Çorum İskilip: Çorum iline bağlı olmasına rağmen, bunu pek kabullenememiş bir yöremizdir. Zaten, ilçede göreceğiniz araçların birçoğunun plakası 06’dır. İskilip’te bir kez bulundum. İlçenin görüntüsüne bakınca, önce İskilip kalesi ve arkada Yivlik kayası, ilginç bir görünüm sunuyor.
ULAŞIM
İskilip, il merkezi olan Çorum’a ; 55 km. uzaklıktadır. İskilip-Ankara arasındaki uzaklık ise: 210 km. dir. İskilip-Kastamonu arasındaki uzaklık: 140 km. İskilip-Osmancık arasındaki uzaklık: 92 km. İskilip-Bayat arasındaki uzaklık: 33 km.
TARİHİ
İskilip yöresinin tarihi geçmişine bakıldığında: buranın Hitit imparatorluğunun kayıp kentlerinden “İskala” olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca: yazılı kaynaklarda, buranın Paflagonların son krallık merkezi ve Galatların ise, Ankara’dan sonraki ikinci krallık merkezi olduğu biliniyor. Paflagonyalılar, demir atlılar ülkesi olarak da bilinir.
MÖ.625 yıllarına gelindiğinde: bölgenin Lidya kralı Ardis tarafından fetih edildiği görülür. MÖ.550 yıllarında Persler ve MÖ.333 yılında ise İskender, bölgede hakimiyeti ele geçirir. MÖ.300-200 yılları arasında, bu kez: yukarıda sözünü ettiğim gibi Galatlar görülür.
1785-395 yılları arasında Romalılar var. 395-1071 yılları arasında ise, Bizanslılar. 1074 yılında, Türkler bölgede görülürler. 1381 yılında, Kadı Burhaneddin Devleti yöreyi ele geçirir.
1866 yılında, Rus çarlığı tarafından sürgün edilen Çerkezlerin bir kısmı, İskilip yöresine gelerek yerleşirler. 1872 yılında, İskilip’te belediye teşkilatı kurulur. 1908 yılında, yörede büyük bir deprem yaşanır.
İlçenin tarihi süreç içindeki isimleri: İskila, İskelib, İmad, Direklibel olarak geçer.
GENEL
İskilip hakkında genel özellikleri verirken belirtmek istediğim ilk husus: deprem bölgesinde bulunmasıdır. Tarihi süreç içinde, burada birçok kez deprem olmuştur. Tarih boyunca depremlerle yıkılan şehir, defalarca yeniden kurulmuştur.
Evet, İskilip: İç Anadolu ve Karadeniz bölgesinin birleştiği yerde geçiş bölgesindedir. İlçe merkezinin çevresi yüksek dağlarla çevrilidir. İklim düşünüldüğünde: yazları sıcak ve kurak kışları ise soğuk ve yağışlı bir iklim egemendir.
Merkezin denizden yüksekliği: 720 metredir. Ekonomi: tarıma dayanmaktadır. Özellikle: yem bitkileri, sanayi bitkileri ve baklagiller yetiştirilmektedir. Ancak iklimin uygun olması nedeniyle, özellikle “ceviz” üretimi de yaygındır. Çünkü: İskilip, ceviz üretimi için çok uygun şartlar oluşturmaktadır.
İlçe içinden: Meydan çayı geçer ve Kızılırmak’a dökülür.
İskilip her ne kadar Anadolu’nun merkezinde olsa da, buradaki insanların ve özellikle bayanların beyaz tenli ve renkli gözlü oldukları görülüyor. Bununla ilgili şöyle bir hikaye anlatılıyor. Yıldırım Beyazıt, Timur ile savaşmadan önce, yöreden asker ister.
Birçok belde asker göndermesine rağmen, İskilip yöresi, o sıralarda olan bir düğünü bahane ederek asker göndermez. Bunun üzerine, Yıldırım Beyazıt ordusu yenilip, tarihi süreç içinde yeniden toparlanınca, bu yöredeki insanları yurdun diğer yörelerine sürer ve Trakya’daki vatandaşları buraya yerleştirir.
Yöre: turizm açısından pek de azımsanmayacak özellikler taşıyor. Özellikle: tarihi evleri dikkate değer. Ama, maalesef yöre, turizme gerekli özeni ve dikkati göstermemiş ve bunun sonucunda turistik yönlerini öne çıkaramamıştır.
Yoksa, gerek Safranbolu ve gerekse Beypazarı evlerini anımsatan tarihi evleri görülmeye değerdir. Evet, yörede, ilginizi çekebilecek: ahşap evler, asırlık çeşmeler ve tarihi yapılar var. Bu çeşmelerden, 19 tanesi, geçen yıllarda, restore edilmiştir. Hatta, 200 yıllık bir çarşı bile var. Bu tarihi çarşıda: 24 dükkanda; semerciler, dikiciler ve ayakkabıcılar var. Son aylarda, bu tarihi çarşının restore edileceği söyleniyor.
NE YENİR-NE İÇİLİR
İskilip yöresine yolunuz düşerse, yerel lezzetler içinde öncelikle önereceğim: İskilip dolması. Sonra: keşkek olabilir. Bu arada, İskilip yöresinde “turşu” da çok meşhur. İlginizi çekerse.
NE SATIN ALINIR
İskilip yöresinde, zamanı uygunsa “ceviz” satın alabilirsiniz. Aslına bakarsanız, bu ceviz olayı, İskilip yöresinde II. Dünya savaşı öncesine kadar çok çok daha önemliydi. Ancak: II. Dünya Savaşından sonra, büyük ihtimalle bilinçli olarak, ceviz kütüklerine büyük paralar verildi ve yöredeki insanlar, bu büyük paralara kanarak, bütün ceviz ağaçlarını kestiler ve kütüklerini Fransa’ya ihraç edilmek üzere, gönderdiler.
Ama sonradan öğrenildi ki bu kütükler, Fransa’ya ihraç olma yanında, denize atılarak ortadan kaldırılmışlardı. Yani, amaç ceviz kütüğü değil, bu yöreye has, meşhur cevizin sonunu getirmekti. Evet, hikaye bu. Ama günümüzde, yine de yörede ceviz yetiştirilmeye çalışılıyor ve bir zamanlar dünyaca meşhur İskilip cevizi, yine eski günlerine dönmeye çalışıyor.
KONAKLAMA
İskilip Öğretmenevi 30 oda 55 yatak kapasitelidir. Meydan Mahallesi. Dr. Sadık Ahmet Caddesi.No.12 Telefon: 364-5118576
GEZİLECEK YERLER
KALE
İlçe merkezindedir.
Kale yapısı: 100 metre yüksekliğinde ve çevresi yalçın kayalarla çevrilidir.
Kalenin Osmanlı döneminde yapıldığı düşünülüyor. Ama yine de, yaptıran ve kesin yapılış tarihi hakkında net bilgiler yok.
Yapının: üç yanı, sarp kayalıktır. Sadece, batı yönünden kaleye çıkmak mümkündür. Kalenin inşa edildiği kayalığın eteklerinde ise, Roma dönemine ait kaya mezarları görülüyor. Kalenin içinde bir zindan bulunmaktadır Ancak, bu zindan daha sonra halk tarafından doldurularak iptal edilmiştir. Kale çevresindeki surlar ise, onarılarak günümüze kadar ulaştırılmıştır.
YİVLİK KAYASI
İlçeyi bir bekçi gibi görüyor. Yivlik isminin nereden geldiği düşünülürse, bu konuda şöyle bir gerçek var. 1400’lü yılların başında: Osmanlılar ve bu yörede egemenlik kuran Kadı Burhaneddin Devleti arasında çatışma çıkar ve yapılan savaş sonunda: Osmanlı ordusu yenilir. Bunun üzerine, Kadı Burhaneddin, yörede büyük kıyımlara girişir.
Özellikle: Osmanlı yanlısı İskilip halkına büyük işkenceler yapar. Takip eden dönemde, Akkoyunlulardan Türkmen boy beylerinden Kara Yüllük Osman Bey: Sivas yakınlarında Kadı Burhaneddin ordusunu yener ve kendisini de öldürür
Bunun üzerine İskilip halkı, bir minnet düşüncesiyle, bu görkemli kayaya, Osman Bey gibi heybetli olduğu gerekçesiyle “Kara Yüllük” ismini verir. Zamanla sözcüğün önündeki “kara” kelimesi unutulmuş ve burası Yüllük (Yivlik) kayası olarak anılmaya başlanmıştır.
Evet, Yivlik tepesine gidebilirsiniz. Buraya giderseniz de: mutlaka yivlik suyundan içmelisiniz. Bu suyun şifalı olduğuna inanılıyor. Zaten efsanelerden başladık ya, biraz daha hikayeleri genişletelim. Eski dönemlerde İskilip halkı, büyük bir gölün ortasında bulunan kalede yaşıyormuş ve surların dışına çıkamıyorlarmış.
Ancak, kaleye kuzey ve güney yönünde, 3 km. uzunluğunda iki gizli geçit ile ulaşılıyormuş. Aynı dönemde, Yivlik kayasının eteklerinden çıkan su, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılıyormuş. Hastalar: bu yer altı tünellerinden geçirilerek kaleden çıkarılıyor ve Yivlik kayanın eteklerinden çıkan bu şifalı suya ulaştırılıyorlarmış.
Gelemeyen hastalar için ise, Yivlik suyu, tahtadan yapılmış büyük fıçılara konularak kaleye taşınıyor ve hastalara veriliyormuş. Suyun özellikle ruhsal rahatsızlıkları olanlara şifalı geldiği söyleniyor.
REDİF KIŞLASI
Kışla yapısı: kuzey-güney istikametinde, dikdörtgen planlı ve 3 katlıdır.
Binanın: 20’nci yüzyıl başlarında, Osmanlı döneminde yapıldığı düşünülüyor. I. Dünya savaşı sırasında askeri amaçlarla kullanılan yapı, daha sonraları eğitim faaliyetlerinin mekanı olarak kullanılmıştır. Ancak, bu yıkılma durumu ile karşı karşıya kalan bina, 1980’li yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarının yarım kalması nedeniyle, halen bu tehlikeyle yüz yüzedir.
ŞEYH MUHİDDİN YAVSİ CAMİSİ
İlçenin en eski camisidir. İlçe merkezinde, Meydan çarşısındadır.
16’ncı yüzyıl ortalarında, Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından yaptırıldığı biliniyor. Hatta: burada bir külliye oluşturulmuş ve köprü, bedesten, mektep ve handan oluşan bu külliyenin bir parçası olarak cami yaptırılmıştır. Ancak, cami hariç, külliyenin diğer eserlerinden günümüze ulaşan bir kalıntı yok.
KAYA MEZARLARI
Kaya mezarları; 2 tanedir.
İlçe merkezinde, Osmanlı döneminde inşa edilen kalenin bulunduğu kayalığın güney ve güneydoğu eteklerinde görülmektedir. Bunların Roma dönemine ait oldukları sanılıyor. Güneydoğuda bulunan kaya mezarının girişinde, iki sütunlu, dikdörtgen bir giriş var. Sütunların başlıklarında bulunan bileziklerde, birer aslan heykelcikleri görülüyor. Bunlar: oturur vaziyette betimlenmiştir. Mezar odasının içinde ise, iki adet ölü sekisi vardır.