fazla güneş ışığının girmesini sağlamak olarak değerlendirilmiştir. Bu restorasyon sırasında, dört köşe kule, demir kasnaklarla takviye edilmiştir.
EFSANELER
1. EFSANE
MÖ. 411 yılında, Üsküdar ve sahilleri, Pers egemenliği altına girer. Buna karşılık; yörede yaşayanlar tarafından, Atina’dan yardım istenir. Bunun üzerine; Atina’lı general Alkibiades (MÖ.450-404) 30 gemilik bir donanma ile bölgeye gelir ve Perslerin tam karşısında, kız kulesinin bulunduğu kayalık üzerine, bir yer yapar. Yani: ilk yerleşim, bu. Zamanla; kıyılardaki Pers’lerle yapılan mücadeleler sonucu, Pers’ler kıyıdan geri çekilirler.
Alkibiades, Üsküdar kıyılarını ele geçirir. Ancak; boğazdan geçen gemileri değerlendirerek, kız kulesinden gelir elde etmek ister. Kız kulesinin üstündeki yapıyı, gümrük istasyonu olarak yapılandırır. Ayrıca: kız kulesi ile Sarayburnu arasında, büyük bir zincir çektirerek, bu bölgedeki gemi geliş-geçişini engeller.
Gemilerin yalnızca Anadolu yakası ile kız kulesi arasındaki bölümden geçmesine izin verir. Ancak, bir süre sonra, kız kulesi, zincirin ağırlığını taşıyamaz hale gelir ve kule, Avrupa yakasına doğru denize yıkılır. Bugün, kuleden denize, suyun içine bakıldığında, durgun günlerde, yıkıntılar görülebilir.
Bu arada; Atina’lı general Alkibiades’in, çok sevdiği karısı Damalis, burada ölür. General, karısı için bir türbe hazırlatır. Bu türbe; Ayazma caminin üzerinde bulunduğu tepededir. Bir kısım söylentiye göre ise, general, karısını, kız kulesi içindeki bir kaya oyuğuna gömdürmüştür.
Neyse, bir önceki cümlede adı geçen tepenin üstünde, general, bir sütun üzerine bir inek heykeli diktirir. Bu heykel, karısının mezarının yerini gösterecektir. Tepenin önündeki burun, tüm bu gelişmeler üzerine, uzun yıllar Damalis burnu olarak anılır. Evet; takip eden tarihi süreçte, burası, Bizans imparatoru Aleksios Komnenos (1181-1118) tarafından onartılır ve yeniden düzenleme yapılarak, mevcut yapılar, tam bir kaleye dönüştürülür.
2. EFSANE
Bir zamanlar, Sestos’da, tanrıça Afrodit adına yaptırılmış bir tapınak bulunmaktadır. Bu tapınakta genç kızlar rahibe olarak görev yaparlar. Hero da, bu rahibelerden biridir. Hero, aynı zamanda, kız kulesinde, fener bekçisinin kızıdır ve kız kulesindeki kuşlara bakmakla görevlidir. Ve aşka yasaklıdır, kız kulesinden ayrılamaz.
Her ilkbaharda; doğanın uyanışı olarak, bu tapınak çevresinde törenler düzenlenir, çevreden gelen insanlar tarafından tapınak doldurulur. Yenilir, içilir ve tanrıça Afrodit’e, aşkı bulmak için dua edilir. Boğazın karşı kıyısında, Abydos köyünde oturan Leandros, bu törenlere katılmak için, tapınağa gelir. Hero ile karşılaşır ve iki genç, birbirlerine aşık olurlar.
Derken, Leandros, sevgilisi Hero’yu görmek için, her gece, kıyıdan, kız kulesine yüzer. Şafak vaktine kadar birlikte olurlar, sonra geri döner. Bu durum böylece devam ederken; fırtınalı bir gün, azgın dalgalarla boğuşarak kız kulesine yüzmeye çalışan Leandros, rüzgarın, kule fenerini söndürmesiyle yolunu şaşırır ve boğularak ölür.
Ertesi gün, Leandros’un ölüm haberini alan Hero da, bu acıya dayanamaz intihar ederek ölür. Aslında, burada ince bir ayrıntı var. Efsanede sözü edilen yerler, yani Sestos ve Abydos, aslında Çanakkale boğazının iki yakasında bulunan yerlerdir. Ama kimi yazarlar, efsaneyi İstanbul boğazına ve kız kulesine uyarlamışlardır.
3.EFSANE
Bir kahin, imparator I. Konstantinos’un kızının, yılan sokmasıyla öleceğini söyler. Bunun üzerine, kızını çok seven imparator, deniz ortasına bir kale yaptırır ve kızını buraya saklayarak koruyabileceğini düşünür. Ama, kaderin önüne geçilemez. Kuleye gönderilen yiyecek sepetlerinden, üzüm sepeti içine saklanan yılan, kızı sokar ve öldürür.
İmparator kızının cenazesini, demirden bir tabut yaptırarak içine koyar ve bu tabutu Ayasofya’ya kaldırtır. Bugün, Ayasofya Müzesinde bu demir tabut görülmekte olup üzerindeki iki deliğe dikkat edin. Sanırım, yılan, öldükten sonra bile kızı rahat bırakmamış. Evet; kız kulesi için anlatılan efsaneler arasında, en çok tercih edilen budur.
4.EFSANE
Evet, bir efsanede, ünlü gezgin Evliya Çelebiden. Halk kahramanı Battal Gazi, İstanbul’u almak için Tekfur Sarayının karşısında, 7 yıl bekler. Fakat, asıl sebep, Üsküdar Tekfurunun kızına aşık olmasıdır. Battal Gazi, Şam’ın fethi için Üsküdar’dan ayrılınca, İmparator Tekfurun kızını ve hazinelerin saklanması için, denizin tam ortasında, kız kulesini yaptırır.
Battal Gazi; Şam’dan dönüşünde, bir kısım çatışma sonunda, kız kulesini basar, tekfurun kızını ve buraya konulan hazineyi alır, kaçırır. Battal Gazi’nin, bugün Eskişehir yakınlarındaki Seyitgazi İlçesindeki mezarının hemen ayakucunda, karısı tekfur kızının mezarı bulunmaktadır.
Evet; tarihi süreçte, kız kulesi işte böyle bir geçmişe sahip. Günümüzde ise, turistik tesis olarak kullanılmakta. Gündüzleri kafeterya ve geceleri ise restoran olarak hizmet veriliyor. Zemin kat; restoran. Buradan, ahşap merdivenlerle üst katlara çıkılıyor. Ara katlara; satış bölümleri yapılmış.
Etrafı balkonla çevrili bölüm ise; kafeterya, çay yeri. Buradan, isteyenler sabit dürbünler ile, Üsküdar, Boğaziçi ve İstanbul’un nefis manzarasını seyredebiliyorlar. Buradaki restorana gitmeden önce, mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneriyorum.
Kız kulesi; yazının başında da belirttiğim gibi, denizin ortasındaki ortaya koyduğu silüetiyle, gerçekten görülmesi gereken bir yapı. Yanına gidemeseniz bile, mutlaka uzaktan izleyin. Özellikle, Üsküdar sahilinde, kız kulesinin hemen karşısına gidin, bir banka veya çay bahçelerinden birine oturun, uzaktan izleyin.
İzlerken de; umarım bu yazdıklarım, burada yaşananlar aklınıza gelir ve tarihi süreçte birçok şekilde kullanılmış bu harika görüntülü yapıyı, daha bilinçli gözlerle izlersiniz.
İstanbul’a gidenler için, nereyi gezelim, nereyi görelim, kız kulesini mutlaka görün. Üsküdar meydanından kıyıyı takip ederek yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz. Hemen karşısında bulunan çay bahçelerinde mutlaka bir çay molası verin ve bu güzelliği izleyin.