İstanbul’a çok yakın, ama gürültüden, kalabalıktan ve kargaşadan uzak bir yer. Özellikle: Bayramoğlu’nda bulunan hayvanat bahçesi, mutlaka gitmenizi öneririm.
Bir tatil günü, ailecek gidip, güzel zaman geçirebileceğiniz bir yer, aynı zamanda İstanbul’a çok yakın.
ULAŞIM
Darıca-İzmit arası uzaklık: 56 km. dir. Darıca-Gebze arası uzaklık: 7 km. Darıca-İstanbul arası uzaklık: 51 km. dir.
TARİHİ
Bitinya krallığının son dönemlerinde, burada bir liman kasabası varmış. Bizanslılar zamanında ise: dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korunmak amacıyla, burada bir kale yapılır ve ismi “Tararion” olarak verilir. Bu kale daha sonraki dönemlerde ise: Toricion olarak bilinir. Bizans döneminde, şehrin adı “Kalos Agros” dur.
1329 yılında, Darıca, Türkler tarafından fethedilir. Ama, Cumhuriyet dönemine kadar, şehirde oturan Rumlar tarafından, buraya “Dar uca” ismi verilir. Cumhuriyet döneminde ise, Daruca ismi, “Darıca” olarak değiştirilir. Takip eden dönemde, bölge, Osmanlılar ile Bizanslılar arasında sürekli el değiştirir.
1910 yılında: burada büyük bir yangın çıkar. Yangın sonucu, 900 civarında ev, yanıp-yok olur. Bunun üzerine: yerleşik halktan, Rumlar: Büyükada, Heybeli ve Burgaz adalarına, Türkler ise: çevredeki diğer yerleşim yerlerine göçerler. Göç edenlerin bir kısmı, daha sonra geri döner.
1921 tarihinde, bölge Yunan ve İngiliz birlikleri tarafından işgal edilir. Yine aynı yıl, işgal kuvvetleri geri çekilir.
Evet, günümüzde, tarihi geçmişten ayakta kalan, Darıca kalesi var. Sahilden 200 metre kuzeyde bulunan kalenin, yalnızca tek bir burcu kalmış. İlçe, adını bu kaleden almaktadır.
GENEL
İzmit körfezinin kuzey batısındadır. İlçenin denizden yüksekliği: 28 metredir. Bölge: 1. derece deprem kuşağındadır. Deniz kıyısından, kuzeye doğru ilerlendiğinde, yükseklik bir miktar artıyor, ama yine de 200 metreyi geçmiyor. Sahiller ise, girintili-çıkıntılıdır.
Nüfus irdelendiğinde: geçmişe yönelik olarak şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor. 1924 yılındaki mübadelede, Türk-Rum nüfus değişimi sonucu, Darıca bölgesinde, yalnızca 80 hane kalır. Buna karşılık, bölgede: Yunanistan, Girit, Bulgaristan ve Romanya’dan gelen Türkler yerleştirilir.
Bu yüzden, bölge, sosyal yapı açısından çok çeşitlilik gösterir. Çünkü, insan toplulukları, başka yerlerden gelirken, kendi kültürlerini de beraberlerinde getirmişler ve başka kültürlerden etkilenmemişlerdir.
Bölgedeki halkın geçim kaynağı, yani ekonomik şartlar şöyledir: günümüzde, yalnızca belli alanlarda, kiraz üretimi yapılıyor. Ayrıca, zeytin ve enginar var. Hayvancılık ise, yok denecek kadar az. Sadece, bölgede “Sakız” türü kurbanlık koç besiciliği yapılıyor.
NE YENİR
Darıca’nın koyun yoğurdu meşhur. Balık düşünürseniz, bölgede “Çiroz” meşhur. Kasım ayı gelince, Karadeniz’den gelen uskumrular, yağlanarak sürüler halinde, İstanbul boğazını geçerler ve Ege denizine yönelirler.
Yani: Nisan-Mayıs aylarında, uskumrular, en yağsız dönemleridir. Bu uskumrulardan “Çiroz” yapılır. Özellikle: eski dönemlerde, Darıca’da yaşayan Rumlar, geçimlerini “çiroz”dan sağlarlarmış.
Uskumru bulunamadığında: çiroz, istavrit ve kolyoz ile yapılıyor. Evet, Çiroz salatası, tam bir İstanbul özel yiyeceği, özellikle içki sofralarında çok aranan bir yiyecek. Güzel ve lezzetli bir yiyecek, mutlaka denemenizi öneriyorum.
GEZİLECEK YERLER
DARICA (DARİTZİON) KALESİ
Kale: dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı, Bizans döneminde; hemen önünde bulunan iskeleyi koruma amacı ile yapılmıştır. O dönemlerdeki ismi “Tararion” Osmanlıların eline geçince, kaleye “Darıca kalesi” ismi verilmiştir.
Ancak, Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde yazdıklarına göre, Osmanlı döneminde, kale kullanılmamıştır. Günümüzde: kalenin sadece küçük bir sur duvarı ve burcu var. Kale içinde: bir kafeterya var.
DARICA BAYRAMOĞLU
İkincil yani yazlık konutların yoğun olarak bulunduğu bir yer. Çünkü, Marmara Denizine doğru uzanan bir yapısı var. Burada: yazlık konutlar dışında, birçok otel bulunuyor.
Yaz aylarında, biraz önce söylediğim gibi, işlerinden uzak kalmak istemeyen İstanbullular için, tam bir yazlık mekan, tatil beldesidir.
BOĞAZİÇİ KUŞ CENNETİ VE TEMALI PARKI
Darıca-Bayramoğlu yöresindedir. İstanbul yönünden gelenler için, Otoyolu kullanın ve Darıca sapağına geldiğinizde otoyol gişelerinden çıkın ve sonra Bayramoğlu istikametinde, tabelaları takip ederek gidebilirsiniz. Hayvanat bahçesinin İstanbul’a uzaklığı: 38 km.
Kendi aracınız ile giderseniz, otopark bulunuyor. Giriş ücretli.
Kuş cenneti ve Botanik Parkı: 1991 yılında, Kuş Cenneti ve Çevre Güzelleştirme Vakfı tarafından kurulmuştur. Önceleri, yalnızca kuşlar varken, zamanla diğer hayvan çeşitleri de eklenmiş ve en sonunda bitkiler kullanılmıştır. 1993 yılında ise halkın ziyaretine açılmıştır.
Yoğun ilgi görmektedir.
Kuş türleri açısından, dünyada benzeri olmayan bir yer. Ancak sadece kuş türleri yok, birçok hayvan çeşidi var. Hayvanat bahçesinde: yaklaşık 350 çeşit hayvan ve 500 den fazla bitki türü bulunuyor. Ayrıca: tropik bir akvaryum, botanik bahçeleri, çocuk oyun alanları ve kafeterya var.
Ayrıca: beslemeye karar verdiğiniz her türlü hayvan ile ilgili yem ve diğer aksesuarları satın alabileceğiniz, hayvan resimlerinin üzerine işlendiği tişörlerin satıldığı dükkanlar var.
Özellikle: dünyanın en pahalı balıkları olarak bilinen “Japon Koi” balıklarını mutlaka görün. 50-100 yıl arasında yaşayan ve tam bir insan dostu olan balıklar, çok güzeller.
Bahçe: Avrupa Hayvanat Bahçeleri Birliğine (EAZA) üyelik için başvurmuş ve başvuru kabul edilmiştir. Bu durum, bahçe çalışmalarının Dünya Standartlarına uygunluğu açısından bir onay gibidir.
Muhteşem güzel bir yer, şehrin kalabalık ve gürültüsünden kaçmak için ideal. Ayrıca, İstanbul’a çok yakın olması da büyük avantaj. Mutlaka zaman ayırın ve gidin. Çünkü: bahçe idaresinin gelir-gider dengeleri, sürekli açık veriyormuş, bakarsınız, bir süre sonra, bahçe kapanır. Umarım böyle bir olay yaşanmaz.
Değerli okurlarım: en son bu bölgeye yani Maşukiye-Sapanca-Taraklı’dan oluşan tura Ağustos 2019 tarihinde gittim. Öncelikle bilmelisiniz ki: bu söylediğim tur kesinlikle bir gün içinde yetişmiyor ve özellikle Taraklı, sadece 15-20 dakikalık bir ziyaretten ibaret kalıyor. Yani: bu turu satın alırken, büyük bir yorgunluk ve bazı yerlerin pas geçilmesini kabul etmek durumundasınız.
Bölgeyi anlatmadan önce, önemle belirtmek istediğim bir husus var. Sakın ola: hafta sonu yani Cumartesi ve Pazar günü veya tatil günlerinde buraya gitmeyin. Çünkü inanılmaz bir kalabalık, arabalar, tıkanan trafik, insan seli, inanın giderseniz pişman olursunuz.
Hiçbir düzen yok, temizlik yok, her yer para ama nasıl para, fahiş fiyatlar, araç plakalarına 34, 54 sanırsınız bütün İstanbul buraya akın etmiş, peki sonra ne olmuş, tam bir rezillik, hani bir çok internet sitesinde yazılı ya: Maşukiye, kuş sesleri, cennet hayır, burada kuş sesi duyamazsınız, ama bolca araba sesi ve satıcı sesleri, ATV denen üç-dört tekerlekli motor gürültüsü duyabilirsiniz.
Tabii ben bunları yazınca, bir kısım ziyaretçinin hafta sonu gitmeyeceğini ve sakin olacağını düşünebilirsiniz, ama bu bölgede Araplar (artık turist mi yoksa daimi ikamet eder mi desem bilmiyorum) da çok, yani bence, mutlaka buraları gidip göreyim derseniz: mutlaka hafta içi bir günü tercih edin, en azından hafta sonu yoğunluğunun beşte biri kadar yoğunluk oluyormuş, ben maalesef hafta sonu gittim ve bir kez daha buraya asla gitmem.
Ama yine en başta belirtmek isterim ki, bu yazı sizlere biraz karamsar gelebilir, ama unutmamak gerekir ki, ben gördüklerim ve yaşadıklarımı yazdım, tercih sizin.
Evet: şimdi Maşukiye nedir, burada neler var, insanlar burayı neden tercih eder, bu konuda sizlere bilgi vermek istiyorum.
Öncelikle biraz tarihi geçmiş ve buranın isminden, isminin anlamından başlayalım.
Maşukiye köyü
1865 yılında, Kafkasya’dan buraya göç etmiş Çerkez boyları tarafından kurulur. Bunlar arasında bulunan Murat Bey isimli bir şahsın, köyün kurucusu olduğu söylenir. Osmanlı-Rus harbi sırasında da Batum’dan göçüp gelenler buraya yerleştirilir.
Daha sonraki yıllarda ise, Karadeniz ve Romanya yöresinden göçüp gelenler, yine buraya yerleşirler. Böylece: Çerkezler, Abazalar, Gürcüler, Muhacirler ve mübadele sonucu Yunanistan’dan gelenler, bölgede çok farklı kültürlere sahip bir toplum oluşmasına neden olmuşlardır.
Maşukiye’nin tarihinde ilkler var. Cumhuriyet döneminin ilk kadın belediye başkanı (Leyla Atakan, İzmit Belediye Başkanı) buradan çıkmıştır. Yine, Cumhuriyet döneminin ilk kadın subayı, Maşukiyelidir. Bunların bir anıtını, Maşukiye mahallesi muhtarlığının önünde görebilirsiniz.
Tarihe, devam edelim. Osmanlı döneminde, yukarı da da belirttiğim gibi, burada pek çok Çerkez yaşarmış. Harem için, aşık olunacak kadar güzel kızlar, buradan seçilirmiş.
Bu nedenle buraya “Maşuk köy” ismi verilmiş. Zaman la da “Maşukiye” ismini almış. Yani: “Maşukiye” ismi: aşık anlamına gelen Maşuk kelimesinden gelir. Aşık olan erkeklere “Aşık” ve aşık olan kızlara ise “Maşuk” denirmiş.
Yöre halkının deyişine göre “Buraya gelen aşık olur” imiş. (Elbette günümüzde böyle bir şey yok, buraya gelen sadece sinir olur demek daha uygun)
Yine, buralarda söylenenlere göre “Maşukiye, yıllarca Balayı yeri olarak tercih edilmiştir”. Ama söyledim ya, günümüzde kalabalık ve gürültüden, sanırım balayı için burayı tercih eden yoktur.
Ulaşım
Maşukiye-İstanbul arasındaki uzaklık 120 km ve Maşukiye-İzmit arasındaki uzaklık ise 20 km. dir. İstanbul’dan yola çıkanlar için: Çamlıca gişelerinden, otoyola giriş yapın, İzmit-Adapazarı yolu ile devam ettiğinizde, yaklaşık 1 saat sonra İzmit-Doğu-İzmit-Yalova-Bursa çıkışına geleceksiniz.
Otoyol gişelerinden sağa dönerek, D-100 karayolundan, Adapazarı yönüne çıkın. 500 metre sonra, Kartepe-Sapanca kavşağından sağa dönülerek, Kartepe-Maşukiye yoluna gireceksiniz. 10 km daha ilerledikten sonra, Maşukiye’ye varılmaktadır.
Maşukiye merkezden, Kartepe yönünde biraz ilerledikten sonra, Kartepe yolu üzerindeki “Alabalık vadisine” ulaşılmaktadır.
GENEL
Yukarıda da söz ettiğim gibi: günümüzde burası kalabalık Araplardan geçilmiyor. İşin ilginci buranın esnafı da Arapları tercih ediyor, sırf para uğruna, çünkü Araplar daha rahat para harcıyorlar, malum buraya gelen Araplar, Arapların belli bir gelir seviyesi üstünde olan kesimi.
İlçe sınırları içinden D-100 devlet karayolu ve TEM otobanı geçer. Marmara Bölgesinin: Uludağ’dan sonra en çok ziyaretçi çeken, kış turizm merkezidir. Ancak “Kartepe” sadece kışın güzel, çünkü burada bulunan ağaçlar, büyük yapraklı olduklarından kar yağdığında üzerleri karla kaplanıyor ve tamamen bembeyaz bir görüntü ortaya çıkıyor.
Ayrıca yine kışın buraya çok fazla miktarda kar yağması nedeniyle, kar kalınlığının yer yer 3.5 metreye kadar çıktığı söyleniyor. Ama yazın Kartepe anlamsız bir yer, tamamen çorak bir arazi yapısı görülüyor, yani burası kışın güzeldir.
Maşukiye’nin denizden yüksekliği 111 metredir. Köy ve yakın çevresinde 50’den fazla restoran bulunduğu söyleniyor. Özellikle et-mangal ve alabalık tesisleri yoğundur.
Ne satın alınır
İnternet sitelerinde birçok yerde yazılı olduğunu görünce: burayı ziyaretimde ekşi mayalı köy ekmeği almak istedim, ama bulmak ne mümkün, sadece bir fırında bulabildik, o da sayılı, yani tur da bulunan ve isteyen herkese yetmeyecek şekilde, 8-10 tane ekmek vardı.
Mersu alabalık tesislerinden alabalık satın almayı umduk, ama kalabalıktan bu tesislerin yerini bile bulmak mümkün olmadı. Bir de “Çerkez peyniri” denilmiş, hani burası Çerkezlerin diyarı ya, Çerkez peyniri alalım dedik, bulmak ne mümkün, bir yerde vardı ama tadı rezaletti.
Öte yandan, bir satıcı, yaz döneminde satın almayı düşünenlerin yolda bozulur diye peynir satın almadıklarını söyledi, kışın bu peyniri satıyorlarmış.
Pazar günleri, merkez meydanda kurulan pazarda pek çok sebze ve meyve satıldığı söyleniyor, ne mümkün, Pazar günü gittim, Pazar filan yoktu.
Ne yenir
Tabii Maşukiye, dereler, şelaleler denince akla hemen alabalık geliyor. Hatta: bazı restoranlarda alabalıklar akvaryumlar için de canlı bulunduruluyor. Ayrıca: yine bu yörede, yörenin ormanlık olması nedeniyle mantar öneriliyor, ama önünüze geldiğinde göreceğiniz gibi, bu mantarlar kültür mantarı.
Sonuç olarak: olur da buralarda bir şeyler yemek isterseniz: kiremitte alabalık, köfte veya tavuk tercih edebilirsiniz. Yanında salata ve meşrubat, ardından çay vardır.
Önerim: kesinlikle alabalık ve tavuk tercih etmeyin, köfte tercih edebilirsiniz, kiremitte kaşarlı mantar, şansınız varsa, restoran ücretsiz ikram eder, yoksa bunu da deneyebilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
KAR TEPESİ
İzmit körfezi ve Sapanca gölüne bakan dağın zirvesindedir. Kayak tutkunları için, muhteşem güzel bir ortamdır.
Buraya gitmek için: önce Maşuriye’ye ulaşmanız ve sonrasında 17 km.lik bir yol daha gitmeniz gerekiyor. Ama, orman içinde yapacağınız bu yolculuk, muhteşem güzel ve keyifli. İstanbul’a 1 saatlik uzaklıkta (115 km) bulunması, büyük imkan. Ayrıca: Kocaeli şehrinin su ihtiyacı, buradan karşılanıyormuş.
Kartepe’nin Avluburnu mahallesi sakinliğini karlarla birleştirdiğinde ortaya etkileyici bir manzara çıkıyor.
Yine Kartepe’ye bağlı Eşme ise doğa ile iç içe zaman geçirmek isteyenler için en doğru adrestir.
Aralık ayı sonlarında: burada kayak sezonu açılıyor. Kayak sezonu dışında ise: tenis kortları, voleybol sahaları, 2 çim futbol sahası ile de, spor turizmine çok uygun bir yer. Futbol kulüplerinin bazıları, burada kamp çalışmaları yapıyorlar.
Bölgede: 12 ay hizmet veren, gayet lüks bir otel var. Bu konaklama tesisinde: her türlü imkanlar, ziyaretçilerine sunuluyor.
Evet, gelelim kayak merkezine. Kayak merkezi, özel bir firmaya, 49 yıllığına kiraya verilmiş ve özel sektör tarafından işletiliyor. Merkezde, son derece konforlu bir otel tesisi, ziyaretçilerin her türlü ihtiyacının giderilmesini sağlayacak yapıda düzenlenmiştir.
Zirve: denizden 1650 metre yüksekliktedir. Kasım ayı ortalarında başlayan kar yağışı, Nisan sonuna kadar devam ediyor ve bu dönemde, bölgedeki kar kalınlığı: 2-3 metre civarında oluşuyor.
Kayak Tesisi: 4 tane mekanik kayak tesisi var. Pist alanı: 42 km. 14 pist bulunuyor. Kayağa yeni başlayanlar için kolay pistler olduğu gibi, usta kayakçılar için de, uygun pistler bulunuyor.
Evet, Kartepe: ister yaz sıcağında şehrin gürültüsünden kaçmak için burayı tercih edebilir, isterseniz kış sezonunda kayak yapmak için gidebilirsiniz.
MAŞUKİYE
Maşukiye’ye kendi arabanız ile giderseniz, büyük bir park yeri sıkıntısı yaşamanız kesin. Ama bir şekilde arabanızı bir yerlere park ederseniz, merkez meydana gidebilirsiniz.
Hatta: önce merkez meydanın ilerisinde, yolu takip ederek Kartepe seyir terasına gidin ve rezilliği görün. Muhteşem bir manzara, ama yapılaşma nedeniyle sağı-solu kapanmış, sadece 3-4 metrelik bir boşluktan, muhteşem Sapanca göl manzarasını izlemeye çalışın.
Hatta, burada bulunan kapalı mekanların yani kafelerin ve restoranların, ziyaretçiler gurup halinde geldiğinde kim ne içti kim ne yedi diye gayet sıkı denetim yaptıklarını gözledim, hatta bir şey içip yemeyen birkaç kişiyi, guruptan olmalarına rağmen tesis dışına çıkardıkları yani kovduklarını gördüm ve onlar utanması gerekirken ben utandım.
Siz bu tesislere girmeyin, 3-4 metrelik boşluktan aşağıyı yani Sapanca gölü manzarasını izleyin ve buradan ayrılın.
Sonra: yokuştan aşağıya, merkez meydana gelin. Burada: muhteşem güzellikteki şelalenin bulunduğu yere girmek için giriş ücreti olarak 15 TL istendiğini görün ve şaşırın kalın.
Maşukiye’nin birçok yerinde olduğu gibi (bu kadar papağan nerden bulunmuş anlamadım) papağanlı kişilerin papağanla resim çektirmeniz için sizden para talep etmesini savuşturun.
Oldukça büyük boyutlu papağanları omuz, baş, kol koyuyorlar pat diye fotoğraf, ama bu tuzağa genel olarak Araplar düşüyor, zaten papağan fotoğrafçıları sizin yanınıza gelmiyor, doğrudan hedef Araplar.
Genellikle Karadeniz yöresinde derelerin üzerinde yapılan “Zipline” uygulaması burada da var. Altlı üstlü iki çelik halat çekilmiş ve insanlar bunların üzerindeki oturma yerlerine oturarak bir diğer yöne doğru hızla kayıyorlar ve ardından geri dönüyorlar, neyse ki bu halatların altına koruyucu file çekmek akıllara gelmiş, ücret 25 TL. ilgisini çeken deneyebilir.
Bir arkadaşımız, neden buradaki dükkan ve tesis sahiplerinin sürekli Arapça konuştuklarını, bunların Suriyeli veya Iraklımı olduklarını sordu, hayır, oldukça iyi Arapça konuşan bu kişiler, ülkemiz vatandaşlarıdır.
Sonra: yine burada bolca ATV denen, üç tekerlekli ve çeşitli versiyonları bulunan motorlar var. Bunlarla arazide gezi yapılıyor. 30 ve 45 dakikalık turlar yapılıyor. Kullananların birçoğunun kaskı yok, ayrıca motor sesi ve motorların egzozlarından çıkan gaz, tam bir hava kirliliği rezaleti yaşanıyor, sonra da bazı internet sitelerinde olduğu gibi “kuş sesleri” ve “bol oksijen” hayal. ATV motor sesleri yanında, arabası ile buraya gelen binlerce kişinin, trafik kilitlendiğinde yarattıkları korna sesi gürültüsü, insanlar sıkıntıdan, trafik biraz sıkıştı mı çılgınlar gibi korna çalıyorlar, ARKADAŞLAR BURADA KUŞ KALMAMIŞ Kİ sesi olsun.
Bu üç ve dört tekerlekli motorların biniş ücreti, 100-200 TL. arasında değişiyor, tabii yine bunların başlıca müşterileri Araplar.
Yine merkez meydanda: alışveriş yapmak için birkaç dükkan var, ben burada bir dükkandan şimşir tahta kaşık aldım, 3 tanesi 10 TL.
Malum şimşir özelliği olan bir ağaç türü, dayanıklı ve bakteri tutmaz, el oyma, tam bir el emeği, mutfaklarda işe yarar. Son gittiğimde, fiyatlar uçmuş, şimşir kaşıkların fiyatları tanesi 15-20 TL. olmuş.
Evet: tüm bunları görüp yaşadıktan sonra: bir daha buraya gelmeme kararı vererek, buradan ayrılıyorum.
Bu arada: Maşukiye’de zamanız varsa ve hafta içi bir gün giderseniz, görmenizi önereceğim bir kaç yer hakkında bilgi vermek istiyorum.
Aygır deresi
Kartepe zirvesinden gelip, Maşukiye’ye doğru akar. 15 km uzunluğundadır. Dere kıyısında bulunan patika, yürüyüş yoludur.
Kısa ve orta uzunluktaki yürüyüş parkurları bulunur. Yürüyüş yolu bitince, karşınıza bir küçük şelale çıkar. Ayrıca Aygır deresi kıyısında, birçok restoran bulunuyor.
Alabalık Vadisi
Maşukiye-Kartepe yolundadır. Vadinin içinde, Yazıcılar deresi akar. Derenin akış yönünde ilerlerseniz, derenin oluşturduğu çağlayanları görebilirsiniz. Vadinin her iki yanında, alabalık restoranları bulunuyor.
Soğuksu Piknik Alanı
Bahçecik beldesindedir. Buradan bütün körfez izlenebilir. Burada ağaçlar altında piknik yapılıyor. Ayrıca, buraya ismini veren su içildiğinde “mide rahatsızlıklarına” iyi geldiği söyleniyor. Su: deniz seviyesinden metrelerce yükseklikte, fundalıktan çıkmaktadır.
Şehir merkezine 45 dakika uzaklıktadır. İstanbul-Kilyos arası uzaklık 32 km. dir. Kilyos-Sarıyer arası 11 km. dir. Özel araçla gidildiğinde, Maslak-Sarıyer istikametini izleyerek, Bahçeköy orman yolundan Kilyos’a ulaşmak mümkündür. Sarıyer’e kadar sahilden gidilebilen yol, özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık oluyor. Ayrıca, Sarıyer’den Kilyos’a minibüs ve belediye otobüs seferleri bulunuyor. Kilyos’a giderken, orman yolu boyunca piknik alanları, kendin pişir-kendin ye kır lokantaları göze çarpıyor.
Kilyos: İstanbul’un yaz sığınakları arasında kumsalları sayesinde ilk sırada yer alır. Botanik açıdan son derece zengin kumulları vardır. Bu kumullar: Karadeniz kıyılarında, bozulmadan kalabilmiş kumul alanlar arasında, en zengin bitki çeşitliliğine sahip, ikincil kumul sistemi olması nedeniyle oldukça önemlidir.
Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından koruma altına alınması için çalışılan Kilyos kumulları: içerdiği nadir kumul bitki örtüsündeki çeşitlilik ve ülke çapında nadir görülen en az 15 çeşit kumul bitkisi taksonuna sahiptir.
Bern Sözleşmesi Ek Liste I’de yer alan iki bitki türünün zengin popülasyonlarının bulunduğu kumullardaki botanik çalışmalarının tarihi, yüzyıllardan beri eskiye dayanıyor. En az dört bitkinin tip örneği buradan toplanmıştır.
Evet, botanik açıdan çok zengin olan kumullarının koruma altına alınması gereken beldenin resmi ismi “Kumköy” dür. Kilyos isminin Rumcada karşılığı ise “Kum” dur. Buradaki yerleşim, eski dönemlerde bir balıkçı köyü olarak başlamıştır.
Kilyos: Polonezköy, Ağva ve Şile gibi İstanbul’da hafta sonu aktiviteleri için en çok tercih edilen beldelerden biridir. Kilyon denildiğinde, akla önce plaj ve deniz gelir. Kilyos plajları: İstanbul’un en büyük ve temiz sahil şeridi olup Kilyos Burnundan Gümüşdere Plajı’na kadar uzanmaktadır.
Ancak deniz çok dalgalı olduğu için boğulma oranları yüksektir. Çünkü bir-iki noktada Dip akıntısı riski vardır. Akıntı riski olan noktalarda, Belediye tarafından uyarı levhaları konulmuştur.
Plajlar, bu akıntıların bulunduğu noktaları kendi alanlarının dışında bırakmışlardır. Yine de yaz aylarında uyarı levhaları olmasına rağmen Dip akıntısı olan yerlerde denize giren insanların sayısı oldukça fazladır.
Kilyos’a genellikle günübirlik denize girmek veya piknik amaçlı geliniyor. Ancak konaklama imkanları da bulunuyor. Yaz aylarında, plaj partileri ve konserlerle, gece boyunca hareketlilik sürüyor.
Bölgede iklim ve kumsalların uygunluğu nedeniyle, rüzgar sörfü gibi spor etkinlikleri düzenleniyor. Ayrıca, Kilyos ardındaki ormanlarla yürüyüş imkanı sağlayan parkurlara da sahiptir.
Kışın sert Karadeniz dalgaları sahili ve kayaları döverken, otelin sıcak lokantasında doğayı seyredebilir, sessiz, sakin yollarda ve hatta plajda uzun yürüyüşler yapabilirsiniz.
Yazın ise: uzun, güzel kumsallı plajı seçerseniz, Kilyos’un içinden kuzeye doğru devam ettiğinizde, küçük ve sakin koyları görebilirsiniz.
Boğaziçi Üniversitesinin Kilyos Kampus Plajında, Kiteboard (Uçurtma) Şampiyonası düzenleniyor. Kiteboard; windsurf benzeri olan ancak windsurfteki yelken yerine kite denen uçurtma-paraşüt benzeri bir ekipmanla rüzgara dayalı olarak yapılan son derece eğlenceli ve adrenalinli bir spor dalıdır.
Aynı zamanda olimpik spor dalları arasına da girmiştir. 2012 yılında ilk defa olmak üzere BURN Kiteboard World Tour: Türkiye’de Kilyos Gümüşdere’deki Burc Beach’de yapılmıştır.
NE YENİR
Kilyos ve çevresinde, taze deniz ürünleri ve mangalda pişen et yemekleri sunan kır lokantaları damak zevkine düşkün olanlar için, yaz-kış açık. Bu şirin, küçük Karadeniz sahil yerleşimi, göz alabildiğine uzanan kumsal plajlarıyla ünlü. Sarıyer içinden veya Belgrad ormanlarından geçen yollar birleşerek Kilyos’a varıyor.
Orman yolu, su kemerleri ve bentlerin civarından geçiyor. Kilyos çarşı içinde: midye tava, tavuk şiş, mantar, balık, sucuk, börek çöp şiş yiyebilirsiniz.
GEZİ
Kilyos: sırasıyla Roma, Bizans ve Ceneviz hakimiyeti altında kalmış, ardından Osmanlı döneminde Leventan nüfusu ile gelişme göstererek kozmopolit bir yerleşim yeri olmuştur. 1960 yılından sonra ise, turizm alanında tanınarak, popüler bir sayfiye yeri haline gelmiştir.
Köye ulaştığınızda ilk göze çarpan tarihi bina “Kale” dir.
Kale
Bir yanı ormanlar ve diğer yanı denize bakan bir yer olarak Kilyos kalesini görmeden buradan ayrılmayın. Tepedeki 15’nci yüzyıl Ceneviz kalesi, Kilyos’un bu kadar popüler olmasının eski tarihlere dayandığının göstergesidir. Askeri saha içinde kalan kale, Sultan II. Mahmut döneminde restore edilmiştir. Kalede antik çağlardan kalma bir sarnıç olduğu bilinmesine rağmen, askeri bölge olduğu için gezmek mümkün değildir.
Yağmur yağdığı zaman sarnıçların dolması için su toplayacak bir sistem kurulmuştur. Taş yapımı kalenin temizliğiyle dikkati çeken, kemerli, korunaklı muhafız bölümleri aynen korunmuştur. II. Dünya savaşında boğazların korunması amacıyla, Almanlar tarafından verilmiş, 19’ncu yüzyıl Krupp kamalı çelik top, kalenin burçlarındadır. Kale içinde 8 ayrı top sergileniyor.
Kale kapısı üzerinde: Sultan II. Mahmut’un tuğrası, her iki yanında iki savaş topu, karşısında kalenin ele geçirilişi şerefine o dönem dikilip günümüze ulaşan anıt çınar ağacı bulunuyor. 26 metre yüksekliğinde, 5.4 metre gövde çevresine sahip çınarın dikim tarihini gösteren tabela 1460 yılını belirtiyor. Üç yüksek noktasındaki su terazileri de kaledeki sarnıçtan su dağıtın sistemin birer parçasıdır.
Köydeki diğer tarihi yapılar: İngilizlerin İstanbul’u işgal ettiklerinde Boğaz girişini kontrol etmek için yaptırdıkları, eski tahlisiye binaları, kayıkhane, iskele, köprü ve çeşmedir. Tahlisiye binaları, halen kıyı koruma tarafından kullanılmaktadır.
Kale kapısından ayrılıp, eski köy evlerini geride bırakarak yürüyün. Tüm Kilyos manzarasına hakim bir tepeye ulaşacaksınız. Köydeki konaklama tesislerinin çoğu buradadır. Deniz tarafından çıkılan merdivenlerle veya araç yolu ile gelinen otellerin tepesi, panoramik manzarasıyla hayranlık uyandırmaktadır. 50 adımda ulaşacağınız çarşı, piknikle ilgili tüm ihtiyaçlarınızı karşıyabileceğiniz bakkal, manav, eczane gibi dükkanlar, emlak ofisleri, butikler, cıvıl cıvıldır.
Yani yerleşik nüfusu kışın 2000 civarında olan Kilyos’a giderken, ihtiyaç duyabileceğiniz şeyleri yanınızda taşımaya gerek yoktur. Jandarma Bölgesi sınırları içinde kalan bölgede, tüm kalabalığa rağmen, huzuru kaçıracak olaylara rastlanmıyor.
Geçmiş günlerinden çok fazla eserin günümüze ulaşmadığı Kilyos, zamanın çarpık yapılaşmasından fazlasıyla nasibini almıştır.
Mavi bayrak taşıyan kumsallara bakan otellerin manzarası karaya oturmuş gemilerin paslı görüntüleri yüzünden biraz bozuluyor.
Kilyos’ta 1955 yılında, Türkiye’nin ilk tatil köyü olan “Turban Tatil Köyü” açılmıştır. Günümüzde, kapalı olan işletmenin sadece plajından yararlanılıyor.
Ovid kulesi
Ovid kulesinin bulunduğu yere Uskumruköy deniliyor.
Kilyos’ta görebileceğiniz bir diğer tarihi eser ise: eski Yunan döneminden kalan, zamanında gözetleme kulesi olarak kullanılan Ovid Kulesidir. Yani bir anlamda, erken uyarı işlevi olan bir Bizans kulesiymiş. Geceleri bu kulede meşaleler yakılırmış. Boğaz’a yaklaşan geniler, bu kulenin ışığını görünce özellikle fırtınalı havalarda çok tehlikeli olan Cyanean Kayalıklarına, yani Kilyos kayalıklarına çarpmamak için önlem alırmış.
Ancak civardaki bazı haydut çeteleri, başka yerlerde ateşler yakıp gemileri kayalara yönlendirir, sonra da kazaya uğrayan gemileri ve kazazedeleri soyarlarmış. Buna göre, kulenin alt katı 6’ncı yüzyıla, üst katı ise 11’nci yüzyıla tarihleniyor. Yani, burada 1500 yıllık bir kule görülüyor. Ovid kulesinin ismi: Romalı bir şair olan Publius Ovidius Naso’dan (MÖ 43-MS.18) geliyor.
Roma yakınlarındaki Sulmona şehrinde doğan Ovidius, Latin dilinin ve Roma’nın en büyük şairlerinden biri kabul edilir. Atina’dan Anadolu’ya çok yer gezip aşk şiirleri yazan Ovidius’un eserleri klasik mitolojinin de en önemli kaynakları arasında sayılmaktadır. Sevmek için çırpınan, en derinindeki özleme seslenen bir yüreğin şiirlerini barındıran “Ars Amatoria” yani “Aşk Sanatı” Ovidius’un baş yapıtlarından biridir. Tıpkı mitolojik kahramanların partnerlerine yazdığı hayali aşk mektuplarından oluşan “Epistulae Heroidum” gibi “Metamorphoses” gibidir.
Ancak meyve veren ağaç Roma’da da taşlanıyor. Ovidius bir gün apar topar tutuklanıp İmparator Augustus tarafından Köstence’ye sürgüne gönderiliyor. İnsanların tek bir kelime bile Latince anlamadığı topraklara, bir şair olarak gidiyor. Onun Tuna nehrinin Karadeniz’e açılan noktasındaki küçük bir şehre sürgün edilmesi, Klasik Antik Çağ’ın en büyük gizemlerinden biridir. Bazıları, şiirlerinde çok eşliliğe özendirici oluşuna yorar bu sürgün durumunu, Kimileri ise bunun bir bahane olduğunu, gerçek nedenin farklı olduğunu öne sürerler.
Şair ise, görülmemesi gereken bir şeye tanık olduğunu ve bundan ötürü İmparatorda önünü alamadığı bir kızgınlığa sebep olduğunu, ifade eder şiirlerinde. Ancak ne gördüğünü açık açık yazmaz. Bir yanlış anlamanın kurbanı olduğunu, aslında hiçbir suçu bulunmadığını düşünür. Latin dünyasının en büyük şairi sürgün yıllarında Augustus’a ve halefi Tiberius’a mektuplar yazarak affını ister. Ancak bu mümkün olmaz ve Ovidius 10 yılını sürgünde geçirdikten sonra yine burada ölür. Ancak Ovidius’un burası ile ne ilişkisi var, kulenin ismi neden Ovidius kulesi, bunu bilen yoktur. Ovidius sürgüne giderken, sadece gemiyle yakınından mı geçti, ya da bu civarda mı konakladı bilinmemektedir.
Köstence’deki zorunlu ikameti sırasında buralara gelme şansı mu buldu, bilinmiyor. Tek bilinen, tarihi kayıtlarda kulenin adının Ovid kulesi olarak geçtiğidir. Ovidius’un sürgünde öldüğü Köstence yakınlarındaki Mika Tepesinde de bir Ovid kulesi bulunuyor. Yine bunun gibi kare planlıdır. Köstenceliler, 1990 yılında Ovidius’un adına, şehirlerinde bir üniversite kurdular. Bizdeki tek izi olan Ovid kulesi ise, mezarlığın yakınındadır ve 90’lı yılların sonunda ciddi bir restorasyon gördüğü bilinmektedir.
Kilyos yukarı mezarlığının yakınlarında, Atlas Çiçeği Sokak’taki kule, bir tesisin parçası olduğu için bir zaman öncesine kadar gezilebiliyordu. Ancak günümüzde o işletme kapalı ve kulenin çevresi de çiftlerle çevrili olduğundan görmek için biraz cambazlık yapmak gerekiyor.
Evet, gezimize devam edelim. Köyün merkezinden geçilerek, uzun sahiline iniliyor.
Pek çok plaj işletmesinin bulunduğu bu uzun kumsalda, deniz oldukça sığ, dalgalı ve havası da genellikle rüzgarlıdır.
PLAJLAR
Kilyos Halk Plajı
Kilyos merkezindedir. Özellikle yaz aylarında, hafta sonları tatilcilerle dolup taşmaktadır. Güzel kumsalı ve çevre tesisleriyle her türlü ihtiyacınızı karşılar. Evet burası kilometrelerle sürmekte ve oldukça geniş bir kumsala sahiptir. Günübirlik deniz ve plaj keyfi için idealdir.
Halk plajında: alt yapı ve temizlik çalışmaları tamamlanarak, tuvalet, soyunma odaları ve duş kabinleri yeni düzenlenmiştir. Ayrıca cankurtaran ve güvenlik hizmeti verilmektedir. Günübirlik giriş fiyatı 15 TL dir.
Baykuş Plajı
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bünyesinde ve Kilyos Gümüşdere köyü tesislerinde faaliyet göstermektedir ve gündüzleri ailece deniz ve plaj keyfi yapmak isteyenler için Kilyos’un en güzel plajlarından biridir.
Plaj kulüpleri-Beach Kulüpler
Merkezden uzaklaştıkça, plaj kulüplerinin daha iyileri bulunmaktadır. Özellikle de Kilyos yakınlarındaki Demirciköy’de girişin ücretli olduğu bu kulüplerde ödediğiniz para hafta sonları, hafta içine göre daha yüksektir. Kulüpler, futbol, basketbol, rüzgar sörfü gibi pek çok aktivite sunmaktadır. Sezon dışında, plaj kulüpler kapalı ama Demirciköydekiler restoranları ile hizmet veriyorlar.
High Beach Kilyos
Burası eski Solar Beachdir. Yaz boyu açık restoranı ve dükkanlarıyla hizmet veriyor. Burası aynı zamanda pop konserleri ve hafta sonu festivallerinin de mekanıdır. Burası 1 kilometrelik eşsiz kumsalı, restoranları, barları, eğlence ve partileriyle tatil köyü rahatlığı yaşatıyor.
Babylon Beach Kilyos
Güzel bir koyda kurulmuştur. Yeşil alanları, yaz-kış açık olan ve kahvaltı menüleriyle balık çeşitleri iddialı mutfağı, plajı ve zengin aktiviteleri vardır.
Burç Beach Kilyos
Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından 2001 yılından beri, Boğaziçi Üniversitesi Kilyos Sarıtepe Kampüsünde faaliyet göstermektedir. 2 kilometrelik güzel kumsalı, 1400 metrekarelik güneşlenme terası, 200 kişi kapasiteli Kafe-bar, balıkçı restoranı ile toplam 2000 kişiye hizmet vermektedir. Burada: kite board, katamaran, wind surf gibi su sporları ve beach volley ve beach soccer yapılabiliyor. 650 arabalık otopark bulunmaktadır.
Uzunca Beach Kilyos
Demirciköy’deki bu mekan, güzel kumsalı ve denizi, lezzetli menüleri ve bol balık çeşitleriyle restoranı, kamping alanı ve aktiviteleriyle hafta sonu deniz ve tatil keyfi için ideal mekandır. Karavan kamping ve doğa yürüyüş imkanı ile ayrıca ilgi çekmektedir.