İstanbul Kumkapı

kumkapı.eğlence.1
İstanbul Kumkapı

Fatih ilçesine ait semtlerden birisidir.

Eski Bizans surları içinde, Çatladıkapı ve Yenikapı arasındadır. Kumkapı: tarihi yarımadayı Marmara denizi boyunca tahkim eden surların üzerindeki kapılardan biridir. Bu kapının batısında, fazla uzak olmayan noktada Heptaskalon adlı küçük çaplı bir kapı daha vardır.

Bizans döneminde: burası, İmparator Julian (361-363) tarafından yaptırılan Kontoskalion limanıdır. Küçük iskele anlamına gelen Kontoskalion, semtin o dönemdeki adıdır. Bizans döneminde kara içine sokulmuş ve önü bir mendirekle korunmuştur. 1263 yılında İmparator VIII. Mihael Paleologos tarafından tersane yaptırılmıştır. Üst üste konulmuş iri taş bloklardan inşa edilmiş liman ve tersanenin duvar temeli, 1819 yılındaki yangında ortaya çıkmıştır. Eski liman zamanla dolmuş ve yerini, şehre kum getiren gemilerin yük boşalttıkları iskeleler almıştır.

1261 yılında Latinlerin yani Haçlıların şehirden atılmalarının sonrasında, VIII Michael Palaeologos, burayı şehrin deniz üssüne dönüştürmüştür. Ancak liman sık sık çamurla dolar ve kullanım dışı kalırdı.

Semt, günümüzdeki “Kumkapı” ismine gelince: Yedikule’den Ahırkapı’ya doğru giderken, deniz kıyısındaki 5’nci kapı olan “Kumkapı” dan almıştır.

kumkapı.eğlence.2
İstanbul Kumkapı

Eskiden burada ağırlıklı olarak Rum ve Ermeniler yaşıyordu. Günümüzde ise, burası meydandaki balık restoranları ve eğlence kültürüyle ünlüdür. Yani, İstanbul şehrinin birçok eğlence mekanı buradadır. Her ne kadar Ermeniler için, Kumkapı bir dini merkez, Patriklik merkezi olarak bilinse de, diğer İstanbullular ve ziyaretçiler için, Kumkapı, yemek ve eğlence mekanları ile tanınıp bilinmektedir.

Özellikle, balık ve balık restoranları öne çıkar. Çünkü, buradaki balıkçılık geleneği, Bizans dönemine kadar uzanır. Ermeniler açısından buranın önemi ise, Ermeni Patrikhanesinin 17’nci yüzyılda buraya taşındığı ile ilgilidir.

ermeni patrikhanesi.0000
İstanbul Kumkapı Ermeni Patrikhanesi

 

ERMENİ PATRİKHANESİ

Kumkapı yöresinde, 5’nci yüzyılda küçük bir Ermeni cemaatinin bulunduğu biliniyordu. Yani, İstanbul’da her zaman Ermeni cemaati olmuştur. Ancak, Osmanlı tarafından fethine kadar Ermenilerin İstanbul şehrinde kendilerine ait bir kilisesi olmadı. Sultan II. Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u fetih ettikten sonra İstanbul Ermeni cemaatinin tarihinde yeni bir dini özgürlük dönemi başladı. Çünkü Fatih Sultan Mehmet, Ermenileri Rumlara karşı bir denge olarak kullanmayı düşünüyordu.

Ermeniler, ibadetlerini kendi kiliselerinde, kendi ritüelleri uyarınca özgürce yapmaya başladılar. Fethin ardından, Sultan II. Mehmet, Bursa Ermenileri Episkoposu Hovagim’i 1461 yılında İstanbul’a davet ederek onu Ermeni Patriği ve Osmanlı imparatorluğunun Doğu Ortodoks mezhebine bağlı Hıristiyan tebaasının ruhani lideri olarak tanıdı ve kendisini Rum Patriğinin hak ve yetkilerine eşdeğer hak ve yetkilerle donattı.

Patriklik makamı, ilk olarak Samatya’da bir Bizans manastırında kuruldu. Patrik Hovagim’den Areveltzi Tavit I’e kadar, tam 20 patrik, Samatya’da görev yaptı. 1641 yılında Patrik Tavit I. makamı Kumkapı’ya nakletti. Patriklik o tarihten bu yana, Kumkapı’da aynı yerde, Türkiye Ermenilerinin ruhani merkezi olarak görev yapmaktadır.

1850’li yıllarda Kumkapı bölgesinde genellikle Ermeniler oturuyordu. Daha sonra buradan ayrılan Ermenilerin yerine Anadolulu Ermeniler yerleşir. Günümüzde ise, burada Ermenistan’dan gelen Ermeniler yaşamaktadır.

Patrikhane: 1641 yılında Samatya’dan buraya taşınmıştır.

Ancak, Patrikhane yapısı: 1762 ve 1826 yıllarında çıkan yangınlarda yanarak kül olmuştur.

Günümüzde, kompleks ise: 1828 yılında inşa edilen ve planları Balyan ailesi tarafından çizilen bir okul ve 3 kiliseden oluşmaktadır.

Patrikhane: Azize Theodore’ye adanmıştır. Surp Harutyun kilisesinden birkaç merdiven inilerek ulaşılan bir ayazmanın üzerine kurulmuştur.

Patrikhane kompleksi 1999 depremi ardından, 2000-2003 yılları arasında köklü bir onarım geçirmiştir Bu çalışmalar sırasında Patrikhaneyi sınırlayan çevre duvarının altına kadar giden ve büyük olasılıkla Bizans dönemine ait bazı bölümler ortaya çıkarılmıştır.

Günümüzde Patrikhanenin karşısında kalan, merkezinde Surp Asdvadzadzin Patrikhane Katedrali ve Surp Haç ve Surp Vortvots Vorodman kiliselerinin bulunduğu külliye içinde, Surp Harutyun Şapeli altında bulunan su kaynağının önceden hangi yapılara ait olduğu konusu belirgin değildir.

Bu kaynak, Patrikhane kompleksinin 1828 yılındaki son inşasında bir ayazma haline getirilmiş ve Surp Theodoros adıyla kutsanmıştır.

Patrikhane kilisesini destekleyen iri ayaklar ve tonozların, diğer taraftan Vorodman kilisesinin 2011 yılındaki restorasyonu sırasında, alt kotta dikkat çeken bazı bölümler, yukarıda sözü edilen Bizans dönemi manastırlarını akla getirmektedir. 1641 yılından bu yana Patriklik kilisesi olan ve Surp Asdvadzadzin kilisesinin yerinde bulunduğu anlaşılan Bizans dönemi manastırları, Fatih Sultan Mehmet tarafından, fethin sonrasında, Anadolu’dan göç ettirilen ve Kumkapı-Langa bölgesine yerleştirilen Ermenilerin kullanımına bırakılmıştır.

surp asvad.kilisesi.1
İstanbul Kumkapı Patrikhane Kilisesi-Surp Asdvadzadzin Kilisesi-Meryem Ana Kilisesi

 

PATRİKHANE KİLİSESİ-SURP ASDVADZADZİN KİLİSESİ-MERYEM ANA KİLİSESİ

Sevgi sokakta, eski bir Bizans kilisesinin olduğu yere yapılmıştır. Bu durum mahzeninde bulunan Ayios Theodoros Ayazmasından bellidir.

Kumkapı’daki Patrikhane kilisesi Surp Astvadzadzin: ilk olarak 1641 yılında İstanbul Ermenileri Patriklik merkez kilisesine dönüştürülen yapı, 1645 yılında Kumkapı’da meydana gelen büyük yangında, dört Rum kilisesi ve 5000 evle birlikte yanarak yok olur. Yangından bir ay sonra, Padişah Sultan İbrahim, Sadrazam Civan Mehmet Paşa ile birlikte, yangın yerini görmek üzere Kumkapı’ya gelir.

Kilise harabelerinin yanından geçerken, yarı yanmış tasvirleri gördüğünde, sadrazama bunların ne olduğunu sorar. O da Ermeni ve kullarınızın mabetleridir cevabını verir. Padişah, şimdiye dek neden yapılmadıklarını sorduğunda, Sadrazam “İradenizi beklemekteler” şeklinde cevaplar. Sultan İbrahim Saraya döndüğünde bu kiliselerin en kısa zamanda inşa edilmelerini emreder.

Kilisenin ilk kez Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesinde bu adla anılmıştır.

Aynı yıl, Patrik Tavit Areveltzi döneminde ve Divrikli Rahip Boğos’un çabalarıyla yeniden inşa edilir. 1718 yılındaki yangın, kilise ve patrikhanenin tamamının yine yanarak yok olmasını sağlar. Bir yıl sonra kilise yeniden inşa edilir. 1762 yılında yine yangın ve bina zarar görür. Ancak yine hızla yenilenir. Daha sonra, Patrik Zakarya, kilisenin çevresini taştan duvarlarla çevirerek, kilisenin yangından etkilenmemesi için bir havuz ve tulumbayla önlem alır.

1826 yılındaki yangında, kilise ve patrikhane, yine yanarak kül olur. Sultan II. Mahmut’un fermanıyla, mimar Kirkor Amira Balyan ve Garabet Devletyan tarafından bu kere taştan kilise yapılır. 1834 yılında Bezciyan Okulu açılır. 1870 yılında, Patrik Vanlı Mıgırdıç Hrimyan’nın çabalarıyla, batı girişine bir çan kulesi yaptırılır. Bu kule 1999 yılındaki Marmara depreminde hasar görür. Son onarım, 1902 ve 1985 yıllarında gerçekleşir.

17’nci yüzyıl sonlarında kilise avlusuna 3 tane matbaa yapılmış ve burada önemli kitaplar basılmıştır. Bunlardan ilki 1677 yılında Eremya Çelebi Kömürciyan’ın kurduğu matbaadır. 1698-1734 yılları arasında hizmet veren ikinci matbaa, Merzifonlu Krikor Tıbır, 1790-1825 yılları arasında faal olan matbaa ise Mıgırdıç Amira Miricanyan tarafından kurulmuştur.

SURP VORTVOST VORODMAN KİLİSESİ

Diğer adı “Patrik Mesrob II. Kültür Merkezi” olan kilise: Kumkapı Meryem Ana Ermeni Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu gözetiminde bulunan 4 kiliseden biridir. I. Dünya savaşı sırasında depo olarak kullanılmıştır. 1940’lı yıllarda zincir ve halat fabrikası olmuştur. 1966 ve 1975 yıllarında, Muş Varto ve Lice’de meydana gelen depremlerden sonra, Ermeni depremzedelere barınak olmuştur.

Ancak uzun yıllar onarım yapılmadığından zamanla harap olmuştur. Onarımı yapılan kilise, 28 Aralık 2011 tarihinde yeniden ibadete açılmıştır. Aynı zamanda bir kültür merkezi olan kilise, konser ve sergi gibi kültürel etkinlikler yanında, dini işlevini de sürdürmektedir.

bezciyan ermeni okulu.0
İstanbul Kumkapı Bezciyan Ermeni İlköğretim Okulu

 

BEZCİYAN ERMENİ İLKÖĞRETİM OKULU

Patrikhane kilisesinin hemen yanındadır. 1719 yılında Patrik Hovhannes Golod tarafından kurulmuştur. 1826 yılındaki yangın sonucu Patrikhane binası ile birlikte yanan okul binası, 1830 yılında Bezciyan Kazaz Artin Amira’nın katkılarıyla yeniden yapılmış ve okula “Bezciyan” ismi verilmiştir. Bezciyan, Sarayda da büyük bir güven ve sevgiyle tanınırdı.

Çünkü konuşma, ikna ve işbirliği açısından sıra dışı yeteneği vardır. Günümüzde görülen okul binası, Aralık 1924 tarihinde yapılmıştır. Okul halen hizmet vermektedir. I. Dünya savaşından sonra, 1916-1917 yıllarında bir yangın, okulda yine zarara sebep oldu, ancak 1925 yılında okul yeniden açıldı. 1945 yılında Milli Eğitim Bakanlığının izniyle ortaokula dönüştürüldü. Okul halen: anasınıfı, ilk ve ortaokul olarak faaliyettedir.

 

TAVAŞİ SÜLEYMAN AĞA CAMİ

Kumkapı tren istasyonunun karşısındadır. Tavaşi: 17’nci yüzyılda Osmanlı Saraylarında görev yapan ve hadım edilmiş zenci erkeklere denilmektedir. Genç erkek olarak saraya alınan tavaşiler, çok çeşitli işlerden sonra Harem’de görevlendirilirdi. Bu işlerde en başarılı olanlar darüssaade Ağası olurdu. Hatta vezir olanlar bile olmuştur.

Yapı, ilk olarak 1744 yılında Tavaşi Süleyman Ağa tarafından yapılmıştır. Topkapı Sarayında, Harem ağalığına yükselen Süleyman Ağa, zaman içinde haremi, içindeki bir casus ağı ile kontrol edecek güce ulaşmıştır. Ancak günümüzdeki görüntüsüne, 19’ncu yüzyılda ulaşmıştır. Yapının ahşap minaresi dikkat çekmektedir. Minare geniş yivlidir. Şerefenin altı çanağa benzer. Çevresi demir korkulukludur. Minare külahı soğan şeklindedir. Cami yeşil, minare kahverengi boyalıdır. Süleyman Ağanın mezarı cami avlusundadır.

NİŞANCI MEHMET PAŞA CAMİİ

Kumkapı’da Türkeli caddesi ve Nişancı Mehmet Paşa sokakları arasındadır.

1475 yılında, Fatih Sultan Mehmet’in son Sadrazamı eski nişancı ve Karamanlı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bina kaba yontu taştan yapılmıştır ve o zamandan günümüze kadar olan süreçte pek çok kez yenilenmiştir. Bugünkü görüntüsü: Osmanlı ahşap bina tarzını yansıtmaktadır. 

Mehmet Paşa, Karagümrük semtinde, adını taşıyan başka bir camide gömülüdür. Caminin tam karşısında hamam vardır. Hamamın yüksek geliri, dönemin özellikle tercih edilen bir hamamı olduğunu ortaya koymaktadır. Orijinal çifte hamam, İstanbul şehrindeki en eski hamamlardan biridir ve günümüzde de faaliyetini sürdürmektedir.

RUM KİLİSELERİ

Kumkapı semtinde, 2 tane Rum kilisesi vardır. Her iki kilisede, 19’ncu yüzyılda yapılmıştır. Bu iki kilisenin haşmetli görünümü, geçmişte burada yaşayan Rum cemaatinin zenginliğini yansıtmaktadır.

p.elpida kilisesi.1
İstanbul Kumkapı Panayia Elpide Kilisesi

 

Panayia Elpida Kilisesi

Kumkapı’da: Gerdanlık, Müsteşar ve Samsa sokaklarının çevrelediği adanın ortasındadır.

Beyaz “Panayia Elpida Kilisesi” muhtemelen 15’nci yüzyılda: Aya Yorgi’ye adanmış bir ayazmanın üstüne inşa edilmiştir. Hatta: Elpis ton Apelpismenon kilisesine ait temeller üzerine inşa edildiği düşünülmektedir.

İlk inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak 1652 yılında yangında yandıktan sonra yeniden inşa edilmiştir.

Kiliseye ait kitabelerde 1895 yılında mimar Vasilios Tsilenis tarafından inşa edildiği ve o dönemin Patriği Kalinikos’a teşekkür edilmektedir.

Yapının avlusunun çevresi, yüksek duvarlarla çevrilidir. Avlunun güneyinde Ayios Yeroryios ayazması bulunur. Avlunun kuzeyinde bulunan okul ise, 1957 yılında eğitime son vermiştir.

Rokoko ve neoklasik akım birlikte kullanılmıştır. Kuzey ve güneyinde iki tane çan kulesi bulunur. Bu çan kuleleri sütunlar ve friz tipi ögelerle süslenmiştir. Orta mekanın üstü kubbe ve yan mekanlar ise tonozla örtülmüştür. 18 Mart 1576 tarihinde, bu kilisede Patriğin idare ettiği bir ayine katılan Stephan Gerlach tarafından tutulan notlarda: bu kilisedeki muhteşem güzel ikonalardan söz edilmektedir. Ancak, günümüzde bu ikonalar yoktur.

aya kiryaki kilisesi.1
İstanbul Kumkapı Ayia Kyriake Kilisesi

 

Ayia Kyriake Kilisesi

Gedikpaşa caddesi üstünde, Çadırcı cami sokağı ile Kadırga limanı caddesi arasındadır. Güney ve kuzey yöndeki merdivenler nedeniyle, kilisenin adı bazı kaynaklarda “Merdivenli kilise” olarak geçer.

İlk olarak, İmparator Diocletianus (284-307) zamanında yaşayan ilk Hıristiyan Azize Kiryaki’ye adanarak yaptırılmıştır. Azize Kiryaki: zengin bir Romalı ailenin kızıdır. Hıristiyan oldukları için ailece öldürülürler. Bu azize hakkındaki rivayet şöyledir “Annesi Efsevia, bir çocuğu olursa onu tanrıya adayacağına söz verir. Duaları kabul olur ve haftanın yedinci günü, doğan kızına Kiryaki adını verir.

Hıristiyanlara yapılan işkencelere maruz kalan genç kız önce ateşte yakılmak istenir, ancak yağan yağmur ateşi söndürür. Arenada vahşi hayvanlara atıldığında ise, hayvanlar Kiryaki’ye dokunamazlar. En son azizenin kafası kesildikten sonra gökyüzünden gördüklerini anlat diye bir ses duyulur. Hıristiyanlık devletin resmi dini olarak kabul edildikten sonra, Azize Kiryaki’nin ölüm günü olan 7 Temmuz yortu günü olarak kabul edilir.

Yapım tarihi net olarak bilinmemekle birlikte, kiliseden söz eden en eski kaynak 1583 tarihli kilise listeleridir.

1645, 1660 ve 1845 yıllarındaki yangınlarda harap olan ve 1894 yılındaki depremde yıkılan kilise, mimar Perikles Fotiadis tarafından, Karamanlılar cemaatinin yardımlarıyla yeniden yaptırılmış ve 1901 yılında ibadete açılmıştır. Mimar Fotiadis, o dönemde İstanbul’da birçok önemli yapı inşa etmiştir. Heybeliada Ruhban Okulu ve Zaografyon Rum Lisesi örnek olabilir.

Bu kilise: Aziz 5’nci Basil’e adanmış bir ayazmanın üstüne yapılmıştır.

Şehirdeki en büyük kubbelerden birine sahiptir. İstanbul’da eklektik mimarinin uygulandığı en çarpıcı örneklerden birisidir.

Kilise ikonostasisinde: soldan itibaren Azize Kiryaki, Meryem ve çocuk İsa ve İoannes Prodromos tasvirleri görülür. Üstteki çerçevelerde bayram sahneleri bulunur. Kubbede Pantokrator İsa, apsiste Blakherna Meryem görülür. Kilisenin narteksi, Tevrat’tan alınma sahnelerle süslenmiştir. Tasvirler 1967 yılında yapılmıştır.

Fatih tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

İstanbul Kandilli

kandilli-genel-0
İstanbul Kandilli

Burası: Vaniköy ve Küçüksu arasındaki bir semttir.

Bizans dönemindeki isminin “Perrion” olduğu söyleniyor. Kandilli isminin ise, 17 yüzyılda burada yapılan ve kandillerle donatılan bir yapıdan kaynaklandığı düşünülüyor. Ancak yörenin ismi konusunda başka söylentiler de bulunmaktadır.

Şöyle ki: Osmanlı sultanlarından birinin, sevdiği kadına jest yapmak için denizi kandillerle donattığı ve bir başka söylentiye göre: Osmanlı sultanlarından birinin, düşmanı olan kişinin kellesini kestirip “kanlı dilini” denize attırmasıyla ilgilidir.

Semtin ismiyle ilgili son bir söylenti “Sultan IV. Murat’ın Revan seferine çıkarken: bu bölgeye bir saray yapılmasını ister, 1632 yılında ise seferden dönüşünde, burada yapılan ve inşaatı biten sarayı gezerken, orada şehzade Mehmet dünyaya gelir. Bu doğum: 7 gece kandiller yakılarak kutlanmış ve yöreye kandillerin bolluğu ve güzelliği nedeniyle “Kandilli” ismi verilmiştir.

Öte yandan, “Kandilli” isminin kelime anlamı, Osmanlıca da “Sarhoş olmak “ anlamındadır.

kandilli-camii-1
İstanbul Kandilli Camii

Kandilli Cami

Hemen iskelenin yanındaki caminin yapım tarihi 1632 yılıdır. İki katlı ve ahşap çatılıdır. Günümüzde görülen yapı 1751 yılında inşa edilmiştir. Camiyi yaptıran Sultan I. Mahmut’dur. Caminin kitabesi günümüze ulaşmamıştır. Yapı: dikdörtgen ve taş planlıdır. Çatısı ahşap ve kiremit kaplıdır.

Yapının sağındaki minaresi: kesme taştır ve tek şerefelidir. Minarenin alemi kurşun kaplıdır. Yapıda çok fazla sayıda pencere bulunması nedeniyle iç mekan fazlaca aydınlıktır. Mihrap çini kaplıdır. Yapı: 1931 yılında yangın geçirmiş ve yangından sonra yeniden restore edilmiştir.

sira-evler-sokagi-2
İstanbul Kandilli Sıra Evler Sokağı

 

Sıra Evler Sokağı

Kandilli’deki Sıraevler Sokağında, eski Osmanlı tarzı mimari stildeki evler görülmektedir. Zaten Kandilli tarihi Sit alanıdır ve buradaki bütün evler, Anıtlar Kuruluna kayıtlıdır. Ayrıca yine bu sokakta boğazın muhteşem manzarası izlenebilir.

edip-efendi-yalisi-1
İstanbul Kandilli Edip Efendi Yalısı

Edip Efendi Yalısı

Boğaziçi’nin, en dar ve akıntının en hızlandığı yerlerden olan Akıntıburnunda’dır.

Bizans döneminde, Edip Efendi Yalısının hemen arkasındaki alanda bir akıl hastanesi varmış. Çünkü, inanışa göre Kandilli’de esen sert rüzgarlar, burada bulunan akıl hastalarına iyi geliyormuş. Ancak zamanla bu inanışın yanlış olduğu anlaşılınca, hastane terk edilmiş ve Kandilli sahilleri: Bizans soyluları ve ardından Osmanlı saray çevresinin güçlü çevreleri tarafından işgal edilmiştir.

Bu yalı: 1750 yılında Mehmet Emin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Paşa: Lale Devrinin ünlü ismi Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın danışmamı ve damadı olan Kethüda Mehmet Paşanın emrinde görev yapmış ve Kethüda Mehmet Paşanın kızı ile evlenince paşa ve zengin olmuştur.

Ancak kayın pederi, Kethüda Mehmet Paşa: Patrona Halil isyanında idam edilmiş ve Mehmet Emin Paşa, kurnazlığı sayesinde bu olaylardan kurtulmuş ve 1750 yılında sadrazam olmuştur.

Ancak sadrazamlığı dönemi: tarih sayfalarına, acımasız ve altındakileri hep azarlayan bir yönetici olarak geçmiştir.

1752 yılında görevden alınıp sürgüne gönderilmiştir. Ardından affedilmiş, Mısır’a vali olarak atanmış, ancak Kahire’ye varmadan vefat etmiştir.

Paşa sadrazamlığı sırasında bu yalıyı yaptırmıştır. Ancak yalının keyfini sürememiştir. Yalının tarihi geçmişindeki önemli bir detay: İngiltere Başkonsolosunun kızı, 1881 yılında İstanbul’a gelen Lady Neave, 26 yıl şehirde bu yalıda yaşamış ve gördükleri, yaşadıkları ve duyduklarını kitaplara aktarmıştır.

II. Dünya savaşının başlangıcında, İngiliz hükumeti, askeri amaçlarla kullanmak üzere evine el koyunca, Lady Neave sokakta kalmış ve hayatta tutunmaya çalışırken, muhtaç bir halde 1940 yılında ölmüştür.

Kandilli Tepesi

Vaniköy ve Kuleli Askeri Lisesinin bulunduğu vadileri ayıran ve geçmişte Kenan Tepesi ve günümüzde İcadiye Tepesi olarak bilinen yerdedir. Buraya, bir zamanlar “Kaf Dağı Tepesi” de denilmiştir. Bu bölgede, bir zamanlar, Sultan II. Mahmut döneminde inşa edilen ve İcadiye Kasrı olarak isimlendirilen bir yapı bulunuyormuş.

Bu kasır: Kırım savaşı sırasında, İstanbul şehrine gelen yabancı subayların kalması için tahsis edilmiştir. Ancak, yine savaş sonunda, yapı, yapıyı boşaltan İngiliz subayları tarafından kasıtlı olarak yakılmıştır. Bu yapıdan kalan harabeler, sonraki yıllarda uzun süre, İstanbul’un yangın haberleşmesi için kullanılan bir istasyona dönüşmüştür.

rasathane-1
İstanbul Kandilli Rasathanesi

 

Kandilli Rasathanesi

1910 yılında ilk rasathane kurulması çalışmaları başlandığında, rasathanenin kuruluşu için İcadiye Tepesi uygun bulundu. O zamanlar bu tepede: eski İcadiye Kasrı’nın arazisinde bulunan Boğazlar Komutanlığına bağlı bir topçu birliği ve yangın haber veren memurlar tarafından kullanılan bir kagir kule ve iki odadan oluşan bina bulunuyordu.

Eylül 1910 tarihinde, buranın bu sakinleri bölgeyi boşaltmaya başladılar ve mevcut binaların tanzimine başlandı. 1 Temmuz 1911 tarihinden başlanarak meteorolojik faktörlerin sürekli ve sistematik takibine başlandı. 1920 yılında, ahşap olan meteoroloji binasına 3 oda eklendi ve bahçenin çevresi duvarlarla çevrildi.

Tesis: 1940’lı yıllarda ise “Kandilli Astronomi ve Jeofizik Rasathanesi” adını aldı. Evet, yörenin en önemli tesislerinden olan burası, aslında tarihi ve turistik açıdan bir anlam ifade etmiyor olsa da, yöreyi gezerken uzaktan gördüğünüzde, tarihi geçmişi hakkında bir nebze bilgi sahibi olmanız için kısaca geçiyorum.

adile-sultan-sarayi-2
İstanbul Kandilli Adile Sultan Sarayı-Kandilli Kız Lisesi

 

Adile Sultan Sarayı-Kandilli Kız Lisesi

Osmanlı tarihinde, divan sahibi tek kadın şair olan Adile Sultan: Sultan II. Mahmut’un kızı ve Sultan Abdülmecit’in kız kardeşidir. 1826 yılında doğmuş ve 1899 yılında ölmüştür.

1856 yılında Sultan Abdülmecit tarafından burada bulunan konak çok sevdiği kız kardeşi Adile Sultan için satın alınmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde ise, harap durumdaki bu konak yıktırılmış ve yerine şimdiki saray yaptırılarak Adile Sultana yazlık ikametgah olarak verilmiştir. Sarayın mimarı Serkis Balyan’dır.

Düzgün biçimli olmayan saray arsasının ön yüzü: sahile, arka yüzü ise Sıraevler sokağına bakmaktadır. Yapı: batı, doğu ve merkez olmak üzere 3 bölümlüdür. Zengin bezemelere sahiptir, rokoko mimari stille inşa edilmiştir.

Adile Sultan: zaman içinde Kandilli yöresinin imarına çok katkıda bulunmuş, yoksullara yardım etmiş ve eğitim konularına ilgi duymuştur. Ancak: çok sevdiği eşini ve dört kız çocuğunu erken yaşlarda kaybedince: bu güzel sarayda oturmak istememiş ve 1868 yılında yapıyı terk etmiştir.

Adile Sultan Sarayı: Adile Sultanın ölümünden sonra vasiyeti üzerine 1899 yılında, kız okulu olarak düzenlemesi istenerek Milli Eğitime bağışlanmıştır.

Ardından: Meclis-i Mebusan Başkanı Ahmet Rıza Bey ve kız kardeşi Selma Hanımın gayretleriyle 1916 yılında burada “Kandilli Kız Lisesi” adıyla yatılı kız lisesi açılmış ve saray da lisenin yatakhanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

Ancak 6 Mart 1986 gecesindeki yangında yapı yok olmuş ve ardından, Sakıp Sabancı’nın bağışı ile 2007 yılında restore edilmiştir. Günümüzde burası özel bir restoran ve düğün salonu olarak kullanılmaktadır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

Boğaziçi Anadolu yakası gezi planı hakkındaki yazım için. 

 

 

İstanbul Kuruçeşme

kurucesme-genel-0
İstanbul Kuruçeşme

Bu yörenin Bizans dönemindeki ismi “Hestiae” dir. Bizans döneminde burada, “Başmelek Mikael” adına yaptırılmış “Anapulus Kilisesi” bulunuyormuş. Yine, yörede 5 yüzyıldan kalma Bizans mezar taşları bulunmuştur. Kuruçeşme adını: Tezkireci Osman Efendi Camisinin yanında, 17 yüzyılda yapılan Köprülü Hemşire Çeşmesinden almaktadır.

İlk zamanlar, çeşmesinden bol su akan ve yemyeşil olan bölge, Koru çeşme olarak isimlendirilmiştir. Çünkü: civardaki koruluktaki çeşmeden dolayı bu isim verilmiştir.

19 yüzyıl başında, burası İstanbul şehrinin önde gelen semtlerinden biriydi. Bu semtte padişahın özel izniyle oturulurdu. Müslüman yapıları aşı boyası, yeşil beyaz: azınlık yapıları kurşuni, sarı renklere boyanırdı.

Yükseklikleri farklı olurdu. Ulaşım ve alışveriş kayıklarla yapılır, kayıklar kişilerin sosyal durumlarına göre saptanırdı. Ulaşım kayıklarla olduğu için önceleri tepelere değil kıyılara yerleşilmiştir.

Daha sonraları 19 yüzyılın ikinci yarısında buharlı gemiler, kara yolu ve tramvay ulaşımı kolaylaştırmış, çevreyi devamlı oturulan, kalabalık bir semt haline getirmiştir.

Sık iskeleler arasındaki rıhtımda hizmetkarlar dolaşır, balıkçılar ağlarını yayar, kayıkçılar mallarını satarlardı. Sultanlara ve zamanın yüksek rütbeli kişilerine ait olan sahilhane ve köşk bahçelerine çok önem verilmiş, hatta zaman zaman Avrupa’dan bahçıvanlar getirilerek bahçeler düzenletilmiştir.

kurucesme-genel-1
İstanbul Kuruçeşme

 

Daha sonraları, çeşme kuruyup yeşillik azalınca adı da değişmiştir.

Kum ve kömür depolamak için kullanılan semtin bu kadar popüler hale gelmesi, oldukça ilginçtir. O günlerden geriye sadece bir otobüs durağı kalmıştır. O da “Kömür Tevzii” yani Dağıtım Durağıdır.

Günümüzde, Beşiktaş ilçesine bağlı bu semt, İstanbul şehrinin en pahalı ve popüler eğlence yerlerinin bulunduğu bölgede “Defterdar Burnu” denilen bir çıkıntı vardır.

Buraya “Defterdar” denilmesinin sebebi: zamanında burada 17 yüzyıl başlarında, Sultan Genç Osman döneminde Defterdar Ekmekçizade Paşanın yaptırdığı bir konak varmış. Buradan denize dökülen dereye de bu paşanın ismi anısına “Ekmekçioğlu Deresi” denilmiştir.

19 yüzyılda: iki ünlü ressam olan Osman Hamdi Bey ve Saray baş ressamı İtalyan Fausto Zonaro: bu bölgede otururlar ve sık sık birlikte kıyıda balığa çıkarlarmış.

Kuruçeşmenin diğer bir ünlü konuğu: burada bir süre oturan Yasef Nasidir.

Kendisi Sultan II. Selim döneminde, 1560 yılında İstanbul’da bulunmuş ve bir süre Sarayın ileri gelen danışmanlarından birisi olmuştur. Kuruçeşmede bulunan konakta oturan Yasef Nasi: 1583 yılında ölmüştür.

Kuruçeşme sahilinde yürüyüş yapabilirsiniz. Düzenlenmiş kaldırımlarda yürürken, sahilde demirlemiş pahalı yatların önünden geçerken, karşı yakada “Kuleli Askeri Lisesi” ni görebilirsiniz.

Kuruçeşme semtinde, günümüzde birçok kilise vardır. Yalıların çoğu ise, 13 Haziran 1919 tarihinde Fransızların Todori Paşa Yalısında çıkardıkları yangının büyümesiyle yok olmuş, ayakta kalanlar da imar hareketlerinin kurbanı olmuştur.

İstiklal Savaşı sonrasında hanedan ve azınlıkların sahipsiz bıraktıkları, arsa haline gelen bu yerler kömür deposu haline getirilmiş, ayakta durabilenler tütün deposuna dönüştürülmüş veya yıkıntı haline gelmiştir. Kuruçeşme sahilleri uzun süre kömür deposu olarak kullanılmış ve çirkin bir görünüm sergilemiştir.

1986 yılından sonra sahil, kömür depolarından temizlenerek yeşillendirilmiş, kısmen park olarak düzenlenmiş, kısmen de Naile Sultan Yalısında olduğu gibi, güzel restitüsyonlar yapılmıştır. Son imar hareketleri sırasında: Sarrafburnu yalıları önünden kazıklı yollar geçirilmiş ve kıyı kısmen doldurularak kıyı hattı ve kodu değiştirilmiştir.

AYİOS TARSİAS MANASTIRI

9 yüzyılda Patrik Tarsias (784-806) bu manastırı yaptırmıştır. Bizans hizmetindeki Peçenekler, 1048 yılında atlar üzerinde Boğazı yüzerek geçip manastır yanından karaya çıkmışlardır. 15 yüzyıla kadar durduğu bilinen manastırın Defterdarburnu ile Kuruçeşme koyu arasında olduğu tahmin edilmektedir.

surp-kilisesi-1
İstanbul Kuruçeşme Surp Haç Ermeni Kilisesi

 

SURP HAÇ ERMENİ KİLİSESİ

Yokuş üzerindeki bu kilise, daha önce yapılmış bir başka kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski kilise “Surp Nişan” adını taşıyordu. Patrik Kağızmanlı Zakarya döneminde, Çoban Amira tarafından yapılmıştır. 1798 yılında ise Episkopos İstanbullu Hovhannes tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır. İnşaat giderleri, Patrik Zakarya tarafından karşılanmıştır. 1780 yılında Bedros Amira’nın eşi tarafından ana giriş kapısına yakın bir çeşme yaptırılır.

Kilise, 1834 yılında köklü bir onarıma tabi tutulur. Mimar Garabed Amira Balyan, restorasyon çalışmalarının idaresini üstlenir. Kilisenin yapımı ise Harutyun Amira Yerganyan tarafından üstlenilir.

Dikdörtgen planlı kilisede, taş ve tuğla kullanılmıştır. Ermeni kiliselerinde sıkça uygulanan, yarım silindirik tonoz tavan formuyla örülmüş kilisenin iç mekanı oldukça sadedir. Üç kısmına doğru yan çıkıntılar vardır ve plan, esas olarak bir haçı vurgulamaktadır.

Dış cephe duvarları sapsarı boyalıdır. Ermeni kiliselerinde az rastlanan bir simetri örneği bazilika planı bu kilisede kullanılmıştır. Ana apsisin iki yanında, küçük birer şapel şeklindeki hücrelerden, kuzeydeki vaftizhane, güneydeki ise kutsal eşyaların konulduğu hazine odasıdır.

Apsis önündeki sunak: ahşap işçiliği ve altın kaplama varaklarıyla oldukça dikkat çeker. Üzerine yapılmış olan aziz resimleri son  döneme aittir. Narteksten yukarıya çıkan bir merdivenle, koroya ayrılan galeriye çıkılır.

Kilisenin doğusuna 1858 yılında bir çan kulesi yapılır. 1835 yılında ise, kilisenin bitişiğine üç katlı ahşap “Tarkmançats Ermeni İlkokulu” inşa edilir. (Günümüzde kapalıdır) Bu okul kapandıktan sonra İstanbul’daki önemli korolardan birbi olan Gomidas korosuna tahsis edilmiştir. Komidas korosu: 1918 yılında Rahip Gomidas tarafından kurulmuştur.

1919 yılındaki Kuruçeşme yangınında çatı, çan kulesi ve kapıları yanan kilise yeniden onarılmıştır. Bu kez, çan kulesi, Garabed Halacyan tarafından, demirden inşa edilmiştir.

Kilise: 1975 ve 1988 yıllarında onarım görerek Patrik Şinorhk tarafından kutsanarak ibadete açılır. Kilisenin son onarımı 2007 yılında gerçekleşir ve ibadete açılır.

Kilisenin güney duvarının yanına: 1799 yılında Patrik Zakarya ve 1874 yılında Patriklik Kaymakamı Episkopos Nigogayos Agasyan defnedilmiştir.

Kilise tarihindeki önemli olaylar: Ermeni ve Gregoryan cemaatlerinin Patrik I. Bogos (1815-1823) döneminde toplanmalarıdır. Diğer önemli olay ise, 12 Ekim 1913 tarihinde, Ermeni harflerinin bulunuşunun 1500 yıl dönümünün burada kutlanmış olmasıdır.

ayios-kilisesi-3
İstanbul Kuruçeşme Ayios Dimitrios Kilisesi

 

AYİOS DİMİTRİOS KİLİSESİ

Kırbaç sokak ve Alayemini sokak arasında, eğimli bir arazi kuruludur. Burada bir kilisenin varlığı, 16 yüzyıldan beri, bazı kaynaklarda anılmaktadır.

Günümüzdeki yapı ise kitabesine göre 1789 yılında yapılmıştır. Üç yol ağzında bulunan yapı: kagir duvarlarıyla oldukça iri görünümlüdür. 1789 yılındaki yapım çalışmalarında, ustaların kalıpları erken çıkarmaları sonucu kubbe çökmüş ve altında kalan birçok işçi ölmüştür.

Bu olaydan sonra, Sadrazam Mehmet Paşanın emriyle, yakındaki Ermeni kilisesi örnek alınarak, çatı ahşaptan yapılmıştır. Dıştan 24 x 15 metre ölçülerindeki yapı, yaklaşık 11 metre yüksekliktedir.

Bu kilisenin yerinde, 1849 yılında Heybeliada’ya taşınan “Ruhban Okulu” varmış. Ruhban okulu: 1804-1849 yılları arasında burada faaliyet göstermiştir.

Rahiplik eğitimi görenler, girişte Bizans’ın sembolü olan “Çift Başlı Kartal” önünde, kilisenin öğretilerine uymaya yemin ederlermiş.

Burası Evliya Çelebinin Kuruçeşmeyi anlatırken andığı kilisedir. Kilise güzel ama burada asıl paha biçilmez olan bir ayazma vardır. Çan kulesi kuzeydoğuda, ayazma ise kuzeydedir. Batı cephesinde narteks vardır ve nartekste, cemaatin önemli kişilerinin mezarları bulunur.

ayios-kilisesi-ayazma-1
İstanbul Kuruçeşme Ayios Sotiras Ayazması

Ayios Sotiras Ayazması

Eremya Kömürciyan da 17 yüzyılda bu kiliseden söz etmiştir. Ona göre “Ayazmanın mucizeler husule getirdiği aşikar bir şeydir ve kimse onun suyuna doymamıştır”

Kilisenin içindeki ışıklandırılmış dar bir mağaradan geçilerek ulaşılan: Ayios Sotiras Ayazması vardır. Ayazmayı 1540 yılında ziyaret eden Gyllius, oldukça geniş bilgi vermiştir.

Tarihi 16 yüzyıla uzanıyor. Kaynağı 40 metre uzaklıktadır. Ayazmanın çeşmesi 1820 yılında yapılıp havuzu 1870 yılında genişletilmiştir. 17 yüzyılda Kömürciyan’ın “İmparator yapısı” olarak kaydettiği ayazmanın bugünkü kitabesinin İoanna Kuçuradi’nin çevirisine göre “Çeşmeyi ilk kez yaptıran” olarak anılan “Rahmetli hükümdar Skarlatos Kalimakhos” ifadesi vardır.

Bunun hemen yanında ise 1820 tarihi yazılıdır. Buna göre, bir dinsel otorite sahibi anlatılıyor olmalıdır. Kitabede, havuzun genişletilmesine katkı sunanlar da “zevk sahibi insanlar” olarak anılmaktadır.

Ayazmaya: yüzyıllardır damlayan su: duvarlarda kireçlenmeye yol açmış ve bu yüzden ilk görüldüğünde, kişiler, kendilerini bir mağarada imiş gibi hissederler. Hatta Pamukkale’ye benziyor. Burası: şehirde görülen en sıra dışı ayazma olarak bilinir. İstanbul’daki ayazma sayısı 100 üzerindedir. Arnavutköy civarında ise 10 ayazma var. Her Cumartesi kilisenin ayin günü ve dilekte bulunanlar, 3 Cumartesi üst üste buraya geliyorlar.

Her ayazmanın şifasının farklı olduğuna inanılıyor. Bu ayazmaya da daha çok “konuşamayan çocuklar” getiriliyor. Ayazma suyunda yıkanıp duvarda asılı olan halkalar ısırtılıyor ve bu sayede dillerinin çözüleceğine inanılıyor.

Ayazma mağarasının duvarlarındaki meme şeklindeki kabartmaların kadınlardaki meme hastalıklarına iyi geldiği ve sütü gelmeyen annelere şifa olduğu düşünülüyor. Sütü gelmeyen ve memelerinde sorun olan kadınlar, önce papaz tarafından kutsanıp, sonra meme şeklindeki mermerleri üç kez öpüyorlar.

ioannes-1
İstanbul Kuruçeşme İoannes Prodromos Kilisesi

İOANNES PRODROMOS KİLİSESİ

Kuruçeşme ve Arnavutköy’ün birleştiği yerde, yüksek duvarların arkasında, yuvarlak ahşap kubbesi olan bir kilisedir. Kuru çeşme caddesi üzerindedir. Tarihçi Hovanesyan’ın kayıtlarında “18 yüzyılda Sarrafburnu’nda “Ay Yani” adlı eski bir kilise olarak anılmaktadır. Kitabesine göre, 1835 yılında yapılmıştır.

Doğu ve batı duvarları köşelerine bitişen bir avlu içindedir. Bina “T” şeklinde planlanmıştır. Kuzey ve güney cephelerinin batısında çıkıntılıdır. Kaba yontma taştan inşa edilmiştir. Duvarlar sıvalıdır. Kilisenin ayazması: naosun kuzeybatı köşesindedir.

Naosun tavan örtüsünde, bitkisel motiflerle bezeli silmeler, kubbede ise Pantokrator İsa tasviri görülür. Ahşap ikona bölümü: orta nefin doğusundadır. Oyma ve yapıştırma geometrik ve bitkisel motiflerle bezelidir. Büyük çerçevelerde: Hz Meryem ve Çocuk İsa, Hz İsa, ikonaları yanında kiliseye adını veren İoannes Prodromos (Vaftizci Yahya) ikonası bulunur.

makbule-atadan-yalisi-1
İstanbul Kuruçeşme Makbule Atadan Yalısı

MAKBULE ATADAN YALISI

Arnavutköy tarafında, bahçe olan yere 1912 yılında Saraya yakın olan bir sarraf tarafından bir yalı yaptırılmıştır. Mahallenin adı “Sarrafburnu” buradan gelir.

Bina bir süre Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan Hanım (1885-1956) tarafından kullanılmıştır. Makbule hanım, Balkan Savaşlarından sonra annesi Zübeyde Hanım ile birlikte İstanbul’a yerleşmiştir.

Cumhuriyetin ilanından hemen sonra Ankara’ya gider. Bir süre ağabeyi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte kaldıktan sonra Çankaya köşkü arazisi içinde kendisi için inşa edilen Camlı Köşke yerleşir ve 71 yaşında vefat eder. Atatürk, bir dönem kız kardeşi Makbule’nin yalısında kalmıştır.

fehime-hatice-sultan-yalilari-1
İstanbul Kuruçeşme Fehime ve Hatice Sultan Yalıları
hatice-sultan-yalisi-2
İstanbul Kuruçeşme Fehime ve Hatice Sultan Yalıları

 

FEHİME VE HATİCE SULTAN YALILARI

Bu yan yana bulunan iki yalı: 19 yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir.

Fehime Sultan Yalısı olarak bilinen, ancak asıl adı Naime Sultan Yalısı olan yapı: Sultan II. Abdülhamit tarafından, Gazi Osman Paşanın oğlu Kemalettin Bey ile evlenen üçüncü kızı Naime Sultana, düğün hediyesi olarak verilmiştir. Naime Sultanın evliliği: yalı komşusu Hatice Sultan yüzünden bozulmuş ve yeniden evlendirilmiştir.

Sultan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan yalısı daha ileridedir.

Hatice Sultan Yalısı: Hatice Sultan’a, amcası Sultan II. Abdülhamit tarafından düğün hediyesi olarak verilmiştir. Hatice Sultan, III. Mustafa’nın kızıdır ve bu yaptırdığı bölgenin ilk yalısı “Neşetabad Sahil Sarayı” olarak bilinir.

Her iki yalı, ilk bakışta ikiz olarak sanılsa da, Hatice Sultan yalısı 2 katlı ve Naime Sultan yalısı ise 3 katlıdır.

Hanedan yurt dışına sürgüne gönderildikten sonra:

Hatice Sultan yalısı: bir süre yetimhane ve ilkokul olarak kullanılmıştır. Mülkiyeti İstanbul İl Özel İdaresine devredilen yalı: 1972-2005 yılları arasında da “Yüzme İhtisas Kulübü” olarak hizmet vermiştir.

Naima Sultan yalısı da eğitim amaçlı kullanılmak üzere devlete bırakılmıştır. Yalı bir süre boş kalmış ve 1926-1933 yılları arasında Darül Eytam yani Yetim Yurdu ve Tütün Deposu olarak kullanılmış ve 1933 yılında ise Gazi Osman Paşa Ortaokulu olmuştur.

Ancak 70 yıllık bir hizmetin ardından, 2002 yılında çıkan bir yangın sonucu kullanılmaz hale gelmiştir. Bu yangın için yapılan araştırma sonucunda düzenlenen raporda: okulun benzinle tutuşturulduğu saptanmış olmasına rağmen, suçlular bulunamamıştır. Okul bahçesi bir süre otopark olarak kullanılmıştır.

Hatice Sultan: Osmanlı hanedanının yurt dışına sürgün edilmesinden sonra, 1938 yılında Beyrut şehrinde ölmüştür. Torunu Kanize Murat: annesi Selma Hanım Sultan ve Büyük Annesi Hatice Sultanın yaşamlarını “Saraydan Sürgüne” isimli kitapta anlatmıştır.

2006 yılında ise, Hatice Sultan ve Naime Sultan Yalıları: birlikte, aslına uygun olarak restore edilmek şartı ile turizm amaçlı kullanılmak üzere kiralanmıştır.

ESMA SULTAN YALISI-TIRNAKÇI YALISI

Bu bölgenin en tanınmış mimari eserlerinden biridir. Neo-klasik üsluptaki yalının mimarı Sarkis Balyan’dır.

Yalı: Sultan Abdülaziz’in kızı Esma Sultana düğün hediyesi olarak verilmiştir. Bölgenin en büyük ahşap yalısıdır. Esma Sultan ile evlenen Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa: bu yalıda oturmuştur.

1899 yılında Esma Sultan ölünce: Sultan II. Abdülhamit yalıyı, kız kardeşi Cemile Sultana verir. Onun ölümünden sonra ise, yalı V. Murat’ın kızı Fatma Sultana verilir.

Yalı: 1915 yılına kadar Osmanlı hanedanının mülkiyetinde kalır.

1918 yılında Rum okulu olur. 1920 yılında ise büyük bir yangın geçirir. 1922 yılından itibaren tütün deposu olarak kullanılır. 1952 yılında ise marangozhane, mobilya deposu ve kömür deposu olur. 1975 yılında sahipleri tarafından satışa çıkarılır. Ancak o sırada çıkan bir yangın sonucu yanar ve sadece dış duvarlardan oluşan bir harabe haline gelir.

Bahçesi konser ve davetler için kullanılan metruk bina: 1990’lı yıllarda bir özel şirket tarafından satın alınır, dış duvarları korunup içi mekana camdan duvarlar giydirilmiş, böylece kapalı mekan elde edilmiştir.

nazime-sultan-yalisi-1
İstanbul Kuruçeşme Nazime Sultan Yalısı

NAZİME SULTAN YALISI

Kıyıda bulunan ve bölgenin en güzel yapılarından olan yalı: Sultan Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan adına yaptırılmıştır. Hemen yanında Naciye Sultan yalısı vardır.

Yapı: dönemin ünlü İtalyan sanatçısı Raimondo D’Aranco tarafından, 1903 yılında yapılmıştır. O zamanlar daha önce hiç görülmemiş art-nouvea mimari stil kullanılmıştır. Bu stil daha sonraları Bebek semtinde bulunan Mısır Konsolosluk binasında da kullanılmıştır. Yalı: denize paralel, uzun ve bol pencereli, önünde rıhtımı olan iki katlı bir yapıdır.

19 yüzyıl sonlarına doğru, Sultan sarayları için uygulanan planlar gereğince, birbirine eşit büyüklükte harem ve selamlıktan meydana gelmiştir. Yalının giriş bölümünün üst katı, at nalı kemerli bir cephe görünümüne sahiptir.

Bu görünümü ile, Boğaziçi’ndeki Sultan yalılarından ayrılmaktadır. Girişten sonra geniş merdivenlerle çıkılan salonlar; siyah ve beyaz salonlar olarak isimlendirilmiştir. Salonların çevresinde odalar sıralanmıştır.

Cephede çok sayıdaki pencereler özel konumdaki çerçeveler içerisine alınmış ve bunlar stilize bezemelerle süslenmiştir. Yalı: Çırağan Sarayı yanınca bir süre Meclis-i Mebusan olarak kullanılmıştır.

Hanedan yurt dışına sürgüne gönderildiğinde ise, tütün deposu olarak kullanılmış ve 1923 yılında yıktırılmıştır. Yalının arazisine, 1980 yılı öncesinde kömür deposu olarak kullanıldı.

Zonguldak’tan gelen kömür gemilerle rıhtıma yanaşır ve devasa kepçeli vinçler bu kömürleri Kuruçeşme kömür deposuna boşaltır, kömür karnesi olan İstanbullular, buradan kömürlerini alırlardı. Sonrasında bir dönem Kuruçeşme parkı ve arkasından günümüzde bir balık lokantasına ev sahipliği yapmaktadır.

ENVER PAŞA-NACİYE SULTAN YALISI

Yalı günümüze ulaşmamıştır. Yalı: Şah Sultana ait olup, daha sonra Enver Paşa’ya geçmiştir. Muhtemelen 18-19 yüzyıl arasında yapıldığı düşünülmektedir. Mülk sahiplerinden alınarak Osmanlı Sultanlarına verilen diğer yalılar gibi, bu yalı da Enver Paşa’dan alınmıştır. Yalıda, uzun zaman Hamdi Paşa oturmuştur.

Ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamit tarafından yalı Sadrazam Ethem Paşa’ya verilmiştir. Ethem Paşa: Dahiliye Nazırı olduğu dönemde yabancı misafirlerini burada ağırlamıştır.

Günümüze ulaşmadığı için, fazla ayrıntıya girmeden konuyu burada kesiyorum. Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında, Kuruçeşme’deki kömür depoları yıkılırken, bu yalı da yıktırılmıştır.

tezkireci-camisi-1
İstanbul Kuruçeşme Tezkireci Osman Efendi Camisi-Kuruçeşme Camisi

 

TEZKİRECİ OSMAN EFENDİ CAMİSİ-KURUÇEŞME CAMİSİ

Kuruçeşme-Arnavutköy yolu üstünde, cadde üzerindeki bu şirin yapı; Fatih Sultan Mehmet’in tezkirecibaşısı Osman Efendi tarafından yaptırılmış ve 17 yüzyılda yenilenmiştir.

Günümüzde ibadete açıktır. Mimarının kim olduğu bilinmemektedir.

Cami: Sultan I. Mahmut’un tezkirecisi Osman Efendi tarafından yaptırılmıştır. Osman Efendinin camiyi yaşatmak için oluşturduğu vakfa ait, caminin altındaki dükkanlar, zamanla Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.

Yapının içi: çift sıra halinde düzenlenen bol sayıda ve büyük boyutlardaki pencerelerden alınan ışıkla, oldukça ferah bir görünüm vermektedir. Kesme taştan yapılmış kürsü kısmı üzerinde yükselen, silindirik gövdeli minaresi, tek şerefelidir. Caminin arka kısmında kitabesiz bir çeşme vardır.

Eski İstanbul resimlerinde, bu cami ve çevresinin gayet güzel olduğu görülür. Caminin hemen sağındaki dar aralık sokak: İstanbul’un en dar sokağı olarak bilinir. Bu minik sokağın genişliği sadece 90 cm. dir.

koprulu-hemsiresi-1
İstanbul Kuruçeşme Köprülü Hemşiresi Çeşmesi

 

KÖPRÜLÜ HEMŞİRESİ ÇEŞMESİ

Kuruçeşme semtinin ismi, bu çeşmeden gelmektedir.

Osman Efendi Camisinin mihrap duvarının alt köşesinde zeminde ve caddeye bakan bölümde: yapıya bitişik ve sivri kemerli bir çeşme vardır. Yapılış tarihi olarak 1683 yılı belirlenmiştir.

Çeşme: küfeki taşı ile yapılmış, mermer ayna taşlıdır. Mermer yalağı ve Selçuk yıldızı ile servi motifleri işli mermer ayna taşı ilgi çeker. Çeşmenin yanında, harimin altına denk gelen bölümde dükkanlar bulunur.

Osman Efendi tarafından yapılan bu çeşmenin suyu kuruyunca: Sadrazam Köprülü Mehmet Paşanın kız kardeşi: 1683 yılında buraya yeniden su getirilmesini sağlamıştır. Bu yüzden çeşmeye “Köprülü Hemşiresi Çeşmesi” denir.

Ancak zamanla çeşme yine kurumuş ve halk tarafından “Kuru çeşme” olarak isimlendirilmiştir. Sonradan suyu akıtılmış olmasına rağmen, ismi değişmemiş ve “Kuru çeşme” olarak kalmıştır.

Çeşme 1983 yılında restore edilmiştir. Su deposuna çevre kanalizasyon suları karıştığı için, kaynak suyu ile ilişkisi kesilip şehir şebekesine bağlanmıştır.

KURUÇEŞME HAMAMI

Yakın zamana kadar orijinal haliyle kullanılan hamam: Bostancı Ocağının Hasdal Ağası Vakfından Bostancı Hamamıdır. Yol cephesinde, üç katlı ahşap soyunmalığı ile daha çok bir konutu andırır. Arka bahçesinde kubbeli yıkanma mahalleri, külhanı vardır. Bahçesi ağaçlıktır.

KASR-I SÜREYYA KÖŞKÜ

1726 yılında, Sultan III. Selim zamanında, Tırnakçı Yalısının arkasındaki yüksek bir tepe üstüne Kasr-ı Süreyya köşkü Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yörenin yamaçlarında, Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın muhteşem konağı bulunmaktadır.

RUM ÜNİVERSİTESİ

19 yüzyıl başlarında, Kuru çeşmede bir Rum Üniversitesinin bulunduğu söylenmektedir. Rum Patrikhanesi bünyesindeki bu kuruluş: 1803-1820 yılları arasında, Fener semtindeki Rum öğrencilerin yaz aylarında eğitimlerini burada sürdürmeleri için yaptırılmıştır.

Üniversitenin kurucusu ise: Divan-ı Hümayun Dragomanı yani tercümanı Dimitrasko Morozbeyzade imiş. Sultan III. Selim’in fermanıyla “Millet-i Rum Talimgahı” adıyla açılmıştır.

Dil, Edebiyat, matematik ve tıp bölümleri vardı. Mora ayaklanması sırasında, 1820 yılında okul kapatılmıştır.

su-ada-0
İstanbul Kuruçeşme Su Ada-Galatasaray Adası
su-ada-1
İstanbul Kuruçeşme Su Ada-Galatasaray Adası

 

SU ADA-GALATASARAY ADASI

Kuruçeşme sahilinin tam karşısında, denizin ortasındadır. Tekneyle geçilen adanın sahile uzaklığı 165 metredir. Bu ada, Sultan II. Abdülhamit tarafından Baş mimar Sarkis Balyan’a hediye edilmiştir. Çünkü Sarkis Balyan: Esma Sultan Yalısı ve Çırağan Sarayında başarılı olmuştur.

Balyan’ın evi de bu adadaymış. Bu yüzden, bu adaya o zamanlar “Sarkis Bey Adası” deniyormuş. Sarkis Bey’in bahçe içindeki evini ve aynı zamanda adayı: kale benzeri duvarlar kuşatıyormuş.

Evi: iki katlıymış ve çalışmalarını burada yürütmüş. Sarkis Balyan, 1899 yılında ölene dek adada yaşamıştır. Ama bu yapı, ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır.

Varisleri I. Dünya Savaşından sonra Şirket-i Hayriye vapur işletmesine kiraya vermiştir. Uzun yıllar kömür deposu olarak kullanılmıştır. Ada 1957 yılında Galatasaray Spor Kulübü tarafından satın alınmıştır.  

Dünyaca ünlü ressam Ayvazovski: Dolmabahçe Sarayı için sipariş edilen resimleri burada çizmiştir. İstanbul’un en lezzetli istiridyeleri, bu adadaki kayalıklardan toplanmaktadır.

Ada, günümüzde Galatasaray Kulübü tarafından kullanılmaktadır. Gece kulübü ve restoran kompleksi vardır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.