İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi

besiktas-iskele-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi

Beşiktaş’ın en merkezi yerindeki mahalleye ismini veren Sinan Paşa: 1550-1553 yılları arasında Osmanlı donanmasında Kaptan-ı Deryalık yapmıştır. Sadrazam Rüstem Paşanın kardeşidir.

sinanpasa-camisi-1
Sinanpaşa Camisi

 

Sinan Paşa Camisi

Meydanın karşı tarafındaki cami, 1555 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Yapı: almaşık duvarlı ve dikdörtgen planlıdır. 12.5 metre çapındaki ana kubbesinin yanlarında, ikişer küçük kubbe daha bulunmaktadır.

Cami: Edirne üslubunda, tek minareli, üç şerefeli cami planıyla çok benzerlik gösterdiğinden, Sinan’ın eski mimari anıları canlandırma isteği duyduğu düşünülüyor.

Cami: 1553 yılında ölen Sinan Paşa’dan ancak 2 yıl sonra kardeşi olan dönemin ünlü Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından bitirilmiştir. Sinan Paşa’da cami tamamlanmadan öldüğü için buraya gömülmemiş, Üsküdar’da bulunan Mihrimah Sultan Camisinin haziresine gömülmüştür.

Caminin hünkar mahfili 1936 yılında yıkılmıştır.

Caminin karşısında eskiden orada bulunan benzin istasyonunun yerinde: Barbaros Bulvarı ve Beşiktaş Caddesinin kesiştiği yerde, Barbaros Anıt Parkının karşısında da bu külliyeye ait çifte hamam bulunuyordu ve sonradan o da yıktırılmıştır.

Mimar Sinan’ın eseri olan hamam: Mimar Sinan tarafından 1547 yılında Samatya’da yapılan Yakup Ağa Hamamına benzer. Hamama: Beşiktaş İskele Hamamı ve Köprü Hamamı isimleri verilmiştir. 1957 yılında, Tophane-Beşiktaş yolu genişletilirken, hamam yıkılmış ve arsasının bir kısmı yola giderken bir kısmına da benzin istasyonu yapılmıştır.

Cami çok az değişimle günümüze kadar ulaşmıştır. Son cemaat yerini eğimli bir tavan örter. Ortasında şadırvan bulunan avlusunu, üç yönden medrese yapısı sarar. Şadırvan, havuzdaki suyun kirlenmemesi için mermerle kapatılmıştır. Bu mermerler, 16 yüzyıl Osmanlı mermer işçiliğinin en güzel örnekleridir.

Geç dönemlerde, bayramlaşma törenleri sürekli olarak bu caminin önünde yapılırmış. Hatta perdeli arabaları içinde saray kadınları da bu törenlere katılırlarmış. En önde ise valide sultan bulunurmuş. Büyük kalabalıkların toplandığı bu törenler, giderek gelenekselleştirilmiştir.

deniz-muzesi-1
Deniz Müzesi

 

 

Deniz Müzesi

Sinan Paşa camisinin karşı köşesindedir. Müze, buradan önce bir süre Dolmabahçe Caminde bulunmuştur. Ancak Maliye bu binayı boşalttıktan sonra, Müze buraya taşınmıştır. Deniz müzesi, ilk olarak 1897 yılında Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa emri ve girişimleriyle kurulmuştur.

Deniz Müzesi: değişik ilgi alanlarına hitap edecek şekilde düzenlenmiştir.

Özellikle, insanları ve eşyaları Boğaz’da taşıyan zarif ve süslü kayıkların sergilendiği bölüm ilgi çekmektedir.

Çoğu 13 çift kürekle kullanılan kayıklarda, kürek sayısı: yolcunun önemine veya gidilen yere göre artar yada eksilirmiş. Geçmişte: kayıklar arasında da bir hiyerarşik düzen varmış. Kayıkların en güzeli: padişahlar ve aileleri için kullanılan “Sultan kayıkları” ve özellikle padişahı Cuma namazına götürenlermiş.

Padişahlık kayıklarının arka kısmında, üstü kapalı bir taht bulunurmuş. Tahtın bulunduğu bu bölüm: padişahın tuğrası ve silahlarıyla süslenirmiş.

Haremdeki kadınları taşıyan kayıkların arka bölümü ise çiçek ve meyvelerle dekore edilirmiş. Kayıkların başında: bir kartal figürü yer alırmış.

Müzenin zemin katında: Atatürk Odası bulunmaktadır. Burası: Ulu Önder’in Ertuğrul Yatındaki kamarasını sergilemektedir. Karşısındaki oda ise: ipekten hatıra mendil koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır.

Burada ayrıca: Yavuz zırhlısına ait parçalar, gemi isimlerinin yazılı olduğu plaketler, mayınlar, torpiller, fenerler, sancaklar, haritalar, taş baskılar sergileniyor. Barbaros Hayrettin Paşanın meydandaki türbesinden alınan ve cam bir kutuda saklanan yeşil sancak da ilgi çekmektedir.

Saltanat Galerisi Bölümü: Burada Sultan IV Mehmet Reşat ve Sultan Abdülaziz, Abbas Paşa, Sultan II Abdülhamit ve Abdülmecit dönemine ait Saltanat ve diğer çeşitli kayıklar görülmektedir.

Koleksiyondaki en eski padişah kayığı: 17 yüzyıla tarihlenmektedir. 24 çift küreği olan bu kayık: Sultan IV. Mehmet tarafından kullanılmıştır. Müzede görülen diğer kayıkların çoğunluğu ise, 19 yüzyıldan kalmadır.

Alt katta: yine çeşitli kayıklar, Refah gemisi filikası, Mabeyn yani Saray Servis kayığının baş kısmı, Prens Sait Halim Paşa tarafından kullanılan bir kayık ve yine başkaca kayıklar sergileniyor.

Tarihi Kayıklar Galerisinin üst katında: Atatürk’ün Marmara havuzu ve Florya köşkünde kullandığı kayıklar, Ertuğrul yatının filikası, Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz’e ait kayıklar görülmektedir.

İkinci Katta: cansız mankenlere saltanat kayıklarında kürek çekenlerin kıyafetleri giydirilmiştir. Yani, yüzyıllarca Türk denizcilerinin giydikleri üniformalar sergileniyor.

Yine üst katta: Bizans döneminden kalma Haliç’i kapatmak için kullanılan zincir görülebilir.

Bahçede: açık havada, savaş topları, Yavuz zırhlısının bir pervanesi, 11 ton ağırlığındaki çapası, savaş kumanda bölümü ve yine bazı gemilere ait parçalar görülmektedir.

barbaros-meydani-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Barbaros Meydanı

Barbaros Meydanı

Deniz Müzesinin hemen yanındadır.

Burada: korsanlıktan Kaptan-ı Deryalığa kadar yükselen ve Avrupalılar tarafından “Kızıl Sakal” yani “Barbarossa” adıyla bilinen Barbaros Hayrettin Paşa’nın heykeli vardır. Akdeniz’de Osmanlı hakimiyeti, Barbaros Hayrettin sayesinde kurulmuş, ama 1571 yılındaki İnebahtı savaşı ile kaybedilmiştir. Paşa: Kanuni Sultan Süleyman döneminde: Sadece Osmanlı donanmasından değil, aynı zamanda Cezayir ve Ege Adalarının da yönetiminden sorumluymuş. Barbaros Hayrettin: 4 Temmuz 1546 tarihinde vefat etmiştir.

barbaros-turbesi-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Barbaros Hayrettin Türbesi

 

Barbaros Hayrettin Türbesi

Yapı: 1546 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Planı: altıgen planlı, kubbeli türbede, Barbaros’tan başka karısı Bala Hatun ve oğlu da yatar. Bakımlı bir bahçenin içinde ve tam cadde kenarında bulunan türbenin haziresinde ise, birçok Osmanlı kabri görülür. Bunların çoğu, Barbaros’un akrabalarıdır. Eskiden Osmanlı donanması sefere çıkacağı zaman, ordu, kaptan-ı derya başkanlığında burada toplanırdı.

barbaros-aniti-0
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Barbaros Hayrettin Heykel Gurubu-Barbaros Anıtı
barbaros-aniti-2
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Barbaros Hayrettin Heykel Gurubu-Barbaros Anıtı

 

Barbaros Hayrettin Heykel Gurubu-Barbaros Anıtı

Ünlü kaptan-ı derya Barbaros’un leventleriyle birlikte kompoze edildiği heykel gurubu: türbenin bulunduğu meydanın karşı kıyısında yükselen taş kaide üzerindedir.

1938 yılında, İstanbul Belediyesi tarafından, bugünkü Beşiktaş Meydanı düzenlenip ortaya çıkartılırken, alınan kararla türbenin tam karşısına, Türk denizciliğinin simge ismi Barbaros Hayrettin Paşanın anıtsal bir heykelinin yapılmasına karar verilmiş ve anıt 1944 yılında heykeltıraşlar Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu tarafından yapılmıştır.

Kefeki taşından, büyük bir kaide üzerine oturtulmuş 10 metre yüksekliğindeki heykel, 1944 yılında büyük bir törenle açılmıştır. O günlerden bugünlere Kabotaj Bayramlarında, Deniz Şehitleri Günlerinde, denizcilikle ilgili kutlamalar bu anıtın önünde yapılmaktadır.

İstanbul’un en güzel heykel guruplarından bir tanesi olarak tanınır.

3 bronz heykelden oluşan anıtta: Barbaros Hayrettin Paşa, arkasında yer alan 2 leventle birlikte bir kalyonun pruvası üzerinde gösterilmiştir.

Bu idealist ve çok başarılı kompozisyon, Cumhuriyet döneminin meydan anıtları arasında, içinde Atatürk olmayan ilk anıtsal heykellerden biridir.

Kaidenin deniz tarafına bakan yüzünde: bronzdan yapılmış bir pano üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın huzuruna çıkışını gösteren kompozisyon görülür. Kaidenin arka yüzünde de, Yahya Kemal Beyatlı’nın tarihe kazınmış muhteşem dizileri yazılıdır.

Bu anıtın en olumsuz yanı: Barbaros Hayrettin Paşanın, otobüs duraklarına doğru bakar durumda yerleştirilmiş olmasıdır. Oysa “denize” bakar yerleştirilmeliydi. Umarım, bu haksızlık bir gün düzeltilir ve anıt, denize bakar şekilde yeniden düzenlenir.

Anıt ile ilgili bir husus daha var. Anıttaki figürler kaide üzerine yerleştirilirken, bir hesap hatası yüzünden, leventlerden birinin eli, arka bölümde yükselen kaya kütlesiyle çakışmıştır. Bunun üzerine, kaya kütlesinde, elin arkasına temas eden kısma bir oyuk açılmıştır.

besiktas-iskelesi-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Beşiktaş İskelesi

Beşiktaş İskelesi

Meydanın hemen önündeki kıyı: 19 yüzyıl ortalarında İstanbul’un en işlek limanı olarak önem kazanmaktadır. 1854 yılında kurulan Boğaz Vapur İşletmesi Şirket-i Hayriye için, ilk taş vapur iskelesi, 1913 yılında burada yapılmıştır. 1913 yılında o günlerin stili olan “birinci ulusal mimarlık” akımı üslubunda, sivri kemer, çini ve kubbe üçlemesinin vurgulandığı klasik devir yapısıdır. Özellikle ön cephedeki çiniler güzellikleriyle ilgi çekmektedir. İskele: Mimar Ali Talat Bey tarafından yapılmıştır. Bu ünlü mimar, hayranı olduğu usta Mimar Sinan’la birlikte, Süleymaniye’de aynı açık türbede yan yana yatmaktadır.

besiktas-carsisi-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Büyük Beşiktaş Çarşısı

 

Büyük Beşiktaş Çarşısı

1985 yılında açılmıştır. Alt katında postane bulunması nedeniyle halk arasında “Postane Çarşısı” diye de bilinir. Yarı açık tarzda bir çarşıdır ve en üst katında otopark vardır. Evet, bu çarşının en önemli yanı: Beşiktaş futbol takımı taraftarlarının özellikle maç günlerinde burada toplanıp, marşlar söyleyerek eğlenmeleridir. Atmosferi harika bu çarşının, İstanbul şehrinin ziyaretçileri tarafından mutlaka gezilmesi ve görülmesini öneririm.

surp-kilisesi-00
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Surp Asvazadzin Kilisesi-Meryem Ana Kilisesi

 

Surp Asvazadzin Kilisesi-Meryem Ana Kilisesi

Beşiktaş semtinde çarşı içinde, “İlhan Sokağı” nın sonundadır.

Sade bir yapıdır ve diğer Ermeni kiliselerine benzer. Kubbesi özeldir. Çünkü kubbeli 1-2 Ermeni kilisesinden biridir. Garabet Balyan tarafından 1838 yılında yapılmıştır. Planı haç şeklindedir. Dış mimarisinin yalınlığına karşılık, içi oldukça süslüdür. Aziz resimleri de göz alıcıdır.

panayia-rum-ortodoks-kilisesi-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Beşiktaş Panayia Rum Ortodoks Kilisesi

 

Beşiktaş Panayia Rum Ortodoks Kilisesi

Mumcu Bakkal Sokakta, Beşiktaş Balık Pazarının olduğu meydandadır. Kilise 19 yüzyıl yapısıdır. Balık pazarının yenilenmesi sırasında, Beşiktaş Belediyesi, zemin altına girmek istemiş, ancak kilise vakfı, yerin altında dehliz bulunduğunu öne sürerek buna izin vermemiştir.

rum-okulu-1
İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa Mahallesi Tarihi Rum Okulu

Tarihi Rum Okulu

Mumcu Bakkal Sokaktadır. Okul 1903 yılında kurulmuş ve 1975 yılında kapatılmıştır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

 

İstanbul Arnavutköy

geziyorum-arnavutkoy
İstanbul Arnavutköy

 

İlk çağlarda tepedeki kireç ocakları nedeniyle adı “Hestai” olarak anılmıştır. Burada tarihte çok fazla adı geçmeyen antik bir yerleşim varlığı tespit edilmiştir.

Bu bağlamda Arnavutköy sınırları içinde en eski yerleşim yeri: Sazlıbostan-Kayabaşı yolunun doğusunda Filimoz Çiftliği olarak adlandırılan antik “Filiboz” şehridir.

Romalılar döneminde ise 4 yüzyılda Konsül Promotos’un buraya yerleşmesi nedeniyle önce “Promotu” ve ardından “Anaplous” olarak anılmıştır. Yöre, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Ayios Mikhailaion Kilisesi kurulmuş, yörenin ismi de “Mikhailaion”  olarak değiştirilmiştir.

Sonraki yıllarda “Melekler Köyü” anlamına gelen “Horasmoto” denilmiştir.

Günümüzdeki adını ise, 14’ncü yüzyılda Sultan Abdülmecid tarafından; Osmanlıların kaldırımlarını döşemek için Arnavutluk’tan buraya getirilen kaldırımcı ustalarından almıştır. Kaldırım sözcüğünün kökeni “kalos-dramos” dur.

Yamuk yumuk Arnavut kaldırımları deyimi de buradan kalmış, Arnavut kaldırımı tanımlaması, Türkçeye bu yüzden yerleşmiştir.

Öte yandan, fetihten sonra; 1468 yılında Arnavutluk’un alınmasından sonra; Fatih Sultan Mehmet’in, bu şirin kıyı köyüne, bu insanları getirtip yerleştirmesinin de buranın Arnavutköy olarak anılmasında etkili olduğu kesindir.

arnavutkoy-00
İstanbul Arnavutköy

Arnavutköy ismiyle ilgili bir diğer söylentide şudur: Arnavutköy (Arnautköi) ismi: eski dönemlerde buraya yaşayan bir Arnavut köylüden geldiği düşünülmektedir. Şöyle ki, bölge en eski dönemlerinden bu yana Edirne’ye ve dolayısı ile Avrupa’ya gidiş güzergahı üstündedir.

Yol üzerinde oluşu ve burada bir Arnavut’un yaşamasından dolayı, bu güzergahtan geçenler, zamanla buraya Arnavut’un köyü ismini takmışlardır. Bu isim zaman içinde önce “Arnavutköyü” daha sonra ise “Arnavutköy” e dönüşmüştür.

Yine bir başka varsayım: Semt ismini, 1453 yılında Fatih tarafından İstanbul şehri alınınca, semti korumak için görevlendirilen Arnavut asıllı bir yeniçeriden almıştır.

Osmanlı döneminde, İmparatorluğun Eflak-Boğdan beylerinin konakları, yüksek düzey memurlar ve Ermeni sarraflar evleri ve konakları buradaydı. Kalabalık Rum ve Yahudi nüfusu yaşayan semtte günümüzde az sayıda Rum yaşamaktadır.

Yahudiler ise yoktur. Semtteki Rum İlkokulu, 1902 yılında bu yana açıktır ama öğrenci sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. (günümüzde 6 öğrencisi bulunmaktadır)

Arnavutköy semtinin kıyıları, Boğaziçi’nin en güzel kıyılarındandır. Çünkü kıyıyı birçok güzel yalı ve ahşap binalar süslemektedir. Bu yüzden, tekne ile Boğaziçi gezilerinde bu kıyılar mutlaka dikkat çeker. Ancak, önünden geçirilen kazıklı yol nedeniyle, kıyı bir anlamda tüm güzelliğini kaybetmiştir.

Deniz kıyısından ayrılıp iç sokaklara girdiğinizde daha ilginç evler görebilirsiniz. 20’nci yüzyıl başlarına ait, bir kısmı da Art Neue üslubuyla yapılmıştır. Çirkin yapılaşmaya alışanlar için, bu özel ve güzel yapılar mutlaka ilgi çekecektir.

Bu evlerin çoğunun standart olarak yapıldığı, Art Nouveau unsurlarının ise binalara inşaat bittikten sonra eklendiği ve böylelikle şık bir görüntü yaratıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı evlerinde Türkler parlak renkler, Ermeni ve Rumlar kırmızı veya kurşuni tonlar, Yahudiler ise kara renkler kullanırdı.

Bunların içinde Dulkadiroğulları Sokak No.3’teki ev bir istisnadır. Bu ev standart kalıpların bir araya getirilmesiyle değil Art Nouveau tarzında özel planlanarak yapılmıştır.

Ahşap evlerle donatılan Arnavutköy’de yaşanan son büyük yangın 1908 yılında, yüzden fazla evin yanarak yok olduğu yangındır. Semtin merkezinin dokusu ve düzeni, büyük oranda bu yangından sonraki döneme aittir.

cilek-1
İstanbul Arnavutköy

Giriş kısmı için bir not: Arnavutköy’ün geçmişinden gelen en büyük özelliklerinden birisi de 1960’lı yıllara kadar yetişebilen ünlü çileğidir. Arnavutköy’ün bütün İstanbul’da sevilen bu hoş kokulu çileği, ilk olarak 19 yüzyılda İpsilanti ailesi tarafından üretilmiştir.

Zamanla, burada bağlar kalkmış ve onların yerini çilek tarlaları almıştır. Osmanlı çileği adı da verilen çileğin özelliği: küçük, açık pembe renkli ve kokulu olmasıymış. Çilek zamanı gelince, tarlalardan toplanan çilekler küçük sepetlere konur ve Arnavutköy meydanında toplanırmış. Tarlalardan ve meydandan, bütün Arnavutköy’e çilek kokuları yayılırmış. Günümüzde bu çilek artık üretilmiyor.

taksiarhis-kilisesi-1
İstanbul Arnavutköy Taksiarhis Kilisesi

taksiarhis-kilisesi-0
İstanbul Arnavutköy Taksiarhis Kilisesi

TAKSİARHİS KİLİSESİ

Ana caddenin hemen arkasındaki sokak içindedir.

Tarihi geçmişi Bizans dönemine kadar giden kilisenin günümüzdeki binasını Muzurus Paşa inşa ettirmiştir. Bizans döneminde kiliseyle ilgili bilgiler olmasına rağmen kilise üzerinde o dönemi anlatan kitabe yoktur.

Kilisenin burada ilk olarak Roma döneminde Hıristiyanlığın kabulünün ardından yapıldığı söylenmektedir. Bu Rum Ortodoks kilisenin en büyük özelliği, İstanbul’da çok ender görülen kubbeli kilise olmasıdır.

Kilise: daha önce burada bulunan kilisenin 1894 yılındaki depremde yıkılmasından sonra 1899 yılında Konstantinos Muzuros Paşa tarafından yapılmıştır. Rum asıllı Arnavutköy’lü bu devlet adamı, Osmanlı imparatorluğunda Paşa, Vezir ve Büyükelçi olarak hizmet etmiştir.

Yapının güneyinde Muzuros Paşa’ya ait bir aile mezarlığı bulunmaktadır. O yıllarda, yani Sultan Abdülhamit döneminde, kubbeli kiliselerin yapılmasına izin veriliyordu. Kilise; camiye benzer ana kubbesi ve girişteki çan kulesiyle baş meleklere adandığı için “Taksiarhis” adını almıştır.

Çan kulesinde Hz İsa’nın ağzından “Bana gel” yazısı dikkat çeker. Geniş ve bakımlı bir bahçenin içindeki yapı, merkezi haç planındadır.

İç dekorasyonunda bol renklilik ve çeşitli sayıda ikona görülür. Söylenenlere göre 50’den fazla ikona vardır. Hem dinsel hem de mitolojik konuların işlendiği ikonalar arasında bulunan Meryem Ana, İsa Peygamber, Aya Nikola, Aya Varvara ikonaları görülmeye değerdir. Ancak “Mavromolitisa” ikonasının ilginç bir hikayesi vardır. Bu ikona, Karadeniz’den gelmiş balıkçılar tarafından bulunmuştur.

Dolayısıyla ikona her yıl gider, ayinden sonra geri gelirmiş. Bu ikonaların bazıları  üzerindeki kurşun delikleri dikkat çekmektedir. Bu kurşun delikleri, 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslimlere yapılan saldırının izleridir. Kilisenin orta nefi üstünde yükselen geniş kubbeyi, dört kalın fil ayağı tutmaktadır. Girişteki üst galeri parmaklıklarını süsleyen ikonalar: dünyanın yaratılışından Hz İsa’ya kadar, çeşitli dinsel ve mitolojik efsaneleri anlatır.

Kilise mahzeninde yani kriptasında: bazı önemli kişilerin mezarları vardır. Kripta-mahzen bölümü üstündeki kapak, kilisenin kalabalık olduğu zamanlarda kapatılıyor, sakin zamanlarında ise açılarak merdivenlerle içeride bulunan mezarlara ulaşılıyordu. Bahçesinde İstanbul Patriklerine ait mezar dikkati çeker. Bahçede bir köşede bulunan mermerden lahit dikkat çeker.

Bu lahit, 1857 yılında ölen bir Rum tulumbacıya aittir. Bu kişi: Osmanlı itfaiye teşkilatındandır. Zaten Osmanlıda gerçek bir itfaiye teşkilatı, o yıllarda oluşturulmaya başlanmıştır. Lahtin, bir tulumba şeklinde betimlenmesi, o dönemin estetiksel zevkinin ne boyutta olduğunun kanıtıdır.

Ayios Paraskevi Ayazması

Kilisenin güneyinde avluda bir ayazma var. Dört duvar üzerinde, kiremit örtülü bir yapıdan ibaret olup 9 metre genişliğinde bir girişten, 6 taş basamak merdiven inilerek girilir. 1939 yılında konan iki musluklu mermer tekneye, bir tonoz örtülü sarnıçtan el tulumbası ile çekilir.

Sarnıçtaki su: karşılığı ile aynı adı taşıyan diğer bir ayazmadan gelir. Ayia Pareskevi ayazmasının “göz hastalıklarına” iyi geldiğine inanılmaktadır. İnsanlar ayazmaya göz şeklinde metal tabakalar getirerek dertlerine deva arıyorlar. Ayazma her sene 26 Temmuz tarihinde açılıyor. Aziz Paraskevi’nin göz doktoru olduğu biliniyor.

tevfikiye-camisi-1
İstanbul Arnavutköy Camisi-Tevfikiye Camisi-Akıntı Burnu Camisi

ARNAVUTKÖY CAMİSİ-TEVFİKİYE CAMİSİ-AKINTI BURNU CAMİSİ

Deniz kıyısında, eskiden kayıkhane olarak kullanıldığı düşünülen, günümüzde ise Vakıflar Müdürlüğü tarafından kiraya verilmiş ve kafe olarak işletilen dükkanların üstünde yükselen Arnavutköy Cami, 1832 yılında Sultan II. Mahmut tarafından oğlu Şehzade Tevfik adına yaptırılmıştır.

Mimarı bilinmemektedir. Bir adı da “Tevfikiye Cami” olan yapının, henüz Müslümanların Arnavutköy’e yerleşmeden önce kışladaki askerler ibadetleri için yapıldığı sanılıyor.

Adeta bir balkon havasında geniş bir avlusu vardır. Bu avluya çıktığınızda, bir süre, denizi ve muhteşem manzarayı izlemenizi öneririm. Bu avluya, caminin deniz tarafında bulunan iki kapısının ardında yükselen mermer merdivenlerle çıkılır. Bu kapılardan biri cümle kapısı, diğeri ise hünkar kasrının özel kapısıdır.

Kapıların üstünde: Hattat Yaserizade Mustafa İzzet Efendiye ait, iki mısralık kitabeler vardır. Her iki kitabede de Sultan II. Mahmut’un tuğrası görülür. Avluya geçerek ulaşılan camide, ahşap kaplamalı camekanlı bir son cemaat yeri vardır. Bu bölümün, kuzey duvarında açılan kapının her iki yanında, ikişerden dört pencere görülür. Bu bölümden ahşap iki kanatlı bir kapıdan geçerek camiye girilir.

Tek şerefeli minaresi, kesme taştan yapılmıştır. Alışık olunan Osmanlı mimarisinden farklı olarak, caminin kubbesi ve işlemeli dış duvarları yoktur. İç bölümde, klasik çini motifleri yoktur. Beyaz duvarlar üzerinde çok sayıda pencere görülür. Tavan, yüksek ve düzdür. Sonuç olarak, bir Osmanlı camisi olarak oldukça sadedir.

Caminin batısında görülen ahşap ve iki katlı yapı: Hünkar Kasrıdır ve camiye kıble tarafındaki giriş kapısıyla bağlanır. Kasrın giriş katında: iki penceresi bulunan bir salon ve solunda beş pencere bulunan bir oda vardır. İkinci katta bulunan odadan üç pencereli olan ve farklı dekorasyonuyla dikkat çeken oda hünkar odasıdır. Kasrın alt ve üst katlarında birer mutfak vardır.

Eskiden burada bulunan ve 1791 yılı yapımı çeşmenin yeri değiştirilmiştir. Bugün görülen çeşme: Sultan III. Selim’in kız kardeşi Beyhan Sultan tarafından 1804 yılında yaptırılmıştır. Kitabesinde “ay-yıldız” bulunurmuş. Karadeniz’e açılan gemiler, burada durur ve teknelerine su stoklarlarmış. 1950’lerdeki yol çalışmalarında bu çeşme sökülerek parçalara ayrılmış ve caminin avlusunda bir yerde kaderine terk edilmiştir.

ARNAVUTKÖY KARAKOLU

Caminin hemen yanında görülen Süslü Karakol ise, 1843 yılında kagir olarak inşa edilmiştir. Bina iki katlıdır. Yapı: bir merkez bölüm ve iki yan kanattan oluşan “U” biçimli bir plan şemasına ve kitleye sahiptir. Merkez bölüm, yan kanatlardan yaklaşık 2 metre geridedir. Simetrik bir kurgusu olan binanın mermer giriş kapısı, orta eksen üzerindedir.

Kapının üstünde: sekiz mısralık kitabe panosu ve yatay pozisyonda bir oval madalyon içinde de kısmen kazınmış olarak Abdülmecid’in tuğrası vardır. Tuğra madalyonu, alçı üzerine altın yaldızlı şemse motifi ile çevrelenmiştir. Karakolun arka bahçesi içinde, ne olduğu saptanamamış tuğla hatıllı moloz taş duvarlı bir kalıntı vardır.

ARNAVUTKÖY İSKELESİ

20 yüzyıl başlarında Şirket-i Hayriye tarafından yaptırılan iskele: Arnavutköy-Bebek caddesi üzerindedir. 1986 yılında, kıyıdan kazıklı yol geçirilince, eski iskele kullanılmaz hale gelmiştir.

Yolun kenarına yeni iskele yapılmıştır. 1988 yılında hizmete giren yeni iskele, eski Boğaziçi iskelesi tarzındadır. Tek katlı, dikdörtgen planlı, betonarme yapının dış yüzeyi ahşap kaplıdır. Tek hacimli yapıda bekleme salonu, iskele ve çımacı odaları ile gişe bulunur. İskelenin rıhtım uzunluğu 13 metredir.

AYİOS ONOFRİOS AYAZMASI

Dulkadiroğulları sokağı ile Arnavutköy Çeşmesi Sokağı köşesindedir. Girişin üstü, dört kaba taş duvardan yapılmış, üzeri çimentolu bir yapıdır. Sekiz kaba taş basamaklı merdivenle inilir. Aşağı kısmı: 1.80 metre genişlikte ve 3 metre uzunluktadır.

Üstü tonoz, zemini taş döşelidir. Merdivenden inilince, karşıda, ortada ağzı dört köşe, yekpare adi taştan oyulmuş bir kuyu bulunur. Merdivenin üstünde, sol tarafta korkuluklu bir ahşap set ilave olunmuştur. Setin üstünde: çerçeve içinde Ayios Onofrios’un çıplak, sakalı ayaklarının ucuna kadar uzanmış halde, yağlı boya bir tasviri vardır.

kirmizi-yali-1
İstanbul Arnavutköy Kırmızı Yalı

KIRMIZI YALI

Arkeolog Halet Çambel’e ait kıyıdaki bu en eski yalı 1820 yılı yapımıdır. Yalı, kendisi tarafından Boğaziçi Üniversitesine bağışlanmıştır. Yalı, üniversite tarafından “Halet Çambel ve Nail Çakırhan Arkeoloji ve Geleneksel Mimarlık Araştırmaları Merkezi” ne dönüştürülecektir.

Yalı: 1830’lu yıllara, Sultan II. Mahmut dönemine tarihlenmektedir. Yalı Sultan II. Mahmut’un Ermeni asıllı bahçıvanı tarafından yaptırılmıştır. 1836 yılında Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için ülkeye gelen Alman general Helmut von Moltke, bu yalıda yaşamıştır. 1930 yılında Ermeni Bahçıvan, Fransa’ya göçerken yalıyı Berlin Büyükelçimiz İsmail Hakkı Paşa’ya satar.

Miras yolu ile Halet Çambel’e kalır. Halet Çambel, 1936 Olimpiyatlarına katılmış ilk bayan sporcumuzdur. Daha sonra Arkeoloji Profesörü olmuştur. Yalı aşı boyası rengindedir. Osmanlı döneminde yalıların rengi önceden belirlenirdi. Aşı rengi denen kırmızı renkli yalılar devlet mensuplarına aitti. Yalıların rengi kurallara uymayanların yalılarına el konuluyor ve kendileri de sürgüne gönderiliyordu. Arnavutköy yalıları arasında, bahçesi olan tek yalıdır.

Yalı: bahçesindeki sakız ve defne ağaçlarının da bulunduğu 335 ağaçtan oluşan 8 dönümlük bahçe alanıyla dikkat çekiyor. Yalı hem mimari özellikleri hem de bahçe tasarımı açısından son derece nadir ve iyi korunmuş bir mekandır. Yani: Geç Osmanlı yerleşim düzeni, mimari kültürü, peyzaj yani bahçe anlayışı ve kentsel yaşam tarzını yansıtması açısından benzersiz bir örnektir.

1930 yılından bu yana, Çambel ailesi tarafından kullanılmaktadır. Çambel: Ağahan Mimarlık Ödülü sahibi eşi Nail Çakırhan ile birlikte, uzun süre bu yalıda yaşamış ve 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesine bağışlamışlardır.

Münzevi Yaşam Tarzı

Melekler Köyü olarak bilinen semtin isminin Anaplous olduğu Bizans döneminde: burada inzivaya çekilen ve münzevi denilen iki kişi yaşamıştır.

433-493 yılları arasında: Boğaz’a bakan bir sütuna çıkarak inzivaya çekilen Münzevi Simon’a: MS. 460-493 yılları arasında Münzevi Daniel katılır.

İmparator I. Leo bu durumdan etkilenir ve Münzevi Daniel’e yardımcı olmak ister. Daniel’in oturduğu sütunun hemen gerisine bir sütun yaptırır. Daniel’in ayaklarını uzatmasını sağlamak için, iki sütunu da kalasla birleştirir.

Daha sonra, imparator hava şartlarından rüzgar ve yağmurdan  korunsun diye, sundurma şeklinde bir gölgelik yaptırır. Her iki münzevi de halkın ilgisini çekmiş ve kabalıklar onları izlemek için buraya akın etmiştir.

akinti-burnu-1
İstanbul Arnavutköy Akıntı Burnu

akinti-burnu-2
İstanbul Arnavutköy Akıntı Burnu

AKINTI BURNU

Arnavutköy burnu, Boğaziçi’nin en akıntılı yeridir. Karşı kıyıdaki Kandilli gibidir. Bu buruna eskiden “Büyük Akıntı” yani “Mega revma” denirmiş. Boğaz boyunca denizin derinliği ortalama 50 metre iken burada 100 metreye kadar ulaşır yani en derin yerdir.

Karadeniz’e açılmak isteyen gemiler, burada yol alamadıklarında, karadan atılan bir halatla çekilerek akıntı bölgesinden uzaklaştırılırmış. Bu akıntı konusu yengeçlere de zor geliyormuş ve burada karaya çıkıp yollarına yürüyerek karadan devam ediyorlarmış. Bu durum, tarihçiler arasında “yengeçlerin uzun geçidinde taşların aşındığını gözlerimle gördüm” şeklinde ifade edilmiştir. 15 yüzyıl tarihçi yazarı Petris, bunu yazmıştır.

ROBERT KOLLEJ BİNALARI

Arnavutköy semtinde, patikalardan geçip tepelere tırmanıldığında: tepede 1871 yılında Amerikan kız okulu olarak kurulmuş Robert Koleji binaları görülür. Amerikan Kız Koleji: Türkiye’de bu tür ilk modern kız lisesidir. Ülkenin tarihinde öncülük etmiş pek çok kadın, buradan yetişmiştir.

Bunların arasında en ünlüleri Halide Edip Adıvar’dır. 1971 yılında, yüzüncü kuruluş yıl dönümünde, Boğazın biraz ilerisindeki Robert Kolejin erkek lisesiyle birleşmiş ve Arnavutköy’deki yerinde Robert Kolej olarak hizmet vermeye başlamıştır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

İstanbul Ortaköy

ortakoy-genel-3
İstanbul Ortaköy

Ortaköy: Boğaziçi’nin Avrupa yakasında, Beşiktaş ilçesine bağlı bir semttir. Sahile açılan vadi boyunca, yamaçlara kurulmuştur. Ortaköy’ün antik çağlardaki adı “Arkheion” dur.

Bizans döneminde burada; Bizans imparatoru Basileios tarafından yaptırılmış; “Aya Fokas” denen bir kilise varmış ve yörenin ismi: 16 yüzyıla kadar bu azizin adıyla anılmıştır. Burada, günümüzdeki modern Rum kilisesi de aynı isimle anılmaktadır. Ancak Bizans döneminde yapıldığı belirtilen Aya Fokas manastırı bulunamamıştır. Zaten semtin büyük bölümünü de bu manastır kaplamaktadır.

Buradaki balıkçı köyü, bazı kaynaklarda “Klidon” ismiyle de geçmiştir. Bu köyde: birçok manastır bulunduğundan söz edilmektedir. Bunlardan en dikkat çekeni: Arsaberu Manastırıdır. 9 yüzyılda Ermeni asıllı Ortodoks Patriği İoannes Grammatikos’un muhteşem sarayı olarak kullanılan yapı: (bu saray nedeniyle semtin ismi bir süre “Arsebera” diye de anılmıştır) gizli ayinler ve ahlaka aykırı eğlenceler yapıldığının duyulması üzerine, Bizans imparatoru Basileios tarafından satın alınmış ve 150 rahiplik bir manastır haline getirilmiştir. Bu manastırın varlığı, Bizans’ın son yıllarına kadar devam etmiştir.

Türklerin Ortaköy’e yerleşmesi Kanuni Sultan Süleyman dönemindedir. Sultan III. Ahmet döneminde, Başdefterdar İbrahim Paşa: Klidyon burnuna bir yalı ve yanına da Kethüdası Mehmet Ağa bir cami yaptırır. Bundan sonra burnun adı “Defterdarburnu” olarak anılır ve uzun süre bu isimle anılır.

Evliya Çelebi anılarında 17’nci yüzyılda birlikte yaşayan Yahudi, Rum ve Müslüman topluluklardan söz etmektedir. Ünlü Seyyahın söylediğine göre: Ortaköy, meyhaneleriyle o dönemlerde eğlencenin merkeziymiş. Kıyıda yaptırılan yalılar: Sultan Abdülaziz döneminde, 1871 yılında Çırağan Sarayının yaptırılması sırasında yıktırılmıştır.

ortakoy-genel-1
İstanbul Ortaköy

Günümüzde: Ortaköy, Boğaziçi köprüsünün Avrupa ayağındaki konumuyla ve gerek semtin sembolü olan camisi ve gerekse kilise ve sinagog yapılarıyla önem kazanmaktadır. Ayrıca: semtin güzel çarşısı ve canlı atmosferi ve eğlence mekanları: burayı İstanbul şehrinin gözde semtlerinden biri haline getirmiştir.

Burada: gözde gece mekanları, güzel kafe ve restoranlar ile barlar bulunur. İskele meydanı ve kumpir dükkanları, insanları buraya çeker. Ancak, gece hayatının ortasında olduğundan özellikle yaz akşamları ünlü gece kulüplerinin önündeki Boğaz yolunda dayanılmaz sıkışık trafiği ile dikkat çeker.

İstanbul Ortaköy

Ama Ortaköy yöresine giderseniz: özellikle Ortaköy Çarşısını gezmelisiniz. Burada: çeşitli objeler ve el sanatları, ikinci el eşyalar, takılar, şapkalar, posterler ve kitaplar gibi birçok şeyi bulup satın almak mümkündür. Ayrıca: elbette Ortaköy denildiğinde ilk akla gelen kumpirdir. Lezzetli kumpirlerden tatmayı unutmayınız.

damat-ibrahim-pasa-cesmesi-1
İstanbul Ortaköy Damat İbrahim Paşa Çeşmesi

DAMAT İBRAHİM PAŞA ÇEŞMESİ

Meydanda, ahşap evlerle aynı kaderi paylaşıp kalabalığın arasında kaybolan bir de çeşme vardır. Çeşme Sultan III. Ahmet’in damadı ve sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından 1723 yılında yaptırılmıştır. Lale devrinin meşhur sadrazamı, Damat İbrahim Paşa 1730 yılında çıkan Patrona Halil isyanı sırasında öldürülmüştür.

Büyük bir haznenin önünde, denize bakan dar cephesinin tamamı mermer kaplı olan bu çeşmenin cephesi oldukça gösterişlidir. Dikey olarak dikdörtgen formundadır. Ortada kalan ana bölüm: lüle, ayna taşı, kitabe ve tekne ile testi koyma setlerinden meydana gelmiştir.

Bunun iki yanındaki dar bölümlerde ise, suluklar bulunur. İki servi ve bir rozetle bezenmiş olan ayna taşının içinde bulunduğu niş, istiridye kabuğu şeklinde taçlanmıştır. Bunun üzerinde kitabe panosu vardır. Sahilde, ahşap temeller üzerine oturtulan çeşme, zamanla dolgu ve zemin oturması nedeniyle çöker ve toprak seviyesinin altında kalır. Üzerindeki kitabe “Şakir Ahmet Paşa” ya ait, beş kıtalık bir manzumedir.

1990’lı yıllarda yapılan Ortaköy meydanı düzenlemesinde çeşme bulunduğu yerden kaldırılarak, caminin karşısına taşınmış, toprak altında kalan su teknesi ve musluk çevresindeki selvi motifli taşı da, çeşmeye yerleştirilmiştir.

ortakoy-camisi-00
İstanbul Ortaköy Büyük Mecidiye Camisi-Ortaköy Camisi

ortakoy-camisi-minare-1
İstanbul Ortaköy Büyük Mecidiye Camisi-Ortaköy Camisi

  

BÜYÜK MECİDİYE CAMİSİ-ORTAKÖY CAMİSİ

Burada bu cami yapılmadan önce, Vezir İbrahim Paşanın damadı olan Mahmut Paşa tarafından kendi adına yaptırılmış bir mescit bulunuyormuş. Patrona Halil isyanında ölen Mahmut Paşanın damadı: Kethüda Mehmet Ağa: kayın pederine ait bu yıkılan camiyi 1740 yılında yeniletmiştir. Bu cami: 1810 yılındaki kayıtlarda “Mehmet Kethüda Camisi” olarak geçmektedir.

Günümüzde halk arasında “Ortaköy camisi” olarak tanınan yapı: Mehmet Kethüda Camisi yani Defterdar Camisi yıkılarak onun yerine Sultan Abdülmecit tarafından, 1854-1855 yılları arasında yaptırılmıştır. Caminin mimarı: Dolmabahçe sarayı ve camisini de yapan Nikogos Balyan’dır.

Zaten, Dolmabahçe camisiyle bu cami, dikkat çekici benzerlik gösterir. Burada bir husustan daha söz etmek gerekir: Şöyle ki 1858 yılı Osmanlı imparatorluğunun çöküş yıllarıdır ve bu cami, Osmanlının bir dünya imparatorluğunu ispat etmek için yaptırılmıştır. Caminin mimarı hakkında bir not: yapılan son arşiv araştırmalarında, mimarın Balyan olduğunu doğrulayacak hiçbir kayda rastlanmadığı, buna karşılık inşaat sürecinde önce Artin kalfa, ardından da Hacı Stefan kalfanın görev yaptığı tespit edilmiştir.

Denize doğru bir rıhtım üstünde bulunan cami: dünün ve günümüzün en gözde Osmanlı mirası olarak bir prenses kadar güzel bir yalı camisidir.

Boğaziçi manzarasına hakim bir konuma yerleştirilen cami: barok üslupla yapılmıştır.

Giriş kapısının üstünde “Abdülmecit” in tuğrası görülür.

Taş oymacılık sanatının inanılmaz incelikteki örneklerini taşır. Sütunların arasında görülen ve bulutların tasvir edildiği freskler: Boğazın görüntüsüyle uyum içindedir.

Padişahın kayığı ile yanaşıp, doğrudan içeriye girmesine imkan sağlamak için, binanın arkasına iki katlı hünkar kasrı denen özel bir bölüm yapılmıştır. Rıhtıma açılan düzenleme, sultanın deniz yolunu kullandığını göstermektedir.

Büyük kubbe kemerlerinin alınlık tabakalarının dalgalı duvarlarında: gerçekten barok bir enerji ve hareketlilik göze çarpar. Kubbenin duvarları pembe mozaikten yapılmıştır. Caminin içini süsleyen “çeharyarı güzin” levhaları ve minberin üstündeki “kelime-i tevhid” bizzat Sultan Abdülmecit tarafından yazılmış ve onun imzasını taşımaktadır. Mihrap mozaik ve mermerden, minber ise somaki kaplı mermerden yapılmıştır ve ince bir işçilik ürünüdür.

Bütün 19 yüzyıl selatin camilerinde görüldüğü gibi, bu camide de 2 iç mekan vardır. Bunlardan biri asıl ibadet yeri olan harim, diğeri ise girişteki kapalı bir mekan olan hünkar mahfilidir. Çünkü Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz, zaman zaman Cuma namazlarını bu camide kılarlarmış.

Dört yandaki kasnak kemerler üzerinde bulunan geniş ve yüksek taş pencerelerden: içeriye, Boğaziçi’nden gelen ve günün farklı saatlerine göre değişen ışıklar girerek haremde bir renk cümbüşü yaratılır.

Minareler: caminin tüm tasarım anlayışını destekler şekilde yapılmıştır. Hünkar kasrının içine yerleştirilmiş tek şerefeli minarelere, caminin ana girişinden ulaşılır. Günümüzde görülen minareler 1909 yılındaki onarım sırasında yapılmıştır.

Özgün halinde, yivli gövdeli olan minareler, 1894 yılındaki depremde yıkılmıştır. Yerlerine yivsiz olarak yeniden inşa edilmiştir. Şerefelerin başlıca motifleri konsollar, iyon yaprak dizili profiller ve akantus yapraklarıdır. Dalgalı bir tasarım, barok havayı yansıtmaktadır.

Minareler: caminin iki minaresi birer şerefelidir ve inceliği ve zarif oyma taş dokusundaki kıvrak desenleri göz kamaştırıcı güzelliktedir. Minareler kuzey cephesinde, hünkar dairesinden yükselir.

Eskiden burada Ortaköy deresinin yatağı bulunduğundan: caminin zemininde sürekli kaymalar olduğu tespit edilir. Bunun üstüne, cami 1960’lı yılların başında restorasyona tabi tutulmuştur. Bu restorasyonda: temelin 20 metre kadar altına inilmiş ve 60 kazık çakılmış, 80 ton beton enjekte edilerek zemin takviyesi yapılmıştır. Kubbesine de beton kabuk yapılmıştır.

Cami, bu kapsamlı restorasyonun ardından 1984 yılında yangın geçirmiş ve hasar görmüştür. Bunun üzerine, son olarak 2011-2014 yılları arasında süren restorasyona alınmıştır. Bu restorasyonda: çok yoğun olan neme karşı da özel önlem alındı. Daha önce yapılan içeriğinde çimento bulunan beton sıva gibi restorasyon hataları da ortadan kaldırıldı. Restorasyonda: eserin orijinaline uygun olarak Horasan tekniği kullanıldı.

Ortaköy camisi, İstanbul’un önemli ve değerli bir mimari eseri olarak, boğaz manzarasının ana ögelerinden birisi konumundadır. Batılı ressam ve fotoğrafçıların sevdikleri konulardan birisi olan yapı: padişahlık döneminde, Cuma selamlığında rıhtıma yanaşmış saltanat kayığı ve tören kıtaları ile resimleri çekilmiş, sonraları da yanına yanaşmış yelkenliler ve Karadeniz takaları ile görünen birçok resmi mevcuttur.

Bu camiyle ilgili son bir nottan söz etmek istiyorum: Klasik Osmanlı mimarisiyle birlikte barok tarzının ve bezeme sanatının özelliklerini taşıyan bu caminin bir benzerinin, Türkiye Diyanet Vakfı öncülüğünde Küba’nın başkenti Havana şehrinde yapılması için çalışmalar yapılmaktadır. Yaklaşık 3500 Müslümanın yaşadığı ülkede, barok mimari eserleri ağırlıktadır ve zaten bu yüzden, bu caminin benzerinin yapılması planlanmaktadır.

HACI MAHMUT CAMİSİ

Dereboyu caddesi üzerinde, mahallenin iç kesimlerindedir. Ortaköy yöresinde Müslüman nüfusun hızla artması nedeniyle, bölgede ikinci bir camiye ihtiyaç duyulmuş ve 1985 yılında Hacı Mahmut Camisi yapılmıştır.

kethuda-hamami-2
İstanbul Ortaköy Türk Hamamı-Hüsrev Kethüda Hamamı

TÜRK HAMAMI-HÜSREV KETHÜDA HAMAMI

Ortaköy meydanının arkasında: Dereboyu caddesi ve Muallim Naci caddesinin kesiştiği yerdedir. 16 yüzyılın Kanuni Sultan Süleyman döneminin ünlü Sadrazamı Kara Ahmet Paşanın kahyası: Kethüda Hüsrev Paşa tarafından, 1570 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Türklerin Ortaköy’e yerleşmesinden sonra inşa edilen ilk eser olarak önem kazanmaktadır. Öte yandan, hamam yapısının Ortaköy’deki en eski yapı olduğu iddia edilmektedir.

Orta ölçekli, iki kubbeli bir çifte hamamdır. Klasik hamam düzeninden farklı olarak: tek bir sıcaklık yerine, kubbeli dört oda kullanılmıştır. Alışık formdaki camekandan geçilerek soğukluğun merkezine ulaşılır. Burası: her biri beşik tonozlarla örtülmüş, farklı büyüklükteki iki bölümden oluşur.

Bir uçta lavabolar, diğerinde usturalıklar vardır. Hararet kısmı: alışıldık büyük kubbeli haç formu yerine: her biri aynı büyüklükte, kubbeli dört alandan oluşur. Bu alanların, ilk ikisi, geniş bir kemerle birbirine bağlıdır. Ortada: Bektaşi yerine duvar tarafında mermer basamak vardır. Burada kurnalar bulunur.

Bu tür düzenleme: daha eski ve daha küçük hamamlarda görülür. Ancak, buradaki alan, bu tür bir düzenlemeyi gerektirmeyecek kadar geniştir. Hamam: kadınlar ve erkekler kısmı birbirinin aynı olan çifte hamam tarzındadır.

Yapı 1990 yılına kadar hamam olarak kullanılmıştır. Sonra restorasyona alınmış ve 2001 yılında restorasyon bitirildikten sonra ise restoran ve gece kulübü olarak hizmet vermeye başlayan bina günümüzde kapalı durmaktadır.

ayas-fokas-kilisesi-1
İstanbul Ortaköy Aya Fokas Kilisesi-Hagios Phokas Kilisesi

AYA FOKAS KİLİSESİ- HAGİOS PHOKAS KİLİSESİ

Muallim Naci caddesi üzerinde, dükkanların arkasında bulunan bu kilisenin, tarihi, aslında Roma dönemine kadar uzanmaktadır.

Buradaki ilk kilise: Makedonyalı İmparator Basileus tarafından 7’nci yüzyılda yaptırılmıştır. Bu kiliseye zamanla bir manastır ve ek binalar eklenmiştir.

Bizans imparatoru Theophilos (832-842) un hocası ve aynı zamanda Piskopos olan İonnasis’in görkemli evinin hemen bu kilisenin yanında olduğu söylenmektedir. Hatta: 1997 yılında, Mecidiye Köprüsü sokağı başında kanalizasyon inşaatı yapılırken, Bizans eseri olduğu anlaşılan tonozlarla karşılaşılmış ve sonrasında ise üstü örtülmüştür. Bu kalıntıların, Patrik İonnasis’in evi olabileceği düşünülüyor. Kömürciyan: Fetihten sonra bu manastırın yerine küçük bir kilise yapıldığını yazmaktadır.

Sultan III. Ahmet döneminde, 1719 yılında yörede çıkan yangında bu kilise de etkilenir ve yanarak harap olur. Yanan kilisenin yerine, padişah fermanı ile aynı yere aynı ebatta yeni bir kilise yaptırılır. Ancak 1853 yılındaki yangında, bu kilise ve beraberinde semtin camisi ve bazı binalar da yanar. Bunun üzerine, Sultan Abdülmecit tarafından verilen fermanla, yine aynı yere bir kilise yaptırılır.

Günümüzde görülen kırma çatılı ve apsis çıkıntılı kilise, 1856 yılında Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Kilisede naosa girilen kapının üstünde bulunan kitabede, bu olay ve Abdülmecit’in ismi yazılıdır. Kilisenin mimarı Savvas Kalfas’dır. Kilisenin çan kulesi, metal olarak demir çubuklardan yapılmıştır ve yapının kuzeyindedir.

Kilise: büyük bir avlu içindedir. Bu avluya kuzeybatıdan girilir. Yapı malzemesi, yontu moloz taştır. Çatı olarak, meyilli kırma çatı yapılmıştır. Yan cepheleri son derece düz ve basittir. Kilise: Sinoplu Aziz Fokas adına adanmış tek yapıdır. Aziz Fokas: Sinop Episkoposu ve bir çilekeştir.

Zaten Bizans döneminde, yörenin ismi de “Aya Fokas” olarak anılıyormuş. Kendisi birçok kişinin: Hıristiyanlığa katılmasında etkili olmuştur. Buna karşı, Hıristiyanlık karşıtı olan İmparator Traianus tarafından kızgın suya atılarak öldürülmüştür.

Kilisenin yanındaki otopark: onun da devamında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği olarak kullanılan bina görülür. Bu bina: eskiden Rum İlkokulu iken, öğrenci olmaması nedeniyle şehirdeki diğer Rum okulları gibi kapatılmıştır.

bulgurcu-sokak-1
İstanbul Ortaköy Bulgurcu Sokak

BULGURCU SOKAK

Ortaköy bölgesine, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Müslümanlar da yerleşmeye başlamış ve böylece daha önce yerleşen Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerle birlikte bir yaşam tarzı kurulmuştur. Günümüzde, Bulgurcu sokakta: Yahudilerin yaşadıkları tarihi evlerden birkaç tanesini görebilirsiniz.

portakal-yokusu-1
İstanbul Ortaköy Portakal Yokuşu

PORTAKAL YOKUŞU

Ortaköy Dere boyunu, Ulus ve Akmerkez e bağlayan oldukça dik bir yokuştur. Boğaz köprüsünün altından geçer. Manzarası çok güzeldir.

Sultan II. Abdülhamit döneminde yani Osmanlının son dönemlerinde Maliye Nazırı olarak görev yapan Mikail Portugal Paşa’nın burada bulunan konağından ismini almıştır. Halkın dili dönmediğinden, kendisine “Portakal Paşa” denmiştir. Kendisi sonraları Ziraat Bankası Genel Müdürü olmuştur.

Bir rivayete göre ise, en tepesine bırakılan portakal denize ulaştığı için bu isim verilmiştir.

etz-ahayim-sinegogu-2
İstanbul Ortaköy Etz Hayim Sinegogu

ETZ HAYİM SİNEGOGU

Muallim Naci Caddesi deniz tarafında, Boğaz köprünün sağ ayağı yakınlarında, kıyı şeridindedir.

Ortaköy Sinegog u olarak da bilinen bu mekanın isminin anlamı “Hayat Ağacı”  demektir.

Özgün sinagog: Bizans dönemine tarihlenir. Yani, yapının tarihi 14 yüzyıla kadar gitmektedir. Çeşitli yangınlardan etkilenen yapı: 1831 yılında yenilenmiş ve mevcut bina, 1913 yılında yapılmıştır. 17 yüzyılın ilk yarısındaki Kapalıçarşı yangınının ardından, bu çevreye yerleşen cemaate hizmet vermeye devam etmiştir. Bu tür Musevi tapınaklarında sıkça görüldüğü gibi: kemerli, yalın bir giriş kapısı vardır.

18 yüzyıl başlarında ve daha sonraki dönemlerde: önemli yangınlar geçirmiştir. Buna rağmen, değişen yapısı ile günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. 1 Ekim 1914 tarihinde, Musevilerin büyük oruç gecesinde çıkan yangında: eski yapıdan yalnızca Ehal yani Tevratın parşömen rulolar üzerine yazılmış suretlerinin bulunduğu mermer ark yani dolap kurtulmuştur. Bu dolap, günümüzde tarihi bir anıt olarak bahçededir. Günümüzde sinagog olarak kullanılan yapı: eski Sinagog yapısının dini okul olan bölümüdür.

İnciciyan: burada yaşayan Musevilerin, uzak diyarlardan getirdikleri “Enginar” ı, ilk olarak Ortaköy’de yetiştirdiklerini yazar.

esma-sultan-1
İstanbul Ortaköy Esma Sultan Yalısı

ESMA SULTAN YALISI

Ortaköy camisini geçtikten sonra, Kuruçeşme’ye uzanan sahil boyundaki ilk yalıdır.

Yalı: Sultan Abdülaziz’in kızı Esma Sultan için 1875 yılında Sarkis Balyan’a yaptırılmış ve Esma Sultana 10 yaş günü için hediye edilmiştir. 1873 yılında Dolmabahçe Sarayında doğan Esma Sultan, 3 yaşında iken babası tahttan indirilmiş ve yetiştirilmek üzere Abdülhamit’in Yıldız Sarayı haremine alınmıştır. Aynı zamanda, Sultan II. Mahmut’un kız kardeşi olan Esma Sultan: 16 yaşında Çerkez Mehmet Paşa ile evlenmiştir.

Yazılanlara göre: kendisinin ilginç bir yaşantısı vardır. Canlı ve renkli karakteri sayesinde seçkin ve beğenilen bir hanımefendi olmuştur. Çok renkli bir hayat yaşamış ve ardında gözü yaşlı çok erkek bırakmıştır.

Esma Sultan; bu yalıda 10 yaşadıktan sonra ölmüş ve öldükten sonra, yalı, Sultan II. Abdülhamit tarafından 1899 yılında kızı Cemile Sultana verilmiştir. Cemile Sultan öldükten sonra, kızı Fatma Sultana verilen yalı, 1915 yılında Osmanlı saray hanedanının mülkiyetinden çıkar. 1918 yılında Rum okulu, 1922 yılından sonra da tütün deposu olarak kullanılır. 1950’lerde ise, birkaç defa satılıp marangozhane ve tütün deposu olarak kullanılır. 1975 yılında ise büyük bir yangın yaşanır ve yalı harap olur. Bundan sonra ise harabe, kömür deposu olarak kullanılır.

1990’lı yıllarda: burada bulunan kalıntılar bir özel şirket tarafından satın alınmış ve yalıdan geriye kalan dört duvar: cam ve çelik konstrüksiyonla giydirilerek, burada sosyal toplantılar, konserler ve özellikle sosyete düğünlerinin yapıldığı bir mekan elde edilmiştir.

BALYAN AİLESİNİN YALISI

Hemen Esma Sultan yalısının yanındadır. Bu yalının bulunduğu arazi, aileye Sultan Abdülaziz tarafından bağışlanmıştır. Çünkü: Beylerbeyi Sarayındaki güzelliklere imza atan Sarkiz Balyana: yaptığı eserini Boğazın tam karşısından izleyebilme imkanı yaratmaktır.

taut-evi-1
İstanbul Ortaköy Taut Evi

TAUT EVİ

Alman asıllı bir Yahudi olan Taut: özellikle Berlin şehrinde yaptığı modern binalarla kendine haklı bir ün edinmiştir ve binaları UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesine girmiştir.

Ancak 1932 yılında ülkesi Almanyayı terk etmeye zorlanmış, Sovyetler, İsviçre ve Japonya’da bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a yerleşmiş, günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan okulda profesörlük yapmıştır.

Boğaz köprüsünden araba ile Avrupa yakasına geçildiğinde, Ortaköy’e doğru ilerlendiğinde sağ tarafta yer alan ve daha çok bir Budist tapınağına benzeyen bordo renkli bir ev görülmektedir.

Burası “Doğunun manevi değerlerinin insan üzerindeki etkisini modern bir ev ile açıkladığını” söyleyen Alman mimar Bruno Taut’un ölene kadar yaşadığı evdir. Ortaköy sırtlarında, Emin Vafi korusunda bulunan ve kendisinin tasarladığı ev 1938 yılında tamamlanmıştır.

Yapı: mimarın Japon mimarlığına olan ilgisini kanıtlamaktadır. Ev tamamlandıktan kısa süre sonra ölen mimar, Edirnekapı şehitliğine defnedilmiş, yaşadığı bu ev ise, son yapılar eklemelerle özgün kimliğini kaybetmiştir.

Öldüğü 1938 yılına kadar Türkiye’de yaşayan Taut: Ankara ve Trabzon şehrinde çeşitli eserler bırakmıştır. En son Atatürk’ün Ankara’daki katafalkını hazırlamıştır.

reina-1
İstanbul Ortaköy Lido Yüzme Havuzu-Reyna

LİDO YÜZME HAVUZU-REYNA

Ortaköy ve Kuruçeşme arasındaki bu yüzme havuzu, Çifte sarayların bulunduğu yere 1942 yılında inşa edilmiştir ve Türkiye’nin ilk modern yüzme havuzudur. Havuzun açılması, ülkemizde yüzme sporunun gelişmesinde önemli katkı sağlamıştır.

Bu komplekste: havuz yanında bir restoren ve bir de otel bulunuyordu. Günümüzde havuzun bulunduğu yerde: eğlence mekanı “Reyna” bulunmaktadır. Havuzun içi doldurulmadan sadece üstü kapatılmış, soyunma kabinlerinin bulunduğu yere de restoranlar yapılmıştır.